31 Mart 2021 Çarşamba

YARGITAY 4. HUKUK- MALİYE CEVAP

 YARGITAY 4. DAİRESİ  BAŞKANLIĞI’NA

                                                                                  Dosya No: 2021/13                                                 


DAVACI                                :  Mustafa DEMİR -

DAVALI                                :  Maliye Hazinesi  ANKARA

VEKİLİ                                  : Av.Elif ŞAHİN                                                                   

DAVANIN KONUSU           :  Maliye Hazinesi avukatının 12.03.2021 tarihli cevap 

                                                     konulu Savunmasına Cevap.

TEBLİĞ TARİHİ                   :  22.03.2021

DAVA DOSYA NO               :  2021/13 E. 

CEVABIMIZ                      :  Oğlum Halil DEMİR, 06.08.2004 tarihinde Bala Lisesi önünde kaldırımda yürürken 15 yaşında bir çocuk tarafından kazaya maruz kalmıştır. Bize kazanın kaldırımda olduğu, kazayı da babasının yaptığı bildirilmiştir. Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kazadan üç gün sonra Bala Karakolunda ve Savcı bilgisinde RÜŞVETLE  evraklar değiştirilmiştir. Biz bu durumu yaklaşık iki ay sonra öğrenince hukuki işlem başlatmamıza rağmen 18 yıldır Traji Komik dava ve soruşturmalarla bu güne gelinmiştir. 17 yıl sonra dava Yargıtaydan bozularak en başa döndürülmüştür. Normal Tazminat davamız 2/8 tazminatla sonuçlandığından ve rüşvetle 6/8 tazminat hakkımız rüşvet ve hukuksuz kararla gasp edildiğinden, karşı taraf satınaldıkları Savcı, Bilirkişi ve Hakim sayesinde bize tazminat ödememek için her türlü hukuksuz girişimde bulunmuşlardır. 2007 yılında satınaldıkları Hakim tarafından "Husumet yokluğu” nedeniyle haklı davamızı tamamen red ettirmişlerdir. Bu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairenizce bozulduğundan yeniden yeniden açılan 2012/133 nolu tazminat davamız 2014 yılında yaklaşık 557.000.-TL Tazminatla sonuçlanmış olmasına rağmen karşımızda kaza yapanlar değil, satınaldıkları Savcı ve Hakimler kaldığından 2004 yılından beri dava kesinleştirilememiş ve tazminat tahsil edilememiştir. Gerçi mallarını kaçırdıklarından. Başkasına devrettiklerinden, başka ülke vatandaşlığına geçerek tebligatı engellemeye çalıştıklarından 2012/133 Esas Nolu Tazminat davasından ayrı olarak satınaldıkları Hakim ve savcılardan tahsil edilmek üzere gasp edilen 6/8 tazminat hakkımız için açılmıştır. İlk anda düzenlenen gerçek kaza evrakları rüşvetle yok edildiğinden karayolları Trafik Kanunun 30. maddesine istinaden 4 katı ceza tazminatı olmak üzere 5 katı fazlasıyla açılmıştır. Rüşvetle davamız 18 yıldır sonuçlanmadığından gördüğümüz zararla birliktr yaptığımız masraflarda talep edilmiştir.

Kaza 15 yaşında bir gözü kör, bir gözü de renk körü olan bir çocuk tarafından Bala Lisesi önündeki kaldırımda arkadan ve aşırı süratle çarpmakla meydana gelmiştir. Kaza yapan çocuk kaçarak komşusunun bahçesine saklanmış, suçu telefonla ulaştıkları baba üstlenmiş ve bizede kazanın kaldırımda olduğu ve oğlumun herhangi bir kusurunun olmadığı hem kaza yapanlar tarafından hemde Bala emniyeti ve karakolunca bize bildirilmiştir. Bu nedenle bizde ağır olan hastamızla ilgilendiğimizden Bala emniyetine güvenerek ilk etapta resmi evraklarla ilgilenmedik.

Bala’da yabancı ufak bir memur olmam ve tek olmam nedeniyle kazadan üç gün sonra olay yerine gelen Savcı, Kuyumcu Abdulkadir Kılıç önderliğinde satın alınarak ve beni de davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek suçu üstlenen babanın üzerinde suç alınarak suç oranı da suçsuz olan oğlum suçlu hale getiririlerek kaza kaldırımdan yol ortasına alınmış baba adına evraklar rüşvetle yok edilerek sanki baba adına evrak düzenlenmemiş gibi oğul adına evrak düzenlenmiştir. Fakat bu evrakların değiştirildiği sırada Pazar günü gece 23:30 sıralarında baba adına olan raporu o zaman kapı komşum olan C.Barbaros Ayata isteyince karakolda tartışma çıkmış ve evraklar kendisine verilmemiştir. Oysa oğul adına olan evraların Pazar günü gündüz saatinde Savcı tarafından alındığı görülmektedir. Karakol polisleri de bu nedenle bu sahte evrakların Savcı isteğiyle değiştirildiğini doğrulamaktadır. Kaza sonrası aldığı rüşvetle Antalya’ya tatil yapmaya giden ve dönüşünde beni farketmeden yanımda bunu anlatan Trafik Polisi artık rüşveti inkar etmemekte ve kendisiyle birlikte rüşvet alan savcılığın kendisini koruyacağını söylemektedir ve şu ana kadar da korunmuştur. Satınaldıkları Savcı ve Hakim tarafından birtürlü mahkeme çıkartılamamıştır. Gerçi Savcı ve Hakimlerin kendini koruyacını açıkça söylemektedir.

Benim babanın hastaneye gelerek “bu özel hastane parasını nasıl ödeyeceksin” diye konuşması üzerine olaydan birbuçuk ay sonra resmi evrakları aldığımda kazanın kaldırımda değil yol ortasında olduğunu ve kaza yapanın değil benim oğlumum suçlu olduğunu görünce resmi işlem başlattım.

Savcı olay yeri keşfi yapıp benimde katılmamamı isteyince ben yinede katıldım. Keşif sırasında o kadar taraflı davrandıki savcıya bu keşfi kendisininmi yaptığını yoksa kaza yapanlarınmı yaptığını sorunca karşı taraf olay yerinde uzaklaştırıldı. Keşfi alan Uzman, Trafik polisinin yakın arkadaşı olduğundan ondan daha kötü bir rapor hazırladı ve bana da “polisi nasıl şikayet eder, daha kötü rapor vereyimde görsün” diye şerefsiz bir lafı bana geldi. 

Kaza davamız bu sahte evraklarla başlamakla kalmadı. Kaza davasının görülmeye başlandığı Ankara 3. Çocuk Mahkemesi önünde Hakim tarafından davanın öğle tatilinde görüleceği bildirilerek  biz polislerce mahkeme önünde uzaklaştırılarak dava görüldü. Bu sahte evrak ve raporlar kabul edilerek bir daha keşif yapılmasına gerek olmadığına karar çıkartıldı. Bu karar Ankara Adli Tıp Kurumuna da onaylatılarak bizden gizlendi.

