ANKARA İDARE
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek üzere
NÖBETÇİ OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
HAKİMLİĞİ’NE
DAVACI : Mustafa DEMİR -
DAVALI : BAŞBAKANLIK- DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
DAVANIN KONUSU : Tam Yargı Davası.
İPTALİ İSTENİLEN
İDARİ
İŞLEM : Anayasa
Mahkemesinin 2014/12770 sayılı dosyasında vermiş olduğu 19.01.2015 tarihli
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA dair kararına (Bu karar AİHM'ce kabul edilerek dosya
numarası alınmış olup yargılama devam etmektedir.) istinaden Ceza Davası
açılması talebiyle Başbakanlık Makamına gönderilen 19.09.2014 tarihli Ali
Yazıcı'nın PARELELCİ OLDUĞUNA DAİR
dilekçem üzere açılan soruşturmanın Sümenaltı edilmesi üzerine
Cumhurbaşkanlığı'na da 06.08.2015 tarihinde Bilgi Edinme Kanunu gereğince
yapılan müracaatıma cevap verilmemesi ve dava açılacağı ikazımızın cevapsız
kalması üzerine bu dava oluşmuştur.
TEBLİĞ
TARİHİ : Cumhurbaşkanlığı Bilgi Edilme talebimize
cevap verilmemiştir.
06.08.2015 müracat Tarihi,
06.10.2015 Dava süreci başlaması.
DAVANIN
İZAHI : Kadirli Müftülük Memuru iken Bala
Müftülüğünde imzaladığım Diyanet Vakfınca Yardım Senetlerim Ahlaksız ve Allahsız
bir şekilde Borç haline getirilip İcraya verilmem üzerine olayı Mahkemeye
taşıdım. Mahkeme sırasında İcranın durdurulmasını sağladımsa da ben Emekliye
ayrılınca İcranın durdurulma yazısının bir şekilde yok edilerek bu paranın
Türkiye Diyanet Vakfına ödendiğini öğrendim. Diyanet Vakfı Genel Merkezi parayı
almış, beni Ahlaksız ve Allahsızca icraya verenlere de para yerine hava
aldırmış. Yaptıkları ahlaksızlık ve Allahsızlık yanlarına kalmış. Ama benimde
eski dosyalarımın açılmasına neden oldular... Kadirli Müftülüğünde Müftü ile
yaptığım konuşmada paranın ödendiğini, benim eskiden de "para yiyen" bir
memur olduğumu, sicilimde evraklar bulunduğunu söyleyince dosyamın bulunduğu
Osmaniye Müftülüğüne müracaat ederek dosyamda bulunan iftira evraklarını
aldım. Diyanetle devam eden İcra
davamla birlikte Anayasa Mahkemesine ve Diyanet İşleri Başkanına gönderdim. Bu
arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye hakkında Uğur Eşim davasında suçun
işlendiği tarihin değil, öğrenildiği tarihin esas alınmasına karar vermesi
üzerine iftira evraklarını Anayasa Mahkemesi dosyasından ayırarak Ankara, Hatay
ve Akçaabat Cumhuriyet Başsavcılıklarına göndererek soruşturmalar açılmasını
talep ettim. Savcılıklar AİHM kararını göz ardı ederek soruşturmaları
reddettiler. Bende hepsini Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı taşıdım. Hatay ve
Akçaabat davaları halen Anayasa Mahkemesinde devam etmektedir. Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığın davası ise 2014/12770 dosya numarası ile 19.01.2015
tarihinde sonuçlandı. karar bana 04.02.1015 tarihinde tebliğ edildi. Bende bu
kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdım. Yargılama Halen devam ediyor.
