ANKARA 16. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek üzere
NÖBETÇİ OSMANİYE
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
DAVACI : Mustafa DEMİR
DAVALI : Adalet Bakanlığı ANKARA
VEKİLİ : Av.Ahu
ÖNDEŞ
DAVANIN KONUSU : Adalet Bakanlığı Hukuk Birimi’nin 20.03.2017 tarih
Ve
50316838-2017/1812-E.8108/7686 sayılı Savunma
konulu
Savunmasına Cevap.
TEBLİĞ
TARİHİ : 03.04.2017
DAVA
DOSYA NO : 2016/3090 E.
CEVABIMIZ : Oğlum Halil DEMİR, 06.08.2004
tarihinde Bala Lisesi önünde kaldırımda yürürken 15 yaşında bir çocuk
tarafından kazaya maruz kalmıştır. Bize kazanın kaldırımda olduğu, kazayı da
babasının yaptığı bildirilmiştir. Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kazadan
üç gün sonra Bala Karakolunda ve Savcı bilgisinde RÜŞVETLE evraklar değiştirilmiştir. Biz bu durumu
yaklaşık iki ay sonra öğrenince hukuki işlem başlatmamıza rağmen 13 yıldır
Traji Komik dava ve soruşturmalarla bu güne gelinmiştir.
Kaza
15 yşında bir gözü kör, bir gözü de renk körü olan bir çocuk tarafından Bala
Lisesi önündeki kaldırımda arkadan ve aşırı süratle çarpmakla meydana
gelmiştir. Kaza yapan çocuk kaçarak komşusunun bahçesine saklanmış, suçu
telefonla ulaştıkları baba üstlenmiş ve bizede kazanın kaldırımda olduğu ve
oğlumun herhangi bir kusurunun olmadığı hem kaza yapanlar tarafından hemde Bala
emniyeti ve karakolunca bize bildirilmiştir. Bu nedenle bizde ağır olan
hastamızla ilgilendiğimizden Bala emniyetine güvenerek ilk etapta resmi
evraklarla ilgilenmedik.
Bala’da
yabancı ufak bir memur olmam ve tek olmam nedeniyle kazadan üç gün sonra olay
yerine gelen Savcı, Kuyumcu Abdulkadir Kılıç önderliğinde satın alınarak ve
beni de davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek suçu üstlenen babanın üzerinde suç
alınarak suç oranı da suçsuz olan oğlum suçlu hale getiririlerek kaza
kaldırımdan yol ortasına alınmış baba adına evraklar rüşvetle yok edilerek
sanki baba adına evrak düzenlenmemiş gibi oğul adına evrak düzenlenmiştir.
Fakat bu evrakların değiştirildiği sırada Pazar günü gece 23:30 sıralarında
baba adına olan raporu o zaman kapı komşum olan C.Barbaros Ayata isteyince
karakolda tartışma çıkmış ve evraklar kendisine verilmemiştir. Oysa oğul adına
olan evraların Pazar günü gündüz saatinde Savcı tarafından alındığı
görülmektedir. Karakol polisleri de bu nedenle bu sahte evrakların Savcı
isteğiyle değiştirildiğini doğrulamaktadır. Kaza sonrası aldığı rüşvetle
Antalya’ya tatil yapmaya giden ve dönüşünde beni farketmeden yanımda bunu
anlatan Trafik Polisi artık rüşveti inkar etmemekte ve kendisiyle birlikte
rüşvet alan savcılığın kendisini koruyacağını söylemektedir ve şu ana kadar da
korunmuştur.
Benim
babanın hastaneye gelerek “bu özel hastane parasını nasıl ödeyeceksin” diye
konuşması üzerine olaydan birbuçuk ay sonra resmi evrakları aldığımda kazanın
kaldırımda değil yol ortasında olduğunu ve kaza yapanın değil benim oğlumum
suçlu olduğunu görünce resmi işlem başlattım.
Savcı
olay yeri keşfi yapıp benimde katılmamamı isteyince ben yinede katıldım. Keşif
sırasında o kadar taraflı davrandıki savcıya bu keşfi kendisininmi yaptığını
yoksa kaza yapanlarınmı yaptığını sorunca karşı taraf olay yerinde
uzaklaştırıldı. Keşfi alan Uzman, Trafik polisinin yakın arkadaşı olduğundan
ondan daha kötü bir rapor hazırladı ve bana da “polisi nasıl şikayet eder, daha
kötü rapor vereyimde görsün” diye şerefsiz bir lafı bana geldi.
