KIZLAÇ'LI FAKILAR(KEL FAKI) SÜLALESİ SECERESİ
Kızlaçlı Fakılar (Kelfakı) Sülalesinin
tarihteki ilk kaydına 1688[1]
yılında Derviş, Murtaza ve Mansur Ağalar olarak rastlanılmış olup Kozanoğulları
adıyla meşhurdur. Kozanoğulları, Adana’nın Kozan, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli İlçelerinde hüküm sürmüşlerdir.
Kozanoğulları, Farsak veya Varsak Avşar Türkmenlerinin Arıklı Cemaatinden[2]
olduğu kayıtlarla mevcuttur. Merkezleri Belenköy ve Tufanbeyli İlçesine 9 Km. olan Gürleşen
(Kumbükü) Köyüdür. Fırka-i İslahiye Ordusu tarafından 1865-1867 yılları
arasında çoğunluğu İstanbul olmak üzere mallarına el konarak ve kendilerine
maaş verilerek sürgün edilmişlerdir.[3]
Ufak bazı hadiseler hariç Fırkai İslahiye ordusuna karşı gelinmemiş, onlarla
işbirliği yapmasına rağmen İstanbul’un emri gereği hepsi sürgün edilmişlerdir.
Ahmet Cevdet Paşa Tezakir adlı eserinde
eğer Kozanoğulları karşı gelse idi 40 tabur askerle[4]
buraları alamayacaklarını kaydetmektedir.
Fırkai İslahiye Ordusu Komutanı
Ahmet Cevdet Paşa yazdığı Tezakir adlı eserinde Kozanoğullarının Kırım
savaşında Osmanlıya destek vermediğinden sürgün edildiklerini söylese de, yine
aynı eserde Kozanoğullarını Saimbeyli (Haçin) Ermenileri adına Mığırdıç[5]
adlı Maraş Milletvekili bir Ermeni tarafından eşkiyalıkla suçlanması üzerine ve Osmanlı Meclisinde
çoğunluğu ele geçiren azınlıkların isteğiyle Bölgeye gönderildiklerini itiraf
etmektedir. Mığırdıç’ın şikayetinin haksız olduğunu söylese de, Kozanoğullarını
bölgeden sürmüştür. Bölgede (Çukurova’da Klikya adıyla) bir Ermeni Devleti kurulması için çalışan İngiliz,
Fransız ve Rusların birer Konsoloslukları[6]
olduğu diğer kaynaklarda anlatılmaktadır.
Kozanoğulları gibi Fırkai İslahiye tarafından Merkezi Payas’ta ve Karbeyaz Köyünde yaylası olan, Osmanlıya Karşı
gelmek ve Eşkiyalıkla suçlanan
Küçükalioğlu Mustafa Paşa’ın (bazı kaynaklarda Mısdık Paşa olarakta geçmektedir) bir tuzakla yakalanarak İstanbul’a
gönderilmesini Hatay’daki Kabüli Paşanın[7]
bir yalanı ve oyunu olduğunu
kaydetmekten de geri durmamaktadır. Oysa ulaşılan resmi belgeler bunların eşkiya değil, bölgede kurulması istenen ermeni devlerini engellemeye çalışan ve bu hususta Devleti Aliye'den(Osmanlı) yıllık 20.000.-25.000 Altın alan büyük aşiretler olduğu resmi belgelerle sabit olmuştur. Ermenilerin hamisi olan İngiliz, Fransız ve Rusların bölgede kurmak istedikleri Ermeni Devletinin önünde birer engel teşkil ettiklerinden asılsız suçlamalarla üzerlerine gönderilen Fırkai İslahiye Ordusu tarafından bölgede uzaklaştırılmışlardır. Klikya olarak bahsedilen bu bölgede bir
Ermeni Devleti kurulması halinde Maraş’ta ikamet eden Hırlakyan Agop[8]
isimli bir Ermeninin Kral olarak atanacağı da bazı kaynaklarda yer almaktadır.
Bu
nedenle bu topraklarda oyunlar hiç bitmemiş, Küçükalioğulları ve Kozanoğulları
bölgede uzaklaştırıldıktan sonra bölgede Ermeniler söz sahibi olmaya
başlamışlardır. 1.Dünya savaşı ve ardından İngiliz ve Fransız işgalinde halkın
katliamında büyük rol oynamışlarsa da canı yanan halk çeteler kurarak silaha davranmış ve olan
Devlet kurmaya kalkan Ermenilere olmuş
ve bölgeden tamamen uzaklaştırılmışlardır. Uzaklaştırılmayanların ise büyük çoğunluğu Türk kimliği alarak bir Türk gibi hala bu ülkenin başına bela olmaya devam etmektedirler. Bunun en iyi örneği de PKK-YPG içerisinde bulunan ermeni asıllı Türk kimlikli ve ermenilere hizmeti görev addeden, Osmanlıyı ermenileri soykırıma uğrattığını iddia eden mahluklardır. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti devleti başlattığı TC Kimlik numarası uygulamasını 1905 Osmanlı Nüfus sayımını esas alarak düzenlemiştir. Bu TC Kimlik uygulaması 2007 yılında kullanıma açılınca bu ermenilerin Türk kimliği aldıkları ortaya çıkmıştır. Halbuki Osmanlı her milleti kendi kimliğini koruyarak tebası altında tutmuş ve her millete kendi Adaleti ile hükmetmiş, asırlarca birlikte sorunsuz yaşamışlardır. Fakat dış güçlerin müdahalesi ile bağımsız devlet olma hayaliyle Osmanlıyı bölüp parçalamayı başarmışlarsa da kendilerine yardım eden batılı veya rusların birer uydu devleti olarak varlıklarını hala sürdürmektedirler. Bu durum günümüzde daha iyi anlaşılmıştır. Bende elimdeki kaynak teşkil eden ailenin tüm fertlerinin TC Kimlik numaralarını bu dönemde almıştım. Soyları ermenilere dayananların, özellikle bazı yetkililerin kimlik bilgileri basında ve sosyal medyada yer almaya başlayınca bir yıl sonra serbest olan TC kimlik bilgilerine ulaşım kısıtlanmıştır.
