16 Temmuz 2018 Pazartesi

CİMER-1801220966

Başvuru Sayısı

1801220966

Başvuru Zamanı

16/07/2018 11:24:51

Başvuru Tipi

Şikayet

Başvuru Durumu

Başvuru Yapıldı

Başvuru Metni

Cumhurbaşkanlığınıza oğlumun kazası ile ilgili 18 başvurum olmuş. Bunların 16sı siteminizde gözükmektedir. Hemen hepsi Adalet bakanlığına sevk edilmiş ve Adalet Bakanlığı bunlardan 6sına cevap vermiş. Anayasanın 138. maddesi gereğince kimsenin hakim ve savcılara emir ve talimat veremeyeceğini ileri sürmüş. Adalet Bakanlığına açılan 2016/3090 sayılı 16. İdare mahkemesindeki Tam yargı Davasında görülmüş ki Adalet Bakanlığı Ankara C. Başsavcılığına emir ve talimat vererek bala savcısı Eda Irmak a bizim iddialarımızı yok sayan bir talimat soruşturması hazırlatmıştır. Bizim bu soruşturma dosyasını istediğimiz 28.5.2018 tarih 3410656 saylı başvurumuz hem sisteminizde yok, hem de cevapsızdır. 2016/3090 sayılı davamızda iddialarımız Adalet bakanlığı talimatıyla yok saydırılıp "Mağdur olmadığımıza" karar verdirilmesi üzerine yapmış olduğumuz 5.6.2018 tarih ve 3522865 sayılı başvurumuz hem sisteminizde yok hem de hala cevapsızdır. Adalet bakanlığının talimatla verdirdiği bu 2016/3090 saylı davanın kararının İstainaf dilekçesi Haldem Derneği tarafından 10.07.2018 tarih ve 2 sayılı yazıyla tarafınıza gönderilmiştir. Biz artık kaza yapanların değil Adalet Bakanlığının mahkemede tarafımız olduğunu açıkça gördük. davamızda Savcı Bilirkişi Fetö den atılmasına rağmen Adalet bakanlığınca ısrarla korunmaya çalışılmaktadır. Biz Adaletin tecellisi için çalışıyoruz ve çalışmaya devam ediyoruz. Mağduriyetimizin bir an önce giderilmesi ve cevapsız başvurularımızın bir an önce cevaplanması talebiyle.

15 Temmuz 2018 Pazar

ADALET BAKANINA


HALDEM DERNEĞİ

(BAHÇELİ HALİL DEMİR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ[H1] *)



SAYI    : 80-006-044/

KONU : Halil DEMİR.                                                           12/07/2018



                                         Sayın : Abdulhamit GÜL

                                                     Adalet Bakanı



                Sayın Bakan.

Cumhurbaşkanlığı sisteminde yeniden Bakan olarak seçildiğiniz için tebrik eder, Bakanlık olarak 15 yıldır bize yaşattığınız mağduriyetin bir an önce giderilmesini bekleriz.

        Ankara-Bala’da 2004 yılında kaza geçien oğlum Halil’in 15 yıldır sonuçlanmayan davası üzerine yaşanan adaletsizlikler nedeniyle adına kurmuş olduğumuz bu dernek tarafından size bu yazı gönderilmektedir. Kaldırımda meydana geldiği hem tanıklarca ve hemde resmi evraklarca açık olan bir davanın uzun süre sonuçlandırılamamasının hukuki bir dayanağı yoktur.

                Kurumunuza açılan 2016/3090 sayılı idari davada verilen karar göstermştir ki bizim karşımızda kaza yapanlar değil bakanı olduğunuz kurum vardır. 15 yıldır bizim iddialarımızı görmezden gelen bakanlığınız hemen her müracaatımızda bize Anayasanın 138. maddesini gösterirken kendisine açılan idari davada açıkça gördükki Hukuk Biriminizin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu açık talimatla halen devam eden dava dosyamız alınmış, bir savcıya her iddiamızı inkar ettiren bir soruşturma hazırlattırılılarak neredeyse yaşamadığımız sıkıntı ve mağduriyet kalmadığı halde hiç mağduriyet yaşamadığımıza karar verdirilmiştir.

                Bizim Cumhurbaşkanlığı kanalıyla istemiş olduğumuz soruşturma dosyası ve HSK soruşturması sonuçsuz kalırken kesinleşmeyen bu hukuksuz davamız için avukatlık ücreti talebiniz ahlaksızca işleme konulmuştur. Kurumunuzun talimatla mevcut dosyaya göre verdirdiği karar dosya üzerinde 2012/133 dosya numarası ile halen devam ettiğinden 2016/3090 sayılı dosyamızda  rüşvet ve talimatla girdirilmeyen evraklarla devam ettiğinden kurumunuzun talimatla verdirdiği kararın hukuki hiçbir değeri  yoktur, bizim bu davamızda yeri de yoktur.

                Hala 15 temmuz 2016 tarihinde görevden atılan Savcı, Bilirkişi ve Hakimlerin  korunması için çaba sarfedildiği gayet açıktır. Bu nedenle hiç takmadığınız Anayasanın 138. maddesini bizzat ihlal ettiğiniz gayet açık ve nettir.

                Biz , dernek olarak davamızın arkasındayız ve gerektiğinde adaletin sağlanması için bu ülkeyi de yargılatmakta tereddüt etmeyiz. Nitekimde basit bir alacağımız için usulen açılan idari davada yaşanan rezaletler nedeniyle de bir davamız halen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde devam etmektedir. Halen devam eden davalarımızda da böyle rezil şekilde devam edeceksek sonuç farklı olmayacaktır.

Saygı ve Selamlarımızla.

                                                                                                                                                                                                                                                        Mustafa DEMİR                                                                                                                 Denetim Kurulu Başkanı                                                                                                                   Kurucu Başkan

                                                      

E k l e r: 12 Adet evrak






 [H1]

5 Temmuz 2018 Perşembe

SAYIN CUMHURBAŞKANI VE DİYANET BAŞKANINA


HALDEM DERNEĞİ

(BAHÇELİ HALİL DEMİR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ)



SAYI    : 80-006-044/

KONU  : Halil Demir davaları.

                                                    

                                                                                                                                                                                                                       05.07.2018



                               

                                               Sayın : Recep Tayyip ERDOĞAN

                                                                Cumhurbaşkanı

         

        Sayın Cumhurbaşkanım.

       

            Türkiye Cumhuriyetinin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı ve Başkanı olarak tebrik eder, bunun milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını dileriz.

       


Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı taşra teşkilatında memurken 2004 yılında oğlum Halil Demir Ankara - Bala Lisaesi önünde ağır bir kaza geçirmiş ve engelli kalmıştır. Kazanın kaldırımda olduğunun ve babanın yaptığının bize bildirilmesine rağmen biz hastamızla ilgilenirken baba adına düzenlenen evraklar ve rapor RÜŞVETLE yok edilerek kaza yol ortasına olmuş gibi yeniden sahte evrak düzenlenmek suretiyle


yapılan hukuksuzluklarla mağdur edildik.


                       

15 yıldır devam eden davamızda yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle yaşadığımız sıkıtıntılar ve hukuksuzluklar yetmiyormuş gibi ilişikte Ankara 16. İdare Mahkemesince verilen 2016/3090 Esas, 2018/706 Karar nolu kararda isteğimizin hukusuzca görmezden gelindiği yetmiyormuş gibi bir de mağdur olmadığımıza karar verilmesi üzerine size ilişikte suretini sunduğum CİMER başvurusunu yapmama rağmen yine cevap alamadım. Bizde bu kararı Ankara Bölge İdare mahkemesine taşıyarak davamızın özetini gösterir dilekçemiizin bir suretini bilgilerinize sunuyoruz.

               

Bizim amacımız, bizim yaşadığımız sıkıntıları başkalarınında yaşamaması için çalışıyoruz. Özellikle Adelet siztemindeki yanlışların bir an önce düzeltilmesini istiyoruz. Bu yen dönemde bunu başaracağınıza inanıyor ve sizi destekliyoruz. Size yaptığımız Cimer başvurumuzda sizin hukuksuzluklar karşısında harekete geçmeniz içindir.



Bu nedenle; mağdur hakları yasası ve İdam talebimizi yeniliyoruz.

               

Size daha önce 18.07.2016 tarihinde yine bir mektup yollayarak mağduriyetimizi dile getirmiş ve sizin siyasette hocanız olan Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dedesinin ve benim büyükdedemin kardeş olduğunu anlatan Osmaniye Valiliğince yayınlanan Fırkai İslahiye ve Osmaniye kitabını da göndermiştik.  Sizin onun yolunda olacağına ve onun yapamadıklarını yapacağınıza inanıyoruz ve çalışmalarınızı destekliyoruz.

               







Daha önce çıkartılması planlanan ama bir türlü çıkartılmayan “Mağdur Hakları Yasası”nın bir an çıkartılması için gerekli çalışmaların yapılması veyasanın bir an önce çıkartılmasını;

               

                Yürürlükte kaldırılan İdam Cezasının Vatan Hainliği, Cinayet veTecavüz gibi  Adi suçlar ile her ne sebeple olursa olsun haksız olarak Ölümlü suçlarda can alanın canının alınması husunda geri getirerek bu milletin sesine kulak verilmesi, bu hususlarda tereddüt hasıl oluyorsa Referandum yapılmasını;

               

Ülkemizde Adaletin bir an önce sağlanması ve bizim gibi mağdur insanların uzun mahkeme süresinde daha fazla mağdur edilmelerimizin önüne geçilmesinin sağlanması. Bizim oğlumuzun mağduriyeti yetmiyormuş gibi uzun tedavi masrafları ve mahkeme masraflarıyla daha fazla mağdur edilmememizin bir an önce sağlanması ve mağduriyetimizin telafi edilmesi hususunda gereğini;



Saygı ve selamlarımızla arz ve talep ederim.

                                                                                Mustafa DEMİR

                                                                           Denetim Kurulu Başkanı

                                                                                             (Kurucu Başkan)



EKLER :

1-Cimer Başvuru Sureti.

2-16.İdare İstinaf Dilekçesi sureti





HALDEM DERNEĞİ

(BAHÇELİ HALİL DEMİR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ)



SAYI    : 80-006-044/

KONU : Halil DEMİR.
                                                                                        05.07.2018

                                                                                                                        

Sayın : PRF.DR. ALİ ERBAŞ

                Diyanet İşleri Başkanı



            Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatına emekli olmuş bir memurunuz olarak size bu mektubu gönderiyorum. Ankara İli Bala İlçesi Müftülük Veri hazırlama ve Kontrol İşletmeni olarak çalıştığım 2004 yılnda oğlum ağır bir kaza geçirmiş ve bu gün itibariyle %98 Engelli, beyin sapı hasarlı ve felç kalmış ve bakımımıza muhtaç yaşamını sürdürmeye çalışıyoruz.