Kanun değişikliği nedeniyle kaza davamız tekrardan Bala’ya döndü. Dava devam ederken Bilirkişi yanında çalıştığı kişinin babası vasıtasıyla benim nüfusumuda öğrenice (Dava dilekçesinde Ek: 3 belgede sunduğum belgeye göre Dedemin Baba tarafı Kozanoğlu Ağaları, Anne tarafı Küçükali Oğlu Beyleri olması ve Dedemin son Gavurdağı ağalarından olması, Annesi  tarafından dedesinin Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın oğlu Seydi Bey (Seydo Ağa) olması ki Mustafa Paşa aynı zamanda Sayın Devlet Bahçeli’nin sülalesi olan Fettalar Sülalesi’nin Fettah Bey’inin ağası olması, yine Sayın Bahçeli Bey’in büyük dedesi olan ve 1909’da Ermeni olayları nedeniyle haksız yere İdam edilen Ağca Bey’le birlikte haksız olarak yine Fettahlı olan Annemin dedesi Abdurrahman Efendi’ninde olması nedeniyle iki aile iç içedir. Ayrıca Dedemin baba tarafından Büyük Dedesi’nin Sayın Necmettin Erbakan’ın dedesi Hüseyin Bey’in ağabeyi Halil Bey olması ki tüm bu bilgiler Osmaniye Valiliğinin yayınladığı “Fırkai İslahiye ve Osmaniye” adlı kitapta anlatılmakta ve belgeleri yayınlanmaktadır.Bu kitaptan Avukatıma da gönderilmiştir.) Bilirkişi doğrudan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın yaynna gelmiş ve akabinde Amirine rüşveti itiraf etmiştir. O konuşunca Emniyet ve Karakol polisleri konuşmuş tüm Rüşvet Rezaleti ortaya çıkmıştır. Bu nedenle kaza davasında karşımızda kaza yapanlar değil Adalet Bakanlığının Rüşvetçi görevlileri ve onlara sahip çıkan amirleri kalmıştır. Yani biz kaza yapanlarla değil Adalet Bakanlığı görevlileri ile mahkemeleşmekteyiz.

Kaza sonrası yalan söyleyen tanıklar yalanında 2004/95 nolu Ceza davasında yalanlarında vazgeçince duruşmaya bizzat Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı Savcı girerek bu yalancıların yeniden dinlenmemelerini istemiş ve Hakim de buna uymuştur. Aynı Hakim doğru söyleyen tanığımızın da İzmirde düğünde olduğunu söyleyince bir dahaki duruşmaya bizim geleceğini belirtmemize rağmen zorla getirilmesini talep etmiştir.

Dosya Ankara Adli Tıp Kurumunda gelince birinci rapordan da haberimiz olmuş, Avukatımın dosyanın Adli Tıp İhtisas Kurumuna gönderilmesi talebimizde reddedilerek oğlum Alavere  dalavere ile hiçbir kusuru yokken suçlu edilmiştir.

Bizimde nüfuslu olmamız nedeniyle olacakları önceden bildiğimiz için 2007 yılında İdari İşlem başlatarak Bala’dan ayrıldık. İlk soruşturmamız oğlunun durumunu kabullenemiyor diyerek kapatılmıştı. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince dava ve soruşturma dosyalarını alınca dosyada bizde olmayan bir sürü sahte evrak olduğunu görünce  idari dava başlattık. Hakimler hakkınddaki davamız Adalet Bakanlığının soruşturmaya izin vermemesi üzerine kapatıldı..

Adalet Bakanlığı davamız kapatılınca  bizde tekrardan şikayet bulunduk ve açılan soruşturmada Osmaniye Adalet Konisyonuna ifade verip şikayetçi olmamız üzerine sorşturmamız “Biz Cumhurbaşkanının souşturmasını da kapattık” cevabıyla hiçbir işlem yapılmadan kapatıldı. Biz bu cevabı Sayın Cumhurbaşkanına gönderince HSYK tarafında bize kazanın safahatını gösterir bir cevap verildi. Bir dizi yazışmadan sonra da HSYK gerçekten soruşturmayı kapattı. Bu arada 2004/95 nolu Ceza hakiminin dosyası ayrılarak ayrı idari dava oluştu ve halen devam ediyor.

HSYK’nın cevabını Anayasa Mahkemesine taşıyınca Anayasa Mahkemesi adil yargılama ve makul süre talebimizi görmezden gelerek bizi reddetti. Bizi reddeden Anayasa Mahkemesi bir teröristin aynı yöndeki başvuurusunu kabul ederek ona tazminata hükmetmşti. Biz de bu kararı diğer şikayetlerimizle birlikte HSYK’ya ilettiysekte bu güne karar bir cevap alamadık.

Bankalarla devam eden davalarımız nedeniyle bir sürü hukuksuz karar alınca konuyu kaza davasıyla birlikte Başbakanlığa taşıdık ve olumsuz cevap alınca da yasal işlem başlattık ve bu dava oluştu. 

Bu arada devam eden malkaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe ile bana Bilirkişiye hakaret ettiğime dair ceza davası açıldıysa da Bilirkişi davacı edilemedi. Fakat bana 10 ay ceza evildi ve 5 yıl ertelendi

15 Temmuz 2016 Darbe kalkışması sonrası bizim davamızın Savcısı, Bilirkişisi ve Hakimlerinden bazıları Fetönün memurları olduğu gerekçesiyle görevinden atıldı. Bizde nasıl bir kumpas ve rüşvet çetesiyle mücadele ettiğimi öğrenmiş olduk. Yukarıda açıkça izah ettiğimiz gibi köklü ve güçlü bir aileden geldiğimizden hiçkimseden korkmadan ve çekinmeden davamızı devam ettirmekteyiz. Gerekirse bu ülkeyi de dava etmek pahasına Gerçek Adaleti ortaya çıkarıncaya ve gasbedilen hakkımıza alıncaya kadarda mücadelemizi devam edeceğiz.

Maliye hazinesi avukatı Zamanaşımı Dif’inde bulunmuştur. Bu dava zamanında açılmıştır ve zamanaşımı defi kabul edilemez. Ayrıca Hakimlerin görevi savsaklayarak ve uzatarak zaman aşıma gitmesi de yasalarıma göre görevi auzatan hakime karşı tazminat sebebidir.

Ayrıca Maliye avukatı tazminat talebini “sebepsiz zenginleşme" sabebi saymıştır. Oğlum 15 yaşında bir maganda tarafından kazaya maruz kalmasa belkide istediği Bilgisayar Mühendisliğini okuyacak ve bu parayı katbekat fazlasıyla kazanacaktı. Zira o okulunun birinciisi ve her yık takdir, teşekkür ve Onur belgesi alan bir öğrenciydi.  Daha da önemlisi bizim 3 nolu ek belgede sunduğumuz gibi dedemizin baba tarafından dedesi olan Kozanoğlu Hali Bey'in kozan dağındaki diğer malları yanında Saimbeyli ilçesinin bir mahallesinin komple sahibi olduğu, maliye hazinesince tüm malları gibi bunada el konduğu A.Cevdet Paşa'nın Tezakir adlı eserinde kayıtlıdır. Aynı şekilde dedemin annesi tarafından dedesi olan Küçükalioğlu Seydi Bey’in Nurdağı’ndan Tahtaköprüye kadar arazinin sahibi olduğu sebepsiz şekilde sırf ağa araziai olduğu için kanun çıkartılarak hazinece el konduğu ve 1954-1957 yılları arasında çoğu marabası olan halka dağıtıldığı resmi belgelerle belgelidir. Görüldüğü gibi sepepsiz zenginleşen değil, maliye hazinesince sebepsiz fakirleştiirilen bir ailenin ferdi olarak bu ithamı kabul etmiyoruz. 