Bu gün dünya genelinde uydurulan Ermeni Soykırımı koca bir
yalandan ibarettir. Yeni Kurulan Türkiye Cumhuriyetinde yapılan Harf Devrimi
ile eskiler unutturulmaya çalışılmakta ise de bu yabancı planı tutmamıştır. Zira
Kurtuluş Savaşında Din-Namus Vatan söylemi etrafında birleşen halk, Dinsiz ve
Namussuz olmaya zorlanmışsa da bundan başarılı olunamamıştır. Milli Şair Mehmet
Akif Ersoy’un şiirindeki: “Gelenin
hatırı için geçmişe asla sövemem..” dizelerinde söylediği gibi bize
geçmişe sövmek öğretilmek istense de bundan başarılı olunamamıştır. Milli Şair M.Akif Ersoy hakkında yapılan iftiralar ve Mısır'a gidişi "İRTİCA, KOD 906" adlı kitapta Resmi belgelerle anlatılmaktadır.
Fakat tarihte şu da bir
gerçektir ki; hiçbir Türk Devleti dışarıdan yıkılamamıştır. Mutlaka içten
birileri yıkılma işlemlerine bilerek veya bilmeyerek yardım etmiştir.
Küçükalioğullarını ve Kozanoğullarını bölgeden süren Ahmet Cevdet Paşa bile bu
sürgünlerin ve şikayetlerin haksızlık olduğunu Tezakir adlı eserinde itiraf etmekte,
halkı yerleşik düzene geçirmek istediklerini anlatmaktadır. Fakat daha sonra
güçlü Aşiretlerin dağıtılmasının bölgedeki Ermeni azınlığın işine yarayacağını,
bunun bir İngiliz, Fransız ve Rusların ortak oyunu olduğunu hesap edememiştir.[9]
Aslında bu eseri yapmamın
nedeni de yine Nurdağı İlçesinde eski İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı ile yaptığım
“Yalan söylüyorsun” tartışmasında Ağabeyimin “Aptallığı” sayesinde kasada duran
maaşı yemekle suçlanmış, daha doğrusu Ağabeyim Kaymakam tarafından kovulunca bu
suç bana yüklenmiş, Ağabeyimin herkesten önce beni para yemekle suçlaması
üzerine herkes onun yalanına inanmış, soruşturmada bana ceza verilmemesi
karşılığı Ağabeyim soruşturmaya dahil edilmemiş fakat İslahiye ve Nurdağı
Müftüleri yapılan anlaşmaya uymayıp sicilime iftira evrakları doldurmuşlar ve
bu evraklar yıllar sonra bana yardım etmeyen Diyanet İşleri Başkanlığına nispet
olsun diye imzaladığım Yardım Senetleri
sayesinde elime geçmiştir. Elime geçmekle kalmamış, Başta Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere sicilime İftira
dolduranlar ve iftira atanları koruyanlar hakkında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin vermiş olduğu bir Emsal karar gereği olarak Mahkemelerde yasal
işlem başlatılmıştır.[10] İlk önce soruşturmalara izin vermeyen Başbakanlık, Paralel Yapı ortaya çıkarılınca ve bana iftira atan Müftülerin Erzurumlu ve Paralel Yapının başı Fethullah Gülen'in hemşerisi ve
yakın adamları olunca Başbakanlık tarafından yeniden soruşturma başlatılmıştır. Kozanoğulları ve Küçükalioğulları hakkında fazla yazılı kaynak bulunamadığından
benim sicilimdeki iftira evraklarında olduğu gibi geriye haklarında verilen ve
hepsi mesnetsiz olan iftira şikayet evrakları kalmış ve benim gibi kendilerini
aklamak için hiçbir girişimleri olmadığı gibi bu iftiralardan haberleri dahi
olamamıştır.
Bu nedenle; Dedemin Baba tarafından
dedeleri olan Kozanoğulları ile Annesi tarafından Dedeleri olan
Küçükalioğullarına Ermeni Mığırdıçyan ve Hatay Valisi Kabuli Paşa tarafından
atılan iftiraları ve o iftiraya inananları en iyi ben anlarım. Zira onlar
Osmanlı Devletine saygıdan kusur etmedikleri ve karşı gelmedikleri, devlete hizmet için çalıştıkları halde azınlıklarını yalanı ve iftirası nedeniyle herkes
tarafından Eşkıya olduklarına ve Osmanlıya karşı geldiklerine inanılmakta,
gerçekler ise cılız satırlarla satır aralarında kalmaktadır. Bu konuda çalışmaya devam ederek bir eser
meydana getirmek için uğraşıyorum. Bundan başarılı olamazsam da benim kaldığım
yerden devam etmelerini çocuklarıma Vasiyet ediyorum.
Atalarımızın dediği gibi:
“Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.” diyerek başladığım geçmişimizi araştırmamda bu Secere'yi ortaya çıkardım. Bana “Boş şeylerle uğraşıyorsun”
diyenlere bende: “Aptallığın ilacı yoktur.” Diyerek bana yanıldığıma dair ellerindeki belgeyi getirmelerini istiyorum. Bu secereyi yazmadan önce onlarca kitap ve belge ile çalışarak ailenin resmi nüfus kayıtlarını hem Osmanlıca ve Türkçe olarak resmi belgelerle teyit ettikten sonra yayınlamaya karar verdim. Ailenin Bahçe Nüfus Müdürlüğünde mevcut olan Osmanlıca Nüfus Kütüğü Hacı Bey'in Kerkük Nüfus Kütüğünde nüfusunu Bahçe Kütüğüne getirmesiyle başlamaktadır. Bu kütük defteri halen Ankara-Balgat'ta bulunan Nüfus ve Vatandaşlık Müzesinde mevcuttur. Hacı Bey'in Kozanoğlu Beylerinden Halil Bey'in oğlu olduğu hem babamın anlatımıyla hem de Osmaniye Valiliğin yayımladığı ve Tarihcı M.Fatih Sarsar tarafında yazılan Fırkai İslahiye ve Osmaniye adlı kitapla yayınlanan ve Başbakanlık Osmanlı arşivinde 23861 Arşiv numarasıyla kayıtlı bulunan belgeyle tescillenmiştir. M.Fatih Sansar eserinde Fırkai İslahiye Ordusu Genel Komutanı ve Osmanlı Fakai Nüvist'i (Tarihçisi) Ahmet Cevdet Paşa tarafından yazılan belgeleri ve Tezakir adlı eserini kaynak almıştır ki bu gün her iki eserde kaynak olarak elimde ve piyasada mevcuttur. İsteyen bu eserlere ulaşabilir.
