16 Temmuz 2018 Pazartesi
CİMER-1801220966
15 Temmuz 2018 Pazar
ADALET BAKANINA
HALDEM
DERNEĞİ
SAYI : 80-006-044/
KONU : Halil
DEMİR. 12/07/2018
Sayın : Abdulhamit GÜL
Adalet Bakanı
Sayın Bakan.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde yeniden Bakan olarak
seçildiğiniz için tebrik eder, Bakanlık olarak 15 yıldır bize yaşattığınız
mağduriyetin bir an önce giderilmesini bekleriz.
Ankara-Bala’da 2004 yılında kaza geçien oğlum Halil’in 15 yıldır
sonuçlanmayan davası üzerine yaşanan adaletsizlikler nedeniyle adına kurmuş
olduğumuz bu dernek tarafından size bu yazı gönderilmektedir. Kaldırımda
meydana geldiği hem tanıklarca ve hemde resmi evraklarca açık olan bir davanın
uzun süre sonuçlandırılamamasının hukuki bir dayanağı yoktur.
Kurumunuza açılan 2016/3090
sayılı idari davada verilen karar göstermştir ki bizim karşımızda kaza yapanlar
değil bakanı olduğunuz kurum vardır. 15 yıldır bizim iddialarımızı görmezden
gelen bakanlığınız hemen her müracaatımızda bize Anayasanın 138. maddesini
gösterirken kendisine açılan idari davada açıkça gördükki Hukuk Biriminizin
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu açık talimatla halen devam eden
dava dosyamız alınmış, bir savcıya her iddiamızı inkar ettiren bir soruşturma
hazırlattırılılarak neredeyse yaşamadığımız sıkıntı ve mağduriyet kalmadığı
halde hiç mağduriyet yaşamadığımıza karar verdirilmiştir.
Bizim Cumhurbaşkanlığı kanalıyla
istemiş olduğumuz soruşturma dosyası ve HSK soruşturması sonuçsuz kalırken
kesinleşmeyen bu hukuksuz davamız için avukatlık ücreti talebiniz ahlaksızca
işleme konulmuştur. Kurumunuzun talimatla mevcut dosyaya göre verdirdiği karar
dosya üzerinde 2012/133 dosya numarası ile halen devam ettiğinden 2016/3090
sayılı dosyamızda rüşvet ve talimatla
girdirilmeyen evraklarla devam ettiğinden kurumunuzun talimatla verdirdiği kararın
hukuki hiçbir değeri yoktur, bizim bu
davamızda yeri de yoktur.
Hala 15 temmuz 2016 tarihinde
görevden atılan Savcı, Bilirkişi ve Hakimlerin
korunması için çaba sarfedildiği gayet açıktır. Bu nedenle hiç
takmadığınız Anayasanın 138. maddesini bizzat ihlal ettiğiniz gayet açık ve
nettir.
Biz , dernek olarak davamızın arkasındayız ve
gerektiğinde adaletin sağlanması için bu ülkeyi de yargılatmakta tereddüt
etmeyiz. Nitekimde basit bir alacağımız için usulen açılan idari davada yaşanan
rezaletler nedeniyle de bir davamız halen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
devam etmektedir. Halen devam eden davalarımızda da böyle rezil şekilde devam
edeceksek sonuç farklı olmayacaktır.
Saygı ve Selamlarımızla.
Mustafa
DEMİR Denetim Kurulu Başkanı Kurucu
Başkan
E k l e r: 12 Adet evrak
5 Temmuz 2018 Perşembe
SAYIN CUMHURBAŞKANI VE DİYANET BAŞKANINA
HALDEM
DERNEĞİ
(BAHÇELİ HALİL DEMİR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
DERNEĞİ)
SAYI : 80-006-044/
KONU : Halil Demir davaları.
05.07.2018
Sayın : Recep Tayyip ERDOĞAN
Cumhurbaşkanı
Sayın Cumhurbaşkanım.
Türkiye Cumhuriyetinin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı ve Başkanı olarak
tebrik eder, bunun milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını dileriz.
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı taşra teşkilatında memurken 2004 yılında oğlum Halil Demir Ankara - Bala Lisaesi önünde ağır bir kaza geçirmiş ve engelli kalmıştır. Kazanın kaldırımda olduğunun ve babanın yaptığının bize bildirilmesine rağmen biz hastamızla ilgilenirken baba adına düzenlenen evraklar ve rapor RÜŞVETLE yok edilerek kaza yol ortasına olmuş gibi yeniden sahte evrak düzenlenmek suretiyle
yapılan hukuksuzluklarla mağdur edildik.
15 yıldır devam eden davamızda yaşanan hukuksuzluklar
nedeniyle yaşadığımız sıkıtıntılar ve hukuksuzluklar yetmiyormuş gibi ilişikte
Ankara 16. İdare Mahkemesince verilen 2016/3090 Esas, 2018/706 Karar nolu
kararda isteğimizin hukusuzca görmezden gelindiği yetmiyormuş gibi bir de
mağdur olmadığımıza karar verilmesi üzerine size ilişikte suretini sunduğum
CİMER başvurusunu yapmama rağmen yine cevap alamadım. Bizde bu kararı Ankara
Bölge İdare mahkemesine taşıyarak davamızın özetini gösterir dilekçemiizin bir
suretini bilgilerinize sunuyoruz.
Bizim amacımız, bizim yaşadığımız sıkıntıları
başkalarınında yaşamaması için çalışıyoruz. Özellikle Adelet siztemindeki
yanlışların bir an önce düzeltilmesini istiyoruz. Bu yen dönemde bunu
başaracağınıza inanıyor ve sizi destekliyoruz. Size yaptığımız Cimer
başvurumuzda sizin hukuksuzluklar karşısında harekete geçmeniz içindir.
Bu nedenle; mağdur hakları yasası ve İdam talebimizi
yeniliyoruz.
Size daha önce 18.07.2016 tarihinde yine bir mektup
yollayarak mağduriyetimizi dile getirmiş ve sizin siyasette hocanız olan Sayın
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dedesinin ve benim büyükdedemin kardeş olduğunu
anlatan Osmaniye Valiliğince yayınlanan Fırkai İslahiye ve Osmaniye kitabını da
göndermiştik. Sizin onun yolunda
olacağına ve onun yapamadıklarını yapacağınıza inanıyoruz ve çalışmalarınızı
destekliyoruz.
Daha önce çıkartılması planlanan ama bir türlü
çıkartılmayan “Mağdur Hakları Yasası”nın bir an çıkartılması için gerekli
çalışmaların yapılması veyasanın bir an önce çıkartılmasını;
Yürürlükte kaldırılan İdam
Cezasının Vatan Hainliği, Cinayet veTecavüz gibi Adi suçlar ile her ne sebeple olursa olsun haksız olarak Ölümlü
suçlarda can alanın canının alınması husunda geri getirerek bu milletin sesine
kulak verilmesi, bu hususlarda tereddüt hasıl oluyorsa Referandum yapılmasını;
Ülkemizde Adaletin bir an önce sağlanması ve bizim
gibi mağdur insanların uzun mahkeme süresinde daha fazla mağdur edilmelerimizin
önüne geçilmesinin sağlanması. Bizim oğlumuzun mağduriyeti yetmiyormuş gibi
uzun tedavi masrafları ve mahkeme masraflarıyla daha fazla mağdur edilmememizin
bir an önce sağlanması ve mağduriyetimizin telafi edilmesi hususunda gereğini;
Saygı ve selamlarımızla arz ve talep ederim.
Mustafa DEMİR
Denetim Kurulu Başkanı
(Kurucu Başkan)
EKLER
:
1-Cimer
Başvuru Sureti.
2-16.İdare
İstinaf Dilekçesi sureti
HALDEM
DERNEĞİ
(BAHÇELİ HALİL DEMİR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA
DERNEĞİ)
SAYI : 80-006-044/
KONU : Halil
DEMİR.
05.07.2018
Sayın : PRF.DR. ALİ ERBAŞ
Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatına emekli olmuş bir memurunuz
olarak size bu mektubu gönderiyorum. Ankara İli Bala İlçesi Müftülük Veri
hazırlama ve Kontrol İşletmeni olarak çalıştığım 2004 yılnda oğlum ağır bir
kaza geçirmiş ve bu gün itibariyle %98 Engelli, beyin sapı hasarlı ve felç
kalmış ve bakımımıza muhtaç yaşamını sürdürmeye çalışıyoruz.
Daha önce yaşadığımız sıkıntı ve
proplemler nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlarımız Sayın Ali BARDAKOĞLU’na ve
Sayın Mehmet GÖRMEZ’e açık mektup görmemize rağmen bir cevap alamadığımız gibi
taleplerimizde görmezlikten gelindi.
Bu nedenle;
Bizim yaşadığımız sıkıntıları
başka personelinizin yaşaması temennisi ile size 15 yıldır devam eden davamızın
bir özeti niteliğindeki Ankara 16. İdare Mahkemesince verilen mağdur
olmadığımıza dair kararın istinaf dilekçesinin bir suretini gönderiyoruz.
Sizinle olan davamız da halen
Ankara 15. İdare Mahkemesinde devam etmektedir.
Saygı ve selamlarımla.
Mustafa DEMİR
Denetim Kurulu Başkanı
(Kurucu Başkan)
E k l e r :
1-16. İdare Mahkemesi
İstinaf Dilekçesi sureti.
4 Temmuz 2018 Çarşamba
16. İDARE- İSTİNAF
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
İLGİLİ HUKUK DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
HAKİMLİĞİNE
İSTİNAF KANUN YOLUNA BAŞVURAN
DAVACI : Mustafa
DEMİR
DAVALI: ADALET
BAKANLIĞI ANKARA
VEKİLİ : Av. AHU
ÖNDEŞ Adalet Bakanlığı Ek B Blok kat:15
Kızılay/ANKARA
KONUSU : Ankara 16.İdare Mahkemesi’nin 16.03.2018 tarih ve 2016/3090 E.
2018/706 K. sayılı kararının istinaf incelemesi isteminden ibarettir.
