27 Mart 2019 Çarşamba

İDARE-BİLİRKİŞİ İSTINAF


ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİ’NE
                                                          Sunulmak Üzere

                         OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE


 İSTİNAF KANUN YOLUNA BAŞVURAN

DAVACI               :  Mustafa DEMİR 
DAVALI               :  ADALET BAKANLIĞI- ANKARA
MAHKEMESİ     :  Ankara 23. İdare Mahkemesi
DOSYA NO          : 2019/288 Esas, 2019/273 Karar
KONUSU     : Ankara 23. İdare Mahkemesi’nin 2019/288 Esas, 2019/273 Karar                                                           sayılı kararının İstinaf incelemesi isteminden ibarettir.
TEBLİĞ TARİHİ : 11.03.2019
BAŞVURU SEBEPLERİ VE GEREKÇESİ :
1)DAVANIN ÖZETİ: Oğlum Halil Demir Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde geçirmiş olduğu ağır yaralamalı Trafik Kazası sonrası yaşanan hukuksuzluklarla ilgili devam eden mahkemelerde Feto Çetesi üyelerinin Rüşvet Kurbanı olduğumuz, bu nedenle 15 yıldır kaza davamızın haklı olan oğlumuzun 6/8 suçlu olmasıyla sonuçlanması üzerine halen hukuki işlemler ve davalar devam etmektedir. Bu nedenle devam eden malkaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe üzerine Bala Asliye Hukuk Mahkemesi “dilekçemde suç unsuru bulunduğu” gerekçesiyle konuyu savcılığz taşıması üzerine bana “Bilirkişinin onuruna hakaret ettiğime” dair dava açılmıştır. Dava devam edeken 15 Temmuz 2016 yılında bir darbe kalkışması meydana gelmiştir. Bu darbe sonrası bizim davanın Hakimi, Savcıısı ve Bilirkişisi Feto Çetesi üyesi olmaktan görevlerinden atılmıştır. 
            Bana açılan bilirkişinin onuruna hakaret davası tam karar aşamasına çıktığında karar verileceğine dava uzatılarak bana ceza verilmiş ve hızla onaylanmıştır. Aynı şekilde de Bala Başsavcılığınca açılan soruşturma anlamsız ve ahlaksız gerekçelerle kapatılmıştır. Devam eden 2016/3090 sayılı dosyamızda da oğlumunun kazasında mağduriyet dahi yaşamadığımıza dair karar verilmiştir.
            Bu anlamsız ve ahlaksız kararın üzerine gittiğimizde; 2016/3090 sayılı dosyamıızın Adalet Bakanlığında görevli dava avukatı Av. Ahu Öndeş’in bilirkişiye hakaret davasının devam ettiği Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimliğine ve Bala Cumhuriyet Başsavcılığına Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinde Adalet Bakanı adına benimle ilgili talimat verdiği, bilgi, belge ve görüş istediğine dair evraklara ulaşılmıştır. Bu talimatı kendilerine emir telakki eden Bala Asliye Ceza Hakimi daha önce bende bizzat Rüşvet isteyen ve ahlaksızca da “polisi nasıl şikayet eder, ben daha kötüsünü vereyimde görsün” diyederek yakın arkadaşı Polis Memuru Mustafa Gödek’ten daha kötü rapor hazırlayan ve bu raporu ahlaksızca ve namussuzca Ankara Atli Tıp Kurumuna iki defa onaylatan ve mensunu olduğu Feto Çetesi üyeliği ortaya çıkıncada davacı edilemediği gibi görevinde de atılan Bilirkişi Jandarma Uzman Çavus Abdullatif Öztürk’ün olmayan onuruna hakaret ettiğime karar verilmiştir. Bu kararda yapılan itiraza rağmen jet hızıyla onaylanmıştır.
            Bizim bu ceza davasını ceza hukuku yönünden hukuk tamamlandığından iptali için Anayasa Mahkemesine taşımamız üzerine Anayasa Mahkemesi 2018/15838 nolu kararıyla İdari Dava açmadığımızı gerekçe göstererek Red kararı vermiştir. Bunun üzerine konunun idari yöndende tamamlanması için Ankara 23. İdare mahkemesinde bu dava açılmıştır.
Ankara 23. İdare Mahkemesi bizim dava açma nedenimizi görmezden gelerek “Davacı tarafından, Bala Asliye Ceza Mahkemesinin 17.01.2018 tarih ve E-2016/57, K-2018/14 sayılı kararının iptali ve davanın yeniden görülmesi ile oğlunun geçirdiği trafik kazası ile ilgili olarak görülen dava sonucu eksik ödenen 3.344.506,68 TL maddi tazminat ve 300.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesini istemektedir.” Şekinde hüküm kurarak dilekçemizi iki defa red ettiğinden ve hukuksuzca iptal ve tam yargı davalarının ayrı ayrı açılmasını talep ettiğinden bu dava oluşmuştur.