Anayasa Mahkemesi davası devam
ederken davalı olduğum Ali Yazıcı, benim Sicil dosyamın bulunduğu Osmaniye İl
Müftülüğüne Müftü Yardımcısı olarak atandı. Benim Başbakanlık Makamına vermiş
olduğum 19.09.2014 tarihli dilekçem ile soruşturma açıldı ise de bu soruşturma SÜMENALTI edilerek bu dava oluştu. Davanın
geçmişi ise;
Ben Gaziantep- İslahiye Müftülük
Memuru iken Gaziantep -Nurdağı Müftülüğüne naklen tayinim yapılmıştı. 1991
yılında İslahiye'de son kez maaşları yapıp dağıtmış, kalan maaşları da Müftü Ali
Yazıcı'nın bilgisi dahilinde diğer memura teslim etmiş ve ayrılma işlerimi
başlatmıştım. Cuma günü Nurdağı Müftülüğüne atanan Müftü Ramazan Tekin'in
maaşını yapmak üzere gelmiştim. Ben Nurdağında işlerimi yaparken Ali Yazıcı'da
Nurdağına gelip Müftüye benim hakkımda bazı yalanlar söylemiş. Nurdağı Müftüsü
kendisi huzurunda beni çağırınca bende işin doğrusunu söyledim. Rezil olan Ali
Yazıcı Nurdağında ayrıldı. Nurdağı Müftüsü Ali Yazıcıdan özür dilememi
istediyse de ben kabul edip özür dilemedim.
Pazartesi günü de İslahiye'ye gelip
ayrılış işlemimi ve yolluğumu hazırladım. Bu arada Kur'an Kursu Öğreticisi olan
Ağabeyimde Müftülüğe geldi. Ali Yazıcı onu yalanlarıyla kandırıp Kaymakam'a
göndermiş, kaymakamda kendisini kovup benim açığa alınmamı telefonla istemiş. Benim
dışımda ve kusurum dahilinde telefonla açığa alındım. Bana SUÇ ARANMIŞ ve eski
mutemet olduğumdan parasını almayan ve bordroda imzası olmayan personelin
maaşını zimmetime geçirdiğim iddiası ortaya atılmış ve açığa alınmama gerekçe
yapılmış. Ben bunu daha sonra öğrendim. Kaymakam'ın kovduğu Ağabeyimde bana
hiç bir şey söylemeden ve Müftü Ali Yazıcı'nın yalanına inanarak benim para
yediğimi babama ve akrabalarıma söylemiş ve bana haber vermeden para toplayarak
bir hafta sonra Ali Yazıcıya dosyada bulunan dört personel adına ödeme yapmış.
Ben bunları Özel Ökkaşe Yurdunu Yöneten Ahmet Adıgüzel'e olan Mark borcumun
zorla alınması üzerine Ahmet Adıgüzel tarafından bu paranın bana geri
getirilmesi üzerine öğrendim. Parayı alan memurda "Müftünün kendisine al dediğini kendisinin de aldığını"
beyan etti. Soruşturma sonucunda da ağabeyimin ödediği tüm bu paraları ben geri
aldım ve buz gibi yedim. Yediğim ve geç
ödediğim iddia edilen paralar kasada olduğu içinde geri görevime iade edildim.
Soruşturmam Kaymakamlık Memuruna
verilmiş. Göreve iade edildikten sonra soruşturmam başladı. Kaymakamlık
Memuruna bu olayı Mahkemeye taşıyacağı söyleyince beraber Kaymakam'ın odasına
gittik. Memur kaymakama durumu anlatınca, kaymakam bana dönüp hiç unutamadığım
şu cümleyi söyledi: "O aptal senin ağabeyinmiş, senin borcun bitmiyormuş,
sana baban bakıyormuş, ağabeyin öyle söylüyor. Sen bize dava açarsan bende
ağabeyini bana makamımda hakarette bulunduğu için içeri aldırır, ikinizin de
memuriyetini bitiririm. Git iyi düşün..." Kaymakamın odasında beraber
Memur odasına döndüğümüz zaman Kaymakamlık Memuru soruşturma dosyasını önüme
attı. bana da "Paranın kasada olduğunu, yemediğini bizde biliyoruz..
Şaban'da (Parasını aldığı halde imzası olmadığı için soruşturmaya dahil edilen
İmam Şaban Karagöz'ü kasdediyor)başka yalan söyleyen yok. Şabanın yalanıyla da
birşey olmaz. Kaymakam Şaban gibi kendisine bir sürü yalancı tanık bulur.