TEBLİĞ TARİHİ : 19.06.2018
BAŞVURU SEBEPLERİ VE GEREKÇESİ : 6.8.2004 Tarihinde Ankara İli Bala İlçesi
Bala Lisesi önündeki kaldırımda 17 yaşındaki oğlum Halil Demir’in; 15 yaşındaki
bir gözü kör, diğer gözü de renk körü olan bir çocuk tarafından aşırı süratle ve
arkadan çarpılması, kazayı ilk anda çocuğun babasının üstlenmesi, adına evrak
ve rapor düzenlenmesi, emekli bir polis tanığın ifadesiyle babanın suçu üstüne
alamaması üzerine sonradan Fetö çetesi üyesi oldukları anlaşılan Savcı, Polis
ve Bilirkişi maarifetiyle baba adına olan evrak ve raporların Rüşvetle yok
edilmesi, Mahkemelerde yaşanan hukuksuzluklar üzerine tarafımızdan açılan
Ankara 16. İdare Mahkemesindeki 2016/3090 Esas sayılı İdari davamızın Adalet
Bakanlığı’nın Av. Ahu Öndeş’in talimatıyla Bala Savcısı Eda Irmak tarafından
hazırlanan taraflı ve gerçeği yansıtmayan bir raporla tüm yaşanan gerçeklerin
inkar edilerek iddialarımızın reddi ile 7 ayı koma olmak üzere 2 yıl süreyle
hastanın durumu itibariyle resmi hastanelerin kabul etmemesi üzerine özel
hastanelerde yaşanan, oğlumun akli dengesinin olmaması ve felçli kalması
nedeniyle halen evde yaşanmaya devam eden maddi ve manevi sıkıntıların, satılan
evimizin, sözünü tutmayan ülkenin dini kuruluşu olan Başbakanlık’a bağlı
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Vakıfbank ile halen devam eden davalarımızın yok
sayılarak kaza sonrası üzüntü dahi yaşamadığımıza ahlaksızca ve namussuzca
karar verdirilmesi üzerine bu dava oluşmuştur.
1)DAVANIN ÖZETİ: 1-Kaza 06.08.2004 tarihinde Akşam saat 20:30 sıralarında
Ankara İli Bala İlçesi Kaman yolu üzerinde bulunan Bala Lisesi önündeki
çeşmenin yanında meydana gelmiş, kazayı ilk anda baba Ahmet Çalış üstlenmiş ve
hem kaza yapanlarca ve hem de Bala Emniyet Amirliğince kazanın kaldırımda
olduğu bildirilmiştir.
2-Kazadan yarım saat sonra olay yerine Dr.Salih Yılmaz ve
Ecz. C.Barbaros Ayata tesadüfen bir şoförün kazayı haber vermesiyle intikal
etmişlerdir. Dr.Salih Bey derhal yarım saattir olay yerinde yatan ve kimsenin
tanıyamadığı oğluma müdahale etmiş, kapı komşum Ecz.C. Barbaros Bey oğlumu
tanıyarak derhal sağlık ocağına kaldırılmasını sağlamış ve geçerken evimde beni
de almıştır. Bende Bala sağlık Ocağında oğlumu teşhis ederek durumu ağır olan
oğlumu derhal Ankara’ya Gazi Ü.Tıp Fak. Hastanesine Ambulansla zor yetiştirdim.
Orada Dahiliye Prof. Dr. Olan bir tanıdığımın uyarısıyla durumu itibariyle çok
ağır olan oğlumu Ankara Özel Güven Hastanesine kaldırdım. Orada bile 14. gün
sonrası fişinin çekilmesinin istenmesi üzerine memkette bulunan ağabeyimi
yanıma çağırdım. Derhal Osmaniye’de Ankara’ya gelen ağabeyime de oğlumun durumu
anlatılarak fişinin çekilmesi ve organlarının bağışlanması tekrar istendi. Bize
düşünmemiz içinde süre verildi. Bizim Cuma Namazı için Kocatepe Camiine
gittiğimiz sırada oğlumun okul ve sıra arkadaşının Güven Hastanesine gelmesi ve
oğlumla görüştürülmesi üzerine ilk defa tepki vermeye başlamış, derhal bize
haber verilmiş ve Cuma Namazı sonrası da oğlumla ve doktorları ile
görüştürülerek oğlumun fişinin çekilmesi gündemden kaldırılmış ve Güven
Hastanesi Yoğun Bakımında tedavisine devam edilmiştir.
3-Kaza sırasında kazanın olduğu çeşmenin önünde bir
arkadaşıyla su doldurmakta olan tanık Can Gürbüz ilk anda kazayı olay yerinde
anlatmıştır. Aracın kaldırıma çıkarak çeşmenin 10-15 metre batısında ve
kaldırımda yanına gelmekte oğlum kazayla havaya fırlayarak çeşmenin 5-6 metre
doğusuna okul girişine düşmüş, tanık Can kendisini çeşmeye zor atarak canını
kurtarmış,bu tüm kalabalağın ve halkın önünde anlatıldığı tüm halk kazayı bu
şekilde duymuş ve bize de bu şekilde anlatılmıştır. Bu anlatınları duyan
emniyet amir vekili Ali Mülayim’de ifadesine başvurmak üzere Can Gürbüz’ü olay
yerinde alarak karakola getirmiş ve ifadesini almıştır. Bu ifadeye göre de baba
Ahmet Çalış adına evraklar ve Trafik Polisi Mustafa Gödek tarafından rapor
düzenlenmiş ve Cumatresi günü Bala Emniyet Müdürlüğüne teslim edilmiştir.
Yanında bulunan
arkadaşı ailesince tanık edilmemiştir. Bu durum yolun karşısındaki kaldırımda
çeşmede su içmek için bekleyen tanık Büşra Yıldıırım tarafından da doğrulanmış,
bu tanık her ifadesinde aracın kaldırıma çıktığını ve kazanın kaldırımda
olduğunu söylemesine rağmen şerefini rüşvetle satan veya kiraya veren savcı,
bilirkişi ve hakimlerce hiç dikkate alınmamış ve halende alınmamaktadır.
4-Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kaza yapan çocuğun
annesinin dayısı olan ve Balada Kuyumculuk ve Hayvan yemi satışı yapan MHP Bala
eski ilçe Başkanı ve halen Belediye meclisi üyesi olan Abdulkadir Kılıç yanına
birkaç kişi daha alarak nüfusuyla savcı Mustafa Saylam ve İrfan Saz’ı Rüşvetle
etkilemiş ve baba adına olan evrak ve raporları yok ettirmiş ve 2 adet yalancı
tanık ayarlayarak sahte evrak düzenlettirmiş ve rapor hazırlattırmıştır.
Oğlumun davası bu sahte evrak ve raporla devam etmiş ve kiçbir kusuru olmayan
oğlum 6/8 suçlu bulunmuştur.
Kuyumcu Abdulkadir
Kılıç’ın avanesiyle nüfusunu kullanarak savcı ve emniyet amirini satın alarak
gerçek evrakı ve raporu yok ettirerek oğlu adına sahte evrak ve rapor hazırlattırma sırasında;
a)
Tanık
Can Gürbüz’ün ifadesi yok edilerek hiç ifade vermemiş gibi sahte evrak ve
raporlar hazırlanmıştır.
b)
Suçu
üstlendiği halde avukatı olmadan ifade vermeyeceğini beyan eden ve 07.08.2004
tarihinde üst araması yapılarak ve tutanak tutularak ifade vermeden nezarete
konan Ahmet Çalış’ın ifadesi de resmi evrakta 07.08.2004 tarihte alınmış gibi
düzenlenmiştir. Bu tarihte ifade vermediği ve nezarete konulduğu hem tutanakla
hemde nezarete koyan polisin ifadesiyle sabit olan Ahmet Çalış’ın aynı tarihte
ifadesinin olması yaşanan evrak sahtekarlığını ve rüşvet şerefsizliğini tüm
çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Fakat namusunu ve şerefini satan hakim ve
savcılar bunları görmezlikten gelmektedir.
c)
Tüm
bu evrak değiştirme rezaleti yaşandığı sıralarında benim hastanede oğlumla
ilgilendiğimi bilen kapı komşum eczacı C.Barbaros Ayata benim adıma Cumartesi
günü karakola verilen raporu almak üzere 08.08.2004 Pazar günü saat 23:30
sıralarında Bala karakoluna geldiğinde Ahmet Çalış’ın suçunu daha yeni
üstlendiğini, adına olan tüm rapor ve evrakların oğlu adına değiştirileceğini,
bu nedenle kendisine suret vermeyeceklerini beyan etmişlerdir. Bu nedenle de
Başkomser ve Emniyet Amir vekili Ali Mülayim’le tartışmışlardır.
d)
Emniyet
Amir Vekili Ali Mülayim gerçek raporu aldıktan sonra yanına birinin adı Ali
Afacan olan 2 polis memurunu alarak akşam saatlerinde evime gelmiş, eşime
oğlumun hiçbir kusurunun olmadığını belirterek ulaşamadığı kimlik bilgilerini
alarak gitmiştir. Pazar günü akşam saatlerinde bizzat evimde alınan oğlumun
kimlik bilgileri nasıl oluyorsa 06.06.2004 kaza günü akşamı karakolda tutulan
tüm kaza evraklarına girmiştir.
e)
Kaza
tanıklarından kepçeci Mustafa Yaşar’ın polis memuru Yaşar Çakır tarafından
alınan ifadesi yok edilerek değiştirilmiş, yeni ifadesinde oğlumun bir anda
kepçesinin önüne geçerek yol ortasında kazaya maruz kaldığı yönünde ifade
vermiştir.
f)
Onun
bu ifadesini doğrular şekilde Trafik Polisi solu kırık olan aracın oğluma
sağdan çarptığına ve aracın sağının kırık olduğuna dair bir rapor getirmesi ve
oğlumu 8/8 suçlu göstermesi üzerine polisler arasında küfürleşmeler ve
tartışmalar yaşanmış, onun üzerine Trafik Polisi Mustafa Gödek bu Roporunu da
değiştirmek zorunda kalmıştır. Hala dosyada bulunan tarihsiz 3. raporunu
hazırlamış ve oğlumu 10/4 suçlu göstermiştir. Emniyet ifadesinde raporunu
Pazatesi karakola verdiğini iddia etmektedir.
g)
Ali
Mülayim Emniyet Amiri Vekili sıfatıyla kaza evraklarını savcı İrfan Saz’a Pazar
günü gündüzü teslim etmiş, savcı İrfan Saz’da 8.8.2004 diye evrak üzerine tarih
atarak ve paraf atarak teslim almıştır ve Pazar günü ikindi vakti ilçeyi terk
etmiştir. Ali Mülayim Emniyet Müdürlüğündeki soruşturma ifadesinde kaza
raporunun kendisine 9.8.2004 tarihinde pazartesi günü verildiğini söylemiş,
C.Barbaros Ayata ile tartıştığını hatırlamadığını söylemiş, evime geldiğini
yanındaki polisin ikrarına rağmen inkar etmiştir. Bizim davacı edilmeyeceğimize
inandığı için gerçek evrakları yok ettiğinden biz davacı olunca da hemen
emekliye ayrılmıştır. Şerefini satan
veya kira veren hakim ve savcılarca korunmuş, halende korunmaya devam edilmektedir.