USUL  ve ESAS YÖNÜNDEN BAŞVURU SEBEPLERİMİZ : Oğlumun kazası nedeniyle Bala Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ve benim bilirkişinin onuruna hakaret ettiğimi belirten kararın iptali ve bilirkişinin rüşvetle verdiği kararla gasp edilen 1.672.253.34.-TL. nin Feto Çetesi üyesi olarak görevinden atılan Bilirkişiden ve Bakan adını kullanarak mahkemeye talimat vererek karara çıkmış mahkemeyi etkileyen Avukat’tan ayrı ayrı maddi tazminat olarak 3.344.506.68 Tl  Maddi, bu kişilerden ayrı ayrı 300.000.-Tl manevi tazminat talebiyle açtığımız dava dilekçemiz, Ankara 23. İdare mahkemesince incelenerek ve eksik ve yanlış hüküm kurularak 2019/37 Esas ve 2019/38 Karar nolu kararla dilekçenin 2577 sayılı kanunun 15. maddesinin (d) bendi gereğince aynı kanunun 3. ve 5. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Davanın yenilenmesi halinde yeniden harç alınmasına da karar verilmiştir. Dilekçe yenilenince de eski kararında ısrar ederek Red kararı vermiştir.
Ankara 23. İdare mahkemesinin vermiş olduğu bu kararda açık olarak görülmüştürki; ne hukuksuz olarak Rüşvetle karar veren ve onuruna hakaret ettiğim ileri sürülen onursuz olarakta Feto Çetesi üyesi olarak görevinden atılan Bilirkişi’den, nede Bakan adını kullanarak devam eden ve karara çıkılmasına karar veren bir mahkemeye talimat veren, verdiği talimatla karar sonucunu etkileyen  Avukat’tan bahsedilmediği gibi bu kişilerde hukuksuzca görmezden gelinmiştir. İptali istenen bu Bala Asiye Ceza Mahkemesinin kararı huki bir karar değil, Bakan adını kullanarak mahkemeye talimat veren bir avukatın istemiyle verilen bir “İdari Karar”dır. İdare Mahkemesinde iptalini istemekte hukuka ve hakkaniyete uygundur. Bizim şikayetimiz üzerinede bu avukat davadan alınarak hakkında yasal işem başlatılmıştır.
Ayrıca bu dava dilekçesi Bala Asliye Mahkemesinin kararının ceza hukuku yönünden tamamlanarak Anayasa Mahkemesine taşınması üzerine Anayasa Mahkemesince verilen bir karar üzerine açılan İdari davadır. Bizim talebimizin adli yargıya tekrardan yönlendirilmesi hukuken de mümkün değildir.
2577 sayılı kanunun 12. maddesinde açık olarak “Madde 12 – İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi..." denildiğinden İptal ve Tam Yargı Davalarının ayrı ayrı açılası talebinizin bu kanuna aykırı olduğu açıktır. 
Bu nedenle iki ayrı dava açılmasına da lüzum yoktur ve bizim dilekçemiz 2577 sayılı kanuna her yönüyle uygundur. Uygun olmayansa sizin Rüşvetle Feto çetesi adına karar verekek bizi mağdur eden Bilirkişiyi ve Bakan adına talimat vererek mahkemeyi tahakküm altına sokan Avukatı görmezden gelerek mağduriyetimizi gidermek yerine hukuksuz kararaınızla mağduriyetimizin sürdürülmesini talep etmeniz kabul edilebilir değildir. Bu ve buna benzer hukuksuz kararlarla bir kaza davası 15 yıldır sonuçlanamamıştır.
            Kaza davası Feto Çetesi üyelerinin Adaletteki etkisi nedeniyle davamız 15 yıl sonra bitmiş olmasına rağmen yeniden en başa döndürülerek biten kaza davası hakkında Bakanlık talebiyle HSK’da ve Bala Cumhuriyet Başsavcılığında  soruşturma başlatılmış olup bununla ilgili olarak Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığına Bakanlığa sunulmak üzere verilen dilekçe örneği ilişikte sunulmaktadır. Bu nedenle kaza ve Bilirkişi hakkında fazla söze gerek yoktur. 
SONUÇ VE İSTEM : 
Yukarıda ve Yerel Mahkeme dosyasında arz ve izah ettiğimiz ve re’sen dikkate alınacak gerekçelerle;
1) Bir avukatın Adalet Bakanlığı Hukuk birimini kullanarak ve Anayasa’ın 138. maddesini hiçe sayan bir kararla ve emir ve talimatla verilen Bala Asliye Ceza Mahkemesının 17.01.2018 tarih ve 2016/57   Esas, 2018/14 Karar Nolu kararını onaylayan Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/372 D.İş kararının Anayasaya Mahkemesinin 03.12.2018 tarih ve 2018/15838 sayılı kararıyla İdare Mahkemesi Davası açılmadığı gerekçesiyle RED etmesiyle Bala Asliye Ceza Mahkemesinin  2018/14 Karar Nolu Kararının İptali ve davanın Yeniden görülmesini; 
2) Yerel Mahkemenin 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararlarının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda davamızın ve istediğimiz tazminatın kabulüne  karar verilmesini, dava giderlerinin davalı kuruma yüklenmesi hususnda;
            Arz ve talep ederim. 27.03.2019 
Eki: 1-Osmaniye Başsavcılığa verilen dilekçe örneği. 
                                                                                                           İstinaf Yoluna Başvuran
                                                                                                                    Mustafa DEMİR
                                                                                                                            Davacı


