21 Nisan 2017 Cuma

16. İDARE ADALET BAK. CEVAP


ANKARA 16. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek üzere
NÖBETÇİ OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE                                                                                     

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR

DAVALI                                :  Adalet Bakanlığı  ANKARA

VEKİLİ                                  : Av.Ahu ÖNDEŞ
                                                   
DAVANIN KONUSU           :  Adalet Bakanlığı Hukuk Birimi’nin  20.03.2017 tarih
                                                    Ve 50316838-2017/1812-E.8108/7686 sayılı Savunma
                                                     konulu Savunmasına Cevap.
TEBLİĞ TARİHİ                 :  03.04.2017
DAVA DOSYA NO               :  2016/3090 E.

CEVABIMIZ                      :  Oğlum Halil DEMİR, 06.08.2004 tarihinde Bala Lisesi önünde kaldırımda yürürken 15 yaşında bir çocuk tarafından kazaya maruz kalmıştır. Bize kazanın kaldırımda olduğu, kazayı da babasının yaptığı bildirilmiştir. Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kazadan üç gün sonra Bala Karakolunda ve Savcı bilgisinde RÜŞVETLE  evraklar değiştirilmiştir. Biz bu durumu yaklaşık iki ay sonra öğrenince hukuki işlem başlatmamıza rağmen 13 yıldır Traji Komik dava ve soruşturmalarla bu güne gelinmiştir.
            Kaza 15 yşında bir gözü kör, bir gözü de renk körü olan bir çocuk tarafından Bala Lisesi önündeki kaldırımda arkadan ve aşırı süratle çarpmakla meydana gelmiştir. Kaza yapan çocuk kaçarak komşusunun bahçesine saklanmış, suçu telefonla ulaştıkları baba üstlenmiş ve bizede kazanın kaldırımda olduğu ve oğlumun herhangi bir kusurunun olmadığı hem kaza yapanlar tarafından hemde Bala emniyeti ve karakolunca bize bildirilmiştir. Bu nedenle bizde ağır olan hastamızla ilgilendiğimizden Bala emniyetine güvenerek ilk etapta resmi evraklarla ilgilenmedik.
            Bala’da yabancı ufak bir memur olmam ve tek olmam nedeniyle kazadan üç gün sonra olay yerine gelen Savcı, Kuyumcu Abdulkadir Kılıç önderliğinde satın alınarak ve beni de davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek suçu üstlenen babanın üzerinde suç alınarak suç oranı da suçsuz olan oğlum suçlu hale getiririlerek kaza kaldırımdan yol ortasına alınmış baba adına evraklar rüşvetle yok edilerek sanki baba adına evrak düzenlenmemiş gibi oğul adına evrak düzenlenmiştir. Fakat bu evrakların değiştirildiği sırada Pazar günü gece 23:30 sıralarında baba adına olan raporu o zaman kapı komşum olan C.Barbaros Ayata isteyince karakolda tartışma çıkmış ve evraklar kendisine verilmemiştir. Oysa oğul adına olan evraların Pazar günü gündüz saatinde Savcı tarafından alındığı görülmektedir. Karakol polisleri de bu nedenle bu sahte evrakların Savcı isteğiyle değiştirildiğini doğrulamaktadır. Kaza sonrası aldığı rüşvetle Antalya’ya tatil yapmaya giden ve dönüşünde beni farketmeden yanımda bunu anlatan Trafik Polisi artık rüşveti inkar etmemekte ve kendisiyle birlikte rüşvet alan savcılığın kendisini koruyacağını söylemektedir ve şu ana kadar da korunmuştur.
            Benim babanın hastaneye gelerek “bu özel hastane parasını nasıl ödeyeceksin” diye konuşması üzerine olaydan birbuçuk ay sonra resmi evrakları aldığımda kazanın kaldırımda değil yol ortasında olduğunu ve kaza yapanın değil benim oğlumum suçlu olduğunu görünce resmi işlem başlattım.
            Savcı olay yeri keşfi yapıp benimde katılmamamı isteyince ben yinede katıldım. Keşif sırasında o kadar taraflı davrandıki savcıya bu keşfi kendisininmi yaptığını yoksa kaza yapanlarınmı yaptığını sorunca karşı taraf olay yerinde uzaklaştırıldı. Keşfi alan Uzman, Trafik polisinin yakın arkadaşı olduğundan ondan daha kötü bir rapor hazırladı ve bana da “polisi nasıl şikayet eder, daha kötü rapor vereyimde görsün” diye şerefsiz bir lafı bana geldi.