h)
Bala
savcısı Eda Irmak hazırlamış olduğu 18.04.2018 tarih ve 2016/699 Soruşturma ve
2018/216 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında bizim tüm bu
iddialarımızı yalanlayarak karakolda böyle bir durumun yaşanmadığını, aldığı
rüşvetle Antalyada tatil yapan ve savcınında rüşvet aldığını, mahkemede
kendisini koruyacağını utanmadan iddia eden trafik polisi Mustafa Gödek’inde
dosyada bulunan raporun dışında rapor hazırlamadığını iddia etmiştir. Bu alçak
rüşvetçiyi alçakca korumuş ve ondan daha aşağılık olduğunu göstermiştir. Savcı
ve Bilirkişi’nin Feto çetesi üyesi olduğunu görmezlikten gelmiştir. Ahmet Çalış
adına rapor ve evrakların varlığını İdari Mahkemenin kabul ettiğini, Mustafa
Gödek’in aracın solu kırıkken sağ tarafın kırık olduğuna dair rapor hazırladını
kabul etmemiş, fakat o raporun bir suretinin bizim elimizde olduğunu
düşünmemiştir. Buda bilerek ve isteyerek görevini kötüye kullandığının açık
delilidir. Bunu da Bakanlık Avukatı Ahu Öndeş’in Bakanlık adını kullanarak
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığa yazdığı 7.3.2017 tarih ve 2017/1812 E6659/6305
sayılı talimat yazısıyla talimatın Bala’ya 8.3.2017 tarih ve 2017/8825 tarih ve
18.04.2018 tarih ve 2016/699 CBS Soruşturma Dosyası yazılı Savcı Eda Irmak
elektronik imzalı yazılarda açıkça görmekteyiz. Bizim şikayetimize verdiği her
cevapta Anayasanın 138. maddesince kimsenin Hakim ve Savcılara talimat
vermeyeceğini ileri süren Adalet Bakanlığının talimatıyla alçakça yaşadığımız
sıkıntılar ve mahkememizdeki hukuksuzlar görmezlikten gelinmektedir. Biz bu
savcının bu alçak raporuna 30.04.2018 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hakimliğinde
itiraz etsekde yaşadığımız bunca rezaletler nedeniyle Adalet Bakanlığına ve
ülkemizdeki adalete olan güvenimizi çoktan yitirmiş olduğumuzdan, basit bir
tedavi alacağımız için usulen açtığımız bir davanın 2013/777 Anayasa Mahkemesi
dosyası numarasıyla AİHM’de kabul edilmesi gibi davamızı AİHM’e taşımak için
usulü tamamlıyoruz.
5- Kaza yapan Ahmet
Çalış’ın suçu oğlunun üstüne atmasından bir buçuk ay sonra Güven Hastanesinde
Kayınbabasıyla yanıma gelerek oğlumu neden Numune Hastanesine yatırmadığımı, bu
hastahanenin parasını nasıl ödeyeceğimi, malımızın veya mülkümüzün olup
olmadığını sorması üzerine malımızında, mülkümüzünde olduğunu, kendilerine
güvenerek oğlumu bu hastaneye yatırmadığımı söyleyerek onları yanımdan kovdum.
Derhal Bala’ya dönerek resmi evrakları aldığımda kazanın kaldırımda değil yol
ortasında olduğunu, oğlumun 4/10 suçlu olduğunu görünce 14.09.2004 tarihinde
Bala Savcılığına dilekçe vererek hemen yasal işlem başlattım.
6-Ben yasal işlem
başlatınca Savcı İrfan Saz 30.09.2004 tarihinde olay yeri keşfi yaptı. Keşifte
karakolda söylediği yalan tutmayan kepçeci Mustafa Yaşar oğlumun önünde
geçtiğini görmediğini ama yol ortasında kenara kaldırdığını iddia ederek yine yalan
ifadelerine devam etti. Fakat emekli polis memuru bakkal Mekin Öktem kepçecinin
çocuğun yanına gelmeden dahi çocuğun yol kenarında yattığını, çocuğu
kaldırdığını görmediğini söyleyince, diğer tanıklarda aynısını söyleyince
kepçecinin yine yalan ifadesi ortada kaldı. Fakat kepçecinin bu birbirini
tutmayan yalan ifadelerini şerefini satan Bilirkişi J.Uzm. Abdullatif Öztürk
kullandı. Kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen Tanık Büşra Yıldırım’ın, oğlumun
kenarda yattığını söyleyen diğer tanıkların ifadelerine hiç itibar edilmeden
direk bu yalancı kepçecinin ifadesiyle Bilirkişi 6.10.2004 tarihinde rapor
hazırlayarak, trafik polisi Mustafa Gödek’ten daha kötü rapor vererek oğlumu
6/8 suçlu gösterdi. Kepçeci söylediği bu yalanlar karşılığında Bala Belediyesinde
işe alındı.
7-Bu Bilirkişi
raporu bize verilmeden 26.10.2004 tarihinde
2004/323 hazırlık, 2004/21 Fezle hazırlanarak hazılanan dosya Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
2004/100163 Hazırlık, 2004/42993 Esas, 2004/2344 İddianame nolu iddianame
hazırlayarak davamızı Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderdi.
8-Ankara 3. Çocuk
Mahkemesi 2004/743 Esas numarasıyla dava açarak talimatla benim ve oğlumun
ifadesini istedi. Oğlum ifade veremediğinden benim ifadem Hakim Mehmet Keskin
tarafından 21.02.2005 tarihinde alınarak Ankara 3. Çocuk Mahkemesine
gönderildi.
9-Ankara 3. Çocuk
Mahkemesi 2004/743 Esas murasıyla tanık Can Gürbüz’ünde talimatla ifadesini
istemiş olmasına, bu ifadenin de Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınarak 3.
Çocuk Mahkemesine gönderilmesine, bu ifadeyi benim dosyanın Bala’dan Ankara
Adli Tıp Kurumuna gitmeden önce bizzat okumam ve evrakın bulunduğu 2006/113
nolu Bala Asliye Mahkemesi hakimi Mehmet Keskin o gün görevinde olmadığı için
alamadım. Can Gürbüz bu ifadesinde kazanın ilk başında halkın içinde
anlattıklarını anlatıyor, aracın kaldırıma çıktığını söylüyordu. 4. maddenin
(a) bendinde anlattığım gibi ilk karakol ifadesi yok edilmiş, bizim
şikayetimizle tanık edilmesine rağmen savcılıkta ve keşifte yalan ifade vermiş,
Ankara 3. çocuk mahkemesinin talimatıyla da Hakim Fuat pembeçiçek tarafından
konuşturulmuş, alınan ifadesi 3. Çocuk Mahkemesine gönderilmiş, kanun
değişikliği nedeniyle dosyamız yeniden Bala’ya gelince de kuyumcunun kiracı
savcı Murat Gökhan Tahtakılıç tarafından yeniden dinlenmeleri engellenmiştir.
Bu nedenle bu ifadenin bulunması için Ankara 3. İdare mahkemesinde 2013/2105
Esas numarasıyla halen devam eden İdari dava açılmıştır.
10-Ankara 3. Çocuk
Mahkemesinde 17.03.2005 tarihinde Mahkemede hazır olmamıza rağmen bizzat hakim
talimatıyla davamızın öğleden sonra görüleceği iddiasıyla polis tarafından
mahkeme önünde uzaklaştırılmamız üzerine içerde 5. sırada bulunan dosyamız
şerefsizce ve ahlaksızca öğle tatilinde bizim yokluğumuzda görülmüş, biz taraf
dahi olmadan bilirkişi raporu kabul edilmiş, yeniden keşif yapılmasına gerek
olmadığına karar çıkartılmıştır. Ne yazıkki bu şerefi satılıklar Adalet
Bakanlığının şerefi satılık yetkililerince korunmuş, yaptıkları bu şerefsizlik
yanlarına kalmıştır. 15 temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrası da
bu alçakların devletin değil Fetönün memuru olmasına rağmen kendi gibi Fetö
memuru olan elemanlarca korunmaya devam etmektedirler. Bu durum Avukatımın
22.06.2005 tarihli dilekçesinde dile getirilmesine rağmen dikkate alınmamaya
devam edilmektedir.
22.06.2005
tarihinde yapılan ikinci duruşmada taraf olduktan, kabul edilmeyen keşif
talebimizi sunduktan sonra 29.06.2005 14:18 tarihi itibariyle A-19563 Rapor no
ile Ankara Adli Tıp Kurumunda oğlumun Sağlık Raporu alınmıştır. Raporun alımı
sırasında Adli Talip, oğlumun Bala Lisesi önünde kaza geçiren kişi olduğunu
öğrenmesi üzerine arkasına rastlanarak “2/8 le adamın donunu alırsınız” diye
ağzından bir laf kaçırmış, yaptığı gafla bizim durumun vehametini anlamamızı
sağlamıştır. Buda bize bu kişinin biz gelmeden ziyaret edildiğini, bir verdiği
kafa kırığını memurunun itirazına rağmen 2 ye çıkarmasını anlamamız zor olmadı.
15 Temmuz 2016 sonrası da bunların devletin değil Fetönün memuru oldukları net
bir şekilde ortaya çıkmasına rağmen kendisini koruyan ve kollayan aynı örgüte
mensup arkadaşları sayesinde bir türlü davamız sonuçlanamadığı gibi,
iddialarımız ahlaksızca görmezden gelinerek birde hiç mağduriyet yaşamadığıma
karar verilmiştir.
11-Çocuk Mahkemeleri
hakkında yapılan bir düzenlemeyle davamız Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde
görevsizlik kararıyla kapatılarak yasa gereği Bala Asliye Ceza mahkemesinde
2006/113 Esas numarası ile yeniden Ceza davası açıldı. İlk duruşmada keşif
talebinde bulunmamız üzerine Bala Belediyesi olay yerinden başlayarak kaldırım
düzenlemesi çalışması başlattı. Mahkemede olay yerinin değiştirildiğini
söyleyerek keşiften vazgeçti. Allah’ın takdirine bakınki yalancı tanık kepçeci
Mustafa Yaşar’a yalanı karşılığında iş veren, keşif yapılmaması için olay
yerini değiştiren bu Belediye Başkanı trafik kazası geçirerek oğlumun durumunu
yaşayarak 4 ay sonra öteki dünyasına gitti.
12-Bala
Kaymakamlığına verdiğim 14.09.2004 tarihli dilekçe üzerine Savcı Mustafa Saylam
tarafından hazırlanarak sümenaltı edilen 2004/418 Hazırlık, 2004/218
Takipsizlik nolu takipsizlik kararı 6.4.2006 tarihli şikayetim üzerine tarafıma
tebliğ edilmiş, yapmış olduğum 10.04.2006 itiraz Sincan Ağır Ceza Mahkemesince
2006/1364 Değ.İş.,2006/1684 Müt.No ile RED edilerek sonradan Fetö çetesi
oldukları anlaşılanlar birbirlerini ahlaksızca korumuşlardır.