Kaza
davamız bu sahte evraklarla başlamakla kalmadı. Kaza davasının görülmeye
başlandığı Ankara 3. Çocuk Mahkemesi önünde Hakim tarafından davanın öğle
tatilinde görüleceği bildirilerek biz
polislerce mahkeme önünde uzaklaştırılarak dava görüldü. Bu sahte evrak ve
raporlar kabul edilerek bir daha keşif yapılmasına gerek olmadığına karar
çıkartıldı. Bu karar Ankara Adli Tıp Kurumuna da onaylatılarak bizden gizlendi.
Kanun
değişikliği nedeniyle kaza davamız tekrardan Bala’ya döndü. Dava devam ederken
Bilirkişi yanında çalıştığı kişinin babası vasıtasıyla benim nüfusumuda
öğrenice (Dedemin son Gavurdağı ağalarından olması, Annesi tarafından dedesinin Küçükalioğlu Mustafa
Paşa’nın oğlu Seydi Bey (Seydo Ağa) olması ki Mustafa Paşa aynı zamanda Sayın
Devlet Bahçeli’nin sülalesi olan Fettalar Sülalesi’nin Fettah Bey’inin ağası
olması, yine Sayın Bahçeli Bey’in büyük dedesi olan ve 1909’da Ermeni olayları
nedeniyle haksız yere İdam edilen Ağca Bey’le birlikte haksız olarak yine
Fettahlı olan Annemin dedesi Abdurrahman Efendi’ninde olması nedeniyle iki aile
iç içedir. Ayrıca Dedemin baba tarafından Büyük Dedesi’nin Sayın Necmettin
Erbakan’ın dedesi Hüseyin Bey’in ağabeyi Halil Bey olması ki tüm bu bilgiler
Osmaniye Valiliğinin yayınladığı “Fırkai İslahiye ve Osmaniye” adlı kitapta
anlatılmakta ve belgeleri yayınlanmaktadır.) Bilirkişi doğrudan Kuyumcu
Abdulkadir Kılıç’ın yaynna gelmiş ve akabinde Amirine rüşveti itiraf etmiştir.
O konuşunca Emniyet ve Karakol polisleri konuşmuş tüm Rüşvet Rezaleti ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle kaza davasında karşımızda kaza yapanlar değil Adalet
Bakanlığının Rüşvetçi görevlileri ve onlara sahip çıkan amirleri kalmıştır.
Yani biz kaza yapanlarla değil Adalet Bakanlığı görevlileri ile
mahkemeleşmekteyiz.
Kaza
sonrası yalan söyleyen tanıklar yalanında 2004/95 nolu Ceza davasında
yalanlarında vazgeçince duruşmaya bizzat Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı
Savcı girerek bu yalancıların yeniden dinlenmemelerini istemiş ve Hakim de buna
uymuştur. Aynı Hakim doğru söyleyen tanığımızın da İzmirde düğünde olduğunu
söyleyince bir dahaki duruşmaya bizim geleceğini belirtmemize rağmen zorla
getirilmesini talep etmiştir.
Dosya
Ankara Adli Tıp Kurumunda gelince birinci rapordan da haberimiz olmuş,
Avukatımın dosyanın Adli Tıp İhtisas Kurumuna gönderilmesi talebimizde
reddedilerek oğlum Alavere dalavere ile
hiçbir kusuru yokken suçlu edilmiştir.
Bizimde
nüfuslu olmamız nedeniyle olacakları önceden bildiğimiz için 2007 yılında İdari
İşlem başlatarak Bala’dan ayrıldık. İlk soruşturmamız oğlunun durumunu
kabullenemiyor diyerek kapatılmıştı. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince dava
ve soruşturma dosyalarını alınca dosyada bizde olmayan bir sürü sahte evrak
olduğunu görünce idari dava başlattık.
Hakimler hakkınddaki davamız Adalet Bakanlığının soruşturmaya izin vermemesi
üzerine kapatıldı. Ankara Valiliği (Emniyet Müdürlüğü) davamız ise bu an
itibariyle devam ediyor eğer dosyayı kaybetmedilerse.