İkinizinde memuriyetini bitirir. Sende, bende hiç birşey yapamayız. Bunu sende
...." cümlesini tamamlayamadan sinir krizine girdi. Bende elimdeki
evrakları bırakıp kendisine yardıma koştum. Sesime diğer memurlar geldi ve
Kaymakamlık Memuru hastaneye götürüldü. Ben ifadeyi vermeden ayrıldım. Köye
Babamın yanına geldim. Durumu anlattım. Babam ısrarla Ağabeyime zarar verilmemesini
istiyordu. Ben memurluğu bırakmaya niyetliydim. Fakat ağabeyimin Mülki Amire makamında hakaretten Adli Ceza
alması memuriyetinin sonu demekti. Ağabeyimi Kaymakamın odasında çıkartan
koruması, sekreteri ve şoförü hakaretten tanıklığa hazırdı.
Bu davayı açmama asıl sebep ise
paranın kasada olduğunu bilen Müftü Ali Yazıcı bana başkanlığını yaptığım
Türdav Vakfının o ayki parasını göndermeyişim nedeniyle saldırıyordu. Benim her
ay düzenli olarak üyelerden aldığım aidatları Türdav Vakfının Genel merkezine
gönderiyordum. O ay paraları kaybettiğimden bir ay geciktirmiş, yolluktan
göndermeye karar vermiştim. Açığa alınınca da Ali Yazıcı bu konuda hakkımda
konuşmaya başlamış, Türdav'ın parasını yediğimi ortalığa yaymaya başlamıştı.
Bende bunun üzerine derhal Ankara'ya giderek tüm hesapları kapatmıştım. Genel
Merkezde sadece temsilci olmak için verdiğim teminat senedi kalmıştı. Senedi
"Müslüman oldukları" sözüne istinaden vermiştim. Ama Paralelci olan
adamların Dini ve Allah'ı olmadığı için yine Paralelci olan Ali Yazıcı'nın
isteği doğrultusunda Müslümanız diye aldıkları karşılıksız teminat senedini
"Dinsiz ve Allahsız" oldukları için icraya vermişlerdi. Bende bu
senedi ödemediğim gibi benim adıma ödemek isteyen kardeşimede ödetmedim. Türdav
Temsilciliğine Ali Yazıcı gibi paralelci olan İslahiye Sivil Savunma Müdürü
Bilal Erdoğan getirildi. Bilal Erdoğan ayrıca resmi olarak muhabirlik
yaptığından bu olayın basında yer almasını önledi. Bunu Müftülük kiracısı olan
Türkiye Gazetesi temsilcisi açıkça beyan etmekle kalmadı, kendiside Ali
Yazıcı'nın kiracısı olarak bu konu hakkında haber yapamayacağını açıkça beyan
etti. Ben ayrıldıktan sonra benim üyelerimin paraları ödenmedi ve hepsinin
paraları bir şekilde yendi. Parelelcilere meze parası oldu. En sonunda da Türdav
Vakfı arkasında binlerce mağdur bırakarak tarih oldu. Ali Yazıcı gibi Dinini
satan kişiler hala "Diyanetin Dinsizleri" tarafından korunmaya devam
ettiği için hala görevinin başındalar.
Kaymakamlık memuru krizden bir hafta sonra beni ifadeye
çağırdı. Kendisiyle ceza verilmemesi ve ağabeyimin soruşturma dışında tutulması
karşılığında mahkemeye taşımama sözü verdim. Fakat Ali Yazıcı bu anlaşmaya
uymayarak dosyada bulunan maaş kesim cezasını verdi. Olayı Kaymakama taşıdımsa
da Kaymakamın Ali Yazıcının kendi yetkisini kullandığını söylemesi ve
Maaş nakil ilmuhaberimde görüleceği gibi Ali Yazıcı'nın Dinini satın almam
karşılığında sesimi çıkarmadım. Ağabeyimle olan proplemimi de bahane ederek
memleketten uzaklaştım. Türdav meselesini de Kaymakam soruşturmaya dahil
ettirmedi.