13-12.07.2006
tarihinde İzmirde düğünde oldukları için duruşmaya gelemeyen tanıklarımıza
zorla getirilmesi kararı çıkartan iddia makamı,11.10.2006 tarihli duruşmaya
katılmayan tanık Mustafa Yaşar ve Can Gürbüz’ün bir dahaki duruşmada hazır
edilmesi istenmiş, 17.10.2006 tarihli duruşmaya duruşma savcısı Ali Cenk
Düzgün’ün yerine Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı olan ve benim o tarihte
hemen bitişiğimde oturan Savcı Murat Gökhan Tahtalılıç girerek yalan söylediği
mahkeme sürecinde anlaşılan ve bu yalanlarında vaz geçen tanıklar Can Gürbüz
(Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınan 3. çocuk mahkemesine gönderilen bizzat
bana da “ben ifadesini aldım,3. çocuk mahkemesine gönderdim, git orada takip
et. Demesine rağmen o ifadede dosyada çıkartılarak yok edilmiş)ve Mustafa Yaşar
(karakolda ve keşifte söylediği yalanları ortaya çıktığında 2004/95 sayılı
adaleti yanıltma davasında bu yalanları söylediğini kabul edince) doğrunun
ortaya çıkmaması için bu tanıkların yeniden dinlenmelerine gerek olmadığına,
hazırlık dosyasındaki ifadeleriyle yetinilmesini istemesi üzerine bizim
tanıkların zorla getirilmesini isteyen hakim şerefini satarak yalancı
tanıkların yeniden dinlenmesini engellemiştir. Bu alçak ve namussuz kararla
hiçbir kusuru olmayan oğlum suçlu bulunmuştur. Adalet Bakanlığına yaptığım onca
şikayete rağmen bu alçak savcının kuyumcunun kiracısı olduğunu tespit
ettiremediğim gibi 2017 yılı itibariyle Yargıtay Savcısı olarak görevlendirildiğini
öğrendim. Bu alçağın benim gibi diğerlerininde canını yakması için mükafat
olarak daha büyük göreve getirilmiştir. Tam bu hengamede benim yurtdışı Hac
görevim çıkmış, ona hazırlanırken Bilirkişi’nin yanında çalışan Mustafa Şahin
adlı J.Uzmanın babası Mustafa Şahin ile karşılaşdım. Benden rüşvet isteyen
kişinin babası olduğunu öğrenince dedemin adını söyleyerek rüşveti nasıl
istediklerini sorunca adam benim nüfusumu
bildiği için 35-40 dakika içerisinde Bilirkişi ve arkadaşı olaya
rüşvetle müdahil olan kuyumcuya geldiler, bende arkalarından yakınlarındaki
Bala Eczanesine geldim. Orada bulunanlara da bunların benim nüfusumu
öğrendiklerini söyledim. İlk konuşan Bilirkişi olmuş, arkasında polisler
konuşmaya başlamış ve kaza sonrası yaşanan tüm rüşvet rezaleti ortaya çıkmış
olmasına rağmen fatura Bala Savcı ve Hakimlerine çıkartıldığından, onlarda
kendilerine Anayasa ile verilen Hakim ve Savcı teminatına sığınarak bu rezaleti
bizim davamıza yansıtmamak için her türlü girişimde bulunmayı ihmal etmememekte
ve Adalet Bakanlığı ve HSYK tarafından korunduklarından bizim girişimlerimiz
boşa çıkartılmaktadır. Bilirkişi hakkında işlem başlatıldıysa da derhal
kapatılarak bu kişiler Bala’dan gönderilmiştir.
14-Yaşanan bunca
hukuksuzluk üzerine 7.3.2007 tarihinde Adalet Bakanlığına ve Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna dilekçe vererek şikayetçi oldum. Şikayetim Ankara
Cumhuriyet Başsavcı Vekili tarafından soruşturmaya dönüştürüldüyse de
Başsavcıvekili Ahmet Berke hazırlamış olduğu 7.6.2007 tarih ve 2007-3/8365 nolu
Fezleke ile “oğlumun durumuna dayanamadığımı ve sanıklar hakkında işlem
yapılmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Bu şikayerim sonrası Hakim Mehmet
Keskin Kazan Hakimliğine, Savcı M.Gökhan Tahtakılıç’ta Kızılcahamam Savcılığına
nakledilmiş, bir yıl sonra Hakim Mehmet Keskin’in, iki yıl sonra da Savcı
M.Gökhan Tahtakılıç’in kadroları Bala’dan alınarak yeni görev yerlerine
atanmışlardır.
15- Aynı şekilde
Ankara Emniyet Müdürlüğünde Emniyet
Amiri Muhammed Arıcan tarafından yapılan Ali Mülayim ve Mustafa Gödek
hakkındaki soruştumalarda kapatılarak 21.03.2005 tarihli Valilik Oluru ile
dosya işlemden kaldırılmıştır.
16- Bala İlçe
Müftülüğünde VHKİ Memuru ve Türkiye Diyanet Vakfı Bala Şubesinde Muhasip olarak
çalıştığımdan, 01.12.2004 tarihinde çalıştığım TDV Bala Şubesine yardım için
dilekçe verdim. Oğlumun yattığı Ankara Özel Güven Hastanesine yasal olarak özel
hastene farkı olarak %50 fark ödemem gerektiği ve 14.500.000.000.Tl. Fark
tahakkuk ettiğinden oğlumun yattığı 7.8.2004-24.9.2004 tarihleri arasındaki tedavi
gideri farkı olarak 4.10.2004 tarih ve Seri B sıra No: 664207 olan fatura ile
net 10.000.000.000.- Tl fark ödemem, halen komada olduğundan durumu itibariyle
oğlumu hiçbir resmi hastahane kabul etmediğinden 24.09.2004 tarihi itibariyle
Ankara İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine aylık 1.100.000.000.-
TL. ücretle yatırmam üzerine o tarihte maaşı 760.000.000.-Tl. olan bir memur
için bu büyük paraları ödemem beni manevi olduğu gibi maddi olarakta yıkmıştır.
Dilekçem TDV Genel merkezine gönderidi, 20.000.000.000.-TL. yardım sözü
aldıysam da o tarihte Çankaya İlçe Müftüsü olan M.Zeki Aslan’ın üvey kızı için
Vakıftan Yaklaşık17.300.000.000- Tl. aldığı, bu parayı aynı zamanda devletten
alarak yediği, hakkındaki şikayet üzerinede yardım kampanyası düzenlenerek
ödendiği halde bana verilen yardım sözü tutulmadı. Gerekçe olarakta devlet
memuru olduğum gösterildi. Benim öyleyse kaza bitimi sonrası bana borç verin
talebimde “emsal teşkil eder” gerekçesiyle red edildi. Acı gerçekse, bana memur
olduğum için yardım etmeyen Türkiye Diyanet Vakfınının milyonlarca lira yardımı
siyasetçilerin talebiyle Polis Vakfına yardım olarak aktarması, benim gibi
devlet memuru olan polislerin bizzat gelerek oğlumun yanında tedavi
görmeleriydi. Diğer kurumlar ve kurum vakıflarıda memurlarına sahip çıkarak
tedavilerine yardımcı olduğu halde Diyanet personeli olarak sadece benim kendi
paramla tedavi olmam Diyanet yöneticilerinin ikiyüzlülüğünü açıkça ortaya
koymaktaydı. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na mektup yazmama
rağmen cevap vermek yerine mektubumu sicilime koymuşlardı. Uğraşarak TDV genel
merkezinde yazı getirerek Bala Şubesinde ancak 2.720.000.000.- Tl. yardım
aldım. Bala’dan ayrılırkende bu aldığım yardımın 2.000.000.000.-Tl.sine
mahkemem bitecek diye yardım senedi verdim. İlk taksidide yolluğumdan ödeyerek
Baladan ayrılarak naklen tayin edildiğim Osmaniye Kadirliye geldim. 28.05.2007
tarihi itibariyle de Kadirli de göreve başladım.
17-Bala’dan
ayrıldıktan sonra oğlumun Bala’da görülen 2006/113 Nolu Asliye Ceza Mahkemesi davası 27.04.2007 tarihinde oğlumun
6/8 suçlu bulunmasıyla sonuçlandı. Benim temyiz talebim de Avukatımca yerine
getirilmeyerek dava kesinleşti.
18-Kaza davasına
paralel olarak Bala Asliye Ceza mahkemesinde açılan 2004/256 Esas numaralı Tazminat
Davası ve 2004/257 sayılı Malkaçırma davası görülmekte iken kaza yapan Ahmet
Çalış’ın oğlu Murat Çalış’ın 18 yaşına girdiği iddia edilerek 27.04.2007
tarihli duruşmada 2004/256 Esas numaralı davamız reddedildi, 2004/257 sayılı
malkaçırma davamızda sıfat yokluğundan düşürüldü.
19- Bu hukuksuz
karar Avukatımın davayı temyiziyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2008/7564 esas
2009/2234 sayılı kararıyla Murat Çalış’ın davada taraf olmadığı gerekçesiyle
bozuldu. Bunun üzerine Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde 2012/133 nolu Davamız
açılarak Tazminat davamıza devam edildi.
20- Kadirli’ye
gelince yaylada bulunan babamda yanıma geldi. Gece konuşurken kendisine bu işin
içinde 1. sınıf savcı ve hakimlerin olduğunu, bu nedenle kendisinin dedemin
olayında olduğu gibi 1942-43 te yaptıklarını yapmam gerektiğini söyleyince bir
an durdu. Bana da: “Benim babam ölmüştü, senin oğlun ölmedi” diyerek ve
ağlayarak ailenin geçmişini anlatmaya başladı. Anlattıklarını Osmaniye
Valiliğinin yayınladığı “Fırkai İslahiye ve Osmaniye” adlı kitapla, Osmanlı
Tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezakir adlı eserinin ve üç üniversitenin
araştırma teziyle doğruladıktan sonra Ailemin 400 yıllık seceresi çıkartıp
sağlığında yayınladım. Kendisine de oğlum ölmediği veya bana fiili olarak
saldırılmadığı takdirde güç kullanmayacağıma, kendisinin güç kullanarak
yaptıklarını ben kalem kullanarak yapacağıma dair söz vererek hukuki işlem
başlattım. Hukuki işlemlerime elimdeki sayısız zırva kararlara rağmen devam
etmekteyim. Bu nedenle davalarım AİHM, Anayasa, İdari, Ceza, İcra ve Hukuk
alanlarında devam etmektedir. Büyük Dedem Kozanoğlu Halil Bey’in kardeşi
Hüseyin Bey’in Prof. Dr.necmettin Erbakan’ın dedesi olduğunun Osmanlıca
kayıtları halen elimdedir. Erbakan’ın davasında vazgeçmedine Türkiye tanıktır.
Bizim de aynı kanı taşıdığımız aşikar olduğundan davamızda vaz geçeceğimizi hiç
kimse düşünmesin. Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numaramız İslahiye Savcısı iken
genç yaşda vefat eden Abdurrahman Efendinin eşi Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın
oğlu Seydi Bey’in büyük kızı Fatma ile başlamaktadır. Dedemin babası tarafından
dedeleri olan Kozanoğulları ile annesi tarafından dedeleri olan Küçükali
oğullarının seceresi ve kim oldukları Tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezakir
adlı eserinin 3. cildinde açıkça anlatılmaktadır. Biz, bizi davacı ettirmeyecek
olan, sonradan halka faizle vadeli yem satarak biraz para kazanmış kuyumcuya ve onun parasıyla satın aldığı
Polis, Bilirkişi, Savcı ve Hakimlere boyun eğmeyeceğimizi herkesce bilinmelidir.