            Kaza davamız bu sahte evraklarla başlamakla kalmadı. Kaza davasının görülmeye başlandığı Ankara 3. Çocuk Mahkemesi önünde Hakim tarafından davanın öğle tatilinde görüleceği bildirilerek  biz polislerce mahkeme önünde uzaklaştırılarak dava görüldü. Bu sahte evrak ve raporlar kabul edilerek bir daha keşif yapılmasına gerek olmadığına karar çıkartıldı. Bu karar Ankara Adli Tıp Kurumuna da onaylatılarak bizden gizlendi.
            Kanun değişikliği nedeniyle kaza davamız tekrardan Bala’ya döndü. Dava devam ederken Bilirkişi yanında çalıştığı kişinin babası vasıtasıyla benim nüfusumuda öğrenice (Dedemin son Gavurdağı ağalarından olması, Annesi  tarafından dedesinin Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın oğlu Seydi Bey (Seydo Ağa) olması ki Mustafa Paşa aynı zamanda Sayın Devlet Bahçeli’nin sülalesi olan Fettalar Sülalesi’nin Fettah Bey’inin ağası olması, yine Sayın Bahçeli Bey’in büyük dedesi olan ve 1909’da Ermeni olayları nedeniyle haksız yere İdam edilen Ağca Bey’le birlikte haksız olarak yine Fettahlı olan Annemin dedesi Abdurrahman Efendi’ninde olması nedeniyle iki aile iç içedir. Ayrıca Dedemin baba tarafından Büyük Dedesi’nin Sayın Necmettin Erbakan’ın dedesi Hüseyin Bey’in ağabeyi Halil Bey olması ki tüm bu bilgiler Osmaniye Valiliğinin yayınladığı “Fırkai İslahiye ve Osmaniye” adlı kitapta anlatılmakta ve belgeleri yayınlanmaktadır.) Bilirkişi doğrudan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın yaynna gelmiş ve akabinde Amirine rüşveti itiraf etmiştir. O konuşunca Emniyet ve Karakol polisleri konuşmuş tüm Rüşvet Rezaleti ortaya çıkmıştır. Bu nedenle kaza davasında karşımızda kaza yapanlar değil Adalet Bakanlığının Rüşvetçi görevlileri ve onlara sahip çıkan amirleri kalmıştır. Yani biz kaza yapanlarla değil Adalet Bakanlığı görevlileri ile mahkemeleşmekteyiz.
            Kaza sonrası yalan söyleyen tanıklar yalanında 2004/95 nolu Ceza davasında yalanlarında vazgeçince duruşmaya bizzat Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı Savcı girerek bu yalancıların yeniden dinlenmemelerini istemiş ve Hakim de buna uymuştur. Aynı Hakim doğru söyleyen tanığımızın da İzmirde düğünde olduğunu söyleyince bir dahaki duruşmaya bizim geleceğini belirtmemize rağmen zorla getirilmesini talep etmiştir.
            Dosya Ankara Adli Tıp Kurumunda gelince birinci rapordan da haberimiz olmuş, Avukatımın dosyanın Adli Tıp İhtisas Kurumuna gönderilmesi talebimizde reddedilerek oğlum Alavere  dalavere ile hiçbir kusuru yokken suçlu edilmiştir.
            Bizimde nüfuslu olmamız nedeniyle olacakları önceden bildiğimiz için 2007 yılında İdari İşlem başlatarak Bala’dan ayrıldık. İlk soruşturmamız oğlunun durumunu kabullenemiyor diyerek kapatılmıştı. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince dava ve soruşturma dosyalarını alınca dosyada bizde olmayan bir sürü sahte evrak olduğunu görünce  idari dava başlattık. Hakimler hakkınddaki davamız Adalet Bakanlığının soruşturmaya izin vermemesi üzerine kapatıldı. Ankara Valiliği (Emniyet Müdürlüğü) davamız ise bu an itibariyle devam ediyor eğer dosyayı kaybetmedilerse.
            Adalet Bakanlığı davamız kapatılınca  bizde tekrardan şikayet bulunduk ve açılan soruşturmada Osmaniye Adalet Konisyonuna ifade verip şikayetçi olmamız üzerine sorşturmamız “Biz Cumhurbaşkanının souşturmasını da kapattık” cevabıyla hiçbir işlem yapılmadan kapatıldı. Biz bu cevabı Sayın Cumhurbaşkanına gönderince HSYK tarafında bize kazanın safahatını gösterir bir cevap verildi. Bir dizi yazışmadan sonra da HSYK gerçekten soruşturmayı kapattı. Bu arada 2004/95 nolu Ceza hakiminin dosyası ayrılarak ayrı idari dava oluştu ve halen devam ediyor.