OSMANİYE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

(HSK ve Bakanlık Muhabere Bürosuna)


Oğlum Halil Demir'in Ankara Bala İlçesinde 2004 yılında geçirmiş olduğu trafik kazası sonrası yaşananlarla ilgili şikayetim üzerine Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 30.01.2018 tarih ve 2017-E.3588/8660 sayılı yazısı üzerine açılan soruşturmanızda 26.09.2018 tarihinde Bala'da dosyayı istemiş olmakla, dosya halen Bala Asliye Hukuk 2012/133 dosyasında Melih Sarı'ya nispi harç tebliği için mevcut olmasına rağmen 01.10.2018 tarihli cevabi yazılarıyla dosyanın Yargıtayda olması bahanesiyle boş dosya gönderilmesi üzerine benim yasal olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturması sonrası aldığım elimdeki kaza evrakları dosya olarak  sunulmuştur.

Kaza ilk anda çocuk tarafından kaldırımda gerçekleştirilmiş, suçu telefonla ulaşılan baba üstlenmiş, hem kaza yapanlarca hemde emniyet görevlilerince kazanın kaldırımda olduğu bildirilmiştir. Kazanın kaldırımda olduğu tanık Can Gürbüz tarafından halkın içinden anlatılmış, Emniyet Amir Vekilince ifadesine başvurulmak üzere alarak karakola getirilmiş, alınan ifadesi üzerine Kaza tespit Tutanağı düzenlenerek karakola teslim edilmiş, Cumartesi akşamıda aslen Osmaniye kadirli İlçesi Kümbet Köyü'nden ve önceden tanıdığım Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim yanına iki polis memuru alarak evime gelmiş ve eşime de hemherimiz olduğunu söyleyerek oğlumun kusurunun olmadığını,kazanın kaldırımda olduğunu söyleyerek oğlumun kimlik bilgilerini alarak gitmiştir.

Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken ilçede kuyumculuk yapan kaza yapan çocuğun annesini dayısı, MHP eski İlçe Başkanı ve Belediye Meclisi üyesi Abdulkadir Kılıç yanına ilçenin ileri gelenlerini de alarak savcılığı nüfusu altına almış ve benim ilçede yapancı ve tek oluşumdanda istafede ederek, benide davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek Rüşvetle ilk anda baba adına adına olan gerçek evrakları yok ettirmiş, yalancı tanık ayarlayarak kazanın kaldırımda değil yol ortasında gerçekleştiğine dair sahte evraklar düzenlettirmiştir.

Benim ağır olan hastamla ilgilendiğimi bilen komşum Ecz.Cihat Barbaros Ayata Pazar günü gece 23:30 sıralarında karakola giidipte benim adıma evrakları istemesine rağmen, evraklar mevcut olduğu halde alamamış, buda Ankara Emniyetindeki soruşturma ifadesinde gayet açık ve nettir.

Barbaros bey’in ayrılmasından sonra Trafik Polis memuru Mustafa Gödek yalan söylettikleri tanık kepçesi Mustafa Yaşar’ın ifadesine uygun olarak oğlumu kepçesinin önünde yol geçerken aracın sağ tarafıyla çarptığına ve şoförün hiç kusurunun bulunmadığına dair rapor getirince gece karakolda tartışma ve küfürleşmeler yaşanmış, bunun üzerine o raporunuda değiştiren Trafik polisi dosyadaki sahte raporu getirerek 9.8.2004 pazartesi günü karakola vermiştir. Emniyetteki ifadesi de raporunu pazartesi hazırlayıp verdiği şekindedir. Aynı şekilde Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim’in ifadesi de kaza raporunu 9.8.2004 tarihinde aldığı şeklindedir. Ankara Emniyetinin kendilerini akladığı raporuda raporun pazartesi tanzim edildiği ve savcılığa verildiği, bu rüşvetçileri kusurunun bulunmadığı şeklindedir. Kaza dosyasında olmayan bu tutunak emniyet souşturmasında çıkmıştır. Polislerin konuşmasında korkan Trafik polisi hem bu sahte tutanağın bir benzerini dosyaya koymuş, hemde ifadesinde bundan bahsetmiştir. Ankara Emniyeti Bala’daki görevli polisleri çağırıp ifadesini almasına, görevli listesini dosyaya koymasına rağmen bu ifadeleri dosyaya koymamış, açıkça sahtekarlık yapmıştır.

Fakat kendisine pazartesi günü raporun geldiğini iida eden Ali Mülayim’in Karakol Amiri ve bala Emniyet Amir Vekili sıfatıyla yazdığı resmi yazı 8.8.2004 tarihindenir. Resmi yazıyı bizzat savcı el yazısıyla tarih yazarak ve paraf atarak teslim almıştır. Adalet Bakanlığının kendisini hukukcu addeden ve 15 yıldır bizi onca şikayetimize rağmen bunu dikkate almayanlar olmayan bir raporun üst yazısın yazılarak savcılığa nasıl teslim edildiğini açıklamak zorundadırlar. Bala karaoklu yazısı defter kayıtlı bir yazı olduğundan ve evrak defterini de tahrif edemediklerinden kendilerini koruyanlarda buna gözlerini yumarak görmezden geldiklerinden bu güne kadar bir sonuç elde edilememiştir.

Dosyaya göre Ahmet Çalış 7.8.2004 saat 18:00 de ifade vermeyerek nezatere aldığı tutanakla ve nezarete koyan polisin ikrarıyla mevcutken ifadeside aynı tarih ve saatte alınmış olması daha sonra alınan ifadesine geriye dönük tarih atılarak sahtekarlık yapıldığının delilidir.