Bu kişilerin korunmasına makam ve kararlarını ahlaksızca kullananlarında Ankara
Adli Tıp Kurumu Tabibinin dediği gibi, devlete bu kişilerin donunun parasını
ödetmekte tereddüt etmeyiz.
21-Kadirliye gelip
davalarımız reddedilince Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı
Yöneticileri verdikleri sözü tutmadığından aldığım krediler ve kredi kartlarım
İcralık oldu. Davalarımız ahlahsızca red edildiğinde yasal olarakta bir
dayanağımız kalmadığından maddi olarak destek bulamadığımız gibi
alacaklılarımızda bizi rahatsız etmeye başladı. Bizde icraları maaşımızdan
ödemeye başlayarak yaşa takıldığımdan süre bittiğinde emekli olmaya karar
vererek alacaklılarımıza en geç emekli olduğumuzda borcumuzu ödeme sözü verdik.
22-Bilgi Edinme
Kanunu gereğince 11.07.2007 tarihinde müracaat ederek 27.07.2007 tarih ve
2007/40245 sayılı yazı ekinde Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ahmet Berke’nin
yapmış olduğu soruşturma evraklarını ve mahkeme dosyalarının suretlerini ücreti
karşılığında aldım. Benim elimdeki mahkeme ve soruşturma evrakları ile aldığım
dosyadaki evrkların uyuşmadığını, yapılan soruşturma ve davalardaki evrak
uyuşmazlığını görünce Adalet Bakanlığına ve Ankara Valiliğine ayrı ayrı dava
açtım.
23- Diyanet Vakfı
yetkilileri bana verdiği sözü tutmayarak yardım yapmamıştı. Aldığım küçük
yardım dosyasındada Bala’dan ayrıldıktan sonra Müftü Ahmet Koçak şerefsizce
oynama yapmış, aldığım yasal yardıma karşılık verdiğim 2.000.-YTL.lik yardım
senetlerinden davamın usulsüzce reddi nedeniyle ödemediğim ve mahkeme bitimine
ertelediğim 1.600.-Lik kısmı yardım değil borç senetleri haline getirilmiş ve
bana soruşturma açılmıştı. Soruşturma sırasında durumu anlatarak ben sözümde
olduğumu, mahkeme bitiminde bu parayı ödeyeceğimi, Müftü ile eşinin arasında
ailevi meselelerden kaynaklanan ahlaksız bir boşanma davası olduğunu, beni bu
davaya karıştırmamasını istememe rağmen ahlaksız müfettiş, müftünün ahlaksız
eşinin yalan ifadesini esas alarak ve benim yardım değil borç aldığımı ileri
sürerek bana da kınama cezası talep etmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı
müfettişinin bu görevi kötüye kullanma örneği asılsız raporunu esas alarak bana
kınama cezası vermiştir. Bununla da kalmayarak beni icraya verdirmiştir. Bende
İcrayı Mahkemeye taşıyınca Kadirli Adliyesinde hakimle bizzat konuşarak bunun
borç değil yardım senetleri olduğunu, o zamanki borçlar kanunun 94. maddesi
gereğince karşılıksız senetler olduğunu, Türkiye Diyanet Vakfınına ancak
Yargıtayda dava açılabileceğini, bu miktarın dava açmaya yeterli olmadığını,
benim 15 yıllık TDV Vakfı Şubesi Yönetim Kurulu üyesi ve Muhasibi olduğumu, bu
dava ile alakalı bizzat benim hazırladığım yardım dosyası olduğunu, o dosyayı
istemesi halinde bunun yardım senetleri olduğunun ortaya çıkacağını söylemem
üzerine beni red ettiği dosya talebini değiştirmedi fakat banada dosyayı benim
istememi, Yargıtay’a temziz talebinde bulunmamı, miktarda Red gelmesi halinde
dosyayı donduracağını söylemiştir. Benim temyiz talebim de Yargıtayca miktarda
red edilmesi üzerine hakim sözünü tutarak dosyayı durdurdu. Bende bunu hem
mahkeme kalemine, hemde icra müdürlüğüne teyit ettirdim. Bala’dan bizzat kendim
hazırladığım dosyayı istedim. Fakat Bala Kaymakamlığı bana verdiği resmi
cevapta böyle bir dosyanın olmadığı şeklinde oldu. Dosyayı durduran hakim benim
emekliye ayrıldığımı öğrenince bizzat müftüyü çağırarak dosyayı durdurma
yazısını iptal ederek davayı bitirmiş ve parayı müftüye ödemiş. Benim Müftüye
telefon ederek durdurulan dosyaya karşı yeniden dava açıp açmayacağını sormam
üzerine parayı alarak (toplamda 2.787,00 Tl) Vakıf Merkezine gönderdiğini
söylemesi üzerine Kadirliye geldim. Mahkeme Kalemi topu Hakime attı. Müftü de
parayı hakimin ödediğini söyledi. Hatta Müftü ağzından benim daha önce de böyle
paralar yediğimi, sicilimde birşeylerin olduğunu ağzından kaçırdı. Ben Bala’dan
ayrılırken bizzat hazırladığım dosyayı teslim ettiğim memura ulaşıp dosyayı
sorunca, kendisinde bulunan dosyayı
Diyanetten gelen iki müfettişin alıp götürdüğünü, Müftü Ahmet Koçak’ında
kendisinde bulunan dosyayı tahrif ettiğüni, benim yardım olurum yerine
Kaymakama başka olur imzalatıp koyarak parayı bana borç olarak verdiğini iddia
ettiğini, bana borç verdiği para kadar parayı zimmetine geçirdiğini, hatta
zimmetine geçirdiği Kars ilindeki bir camiye ait yardım parasını da bana borç
verdiğini iddia ettiyse de o paranın ben Bala’da ayrıldıktan sonra toplandığı
için benimle ilişkilendirilemediği, iki müfettişin bizzat benim hazırladığım
dosyanın memurda olan kısmıyla Müftüde bulunan kısmının farklı olması üzerine
Müftü Ahmet Koçak’ın görevinden alındığını öğrendim ve icrayla ödediğim parayla
kaldım. Böylece Diyanet Vakfında almış olsuğun küçük yardımıda İcra zoruyla
fazlasıyla ödemiş oldum. Ben bu dosyanın evrakını almadığımdan yaşadığım
sıkıntı nedeniyle bundan sonra her evrakın bir suretini almaya özen gösterdim.
Hatta Avukatımdanda dosya sureti istedimse de Adalet Bakanlığı UYAP proğramını
devreye aldığı, bize de Vatandaş olarak Elektronik imza ile dosyamıza ulaşma
imkanı verdiğinden, benimde hem Proğramcı, hem Donanımcı olarak Bilgisayarda
uzman olduğumdan Uyap üzerinde dosyalarıma ulaşmakta sıkıntı yaşamamaktayım.
Fakat Uyap öncesi dosyalar Uyapta olmadığından halen ulaşılamamaktır.
Osmaniyeye
döndükten sonra Bilgi Edinme hakkı kanunu gereğince İl Müftülüğünde sicilimde
bulunan evrakları istemem üzerine ilk başta dikkate alınmadıysam da Valilik
kananıyla isteğimi hatırlatınca dosyamdaki iftira niteliğindeki evraklara
ulaştım. Evrakların bir suretini dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e
gönderdim, bir cevap alamadım. Evraklarda; İslahiye de 4 kişinin maaşını
zimmetime geçirdiğim, Ankara’da cami parasıyla ev aldığım iddia ediliyordu. Tam
bu sıralarda AİHM Türkiye hakkında Uğur Eşim davasıyla “suçun işlendiği tarih
değil, öğrenildiği tarih esas alımalıdır” kararı gereğince bu iftiraları ayrı
ayrı Mahkemelere taşıdım. Yapılan zaman aşımı iddialarına Anayasanın 90.
maddesi ile AİHM kararlarının Türkiye kararlarının üstünde olduğunu belirtince
yine de Red kararları aldım. Bu kararları ayrı ayrı Anayasa Mahkemesine
taşıdımsa da Anayasa Mahkemesi Ceza Mahkemelerinde Caza davası açmam gerektiğini
belirten görevsizlik kararları verdi. Diyanetin açılacak ceza davalarında
yargılamaya izin vermeyeceğini çok iyi bildiğimdem (görevim sırasında sayısız
soruşturma dosyası hazırlayan bir memur olarak) Bende Diyanet hakkında Ankara
15. İdare mahkemesinde 2016/1089 Esas numarası ile Tam yargı davası açtım. Bu
dava 2016/1089 Esas, 2016/1225 karar numarasıyla 1.4.2016 tarihinde Red edildi.
Bu kararı 9.5.2016 tarihli dilekçemle Temyiz ettim. Dosya halen Danıştay’dadır. Bu arada 15 Temmuz 2016 tarihinde Darbe
girişimi oldu. Bana iftira atan Müftülerden Ali Yazıcı feto çetesi üyesi
olmaktan görevinden atıldı. Ercan Eser’de Diyanetten ayrılarak Yozgatta
Üniversite Öğretim Üyesi olarak atandı. Her ilisi de Erzurumlu olan bu Müftüler
F.Gülen’in hemşehrisi olmakla övünüyor ve onun yurtları için çalışıyor, onun
kitaplarını okuyorlardı. Darbe sonrası Osmaniye Valiliğine 18.07.2016 tarihinde
dilekçe vererek bu Fetö cülerden şikayetçi oldum. Diyanet soruşturma açtı.
Benimde ifademi aldı. Bu soruşturma sümen altı edilerek kapatıldı. Benim Bilgi
edinme kanunu gereğince soruşturmanın bir surerini istemem üzerine bana Ohal ve
bu kişilerin “Devlet suçu işledikleri” gerekçe gösterilerek bilgi verilmedi.
Bende Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına 7.8.2017 tarihinde bir şikayet
dilekçesi verdim. Bu dilekçeme işlem yapılmaması üzerine CİMER’e şikayette
bulundum. Bunun üzerine Diyanet olayın Mahkemelere intıkal ettiğini, dava
süresince bu kişiler hakkında İdari soruşturma açmayacağını belirten bir cevap
verdi. Osmaniye Savcılığı da beni çağırarak ifademe başvurdu. Bende Diyanetin
bana verdiği cevabın bir suretini savcıya vererek şikayetimi tekrarladım. Halen
İdari dava da Savcılık soruşturmasıda devam etmektedir.
24- Oğlumun
durumunun tedaviyle düzelmemesi üzerine ifade veremeyecek durumda olduğundan
Kadirli Sulh Hukuk Mahkemesinde Aile mahkemesi sıfatıyla vesayet davası açarak
2009/899 Esas, 2010/53 karar numarasıyla 14.01.2010 tarihinde oğlumun
vesayetini üzerime alarak VELAYETİN DEVAMINA dair karar çıkarttım. 27.4.2005
tarih ve 25795 sayılı Resmi Gazetede 657 sayılı Kanunun 206.maddesinin (2)
numaralı bendinde “...çalışamayacak derecede malüllükleri resmi sağlık kurulu
raporuyla tespit edilenler için süresiz olarak ödeneğinin verilmesine devam
olunur.” Olarak değiştirildiğinden ve
oğlumun ağır malüllüğü sağlık kuruluşunca raporla tespit edildiğinden oğlumun
tedavi giderlerinin ödenmesine devam edilmektedir. Onca sıkıntı ve rapora
rağmen 16. İdare Mahkemesi talimatla mağdur olmadığımıza karar vermiştir.