Küçükalioğulları ile olan bağımıza gelince; TC Kimlik uygulamamız 1852 doğumlu olarak Nüfusta kayıtlı bulunan Seydi Bey'in büyük kızı Fatma Hanımla başlamaktadır. Seydi Bey yörede Seydo Ağa olarak tanınmaktadır. Nurdaği'ndan Tahtaköprü'ye kadar olan tüm İslahiye Ovasının sahibi olduğu bilinmektedir. 1864 yılında babası Mustafa Paşa hileyle yakalanınca kendisi diğer iki kardeşiyle dağa çekilerek yakalanmamış, daha sonra Fırkai İslahiye ordusuyla anlaşarak İstanbul'a babasının yanına, oradanda Niş'e gönderilmişse de daha sonra gelerek bugünkü İntilli (Kozdere) köyüne yerleşmiştir. Babam yöreye gelmesi yasaklı olduğundan kendisini Mustafa Paşa'nin kahyalarından olduğunu, mallarına sahip olmak için geldiğini söylediğini anlatırdı. Annem ise üç yaşlarında iken Seydo Ağa'nın büyük kızı olan Babasının Annesi Fatma Hanımı tütün içen bir kadın olduğunu, tütün kokusu nedeniyle kucağında oturmak istemediğini, dedesi Mustafa Paşa'dan kalan bir inci kolyeyi taşla ezdiği için kendisini dövdüğünü hatırladığını anlatırdı.
Bu bilgiler ışığında ben kendi Seceremi Tezakiri, Fırkai İslahiye ve Osmaniye'yi ve Osmanlıca ve Türkçe Nüfus Kütüklerini esas alarak yayınladım. Benimle ve bu yazımla yayımladım isimlerle akrabalığı bulunan kişiler kendi secerelerini kolayca oluşturabilirler. Çalışmalarıma devam ederek Allah nasip ederse bir kitap yayınlamayı, geçmişimizi geleceğe taşımayı amaçlıyorum.
Şu ana kadar ulaşabildiğim belgelerle tespit edebildiğim kadarıyla Kızlaçlı Fakılar (Kel Fakı) Sülalesi Seceresi:
1-KOZANOĞLU TOPAL AĞA
Topal Ağa kayıtlarda ilk Kozanoğlu Ağası olarak yer almaktadır. Topal Fakı olarak ta anılan Topal Ağa, kendisine Fakı
dendiğinden ve Kozanoğulları kendi soyundan devam ettiğinden Kozanoğullarına
kendi içlerinde "Fakılar" dendiği, birbirlerine "AĞA" diye hitap ettikleri, Kozanoğlu adını "LAKAP" olarak kullandıkları karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Babam büyüklerimizi anlatırken
Halil Bey’den “Büyük dedemiz Kozan yöresinde Fakıoğlu Halil Bey, adamlarıyla Aziziye’de(Kayseri-Pınarbaşı
İlçesi) Fırkai İslahiye Ordusuna katılmış” diye anlatmakta, Fakılar Lakabının eskiden
beri gelmekte olduğunu teyit etmektedir. Topal Ağa'nın kardeşi Hacı Bey’in oğlu Osman Ağa
Amcası Topal Ağayı öldürerek Ağalığa geçmiştir. Osman ağanın çocuğu olmadığından ölünce Ağalık, Topal Ağanın oğlu Yusuf Ağa’ya
geçmiş, Büyük Yusuf Ağa olarak Kozanoğlu Beyi olmuştur. Kozanoğulların soyu Topal Ağa’nın
soyunda devam etmiştir.
2-KOZANOĞLU HASILAĞA
Topal Ağanın küçük oğlu ve
Büyük Yusuf Ağanın Kardeşi olduğu kayıtlarda mevcuttur.. Kayıtlarda adı Hasıl Ağa olarak
geçmektedir. Gerçek adının ne olduğu bilinmemektedir. Büyük Yusuf Ağa’nın
kardeşi olduğu yazılıdır. Hakkında fazla bir malumat yoktur. Ali Bey adında bir
oğlu olduğu kayıtlıdır.
3-KOZANOĞLU HASILAĞAZADE
ALİ BEY
hasılağazade Ali Bey'in Hasılağanın oğlu olduğu kayıtlarda yer almaktadır. Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir adlı kitabında
Mehmet Bey, Ali Bey, Hacı Bey, Halil Bey ve Osman Bey namında beş oğlu olduğu ve
bunlara Yeğen[11] dendiğini
kaydetmektedir. Kozanoğulları birden fazla evlendiklerinden diğer çocukları Hüseyin, Mustuk ve Yusuf'tan bahsetmemiştir. Bir Kız Meselesi yüzünden
Doğu Kozan Ağası Ahmet Ağanın Ali Bey’i üç oğlu ile birlikte öldürdüğü,
bu nedenle diğer oğullarının Batı Kozan Ağası Yusuf Ağa’ya sığındıkları
anlatılmaktadır. Öldürülen Ali Bey, oğulları Mehmet, Ali ve Yusuf’un hukuki
işlemlerinin Derviş Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa’ya havale edildiği kayıtlıdır.[12] Ahmet Cevdet paşa Ali Bey'in oğlu Yusuf’u Cevdet Paşa kayıtlarda bu şekilde zikretmiştir. Hüseyin Bey'i Yusuf Bey'in oğlu olarak kaydetse de gerçekte Yusuf Bey'in Ali adında 17 yaşında bir oğlu olduğunu, onu okutmak üzere İstanbul'a götürmek istediğini yine kendi Tezakir adlı eserinde kaydetmektedir. Sürgün belgelerinde Mustuk'un ve Hüseyin Beyin Ali Bey'in oğlu olduğu ve yaşlarının küçük olması nedeniyle cüzi bir ücretle sürgüne gönderildiği kayıtlıdır. Yusuf Bey ölünce çocukları bizim büyük dedemiz Halil Bey'le birlikte ve kendi Ailesiyle beraber Sivas ve Samsun Limanı üzerinden İstanbul'a götürülmüştür. Diğer kaynaklar da daha sonra Prof. DR. Necmettin Erbakan'ın dedesi olacak olan Hüseyin Bey'i Ali Bey'in oğlu olarak göstermektedirler.