                Daha önce yaşadığımız sıkıntı ve proplemler nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlarımız Sayın Ali BARDAKOĞLU’na ve Sayın Mehmet GÖRMEZ’e açık mektup görmemize rağmen bir cevap alamadığımız gibi taleplerimizde görmezlikten gelindi.



                Bu nedenle;



                Bizim yaşadığımız sıkıntıları başka personelinizin yaşaması temennisi ile size 15 yıldır devam eden davamızın bir özeti niteliğindeki Ankara 16. İdare Mahkemesince verilen mağdur olmadığımıza dair kararın istinaf dilekçesinin bir suretini gönderiyoruz.



                Sizinle olan davamız da halen Ankara 15. İdare Mahkemesinde devam etmektedir.



                Saygı ve selamlarımla.





                                                                                                         Mustafa DEMİR

                                                                              Denetim Kurulu Başkanı

                                                                                       (Kurucu Başkan)



E k l e r :
1-16. İdare Mahkemesi İstinaf Dilekçesi sureti.





4 Temmuz 2018 Çarşamba

16. İDARE- İSTİNAF


ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİ’NE

Sunulmak Üzere

OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE



İSTİNAF KANUN YOLUNA BAŞVURAN

DAVACI  : Mustafa DEMİR    

DAVALI:  ADALET BAKANLIĞI  ANKARA

VEKİLİ :  Av. AHU ÖNDEŞ  Adalet Bakanlığı Ek B Blok kat:15 Kızılay/ANKARA

KONUSU : Ankara 16.İdare Mahkemesi’nin 16.03.2018 tarih ve 2016/3090 E. 2018/706 K. sayılı kararının istinaf incelemesi isteminden ibarettir.

TEBLİĞ TARİHİ : 19.06.2018



BAŞVURU SEBEPLERİ VE GEREKÇESİ : 6.8.2004 Tarihinde Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önündeki kaldırımda 17 yaşındaki oğlum Halil Demir’in; 15 yaşındaki bir gözü kör, diğer gözü de renk körü olan bir çocuk tarafından aşırı süratle ve arkadan çarpılması, kazayı ilk anda çocuğun babasının üstlenmesi, adına evrak ve rapor düzenlenmesi, emekli bir polis tanığın ifadesiyle babanın suçu üstüne alamaması üzerine sonradan Fetö çetesi üyesi oldukları anlaşılan Savcı, Polis ve Bilirkişi maarifetiyle baba adına olan evrak ve raporların Rüşvetle yok edilmesi, Mahkemelerde yaşanan hukuksuzluklar üzerine tarafımızdan açılan Ankara 16. İdare Mahkemesindeki 2016/3090 Esas sayılı İdari davamızın Adalet Bakanlığı’nın Av. Ahu Öndeş’in talimatıyla Bala Savcısı Eda Irmak tarafından hazırlanan taraflı ve gerçeği yansıtmayan bir raporla tüm yaşanan gerçeklerin inkar edilerek iddialarımızın reddi ile 7 ayı koma olmak üzere 2 yıl süreyle hastanın durumu itibariyle resmi hastanelerin kabul etmemesi üzerine özel hastanelerde yaşanan, oğlumun akli dengesinin olmaması ve felçli kalması nedeniyle halen evde yaşanmaya devam eden maddi ve manevi sıkıntıların, satılan evimizin, sözünü tutmayan ülkenin dini kuruluşu olan Başbakanlık’a bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı ile Vakıfbank ile halen devam eden davalarımızın yok sayılarak kaza sonrası üzüntü dahi yaşamadığımıza ahlaksızca ve namussuzca karar verdirilmesi üzerine bu dava oluşmuştur.



1)DAVANIN ÖZETİ: 1-Kaza 06.08.2004 tarihinde Akşam saat 20:30 sıralarında Ankara İli Bala İlçesi Kaman yolu üzerinde bulunan Bala Lisesi önündeki çeşmenin yanında meydana gelmiş, kazayı ilk anda baba Ahmet Çalış üstlenmiş ve hem kaza yapanlarca ve hem de Bala Emniyet Amirliğince kazanın kaldırımda olduğu bildirilmiştir.

2-Kazadan yarım saat sonra olay yerine Dr.Salih Yılmaz ve Ecz. C.Barbaros Ayata tesadüfen bir şoförün kazayı haber vermesiyle intikal etmişlerdir. Dr.Salih Bey derhal yarım saattir olay yerinde yatan ve kimsenin tanıyamadığı oğluma müdahale etmiş, kapı komşum Ecz.C. Barbaros Bey oğlumu tanıyarak derhal sağlık ocağına kaldırılmasını sağlamış ve geçerken evimde beni de almıştır. Bende Bala sağlık Ocağında oğlumu teşhis ederek durumu ağır olan oğlumu derhal Ankara’ya Gazi Ü.Tıp Fak. Hastanesine Ambulansla zor yetiştirdim. Orada Dahiliye Prof. Dr. Olan bir tanıdığımın uyarısıyla durumu itibariyle çok ağır olan oğlumu Ankara Özel Güven Hastanesine kaldırdım. Orada bile 14. gün sonrası fişinin çekilmesinin istenmesi üzerine memkette bulunan ağabeyimi yanıma çağırdım. Derhal Osmaniye’de Ankara’ya gelen ağabeyime de oğlumun durumu anlatılarak fişinin çekilmesi ve organlarının bağışlanması tekrar istendi. Bize düşünmemiz içinde süre verildi. Bizim Cuma Namazı için Kocatepe Camiine gittiğimiz sırada oğlumun okul ve sıra arkadaşının Güven Hastanesine gelmesi ve oğlumla görüştürülmesi üzerine ilk defa tepki vermeye başlamış, derhal bize haber verilmiş ve Cuma Namazı sonrası da oğlumla ve doktorları ile görüştürülerek oğlumun fişinin çekilmesi gündemden kaldırılmış ve Güven Hastanesi Yoğun Bakımında tedavisine devam edilmiştir.

3-Kaza sırasında kazanın olduğu çeşmenin önünde bir arkadaşıyla su doldurmakta olan tanık Can Gürbüz ilk anda kazayı olay yerinde anlatmıştır. Aracın kaldırıma çıkarak çeşmenin 10-15 metre batısında ve kaldırımda yanına gelmekte oğlum kazayla havaya fırlayarak çeşmenin 5-6 metre doğusuna okul girişine düşmüş, tanık Can kendisini çeşmeye zor atarak canını kurtarmış,bu tüm kalabalağın ve halkın önünde anlatıldığı tüm halk kazayı bu şekilde duymuş ve bize de bu şekilde anlatılmıştır. Bu anlatınları duyan emniyet amir vekili Ali Mülayim’de ifadesine başvurmak üzere Can Gürbüz’ü olay yerinde alarak karakola getirmiş ve ifadesini almıştır. Bu ifadeye göre de baba Ahmet Çalış adına evraklar ve Trafik Polisi Mustafa Gödek tarafından rapor düzenlenmiş ve Cumatresi günü Bala Emniyet Müdürlüğüne teslim edilmiştir.

   Yanında bulunan arkadaşı ailesince tanık edilmemiştir. Bu durum yolun karşısındaki kaldırımda çeşmede su içmek için bekleyen tanık Büşra Yıldıırım tarafından da doğrulanmış, bu tanık her ifadesinde aracın kaldırıma çıktığını ve kazanın kaldırımda olduğunu söylemesine rağmen şerefini rüşvetle satan veya kiraya veren savcı, bilirkişi ve hakimlerce hiç dikkate alınmamış ve halende alınmamaktadır.

4-Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kaza yapan çocuğun annesinin dayısı olan ve Balada Kuyumculuk ve Hayvan yemi satışı yapan MHP Bala eski ilçe Başkanı ve halen Belediye meclisi üyesi olan Abdulkadir Kılıç yanına birkaç kişi daha alarak nüfusuyla savcı Mustafa Saylam ve İrfan Saz’ı Rüşvetle etkilemiş ve baba adına olan evrak ve raporları yok ettirmiş ve 2 adet yalancı tanık ayarlayarak sahte evrak düzenlettirmiş ve rapor hazırlattırmıştır. Oğlumun davası bu sahte evrak ve raporla devam etmiş ve kiçbir kusuru olmayan oğlum 6/8 suçlu bulunmuştur.

   Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın avanesiyle nüfusunu kullanarak savcı ve emniyet amirini satın alarak gerçek evrakı ve raporu yok ettirerek oğlu adına sahte evrak  ve rapor hazırlattırma sırasında;

a)      Tanık Can Gürbüz’ün ifadesi yok edilerek hiç ifade vermemiş gibi sahte evrak ve raporlar hazırlanmıştır.

b)      Suçu üstlendiği halde avukatı olmadan ifade vermeyeceğini beyan eden ve 07.08.2004 tarihinde üst araması yapılarak ve tutanak tutularak ifade vermeden nezarete konan Ahmet Çalış’ın ifadesi de resmi evrakta 07.08.2004 tarihte alınmış gibi düzenlenmiştir. Bu tarihte ifade vermediği ve nezarete konulduğu hem tutanakla hemde nezarete koyan polisin ifadesiyle sabit olan Ahmet Çalış’ın aynı tarihte ifadesinin olması yaşanan evrak sahtekarlığını ve rüşvet şerefsizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Fakat namusunu ve şerefini satan hakim ve savcılar bunları görmezlikten gelmektedir.

c)      Tüm bu evrak değiştirme rezaleti yaşandığı sıralarında benim hastanede oğlumla ilgilendiğimi bilen kapı komşum eczacı C.Barbaros Ayata benim adıma Cumartesi günü karakola verilen raporu almak üzere 08.08.2004 Pazar günü saat 23:30 sıralarında Bala karakoluna geldiğinde Ahmet Çalış’ın suçunu daha yeni üstlendiğini, adına olan tüm rapor ve evrakların oğlu adına değiştirileceğini, bu nedenle kendisine suret vermeyeceklerini beyan etmişlerdir. Bu nedenle de Başkomser ve Emniyet Amir vekili Ali Mülayim’le tartışmışlardır.

d)      Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim gerçek raporu aldıktan sonra yanına birinin adı Ali Afacan olan 2 polis memurunu alarak akşam saatlerinde evime gelmiş, eşime oğlumun hiçbir kusurunun olmadığını belirterek ulaşamadığı kimlik bilgilerini alarak gitmiştir. Pazar günü akşam saatlerinde bizzat evimde alınan oğlumun kimlik bilgileri nasıl oluyorsa 06.06.2004 kaza günü akşamı karakolda tutulan tüm kaza evraklarına girmiştir.

e)      Kaza tanıklarından kepçeci Mustafa Yaşar’ın polis memuru Yaşar Çakır tarafından alınan ifadesi yok edilerek değiştirilmiş, yeni ifadesinde oğlumun bir anda kepçesinin önüne geçerek yol ortasında kazaya maruz kaldığı yönünde ifade vermiştir.