Nurdağı Müftüsüde tartışma kendi
yanında ve odasında olduğu halde bu olayı "Diyanet'in Dinsizleri"nden
olduğundan kendi çıkarına kullandı. Nurdağına Düziçi'nde geldiğinden benim
hakkımda Düziçi'nden de yalanlar katarak Adana Müftüsü olan babasının nüfusunu
kullanarak tayinimi durdurdu. Benim en çok zorlandığım konu ise bu
"Diyanet'in Dinsizleri"ne
akrabalarımın fiili saldırısını önlemek oldu. Zira beni görevden
attıramayan Ali Yazıcı odama gelerek "Sen Hayvansın" diye hakarette
bulunmuş, bundan yalakası memur bile rahatsız olmuştu. Şimdi düşünüyorumda bunlara
"hayvan" demek hayvanlara hakarettir. Kur'an-ın tarifiyle
"Hayvandan aşağı mahluk"turlar.... Zira Ali Yazıcı 2000 yılında Hac
Görevinde hacıların "Kurban" parasına tenezzül eden bir aşağılık
olduğuna da tanık olmuştum.
Soruşturmada yedi personel vardı. Üç personel buhar
olmuş. Kim olduklarını "Diyanet'in Dinsizleri" görevini
yapmadıklarından hala öğrenemedim. 09.05.2014 tarih ve 325039 nolu BİMER
müracaatım üzerine hakkımda soruşturmayı tamamlamışlar. "Yapılacak
herhangi işlem yoktur." demektedirler. Nasıl yapıldığı meçhul olan
soruşturma tek taraflı yapılan sorşturmadır. Yetkililere de bana verilmeyen bu
soruşturma neticesi söylenerek bana atılan iftiralar örtbas edilmek istenmektedir.
Şu asla unutulmamalıdır . Allah'ı kandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez.....
Beni en çok rahatsız eden konu ise,
başkasından çocuk doğuran bir kadının ve ona yarım edenlerin iftirası ile
icraya verildikten sonra Ankara-Bala'da bir kadınla olan zinası ve hükümetin
Zina'yı suç olmaktan çıkarması nedeniyle soruşturma yapamayarak Bala'da kovduğum
bir imamın Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yanında yapılan Camiye İmam olarak
atanması oldu. Zira oğlumun kazasından önce Bala'dan kovduğum İmam benim
hakkımda dua ettiği için oğlumun kaza geçirdiğini iddia ediyormuş.. Ben bu
kişinin bu göreve atandığını bilgisayar üzerinde hatıratımda bahsedeceğim
gerekçesiyle sorunca bana "Kurum içi atamaların kimseyi
ilgilendirmeyeceğini gerekçe gösteren kanun maddesi ile cevap verildi. Evet
normal insanların tayini kimseyi ilgilendirmezdi. Fakat anormal ve ahlaksız bir
kişinin ülkenin en güzide camisine atanması beni ve tüm Türk halkını
ilgilendirirdi. Bir dul kadına "zina ile çocuk doğurtacak" birinin
(bu sözü kadının ağzından bizzat duydum) diyanet yetkililerini çocuk veya torun
sahibi yapması da asla beni
ilgilendirmezdi. Beni ilgilendiren o kişinin oğlumun kazası hakkında
söyledikleriydi....
Bala'da görevli iken Cami parası
yediğimizi ve cami parasıyla ev aldığımıza dair sicilime resmi evrak koyduran
Müftü Ercan Eser'de Erzurumlu ve paralelci idi. Önce Diyanet Din İşleri Yüksek
Kurulu'na, oradanda hemşehrisi başkanın ayrılmasıyla Üniversite görevine
gitti...
Bana iftira atan ve bu iftira ile
sürgün ederek hastalanmama neden olan, halen Osmaniye Müftü Yardımcısı olarak
görevine devam eden Ali Yazıcı'da Erzurum'lu Fethullah Gülen'in hemşerisi ve
onun kurmuş orduğu Parelel Devlet Yönetimi Örgütünün faal bir üyesidir. Bu
nedenle hakkında açılan soruçturmalar kendisi gibi Parelel Örgüt mensubu
kişilerce kapatılmakta ve korunması sağlanmaktadır. Buna en en iyi örnek
Diyanet'in yapmış olduğu usulsüz soruşturma ve halen Anayasa'da Yargılaması
devam eden Hatay Müftülüğü
soruşturmasıdır...