          Usul yönünden de belirtiğiniz gibi Anayasanın 125. maddesinin son fıkrası gereğince Maliye Hazinesi bu eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Gerçek evrak ve raporun Karakolda Savcı tarafından kaybedilmesi, Ankara 3. Çocuk Mahkemesi önünde hakim ve polisler tarafından uzaklaştırılarak davamızın ahlaksız bir şekilde görülmesi ve bu ahlaksızlığa Ankara Adli Tıp Kurumununda alet edilerek bu sahte evrakların onaylatılması ve bizden gizlenmesi, tanık ifadesinin kaybedilmesi ve bunun 3. çocuk mahkemesince tespit edilmesi nedeniyle  mağdur edilmemiz (halen o ifadeyi alan hakimle olan iadri davamız devam etmektedir. Kaybedilen ifadeyi hakim aldığını bizzat ikrar etmekte, bende adli tıp kurumuna gitmeden önce okudum fakat o gün hakim görevinde olmadığı için alamadım) kabul edilebilecek bir durum değildir. Bizim haklılığımızın kanıtlarıdır.

Ayrıca Anayasanın 40. maddesinde açıkça “Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” Hükmü gereğince bizim açtığımız dava doğrudur ve haktır. Biz bu hakkımızda asla vaz geçmeyeceğiz.

6100 sayılı kanunun 46. maddesinde açıkça belirtildiği  gibi “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya kararverilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya öylenmeyen bir sözün hüküm ya dakarara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.

(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.” Denilmektedir.

Bu kanunda da açıkça görüldüğü gibi bu kanunun tüm maddeleri bizim devlete karşı açmış olduğumuz bu davada bizim haklılığımızı reddedilemeyecek şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle Maliye Hazinesi Avukatının savunması saçma ve hiçbir hukuki değeri yoktur. Bu nedenle davamızın kabulu ve Maliye Hazinesinin reddi gerekmektedir.

Biz daha önceki soruşturma ve davalarımızda Adalet Bakanlığına artık güven duymadığımızdan davamızı Bakanlığın üstü olan Başbakanlık Makamına açmıştık. Fakat Mahkeme Başbakanlık Makamını hasım mevkiinden çıkartarak yine Adalet Bakanlığını hasım yapmıştır. Bakanlıkta Rüşvetçi personeline sahip çıkarak davanın hukuksuzca reddini istemektedir. Bu kabul edilecek bir durum değildir. Bala'nın Karakol ve Emniyet Amiri, Savcısı, Bilirkişisi ve Hakimi Kuyumcu Abdulkadir Kılıç değildir. Eğer güçlü olanlar haklı ise yukarıda açıkça izah ettiğimiz üzere bu ülkede bizim gibi olan güçlü aile sayısı çok azdır. Biz haklı iken haksız olmamak için güç kullanmıyor ve Adil Yargılama  ve ADALET TALEP EDİYORUZ.

NETİCE VE TALEP     :  Yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabülünü, Maliye Hazinesinin tazminata mahkum edilmesini, hakkımızın korunarak mağduriyetimizin giderilmesini, hakkımız olan tazminatın ödenmesine karar verilmesini ve mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  31.03.2021      

                                                                                                                Mustafa DEMİR

                                                                                                                     Davacı

26 Mart 2021 Cuma

ANKARA C. BAŞSAVCILIĞINA-BALA ASLİYE CEZA-2016/57 ESAS DAVANIN YENİLENMESİ

    ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

                                                                                           ANKARA

Ankara ili Bala ilçesinde memurluğum sırasında oğlum Halil okuduğu Bala Lisesi önünde ağır yaralanmalı bir kaza geçirmiş ve yaşanan hukuksuzluk nedeniyle 18 yıldır davası sonuçlanamamıştır. 

Bu kaza davası nedeniyle Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan 2014/106 nolu malkaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe üzerine mahkeme heyetince hakkımda bilirkişiye hakaret ettiğim gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu suç duyurusu neticesinde de bana Bala Cumhuriyet Başsavcılığınca 2016/46 dosya numarasıyla soruşturma açılmış ve bu soruşturmada görev kötüye kullanılarak ve gerçekler gizlenerek, bilirkişi davacı edilememesine rağmen yinede bana dava açılmıştır.

Bala Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2016/57 nolu davada Bilirkişi davacı edilemediği, mahkemeye getirilemediği ve kendisinin savcı Mustafa Saylam ile savcı İrfan Saz tarafından ilk raporunu verdikten sonra çağrılarak değiştirildiğini kazadan 15 gün kadar sonra İlçeye atanarak göreve gelen o zamanın Bala Jandara Komutanı Mesut ÇAKANTAŞ’ a bizzat anlattığı halde bu kişi dinlenmeyerek yinede bana 2018/14 nolu kararla 10 ay hakaret cezası verilerek bu cezanın da geri bırakılmasına karar verilmiştir.

Şimdi ise kaza davamızda yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle Hakimler ve Savcılar Kurulunca inceleme başlatılmış, mahkemesine gönderdiğim bir beyan nedeniyle de HSK Müfettişliğince davamızın Savcı ve hakimleri hakkında suç incelenmesi başlatılmıştır.

2019 yılınca CİMER e yaptığım bir başvuru nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınızın 2020/48 nolu HSK Muhabere bürosuna yazdığınız yazıyla, kaza davasında tanık Can Gürbüz’ün ifadesinin çıkartılarak yok edildiği Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin tarafıma bildirdiği bila tarih ve sayılı bilgi yazısıyla bildirilmiştir. 

Bu yazı bir beyanla Bala Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine ve mahkemece gereğinin yapılması istenmesine rağmen benim doğru dilekçemle harekete geçip, hakkımda suç duyurusunda bulunmasına rağmen bu defa hiçbir işlemde bulunmadığı gibi avukatıma muhtıra göndererek gider avansı istemiştir. 

Bu Nedenle; gerekli soruşturmanın yapılarak,  bana Bala Asliye Ceza mahkemesince haksız olarak yapılan 2016/46 sayılı Cumhuriyar Başsavcılığı soruşturması sonucu verilen 2016/57 Esas, 2018/14 Karar sayılı “Bilirkişiye Görevinden Dolayı hakaret”  davası dosyasının yeniden görülerek suçsuzluğumun ortaya çıkartılmasını, bilerek rüşvet karşılığı görevini kötüye kullanan ve bunuda Bala Savcılığının talebiyle yaptığını amirine itiraf eden eski Bilirkişi J.Uzm.Ç.Abdullatif Öztürk ve ona talimatla gerçek dışı rapor hazırlattırıp beni mağdur eden Bala Savcıları,Hakimleri hakkında gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim. 