f)        Onun bu ifadesini doğrular şekilde Trafik Polisi solu kırık olan aracın oğluma sağdan çarptığına ve aracın sağının kırık olduğuna dair bir rapor getirmesi ve oğlumu 8/8 suçlu göstermesi üzerine polisler arasında küfürleşmeler ve tartışmalar yaşanmış, onun üzerine Trafik Polisi Mustafa Gödek bu Roporunu da değiştirmek zorunda kalmıştır. Hala dosyada bulunan tarihsiz 3. raporunu hazırlamış ve oğlumu 10/4 suçlu göstermiştir. Emniyet ifadesinde raporunu Pazatesi karakola verdiğini iddia etmektedir.

g)      Ali Mülayim Emniyet Amiri Vekili sıfatıyla kaza evraklarını savcı İrfan Saz’a Pazar günü gündüzü teslim etmiş, savcı İrfan Saz’da 8.8.2004 diye evrak üzerine tarih atarak ve paraf atarak teslim almıştır ve Pazar günü ikindi vakti ilçeyi terk etmiştir. Ali Mülayim Emniyet Müdürlüğündeki soruşturma ifadesinde kaza raporunun kendisine 9.8.2004 tarihinde pazartesi günü verildiğini söylemiş, C.Barbaros Ayata ile tartıştığını hatırlamadığını söylemiş, evime geldiğini yanındaki polisin ikrarına rağmen inkar etmiştir. Bizim davacı edilmeyeceğimize inandığı için gerçek evrakları yok ettiğinden biz davacı olunca da hemen emekliye ayrılmıştır.  Şerefini satan veya kira veren hakim ve savcılarca korunmuş, halende korunmaya devam edilmektedir.

h)      Bala savcısı Eda Irmak hazırlamış olduğu 18.04.2018 tarih ve 2016/699 Soruşturma ve 2018/216 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında bizim tüm bu iddialarımızı yalanlayarak karakolda böyle bir durumun yaşanmadığını, aldığı rüşvetle Antalyada tatil yapan ve savcınında rüşvet aldığını, mahkemede kendisini koruyacağını utanmadan iddia eden trafik polisi Mustafa Gödek’inde dosyada bulunan raporun dışında rapor hazırlamadığını iddia etmiştir. Bu alçak rüşvetçiyi alçakca korumuş ve ondan daha aşağılık olduğunu göstermiştir. Savcı ve Bilirkişi’nin Feto çetesi üyesi olduğunu görmezlikten gelmiştir. Ahmet Çalış adına rapor ve evrakların varlığını İdari Mahkemenin kabul ettiğini, Mustafa Gödek’in aracın solu kırıkken sağ tarafın kırık olduğuna dair rapor hazırladını kabul etmemiş, fakat o raporun bir suretinin bizim elimizde olduğunu düşünmemiştir. Buda bilerek ve isteyerek görevini kötüye kullandığının açık delilidir. Bunu da Bakanlık Avukatı Ahu Öndeş’in Bakanlık adını kullanarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığa yazdığı 7.3.2017 tarih ve 2017/1812 E6659/6305 sayılı talimat yazısıyla talimatın Bala’ya 8.3.2017 tarih ve 2017/8825 tarih ve 18.04.2018 tarih ve 2016/699 CBS Soruşturma Dosyası yazılı Savcı Eda Irmak elektronik imzalı yazılarda açıkça görmekteyiz. Bizim şikayetimize verdiği her cevapta Anayasanın 138. maddesince kimsenin Hakim ve Savcılara talimat vermeyeceğini ileri süren Adalet Bakanlığının talimatıyla alçakça yaşadığımız sıkıntılar ve mahkememizdeki hukuksuzlar görmezlikten gelinmektedir. Biz bu savcının bu alçak raporuna 30.04.2018 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hakimliğinde itiraz etsekde yaşadığımız bunca rezaletler nedeniyle Adalet Bakanlığına ve ülkemizdeki adalete olan güvenimizi çoktan yitirmiş olduğumuzdan, basit bir tedavi alacağımız için usulen açtığımız bir davanın 2013/777 Anayasa Mahkemesi dosyası numarasıyla AİHM’de kabul edilmesi gibi davamızı AİHM’e taşımak için usulü tamamlıyoruz.

5- Kaza yapan Ahmet Çalış’ın suçu oğlunun üstüne atmasından bir buçuk ay sonra Güven Hastanesinde Kayınbabasıyla yanıma gelerek oğlumu neden Numune Hastanesine yatırmadığımı, bu hastahanenin parasını nasıl ödeyeceğimi, malımızın veya mülkümüzün olup olmadığını sorması üzerine malımızında, mülkümüzünde olduğunu, kendilerine güvenerek oğlumu bu hastaneye yatırmadığımı söyleyerek onları yanımdan kovdum. Derhal Bala’ya dönerek resmi evrakları aldığımda kazanın kaldırımda değil yol ortasında olduğunu, oğlumun 4/10 suçlu olduğunu görünce 14.09.2004 tarihinde Bala Savcılığına dilekçe vererek hemen yasal işlem başlattım.

6-Ben yasal işlem başlatınca Savcı İrfan Saz 30.09.2004 tarihinde olay yeri keşfi yaptı. Keşifte karakolda söylediği yalan tutmayan kepçeci Mustafa Yaşar oğlumun önünde geçtiğini görmediğini ama yol ortasında kenara kaldırdığını iddia ederek yine yalan ifadelerine devam etti. Fakat emekli polis memuru bakkal Mekin Öktem kepçecinin çocuğun yanına gelmeden dahi çocuğun yol kenarında yattığını, çocuğu kaldırdığını görmediğini söyleyince, diğer tanıklarda aynısını söyleyince kepçecinin yine yalan ifadesi ortada kaldı. Fakat kepçecinin bu birbirini tutmayan yalan ifadelerini şerefini satan Bilirkişi J.Uzm. Abdullatif Öztürk kullandı. Kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen Tanık Büşra Yıldırım’ın, oğlumun kenarda yattığını söyleyen diğer tanıkların ifadelerine hiç itibar edilmeden direk bu yalancı kepçecinin ifadesiyle Bilirkişi 6.10.2004 tarihinde rapor hazırlayarak, trafik polisi Mustafa Gödek’ten daha kötü rapor vererek oğlumu 6/8 suçlu gösterdi. Kepçeci söylediği bu yalanlar karşılığında Bala Belediyesinde işe alındı.

7-Bu Bilirkişi raporu bize verilmeden 26.10.2004 tarihinde  2004/323 hazırlık, 2004/21 Fezle hazırlanarak hazılanan dosya Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2004/100163 Hazırlık, 2004/42993 Esas, 2004/2344 İddianame nolu iddianame hazırlayarak davamızı Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderdi.

8-Ankara 3. Çocuk Mahkemesi 2004/743 Esas numarasıyla dava açarak talimatla benim ve oğlumun ifadesini istedi. Oğlum ifade veremediğinden benim ifadem Hakim Mehmet Keskin tarafından 21.02.2005 tarihinde alınarak Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderildi.

9-Ankara 3. Çocuk Mahkemesi 2004/743 Esas murasıyla tanık Can Gürbüz’ünde talimatla ifadesini istemiş olmasına, bu ifadenin de Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınarak 3. Çocuk Mahkemesine gönderilmesine, bu ifadeyi benim dosyanın Bala’dan Ankara Adli Tıp Kurumuna gitmeden önce bizzat okumam ve evrakın bulunduğu 2006/113 nolu Bala Asliye Mahkemesi hakimi Mehmet Keskin o gün görevinde olmadığı için alamadım. Can Gürbüz bu ifadesinde kazanın ilk başında halkın içinde anlattıklarını anlatıyor, aracın kaldırıma çıktığını söylüyordu. 4. maddenin (a) bendinde anlattığım gibi ilk karakol ifadesi yok edilmiş, bizim şikayetimizle tanık edilmesine rağmen savcılıkta ve keşifte yalan ifade vermiş, Ankara 3. çocuk mahkemesinin talimatıyla da Hakim Fuat pembeçiçek tarafından konuşturulmuş, alınan ifadesi 3. Çocuk Mahkemesine gönderilmiş, kanun değişikliği nedeniyle dosyamız yeniden Bala’ya gelince de kuyumcunun kiracı savcı Murat Gökhan Tahtakılıç tarafından yeniden dinlenmeleri engellenmiştir. Bu nedenle bu ifadenin bulunması için Ankara 3. İdare mahkemesinde 2013/2105 Esas numarasıyla halen devam eden İdari dava açılmıştır.

10-Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde 17.03.2005 tarihinde Mahkemede hazır olmamıza rağmen bizzat hakim talimatıyla davamızın öğleden sonra görüleceği iddiasıyla polis tarafından mahkeme önünde uzaklaştırılmamız üzerine içerde 5. sırada bulunan dosyamız şerefsizce ve ahlaksızca öğle tatilinde bizim yokluğumuzda görülmüş, biz taraf dahi olmadan bilirkişi raporu kabul edilmiş, yeniden keşif yapılmasına gerek olmadığına karar çıkartılmıştır. Ne yazıkki bu şerefi satılıklar Adalet Bakanlığının şerefi satılık yetkililerince korunmuş, yaptıkları bu şerefsizlik yanlarına kalmıştır. 15 temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrası da bu alçakların devletin değil Fetönün memuru olmasına rağmen kendi gibi Fetö memuru olan elemanlarca korunmaya devam etmektedirler. Bu durum Avukatımın 22.06.2005 tarihli dilekçesinde dile getirilmesine rağmen dikkate alınmamaya devam edilmektedir.

22.06.2005 tarihinde yapılan ikinci duruşmada taraf olduktan, kabul edilmeyen keşif talebimizi sunduktan sonra 29.06.2005 14:18 tarihi itibariyle A-19563 Rapor no ile Ankara Adli Tıp Kurumunda oğlumun Sağlık Raporu alınmıştır. Raporun alımı sırasında Adli Talip, oğlumun Bala Lisesi önünde kaza geçiren kişi olduğunu öğrenmesi üzerine arkasına rastlanarak “2/8 le adamın donunu alırsınız” diye ağzından bir laf kaçırmış, yaptığı gafla bizim durumun vehametini anlamamızı sağlamıştır. Buda bize bu kişinin biz gelmeden ziyaret edildiğini, bir verdiği kafa kırığını memurunun itirazına rağmen 2 ye çıkarmasını anlamamız zor olmadı. 15 Temmuz 2016 sonrası da bunların devletin değil Fetönün memuru oldukları net bir şekilde ortaya çıkmasına rağmen kendisini koruyan ve kollayan aynı örgüte mensup arkadaşları sayesinde bir türlü davamız sonuçlanamadığı gibi, iddialarımız ahlaksızca görmezden gelinerek birde hiç mağduriyet yaşamadığıma karar verilmiştir.