4-KOZANOĞLU HALİL BEY
Halil bey'in Hasılağazade Ali Bey’in
oğlu olduğu Tezakirde kayıtlıdır. Kız meselesinde babası ve üç kardeşi öldürülünce Batı Kozan Ağası Küçük
Yusuf Ağanın yanına geldikleri anlatılmakta fakat bu kız meselesinin ne olduğu anlatılmamaktadır. Diğer anlatımlarda birden fazla Kozanoğulları ile ilgili kız meselesi hikayesi anlatılmaka olduğundan bu meselenin hangisi olduğunu tespit etmek oldukça zordur. Bu kız hikayelerinden en çok anlatılanı Avan Sülalesine mensup bir kız hikayesidir. Halil Beyîn kardeşi Hacı Bey bir ara Batı Kozan ağalıği yapmışsa da Yusuf Ağa yeniden ağalığa seçilmiştir. 1865 yılında Fırkai İslahiye
Ordusu Kozan’a gelince Halil Bey Kardeşi Hacı Beyle birlikte Aziziye
Kaymakamlığına gelerek[13]
Fırkai İslahiye ordusuna katılmıştır. Aziziye’de ikametine karar verilmişse de
Kozanoğlu sülalesinden olduğundan 2500 Kuruş maaşla Sivas’a sürgün edilmesine
karar verilmiştir .Hacı Bey'in sürgünden önce meydana gelen Veba salgında hayatını kaybettiği Tezakirde kayıtlıdır. Bazı Kaynaklar Prof.Dr.Necmettin Erbakan’ın dedesi Hüseyin
Bey’i Hasılağa Ali Bey’in oğlu olarak zikretse de Ahmet Cevdet Paşa Yusuf
Ağa’nın oğlu[14] olarak
kaydetmektedir. Hüseyin Bey, Halil Bey’in ister kardeşi, ister Yeğeni olsun
beraberinde Sivas’ a götürmüştür.[15]
Yusuf Ağanın ölümü üzerine, Sivas’tan da Kurt İsmail Paşa tarafından Samsun
Limanı üzerinden İstanbul’a nakledilmişlerdir.[16]
Kozanoğullarına İstanbul’da konak tahsis edildiği ve 16 Kozanoğlu Beyinin bu
konakta ikamet ettiği anlatılmaktadır. Kozanoğullarından Ali Bey Nazırlığa
getirilmiş, Ali Bey’den sonra Hüseyin Bey (Prof.Dr Necmettin Erbakan’ın Dedesi)
Nazırlığa getirilmiştir. Sultan Abdulhamid han'in Maliye Nazırı olduğu kayıtlarla mevcuttur. Hüseyin Bey Nazır olunca Hüseyin Bey’in soyundan gelenlere
Nazırzadeler denmiş, soyadı kanununda da Erbakan soyadını almışlardır.
5-HACI BEY
Kozanoğlu Halil Bey’in oğludur.
Kozanoğullarından olduğuna dair Seceresi Fırkai İslahiye ve Osmaniye[17]
kitabında BOA.İ.M.Vala 23861 Arşiv numarası ile kayıtlıdır. Daha
çok Tatar Hacı namıyla bilinmektedir. Osmaniye İli Bahçe İlçesi Kızlaç Köyü’nü
yurt edinmiş ve orada vefat etmiştir. Kızlaç Köyü karşısında bulunan Acıalma
denen yer ve Karaburçlu Köyü'ne bağlı ve eski Karaburçlu Köyü'nün üstnde bulunan Borca yaylası, Ecenin dersinde isli mağaranın üstünde kışlık evi olduğu bilinmektedir. Acıalma en son babam 5-6 yaşlarında iken bu yayla kullanılmıştır. Eca'deki evini ne zaman kullandığını ise babam hatırlamamaktadır. Fakat evinin yeri hala Hacını paa olarak adlandırılmaktadır. Diğer kardeşlerinin torunları Acıalma ve Çukuryurttaki yayla yerlerini
üzerlerine tapulatırken bizim babamız ve amcalarımız oradaki yerlerini hazineye
bırakmışlardır. Aynı şekilde Ece’de bulunan evinin yeri de tapulanamadığı için
hazineye kalmıştır. Fakat yine de Kızlaç Köyünde bulunan babam ve amcalarıma
ait arazi, bağ ve bahçeler (Devletten Satın alınan hariç) Tatar Hacı’dan
kalmadır. Annesi Tatar Kızı olduğu için bu adla anılmaktadır. Katırla Hacca
gidip geldiği rivayet edilmektedir. Mezarı Kamanağzı Mezarlığında, Dedem Fakı
Mehmet’in mezarının Kızlaç tarafında bulunan iki uzun taşlı mezardan biridir.
Nüfus Müdürlüğünde Kerkük nüfusundan Kızlaç’a geldiği öğrenilse de bu belge alınamamıştır.