                                                                                                                            Mustafa DEMİR

                                                                                                                             Şikayetçi

A D R E S     : Mustafa DEMİR 



Eki ; 21.09.2020 Tarihli beyan Dilekçem.




   

   BALA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

Sunulmak üzere

OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE 

                                                                           Dosya No: 2012/133 Esas 2014/298 Karar



DAVACI     :1-Mustafa DEMİR, 

   2- Fatma DEMİR  (Aynı Adreste)

   3- Halil DEMİR (Aynı Adreste)             


DAVALI       :    1-Ahmet ÇALIŞ

    2-Murat ÇALIŞ

    3-Melih SARI

    4-Güneş Sigorta A.Ş.

MAHKEMESİ  : Bala Asliye Hukuk Mahkemesi

    (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)

DOSYA NO     :  2012/133 Esas 2014/298 Karar


KONU              : Mahkemenizde görülmekte olan 2012/133 Esas, 2014/298 Karar sayılı karar

ile görülen Kaza Tazminat davasının Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/4262 Esas, 2020/4460 karar nolu kararıyla  hasta raporuna itiraz nedeniyle, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinde yeniden rapor alınması için dosyanın BOZULARAK Mahkemesine geri gönderilmesi üzerine Davacı olarak beyanlarımızdan ibarettir


TEBLİĞ TARİHİ : 21.09.2020


BEYANLARIMIZ: Oğlum Halil Demir Ankara-Bala İlçesi Bala Lisesi önünde kaldırımda kazaya maruz kalmıştır. İlk anda kazayı telefonla ulaşılan baba Ahmet Çalış üstlenmiştir. Bize de kazayı kendisinin yaptığı ve kazanın kaldırımda olduğu bildirilmiştir. Polis ve Emniyet yetkilileri de bunu doğrulamıştır. Fakat biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kazadan üç gün sonra gece karakolda kaza evrakları ve raporu değiştirilmiştir. Biz 35 gün sonra bu durumu öğrenip yasal işlem başlatınca evrakı değiştittiren savcı tarafından trafik polisinin yakın arkadaşı J.Uzm.Çvş. Bilirkişi olarak görevlendirilip keşif yapılmıştır. Trafik Polisinden daha kötü bir rapor hazırlattırılmıştır.

Taraflı ve sahte evraklarla hazırlanan bu kaza tutanakları Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderilmiştir. Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde 2004/743 Esas no ile dava açılmıştır. Bu davada hazır olmamıza rağmen  davamız öğle tatilinde polis zoruyla biz uzaklaştırılarak görülmüştür. Bu mahkemenin talebiyle 29.06.2005 tarihinde Ankara Adli Tıp Kurumu Başkanlığında A-19563 nolu Adli Tıp Raporu alınmış ve mahkemesine sunulmuştur. Yine bu mahkemenin talebiyle Gülümser ve Büşra Yıldırım ile Can Gürbüz'ün ifadeleri istenmiş, Gülümser ve Büşra Yıldırım'ın ifadelerini savcı Mustafa Saylam alıp bu mahkemeye yollarken ifadeye polis zoruyla getirilen tanık Can Gürbüz’ün ifadesini Asliye Ceza Hakimi Fuat Pempeçiçek almış ve çocuk mahkemesine yollamıştır. 

Bu dava daha sonra değişen yasa gereği Bala Asliye Ceza Mahkemesine gelmiş ve 2006/113 Esas numarası ile dava açılmıştır. Bu dava. 2007 yılında sahte olan mevcut evraklarla görülmüş, 2006/113 Esas, 2007/78 Karar nolu kararla oğlum 2/8 haklı bulunmuştur. Bu karar benim talebime rağmen avukatım tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Bizim şikayetimizle Ahmet Çalış ve kızı hakkında Bala Asliye Ceza Mahkemesinde 2004/95 Esas nolu “adaleti yanıltma" davası açılmıştır. Bu davada 2007 yılında komik bir şekilde bir ay ceza verilmiş ve o da ortadan kaldırılmıştır. Yapılan itirazlar sonuçsuz kalmış ve bu dava kesinleşmiştir. Hakimi hakkında Adalet Bakanlığına açılan İdari dava da henüz sonuçlanmamıştır.

Bizim tarafımızdan Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde 2004/256 ve 2004/257 Esas no ile Kaza Tazminat davası açılmıştır. Bu davalar 2007 yılında Murat Çalış'ın 18 yaşına girmesi ve babası Ahmet Çalış hakkında da Husumet yokluğu gerekçesiyle düşürülmüştür. Avukatım tarafından yapılan Temyizle 4. Hukuk Dairesinin 2008/7564 Esas. 2009/2234 Karar sayılı kararıyla Murat Çalış’ın dava da taraf olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan bu 2012/133 nolu dava 2014/298 karar numaralı kararla ve dosyadaki mevcut tazminatla sonuçlanmıştır. Ahmet Çalış, Melih Sarı ve Güneş Sigorta tarafından Temyiz edilen bu karar Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 2015/2148 Esas, 2017/8175 Karar sayılı kararla Nıspi Harç eksikliği gerekçesiyle dosya mahkemesine iade edilmiştir. Güneş Sigorta tarafından istenen Nıspi Harç yatırılmasına rağmen Melih Sarı’ya avukatı çekildiği ve yurtdışına gittiği için uzun süre tebliğat yapılamamıştır. Tebliğat yapılmasına rağmen bu defa da harç yatırmadığı için Asliye Hukuk Mahkemesi kararı Melih Sarı için kesinleşmiştir. Fakat Alman vatandaşlığına geçtiği için bu güne kadarda bu karar kendisine tebliğ edilememiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi ek kararla kesnleştiğini kayıt altına alıp dosyayı tekrar Yargıtay’a göndermiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4262 Esas, 2020/4460 sayılı Bozma kararıyla sağlık raporuna itiraz ederek Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinde yeniden rapor alınması istenmiştir.

Bizim kaza davası nedeniyle hiçbir itirazımız dikkate alınmamış, kendi düzenlettirdikleri sahte evrak ve raporla devam eden dava 17 yıldır sonuçlanamamıştır. 2007 yılından beri devam eden şikayet, soruşturma ve idari davalar nedeniyle bu beyanın mahkemenize sunulmasına karar verilmiştir. Şöyle ki;


1-Kaza davasında şu an itibariyle 5 tanık bulunmaktadır. Bu tanıklardan üç tanesi bize tanıklık ederken 2 tanesi Ahmet Çalış adına tanıklıkta bulunmuşlardır. Bizim tanıklarımızdan biri Tanık Mekin Öktem’dir. Emekli Polis Memuru olan Mekin Öktem’in olay yeri karşısında mahalle bakkalı bulunmaktadır. Kaza zamanı bakkalının önünde oturduğunu, kazayı görmediğini, fakat kaza sonrası yaralıya ilk ulaşan kişi olduğunu beyan etmektedir. Polisi ve Ambulansı arayan ilk kişidir. Ahmet Çalış'ın kendi dükkanında edilen telefonla gelerek suçu üstlendiğini ifade ettiği için Ahmet Çalış suçu üstüne alamamıştır. Ayrıca yaralıyı yol ortasında kaldırdığını ifade eden tanık kepçeci Mustafa Yaşar’ın aksine daha o aracında inmeden yaralının başında olduğunu ifade ederek onun yalanını ortaya koymaktadır. Karakoldaki ilk ifadesi değiştirilememiştir.