11-Çocuk Mahkemeleri hakkında yapılan bir düzenlemeyle davamız Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde görevsizlik kararıyla kapatılarak yasa gereği Bala Asliye Ceza mahkemesinde 2006/113 Esas numarası ile yeniden Ceza davası açıldı. İlk duruşmada keşif talebinde bulunmamız üzerine Bala Belediyesi olay yerinden başlayarak kaldırım düzenlemesi çalışması başlattı. Mahkemede olay yerinin değiştirildiğini söyleyerek keşiften vazgeçti. Allah’ın takdirine bakınki yalancı tanık kepçeci Mustafa Yaşar’a yalanı karşılığında iş veren, keşif yapılmaması için olay yerini değiştiren bu Belediye Başkanı trafik kazası geçirerek oğlumun durumunu yaşayarak 4 ay sonra öteki dünyasına gitti.

12-Bala Kaymakamlığına verdiğim 14.09.2004 tarihli dilekçe üzerine Savcı Mustafa Saylam tarafından hazırlanarak sümenaltı edilen 2004/418 Hazırlık, 2004/218 Takipsizlik nolu takipsizlik kararı 6.4.2006 tarihli şikayetim üzerine tarafıma tebliğ edilmiş, yapmış olduğum 10.04.2006 itiraz Sincan Ağır Ceza Mahkemesince 2006/1364 Değ.İş.,2006/1684 Müt.No ile RED edilerek sonradan Fetö çetesi oldukları anlaşılanlar birbirlerini ahlaksızca korumuşlardır.

13-12.07.2006 tarihinde İzmirde düğünde oldukları için duruşmaya gelemeyen tanıklarımıza zorla getirilmesi kararı çıkartan iddia makamı,11.10.2006 tarihli duruşmaya katılmayan tanık Mustafa Yaşar ve Can Gürbüz’ün bir dahaki duruşmada hazır edilmesi istenmiş, 17.10.2006 tarihli duruşmaya duruşma savcısı Ali Cenk Düzgün’ün yerine Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı olan ve benim o tarihte hemen bitişiğimde oturan Savcı Murat Gökhan Tahtalılıç girerek yalan söylediği mahkeme sürecinde anlaşılan ve bu yalanlarında vaz geçen tanıklar Can Gürbüz (Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınan 3. çocuk mahkemesine gönderilen bizzat bana da “ben ifadesini aldım,3. çocuk mahkemesine gönderdim, git orada takip et. Demesine rağmen o ifadede dosyada çıkartılarak yok edilmiş)ve Mustafa Yaşar (karakolda ve keşifte söylediği yalanları ortaya çıktığında 2004/95 sayılı adaleti yanıltma davasında bu yalanları söylediğini kabul edince) doğrunun ortaya çıkmaması için bu tanıkların yeniden dinlenmelerine gerek olmadığına, hazırlık dosyasındaki ifadeleriyle yetinilmesini istemesi üzerine bizim tanıkların zorla getirilmesini isteyen hakim şerefini satarak yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engellemiştir. Bu alçak ve namussuz kararla hiçbir kusuru olmayan oğlum suçlu bulunmuştur. Adalet Bakanlığına yaptığım onca şikayete rağmen bu alçak savcının kuyumcunun kiracısı olduğunu tespit ettiremediğim gibi 2017 yılı itibariyle Yargıtay Savcısı olarak görevlendirildiğini öğrendim. Bu alçağın benim gibi diğerlerininde canını yakması için mükafat olarak daha büyük göreve getirilmiştir. Tam bu hengamede benim yurtdışı Hac görevim çıkmış, ona hazırlanırken Bilirkişi’nin yanında çalışan Mustafa Şahin adlı J.Uzmanın babası Mustafa Şahin ile karşılaşdım. Benden rüşvet isteyen kişinin babası olduğunu öğrenince dedemin adını söyleyerek rüşveti nasıl istediklerini sorunca adam benim nüfusumu  bildiği için 35-40 dakika içerisinde Bilirkişi ve arkadaşı olaya rüşvetle müdahil olan kuyumcuya geldiler, bende arkalarından yakınlarındaki Bala Eczanesine geldim. Orada bulunanlara da bunların benim nüfusumu öğrendiklerini söyledim. İlk konuşan Bilirkişi olmuş, arkasında polisler konuşmaya başlamış ve kaza sonrası yaşanan tüm rüşvet rezaleti ortaya çıkmış olmasına rağmen fatura Bala Savcı ve Hakimlerine çıkartıldığından, onlarda kendilerine Anayasa ile verilen Hakim ve Savcı teminatına sığınarak bu rezaleti bizim davamıza yansıtmamak için her türlü girişimde bulunmayı ihmal etmememekte ve Adalet Bakanlığı ve HSYK tarafından korunduklarından bizim girişimlerimiz boşa çıkartılmaktadır. Bilirkişi hakkında işlem başlatıldıysa da derhal kapatılarak bu kişiler Bala’dan gönderilmiştir.

14-Yaşanan bunca hukuksuzluk üzerine 7.3.2007 tarihinde Adalet Bakanlığına ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna dilekçe vererek şikayetçi oldum. Şikayetim Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili tarafından soruşturmaya dönüştürüldüyse de Başsavcıvekili Ahmet Berke hazırlamış olduğu 7.6.2007 tarih ve 2007-3/8365 nolu Fezleke ile “oğlumun durumuna dayanamadığımı ve sanıklar hakkında işlem yapılmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Bu şikayerim sonrası Hakim Mehmet Keskin Kazan Hakimliğine, Savcı M.Gökhan Tahtakılıç’ta Kızılcahamam Savcılığına nakledilmiş, bir yıl sonra Hakim Mehmet Keskin’in, iki yıl sonra da Savcı M.Gökhan Tahtakılıç’in kadroları Bala’dan alınarak yeni görev yerlerine atanmışlardır.

15- Aynı şekilde Ankara Emniyet Müdürlüğünde  Emniyet Amiri Muhammed Arıcan tarafından yapılan Ali Mülayim ve Mustafa Gödek hakkındaki soruştumalarda kapatılarak 21.03.2005 tarihli Valilik Oluru ile dosya işlemden kaldırılmıştır.

16- Bala İlçe Müftülüğünde VHKİ Memuru ve Türkiye Diyanet Vakfı Bala Şubesinde Muhasip olarak çalıştığımdan, 01.12.2004 tarihinde çalıştığım TDV Bala Şubesine yardım için dilekçe verdim. Oğlumun yattığı Ankara Özel Güven Hastanesine yasal olarak özel hastene farkı olarak %50 fark ödemem gerektiği ve 14.500.000.000.Tl. Fark tahakkuk ettiğinden oğlumun yattığı 7.8.2004-24.9.2004 tarihleri arasındaki tedavi gideri farkı olarak 4.10.2004 tarih ve Seri B sıra No: 664207 olan fatura ile net 10.000.000.000.- Tl fark ödemem, halen komada olduğundan durumu itibariyle oğlumu hiçbir resmi hastahane kabul etmediğinden 24.09.2004 tarihi itibariyle Ankara İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine aylık 1.100.000.000.- TL. ücretle yatırmam üzerine o tarihte maaşı 760.000.000.-Tl. olan bir memur için bu büyük paraları ödemem beni manevi olduğu gibi maddi olarakta yıkmıştır. Dilekçem TDV Genel merkezine gönderidi, 20.000.000.000.-TL. yardım sözü aldıysam da o tarihte Çankaya İlçe Müftüsü olan M.Zeki Aslan’ın üvey kızı için Vakıftan Yaklaşık17.300.000.000- Tl. aldığı, bu parayı aynı zamanda devletten alarak yediği, hakkındaki şikayet üzerinede yardım kampanyası düzenlenerek ödendiği halde bana verilen yardım sözü tutulmadı. Gerekçe olarakta devlet memuru olduğum gösterildi. Benim öyleyse kaza bitimi sonrası bana borç verin talebimde “emsal teşkil eder” gerekçesiyle red edildi. Acı gerçekse, bana memur olduğum için yardım etmeyen Türkiye Diyanet Vakfınının milyonlarca lira yardımı siyasetçilerin talebiyle Polis Vakfına yardım olarak aktarması, benim gibi devlet memuru olan polislerin bizzat gelerek oğlumun yanında tedavi görmeleriydi. Diğer kurumlar ve kurum vakıflarıda memurlarına sahip çıkarak tedavilerine yardımcı olduğu halde Diyanet personeli olarak sadece benim kendi paramla tedavi olmam Diyanet yöneticilerinin ikiyüzlülüğünü açıkça ortaya koymaktaydı. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na mektup yazmama rağmen cevap vermek yerine mektubumu sicilime koymuşlardı. Uğraşarak TDV genel merkezinde yazı getirerek Bala Şubesinde ancak 2.720.000.000.- Tl. yardım aldım. Bala’dan ayrılırkende bu aldığım yardımın 2.000.000.000.-Tl.sine mahkemem bitecek diye yardım senedi verdim. İlk taksidide yolluğumdan ödeyerek Baladan ayrılarak naklen tayin edildiğim Osmaniye Kadirliye geldim. 28.05.2007 tarihi itibariyle de Kadirli de göreve başladım.

17-Bala’dan ayrıldıktan sonra oğlumun Bala’da görülen 2006/113  Nolu Asliye Ceza Mahkemesi davası 27.04.2007 tarihinde oğlumun 6/8 suçlu bulunmasıyla sonuçlandı. Benim temyiz talebim de Avukatımca yerine getirilmeyerek dava kesinleşti.

18-Kaza davasına paralel olarak Bala Asliye Ceza mahkemesinde açılan 2004/256 Esas numaralı Tazminat Davası ve 2004/257 sayılı Malkaçırma davası görülmekte iken kaza yapan Ahmet Çalış’ın oğlu Murat Çalış’ın 18 yaşına girdiği iddia edilerek 27.04.2007 tarihli duruşmada 2004/256 Esas numaralı davamız reddedildi, 2004/257 sayılı malkaçırma davamızda sıfat yokluğundan düşürüldü.

19- Bu hukuksuz karar Avukatımın davayı temyiziyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2008/7564 esas 2009/2234 sayılı kararıyla Murat Çalış’ın davada taraf olmadığı gerekçesiyle bozuldu. Bunun üzerine Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde 2012/133 nolu Davamız açılarak Tazminat davamıza devam edildi.