25-Oğlumun yapılan
diş tedavisi ödemeleri için 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarında
yapılan değişiklikler nedeniyle ve bizim 1.10.2008 tarihinden önce Sosyal
Güvenlik Kurumu çalışanı olmamız nedeniyle Adana 1. İdare Mahkemesinde usulen
dava açtım. Mahkemenin 2009/1244 Esas, 2010/853 Karar sayılı
kararıyla mağdur edildik. Kararı temyiz etmemiz üzerine ikamet yerimde dava
açabileceğim kararı verildi. Benim Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava
açmam üzerine davamızın Kadirli’de görülmesine karar verildi. Fakat dosyamız
Kadirli’ye gönderilmedi ve dosyamız kaybedildi. Hakimle konuşunca “git şikayet
et” cevabını almam üzerine konu HSYK’ya taşındıysa da HSYK’yla yapılan bir dizi
yazışma sonrası isteğimiz red edildi. Konuyu yeni hizmete alınan Anayasa
Mahkemesine 2013/777 Dosya numarasıyla taşıyınca da Anayasa mahkemesi “Hakime
dava açamayacağıma” karar verdi. Bu karar AİHM’e taşındı ve kabul edildi. Halen
davamız AİHM de devam etmektedir. Usulen açılan bir davanın ülkenin dava
edilmesi huk açısından tam trejedi-komik olmuştur. Bu kadar sıradan bir davada
ülkemin yargılanıyor olması bizim hukukumuzda ve adaletimizde yaşanan rezaleti
anlatmaya yetmektedir, tabi anlayana. Onun için biz davalarımızı kazanmak için
değil usulü tamamlayarak bu dava gibi AİHM e taşımak için çalışıyoruz. Çünkü bu
ülkenin hukukuna ve adaletine olan güvenimizi çoktan yitirmiş bunuyoruz.
26-Bilgi edinme kanunu gereğince dava dosyalarımızın ve
soruşturma dosyalarının birer suretini alınca bizim elimizdeki dosya ile
aldığımız dosya evraklarının uyuşmadığını görünce Adalet Bakanlığı adına Ankara
14. İdare Mahkemesinde 2007/1921
Esas numarasıyla dava açtık, bu davamız
2008/909 Karar numarasıyla Adalet Bakanlığının yargılamaya izin vermemesi
nedeniyle 6.6.2008 tarihinde sonuçlandı. 18.8.2008 tarihinde yapılan temyizde
red edildi ve davamız kesinleşti.
27-Bu kararı da şikayet
etmemiz üzerine soruşturma açılarak Osmaniye Adalet Komisyonunda 14.03.2012
tarihinde ifade vererek şikayetçi olmama rağmen soruşturma yapmak yerine “Biz
Cumhurbaşkanında soruşturmasını kapattık” diye ahlaksız bir cevap verildi.
Kadirli’de iken 30.4.2008 tarihinde bir mektup göndermiş, mektubum Adalet
Bakanlığına gönderilmiş, Bakanlıkta 24.12.2008 tarih ve 2008/14416/64748 sayılı
yazısıyla Anayasın 138. maddesine atıf yapılarak şikayetim kapatılmıştı. Bizim
bu cevabı 15.7.2012 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanına tekrar gönderince bu defa
bize HSYK’dan 7.5.2013 tarih ve 2011/10324 sayılı yazıyla davanın safahatını
gösterir bir cevap verildi. HSYK ile yapılan bir dizi yazışmadan sonra isteğimiz
red edildi.
28-Yazışmalar sırasında
Hakim Fuat Pembeçiçek’in dosyası ayrılarak Anaka 3. İdare Mahkemesinde
2013/2105 Esas numarasıyla İdari dava açıldı. Dava 2015/492 Karar numarasıyla Red edildi. Bu karar da 3.8.2015
tarihinde Temyiz edildi. Temyiz de Danıştay 5. Dairenin 2016/22341
Esas,2017/12423 Karar numarasıyla red edildiğinden bu karar da 10.10.2017
tarihli dilekçeyle Karar Düzeltme talebiyle tekrar Danıştay’a gönderildi. Dava
halen bu haliyle devam etmektedir.
29-Hakim Fuat
Pembeçiçek dosyası ayrıldıktan sonra yazışma devam ederek 25.02.2014 tarih ve
2011/5550 sayılı HSYK yazısı ile Genel Kurul tarafından itirazımın kesin olarak
reddine karar verildi. Bunun üzerine 17.03.2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulundum. Anayasa Mahkemesi 30.11.2015 tarihli 2014/3684
nolu kararında iddialarımı tarih sırasına göre özet yapmadığımı, ihlal
iddiasına ilişkin delillerimi sunma ve açıklamada bulunma yükümlülüğümü yerine
getirmediğimi iddia ederek ve kaza davamım makul sürede görülmediği iddiamıa
görmezde gelerek red kararı verdi. Memuriyet hayatı boyunca sayısız sorşturma
dosyası hazırlayan bir memur oarak bu kararın ahlaksızca verilmiş olduğu gayet
açık olduğundan ve aynı yöndende bir teröristin başvurusunun kabul edilerek
tazminatla sonuçlandırılmasına rağmen ahlaksızca ve hukusuzca bize red kararı
verilmesi teröristin dağda değil Anayasa Mahkemesinde olduğundan biz hiçbir
şüpheye yer vermeyecek şekilde bilgi ve kanaat sahibi olduk. Nitekim bu kararı
teröriste verilen karar suretiyle birlikte HSKY’ya gönderildiysek de bu güne
kadar bir sonuç elde edilemedi. En son HSK’ya 9.8.2017 tarihinde şikayet
dilekçesi göndermemize ve Cumhurbaşkanlığı nezdinde 2. defa şikayette
bulunmamıza rağmen bu güne kadar bir cevap alabilmiş değiliz. HSK’ya bizim dışımızda
Adalet Bakanlığının saysız yazısına da bir cevap verilmemiştir.
30- 2007 yılında alınan
Ankara Emniyeti soruşturmasında Polislerle ilgili sorşturmanın usulunce
yapılmadığı görülünce tekrardan soruşturma yapılması istenmesine rağmen
yapılmayınca Ankara 12. İdare Mahkemesinde 2010/280 Esas namurasıyla açılan İdari
dava 15.4.2010 tarhinde 2010/474 kararla red edilmiş, yapılan Temyiz de
Danıştay 12. Dairesinin 02.12.2013 tarih ve 2010/7685 Esas, 2013/9336 Karar no
ile Red edilmiş, Danıştay 5.Dairenin 23.11.2016 tarih 2016/18318 Esas,
2016/6730 karar düzeltme kararıyla Red edilince Bireysel Başvuru olarak
02.08.2017 tarih ve 2017/33266 sayılı kararla halen devam etmektedir.
31-2007 yılında hukuksuzca davamız Red
edilince alacağımız tehlikeyen girdiğinden aldığım krediler ve kredi kartlarım
icralık olmuş, oğlumun tedavisi ve mahkemeleri için hesapsız harcama
yapıldığından ve halende yapılmaya devam edildiğinden, Diyanet İşleri
Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı yetkilileri verdikleri yardım sözlerini tutmadıklarından
ve benide birde ahlaksızca icraya verdiklerinden emekli olarak bu borçlarımı
ödeme rağmen Başbakanlık’a bağlı olan Vakıfbank’ın Manisa İli Yunusemre İlçesi
Sanayi Şubesi avukatı İshak Özbey tarafından icradan kesilerek ödenmiş borcuma
ait dosyadan şubesinin alacağı olduğu iddiasıyla tekrardan Ankara 16. İcradan
2013/11949 dosya numarasıyla tekrardan icraya verildim. Hayatımda hiç Manisaya
gitmediğimden ve Vakıfbak borcumda maaşımda kesilerek ödendiğinden bu borca
itiraz etmeme rağmen Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 19.11.2013 tarih ve
2013/974 E,2013/1038 K, sayılı kararıyla Mahkemede işlem yapılmadı gerekçesiyle
Red edildim. Yapılan itiraz da Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.01.2014 tarih
ve 2014/332 E,2014/761 K, sayılı kararıyla miktarda Red edildi. Bu karara da
2014/7218 Nolu Bireysel Başvuru olarak itiraz ettim. Anayasa Mahkemesince Karar
düzeltme yolu görmezden gelinerek İdari Red kararıyla sonuçlandı. Bu kararı
İdari Mahkemeye taşıdım. Ankara 11. İdare Mahkemesi 2015/1827 E, 2015/1827 K,
sayılı kararıyla ayrı ayrı dava açmam istenerek red etti. Ankara 1. İdareden
2016/1384 Esas, 2016/912 Karar numaralı karar alarak Sayın Cumhurbaşkanı ve
Başbakan’a gönderdim ve bir cevap alamadım.
32-Avukatın 11.
İcra hukuk mahkemesinin kararını işleme koyarak tarafıma Davet kağıdı
göndermesi üzerine yapılan itirazım Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesinde 2016/339
E, 2016/510 K. No ile kararın kesinleşmesi nedeniyle red edildim. Bu karar bana
tebliğ edilmeyerek kredi kartları merkezinde usulsüzce işleme konmasıyla kredi
kartlarım kullanıma kapatıldı ve mağdur oldum. Yapılan itiraz da 19. Bölge
İdare Mahkemesinin 10.01.2018 tarih, 2017/1010 E, 2018/25 K, kararıyla bizim
talebimizi görmezden gelerek red etmiştir.
33-Citibank dosyamda
istanbul 3. icrada borç ödenerek kapatılmış olmasına rağmen Citibankta
Vakıfbank gibi alacağı olduğunu iddia ederek beni ve eşimi 2012 yılından beri
tacize devam etmektedir. Fakat Vakıfbank avukatı gibi şerefi satlık hakim
bulamadıklarından bir türlü icraya verememekte fakat şerefsizce tacize devam
etmektedirler. Bu konuda İstanbul Başsavcılığına yapılan 17.09.2012 tarihli
dilekçe cevapsız kalmış, Osmaniye Başsavcılığına 18.3.2016 tarihli dilekçe de
suç yokluğu gerekçesiyle red edilmiştir. Ankara 7. İdare Mahkemesinde
Başbakanlık Makamına açılan Tazminat ve 27.05.2016 tarih ve 2016-568/35430
sayılı işlemin iptali için açtığım İdari dava 7.4.2017 gün ve E:2017/755, K:
2017/1222 kararın hukuksuz olduğu için Ankara 12. Bölge İdareMahkemesinden
2017/1252 E, 2017/1260 K, sayılı kararla Reddine karar verilmiştir. Vakıfbank’ın
hukuksuz davası ve Başbakanlık’ın bu hukuksuz davası 21.06.2018 tarihinde
tazminat talebiyle Anayasa Mahkemesine taşınmışsa da henüz Anayasa Mahkemesince
dosya numarası verilmemiştir.