İkinci Tanık Gülümser Yıldırım. Olay yeri karşısında evi bulunuyor. Olayı görmediğini, fakat olayın sesiyle dışarı çıktığını ve ilk müdahale edenin Mekin Öktem olduğunu, kepçecicin yalan söylediğini teyit ediyor. Kaza öncesi oğlumun yolun başında bulunan araç sollama yasağı levhası dibinde yol geçmek için beklerken gördüğünü ifade ediyor.

Üçüncü tanığımız ise Büşra Yıldırım. Gülümser Yıldırım’ın kızı. Olay zamanı kazanın meydana geldiği çeşmenin karşısında su içmek için beklediğini, çeşmede iki kişinin su doldurduğunu, oğlumun, annesinin dediği levhanın dibinde karşıya geçerek kaldırıma çıktığını, kepçe önünde geçtiği sırada çok hızlı olan aracın sollama yasağı olan yerde hızla kepçeyi sollayarak oğluma çarptığını, oğlumu 15-20 metre fırlatarak çeşmenin batısından doğusuna okul girişine düşürdüğünü, kendisi korkarak su içmekten vazgeçip evine gittiğini anlatıyor. 

Ahmet Çalış’ın birinci tanığı kepçeci Mustafa Yaşar. İlk ifadesi, Mekin Öktem'in ifadesini alan kişilerce alınmasına rağmen bu ifade kaybedildiği için ne ifade verdiği bilinemiyor. Karakoldaki ifadesinde oğlumun kepçesinin önünde geçtiğini, yol ortasında aracın oğluma çarptığını ifade ediyor. Keşif ifadesinde ise oğlumun kepçesinin önünde geçtiğini görmediğini, fakat yol ortasında kenara kaldırdığını ifade ediyor. Fakat onu tanık Mekin Öktem ve tanık Gülümser Yıldırım yalanlıyor. Mağdura yaklaşmadığını, kazayı görenlerin seslenmesiyle kepçesini durdurup okul yolunun doğusunda bir süre bekleyip gittiğini ifade ediyorlar. Kendiside 2004/95 nolu Adaleti yanıltma davasında hem karakol ifadesini, hem de keşif ifadesini kabul etmeyerek savcılık ifadesinin doğru olduğu söylüyor. Fakat şu anki tüm sahte kaza evrakı bu kişinin bu yalan ifadelerine dayanıyor. Daha önce kepçesiyle özel çalışırken bu yalan ifadelerinden sonra Bala Belediyesi Meclis azası olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç ve Belediye Başkanı sayesinde Bala Belediyesinde Kepçe Operatörü olarak işe alınıyor. Bildiğim kadarda hala Belediye de çalışıyor.

Ahmet Çalış'in diğer tanığı ise Can Gürbüz. Can Gürbüz, kaza zamanı çeşmede olan iki kişiden biri. Diğer kişi kazada taraf olmamış, fakat bu kazadan birkaç yıl sonra bir trafik kazasında geberip gitmiştir. Can Gürbüz, İlk anda halkın içinde kazanın nasıl olduğunu anlatıyor. Oğluma aracın kaldırımda ve arkadan çarptığını, aracın çok hızlı olduğunu, kendisini çeşmeye atarak kurtardığını halkın içinde anlatıyor. Dr.Salih Yılmaz ve Ecz.Barbaros Ayata Bey’in kazadan yarım saat sonra kaza yerine varıp Dr. Salih Bey’in hemen yaralıya müdahale etmesi, Eczacı Barbaros Bey'in oğlumu tanıması üzerine(Oğlum boylu ve yapılı olduğundan ilk anda bir adam zannediliyor. Zira oğlum okuduğu Bala Lisesinin Futbol takım kaptanı ve Bala Belediye Sporunda lisanslı oyuncusuydu)derhal Bala Sağlı Ocağına kaldırılıyor. Yolda evimde Barbaros Bey beni alarak Sağlık ocağına getirdiğinde bende oğlumu teşhis ettim. Derhal Ankara Gazi Üniversitesi Tıp fakültesine kaldırdık. Orada Dahiliye Profosörü olan bir akrabamın uyarısıyla hasta bir gün sonra Ankara Özel Güven Hastanesi Yoğun bakımına kaldırılarak buradan tedaviye devam edildi. Biz hastayı kaldırdıktan sonra olay yerine gelen Emniyet Amir Vekili Başkomser Ali Mülayim bu Can Gürbüz’ü halkın içinde alarak karakola getiriyor. İfadesini alıyor. Trafik Polisi Mustafa Gödek bu ifadeye dayanarak bir kaza tespit tutanağı düzenliyor. Karakola teslim ediyor. Bu rapor karakolda ve emniyette kayıt altına alınıyor. Dolayısıyla görevli polislerden birçoğunun bu rapordan haberi oluyor. Onun için gerçek raporun yok edildiğini bize söyleyebiliyorlar. Ali Mülayim Cumartesi günü yanına iki polis alarak evime geliyor. Eşimde oğlumun kimlik bilgilerini alıp, kazanın da kaldırımda olduğunu tekrar teyit edip gidiyor. Bizde bu beyanlara aldanarak resmi evraklarla ilgilenmiyoruz.