20- Kadirli’ye gelince yaylada bulunan babamda yanıma geldi. Gece konuşurken kendisine bu işin içinde 1. sınıf savcı ve hakimlerin olduğunu, bu nedenle kendisinin dedemin olayında olduğu gibi 1942-43 te yaptıklarını yapmam gerektiğini söyleyince bir an durdu. Bana da: “Benim babam ölmüştü, senin oğlun ölmedi” diyerek ve ağlayarak ailenin geçmişini anlatmaya başladı. Anlattıklarını Osmaniye Valiliğinin yayınladığı “Fırkai İslahiye ve Osmaniye” adlı kitapla, Osmanlı Tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezakir adlı eserinin ve üç üniversitenin araştırma teziyle doğruladıktan sonra Ailemin 400 yıllık seceresi çıkartıp sağlığında yayınladım. Kendisine de oğlum ölmediği veya bana fiili olarak saldırılmadığı takdirde güç kullanmayacağıma, kendisinin güç kullanarak yaptıklarını ben kalem kullanarak yapacağıma dair söz vererek hukuki işlem başlattım. Hukuki işlemlerime elimdeki sayısız zırva kararlara rağmen devam etmekteyim. Bu nedenle davalarım AİHM, Anayasa, İdari, Ceza, İcra ve Hukuk alanlarında devam etmektedir. Büyük Dedem Kozanoğlu Halil Bey’in kardeşi Hüseyin Bey’in Prof. Dr.necmettin Erbakan’ın dedesi olduğunun Osmanlıca kayıtları halen elimdedir. Erbakan’ın davasında vazgeçmedine Türkiye tanıktır. Bizim de aynı kanı taşıdığımız aşikar olduğundan davamızda vaz geçeceğimizi hiç kimse düşünmesin. Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numaramız İslahiye Savcısı iken genç yaşda vefat eden Abdurrahman Efendinin eşi Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın oğlu Seydi Bey’in büyük kızı Fatma ile başlamaktadır. Dedemin babası tarafından dedeleri olan Kozanoğulları ile annesi tarafından dedeleri olan Küçükali oğullarının seceresi ve kim oldukları Tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezakir adlı eserinin 3. cildinde açıkça anlatılmaktadır. Biz, bizi davacı ettirmeyecek olan, sonradan halka faizle vadeli yem satarak biraz para kazanmış  kuyumcuya ve onun parasıyla satın aldığı Polis, Bilirkişi, Savcı ve Hakimlere boyun eğmeyeceğimizi herkesce bilinmelidir. Bu kişilerin korunmasına makam ve kararlarını ahlaksızca kullananlarında Ankara Adli Tıp Kurumu Tabibinin dediği gibi, devlete bu kişilerin donunun parasını ödetmekte tereddüt etmeyiz.

21-Kadirliye gelip davalarımız reddedilince Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı Yöneticileri verdikleri sözü tutmadığından aldığım krediler ve kredi kartlarım İcralık oldu. Davalarımız ahlahsızca red edildiğinde yasal olarakta bir dayanağımız kalmadığından maddi olarak destek bulamadığımız gibi alacaklılarımızda bizi rahatsız etmeye başladı. Bizde icraları maaşımızdan ödemeye başlayarak yaşa takıldığımdan süre bittiğinde emekli olmaya karar vererek alacaklılarımıza en geç emekli olduğumuzda borcumuzu ödeme sözü verdik.

22-Bilgi Edinme Kanunu gereğince 11.07.2007 tarihinde müracaat ederek 27.07.2007 tarih ve 2007/40245 sayılı yazı ekinde Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Berke’nin yapmış olduğu soruşturma evraklarını ve mahkeme dosyalarının suretlerini ücreti karşılığında aldım. Benim elimdeki mahkeme ve soruşturma evrakları ile aldığım dosyadaki evrkların uyuşmadığını, yapılan soruşturma ve davalardaki evrak uyuşmazlığını görünce Adalet Bakanlığına ve Ankara Valiliğine ayrı ayrı dava açtım.

23- Diyanet Vakfı yetkilileri bana verdiği sözü tutmayarak yardım yapmamıştı. Aldığım küçük yardım dosyasındada Bala’dan ayrıldıktan sonra Müftü Ahmet Koçak şerefsizce oynama yapmış, aldığım yasal yardıma karşılık verdiğim 2.000.-YTL.lik yardım senetlerinden davamın usulsüzce reddi nedeniyle ödemediğim ve mahkeme bitimine ertelediğim 1.600.-Lik kısmı yardım değil borç senetleri haline getirilmiş ve bana soruşturma açılmıştı. Soruşturma sırasında durumu anlatarak ben sözümde olduğumu, mahkeme bitiminde bu parayı ödeyeceğimi, Müftü ile eşinin arasında ailevi meselelerden kaynaklanan ahlaksız bir boşanma davası olduğunu, beni bu davaya karıştırmamasını istememe rağmen ahlaksız müfettiş, müftünün ahlaksız eşinin yalan ifadesini esas alarak ve benim yardım değil borç aldığımı ileri sürerek bana da kınama cezası talep etmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişinin bu görevi kötüye kullanma örneği asılsız raporunu esas alarak bana kınama cezası vermiştir. Bununla da kalmayarak beni icraya verdirmiştir. Bende İcrayı Mahkemeye taşıyınca Kadirli Adliyesinde hakimle bizzat konuşarak bunun borç değil yardım senetleri olduğunu, o zamanki borçlar kanunun 94. maddesi gereğince karşılıksız senetler olduğunu, Türkiye Diyanet Vakfınına ancak Yargıtayda dava açılabileceğini, bu miktarın dava açmaya yeterli olmadığını, benim 15 yıllık TDV Vakfı Şubesi Yönetim Kurulu üyesi ve Muhasibi olduğumu, bu dava ile alakalı bizzat benim hazırladığım yardım dosyası olduğunu, o dosyayı istemesi halinde bunun yardım senetleri olduğunun ortaya çıkacağını söylemem üzerine beni red ettiği dosya talebini değiştirmedi fakat banada dosyayı benim istememi, Yargıtay’a temziz talebinde bulunmamı, miktarda Red gelmesi halinde dosyayı donduracağını söylemiştir. Benim temyiz talebim de Yargıtayca miktarda red edilmesi üzerine hakim sözünü tutarak dosyayı durdurdu. Bende bunu hem mahkeme kalemine, hemde icra müdürlüğüne teyit ettirdim. Bala’dan bizzat kendim hazırladığım dosyayı istedim. Fakat Bala Kaymakamlığı bana verdiği resmi cevapta böyle bir dosyanın olmadığı şeklinde oldu. Dosyayı durduran hakim benim emekliye ayrıldığımı öğrenince bizzat müftüyü çağırarak dosyayı durdurma yazısını iptal ederek davayı bitirmiş ve parayı müftüye ödemiş. Benim Müftüye telefon ederek durdurulan dosyaya karşı yeniden dava açıp açmayacağını sormam üzerine parayı alarak (toplamda 2.787,00 Tl) Vakıf Merkezine gönderdiğini söylemesi üzerine Kadirliye geldim. Mahkeme Kalemi topu Hakime attı. Müftü de parayı hakimin ödediğini söyledi. Hatta Müftü ağzından benim daha önce de böyle paralar yediğimi, sicilimde birşeylerin olduğunu ağzından kaçırdı. Ben Bala’dan ayrılırken bizzat hazırladığım dosyayı teslim ettiğim memura ulaşıp dosyayı sorunca, kendisinde bulunan  dosyayı Diyanetten gelen iki müfettişin alıp götürdüğünü, Müftü Ahmet Koçak’ında kendisinde bulunan dosyayı tahrif ettiğüni, benim yardım olurum yerine Kaymakama başka olur imzalatıp koyarak parayı bana borç olarak verdiğini iddia ettiğini, bana borç verdiği para kadar parayı zimmetine geçirdiğini, hatta zimmetine geçirdiği Kars ilindeki bir camiye ait yardım parasını da bana borç verdiğini iddia ettiyse de o paranın ben Bala’da ayrıldıktan sonra toplandığı için benimle ilişkilendirilemediği, iki müfettişin bizzat benim hazırladığım dosyanın memurda olan kısmıyla Müftüde bulunan kısmının farklı olması üzerine Müftü Ahmet Koçak’ın görevinden alındığını öğrendim ve icrayla ödediğim parayla kaldım. Böylece Diyanet Vakfında almış olsuğun küçük yardımıda İcra zoruyla fazlasıyla ödemiş oldum. Ben bu dosyanın evrakını almadığımdan yaşadığım sıkıntı nedeniyle bundan sonra her evrakın bir suretini almaya özen gösterdim. Hatta Avukatımdanda dosya sureti istedimse de Adalet Bakanlığı UYAP proğramını devreye aldığı, bize de Vatandaş olarak Elektronik imza ile dosyamıza ulaşma imkanı verdiğinden, benimde hem Proğramcı, hem Donanımcı olarak Bilgisayarda uzman olduğumdan Uyap üzerinde dosyalarıma ulaşmakta sıkıntı yaşamamaktayım. Fakat Uyap öncesi dosyalar Uyapta olmadığından halen ulaşılamamaktır.

Osmaniyeye döndükten sonra Bilgi Edinme hakkı kanunu gereğince İl Müftülüğünde sicilimde bulunan evrakları istemem üzerine ilk başta dikkate alınmadıysam da Valilik kananıyla isteğimi hatırlatınca dosyamdaki iftira niteliğindeki evraklara ulaştım. Evrakların bir suretini dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e gönderdim, bir cevap alamadım. Evraklarda; İslahiye de 4 kişinin maaşını zimmetime geçirdiğim, Ankara’da cami parasıyla ev aldığım iddia ediliyordu. Tam bu sıralarda AİHM Türkiye hakkında Uğur Eşim davasıyla “suçun işlendiği tarih değil, öğrenildiği tarih esas alımalıdır” kararı gereğince bu iftiraları ayrı ayrı Mahkemelere taşıdım. Yapılan zaman aşımı iddialarına Anayasanın 90. maddesi ile AİHM kararlarının Türkiye kararlarının üstünde olduğunu belirtince yine de Red kararları aldım. Bu kararları ayrı ayrı Anayasa Mahkemesine taşıdımsa da Anayasa Mahkemesi Ceza Mahkemelerinde Caza davası açmam gerektiğini belirten görevsizlik kararları verdi. Diyanetin açılacak ceza davalarında yargılamaya izin vermeyeceğini çok iyi bildiğimdem (görevim sırasında sayısız soruşturma dosyası hazırlayan bir memur olarak) Bende Diyanet hakkında Ankara 15. İdare mahkemesinde 2016/1089 Esas numarası ile Tam yargı davası açtım. Bu dava 2016/1089 Esas, 2016/1225 karar numarasıyla 1.4.2016 tarihinde Red edildi. Bu kararı 9.5.2016 tarihli dilekçemle Temyiz ettim. Dosya halen Danıştay’dadır.  Bu arada 15 Temmuz 2016 tarihinde Darbe girişimi oldu. Bana iftira atan Müftülerden Ali Yazıcı feto çetesi üyesi olmaktan görevinden atıldı. Ercan Eser’de Diyanetten ayrılarak Yozgatta Üniversite Öğretim Üyesi olarak atandı. Her ilisi de Erzurumlu olan bu Müftüler F.Gülen’in hemşehrisi olmakla övünüyor ve onun yurtları için çalışıyor, onun kitaplarını okuyorlardı. Darbe sonrası Osmaniye Valiliğine 18.07.2016 tarihinde dilekçe vererek bu Fetö cülerden şikayetçi oldum. Diyanet soruşturma açtı. Benimde ifademi aldı. Bu soruşturma sümen altı edilerek kapatıldı. Benim Bilgi edinme kanunu gereğince soruşturmanın bir surerini istemem üzerine bana Ohal ve bu kişilerin “Devlet suçu işledikleri” gerekçe gösterilerek bilgi verilmedi. Bende Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına 7.8.2017 tarihinde bir şikayet dilekçesi verdim. Bu dilekçeme işlem yapılmaması üzerine CİMER’e şikayette bulundum. Bunun üzerine Diyanet olayın Mahkemelere intıkal ettiğini, dava süresince bu kişiler hakkında İdari soruşturma açmayacağını belirten bir cevap verdi. Osmaniye Savcılığı da beni çağırarak ifademe başvurdu. Bende Diyanetin bana verdiği cevabın bir suretini savcıya vererek şikayetimi tekrarladım. Halen İdari dava da Savcılık soruşturmasıda devam etmektedir.