            HSYK’nın cevabını Anayasa Mahkemesine taşıyınca Anayasa Mahkemesi adil yargılama ve makul süre talebimizi görmezden gelerek bizi reddetti. Bizi reddeden Anayasa Mahkemesi bir teröristin aynı yöndeki başvuurusunu kabul ederek ona tazminata hükmetmşti. Biz de bu kararı diğer şikayetlerimizle birlikte HSYK’ya ilettiysekte bu güne karar bir cevap alamadık.
            Bankalarla devam eden davalarımız nedeniyle bir sürühukuksuz karar alınca konuyu kaza davasıyla birlikte Başbakanlığa taşıdık ve olumsuz cevap alınca da yasal işlem başlattık ve bu dava oluştu.
            Bu arada devam eden malkaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe ile bana Bilirkişiye hakaret ettiğime dair ceza davası açıldıysa da Bilirkişi davacı edilemedi. Fakat dava da sonlamdırılmadı halen devam etmektedir.
            15 Temmuz 2016 Darbe kalkışması sonrası bizim davamızın Savcısı, Bilirkişisi ve Hakimlerinden bazıları Fetönün memurları olduğu gerekçesiyle görevinden atıldı. Bizde nasıl bir kumpas ve rüşvet çetesiyle mücadele ettiğimi öğrenmiş olduk. Yukarıda açıkça izah ettiğimiz gibi köklü ve güçlü bir aileden geldiğimizden hiçkimseden korkmadan ve çekinmeden davamızı devam ettirmekteyiz. Gerekirse bu ülkeyi de dava etmek pahasına Gerçek Adaleti ortaya çıkarıncaya ve gasbedilen hakkımıza alıncaya kadarda mücadelemizi devam edeceğiz.
            Adalet Bakanlığı 20.03.2017 tarihli cevabında “kuvvetler ayrılığı” ilkesinde bahsetmiş. Anayasa’nın 125. maddesinde İdarenin her türlü eyleminde yargı yolunn açık olduğunu, 9. maddesinde ise yargının yasama ve yürütmeden bağımsız bir güç olduğunda bahsetmiştir. 138. ve devamıda ise mahkemenin bağımsızlığınnda ve hakimlik teminatında bahsetmekte, Mahkemelerin sadece idari yönden Adalet Bakanlığına bağlı olduğunu, yargısal faaliyetlerden dolayı denetime tabi olmanın bağımsizlık ilkesine aykırı düşeceğini belirtmektedir.
            Mahkemelerde ve savcılıklarda yapılan yargısal işlemlerden tatmin olmayan tarafların, bunu iadre hukuku içerisinde bir hizmet kusurs telakki ederek Adalet bakanlığına karşı tazminat davası açması kabul edilemez demektedir.
Bizde Anayasa’ya baktığımızda;  125. maddesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Denildiğinden biz de bu yasal hakkımızı kullanarak bu davamızı açtık ve devam ettiriyoruz.
Anayasanın 9. maddesinde:”Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” Denilmektedir. Parası olan bir kuyumcu savcıyı satın alarak “Gerçek evrak ve raporları rüşvetle sahteleriyle değiştittirir, yetmedi kiracısı savcıyı duruşmaya girdirerek yalan söytettiği ve bu yalanı karşılığı encümeni olduğu Bala Belediyesinde işe koydurduğu yalancı tanığının yeniden dinlenmesini engeller, yetmedi Ankara 3. İdare mahkemesinin talebiyle doğru ifade veren tanığın ifadesi mahkeme dosyasında çıkartılır.”demiyor. Böyle bir mahkemenin bağımsızlığını sizin değil Türk Milletinin takdirine bırakıyoruz.
Anayasanın 138. ve devamı maddelerinde ise “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