Buraya kadar herşey normal. Asıl sorun bundan sonra başlıyor. Cumartesi günü Trafik Tespit Tutanağını alan Ali Mülayim, Pazar günü tarihli bir resmi yazıyla Ahmet Çalış adına düzenlediği kaza evraklarını Bala’ya gelen Savcı İrfan Saz'a sunuyor. Fakat Savcıyı Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, yanında Belediye Başkanı ve bazı kişileri alarak Savcılığı ziyaret ediyor. Benim ilçede tek ve yabancı küçük bir memur olduğumdan “Beni şikayetci ettirmeyeceğini” öne sürerek savcıyı Rüşvetle ikna ediyor. Bende oğlumla ilgilendiğimden kaza evraklarıyla ilgilenmediğimi ve düzenlenen evraklardan haberdar olmadığımı öğrenen savcı, gece saatlerinde hala suçunu itiraf etmeyen Ahmet Çalış ikna edilerek, kazanın oğlu tarafından yapıldığını söyletip kendi adına olan gerçek evrakların ve raporun Rüşvetle yok edilmesini sağlıyorlar. Kazayı oğlunun üstüne atarken de gerçek evraklardaki suç oranını değiştirerek kaldırımdaki kazayı yol ortasında olmuş gibi yalancı tanık ayarlayıp, sahte evrak düzenlemeyi planlıyorlar. Bu amaçla tanık Can Gürbüz’ün ilk karakol ifadesi yok edilerek tanıklıktan çıkarıyorlar. Onun ifadesiyle düzenledikleri raporu da yok ediyorlar. Can Gürbüz daha sonra bizim talebimizle tanık olmuş, ifadelere de polis zoruyla getirilmiştir. Ahmet Çalış dosyadaki evraka göre ifade vermeyeceğini beyan ederek nezarete alındığı tutanakla aynı tarih ve saatinde ifade vermiş gibi sahte ifade evrakı düzenliyorlar. Oysa nezarete alan polis o saatte ifade vermeden nezarete alındığını doğruluyor. Daha evrakı değiştiremeden gece 23:30 sıralarında komşum Eczacı C. Barbaros Ayata benim için rapor sureti almaya karakola gelince Ali Mülayim’le tartışıyor. Fakat Ahmet Çalış adına olan rapor ve evraklar hala durduğu halde değiştirileceği için kendisine verilmiyor. O gittikten sonra da evrakları istedikleri değiştirip gerçek evrakları da yok ediyorlar. Trafik Polisi Mustafa Gödek'te  Ahmet Çalış raporunun yerine aracın oğluma yol ortasında çarptığını gösteren solu kırık aracın oğluma sağ tarafında çarptığını belirten bir rapor getirince polislerle arasında tartışmalar yaşanıyor. Oda halen dosyada ve geçerli olan tarihsiz raporunu getiriyor. Pazar tarihli üst yazı Bala Emniyet Müdürlüğünde sayı ile deftere kayıtlı yazı olduğundan ve bu kaydın değiştirilmesine Bala Emniyeti memurlarınca izin verilmediğinden Ali Mülayim Pazar tarihli yani savcıya sunduğu 8.8.2004 tarihli yazıyı değiştirerek pazartesi günü sahte raporu aldıktan sonra evrakın kuyumcunun isteğiyle değiştirilmesini isteyen savcıya götürüyor. Savcı da evrakın değiştirilmesini kendi istediğinden yazının üstüne kendi el yazısıyla 8.8.2004 tarihini atarak evrakı teslim alıyor. (ek:1) Fakat karakolda yaşanan tartışma neticesinde gece evraklar değiştirildiğini polislerin gördüğünü bilen trafik Polisi Mustafa Gödek ve Emniyet Amiri Ali Mülayim, Eczacı Cihat Barbaros Ayata, beni şikayetim üzerine açılan soruşturmada Ankara Emniyetinde vermiş olduğu 4.3.2005 tarihli ifadesinde(Ek:2) Ahmet Çalış adına olan evrakların Pazar gecesi hala mevcut olduğunu ve kendisine verilmediği söylüyor. Ali Mülayim 9.3.2005 tarihli ifadesiyle raporun kendisine pazartesi günü geldiğini iddia ediyor. Barbaros Beyi ve benim evime geldiğini yalanlamaya çalışıyor. (Ek;3) Oysa pazartesi gelen bir  Raporun Pazar günü, yani bir gün önceden savcıya teslim edildiğine akıl ve vicdan sahibi hiç kimse inanmaz. Ancak bizim davamızda olduğu gibi şeref ve haysiyeti beş paralık olan rüşvetçiler hala inanmaktadır. Trafik Polisi Mustafa Gödek'in de 9.3.2005 tarihli ifadesi aynı şekildedir.(Ek:4) Oysa aldığı rüşvetle tatile gittiğini bizzat benim yanında ağzından kaçırdığı için raporu savcı talimatıyla değiştirdiğini iddia ediyor. Dediği gibi savcılıkca halen korunuyor. Hazırladığı sahte rapor hala geçerli. Soruşturma sürecinde Merkez Karakol Amirliği ve Emniyet Amirliği memurlarının görevli olanları (Ek5-6)Ankara Emniyet Müdürlünce ifadeye çağrıldığı halde soruşturmaya hiçbir ifade konmayarak sahtekarlık yapılmış ve rüşvetin üstü örtülmeye çalışılmıştır. Bununla ilgili idari davamız Cumhurbaşkanlığı nezdinde halen devam etmektedir.

Benim 1.5 ay sonra bu sahtekarlığı öğrenip yasal işlem başlatmam üzerine benim kuyumcuyla baş edemeyeceğim ileri sürülmüştür. Savcı kendince bir keşif hazırlayıp benim bu keşfe katılmamamı istemesine rağmen, savcıyı dinlemeyerek Ankara’dan avukat getirerek bizzat keşfe katılmam, keşifte yanlı davrandığı açık olunca bizzat savcıya “Bu keşfi siz mi yapıyorsunuz, yoksa Ahmet Çalış mı yapıyor” diye sormam üzerine tarafgirliğini gizlemeye çalışsa da bu kendisinin değil Sanık Ahmet Çalış’in yaptığı bir keşif olmuştur. Bu duruma Tanık Mekin Öktem, Ecz C.Barbaros Ayata, Dr. Salih Yılmaz tanık olmuşlardır. 

Keşifte görev verdiği ve Trafik Polisi Mustafa Gödek’in yakın arkadaşı olan Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk, Mustafa Gödekten daha kötü bir rapor hazırlamış, bunu da açıkça ifade etmiştir. Polisi nasıl şikayet eder, daha kötü rapor vereyim de görsün lafını etmiştir. Fakat benim nüfusumu öğrenen Uzman Çavuş (Ek:7)derhal kuyumcu dükkanına gelmiş, arkasında da konuşarak yaşanan rezaleti ortaya koymuştur. Bundan sonrada başta kuyumcu olmak üzere karşı taraftan hiçbiri bize bir şey diyememiştir. Bilirkişi konuşunca Polislerde konuşmaya başlamış, bu nedenle Savcılıkta ve karakolda yaşanan rüşvet ve evrak sahtekarlığı açığa çıkmıştır. Fakat Bala Adliyesi Savcı ve Hakimleri bizim taleplerimizi mesnetsiz olarak görüp sahte evraklarla işlemlerine devam etmişlerdir. 

Duruşmalarda taraf olmaya devam edilmiştir. 11.10.2006 tarihli duruşmada (Ek:8)daha önceki duruşmada zorla getirtilmesi talep edilen tanıklarımız Gülümser-Büşra Yıldırım ifadelerini yenilemeleri üzerine 17.10.2006 gününe Can Gürbüz ve Mustafa Yaşar’in dinlenmesine karar verilmiştir. 17.10.2006 tarihli duruşmada (Ek:9) Savcı Mustafa Saylam’ın yerine Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın kiracısı olan Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç girmiştir. Kepçeci Mustafa Yaşar’ın 2004/95 sayılı dosyanın 02.08.2005 tarihli duruşmasında karakol ve Keşif ifadesindeki yalanında vazgeçiğini(Ek: 10) öğrenen savcı, Kepçecinin yeniden  dinlenmesinin engellenmesini talep etmiştir.  Aynı şekilde tanık Can Gürbüz’ünde Ankara 3.Çocuk Mahkemesinin 14.12.2004 tarihli Tensip Zaptıyla(Ek;11) istenen ve Bala Asliye Ceza Hakimi Fuat Pempeçiçek tarafında alınan ifadesinde, (bu ifadeyi bizzat bende okudum.)  kaza zamanı halkın içinde anlattığı kazanın kaldırımda gerçekleştiği, oğluma arkadan ve hızla çarpıldığı, kendisini çeşmeye atarak kurtardığını anlattığı ifadesiyle daha önceki savcılık ve keşif ifadesinde söylediği yalandan vazgeçtiğini öğrendiğinden onunda yeniden dinlenmesini engellemek istemiş ve bunun talebine uyan hakim Mehmet Keskin (iki duruşma öncesi zorla getirilmesini istediği bizim tanıklarımız Gülümser ve Büşra Yıldırım’ın aksine) Tanık kepçeci Mustafa Yaşar ve Tanık Can Gürbüz'ün yeniden dinlenmesinden vazgeçmiştir. Dinlenmelerinin sonuca etkili olmayacağı iddia edilse de, sonucu etkileyeceği gayet açıktır.  Aynı şekilde keşif talebimiz sonraya bırakılmış, yalancı tanıkların dinlenmesinin engellenmesi sonrası olay yerinde Bala Belediyesince kaldırım çalışması başlatılmıştır. Bunu bahane eden Bala Asliye Hukuk mahkemesi keşif talebimizi kabul etmemiştir. İlk başta Kuyumcuyla savcılığı ziyaret eden sonrasında keşif talebimizi engellemek için olay yerindeki kaldırımda çalışma başlatan Belediye Başkanı bir trafik kazası sonrası birkaç ay hastaneden kaldıktan sonra vefat etmiştir. Böyle alavere, dalaverelerle haklı olan oğlumu haksız etmeyi başarmışlardır. Oğlumda halen devam eden beyin sapı hasarı nedeniyle kendisini savunacak durumda değildir.

