YARGITAY İLGİLİ DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
HAKİMLİĞİNE
Adli
Yardım taleplidir.
DAVACI : Mustafa DEMİR
DAVALI: 1- ADALET
BAKANLIĞI ANKARA
2-
CUMHURBAŞKANLIĞI ANKARA
VEKİLİ: Av.Ömer Örgen
UETS:35756-96579-49812
3-
MALİYE HAZİNESİ ANKARA
KARAR VEREN
MAHKEME :1-Adalet
Bakanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2019/11761E., 2022/723 K.
TEBLİĞ TARİHİ: 20.05.2022
2-Cumhurbaşkanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2022/1857 E.,2022/1720 K.
TEBLİĞ TARİHİ: 26.05.2022
KONUSU : 1- Oğlumun kaza davası ile ilgili devam eden mal kaçırma davasında,
Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016
tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın iptali ve tazminat ödenmesi için
ilgili Adalet Bakanlığına karşı Ankara 23. İdare Mahkemesinde açılan 26.02.2019
tarih ve 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararın reddi ve bu Red kararının
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19.06.2019 tarih ve
E.2019/865 , K. 2019/981 sayılı kararıyla onanması üzerine bu kararında
Danıştay 10. Dairesinin E.2019/11761, K. 2022/723 sayılı kararıyla onanması(Ek:1)
ve bu kararın bana 20.05.2022 tarihinde tebliğ edilmesi, bu onamanın 6100
sayılı HMUK kanununu 46. Maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle bu davanın
Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.
2-Oğlumun kazası nedeniyle Bala Emniyet Müdürlüğünde
yaşanan rüşvet karşılığı gerçek
evraklarla raporun kaybedilerek yerine sahte evraklarla ve yalancı tanıklarla
kaldırımdaki kazanın yol ortasına alınması ile ilgili Ankara Valiliğine açılan
Tazminat davasının reddi üzerine Cumhurbaşkanlığına karşı açılması üzerine
Ankara 7. İdare Mahkemesi 28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı
kararıyla “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını”
isteyen baştan savma kararı üzerine bu karara yapılan itirazda Ankara Bölge
İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 07.11.2019 tarih ve E.2019/1759,
K.2019/2078 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu Karara karşı yapılan itirazda
Danıştay 10. Dairesinin E.2022/1857, K.2022/1720 sayılı kararıyla temyiz
isteminin reddedilmiştir.(Ek:2) Bu Karar bana 26.05.2022 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Bu karar 6100 sayılı HMUK Kanunun 46. Maddesine hakkı teslim
etmemek konusunda açıkça aykırı olduğundan bu davanın da hukuk davası olarak
Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.
Bu davalarda istenilen maddi ve
manevi tazminat yönüyle aynı olduğundan Yargıtay’da her iki davanın
birleştirilerek açılmasına ver her iki davada da maddi ve manevi olarak: Ankara
2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli
kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34.- TL. Tazminat
hakkımızın; 500.000.-Tl. 2004 de sattığım arsa tapulu evin bedelinin; 100.000.-TL. Mahkemelere
ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18
yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46
yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan
270.000.-TL olmak üzere Toplam: 2.758.253,34.-TL Maddi Tazminat ile 18 yıldır bir türlü
sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız
mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın ve öğretmen olarak atanması gerekirken
kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyet bedeli olarak da
: 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Tazminat
talebinde bulunulmasına, 18 yıldır devam eden oğlumun tedavi süreci ve dava
süreci nedeniyle maddi ve manevi olarak çok mağdur edildiğimizden bu
mağduriyetimizin giderilmesi ve davamızın Adli Yardım desteği ile görülmesini
talep etmekteyiz.