24- Oğlumun durumunun tedaviyle düzelmemesi üzerine ifade veremeyecek durumda olduğundan Kadirli Sulh Hukuk Mahkemesinde Aile mahkemesi sıfatıyla vesayet davası açarak 2009/899 Esas, 2010/53 karar numarasıyla 14.01.2010 tarihinde oğlumun vesayetini üzerime alarak VELAYETİN DEVAMINA dair karar çıkarttım. 27.4.2005 tarih ve 25795 sayılı Resmi Gazetede 657 sayılı Kanunun 206.maddesinin (2) numaralı bendinde “...çalışamayacak derecede malüllükleri resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilenler için süresiz olarak ödeneğinin verilmesine devam olunur.”  Olarak değiştirildiğinden ve oğlumun ağır malüllüğü sağlık kuruluşunca raporla tespit edildiğinden oğlumun tedavi giderlerinin ödenmesine devam edilmektedir. Onca sıkıntı ve rapora rağmen 16. İdare Mahkemesi talimatla mağdur olmadığımıza karar vermiştir.

25-Oğlumun yapılan diş tedavisi ödemeleri için 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarında yapılan değişiklikler nedeniyle ve bizim 1.10.2008 tarihinden önce Sosyal Güvenlik Kurumu çalışanı olmamız nedeniyle Adana 1. İdare Mahkemesinde usulen dava açtım. Mahkemenin 2009/1244 Esas, 2010/853 Karar sayılı kararıyla mağdur edildik. Kararı temyiz etmemiz üzerine ikamet yerimde dava açabileceğim kararı verildi. Benim Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmam üzerine davamızın Kadirli’de görülmesine karar verildi. Fakat dosyamız Kadirli’ye gönderilmedi ve dosyamız kaybedildi. Hakimle konuşunca “git şikayet et” cevabını almam üzerine konu HSYK’ya taşındıysa da HSYK’yla yapılan bir dizi yazışma sonrası isteğimiz red edildi. Konuyu yeni hizmete alınan Anayasa Mahkemesine 2013/777 Dosya numarasıyla taşıyınca da Anayasa mahkemesi “Hakime dava açamayacağıma” karar verdi. Bu karar AİHM’e taşındı ve kabul edildi. Halen davamız AİHM de devam etmektedir. Usulen açılan bir davanın ülkenin dava edilmesi huk açısından tam trejedi-komik olmuştur. Bu kadar sıradan bir davada ülkemin yargılanıyor olması bizim hukukumuzda ve adaletimizde yaşanan rezaleti anlatmaya yetmektedir, tabi anlayana. Onun için biz davalarımızı kazanmak için değil usulü tamamlayarak bu dava gibi AİHM e taşımak için çalışıyoruz. Çünkü bu ülkenin hukukuna ve adaletine olan güvenimizi çoktan yitirmiş bunuyoruz.

26-Bilgi edinme kanunu gereğince dava dosyalarımızın ve soruşturma dosyalarının birer suretini alınca bizim elimizdeki dosya ile aldığımız dosya evraklarının uyuşmadığını görünce Adalet Bakanlığı adına Ankara 14. İdare Mahkemesinde 2007/1921 Esas  numarasıyla dava açtık, bu davamız 2008/909 Karar numarasıyla Adalet Bakanlığının yargılamaya izin vermemesi nedeniyle 6.6.2008 tarihinde sonuçlandı. 18.8.2008 tarihinde yapılan temyizde red edildi ve davamız kesinleşti.

27-Bu kararı da şikayet etmemiz üzerine soruşturma açılarak Osmaniye Adalet Komisyonunda 14.03.2012 tarihinde ifade vererek şikayetçi olmama rağmen soruşturma yapmak yerine “Biz Cumhurbaşkanında soruşturmasını kapattık” diye ahlaksız bir cevap verildi. Kadirli’de iken 30.4.2008 tarihinde bir mektup göndermiş, mektubum Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Bakanlıkta 24.12.2008 tarih ve 2008/14416/64748 sayılı yazısıyla Anayasın 138. maddesine atıf yapılarak şikayetim kapatılmıştı. Bizim bu cevabı 15.7.2012 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanına tekrar gönderince bu defa bize HSYK’dan 7.5.2013 tarih ve 2011/10324 sayılı yazıyla davanın safahatını gösterir bir cevap verildi. HSYK ile yapılan bir dizi yazışmadan sonra isteğimiz red edildi.

28-Yazışmalar sırasında Hakim Fuat Pembeçiçek’in dosyası ayrılarak Anaka 3. İdare Mahkemesinde 2013/2105 Esas numarasıyla İdari dava açıldı. Dava 2015/492 Karar  numarasıyla Red edildi. Bu karar da 3.8.2015 tarihinde Temyiz edildi. Temyiz de Danıştay 5. Dairenin 2016/22341 Esas,2017/12423 Karar numarasıyla red edildiğinden bu karar da 10.10.2017 tarihli dilekçeyle Karar Düzeltme talebiyle tekrar Danıştay’a gönderildi. Dava halen bu haliyle devam etmektedir.

29-Hakim Fuat Pembeçiçek dosyası ayrıldıktan sonra yazışma devam ederek 25.02.2014 tarih ve 2011/5550 sayılı HSYK yazısı ile Genel Kurul tarafından itirazımın kesin olarak reddine karar verildi. Bunun üzerine 17.03.2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundum. Anayasa Mahkemesi 30.11.2015 tarihli 2014/3684 nolu kararında iddialarımı tarih sırasına göre özet yapmadığımı, ihlal iddiasına ilişkin delillerimi sunma ve açıklamada bulunma yükümlülüğümü yerine getirmediğimi iddia ederek ve kaza davamım makul sürede görülmediği iddiamıa görmezde gelerek red kararı verdi. Memuriyet hayatı boyunca sayısız sorşturma dosyası hazırlayan bir memur oarak bu kararın ahlaksızca verilmiş olduğu gayet açık olduğundan ve aynı yöndende bir teröristin başvurusunun kabul edilerek tazminatla sonuçlandırılmasına rağmen ahlaksızca ve hukusuzca bize red kararı verilmesi teröristin dağda değil Anayasa Mahkemesinde olduğundan biz hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde bilgi ve kanaat sahibi olduk. Nitekim bu kararı teröriste verilen karar suretiyle birlikte HSKY’ya gönderildiysek de bu güne kadar bir sonuç elde edilemedi. En son HSK’ya 9.8.2017 tarihinde şikayet dilekçesi göndermemize ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde 2. defa şikayette bulunmamıza rağmen bu güne kadar bir cevap alabilmiş değiliz. HSK’ya bizim dışımızda Adalet Bakanlığının saysız yazısına da bir cevap verilmemiştir.

30- 2007 yılında alınan Ankara Emniyeti soruşturmasında Polislerle ilgili sorşturmanın usulunce yapılmadığı görülünce tekrardan soruşturma yapılması istenmesine rağmen yapılmayınca Ankara 12. İdare Mahkemesinde  2010/280 Esas namurasıyla açılan İdari dava 15.4.2010 tarhinde 2010/474 kararla red edilmiş, yapılan Temyiz de Danıştay 12. Dairesinin 02.12.2013 tarih ve 2010/7685 Esas, 2013/9336 Karar no ile Red edilmiş, Danıştay 5.Dairenin 23.11.2016 tarih 2016/18318 Esas, 2016/6730 karar düzeltme kararıyla Red edilince Bireysel Başvuru olarak 02.08.2017 tarih ve 2017/33266 sayılı kararla halen devam etmektedir.

31-2007 yılında hukuksuzca davamız Red edilince alacağımız tehlikeyen girdiğinden aldığım krediler ve kredi kartlarım icralık olmuş, oğlumun tedavisi ve mahkemeleri için hesapsız harcama yapıldığından ve halende yapılmaya devam edildiğinden, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı yetkilileri verdikleri yardım sözlerini tutmadıklarından ve benide birde ahlaksızca icraya verdiklerinden emekli olarak bu borçlarımı ödeme rağmen Başbakanlık’a bağlı olan Vakıfbank’ın Manisa İli Yunusemre İlçesi Sanayi Şubesi avukatı İshak Özbey tarafından icradan kesilerek ödenmiş borcuma ait dosyadan şubesinin alacağı olduğu iddiasıyla tekrardan Ankara 16. İcradan 2013/11949 dosya numarasıyla tekrardan icraya verildim. Hayatımda hiç Manisaya gitmediğimden ve Vakıfbak borcumda maaşımda kesilerek ödendiğinden bu borca itiraz etmeme rağmen Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 19.11.2013 tarih ve 2013/974 E,2013/1038 K, sayılı kararıyla Mahkemede işlem yapılmadı gerekçesiyle Red edildim. Yapılan itiraz da Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.01.2014 tarih ve 2014/332 E,2014/761 K, sayılı kararıyla miktarda Red edildi. Bu karara da 2014/7218 Nolu Bireysel Başvuru olarak itiraz ettim. Anayasa Mahkemesince Karar düzeltme yolu görmezden gelinerek İdari Red kararıyla sonuçlandı. Bu kararı İdari Mahkemeye taşıdım. Ankara 11. İdare Mahkemesi 2015/1827 E, 2015/1827 K, sayılı kararıyla ayrı ayrı dava açmam istenerek red etti. Ankara 1. İdareden 2016/1384 Esas, 2016/912 Karar numaralı karar alarak Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a gönderdim ve bir cevap alamadım.

32-Avukatın 11. İcra hukuk mahkemesinin kararını işleme koyarak tarafıma Davet kağıdı göndermesi üzerine yapılan itirazım Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesinde 2016/339 E, 2016/510 K. No ile kararın kesinleşmesi nedeniyle red edildim. Bu karar bana tebliğ edilmeyerek kredi kartları merkezinde usulsüzce işleme konmasıyla kredi kartlarım kullanıma kapatıldı ve mağdur oldum. Yapılan itiraz da 19. Bölge İdare Mahkemesinin 10.01.2018 tarih, 2017/1010 E, 2018/25 K, kararıyla bizim talebimizi görmezden gelerek red etmiştir.