Kardeşleri; Kızlaç'ta ikamet eden
Löğmenler (Arı ve Altıntaş soyadını kullananlar), İbrahim’(Kekko lakabını ve
Özdemir Soyadını kullananlar)dir. Yine Kızlaç’ta Köse Haliller olararak bilinen
ve Ak Soyadını kullananlar da Tatar Hacı’nın Kız Kardeşinin soyundandır. Hacı Bey'in altı kız kardeşinin olduğu bilinse de bunların kimler olduğu tam olarak tespit edilememiştir. fakat onlarında Kızlaç Köyü ve civar köylere gelerek yerleştiği anlatımlarla sabittir.
6-ABDURRAHMAN EFENDİ
Abdurrahman Efendi Hacı Bey’in oğludur. Efendi
Lakabıyla bilinmektedir. Mustandik (Savcı) olduğu, halkın kendisine “Sorgu
Kadısı” dediği, İslahiye Karaburçlu Köyü yakınlarında bulunan Kötüoba denilen
yede ikamet ettiği, görev yaptığı İslahiye’ye atla gidip geldiği, Karaburçlu köyü yakınlarına attan düşerek öldüğü
bilinmekte fakat hangi tarihte öldüğü tam olarak bilinmemektedir. Mezarının
Karaburçlu Köyü yakınlarında Kızılbayır yokuşunun alt tarafında olduğu öğrenilmiştir.
Eşi Bahçe Nüfus Kütüğünde olmasına rağmen kendisinin türkçe hazırlanan nüfus kütüğünde kaydı yoktur. Bu da 1900 lü
yıllardan önce öldüğünü göstermektedir.
Kozanoğulları sürgün edildikten
sonra İstanbul’da isteyenler devlet imkanları ile okutulmuşlardır. Abdurrahman
Efendi’de bunlardan birisidir. Okuduğu için Efendi lakabını almıştır. Okuldan
sonra bugün Nurdağı’na bağlı bir köy olan ve o tarihte Nahiye olan Kurudere’ye
Mustantik olarak atanmış, bir süre sonra da İslahiye’ye atanmıştır. İslahiye’de
Savcı iken İntilli (Kozdere) Köyünden Seydi Bey (Seydo Ağa)nın büyük kızı Fatma[18]
ile evlenmiş, bu evlilikten iki oğlu iki kızı, dört çocuğu olmuştur. Karaburçlu
yakınlarından Kötüoba denilen yerde (şu an Ali Amca’mın tarlası) ikamet etmiş,
atla İslahiye’ye gidip gelmiştir. Attan düşüp ölünce yerine Kaynı (Hanımının
kardeşi) Miktat Ağa Mustandik (Savcı) olmuş, o da İntilli’den atla İslahiye’ye
gidip gelmiştir. Babamın ve annemin anlatımıyla Seydo Ağa'nın üç kızı varken ve bizim Ninemiz Fatma Hanım evli iken eşi Gülistan Hanım Seydi Bey'i Karaburçlu'ya verdiği diğer kızının düğünü nedeniyle yaşanan bir hadise üzerine kocasına Kızlaç'tan bir kız getirerek yeniden evlendirmiş ve bu kızdan üç oğlan, üç kız altı çocuğu daha olmuştur. İlk oğlu olan Miktad Ağayı Gülistan Hanım annesinden alarak Savcı olan bizim dedemiz Abdurrahman Efendi ve eşi himayesiyle okutulup daha sonra Mustandik (savcı) olduğu, 1925 yılında İstiklal Mahkemelerinde Erzin'de yargılandığı ve ender rastlanan berat edenlerden olduğu bilinmektedir. Babam 1943'te daha Miktad Ağanın sağ olduğununu anlatırdı.
Aynı şekilde bizim dedemiz Abdurrahman Efendi gibi
Kozanoğlu Hüseyin Bey’in oğlu (eski Başbakanlardan Prof.Dr. Necmettin
Erbakan’ın babası olan M.Sabri Bey'de okumuş, (muhtemelen beraber okumuşlardır) o ilk önce Bingöl Genç'e oradan Erzurum’ a Mustantik (Savcı) olarak
atanmıştır. Oradan korukçuların kızı Sabire Hanımla evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Sinop’a Ağır Ceza Vekili
olarak atanınca yolda eşi hastalanıp vefat etmiştir. Sinop’ta Ayancıklı Kale Komutanı
Halil Bey’in torunu ile yeniden evlenmiş ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan bu ikinci
eşinden olmuştur.
Seydi Bey (Seydo Ağa)
Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın oğludur. Babası Mustafa Paşa hileyle yakalanıp
İstanbul’a sürülünce[19]
üç kardeş, Dede Bey, Seydi Bey ve Kadri Bey Gavurdağına kaçmışlar ve
yakalanamamışlardır. Seydi Bey’in 13-14 yaşlarında olduğu söylense[20]de
Fakı Mehmet Dedemin annesi olan Kızı Fatma 1864 tarih itibariyle nüfusta 12
yaşında kayıtlıdır. Bu mesele ya yanlış yazılmış, yada Osmanlıcadan Türkçeye çevrilirken hata yapılmıştır. Ayrıca Seydi ve Kadri Beylerin İstanbul’da Babaları Mustafa
Paşanın yanında[21] bırakıldığı
kaydı vardır. Kardeşi Kadri Beyle kendisine Memuriyet verildiğine dair de kayıt
vardır ki 14 yaşındaki birine memuriyet
verilmez. Rahmetli Annem nüfusta 1926 doğumlu olmasına rağmen kendisi üç
yaşlarında iken, 1919 da ölen Koca Ninesi (Dedesinin Annesi) Seydo Ağanın Kızı
Fatma Ninemizin Tütün içen bir kadın olduğunu, Dedesi Mustafa Paşa’dan kalan
bir İnci Kolyesinin incilerini taşla ezdiği için kendisini dövdüğünü anlatırdı.