DAVANIN ÖZETİ: Ankara-Bala İlçesi Bala Lisesinde okuyan oğlum Halil Demir,
06.08.2004 günü akşamı saat 20.30 sıralarında okulunun önündeki kaldırımda
çeşmeye doğru yürürken 15 yaşında bir çocuğun kullandığı bir aracın kaldırımda,
arkadan ani ve hızla çarpmasıyla ağır yaralanmıştır. Kendisine çarpan çocuk
hızla olay yerinde kaçarak komşusunun bahçesine saklanmıştır. Araçta bulunan
kız kardeşi olay yerine karşı bakkalda
telefonla babasını çağırarak babasının suçu üstlenmesini sağlamıştır.
Olay yerindeki çeşmede su
dolduran iki kişiden biri olan tanık Can Gürbüz olayın kaldırımda
gerçekleştiğini halkın içinde anlatmış, halk kazanın nasıl olduğunu bu çocuktan
öğrenmiş ve bize anlatmıştır. Diğer çocuk ailesi tarafından soruşturma ve dava
sürecinde taraf edilmemişse de birkaç yıl sonra bir trafik kazasında ölmüştür.
Olay yerine intikal eden polisler ve Trafik polisi okul girişinde yatan oğlumla
ilgilenmek yerine aracın kaldırımdaki izini çizmeye başlayınca trafik polisi
Mustafa Gödek ile Ali isim isimli polis halkın içinde tartışmıştır. Olaydan
yarım saat sonra olay yerine çarşıda bir şoförün söylemesiyle Dr. Salih Yılmaz
ve Eczacı Cihat Barbaros Ayata intikal etmiş, Dr. Salih Bey hemen hastaya müdahale
ederken o zamana kadar boylu ve yapılı olması nedeniyle adam zannedilen ve
durumu nedeniyle tanınamayacak durumda olan oğlum Halil’i kapı komşum olması
nedeniyle Eczacı Cihat Barbaros Ayata tanımış ve Dr.Salih Yılmaz Bey oğlumu
hemen olay yerindeki trafik polisi aracıyla hemen Bala Sağlık Ocağına kaldırmış
ve acil müdahalede bulunmuştur.
Komşum
olan Eczacı Cihat Barbaros Ayata Sağlık Ocağına geçerken evimden beni de aldı.
Sağlık Ocağında oğlumu teşhis ettim. Durumu çok ağır olduğundan sağlık ocağında
görevli Dr. Nurşen Yaşa eşliğinde oğlumu ambulansla Ankara Gazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesine zor yetiştirdik. Biz Ankara’ya hareket etmeden bize
kazayı baba Ahmet Çalış’ın yaptığı ve kazanın kaldırımda gerçekleştiği, oğlumun
hiçbir kusurunun bulunmadığı, karşı tarafın 8/8 kusurlu olduğu hem kaza
yapanlar tarafından hemde Bala Emniyeti ve Karakolunca bildirildiğinden ve
oğlumun durumu çok ağır olduğundan ilk etapta biz kaza evraklarıyla
ilgilenmedik. Oğlumun durumu çok ağır olduğundan bir gece Gazi Tıp Fakültesi
Hastanesinde kaldı. Orada Prof.Dr. olan bir akrabamın uyarısıyla Cumartesi günü
oğlumu Ankara Özel Güven Hastanesine kaldırdık ve oğlumuzla ilgilenmeye devam
ettik.
Biz Bala’dan ayrıldıktan sonra
olay yerinde kazayı anlatan tanık Can Gürbüz karakola getirilerek alınan
ifadesiyle kazanın kaldırımda gerçekleştiği ve oğlumun bir kusurunun
bulunmadığına dair ifade veriyor. Suçu üstlenen Ahmet Çalış nezarete alınmış ve
avukatı olmadan ifade vermeyeceğine dair tutanak tutulmuştur.(Ek:3) Can
Gürbüz’ün ifadesi üzerine Trafik Polisi Mustafa Gödek tarafından bir rapor
hazırlanarak Cumartesi günü Bala karakoluna teslim edilmiş, Bala Emniyet Amiri
yıllık izinde olduğundan yerine Bala Karakolu Başkomseri Ali Mülayim Vekalet
etmekte olduğundan, Emniyet Amir Vekili sıfatıyla bu raporu alıp Bala Emniyet
Müdürlüğünde kayda geçirilmiş ve işleme konmuş. Hatta Emniyet Amir Vekili
Cumartesi günü akşamı yanına iki polis memuru alarak evime gelmiş, eşimden ve
çocuklarımdan kaza geçiren oğlumun kimlik bilgilerini alarak ve hemşerimiz
olduğunu, oğlumun kusurunun bulunmadığını söyleyerek gitmiştir.