HUKUKİ
SEBEPLER : İdari Yargılama Usulü Kanunu, vs.
DEDİLLER : 2577 sayılı İdari Yargılama kanununu 10.
maddesi gereğince yasal sürede Bilgi Edinme Hakkı Kanununa istinaden
Cumhurbaşkanlığınca kendilerine yönlendirildiği belirtilen soruşturmanın akibeti
konusunda cevap verilmediğinden aynı kanunun 7. maddesine istinaden bu dava
açılmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin 2014/12770 nolu dosyasında açıkça beyan ettiği gibi "13.
somut olayda başvurucu, suç işlediğini düşündüğü kişilerin yargılanıp
cezalandırılmasını amaçlamaktadır. Başvurucu, medeni haklarına yönelik bir
müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararın giderilmesini
istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkanı vardır." denilmek
suretiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince ceza yargılaması
yapılası gerektiğini savunulmaktadır. Kamu görevlileri hakkında ceza davası
açılması ise kamu otoritesinin iznine tabidir. Kamu otoritesi bu izin
meselesini sürekli kötüye kullandığından bin türlü bahanelerle bu izin
alınamamakta ve kamu görevlileri yargılanamamaktadır. Buna en büyük örnekte
yine bu Anayasa Mahkemesi Kararı'dır. Adalet bakanlığı yargılama izni vermediği
için dava saçma nedenlerle "Kabul Edilemez" bulunmuş, fakat Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince kabul edilerek dosya numarası alınmıştır ve
yargılama devam etmektedir.
5271
sayılı kanunda açıkça belirtildiği gibi iftira ve emrindeki memura asılsız suç
yükleme suçtur. İlişikte sunulan iftira
belgeleri, tayinimin durdurulması, iftira ile ceza verilmesinin ve sürgün
edilmemin sağlanması, asılsız soruşturma yaparak bu suçu işleyenlerin Diyanet
İşleri Başkanlığınca hala korunması halen devam ettiğinden bu kişilerin 5271 sayılı kanunun 220. maddesi gereğince
suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma maddesi gereğince ayrıca
cezalandırılmasını gerekmektedir. Zira artık anlaşılmıştır ki bana bu iftirayı
atanlar "Parelel örgüt" mensubudur. Bu nedenle sürgün edildiğim maaş
nakil ilmuhaberinde açıkça görülen İcra borcu böyle bir örgütün varlığını
ispata yetmektedir. Zira Müslüman olduklarını beyan eden bir örgüt
elemanlarının yine Müslümanım diye aldıkları karşılıksız teminat senedinin
icraya verilmesi bunların Dininin ve Allah'ının olmadığının delilidir. O zaman
bu senedi derhal ödeyebileceğim halde kendim ödemediğim gibi kardeşime ödetmedim
ve kayda geçirilmesini sağladım. Allah'ta bana yıllar sonra Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi'nin bir kararıyla bunu ispat etme imkanı verdi. Bu İcra;
başta Müftü Ali Yazıcı olmak üzere Türdav Vakfı temsilcisi İslahiye Sivil
Savunma Müdürü Bilal Erdoğan ve Vakıf
Başkanı Mevlüt Saygın'ın "İslam Dini'nin" bedelidir. Bu nedenle bu
icra konusunda hiçbir maddi hak talebinde bulunmuyoruz. Bunun karşılığı
Ahirette alınacaktır. Fakat bu İcra bana "Fethullahçı Örgüt" olarak
kurulan kumpasın belgesidir.