34-Kaza sonrası
tazminattan kaçınmak için mallarını elden çıkarma telaşına düşen Ahmet Çalış
Bala’daki evini usulsüzce bacanağı
Necmi Sarı’ya devretmiş. Cep telefonu dükkanını da Kırşehir-Kaman İlçesine
taşıyarak bir yakının üzerine açmış. Ankara Keçiören Kalaba Güçsüzleryurdu
yakınlarında bulunan dairesini de bir şekilde kaza öncesi tarihle üzerinde yok
etmiştir. Bala’daki bacanağı üzerine Necmi Sarı’ya devrettiği evine tapu iptali
davası açılmış ve halen 2014/106 dosya numarası ile tapunun iptaline karar
verilmesine rağmen dava 17. Yargıtay dairesinde devam etmektedir.
Ankara Keçiörende
bulunan evine de haciz konulması
üzerine Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesinde 11.6.2018 gün 2018/530 dosya
numarasıyla Haczin iptali davası açmıştır.
35- Bala’da
görülmekte olan 1014/106 nolu Malkaçırma davasına gönderdiğim 17.9.2015 tarihiyle kayıt edilen dilekçem suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle
9.10.2015 tarihinde savcılığa yönlendirilmiştir. Savcılık benim iddialarımı,
kayıp evrak, rapor ve tanık ifadesini görmezden gelerek, ev sahibi adına
duruşmamıza giren savcının ikametini tespit edeceğine benim Bilirkişinin
onuruna hakaret ettiğimi ileri sürerek bana Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bala
C.Başsavcılığının 2.3.2016 tarih ve 2016/46 esas numaralı iddianamesiyle
10.03.2016 tarihinde 2016/57 Esas numarasıyla hakaret davası açmıştir. Dava
sürecinde görevini şerefsizce rüşvetle veren, bunuda dillendiren bilirkişiyi
davacı edemediği gibi bu kişinin kendisine görev veren savcı İrfan Saz gibi
dava sürecinde görevden atıldığını görmezden gelerek 17.01.2018 tarih ve
2016/57 Esas, 2018/14 Karar numarasıyla bana 10 ay ceza verilmiş ve 5 yıl
ertelenmiştir. 9.12.2018 tarihinde yapılan itirazda Ankara 7. Ağır Ceza
Mahkemesince incelenmeksizin 26.03.2018 tarih ve 2018/372 D.İş. karar
numarasıyla hızla Red edilmiştir. Bu hukuksuz karar da Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru olarak 14.05.2018 tarih ve 2018/15838 Esas numarasıyla
taşınmış ve halen devam etmektedir.
36-Yaşanan bunca
hukuksuzluğa rağmen bizim bir türlü bizim iddialarımız görmezlikten
gelinmesinde ısrar edince 15.09.2015 tarihinde Ak Parti Genel Başkanına
(Başbakan’a) dilekçe gönderdim Bu dilekçe görmezlikten gelinince 8.4.2016
tarihinde Başbakanlık adına İdari dava açtım. 2016/1706 Esas numarası ile bu
dilekçemde daha önce defalarca yaşadığım gibi ahlaksızca saçma bir gerekçeyle
2016/1706 Esas,2016/1413 Karar sayılı kararla yenilenmesi istenince 9.6.2016
tarihinde yeniledim. Bu dilekçem de 2016/2751 Esas,2016/2052 Karar numarasıyla
yine yenilenmem istenince 27.07.2016 tarihinde tekrardan yeniledim. Bu defa dilekçem
2016/3090 esas numarasıyla kabul edildi. Fakat bu defa 10.02.2017 tarihli ara
kararla Başbakanlık hasım mevkiinde çıkartılarak Adalet Bakanlığı husumetiyle
davaya devam kararı verildi. Bu arada 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması meydana
gelmiş, bizi mağdur eden Savcı İrfan Saz ve Bilirkişi Abdullatif Öztürk Fetö
çetesi elemanı olarakta görevlerinden atılmıştı. Onlarla beraber binlerce
Hakim, Savcı, Polis Öğrermen, Din Görevlisi, Kamu Görevlisi görevinden
atılmıştır.
37-28.11.2016 tarih ve 2016/3090 sayılı yazı ile
327.847,33 TL Nıspi harç talebinde bulunulmuştur. 03.01.2017 tarihli
dilekçemizle Adalet Bakanlığının Nıspi harçtan muaf olduğunu, nıspi harcın
ödenmesinin mümkün olmadığına dair 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı
03.11.2010 tarihli Yargıtay Genel Kurul kararına rağmen 19.01.2017 tarihli
2016/3090 Esas nolu Ara kararıyla tarafıma Adli Yardım ödenmesine oy birliği
ile karar verilmiştir. Adalet Bakanlığı istenilen Adli yardımı ödemeyince
2016/3090 Esas, 2018/706 Karar sayılı kararla Red kararı ve hiç mağduriyet yaşamadığıma karar
verilmesi göstermiştirki Hakim bana adli yardım kararını, Adalet Bakanlığında
bu yardımı alabilseymiş bana red kararı
vererek bu parayı şerefsizce devlete ödememi isteyecekmiş. Bu artık açık ve net
bir şekilde ortaya çıkmıştır.
38-Adalet
Bakanlığı her fırsatta Anayasanın 138. maddesine atıf yaparak Hiçkimsenin bu
kanuna muhalefet edemeyeceğini ileri sürse de bu kanun: “Hakimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında
mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye
ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde
yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünü
taşımaktadır. Benim 15 yıldır devam eden kaza davamda yaşanan hukuksuzlukları
görmezden gelen, onlarca hukuksuz kararı hakim takdir yetkisi olarak yorumlayan
Adalet Bakanlığı ve HSK benim
iddialarımı bu maddeye dayanarak reddeden Adalet Bakanlığı Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına bizzat verdiği Hukuk Birimi aracılığıyla 07.03.2017 tarih ve
2017/1812-E6659/6305 sayılı yazılı talimatla Bala Asliye Hukuk Mahkemesine
8.03.2017 tarih ve B.M.2017/8825 sayılı talimat vermiş, bu talimatını karşılık
aldığı 10.03.2017 tarih ve 2006/113 esas sayılı yazıyla Bala Cumhuriyet
Başsavcılığının hukuksuz 2016/699 Soruşturma konulu dosyalarıyla benim dava Red
kararı ve Manevi Tazminatımıda aynı dosyada olmasına rağmen hiç mağdur
olmadığımıza ve karar verdirmiştir. Bu kararla artık söz bitmiştir. Bizim bu
davamız dosyada mevcut olan delillere göre değil, tüm ısrarlarla görmezden
gelinerek dosyaya girdirilmeyen delillerden oluştuğundan Adalet Bakanlığının
talimatla aldığı mevcut dosya bilgilerinin bu davamızda yeride yoktur, gereğide
yoktur. Biz mevcut dosyada ilgili
tazminat alacağımızı 2012/133 nolu halen devam eden tazminat davamızda
alacağız. Biz, Rüşvet, alavere-dalavere ile bize ödenmeyen 6/8 miktarındaki
tazminat için bu davayı açtık. Bu nedenle 16. İdare Mahkemesinin vermiş olduğu
Red kararının hukuken hiçbir dayanağı yoktur.
39-Kararda 6100
sayılı kanunun 46. maddesine atıf yapılarak hakime ancak Yargıtayda dava
açılacağı ileri sürülmektedir. Bizim davamızda evrakı yok eden Savcı İrfan Saz’
dır. Fetö den görevden atılmıştır. Tanık Can Gürbüz’ün ifadesini dosyada yok
ederek duruşmamıza kiracısı olduğu Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın talimatıyla
giren Murat Gökhan Tahtakılıç Savcıdır. Bizim için o duruşmaya savcı değil
savcının şerefini ve namusunu satın alan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç girmiştir.
2016/699 dosya numarasıyla soruşturma hazırlayan aldığı rüşvetle Antalyaya
tatile giden ve bunu da ancak mahkemede reddeden Polis memuru Mustafa Gödek’in
ikisi elimizde 3 rapor hazırlamış olmasına rağmen Bala Cumhuriyet
Başsacvılığının dosyada bulunanın
dışında rapor hazırlamadığını ileri süren, Adalet Bakanlığının Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat Hukuk Birimi aracılığıyla 07.03.2017 tarih ve
2017/1812-E6659/6305 sayılı yazılı talimat verdiği, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı aldğı bu talimatı Bala
Asliye Hukuk Mahkemesine 8.03.2017 tarih ve B.M.2017/8825 sayılı talimatla
gönderdiği, bu talimatıa karşılık aldığı 10.03.2017 tarih ve 2006/113 esas
sayılı yazıyla Bala Cumhuriyet Başsavcılığının hukuksuz 2016/699 Soruşturma
konulu dosyasını hazırlayarak aynı yolla Adalet Bakanlığına gönderildiği,
Bakanlıkça alınan bu talimatlarla benim davamda Red kararı ve Manevi
Tazminatımıda aynı dosyada olmasına rağmen hiç mağdur olmadığımıza karar verdiren ve Red ettiren Eda Irmak
Savcı’dır. Savcılar hukuken Adalet Bakanlığı memurudurlar. Bunlara dava bağlı
oldukları Adalet Bakanlığına açılır. Hakimlerde bu savcıların kararına göre
karar verdiklerinden bizim Adalet Bakanlığına açtığımız bu dava doğrudur. Savcı
ve Hakimlerin birlikte suç işlemeleri halinde Adalet Bakanlığı aleyhine dava
açılması hukukun gereğidir. Davamızın reddedilmesi bu nedenlerle hukuksuzdur.
Hakim ancak tek başına suç işlerse hakkında Yargıtayda dava açılabilir.
40-Bizim
açtığımız bu davadaki tazminat miktarları Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133
E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği
belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 6001 sayılı
karayolları kanunun 30. maddesi gereğince 10 katı ceza olarak açılmasına rağmen
6001 sayılı kanunun 30. maddesi 7144 sayılı kanunla 16.5.2018 tarihinde on
katı, dört katı olarak değiştirildiğinden bizde talebimizi 10 katı olarak değil
4 katı olarak değiştiriyoruz. Bu nedenle Tazminat talebimizi 6.689.013,36 Tlsı
ceza olmak üzere 5 katı olan: 8.361.266,70 TL.