Buraya kadar her şey normal
şekildedir. Rezaletler bundan sonra başlamıştır. İlk önce kaza yerinin
karşısında bakkalı olan ve yaralı oğluma ilk müdahale eden, polis ve ambulans
çağıran Emekli Polis Memuru Tanık Mekin Öktem ifadesinde (4)kazayı baba Ahmet
Çalış’ın yapmadığını, Ahmet Çalış’ın kızı tarafından kendi dükkanında kendi
telefonuyla olay yerine çağrılarak suçu üstlendiğini, olay zamanı dükkanının
önünde oturduğunu, kazazedenin kendi dükkanı önünde yol geçmediğini, geçse
mutlaka göreceğini, kaza sesiyle kazazedeye ilk müdahale eden olduğunu,
kepçecinin daha aracında inmeden kazazedenin başında olduğunu, ambulansa ve
polise kazayı haber verdiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Ahmet Çalış suçu
üstüne alamamıştır. Fakat kazadan üç gün sonra savcı olay yerine geldikten
sonra ilçede kuyumculuk yapan Ahmet Çalış’ın da o zamanki eşinin dayısı olan
bir partinin eski ilçe başkanı ve belediye meclis üyesi olan Kuyumcu Abdulkadir
Kılıç, yanına Bala belediye Başkanı ve esnaftan ve akrabalarından bazı kişileri
alarak, beni de davacı ettirmeyeceğini iddia ederek savcılığı nüfusuyla tesiri
altına almıştır. Savcının oğlumla ilgilenen benim düzenlenen ilk evraklardan
haberdar olmadığımı öğrenince, kuyumcunun da nüfusuna güvenerek kazadan üç gün
sonra evrakların değiştirilmesini istemiştir. Kazadan üç gün sonra Pazar gecesi
karakolda evrakı değiştirirlerken benim oğlumla ilgilendiğimi bilen komşum
eczacı Cihat Barbaros Ayata gece saat 23:30 sıralarında karakola gelip kaza
evrak ve raporunu isteyince Emniyet Amir Vekili Ali Mülayimle tartışmış, fakat
hala değiştirilmemiş olan Ahmet Çalış adına olan rapor ve evrakları da oğlu
Murat Çalış adına değiştirilecek diye alamamıştır. Eczacı Cihat Barbaros
Ayata gittikten sonra evrak ve raporları
istedikleri değiştirmişler, tanık Can Gürbüz’ün ifadesini de yok ederek
tanıklıktan çıkarmışlar, Tanık Can Gürbüz’ün bu iadesi yok edildiği gibi daha sonra Ankara
3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle alınan ifadesi de (Ek:5) yok edilmiştir. Daha
önce ifade vermeyeceğine dair tutanak tutularak gözaltına alınan Ahmet Çalış’a
aynı tarih ve saatte ifade vermiş gibi ifade evrakı düzenlemişlerdir.(Ek:6) Halbuki onu tutanakla nezarete alan polis onun
o zaman ifade vermediğini doğrulamaktadır. Kepçeci Mustafa Yaşar’a da oğlumun
yol geçerken yolun ortasında ve kepçenin önünde kaza geçirdiğine dair ifade(Ek:7)
verdirip suçsuz olan oğlumu 4/10 suçlu
gösteren sahte bir trafik raporu hazırlatmışlar. (Ek:8) Hatta Trafik Polisi
Mustafa Gödek soldan çarpan ve solu kırık olan aracın sağdan çarptığına ve
sağının kırık olduğuna ve dair rapor getirince(Ek:8) karakolda tartışma
yaşanmış, oda o raporunu da değiştirerek halen geçerli olan dosyadaki tarihsiz
raporunu vermiştir. Pazartesi günü de Pazar günü evrakın değiştirilmesini
isteyen savcıya evrakı Pazar günü teslim ettiği evrakmış gibi aynı Pazar tarihini
attırarak teslim etmişlerdir.(Ek:9) Böylece kendilerince rüşvetle işi kılıfına
uydurup, kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmışlar, 8/8 haklı olan oğlumu
4/10 haklı hale getirmişlerdir. Halbuki biz kazazedeyi Ankara’ya götürürken
beraber hastayı götüren Dr. Nurşen Yaşa imzalı hastanın kimlik bilgilerine
ulaşılamadığına ((Ek:10) dair tutanak tutulurken, aynı polislerce aynı tarihte
tutulan kaza evraklarında oğlumun kimlik bilgilerinin olması (Ek:11,12) bu
evrakların Cumartesi günü evimde Amir Vekili Ali Mülayim’in aldığı kimlik
bilgileriyle düzenlendiği gayet açık ve nettir.