Bana
atılan bu iftira nedeniyle "Nörolojik Mesane" hastalığına yakalandım
ve bu açığa alınma olayından 7 ay sonra Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesinde bir operasyon geçirdim. Nörolojik olarak böbreklerim aşırı su
atmaya başladı . Uzun bir tedavi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden de
bir operasyondan sonra artık bir süre sonra Böbreklerim Fonksiyonlarını yerine
getiremez oldu. Hemodiyaliz Hastası oldum. Bunun gerçek nedeni bana atılan bu
Zimmet İftirası ve Sürgün Edilmemdir. Bu iftirayı bana atan Müftü Ali
Yazıcı'dır. Ali Yazıcı'yı koruyarak Osmaniye Müftü Yardımcılığına atayan ve
hakkında düzgün soruşturma yapmayarak
görevini ve Din Hizmetlerini kötüye kullanan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez'dir. Her ikisi hakkında berber Yasal İşlem Yapılması
gerekmektedir. Bu konuda 5271 sayılı Türk Ceza Muhakemesi Kanunu maddeleri
açıktır. Bu maddelerin uygulanabilmesi ve bu kişiler hakkında ceza davası
açılabilmesi için "Kamu Davası" açılması amacıyla bu İdari dava
açılmıştır. Bu dava neticesinde bana İftira atarak mağdur olmama neden olan
kamu görevlilerinin yasal olarak yargılanmasına ve cezalandırılmalarına karar
verilmesi amacıyla bu dava oluşmuştur. Gereği Mahkemenin takdirindedir. Netice
devam eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davasına iletilecektir...
NETİCE VE
TALEP : Yukarıda açıkça
anlatılan ve eklerde sunulan evraklardan da görüleceği gibi yalan ve iftira ile
sürgün edildiğimden, hakkımda haksız İcra takibi yapıldığından ve hasta
edilerek organlarımdan birinin işlevinin yitirilmesine sebebiyet verildiğinden
bu dava açılmıştır. Bu Nedenle:
1-
Hakkımda haksız İcra'ya sebebiyet verenlerin bu icra "İslam Dinleri!nin
karşılığı" olduğundan bu konuda hiçbir maddi hak ve muamelede
bulunulmasını istemiyorum. Bunun karşılığı "Ahirette" alınacaktır.
2-
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince İlgiler hakkında: 94/1, 95/2-b,
96.,204., 206., 219., 220., 232., 251., 257., 267., 271., ve 283. maddeleri
gereğince yasal işlem yapılmak üzere Cezalandırılması için Yargılandırılmalarına
izin verilmesine. Haklarına "Kamu Davası açılmasına" Karar
verilmesine, Açılacak olan bu Davalara benimde taraf olmama karar verilmesine:
3-
Yargılama ve dava giderlerinin davalı idare üzerine yüklenilmesine karar
verilmesine;
Gereğini
arz ve talep ederim. 09.11.1015
Mustafa DEMİR
Davacı
E K L E R :
1-19.09.214 Tarihli Başbakanlık'a
Şikayet Dilekçesi.
2-10.11.2014 tarihli ifade
tutanağı.
3-19.11.2015 tarih 2014/12770
sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı.
4-05.03.2015 /981 sayılı
Başkanlık Yazısı.
5- 07.10.2015 tarihli Başvuru
Formu.
6-Osmaniye Müftülüğü Başvuru
cevap yazısı.
7-Gaziantep Nurdağı Tayin Onayı.
8-Gaziantep İl Müftülüğü Tayin
İptali yazısı
9-Başkanlık Tayin İptali Onayı.
10-İslahiye Müftülüğü Tecziye
Yazısı
11-Tecziye Tebellüğ Belgesi
12-Maaş Kesim Ceza makbuzu
13-Kastamonu Çatalzeytin Sürgün
Onayı
14-Çalalzeytin Maaş Nakil
İlmuhaberi Üst Yazısı.
15-Çatalzeytin maaş Nakil
İlmuhaberi.
16-9.5.2014 Tarihli Diyanet
Soruşturma Sonuç Yazısı
17-8.12.2013 tarihli Bilgi Edinme
Cevap yazısı
18-Cumhurbaşkanlığına 6.8.2015
Bili Edinme Başvurusu
19-Cumhurbaşkanlığına 16.10.2015
dava açılacağının bildirilme yazısı.
20- Mustafa Demir'in Engelli
Raporu.