Bu da annemin nüfusta 10 yaş küçük yazıldığını, o zamanın kayıtlarının pek de
sağlam olmadığını göstermektedir. Babam dahi annemin 6 yaş kendisinden
büyük olduğunu söylerdi. Ayrıca, Mustafa Paşanın oğlu Dede Bey’in 1877-1878
Osmanlı Rus savaşından sonra Hatay’a geri döndüğünün kaydı olmakla birlikte
Seydi ve Kadri Beylere ait bir kayıt yoktur. Muhtemelen de onlar da o tarihte geri
dönmüşler, Kadri Bey Hassa taraflarına, Seydi Bey (Seydo Ağa) da İntilli
(Kozdere) Köyüne yerleşmiş olmalı. Zira halka dağıtılmadan önce İslahiye Ovası
arazisinin Seydo Ağa’ya ve Hassa Arazisinin de Kadri Beye ait olduğu söylenmektedir.
Arazilerin 1935 yılında çıkarılan Toprak Reformu Kanununun 10. maddesine
istinaden Ağa arazisi olarak 1954-1957 tarihleri arasında halka dağıtıldığı, Kızlaç Köyü Muhtarı
olduğu için de Kayınpederim olan Ali
Amcama Dedesinin arazisi verilmediği hem szlü anlatımlarla, hemde resmi belgelerle mevcuttur. Bu
konuyu sorduğumda ise babam olsun, amcam olsun o tarihlerde ovanın bir
kıymetinin olmadığını, ovanın ortasında bulunan göller ve bataklık kutuldan ve halen mevcut olan koca kanal açıldıktan ve Tarım Makinaları çıktıktan sonra değerlendiğini
anlatmışlardır. Hatta halen mevcut olan Toplamalar Köyünü dedesi Abdurrahman Efendinin kardeşi olan Arap Hasan lakaplı dedemin amcası tarafından kurulduğu ve arazisinin kullanıldığı, binlerce dönüm arazi Arap Hasan ve mirasçıları Bahçe Nüfusuna kayıtlı olup, İslahiye Nüfusuna kayıtlı olmadığı için kendilerine verilmemiş, orada mevcut olan marabalarına dağıtılmıştır. Aynı şekilde bugünkü Tahtaköprü barajının olduğu yerde bizim aileye ait Pirinç çeltik tarlalarının olduğu anlatılan hikaye ve olaylarla bilenmektedir. Bugün ise olaralarda bizlere ait hiçbir yer kalmamıştır.
Abdurrahman Efendinin çocukları: İbrahim
1.7.1882-1.3.2924 Büyük oğludur. Babamın amcası, Anneminde Dedesi(Annesinin
Babası)’dir. Efendi lakabıyla anılmaktadır. Havva Tatlı (Ninem), Mehmet Demir
(Şevket Amca), Mehmet Ali Demir ve Zöhre diye dört çocuğu olduğu bilinmektedir.
Köyde Tatlılar olarak bilinen
sülalenin büyüğü de yine Abdurrahman Efendinin kızıdır. Diğer bir deyişle;
Annemin Babasının Annesi Abdurrahman Efendinin kızıdır. Tatlı soyadını
almışlardır. Osmanlılarda kadınlarla ilgili kayıt olmadığından kadınlarla
ilgili kayıtlara tam olarak ulaşılamamaktadır.
7- FAKI MEHMET DEMİR
(01.07.1885-26.08.1942)
Kızlaç Köyünde "KEL FAKI" namıyla
meşhurdur. Sülalemiz Kel Fakı Lakabını bu Dedemizden almaktadır. Daha önce
Kozanoğulları döneminde FAKILAR denilirken Mehmet Dedemizden itiberen KEL
FAKILAR olarak anılmaktayız. Dedemin Kelfakı olarak lakap alması da hayli ilginçtir. Köyün Fransızlarla işgali sırasında Köy Muhtarı olduğu, köye gelen bir Fransız komutan eşliğinde altı fransiz askerini köyümüzde bakkallık yapan Ali Akyol'un eki evi ve bakkalının üst tarafında karşılayıp, onlarla konuşması sonrası başı olduğu çetelerin yanına geldiğinde çete üyelerinden Dağlıoğlu Mustafa'nın kendisinde hala Ali Akyol Amcanın üst tarafını siper edinen askerlere ateş etmek için iki mermi ve izin istediği, iki mermi ile yedi kişiyi öldüremediği takdirde kendisini vurmasını istediği, dedem izin vermeyince de dedemin tepesinde bulunan bozuk para büyüklüğündeki kelliği kastederek "Kelini.." şeklinde küfür etmesiyle başladığı anlatılmaktadır. Oğullarında ise sadece Ali Amcamın tepesinde öyle bir kellik vardı. Babam ve diğer amcalarımda herhangi bir kellik yoktu.
Fakı Mehmet Dedem, Köyün Demirci
Ustası, Silah Ustası ve Hocasıdır. Köyde ilk iki katlı evi yapan kişi olarak
bilinmektedir. Demirci olduğundan 1934 yılında çıkartılan soyadı kanununda Demir soyadını almıştır. Köyde Demircilik yaptığı bir Küre Dükkanı vardı. Silah Ustası
olduğu, Teyzesinin torunu olan, Osmaniye- Kanlıgeçit’te
Tüfekçi Mustafa’yı kendisinin küçük yaşta yanına alarak yetiştirmiştir. Kaman Köyündeki Tüfekçi Mehmet Ali’ninde Fakı Mehmet’in
yetiştirmesi olduğu söylenmektedir. Dedemin yapması Tüfeği 1990 yılında bizzat
patlatınca Tüfekçi Mustafa’nın Dedemin yetiştirmesi olduğunu bizzat öğrendim ve
patlattığım Tüfek ücretsiz olarak Tüfekçi Mustafa tarafından yeniden yapıldı. Köyün Muhtarı ve İmamı iken 1942 yılında
Eşkiyalar tarafından soyulmak istenmiş, tanınınca da bıçaklanarak öldü diye
bırakılmıştır. Baygın bulunmuş ve bu olaydan sonra da 40 gün sonra vefat
etmiştir. Bu olayın olduğu yer tam olarak öğrenilememiştir. Amcalarım ve Babam tarafından bu olaya karışanların hepsi elden
geçirilmiş, 2. Dünya Savaşı yılları olduğundan Gavurdağında ne kadar Asker
kaçkını eşkıya varsa Dağdan indirilmiştir. Benim bu secereyi hazırlamamda da
1987 yılında İntilli Köyünde bir İhtiyarın anlattıkları etkili olmuştur. Zira o
tarihe kadar biz, geçmişle ilgili hiç bir şey bilmiyorduk. Büyüklerimizde fazla
bir şey anlatmıyor, anlattıkları da Hikaye kabilinden olduğundan biz Hikaye
sanıyorduk.