Hastanın Bala sağlık ocağına intikalinden Ankara Gazi Tıp Fakültesi Hastanesi sevki esnasında Bala sağlık ocağında tutulan Dr.Nurşen Yaşa imzalı tutanakla hastanın kimlik bilgilerine ulaşılamadığı belirtilirken Bala karakolunda aynı polislerce ve aynı tarihte tutulan tutanakta oğlumun kimlik bilgilerin olması, kaza evraklarında da oğlumun kimlik bilgilerinin bulunması bu evrakların daha sonra oğlumun kimliği alındıktan sonra düzenlenlendiğinin ve gerçek evrakları yok edildiğinin delilidir.

Tanık Can Gürbüz ilk anda halkın içinde kazanın kaldırımda olduğunu anlattığı için Bala’da Adliye yetkililerinden başka hiçkimse kazanın yol ortasında gerçekleştiğine inanmamaktadır. Bu evrakları beni davacı ettirmeyeceklerine inandıkları için yok ettirmişlerdir. Benim olayı 1,5 ay sonra öğrenip şikayetçi olmam üzerine Trafik polisinin yakın arkadışını bilirkişi olarak görevlendirerek ondan daha kötü rapor hazırlattırmışlardır. Ankara’daki ilk duruşmamıza da bizi kapı önünde polis zoruyla uzaklaştırarak davamızı görmüşler, ikinci duruşmadan sonra Adli Tıp Kurumunda önündeki evraklarda suç durumu olmadığı halde “2/8 le adamın donunu alırsın” diye bizimle dalga geçmişlerdir.

Bala Karakolunda yaşanan bu sahtekarlık üzerine Bala Asliye Ceza Hakimi Fuat Pembeçiçek tarafından açılan 2004/95 sayılı Adaleti Yanıltma davasında yalancı tanıkların yalanının ortaya konulması ve Çocuk Mahkemelerinde yasal değişiklik nedeniyle dosyamızın tekrar Bala Asliye ceza mahkemesine gelmesiyle Savcı Ali Cenk Düzgün dava savcısı olmuş, bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmesi gündeme gelince kendisi yerine kuyumcunun kiracısı savcı Murat Gökhan Tahtakılıç’ı girdirerek bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmeleri engellenmiştir. Biz duruşmaya girerken kendisiyle bizzat karşılaştık. Görevde olmadığını söyelemesi ancak yalandır.

2007 yılında yaşanan bu hukuksuzluk üzerine şikayet başlatım. Dosya Adli Tıp Kurumuna gitmeden önce memur odasında bizzat baktım. Dosyada Tanık can Gürbüz’ün Hakim Fuat pembeçiçek tarafından talimatla alınan ifadesi mevcuttu. İfadeyi bizzat okudum. Kazanın kaldırımda gerçekleştiğini, kendini su doldurduğu çeşmeye atarak kurtardığını anlatıyordu. İfadenin bir suretini almak istedimsede o gün hakim görevinde olmadığı için alamadım. Dosya adli tıpta gelince adli tıpta daha önce de rapor alındığını öğrendik. Bu raporda avukatımında haberi yoktu. Benim dosyayı incelememde de böyle bir rapora rastlamamıştım. Avukatımla konuşarak bu davada yaşanan hukuksuzlar bu davanın bize verilmeyeceğini gösterdiğini, savcı yetkisi kullanarak sayısız soruşturma dosyası hazırlayan bir devlet memuru olarak anladığımı, İdari dava başlatacağımı söyledim ve anlaştık. Tayinimi çıkararak Bala’da ayrıldım. Ben ayrıldıkdıktan sonra da kaza davamız 6/8 oğlumun suçlu bulunmasıyla sonuçlandı. Tazminat davamızda Murat çalış’ın 18 yaşına girdiği gerekçe gösterilerek düşürüldü. Kaza davamız temyiz edilmeyerek kesinleşti. Tazminat davamızda Murat çalış’ın taraf olmadığı gerekçesiyle Yargıtay’ca bozuldu. Halen de sonuçlanmış değil.