Bizim bu durumlardan haberimiz
olmadığından ve durumu çok ağır olan, kazadan 15 gün sonra Özel Güven
Hastanesince fişinin çekilmesi talep edilen oğlumuzla ilgilenmeye çalışıyorduk.
Kazadan 1,5 ay sonra hastaneye gelen kaza yapan çocuğun dedesinin aptalca “siz
hastayı niye Numune Hastanesine yatırmadınız, bu hastanenin parasını nasıl
ödeyeceksiniz” şeklinde konuşunca biz kendilerine güvenerek hastamızı bu
hastaneye yatırmadığımızı söyleyerek gönderdik. Bala’ya döndüğümüzde resmi
evrakları aldığımızda kazanın kaldırımda değil yol ortasında gerçekleştiğini,
oğlumun da 8/8 haklı değil, 6/10 kusurlu gösterildiğini öğrenince derhal resmi
işlem başlattık. Bala Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim benim davadan vazgeçmediğimi
görünce hemen emeklilik dilekçesi vererek emekliye ayrıldı. İlk başta
Kuyumcuyla baş edemeyeceğimi iddia eden polis memurları benim hiç kimseyi
dinlemediğimi ve her türlü yasal işlemi başlattığımı görünce susmak zorunda
kaldılar. Savcılık Bala’da görev yapan Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif
Öztürk’ün bilirkişi olarak görevlendirdi. Savcı bir kaşif düzenleyerek benim
katılmamamı istediyse de, savcıyı dinlemeyerek bu keşfe katıldım. Keşifte
yaşanan rezalet üzerine savcıya: “bu keşfi kendisinin mi, yoksa kaza yapan
Ahmet Çalış’ın mı yaptığını” sormak zorunda kaldım. Bu keşif tutanağında
(Ek:13) karakol ifadesinde oğlumun yol
geçtiğini iddia eden tanık kepçeci Mustafa Yaşar, keşif ifadesinde oğlumu
önünde geçtiğini görmediğini, fakat yol ortasında kenara kaldırdığını iddia
etti. Diğer tanıklar kendisinin bu
yalanına katılmadı. Tanık Emekli Polis memuru ve Bakkal Mekin Öktem ifadesinde
: kaza zamanı dükkanının önünde oturduğunu, kazazedenin dükkanının önünde yol
geçerde mutlaka görmesi gerektiğini, kazayı görmediğini, fakat kazanın sesiyle
kepçecinin aracını durdurup aracından inmeden yaralının başında olduğunu, kepçecinin
de yaralıyı yol ortasında kaldırdığını görmediğini söyleyince karakol ve
savcılık ifadesini doğrulayarak kepçecinin yalanı boşa çıkmış oldu. Diğer tanık
Gülümser Yıldırım’da dışarda evine gelirken oğlumu az gerideki araç sollama
yasağı dibinde yol geçmeyi beklerken gördüğünü, evine girip kaza sesini duyunca
hemen dışarı çıktığını, yaralının başında tanık Mekin Öktem’i gördüğünü,
kepçeci Mustafa Yaşar’ı görmediğini söyleyerek(Ek:14) savcılık ifadesini doğruladı.
