MÜHÜR
Şuhut’a Ocak
ayının 13’de vardım. Kar yağmış ve kar
da donmuştu. Karda yürümeye, hele don
karda yürümeye alışık olmadığımdan Müftülük binasına gelinceye kadar en az on
defa yere düşmüştüm. Bir yatak ve valizden oluşan yükümü de araba garajında bıraktığım
için boş yürüyordum.
Müftülüğe gelip te elimdeki üzerinde “Mustafa Demir
Valiliğine” yazan Diyanetten doğrudan atama evrakını verince şaşırdılar.
Müftülükte yaşlı bir Müftü, yaşlı bir hizmetli ve memurluk görevi yapan orta
yaşlarda bir imam vardı. Böyle bir atama beklemiyorlarmış. Atamam Afyon
Müftülüğe teyit ettirilmeden göreve başlattırılmadım. Buda ayın 16’sında ancak
teyit ettirildi, bende yasal süremin sonu olan ayın 15,inde resmen göreve
başlattırıldım. Memurluğa dairede çalıştırılan imamın teklifinin yapıldığını
öğrendim. O imam bana Şuhut’ta kaldığım sürede karşılaşınca atama onayında yazdığı gibi “Vali Bey” diye hitap ederdi.
Memurluğa
başladığımın ilk haftasında daha cocuk yaşta olduğumdan Hizmetliye sürekli
“Dayı” diye hitap ediyordum. Kaymakamlık hizmetlisinin evrak getirdiği bir
zamanda Hizmetli benim yanıma geldi ve:
-Bir daha bana
Dayı demeyeceen! Dedi. Bende şaşkınlıkla:
-Peki Dayı!
Diye cevapladım.
Kaymakamlık
hizmetlisi bunu gidip te kaymakamlıkta anlatınca bizim hizmetli Ali İhsan’a
herkes Dayı demeye başladı. Bir süre sonra o da dayı denmesine alıştı ve lakabı
Dayı kaldı. Artık herkes Ali İhsan’ı Dayı diye çağırıyordu.Üç-dört ay sonra da
Hükümet Konağına geçince diğer memurlarda ona Dayı demeye bşladılar. O da artık
bana “Yeğen” diyordu.
Müftümüz Arif
Bey bir hayli yaşlıydı. İlkokul Mezunu idi. İlçedeki 63 personelden sadece 1 yüksekokul mezunu vardı. Oda
Vaizdi. Bir süre sonra da tayinini yaptırıp Isparta İli Sütçüler İlçesine
gitti. Kendisi de oralıydı. Orada ev yaptırıyordu o zamanlar. İmam-hatip Lisesi
mezunu biri de ben olmak üzere 3 kişiydik.
2 de İmam-hatip orta terk vardı. Geri kalan tüm personel İlkokul Mezunu
idi. 35 tanesi de Hafız’dı. İlçede Türkiyenin tek Hafızlık Yatılı Bölge Kur’an
Kursu bulunuyordu. Ramazanda bir Cami de Hatimle Teravih kıldırılırdı. Cami
İmamı Hüseyin Hoca’ya K.Kursu Hocası Tahsin Bey’de yardım ederdi.
Müftü Bey’in
oğlu genç yaşta kaza geçirip vefat edince dengesi bozulmuştu. Bana hiç yoktan
kızar, parlar, hakaret ederdi. Bir süre sonra da yanına çağırır, özür
diler,bazan bir-iki saati geçen nasihatlar ederdi. Ben duruma alışmıştım.
Yaptığı hakaret değilde, hakaretten sonra yanına çağırıp dakikalarca nasihat
etmesi zoruma giderdi. Hükümet konağına geçtiğimiz zaman bile kafası önünde
işine gelip gider, kimse ziyaretine gelmez, gelende fazla kalmazdı. Resmi
mühürü daima cebinde taşır, kimseye vermezdi. Yine kafasının iyi olmadığı
birgün bana ağır bir hakaret etti. Benim de o gün iyi olmadığım için
dayanamayıp:
-Hocam sabrımı
zorlama! Diye karşılık verince bana vurma haraketi yaptı. Bende yumruğumu
kaldırıp vurma pazisyonu alınca sağ eli masanın yanında duran telefona gitti.
Bende sol elimi telefonu kaldırmak istediği sağ elinin üzerine koyarak
tekrarladım:
-Hocam sabrımı
zorluyorsun!
Bir süre
öylece bekledik. Eli yavaşça elimin altında telefonu bıraktı ve kaydı. Bende
elimi çektim ve odasında çıktım. Bir süre sonra odasında çıktı gitti. Bir hafta
sonra öğrendim ki Afyon Müftülüğüne gidip emekli dilekçesini vermiş. Mühür de
Afyon İl Müftülüğünde geldi. Öldüyse Allah Rahmet etsin.
Afyon
Müftülüğünün isteğiyle Müftü Vekilliği bana verildi. Daha Asaletim bile tasdik
edilmemişti. Ben imamlıktan kaçarken Müftü Vekili olmuştum. Bu daha önce Müftü
vekilliği yapan Mustafa Hocanın hoşuna gitmediyse de kabul etmek zorunda kaldı.
Bir süre sonra
Bolvadin Müftüsü Halil İbrahim Bey Şuhut’a atandı. Göreve başladığında ben
kendisine mührü getirip vermek isteyince:
-Mühür senin
yanında kalsın!. Benim imzaladığım evrakları sen mühürlersin. Benim olmadığım
zamanda mühürsüz kalmazsın! Dedi ve şaka ile:
-Mühür
kimdeyse Süleyman o! Dedi.
Şaşkınlıktan
elimdeki mühür bir anda yere düştü. Bu defa yeni Müftü şaşırmıştı: -Mührü elinde niye düşürdün, niye
böyle şaşırdın! Deyince ben:
-Önceki Müftü
mührü sürekli cebinde taşıyordu. Siz de bende kalmasını isteyince ben ona
şaşırdım. Deyince güldü. Kendiside Şuhut’lu olan yeni Müftü:
-Ben Arif
değilim. Sen eskiyi unut. Mührü de odana al. Ben imzalarım sen mühürlersin...
Bende mührü
alıp çekmeceme koydum. Ben Şuhut’tan ayrılıncaya kadar bende kaldı.