Davalarımızın reddi ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturması kapatıldıktan sonra yıllardır soruşturma konusunda tecrübeli bir devlet memuru olarak bilgi edinme hakkı yasası gereğince yasal olarak dava ve soruşturma dosyalarını alınca elimizdeki dosyayla uyuşmadığını İdari davalar başlarrım ve halen bu davalarım çeşili şekilde devam etmektedir.

Adalet Bakanlığına açılan 2016/3090 sayılı Tam yargı İdari Dava sonrası 15 Temmuz 2016 darbesi yaşandı. Bu darbe sonrası başta bizim davanın Savcısı, bilirkişisi olmak olmak üzere birçok kişi Feto çetesi üyeliğinden atıldı. Bizde Feto çetesi mağduru olduğumuzu öğrendik. İdari dava devam ederken davanın avukatının Adalet Bakanlığı hukuk Birimini kullanarak Bala’dan bilgi, belge ve görüş istemesi üzerine bunu kendilerine emir ve talimat olarak anlayan Bala Bavcılığı ve Bala Asliye Ceza Mahkemesi benim raporunu rüşvetle verdiğni itiraf ettirdiğim, kendilerinin davacı edemedikleri Bilirkişinin onuruna hakaret ettiğime karar vererek bana 10 ay ceza verip ertelediler. Bilirkişinin davacı edilemediğini ve Fetö çetesinden görevden atıldığını görmezden geldiler. Aynı şekilde Bala savcısı Eda Irmak’a uydurma bir masabaşı raporu hazırlattırarak rüşvetçileri aklamak istadiler. Bizde bunlara Anayasa mahkemesinde tazminat davası açtık.

Savcı Ali Cenk Düzgün’ü Sayın Cumhurbaşkanını Marmaris Baskını Davası Savcısı olarak birkısım medyacının (ben fetocu olduklarını düşünüyorum) parlatma haberini yapınca bende dosyadaki şikayeti yaptım. Şikayetim sümenaltı edilince yazınız edindeki şikayetimi yaptım ve bu dosya oluştu.