Diğer Tanık kızı Büşra Yıldırım ise çeşmenin karşısında su içmek için
beklediğini, annesiyle evine girmediğini, çeşmede iki kişinin su doldurduğunu,
oğlumun annesinin dediği sollama yasağı yanında karşıya kaldırıma geçtiğini,
bir aracın sollama yasağı olan yerde hızla kepçeyi sollayan oğluma çarptığını,
o anda önünde kepçe geçtiği için nasıl çarptığını görmediğini, fakat oğlunun
kaldırımda olduğunu, çarpmanın etkisiyle 15-20 metre fırlayarak çeşmenin
batısından doğusuna okul girişine düştüğünü, kendisinin korkup su içmekten
vazgeçip evine gittiğini ifade etmiştir. Çeşmede bulunan tanıklardan Can Gürbüz
daha önce halkın içinde anlattığı olayı yalanlayarak kazayı oğlumun yol
geçerken yaptığını ifade etmiştir.(Ek:15) Fakat daha sonra Ankara 3. Çocuk
Mahkemesinin talebiyle ve Bala Asliye Ceza Hakimi ve halen Adalet bakanlığı
Ceza İşleri Daire Başkanı olan Hakim Fuat Pempeçiçek tarafından alınan ve
kazanın kaldırımda olduğunu, kendisini çeşmeye atarak kurtardığını anlatan
ifadesi ki bu ifadeyi bizzat bende okudum. Dosyadan çıkartılarak önceki ifadesi
gibi yok edilmiştir.
Keşifte görev verilen Bilirkişi
Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk hazırlamış olduğu raporunda (Ek:16)diğer
tanıklarca yalan söylediği ortaya konan kepçeci Mustafa Yaşar’ın ifadesini esas
alan bir rapor düzenlemiştir. Bana da “Polisi nasıl şikayet eder, daha kötü
rapor vereyim de görsün” şeklinde bir laf ederek oğlumu 2/8 haklı gösteren bir
rapor düzenlemiştir. Bir nevi kin ve
nefretini kusarak açıkça görevini kötüye kullanmıştır. İfadesini esas aldığı
kepçeci de diğer tanıklarla yalanı ortaya çıkarılınca Ahmet Çalış ve Kızı
hakkında Bala Asliye ceza mahkemesinde devam eden 2004/95 sayılı Adaleti
yanıltma davasında yalanlarından vaz geçerek savcılıkta vermiş olduğu ifadesine
dönerek (Ek;16)kazada bir şey görmediği muğlak ifadesine dönmüştür. Fakat
kazanın Bala Asliye Ceza Mahkemesinde devam eden ceza davasında halen Yargıtay
Savcısı olan ve o tarihte kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın evinde kiracı olarak
oturan Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç, ev sahibinin emir ve talimatıyla
davamızın savcısı halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris Davası savcısı olan
Mustafa Saylam yerinedavamıza girerek tarafından bu yalancı tanıkların yeniden
dinlenmesini engellemişir. Benim şikayetimle bu savcı Kızılcahamam’a, Hakimde
Kazan’a sürülmüştür.
Bende nüfusumu kullanınca(Ek:17), Tanık
Kepçeci Mustafa Yaşar’ın kaza zamanı kepçesiyle özel çalışırken kazadan sonra
bu yalan ifadeli karşılığında Belediye Başkanı ve belediye Meclisi Üyesi
Abdulkadir Kılıç’ın girişimiyle Bala Belediyesine kepçesiyle işe alındığını ve
halen Bala Belediyesinde çalıştığını öğrendim. Bunu işe alan Bala belediye
Başkanı bir trafik kazası sonrası hayatını kaybetti. Kuyumcu da benim asla
vazgeçmeyeceğimi anlayınca kuyumcu dükkanını oğluna devretti. Mallarını
üzerinde kaçırdı.