Tarafımda başlatılan uzun süren şikayet, soruşturma ve idari davalar neticesinde 3. Çocuk Mahkemesinin 14.12.2004 tarihli Tensip Zaptıyla istenen ve Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Fuat Pempeçiçek tarafında alındığı bilinen ve benimde hakimin söylemesiyle bizzat okuduğum ifadenin dosyadan çıkartılarak yok edildiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı HSK Muhabere Bürosunun 06.01.2020 tarih 2020/48 sayılı yazısıyla tespit edilmiştir. (Ek:12) Bu nedenle mahkemeleri göreve çağırıyoruz.

Oğlumun haksız bulunması sonrası mal kaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçeyle bilirkişiye hakaret ettiğimi ileri sürerek bana dava açmışlar, bilirkişiyi davacı edememişler (Ek:13) ve Fetö çetesi üyesi olduğundan görevden atıldığını gözardı ederek (Ek:14) bana Bilirkişye hakaretten 10 ay ceza verilmiş, onunda açıklanması sonraya bırakılmıştır. 

Aynı şekilde Savcı İrfan Saz’da(Ek:15) Fetö Çetesi üyesi olarak görevinden atılmıştır. Savcı Mustafa Saylam’ın Muğla savcısı olarak Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris baskını davası savcısı olduğu öğrenilmiştir. Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç’ın halen Yargıtay Savcısı olduğu öğrenilmiştir. Hakim Fuat Pempeçiçek’in Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı olduğu öğrenilmiştir. Hakim Mehmet Keskin’in şikayetim Üzerine Ankara-Kazan Hakimliğine atandığı öğrenilmişse de sonrası bilinmemektedir.

Fakat 2007 yılından beri yaptığımız onca şikayet, açılan idari dava göz ardı edilerek benim iddialarım dikkate alınmadan 17 yıldır davamız sonuçlanmamıştır. Açıkça izah edildiği gibi yaşanan hukuksuzluk, rüşvet, evrak sahtekarlığı ve rezalet açıktır ve kabul edilmesi mümkün değildir. 


2- Bana ilk önce ceketini satıp beni mağdur etmeyeceği sözünü veren, fakat çeketini satıp yetkililere rüşvet dağıtan Ahmet Çalış, Güven Hastanesine 3.500.- Lira yatırdığını söyleyerek duygu sömürüsü yapmaktadır. Parayı eğer yatırdıysa bizim bilgimiz dışında kendince yatırarak sahte evrakla oğlumu suçlu göstermenin çabası içerisinde olmasındandır. Bizim fark olarak Güven Hastanesine 10.000.000.000.- Lira ödediğimizin Faturası ilişiktedir.(Ek:16) Oysa bizim hastanelere ödediğim yasal fark dışında günlük Bala'dan Ankara'ya gülük didiş gelişler, yeme içme aylık 3.500.- Liranın çok üstündedir. Ayrıca oğlumun tedavisi için ben mevcut evim sattığımdan 2005 ten beri kira ödemekteyim. Sattığım bu evin ve 16 yıldır ödediğim kiraların bedelini yasal faiziyle Ahmet Çalış’a ayrıca ödettireceğim. Yukarıda izah ettiğimiz gibi evrak ve raporu değiştittirmek için ödediği rüşvetin miktarını anlatsa daha dürüst olur. Rüşvet karşılığı evrak sahtekarlığı yapıldığı ve delillerin karartıldığı gayet açık ve nettir. Kendisi anlatmasa dahi biz er veya geç bu rüşveti ortaya çıkaracağız. Bu nedenle, Hakimler ve Savcılar Kurulun İnceleme Başlattığına dair 07.01.2020 tarihli yazısı ilişikte sunulmuştur. (Ek:17) Gerçekler er veya geç ortaya çıkacaktır.

Yargıtay kararında Ahmet Çalış’ın zaman aşımı talebinin dikkate alınmadığı dile getirilmiştir. Hukuken dava devam etiği sürece zamanaşımı devam edecektir. Oysa dosyada tanık ifadesinin kaybedildiği  Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yazısıyla Ankara 3. Çocuk Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye hakkında 17 Ağustos 2013 tarihli Uğur Eşim Emsal kararında(Ek:18) belirttiği gibi suçun işlendiği tarih değil öğrenildiği tarih esas alınması gerekmektedir Anayasamızın 90. maddesi gereği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları Türk yargısının üstünde olduğundan uyulması zorunlu kararlardır. Bala Asliye Hukuk Mahkemesi tanık ifadesinin kaybedildiğine dair evrakı aldığında kaybedenlerle ilgili suç duyurusunda bulunmakla yükümlüdür. Aynı şekilde C.Barbaros Ayata'nın ifadesinde belirttiği gibi Ahmet Çalış hakkındaki rapor ve evrakı kaybedenlerin tespiti yapılıp, kaybedenler hakkında aynı şekilde suç duyurusunda bulunulması gerekmektedir. Bizi bunca yıldır mağdur ettiklerini hesabı mutlaka sorulacaktır.


3-Yargıtay kararında oğlumun raporlarına vurgu yaparak raporların tutarsızlığından söz edilmekte ve Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinde yeniden rapor alınması istenmektedir. Öncelikle şunu belirtmek isteriz. Oğlum adına alınan Ankara Numune Hastanesi Raporu ve Ankara Fatih Üniversitesi Raporu 30 Mart 2013 tarih ve 28603 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelik üzerine(Ek:19) Balthazard Formülü olarak yürürlüğe konan bir formülle hesap edilerek alınmış raporlardır. Bu sistemle alınan raporlarda %50 ve üzeri oranlar ağır hasta olarak kabul ediliyor. Osmaniye Devlet Hastanesinde alınan, oğlumun %98 engelli olduğunu gösteren rapor ise Balthazart Formülünün bizim gibi binlerce mağdur bıraktıktan sonra kaldırılarak halen yasal olarak yürürlükte olan sistemle alınan rapordur. Bu nedenle oğlumun raporları arasında çelişki gibi görünen durum yasal rapor düzenlemelerinde  kaynaklanmaktadır. Oğlumun durumunda ve raporunda herhangi bir çelişki bulunmamaktadır. 