33-Citibank dosyamda istanbul 3. icrada borç ödenerek kapatılmış olmasına rağmen Citibankta Vakıfbank gibi alacağı olduğunu iddia ederek beni ve eşimi 2012 yılından beri tacize devam etmektedir. Fakat Vakıfbank avukatı gibi şerefi satlık hakim bulamadıklarından bir türlü icraya verememekte fakat şerefsizce tacize devam etmektedirler. Bu konuda İstanbul Başsavcılığına yapılan 17.09.2012 tarihli dilekçe cevapsız kalmış, Osmaniye Başsavcılığına 18.3.2016 tarihli dilekçe de suç yokluğu gerekçesiyle red edilmiştir. Ankara 7. İdare Mahkemesinde Başbakanlık Makamına açılan Tazminat ve 27.05.2016 tarih ve 2016-568/35430 sayılı işlemin iptali için açtığım İdari dava 7.4.2017 gün ve E:2017/755, K: 2017/1222 kararın hukuksuz olduğu için Ankara 12. Bölge İdareMahkemesinden 2017/1252 E, 2017/1260 K, sayılı kararla Reddine karar verilmiştir. Vakıfbank’ın hukuksuz davası ve Başbakanlık’ın bu hukuksuz davası 21.06.2018 tarihinde tazminat talebiyle Anayasa Mahkemesine taşınmışsa da henüz Anayasa Mahkemesince dosya numarası verilmemiştir.

34-Kaza sonrası tazminattan kaçınmak için mallarını elden çıkarma telaşına düşen Ahmet Çalış Bala’daki evini usulsüzce  bacanağı Necmi Sarı’ya devretmiş. Cep telefonu dükkanını da Kırşehir-Kaman İlçesine taşıyarak bir yakının üzerine açmış. Ankara Keçiören Kalaba Güçsüzleryurdu yakınlarında bulunan dairesini de bir şekilde kaza öncesi tarihle üzerinde yok etmiştir. Bala’daki bacanağı üzerine Necmi Sarı’ya devrettiği evine tapu iptali davası açılmış ve halen 2014/106 dosya numarası ile tapunun iptaline karar verilmesine rağmen dava 17. Yargıtay dairesinde devam etmektedir.

Ankara Keçiörende bulunan evine  de haciz konulması üzerine Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesinde 11.6.2018 gün 2018/530 dosya numarasıyla Haczin iptali davası açmıştır.

35- Bala’da görülmekte olan 1014/106 nolu Malkaçırma davasına gönderdiğim  17.9.2015 tarihiyle kayıt edilen  dilekçem suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle 9.10.2015 tarihinde savcılığa yönlendirilmiştir. Savcılık benim iddialarımı, kayıp evrak, rapor ve tanık ifadesini görmezden gelerek, ev sahibi adına duruşmamıza giren savcının ikametini tespit edeceğine benim Bilirkişinin onuruna hakaret ettiğimi ileri sürerek bana Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bala C.Başsavcılığının 2.3.2016 tarih ve 2016/46 esas numaralı iddianamesiyle 10.03.2016 tarihinde 2016/57 Esas numarasıyla hakaret davası açmıştir. Dava sürecinde görevini şerefsizce rüşvetle veren, bunuda dillendiren bilirkişiyi davacı edemediği gibi bu kişinin kendisine görev veren savcı İrfan Saz gibi dava sürecinde görevden atıldığını görmezden gelerek 17.01.2018 tarih ve 2016/57 Esas, 2018/14 Karar numarasıyla bana 10 ay ceza verilmiş ve 5 yıl ertelenmiştir. 9.12.2018 tarihinde yapılan itirazda Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince incelenmeksizin 26.03.2018 tarih ve 2018/372 D.İş. karar numarasıyla hızla Red edilmiştir. Bu hukuksuz karar da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru olarak 14.05.2018 tarih ve 2018/15838 Esas numarasıyla taşınmış ve halen devam etmektedir.

36-Yaşanan bunca hukuksuzluğa rağmen bizim bir türlü bizim iddialarımız görmezlikten gelinmesinde ısrar edince 15.09.2015 tarihinde Ak Parti Genel Başkanına (Başbakan’a) dilekçe gönderdim Bu dilekçe görmezlikten gelinince 8.4.2016 tarihinde Başbakanlık adına İdari dava açtım. 2016/1706 Esas numarası ile bu dilekçemde daha önce defalarca yaşadığım gibi ahlaksızca saçma bir gerekçeyle 2016/1706 Esas,2016/1413 Karar sayılı kararla yenilenmesi istenince 9.6.2016 tarihinde yeniledim. Bu dilekçem de 2016/2751 Esas,2016/2052 Karar numarasıyla yine yenilenmem istenince 27.07.2016 tarihinde tekrardan yeniledim. Bu defa dilekçem 2016/3090 esas numarasıyla kabul edildi. Fakat bu defa 10.02.2017 tarihli ara kararla Başbakanlık hasım mevkiinde çıkartılarak Adalet Bakanlığı husumetiyle davaya devam kararı verildi. Bu arada 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması meydana gelmiş, bizi mağdur eden Savcı İrfan Saz ve Bilirkişi Abdullatif Öztürk Fetö çetesi elemanı olarakta görevlerinden atılmıştı. Onlarla beraber binlerce Hakim, Savcı, Polis Öğrermen, Din Görevlisi, Kamu Görevlisi görevinden atılmıştır.

37-28.11.2016 tarih ve 2016/3090 sayılı yazı ile 327.847,33 TL Nıspi harç talebinde bulunulmuştur. 03.01.2017 tarihli dilekçemizle Adalet Bakanlığının Nıspi harçtan muaf olduğunu, nıspi harcın ödenmesinin mümkün olmadığına dair 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı 03.11.2010 tarihli Yargıtay Genel Kurul kararına rağmen 19.01.2017 tarihli 2016/3090 Esas nolu Ara kararıyla tarafıma Adli Yardım ödenmesine oy birliği ile karar verilmiştir. Adalet Bakanlığı istenilen Adli yardımı ödemeyince 2016/3090 Esas, 2018/706 Karar sayılı kararla Red kararı  ve hiç mağduriyet yaşamadığıma karar verilmesi göstermiştirki Hakim bana adli yardım kararını, Adalet Bakanlığında bu yardımı alabilseymiş bana  red kararı vererek bu parayı şerefsizce devlete ödememi isteyecekmiş. Bu artık açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

38-Adalet Bakanlığı her fırsatta Anayasanın 138. maddesine atıf yaparak Hiçkimsenin bu kanuna muhalefet edemeyeceğini ileri sürse de bu kanun: “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.  Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.  Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünü taşımaktadır. Benim 15 yıldır devam eden kaza davamda yaşanan hukuksuzlukları görmezden gelen, onlarca hukuksuz kararı hakim takdir yetkisi olarak yorumlayan Adalet Bakanlığı ve HSK  benim iddialarımı bu maddeye dayanarak reddeden Adalet Bakanlığı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat verdiği Hukuk Birimi aracılığıyla 07.03.2017 tarih ve 2017/1812-E6659/6305 sayılı yazılı talimatla Bala Asliye Hukuk Mahkemesine 8.03.2017 tarih ve B.M.2017/8825 sayılı talimat vermiş, bu talimatını karşılık aldığı 10.03.2017 tarih ve 2006/113 esas sayılı yazıyla Bala Cumhuriyet Başsavcılığının hukuksuz 2016/699 Soruşturma konulu dosyalarıyla benim dava Red kararı ve Manevi Tazminatımıda aynı dosyada olmasına rağmen hiç mağdur olmadığımıza ve karar verdirmiştir. Bu kararla artık söz bitmiştir. Bizim bu davamız dosyada mevcut olan delillere göre değil, tüm ısrarlarla görmezden gelinerek dosyaya girdirilmeyen delillerden oluştuğundan Adalet Bakanlığının talimatla aldığı mevcut dosya bilgilerinin bu davamızda yeride yoktur, gereğide yoktur. Biz  mevcut dosyada ilgili tazminat alacağımızı 2012/133 nolu halen devam eden tazminat davamızda alacağız. Biz, Rüşvet, alavere-dalavere ile bize ödenmeyen 6/8 miktarındaki tazminat için bu davayı açtık. Bu nedenle 16. İdare Mahkemesinin vermiş olduğu Red kararının hukuken hiçbir dayanağı yoktur.



39-Kararda 6100 sayılı kanunun 46. maddesine atıf yapılarak hakime ancak Yargıtayda dava açılacağı ileri sürülmektedir. Bizim davamızda evrakı yok eden Savcı İrfan Saz’ dır. Fetö den görevden atılmıştır. Tanık Can Gürbüz’ün ifadesini dosyada yok ederek duruşmamıza kiracısı olduğu Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın talimatıyla giren Murat Gökhan Tahtakılıç Savcıdır. Bizim için o duruşmaya savcı değil savcının şerefini ve namusunu satın alan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç girmiştir. 2016/699 dosya numarasıyla soruşturma hazırlayan aldığı rüşvetle Antalyaya tatile giden ve bunu da ancak mahkemede reddeden Polis memuru Mustafa Gödek’in ikisi elimizde 3 rapor hazırlamış olmasına rağmen Bala Cumhuriyet Başsacvılığının  dosyada bulunanın dışında rapor hazırlamadığını ileri süren, Adalet Bakanlığının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat Hukuk Birimi aracılığıyla 07.03.2017 tarih ve 2017/1812-E6659/6305 sayılı yazılı talimat verdiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aldğı bu talimatı  Bala Asliye Hukuk Mahkemesine 8.03.2017 tarih ve B.M.2017/8825 sayılı talimatla gönderdiği, bu talimatıa karşılık aldığı 10.03.2017 tarih ve 2006/113 esas sayılı yazıyla Bala Cumhuriyet Başsavcılığının hukuksuz 2016/699 Soruşturma konulu dosyasını hazırlayarak aynı yolla Adalet Bakanlığına gönderildiği, Bakanlıkça alınan bu talimatlarla benim davamda Red kararı ve Manevi Tazminatımıda aynı dosyada olmasına rağmen hiç mağdur olmadığımıza  karar verdiren ve Red ettiren Eda Irmak Savcı’dır. Savcılar hukuken Adalet Bakanlığı memurudurlar. Bunlara dava bağlı oldukları Adalet Bakanlığına açılır. Hakimlerde bu savcıların kararına göre karar verdiklerinden bizim Adalet Bakanlığına açtığımız bu dava doğrudur. Savcı ve Hakimlerin birlikte suç işlemeleri halinde Adalet Bakanlığı aleyhine dava açılması hukukun gereğidir. Davamızın reddedilmesi bu nedenlerle hukuksuzdur. Hakim ancak tek başına suç işlerse hakkında Yargıtayda dava açılabilir.