Adalet
Bakanlığı davamız kapatılınca bizde
tekrardan şikayet bulunduk ve açılan soruşturmada Osmaniye Adalet Konisyonuna
ifade verip şikayetçi olmamız üzerine sorşturmamız “Biz Cumhurbaşkanının
souşturmasını da kapattık” cevabıyla hiçbir işlem yapılmadan kapatıldı. Biz bu
cevabı Sayın Cumhurbaşkanına gönderince HSYK tarafında bize kazanın safahatını
gösterir bir cevap verildi. Bir dizi yazışmadan sonra da HSYK gerçekten
soruşturmayı kapattı. Bu arada 2004/95 nolu Ceza hakiminin dosyası ayrılarak
ayrı idari dava oluştu ve halen devam ediyor.
HSYK’nın
cevabını Anayasa Mahkemesine taşıyınca Anayasa Mahkemesi adil yargılama ve
makul süre talebimizi görmezden gelerek bizi reddetti. Bizi reddeden Anayasa
Mahkemesi bir teröristin aynı yöndeki başvuurusunu kabul ederek ona tazminata
hükmetmşti. Biz de bu kararı diğer şikayetlerimizle birlikte HSYK’ya
ilettiysekte bu güne karar bir cevap alamadık.
Bankalarla
devam eden davalarımız nedeniyle bir sürühukuksuz karar alınca konuyu kaza
davasıyla birlikte Başbakanlığa taşıdık ve olumsuz cevap alınca da yasal işlem
başlattık ve bu dava oluştu.
Bu
arada devam eden malkaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe ile bana
Bilirkişiye hakaret ettiğime dair ceza davası açıldıysa da Bilirkişi davacı
edilemedi. Fakat dava da sonlamdırılmadı halen devam etmektedir.
15
Temmuz 2016 Darbe kalkışması sonrası bizim davamızın Savcısı, Bilirkişisi ve
Hakimlerinden bazıları Fetönün memurları olduğu gerekçesiyle görevinden atıldı.
Bizde nasıl bir kumpas ve rüşvet çetesiyle mücadele ettiğimi öğrenmiş olduk.
Yukarıda açıkça izah ettiğimiz gibi köklü ve güçlü bir aileden geldiğimizden
hiçkimseden korkmadan ve çekinmeden davamızı devam ettirmekteyiz. Gerekirse bu
ülkeyi de dava etmek pahasına Gerçek Adaleti ortaya çıkarıncaya ve gasbedilen
hakkımıza alıncaya kadarda mücadelemizi devam edeceğiz.
Adalet
Bakanlığı 20.03.2017 tarihli cevabında “kuvvetler ayrılığı” ilkesinde
bahsetmiş. Anayasa’nın 125. maddesinde İdarenin her türlü eyleminde yargı
yolunn açık olduğunu, 9. maddesinde ise yargının yasama ve yürütmeden bağımsız
bir güç olduğunda bahsetmiştir. 138. ve devamıda ise mahkemenin
bağımsızlığınnda ve hakimlik teminatında bahsetmekte, Mahkemelerin sadece idari
yönden Adalet Bakanlığına bağlı olduğunu, yargısal faaliyetlerden dolayı
denetime tabi olmanın bağımsizlık ilkesine aykırı düşeceğini belirtmektedir.
Mahkemelerde
ve savcılıklarda yapılan yargısal işlemlerden tatmin olmayan tarafların, bunu
iadre hukuku içerisinde bir hizmet kusurs telakki ederek Adalet bakanlığına
karşı tazminat davası açması kabul edilemez demektedir.
Bizde Anayasa’ya
baktığımızda; 125. maddesinde “İdarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Denildiğinden biz de
bu yasal hakkımızı kullanarak bu davamızı açtık ve devam ettiriyoruz.
Anayasanın 9.
maddesinde:”Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılır.” Denilmektedir. Parası olan bir kuyumcu savcıyı satın alarak
“Gerçek evrak ve raporları rüşvetle sahteleriyle değiştittirir, yetmedi
kiracısı savcıyı duruşmaya girdirerek yalan söytettiği ve bu yalanı karşılığı
encümeni olduğu Bala Belediyesinde işe koydurduğu yalancı tanığının yeniden
dinlenmesini engeller, yetmedi Ankara 3. İdare mahkemesinin talebiyle doğru
ifade veren tanığın ifadesi mahkeme dosyasında çıkartılır.”demiyor. Böyle bir
mahkemenin bağımsızlığını sizin değil Türk Milletinin takdirine bırakıyoruz.