(Sekizmilyonüçyüzaltmışbirbinikiyüzaltmışaltı Lira yetmiş Kuruş) olmak üzere
24.000.-Tl. (Yirmidörtbin Lira)Aile Mahkemesi kararıyla dosyada çıkartıldığı
belirtilen Tedavi Giderlerinin , 14.000.- TL(Ondörtbin Lira) 2004 de sattığım
evin bedelinin, 40.000.-TL.(Kırkbin) lira Mahkemelere ödediğim masrafların ve
Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 81.000.-TL. (Seksenbirbin Lira) 15 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek
için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın
yaklaşık 1.200 Liradan 201.000.-TL (ikiyüzbirbin lira) olmak üzere Toplam:
8.721.266,67.-TL (Sekizmilyonyediyüzyirmibirbinikiyüzaltmışaltı Lira Yetmiş
Kuruş) Maddi Tazminat ile 15 yıldır Rüşvet, Emir ve Talimatla bir türlü
sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız
mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 500.000.- (Beşyüzbin
Lira da manevi tazminat olmak üzere Toplam: 9.221.266,67 TL. (Dokuzmilyon ikiyüzyirmibirbin
ikiyüzaltmışaltı lira Altmışyedi kuruş) Maddi ve Manevi tazminatın fazlaya
ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve
yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesi gerekmektedir.
2)
USUL ve ESAS YÖNÜNDEN
BAŞVURU SEBEPLERİMİZ :
Mahkemeler vatandaşın hakkını
korumak, mağdur olası durumunda mağduriyerini hem maddi ve hemde manevi olarak
gidermekle yükümlüdürler. Anayasa Mahkemesinin 138. maddesine göre kararlarının
mevcut anayasaya kanunlara ve hukuka uygun olarak vermekle yükümlüdürler.
Yukarıda 40 maddede özetlemeye çalıştığımız bir kaza sonrası yaşadığımız
hukuksuzlukları açılan onca davaya ve soruşturmaya rağmen bir türlü görmeyan
veya görmezlikten gelen Adalet Bakanlığı söz konusu kendisine açılan dava
olunca talimatın havalarda uçuşması, bu ülkede adaletin dibe vurduğunun açık
göstergesidir.
Bizim davamızdan
isteğimiz gayet açık ve nettir. Biz ilk anda oğlu adına davayı üstlenen Ahmet
Çalış adına düzenlenen evrak ve raporları istiyoruz. Benim evime gelerek
kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen, rüşveti görünce savcının talimatıyla o
evrakları yok eden Emniyet Amir Vekili ve polislerin korunmasını istemiyoruz.
Biz saten bu aşağılık kişileri konuşturmuşuz ve mahkemelere karşımıza
getirdiğinizde yine konuştururuz. Ama mahkemelerde karşımızda bu kişiler değil
şerefini satan hakim ve ve savcılar ve onların onlardan daha aşağılık amirleri
kalmaktadır.
Biz Ankara 3. Çocuk
Mahkemesince talimatla istenen ve Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi olarak
alınan tanık Can Gürbüz’ün ifadesini istiyoruz. Baladan Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Daire Başkanlığına giden ve Ankara 3. İdare Mahkemesinde halen davası
devam eden Hakim’in bizzat aldığını söylediği ve kaza dosyamızın Adli Tıp
Kurumuna gitmesinden önce bizzat okuduğum ve hakim görevinde olmadığı için
alamadığın aracın kaldırma çıkarak oğluma çarptığını, canını kurtarmak için
kendisini çeşmeye attığını halkın içinde anlattığı bu ifadesinde de anlatan Can
Gürbüz’ün kayıp ifadesini istiyoruz.
Biz karakolda ve
keşifte yalan söyleyen tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen ev sahibi
adna duruşmaya girerek bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyen
Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç’ın kuyumcunun kiracısı olduğunun ve ev sahibi
adına duruşmamıza girdiğinin tesbitini istiyoruz. Sizlerin saruşturma ve
davalarımızda tarafsız olmasını istiyoruz. Biz Hukuk ve Adalet istiyoruz. Yoksa
biz kendi adaletimizi sağlayacakte güç ve kararlılıktayız.
Anayasanın 125.
maddesi gereğince idarenin kendi eylem ve işleminden zararı ödemekle yükümlü
olduğu hükme bağlanmıştır. İdare yürütme olduğu bu hizmetin işleyişinde 1.
derece sorumludur. Mahkeme vermiş olduğu kararda bozulan ekonomik dengenin
yeniden kurulmasını, bireylerin uğradığı zararların idarece tazmin edilmesini
sağlayan bir hukuksal kurumdur demekte ama her nasılsa benim 15 yıldır bir
türlü bitirilemeyen davamda harcadığım tedavi giderlerini karşılamak bir yana
mevcut evraklarımıda dosyadan çıkartmakta bir beis görmemektedir. Benim tedavi
evraklarımın dosyada çıkartıldığı Ankara 2. Aile Mahkemesinin Bilirkişi
sıfatıyla hazırladığı kararda açıkça belirtilmektedir. Aynı şekilde satılan
evimin tapusunu mahkeme görmemektedir. Satılan evin tapusunu görmezliken gelmek
mahkemeyi sorumluluktan kurmarmadığı gibi bilakis hukuksuzluğun sorumlusu
yapar. O nedenle benim tedavi için ödediğim paraları, sattığım evin bedelini,
evimi sattığımdan halen ödemekle olduğum kira bedelimi, benim arkadaşlarım
halen çalışmaya devam ettikleri halde benim mahkemenin hukuksuzca 15 yıldır
bizim mağduriyetimi gidermediği gibi Bakanlığının verdiği talimatla birde
mağdur olmadığıma karar verdirmesinin hukuken, ahlaken ve vicdanen izahı
yoktur. Bu nedenle erken emeklilikle uğradığım zararı telafi etmekle
yükümlüdür.
Oğlumun kazasında
kaza yapanlar dahil bana kazanın kaldırımda olduğunu bildirmelerine rağmen,
yapılan şerefsizliği kabul etmemem üzerine karşımda kaza yapanların değil
Adalet Bakanlığının aşağılık yetkililerinin kalmasının hukuken izahı yoktur.
Adalet Bakanlığı bizim kayıp evrak ve raporun bulunması isteğimizi kamu
görevlilerini susturmaya çalışarak kapatmak istese de bizim bu ülkede tüm
laiklerin düşman olarak görmesine davasında vazgeçiremediği gibi Başbakan
olmasını da engelleyemedikleri Sayın Prof. Dr.Necmeetin Erbakan’ın dedesinin
bizzat büyükdedemin kardesi olduğunun Osmanlı Tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa
tarafından kayıt altına alıması bizi davamızdan vazgeçiremeyeceklerinin açık
delilidir.
Mahkeme kararında
savcıların yaptıkları görmezden gelinerek
hakimlere yargıtayda dava açılmasını istemenin hukuken izahı yoktur.
Savcılar Adalet bakanlığının memurlardır. Onların yaptıkları hukuksuzluğa karşı
sorumlu olan Adalet Bakanlığıdır. Hakim ve Savcıların birlikte suç işlemeleri
halinde davanın Adalet Bakanlığı aleyhine açılacağı hukukun gereğidir. Doyayısıyla
Mahkemenin bizi reddetmesinin hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Bizim
iddialarımızın görmezden gelimesi hukuksuzluktur.
Hakimler ve
Savcılar Kurulunun 7.8.2017 tarihli dahil Adalet Bakanlığınca kendisine
yönlendirilen sayısız şikayetimi cevapsız bırakmasının, Rüşvetle karar verdiği
açık olan Ankara 11. İcra Hukuk Hakiminin hukuksuzca korunmasının, rüşveti
veren Avukarın soruşturmasının üç yıldır Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
soruşturmasının bir türlü sonuçlanmamasının hukuken izahı yoktur. Aynı şekilde Fetö
çetesini koruyan karar veren Savcı ve Hakimlerin bu kararlarının HSK’ya
görmezden gelinmesinin izahı yoktur.
Biz gittiğimiz 2006
yılı Hac görevimize bir sabah namazı sonrası Kabe’de Makamı İbrahim’de
yaptığımız Beddua nedeniyle bizi mağdur edenlerin bizim yaşadığımız
mağduriyetten daha ağır mağduriyet yaşamadam gebermeyeceklerine olan inancımız
tamdır. Allah’ın sözü, vaadi ve Adaleti gerçektir ve mutlaka gerçekleşecektir.
Manevi tazminatımızın sanki oğlum kaza
sonrası mağdur olmamış, engelli kalmamış, tedavi görmemiş gibi gösterilmesi,
bizim 15 yıldır hastahanelerde evlerimizde yaşadığımız sıkıntıların
görmezlikten gelinmesi ve manevi tazminatımızın hukuken red edilmesi, red
edilmesi yetmiyormuş gibi Bakanlık adına verdiği talimatla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını,
Bala Asliye Ceza Mahkemesini ve Bala Cumhuriyet Başsavcılığını harekete geçiren
bir avukatın görevini kötüye kullandığı hukuken hem açık hemde sabittir. Bizim
mağduriyetimiz 15 yıllık sürede yukarıda yaklaşık 40 maddede izah etmeye
çalıştığımız şekilde gayet açık ve nettir. Tüm bunların ahlaksızca görmezlikten
gelinmesinin hukuken izahı yoktur.
Oğlum %98 engelli
ve felçli ve beyin sapı hasarı nedeniyle akli dengesi olmayan bir mağdur olarak
kalmıştır. Ben %93 engelli ve hemodiyaliz hastası oldum. Eşim oğlumu indirip
kaldırmaktan belfıtığı olmuş ve ameliyat zorunda kalmıştır. Belinde 4 adet
platin çivi vardır. Her yıl fizik tedavi almaktadır. Her üçümüzde ağır ilaçlar
kullanmaktayız ve 15 yıldır madden ve manen mağdur olmuşuz. Kardeşine bakması
için çalışan kardeşini işten alarak yinede oğlumuzu kimseye muhtaç olmadan
bakımını yapmaktayız. Tüm bunlara rağmen mağdur olmadığımıza karar verilmesi
sözün bittiğini gösterir. Biz kişileri değil bu aşağılıkları hukuk içinde insan
addeden, hukukcu olarak devletin başına bela eden aşağılık hukuk idarecilerine
kızıyoruz. Neticede en sonunda biz bu devleti yargılatırız. Yazıktır.
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda ve Yerel Mahkeme dosyasında arz ve izah ettiğimiz
ve re’sen dikkate alınacak gerekçelerle;
1)
Yerel
Mahkemelerin 2016/3090 E., 2018/706 K. sayılı kararlarının istinaf incelemesi
neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz
doğrultusunda davamızın kabulüne
karar verilmesini, maddi ve manevi mağduriyetimizin bir an önce
giderilmesini;
2)
Davamızın
dayanağını oluşturan 6001 saylı karayolları kanunun 30. maddesinin değişmesi
nedeniyle bu kanuna uygun olarak güncellenmesini ve tazminat talebimizin Toplam:
9.221.266,67 TL. (Dokuzmilyon ikiyüzyirmibirbin ikiyüzaltmışaltı lira
Altmışyedi kuruş) olarak Maddi ve Manevi Tazminatın fazlaya ilişkin haklarımız
saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve yargılama
giderlerinin davalı idareye yüklenmesini;
Arz ve talep
ederim. 04.07.2018
İstinaf
Yoluna Başvuran
Mustafa DEMİR
Davacı
Kaydol:
Yorumlar (Atom)