Oğlum kaza geçirdiğinde 17 yaşında, 190 cm boyunda ve 96 kğ ağırlığında, okulunun birincisi, okulunun futbol takımı oyuncusu ve kaptanı, Bala Belediyesi Spor Klübünde lisanslı futbolcuydu. Kaza geçirdiğinde de 50 kişiye yemek hazırlayabilen becerikli bir aşçıydı. Kaza yerine de yaz tatili nedeniyle hem talebe okutuğu, hemde aşçılığı yaptığı Kur’an Kursunda gelmişti.  Daha önce Ankara Mamak Anadolu Meslek Lisesi Bilgisayar öğrenciliğinde bir yıl okumuş, siyaseten o zaman meslek liselerinin önü kesildiğinden ve kendiside Bilgisayar Mühendisi olmayı istediğinden Meslek Lisesini bırakarak Bala Lisesine gelmiş ve okul birincisi olmuş, aldığı Teşekkür ve Takdir belgelerinin yanında iki defa da Onur Belgesiyle ödüllendirilmiş bir öğrenciydi. Kaza kaldırımda arkadan ve ani olarak hızla çarpmadan dolayı beyin sapı(Beyiciği) hasar almış, sağ tarafı ferçli ve %98 engelli, bakıma muhtaç halde kalmıştır. Ankaranın en iyi Özel Hastahanesi olan Güven Hastanesi Yoğun Bakımında 50 gün yatmış fakat komada çıkamamıştır. Durumu itibariyle Fizik Tedavi ve Rehabilite edilmesi gerektiği için kendisini durumu itibariyle hiçbir resmi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi kabul etmediğinden Güven Hastanesinde olduğu gibi yüksek ücretle Ankara Özel İncek Fizik Tedavi Hastanesinde iki yıl tedavi almış, daha tedavi almaya ihtiyacı olduğu halde hem kaza davasının rüşvetle rezalete dönmesi, hemde küçük bir memur olarak bizim maddi anlamda sıkıntı yaşamaya başlamamız üzerine tedavi sonlandırılarak memleketimiz olan Osmaniye’ye gelinmiş, hukuki işlemlerimize buradan devam edilmektedir. Osmaniye’de oğluma uygun Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Hastanesi olmadığından ancak vasat olarak rutin tedavileri yapılabilmektedir. Güven Hastanesi Nöroşirürji Uzmanı Prf. Dr. Halil Kamil Öge ve İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitsayon Hastanesi kurucu sahibi ve Emekli Beyin Cerrahı Opr.Dr. İzzettin Yüceer’in ifadesiyle kaza arkadan ani,hızlı ve habersiz çarpmayla meydana gelmiştir. Sağdan sola veya soldan sağa yol geçen birinin bu beyincik hasarı alması tıbbi olarak mümkün değildir. Onun için lise mezunu bir Uzman Çavuşun hazırladığı ve Fetö Çetesi adına Ankara Adli Tıp Kurumunun onayladığı Bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu raporu bizim için ancak Rüşvetin ve görevi bilerek, isteyerek kötüye kullanmanın, devletin değil birbaşkası adına emir ve talimatla rapor hazırlamanın bir sonucudur. Bu nedenle biz Bilirkişi Raporunuda, onu onaylayan Ankara Adli Tıp Kurumu Raporlarını da kabul etmiyoruz.  Kaza davasıda Rüşvet, Emir, talimat, görevi kötüye kullanma ve hukuksuzluklar nedeniyle 15 yıldır sonuçlanamamış, hayatı tamamen bitmiştir. Artık kendisini dahi ifade edemeyen, başkasını bakımına muhtaç bir mağdur insandır. Bilgisayar Mühendisliğide artık hayaldir. Oğlumun hayali Rüşvet skandalı ve yaşanan hukuksuzluklarla çalınmıştır. Herşeyden önce Allah’a inan bir Diyanet emeklisi olarak bizi mağdur edenlerin bizden daha rezil olmadan gebermeyeceklerine olan inancımız tamdır. 2006 yılındaki Hac Görevimim sırasında Kabe’de Makamı İbrahim’de bir sabah Namazı sonrası yaptığım beddua mutlaka yerini bulacaktır. Bu mahlukların dünyası hüsran olduğu gibi Ahiretleride hüsran olacaktır. Biz hakkımızı bu dünyadan alamasakta Ahirette mutlaka alacağımızdan eminiz.

Aynı şekilde oğlumla ve davasıyla uğraşmakla kendi tedavimi aksatarak hemodiyaliz hastası oldum ve haftada 3 gün Diyalize girerek hayatımı idame ettirmaya çalışıyor, bir yandanda bu hukuksuzluklarla başetmeye uğraşıyorum. Anneside oğlumu kaldırımaktan bel fıtığı oldu ve beline 4 adet platin çivisi çakılarak sağlığından oldu. Artık oğluma çalışan kardeşini işinden alarak onun yardımıyla bakmaya çalışıyoruz.

Biz kaza sonrası 14.09.2004 tarihli dilekçemizden son dilekçemize kadar Ahmet Çalış adına olan kaza evraklarını istiyoruz. Kayıp tanık ifadesini ve kuyumcu adına duruşmamıza girerek davamızın seyrini değiştiren hiçbir kusuru olmayan oğlumu Rüşvet, Emir ve talimatla suçlu edenlerin cezalarını çekmelerini istiyoruz. Rüşvet karşılığı evrak sahtekarlığı yapanlardan da şikayetçiyiz. Artık onların Feto Çetesi elemanı olarak bizi mağdur ettiğinden de eminiz. Biz Hukuk ve Adalet istiyoruz. Zira 15 yıldır mağduruz. Yargıtayda gelen dosyayı Bala Savcısı Eda Irmak'a vererek talimatla mağdur dahi olmadığımıza karar verdirenler size gelince boş dosya göndermeleri Feto Çetesi elemanlarının hala yargı içinde faal olduğunun delilidir.

Gereğini arz ve talep ederim. 9.10.2018                  

Eki . 1 Dosya

                                                                                               Mustafa DEMİR

                                                                                                             Müşteki