 Bala Mahkemelerinin  bağımsızlığını 9. maddeden izah ettiğimizden ve kanundan Rüşvet veren ibaresi olmadığından Adalet Bakanlığı bir Kuyumcunun satın aldığı bir dizi Hakim ve savcının kararlarını denetleyemeyeceğini açıkça ilan etmektedir. 2802 Sayılı yasanın 4. maddesi her ne kadar uygulanmasa da Anayasanın 138.maddesiyle aynıdır. Aynı kanunun 6. maddesinde “Hakim ve savcılar hakkında denetim, inceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılması bu Kanun hükümlerine tabidir.”  Denildikten sonra da 100. ve devamı maddesinde de bu denetimin nasıl yapılacağı açıkça anlatılmaktadır. Bu nedenle Adalet bakanlığının “kuvvetler ayrılığı” saçmalamasına inanmıyoruz ve biz kaybedilen gerçek rapor ve evraklarımız bulununcaya, kaybedilen tanık ifadesi ortaya çıkartılıncaya, ev sahibi adına duruşmaya giren savcının kuyumcunun kiracısı olduğunun ve ev sahibinin adına duruşmaya girdiğin tesbitinin yapılıp kayıtlara girmesi sağlanıncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.
Usul yönünden de belirtiğiniz gibi Anayasanın 125. maddesinin son fıkrası gereğince Adalet Bakanlığı bu eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Gerçek evrak ve raporun Karakolda Savcı tarafından kaybedilmesi, Ankara 3. Çocuk Mahkemesi önünde hakim ve polisler tarafından uzaklaştırılarak davamızın ahlaksız bir şekilde görülmesi ve bu ahlaksızlığa Ankara Adli Tıp Kurumununda alet edilerek bu sahte evrakların onaylatılması ve bizden gizlenmesi, tanık ifadesinin kaybedilerek mağdur edilmemiz (halen o ifadeyi alan hakimle olan iadri davamız devam etmektedir. Kaybedilen ifadeyi hakim aldığını bizzat ikrar etmekte, bende adli tıp kurumuna gitmeden önce okudum fakat o gün hakim görevinde olmadığı için alamadım) kabul edilebilecek bir durum değildir. Bizim haklılığımızın kanıtlarıdır.
Ayrıca Anayasanın 40. maddesinde açıkça “Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” Hükmü gereğince bizim açtığımız dava doğrudur ve haktır. Biz bu hakkımızda asla vaz geçmeyeceğiz.
6100 sayılı kanunun 46. maddesinde açıkça belirtildiği  gibi “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya kararverilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya öylenmeyen bir sözün hüküm ya dakarara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.” Denilmektedir.
Bu kanunda da açıkça görüldüğü gibi bu kanunun tüm maddeleri bizim devlete karşı açmış olduğumuz bu davada bizim haklılığımızı reddedilemeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle Adalet Bakanlığının savunması saçma ve hiçbir hukuki değeri yoktur. Bu nedenle davamızın kabulu ve Bakanlığın reddi gerekmektedir.
Biz daha önceki soruşturma ve davalarımızda Adalet Bakanlığına artık güven duymadığımızdan davamızı Bakanlığın üstü olan Başbakanlık Makamına açmıştık. Fakat Mahkeme Başbakanlık Makamını hasım mevkiinden çıkartarak yine Adalet Bakanlığını hasım yapmıştır. Bakanlıkta Rüşvetçi personeline sahip çıkarar davanın hukuksuzca reddini istemektedir. Bu kabul edilecek bir durum değildir. Balanın Karakol ve Emniyet Amiri, Savcısı, Bilirkişisi ve Hakimi Kuyumcu Abdulkadir Kılıç değildir. Eğer güçlü olanlar haklı ise yukarıda açıkça izah ettiğimiz üzere bu ülkede bizim gibi olan güçlü aile sayısı çok azdır. Biz haklı iken haksız olmamak için güç kullanmıyor ve Adil Yargılama  ve ADALET TALEP EDİYORUZ. 

NETİCE VE TALEP     :  Yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabülünü, Adalet Bakanlığının tazminata mahkum edilmesini, hakkımızın korunarak mağduriyetimizin giderilmesini, hakkımız olan tazminatın ödenmesine karar verilmesini ve mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  .04.2017                                                                                                 

                                                                                                                          Mustafa DEMİR

                                                                                                                                 Davacı