Ankara Numune Hastanesinde alınan 9.8.2006 tarih ve 17374 sayılı rapor Memur olduğumdan sakatlık İndirimi için alınan rapordur. Numune Hastanesince bu rapora engellilik oranı yazılmamış, %73 olan oran Maliye Bakanlığı Heyetince verilmiştir.(Ek:20)

Ankara Fatih Üniversitesinde alınan 1.3.2007 tarih ve 170 sayılı rapor oğluma Engelli aracı almak için düzenlenmiş bir rapordur. Bu raporla oğluma engelli aracı alınmıştır. (Ek:21)

Her iki raporda o tarihte yürürlükte olan Balthazart Förmülüyle alınan rapordur.İkiside işgücü kaybıyla ilgili rapor değildir. Yargıtay 3. İhtisas dairesinden o zamanki mevzuata göre rapor alınması istenmekte ise de, Balthazart Formülü yöntemi yürürlükte kaldırılmış bir sistemdir. Bu kaldırılmış sistemle rapor istenmesi mevcut hukukumuza aykırıdır. 

Osmaniye Devlet hastanesinde alınan 14.12.2012 tarih ve 120011354 sayılı rapor halen Sağlık Bakanlığınca kabul edilmiş ve Sosyal Sigortalar Kurumunca uygulanan bir sistemle alınan bir rapordur. (Ek:22) Yargıtayca bu rapora göre tazminata hükmedildiğinin  belirsizlik olduğu bildirilse de mevcut sistemle alınan rapor olduğundan herhangi bir belirsizlik söz konusu değildir. Kaza zamanı yürürlükte olan, şu an kaldırılan Balthazart Formülüyle alınacak rapor, bu formül kaldırılmış olduğundan hukuka uygun olmayacaktır. Sağlık Raporunu Adli Tıp Kurumundan yeniden alırken kabul etmediğimiz Ankara Adli Tıp Kurumu raporlarındaki suç oranının da yeniden düzenlenmesi yerinde ve yasal bir oran olacaktır. Zira ilk alınan Ankara Adli Tıp Kurumu raporu benden ve avukatımdan gizlenerek alınan 2. rapor sonrası bizim haberimiz olmuştu. Mahkeme Hakimi de iki defa aynı raporun alındığı gerekçesiyle dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu İhtisas Kuruluna gönderilmesi talebimiz kabul edilmemişti. Takdir Mahkemenindir.

Yargıtay, Ankara Adli Tıp Kurumunca düzenlenen 29.06.2005 tarih ve A-19563 sayılı Ankara Adli Tıp Kurumu Raporunu dikkate almamıştır. (ek:23)

Aynı şekilde Kadirli Sulh Hukuk Mahkemesince düzenlenen 14.01.2010 tarih ve 2009/899 Esas, 2010/53 karar sayılı oğlumun Velayet ve Vasilik kararını da dikkate almamıştır.(ek:24)

Oğlum halen ağır nörolojik ve yeşil reçeteli ilaçlar kullanmakta (Ek:25-26) ve imkanlar ölçüsünde kısıtlıda olsa Fizik ve Rehabilitasyon tedavisine devam edilmektedir.Tedavisi için Adana Şehir hastanesinde alınan 18.09.2019 tarih ve 12263 sayılı tedaviye devam edilmesi raporu ilişikte sunulmuştur. (Ek:27) Şu an Kovit19’dan kaynaklı pandemi nedeniyle tedavisine ara verilmiştir.

Oğlumun Rahatsızlığı nedeniyle okulunda tasdiknamesi alınmış,(Ek:28) hayali olan Bilgisayar Mühendisliği kazayla birlikte tarih olmuştur. Oğlum, okulunun birincisi, Futbol takım Kaptanlığı yanında her yıl Teşekkür, Takdirle birlikte Onur Belgesi de alan bir öğrenciydi. Hala son Onur belgesi alınmayarak okulunda kalmıştır.

Oğlum kaza nedeniyle Askerliğinden de kalmış, Askeriye de alınan Sağlık Kurulu Raporu da bilgi amacıyla sunulmuştur (Ek:29)

Oğlunun Sağlık Raporları, yazıları, sağlıkla ilgili belgeleri Ankara Gazi Hastanesi’nde başlayarak, Özel Güven Hastanesi ve İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde alınan çeşitli 32 sayfadan müteşekkil sağlık evrakları Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas dairesine yeniden rapor alımı için gönderilmek üzere mahkemenize sunulmuştur (Ek:30)

Ülkemizde devam eden Kovit-19 Pandemi salgını nedeniyle %98 Engelli raporu bulunan oğlumun ve %93 Engelli raporum olan benim şu an geçerli olan HES Kodu sistemi nedeniyle seyahatimiz mümkün olmadığından, oğlumu Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine Rapor için götürebilmem mümkün değildir. Bu nedenle Mahkemenizce mevcut dosyanın ve bu beyanımla birlikte ilişikte sunduğum evrakların bir an önce Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurumuna gönderilerek istenen raporun alınması gerekmektedir. Zira 17 yıldır çeşitli oyalanmalarla, alavere, dalaverelerle üç-beş yılda bitmesi gereken davamız 17 yıldır bitirilememiştir. Geciken adalet adalet değil, zulümdür.


NETİCE VE TALEP : 1- Yukarıda açıkça izah edildiği gibi gecikmeye mahal vermemek için bizim beyanımızın ve kaza dosyasının bir an önce Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine gönderilmesini ve istenen raporun bir an önce alınarak davamızın bir an önce sonuçlanarak mağduriyetimizin bir an önce giderilmesini;

2- Dosya Adli Tıp İhtisas Dairesine gönderildiğinde gerçek deliller karartılıp yok edildiğinden sahte delillerle düzenlenen ve kabul etmediğimiz Ankara Adli Tıp Kurumunca belirlenen suç oranlarının da Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairelerince yeniden belirlenmesinin istenmesini;

3- Gerçek kaza evrakları ve tanık Can Gürbüz’ün ifadesini kaybederek delil karartan ve evrak sahtekarlığı yapanlar hakkında gerekli suç duyurunda bulunularak yasal işlem başlatılmasını, Ahmet Çalış hakkında gerçek evrakların kaybedildiğinin Tanık ifadesinin kaybedildiğinin tespiti gibi tespiti yapılarak, Ahmet Çalış ve beraber olduğu Kuyumcu Abdulkadir Kılıç ile suç işlettikleri görevliler hakkında, başta Savcı ve Hakimler olmak üzere, Bala Emniyet Amirliği ve Bala karakolu polisleri hakkında yasal işlem başlatılmasını;

Arz ve talep ederim. 21.09.2020 

                                                                                                   Mustafa DEMİR

                                   Davacı

E K L E R   :  30 Adet ve 80 sayfa evrak.