Dedem Fakı Mehmet Kurtuluş
Savaşı sırasında Çete Reisliği’de yapmışsa da anlatılanlar kayıtlı olmadığından,
hikaye mahiyetinde kalmaktadır. Anlatıldığına göre dedem Seydo Ağa'nın torunu sıfatıyla İntilli, Karaburçlu, Dünek, Olucak, Kaman ve Kızlaç Köyü halkından oluşan çetesiyle İngiliz ve Fransızların İslahiye Maraş yolunu kullanmalarına müsaade etmediği, bu yolları kullanan ilgal askerlerinin Maraş'a ulaşmasının engellendiği, bu konuda İslahiye üzerinde Maraş'a gitmeye çalışan büyükçe bir birliği İntilli yakınlarında durduramayınca Şekeroba yakınlarındaki tren yarmasında, Şekeroba ve Eloğlu (Beyoğlu) çeteleriyle birleşerek hepsini imha ederek durdurdukları, bunun üzerine işgal kuvvetleri İslahiye yolunu kullanmayı bırakıp Kilis-Antep-Maraş yoluyla geldikleri anlatılmaktadır. Osmaniye -Bahçe yolu üzerinde Maraş'a girmeye çalışan Fransız Generalede Çete baskınlarıyla ve gerilla harbiyle büyük zaiatlar verdirildiği Abdurrahman Tatlı'nın anlatımıyla bilinmektedir. Maraş'ın Kurtuluş savaşında ise son günü çetesiyle Antep Maraş yolunu Narlı yakınlarında kesen çetelerden oldukları, 12 Şubat gecesi meydana gelen ve Maraş'ta kaçan tüm ermeni ve Fransız askerlerinin ölümüyle sonuçlanan ve yörede "Gavurgıran soğuğu" olarak anlatılan gecede geceyi çetesiyle beraber Narlı tren istasyonunun garında geçirdikleri çete elemanlarından köyümüzde Tatlı Kocanın oğlu Abdurrahman Tatlı'nın ben çocukken anlatımıyla bilinmektedir. Abdurrahman Tatlı çete elemanlığı sırasında işgalcilerden destek alarak bugün adı Beyoğlu olan Eloğlu ve Şekeroba baskınında öldürülen kadın ve çocukları anlatırken yaşanan vahşeti ağlayarak anlatırdı. Köyde İhtiyar, kadın, çocuk demeden herkesin katledildiğini, Hamile kadının karnının deşildiğini ve doğmamış bebeğinin çıkarıldığını, bir diğer olayda ise kadının memesinin kesilerek parçalanarak öldürülmüş oğlunun ağzına sokulduğunu anlatırdı. Bu gün bu vahşetlerin tamamı unutuldu. Mazlum olan hep Türkler olduğu halde batılı hainlerin uşakları tarafından Türkler Ermeni soykırımı yapmakla suçlanmakta, Ermenilerin bu halka yaşattığı vahşet gizlenmektedir. Soykırıma uğradığı iddia edilen ermenilerin sayısı osmanlıda yaşayan ermenilerden katbekat fazla olduğu resmi belgelerle ortaya konduğu halde Ermeniler bu yalanlarını ısrarla sürdürmekte ve Türk Kimliği alan ermenilerde onlara desek olmaktadır. Halbuki TC Kimlik Numarası uygulamasıyla bunları ortaya çıkarmak ve tespit edip ifşa etmek hiç de zor değildir. Ben K.maraş İmam-Hatip Lisesinde okuduğum 1978 yılındaki Maraş olayları sırasında K.Maraş valisi olan ve olayda sorumluluğu bilinmesine rağmen kurulan komisyonun başına getirilen ve olayda mağdur sıfatıyla Alevi vatadaşlara büyük miktarlarda ödeme yapılmasını sağlayan Valinin aslında Osmaniye -Hasanbeyli Kişnez(Sarayova) Köyünden gitme ermenilerden olduğu o tarihte orada imamlık yapan Halil Ağabeyim tarafından doğrulanmıştı.
Dedemin eşi Yaylalık’tan
(Bilalik) Tosuk Hüseyin’in kızıdır. Ninemin annesi Orçanlı olduğundan Bilalikliler
Nineme "Orçanlı Kızı" demekteler, bizim köyde ise Bilalikli olduğundan, ayrıca
Çomruk Mehmet’in annesine Orçan Kızı dendiğinden Nineme "Kabakçının Kızı"
denmiştir. Her ikisinin de mezarı Kamanağzı mezarlığındadır.
Çocukları:
1-Abdurrahman Demir.14.04.1911
doğumlu olup dedemin büyük oğludur. Kekeç Apık Namıyla meşhur olup 10 Çocuğu
vardır. Eşinin dı Meyrem(Meriş)tir.Mezarı Kamanağzındadır.
2-Zöhre (Demir) Ergündüz.
01.03.1919 doğumlu olup Dedemin Büyük Kızıdır. İslahiye Yeniceli Köyünde
evlidir. 4 Çocuğu vardır. Mezarı Kamanağzındadır.
3-Ali DEMİR.
02.03.1919-17.05.2003 Koca Ali Lakabıyla bilinmektedir. Uzun yıllar Muhtarlık
yapmıştır. Üç defa evlenmiştir. 17 si hayatta 20 çocuğu olmuştur. Benimde
Kayınpederimdir. Mezarı kamanağzındadır.