Bilirkişi yanında beraber çalıştığı uzman çavuş Mustafa
Şahin’in babasıyla tesadüfen karşılaşınca ona dedelerimi söylemem üzerine benim
nüfusumu öğrenip hemen Kuyumcu dükkanına gelerek kuyumcuyla görüştü. Kendisini
takip ettiğini anladıktan sonra konuşmaya başladı. Raporunu ilk anda düzgün
verdiğini, fakat savcılar Mustafa Saylam ve İrfan Saz’ın raporunu
değiştirmesini istediklerini, savcıların isteğiyle raporunu değiştirdiğini,
benim kendisine rüşvet vermediğimi, rüşvetini kuyumcudan aldığını bizzat
kazadan sonra gelerek göreve başlayan Jandarma Alay Komutanı Mesut Çakantaş’ a
anlatması ve alay komutanı Mesut Çakantaş’ın bizzat bana anlatmasıyla öğrendim.
Mesut Bey bana bu Jandarma Uzman Çavuş’un Ankara’da Jandarma İstihbaratı
tarafından birkaç defa arandığını, arandıktan sonra beraber çalıştığı Mustafa Şahin adındaki uzman
çavuşla gizli birşeyler konuştuğuna birkaç defa tanık olunca kendilerini
çağırarak konuşturduğunu ve olayı itiraf ettiğini anlattı. Meğerse kendisi
göreve gelmeden iki ay önce meydana gelen trafik kazasında bilirkişi olarak
görev aldıklarını, rüşvet karşılığı polisten daha kötü rapor hazırladıklarını,
benimde jandarma istihbaratla kendilerini sıkıştırınca gerçeği söylemek zorunda
kaldıklarını anlatmışlar. Biz köklü ve büyük bir aile olduğumuzdan bu bilirkişiyi
bir akrabam vasıtasıyla sıkıştırmıştım.
Karşı taraf satın aldıkları
Bilirkişi, Savcı ve Hakim sayesinde haklı olan oğlumu haksız etmeyi
başarmışlardı. Dava sürecinde de davamız hazırlanan sahte evrak ve raporlarla
devam etti. Bizim taleplerimiz sözle
geçiştirilerek ısrarla kayıtlara alınmadı. Tazminat davamız haksız ve hukuksuz
şekilde reddedilince(Ek:18) karşı taraf ellerindeki malları kaçırarak yok etti.
Bu karar Yargıtayca bozuldu.(Ek:19) Ceza
davamız 2/8 oğlumun haklı bulunmasıyla sonuçlandı.(Ek:20)Tazminat davamız Bala
Asliye Hukuk Mahkemesinde Aile mahkemesi sıfatıyla yeniden açılarak Ankara 2. Aile Mahkemesinin Bilirkişi
sıfatıyla vermiş olduğu 5.6.2014 tarih ve 2014/130 TAL. Kararıyla(Ek:21) Bala
Asliye Hukuk Mahkemesinde 16.7.2014 tarihinde 2012/133 E, 2014/298 K. Sayılı
kararıyla 2/8 oğlum haklı olarak 557.417,78.-TL maddi 5000.-Tl Manevi
tazminatla sonuçlandı.(Ek:22) Oğlumun 6/8 hakkı olan 1.672.253,34 TL haksız ve
hukuksuz bir kararla gasp edilmiş oldu. Bizde hakkımızı alabilmek için bu
davayı açtık.
Karşı tarafın devam eden mal
kaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe(Ek.23) üzerine Bala Asliye Hukuk
Mahkemesi Hakiminin hakkımda suç duyurunda bulunmasıyla, bana bilirkişiye
hakaret ettiğime dair Bilirkişi şikayetçi ve davacı edilememesine(Ek:24) rağmen
Fezleke (Ek:25) ve iddianame düzenlenerek(Ek:26) dava açıldı. Bilirkişi davacı
edilemedi ve mahkemeye de getirtilemedi(Ek:27). Elazığ’da çalışırken Fetö’den
görevinden atılarak memleketine dönmesine rağmen hakim bana 10 ay caza vererek
açıklanmasını geriye bıraktı.(Ek:28) Buna yapılan itiraz da 8Ek:29) Ankara 7.
Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2018 tarih ve 2018/372 D.İş sayılı kararıyla
reddedildi (Ek:30)
Oğlumun kaza davası ile ilgili
devam eden mal kaçırma davasında, Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye
hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın
İptali ve Tazminat ödenmesi için ilgili Adalet Bakanlığına karşı Ankara 23.
İdare Mahkemesinde 12.02.2019 tarihli dilekçe(Ek:31) ile açılan 26.02.2019
tarih ve 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararın baştan savulmak amacıyla
Reddi (ek:32)ve bu Red kararının 7.3.2019 tarihli dilekçe (Ek33) ile yapılan
itirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19.06.2019
tarih ve E.2019/865 K. 2019/981 sayılı
kararıyla(Ek:34) onanması üzerine yapılan Temyiz de Danıştay 10. Dairesinin
E.2019/11761, K. 2022/723 sayılı kararıyla onanmış ve bu karar bana 20.05.2022
tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu onamanın 6100 sayılı HMUK kanununu 46.
Maddesinin tümüne, özellikle a maddesindeki: a) Kayırma veya taraf tutma yahut
taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm
veya karar verilmiş olması, maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle bu davanın
Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir. Bilirkişi bana “Polisi nasıl
şikayet eder, daha kötüsünü vereyim de görsün” sözüyle kin ve nefretini kusmuş,
hakim ve savcılarla devam eden davalarımı UYAP üzerinde gören Bala Asliye Ceza
Hakimi de beni yıldırmak için davamın devam eden savcı ve hakimleri kayırmak
amacıyla ve kin ve nefretle bilirkişiyi davacı edememesine, mahkemeye
getirememesine ve fetö’den atıldığını göz ardı ederek bana bu cezayı vermiştir.
Onun için bana verilen cezanın “Kin ve nefretle” verildiği gayet açıktır ve
bozulması gerekir. Bilirkişinin kini ve nefretiyle vermiş olduğu bu raporuyla
uğramış olduğumuz maddi ve manevi zararımızın tazmin edilerek devlet tarafından
bana ödenmesi ve mağduriyetimin bir an önce giderilmesi gerekmektedir Bana
ödenen bu maddi ve manevi tazminatı, bu bilirkişi koruyan hakimden, bu hakimi
koruyan diğer hakimlerden alınarak tekrar devlete iade edilmesi gerekir. 6100
sayılı kanunun 46. Maddesindeki diğer maddelerinde ihlal edildiği göz önüne
alınmalıdır.
Dava süreci devam ederken benim
nüfusumda ortaya çıkınca karşımızda kaza
yapalar değil Bala Savcı ve Hakimleri kalmıştır. Onlarla ve onları koruyan
kararlar veren İdare Mahkemesi, İdari Dava Dairesi ve Danıştay Hakimleri ile
ilgili davamız Yargıtay nezdinde halen devam etmektedir. Yargıtay’ın 7.7.2020
tarihli oğlumun sağlık raporuna itirazıyla davanın mahkemesine iadesiyle
(Ek:35)bizde yaşanan hukuksuzlukları 21.09.2020 tarihli beyanla(Ek:36)
mahkemesine tüm belgeleriyle ilettik. Fakat karşı taraftan araç sahibi Melih
Sarı’nın Türk vatandaşlığından çıkarak Alman vatandaşlığına geçmesi üzerine
mahkeme iki yıldır hala bu kişiye tebliğ yapmakla uğraşmaktadır. Eğer tebliğ
yapmayı başarabilirse dosya ve veya oğlum Ankara Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas
Dairesine gönderilerek yeniden rapor alınacak ve davamız bu rapora göre yeniden
görülecektir. Fakat davayı kazansak dahi karşı tarafın satın aldığı kamu
görevlileri sayesinde mallarını kaçırdığından 2/8 le bile verilen kararı
ödeyecek malvarlıkları olmadığından 6/8 gasbedilen hakkımızın hazinece ödenmesi
bir zorunluluk halini almıştır.