40-Bizim açtığımız bu davadaki tazminat miktarları Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 6001 sayılı karayolları kanunun 30. maddesi gereğince 10 katı ceza olarak açılmasına rağmen 6001 sayılı kanunun 30. maddesi 7144 sayılı kanunla 16.5.2018 tarihinde on katı, dört katı olarak değiştirildiğinden bizde talebimizi 10 katı olarak değil 4 katı olarak değiştiriyoruz. Bu nedenle Tazminat talebimizi 6.689.013,36 Tlsı ceza olmak üzere 5 katı olan: 8.361.266,70 TL. (Sekizmilyonüçyüzaltmışbirbinikiyüzaltmışaltı Lira yetmiş Kuruş) olmak üzere 24.000.-Tl. (Yirmidörtbin Lira)Aile Mahkemesi kararıyla dosyada çıkartıldığı belirtilen Tedavi Giderlerinin , 14.000.- TL(Ondörtbin Lira) 2004 de sattığım evin bedelinin, 40.000.-TL.(Kırkbin) lira Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 81.000.-TL. (Seksenbirbin Lira)  15 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 201.000.-TL (ikiyüzbirbin lira) olmak üzere Toplam: 8.721.266,67.-TL (Sekizmilyonyediyüzyirmibirbinikiyüzaltmışaltı Lira Yetmiş Kuruş) Maddi Tazminat ile 15 yıldır Rüşvet, Emir ve Talimatla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 500.000.- (Beşyüzbin Lira da manevi tazminat olmak üzere Toplam: 9.221.266,67 TL. (Dokuzmilyon ikiyüzyirmibirbin ikiyüzaltmışaltı lira Altmışyedi kuruş) Maddi ve Manevi tazminatın fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesi gerekmektedir.



2)      USUL  ve ESAS YÖNÜNDEN BAŞVURU SEBEPLERİMİZ :

Mahkemeler vatandaşın hakkını korumak, mağdur olası durumunda mağduriyerini hem maddi ve hemde manevi olarak gidermekle yükümlüdürler. Anayasa Mahkemesinin 138. maddesine göre kararlarının mevcut anayasaya kanunlara ve hukuka uygun olarak vermekle yükümlüdürler. Yukarıda 40 maddede özetlemeye çalıştığımız bir kaza sonrası yaşadığımız hukuksuzlukları açılan onca davaya ve soruşturmaya rağmen bir türlü görmeyan veya görmezlikten gelen Adalet Bakanlığı söz konusu kendisine açılan dava olunca talimatın havalarda uçuşması, bu ülkede adaletin dibe vurduğunun açık göstergesidir.

Bizim davamızdan isteğimiz gayet açık ve nettir. Biz ilk anda oğlu adına davayı üstlenen Ahmet Çalış adına düzenlenen evrak ve raporları istiyoruz. Benim evime gelerek kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen, rüşveti görünce savcının talimatıyla o evrakları yok eden Emniyet Amir Vekili ve polislerin korunmasını istemiyoruz. Biz saten bu aşağılık kişileri konuşturmuşuz ve mahkemelere karşımıza getirdiğinizde yine konuştururuz. Ama mahkemelerde karşımızda bu kişiler değil şerefini satan hakim ve ve savcılar ve onların onlardan daha aşağılık amirleri kalmaktadır.

Biz Ankara 3. Çocuk Mahkemesince talimatla istenen ve Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi olarak alınan tanık Can Gürbüz’ün ifadesini istiyoruz. Baladan Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanlığına giden ve Ankara 3. İdare Mahkemesinde halen davası devam eden Hakim’in bizzat aldığını söylediği ve kaza dosyamızın Adli Tıp Kurumuna gitmesinden önce bizzat okuduğum ve hakim görevinde olmadığı için alamadığın aracın kaldırma çıkarak oğluma çarptığını, canını kurtarmak için kendisini çeşmeye attığını halkın içinde anlattığı bu ifadesinde de anlatan Can Gürbüz’ün kayıp ifadesini istiyoruz.

Biz karakolda ve keşifte yalan söyleyen tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen ev sahibi adna duruşmaya girerek bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyen Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç’ın kuyumcunun kiracısı olduğunun ve ev sahibi adına duruşmamıza girdiğinin tesbitini istiyoruz. Sizlerin saruşturma ve davalarımızda tarafsız olmasını istiyoruz. Biz Hukuk ve Adalet istiyoruz. Yoksa biz kendi adaletimizi sağlayacakte güç ve kararlılıktayız.

Anayasanın 125. maddesi gereğince idarenin kendi eylem ve işleminden zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İdare yürütme olduğu bu hizmetin işleyişinde 1. derece sorumludur. Mahkeme vermiş olduğu kararda bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, bireylerin uğradığı zararların idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur demekte ama her nasılsa benim 15 yıldır bir türlü bitirilemeyen davamda harcadığım tedavi giderlerini karşılamak bir yana mevcut evraklarımıda dosyadan çıkartmakta bir beis görmemektedir. Benim tedavi evraklarımın dosyada çıkartıldığı Ankara 2. Aile Mahkemesinin Bilirkişi sıfatıyla hazırladığı kararda açıkça belirtilmektedir. Aynı şekilde satılan evimin tapusunu mahkeme görmemektedir. Satılan evin tapusunu görmezliken gelmek mahkemeyi sorumluluktan kurmarmadığı gibi bilakis hukuksuzluğun sorumlusu yapar. O nedenle benim tedavi için ödediğim paraları, sattığım evin bedelini, evimi sattığımdan halen ödemekle olduğum kira bedelimi, benim arkadaşlarım halen çalışmaya devam ettikleri halde benim mahkemenin hukuksuzca 15 yıldır bizim mağduriyetimi gidermediği gibi Bakanlığının verdiği talimatla birde mağdur olmadığıma karar verdirmesinin hukuken, ahlaken ve vicdanen izahı yoktur. Bu nedenle erken emeklilikle uğradığım zararı telafi etmekle yükümlüdür.

Oğlumun kazasında kaza yapanlar dahil bana kazanın kaldırımda olduğunu bildirmelerine rağmen, yapılan şerefsizliği kabul etmemem üzerine karşımda kaza yapanların değil Adalet Bakanlığının aşağılık yetkililerinin kalmasının hukuken izahı yoktur. Adalet Bakanlığı bizim kayıp evrak ve raporun bulunması isteğimizi kamu görevlilerini susturmaya çalışarak kapatmak istese de bizim bu ülkede tüm laiklerin düşman olarak görmesine davasında vazgeçiremediği gibi Başbakan olmasını da engelleyemedikleri Sayın Prof. Dr.Necmeetin Erbakan’ın dedesinin bizzat büyükdedemin kardesi olduğunun Osmanlı Tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa tarafından kayıt altına alıması bizi davamızdan vazgeçiremeyeceklerinin açık delilidir.

Mahkeme kararında savcıların yaptıkları görmezden gelinerek  hakimlere yargıtayda dava açılmasını istemenin hukuken izahı yoktur. Savcılar Adalet bakanlığının memurlardır. Onların yaptıkları hukuksuzluğa karşı sorumlu olan Adalet Bakanlığıdır. Hakim ve Savcıların birlikte suç işlemeleri halinde davanın Adalet Bakanlığı aleyhine açılacağı hukukun gereğidir. Doyayısıyla Mahkemenin bizi reddetmesinin hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Bizim iddialarımızın görmezden gelimesi hukuksuzluktur.

Hakimler ve Savcılar Kurulunun 7.8.2017 tarihli dahil Adalet Bakanlığınca kendisine yönlendirilen sayısız şikayetimi cevapsız bırakmasının, Rüşvetle karar verdiği açık olan Ankara 11. İcra Hukuk Hakiminin hukuksuzca korunmasının, rüşveti veren Avukarın soruşturmasının üç yıldır Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasının bir türlü sonuçlanmamasının hukuken izahı yoktur. Aynı şekilde Fetö çetesini koruyan karar veren Savcı ve Hakimlerin bu kararlarının HSK’ya görmezden gelinmesinin izahı yoktur.

Biz gittiğimiz 2006 yılı Hac görevimize bir sabah namazı sonrası Kabe’de Makamı İbrahim’de yaptığımız Beddua nedeniyle bizi mağdur edenlerin bizim yaşadığımız mağduriyetten daha ağır mağduriyet yaşamadam gebermeyeceklerine olan inancımız tamdır. Allah’ın sözü, vaadi ve Adaleti gerçektir ve mutlaka gerçekleşecektir.

      Manevi tazminatımızın sanki oğlum kaza sonrası mağdur olmamış, engelli kalmamış, tedavi görmemiş gibi gösterilmesi, bizim 15 yıldır hastahanelerde evlerimizde yaşadığımız sıkıntıların görmezlikten gelinmesi ve manevi tazminatımızın hukuken red edilmesi, red edilmesi yetmiyormuş gibi Bakanlık adına verdiği talimatla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını, Bala Asliye Ceza Mahkemesini ve Bala Cumhuriyet Başsavcılığını harekete geçiren bir avukatın görevini kötüye kullandığı hukuken hem açık hemde sabittir. Bizim mağduriyetimiz 15 yıllık sürede yukarıda yaklaşık 40 maddede izah etmeye çalıştığımız şekilde gayet açık ve nettir. Tüm bunların ahlaksızca görmezlikten gelinmesinin hukuken izahı yoktur.

Oğlum %98 engelli ve felçli ve beyin sapı hasarı nedeniyle akli dengesi olmayan bir mağdur olarak kalmıştır. Ben %93 engelli ve hemodiyaliz hastası oldum. Eşim oğlumu indirip kaldırmaktan belfıtığı olmuş ve ameliyat zorunda kalmıştır. Belinde 4 adet platin çivi vardır. Her yıl fizik tedavi almaktadır. Her üçümüzde ağır ilaçlar kullanmaktayız ve 15 yıldır madden ve manen mağdur olmuşuz. Kardeşine bakması için çalışan kardeşini işten alarak yinede oğlumuzu kimseye muhtaç olmadan bakımını yapmaktayız. Tüm bunlara rağmen mağdur olmadığımıza karar verilmesi sözün bittiğini gösterir. Biz kişileri değil bu aşağılıkları hukuk içinde insan addeden, hukukcu olarak devletin başına bela eden aşağılık hukuk idarecilerine kızıyoruz. Neticede en sonunda biz bu devleti yargılatırız. Yazıktır.



SONUÇ VE İSTEM :

Yukarıda ve Yerel Mahkeme dosyasında arz ve izah ettiğimiz ve re’sen dikkate alınacak gerekçelerle;

1)      Yerel Mahkemelerin 2016/3090 E., 2018/706 K. sayılı kararlarının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda davamızın kabulüne  karar verilmesini, maddi ve manevi mağduriyetimizin bir an önce giderilmesini;

2)      Davamızın dayanağını oluşturan 6001 saylı karayolları kanunun 30. maddesinin değişmesi nedeniyle bu kanuna uygun olarak güncellenmesini ve tazminat talebimizin Toplam: 9.221.266,67 TL. (Dokuzmilyon ikiyüzyirmibirbin ikiyüzaltmışaltı lira Altmışyedi kuruş) olarak Maddi ve Manevi Tazminatın fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesini;

     Arz ve talep ederim. 04.07.2018

                                                                                                               İstinaf Yoluna Başvuran

                                                                                                                    Mustafa DEMİR

                                                                                                                            Davacı