4-Hasan Demir.01.03.1921
doğumludur. Kavlak Hasan Lakabıyla meşhurdur. 5’i hayatta 7 Çocuğu olmuştur. Eşi Büyük Ummahanı’dır.
5-Hüsne Demir. 01.03.1921-01.09.1932 Fakımehmet dedemin kızı olup çocuk yaşta vefat etmiştir. Hakkında fazla bir malumat yoktur.
7-Fatma (Demir) Ergündüz. 01.09.1926-16.02.1987 Dedeminen küçük kızıdır. İslahiye-Yeniceli Köyünde evlidir. Dokuz çocuğu olmuştur. Mezarı Yeniceli Köyündedir.
7-Fatma (Demir) Ergündüz. 01.09.1926-16.02.1987 Dedeminen küçük kızıdır. İslahiye-Yeniceli Köyünde evlidir. Dokuz çocuğu olmuştur. Mezarı Yeniceli Köyündedir.
8-İBRAHİM
DEMİR-10.08.1925- 29.01.2015
Fakı Mehmet Dedemin 6. Çocuğu
Köse İbrahim Lakabıyla bilinmektedir. Benimde Babam. Bağkur’dan emekli. 6’sı
hayatta 10 çocuğu var. Mezarı Kamanağzı Mezarlığındadır.
Annem Ummahanı (Küçük Ummahanı,
Hasan Amcamın eşine büyük Ummahanı dendiğinden) 01.02.1926-30.05.2006 Babamın
Amcasının kızı Havva’nın kızıdır. Babası Halilcioğlu lakaplı Halil
Tatlı’dır.Kafkas cephesinde şehit olmuştur.
Kardeşleri Zeynep ve Mustafa vefat etmiştir. 1 sağ, 1’i de ölü iki de Üvey
kardeşi vardır.
9- MUSTAFA DEMİR-
10.02.1964- Hayatta.
İbrahim Demir’in 8. çocuğu,
Nurdağı İlçesi Karaburçlu Köyü’ne bağlı Borca yaylasında doğan son oğlu.
Osmaniye Bahçe İlçesi Kızlaç Köyü nüfusuna kayıtlı. Osmaniye’de ikamet ediyor.
Evli 4 Çocuklu. Anadolu Üniversitesi
İşletme Fakültesi Önlisans Mezunu. Çocukluğunda geçirmiş olduğu Polio
(Çocuk felci) hastalığı nedeniyle topal yürüdüğünden Topal Mustafa olarak
bilinmektedir. Gavurdağında doğduğu içinde arkadaşları Gavurdağlı demekteler,
kendisi de bilgisayarda Musdem80 koduyla bloglarını hazırlamakta ve
yayınlamaktadır. İlkokulu Kızlaç Köyü’nde, Orta’ya Osmaniye İmam-Hatip
Lisesinde başlayıp bir yıl sonra Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesinde Parasız
Yatılı olarak okumaya devam etti. 1981 yılında mezun oldu. Aynı yıl
İmam-Hatiplik yapmamak için Bolu Eğitim Merkezinde kursa katıldı ve oradan
Memurluğa geçerek 1982 yılından Emekli olduğu 2010 yılına kadar çeşitli yerlerde
Müftülük Memuru, bazan da Müftü Vekili olarak çalıştı.
2004 yılında oğlunun kazası
nedeniyle yaşanan hukuksuzluklarla mücadeleye başladı. Diyanet İşleri
Başkanlığı Memurluğu döneminde Siciline doldurulan İftira evraklarını emekli
olduktan iki yıl sonra aldı. Büyük Dedelerininde kendisi gibi iftiralara maruz
kaldığını görünce Kendisi hakkında Mahkemelerde Hukuki işlem başlattı. Dedeleri
hakkında da çalışmalar yaparak, haklarında bir kitap yazmaya karar verdi. Onun
neticesinde bu Secere oluştu. Halen Hukuki İşlemler ve Mahkemeler devam
ettiğinden tamamlanması halinde Kitap olarak yayınlamayı Planlamaktadır.
Kendisinin bu görevi tamamlayamaması halinde de çocuklarına tamamlamaları için
Vasiyette bulunmaktadır.
Mustafa
DEMİR
OSMANİYE
[1] Murat
Topaloğlu.Osmanlı Devletinin çözülme döneminde Kozanoğulları. Erciyes Ü.tezi
Sayfa 8
[2] Ahmet Cevdet
Paşa Tezakir.c.3 sayfa 109
[3] Ahmet Cevdet Paşa Tezakir c.3
sayfa 177-181
[5] Fırkai
İslahiye ve Osmaniye M.Fatih Sansar Sayfa:24
[6] Ayşe Dayı Dörtyol
Tarihi Sayfa:8
[7] Ahmet Cevdet
Paşa Tezakir C.3 Sayfa:132
[8] Şubat 1920
Şevki Karabekiroğlu sayfa:96
[9] Ayşe Dayı
Dörtyol Tarihi Sayfa:22-30
[10] Anayasa
Mahkemesi Bireysel Başvuru: 2012/1249 ve ona bağlı mahkemeler.
[11] Ahmet
Cevdet Paşa Tezakir C.3 Sayfa:109
[12] Fırkai
İslahiye ve Osmaniye M.Fatih Sansar Sayfa:24
[14] Ahmet
Cevdet Paşa Tezakir C.3 Sayfa:110
[17] Fırkai
İslahiye ve Osmaniye M.Fatih Sansar Sayfa:109
[18] Bahçe Nüfüs
Müdürlüğünde kayıtlıdır. Bundan sonra oğlu Dedem Fakı Mehmet dahil tüm aile fertlerimiz
Nüfüs kütüğünde kayıtlı olup herkesin TC.Kimlik No, doğum, ölüm tarihi
bellidir.
[19] Ahmet
Cevdet Paşa Tezakir C.3 sayfa:132
[20] Fırkai
İslahiye ve Osmaniye M.Fatih Sansar Sayfa:26