Anayasanın 138. ve devamı
maddelerinde ise “Hâkimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Bala
Mahkemelerinin bağımsızlığını 9.
maddeden izah ettiğimizden ve kanundan Rüşvet veren ibaresi olmadığından Adalet
Bakanlığı bir Kuyumcunun satın aldığı bir dizi Hakim ve savcının kararlarını
denetleyemeyeceğini açıkça ilan etmektedir. 2802 Sayılı yasanın 4. maddesi her
ne kadar uygulanmasa da Anayasanın 138.maddesiyle aynıdır. Aynı kanunun 6.
maddesinde “Hakim ve savcılar
hakkında denetim, inceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılması bu Kanun
hükümlerine tabidir.” Denildikten sonra da 100. ve devamı maddesinde de bu denetimin
nasıl yapılacağı açıkça anlatılmaktadır. Bu nedenle Adalet bakanlığının
“kuvvetler ayrılığı” saçmalamasına inanmıyoruz ve biz kaybedilen gerçek rapor
ve evraklarımız bulununcaya, kaybedilen tanık ifadesi ortaya çıkartılıncaya, ev
sahibi adına duruşmaya giren savcının kuyumcunun kiracısı olduğunun ve ev
sahibinin adına duruşmaya girdiğin tesbitinin yapılıp kayıtlara girmesi
sağlanıncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.
Usul yönünden de belirtiğiniz gibi Anayasanın 125.
maddesinin son fıkrası gereğince Adalet Bakanlığı bu eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Gerçek evrak ve raporun Karakolda Savcı
tarafından kaybedilmesi, Ankara 3. Çocuk Mahkemesi önünde hakim ve polisler
tarafından uzaklaştırılarak davamızın ahlaksız bir şekilde görülmesi ve bu
ahlaksızlığa Ankara Adli Tıp Kurumununda alet edilerek bu sahte evrakların
onaylatılması ve bizden gizlenmesi, tanık ifadesinin kaybedilerek mağdur
edilmemiz (halen o ifadeyi alan hakimle olan iadri davamız devam etmektedir.
Kaybedilen ifadeyi hakim aldığını bizzat ikrar etmekte, bende adli tıp kurumuna
gitmeden önce okudum fakat o gün hakim görevinde olmadığı için alamadım) kabul
edilebilecek bir durum değildir. Bizim haklılığımızın kanıtlarıdır.
Ayrıca Anayasanın 40. maddesinde açıkça “Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir.
Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” Hükmü gereğince
bizim açtığımız dava doğrudur ve haktır. Biz bu hakkımızda asla vaz
geçmeyeceğiz.
6100 sayılı
kanunun 46. maddesinde açıkça belirtildiği
gibi “(1) Hâkimlerin
yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine
tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya
taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka
aykırı bir hüküm veya kararverilmiş olması.
b) Sağlanan veya
vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş
olması.
c) Farklı bir anlam
yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm
verilmiş olması.
ç) Duruşma
tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma
tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya
öylenmeyen bir sözün hüküm ya dakarara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi
gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine
getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat
davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut
mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet,
ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl
içinde rücu eder.” Denilmektedir.
Bu kanunda da açıkça görüldüğü gibi bu kanunun
tüm maddeleri bizim devlete karşı açmış olduğumuz bu davada bizim haklılığımızı
reddedilemeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle Adalet Bakanlığının
savunması saçma ve hiçbir hukuki değeri yoktur. Bu nedenle davamızın kabulu ve
Bakanlığın reddi gerekmektedir.
Biz daha önceki soruşturma ve davalarımızda
Adalet Bakanlığına artık güven duymadığımızdan davamızı Bakanlığın üstü olan
Başbakanlık Makamına açmıştık. Fakat Mahkeme Başbakanlık Makamını hasım
mevkiinden çıkartarak yine Adalet Bakanlığını hasım yapmıştır. Bakanlıkta
Rüşvetçi personeline sahip çıkarar davanın hukuksuzca reddini istemektedir. Bu
kabul edilecek bir durum değildir. Balanın Karakol ve Emniyet Amiri, Savcısı,
Bilirkişisi ve Hakimi Kuyumcu Abdulkadir Kılıç değildir. Eğer güçlü olanlar
haklı ise yukarıda açıkça izah ettiğimiz üzere bu ülkede bizim gibi olan güçlü
aile sayısı çok azdır. Biz haklı iken haksız olmamak için güç kullanmıyor ve
Adil Yargılama ve ADALET TALEP
EDİYORUZ.
NETİCE VE TALEP :
Yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabülünü, Adalet
Bakanlığının tazminata mahkum edilmesini, hakkımızın korunarak mağduriyetimizin
giderilmesini, hakkımız olan tazminatın ödenmesine karar verilmesini ve mahkeme
masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim. .04.2017
Mustafa DEMİR