Oğlumun kazası nedeniyle Bala
Emniyet Müdürlüğünse yaşanan rüşvet
karşılığı gerçek evraklarla raporun kaybedilerek yerine sahte evraklarla ve
yalancı tanıklarla kaldırımdaki kazanın yol ortasına alınması ile ilgili Bala
Kaymakamlığına 26.10.2004 tarihli dilekçe ile (Ek:37) suç duyurusunda
bulunulmuştur. Bunu üzerine Ankara Emniyet Müdürlüğünde soruşturma açılmıştır.
Bu soruşturmada ifademle (Ek:38) suçluların cezalandırılması talebime rağmen ve
Tanık Cihat Barbaros Ayata’nın 4.3.2005 tarihli ifadesiyle(Ek:39) 8.6.2004
Pazar gecesi evrakların değiştirileceği iddiasıyla halen Bala karakolundaki
Ahmet Çalış adına düzenlenen evrakın ve raporun mevcut olmasına rağmen
kendisine verilmediğini ifade etmiştir. Trafik Polisi Mustafa Gödek 9.3.2005
tarihli ifadesiyle(Ek:40) Ahmet Çalış adına rapor düzenleğini inkar ederek
raporunu 9.3.2004 tarihinde Bala karakoluna verdiğini iddia etmiştir. Bala
Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim de 9.3.2005 tarihine aynı şekilde ifade vererek(Ek:41)
9.8.2004 tarihinde Murat Çalış adına raporu alarak savcılığa verdiğini iddia
etmiştir. Benim
evime geldiğini ve C.Barbaros Ayata ile tartıştığını ve Ahmet Çalış adına evrak
olduğunu inkar etmiştir. Oysa Emniyet Amir Vekili olarak düzenlediği
evrak 8.8.2004 tarihlidir ve Savcı’ya da bu tarihte teslim edildiği belgeyle
sabittir. Ankara Emniyet Müdürlüğü yapılan soruşturmada Bala Karakolunda ve
Emniyetinde o tarihte görevli polislerin tamamını ifadeye çağırmasına rağmen
(Ek:42,43) bunların ifadesini işleme koymayarak Ankara Valiliğinde 13.12.2007
tarihinde bir olurla (Ek:44) dosyayı işlemden kaldırmış ve 19.12.2007 tarihli
bir yazıyla(Ek:45) bana bildirilmiştir. Oysa 8.8.2004 gecesi evrakın ve suç
oranının değiştirildiğine tanık olan ve Bala Emniyet Müdürlüğünde görevi
sırasında 8.8.2004 tarihli yazının Başkomiser Ali Mülayim tarafından
değiştirilmesine müsaade edilmeyince Ali Mülayim, Bala Emniyet Müdürlüğü
aracılığıyla değil de 8.8.2004 tarihinde aldığı kayıtla evrakı kendi imzasıyla
savcıya sunmuş ve kabul ettirmiştir. Evrakın ve suç durumunun değiştirildiği
polislerce bilindiğinden Ankara Emniyet Müdürlüğü soruşturmasında bilerek yalan
ifade vermiştir. Emniyet Müdürlüğünde polislerin ifadesine başvurmasına rağmen
işlenen suçu kapatmak amacıyla polislerin ifadesini işleme koymayarak dosyayı
kapatmıştır. Fakat evrakların ve raporun değiştirildiğini bana söyleyen ve
mahkemede tanıklık edeceğini söyleyen polis memuru da Emniyet bahçesinde top
oynarken kalp krizinde vefat etmiştir. Mahkeme süresince de hiçbir polisi tanık
olarak dinletemedik. 2016 darbe girişiminde birçok polis savcı ve hakim ve
davanın bilirkişisi Fetö çeteliğinden görevinden atılmıştır. Kalp Krizi geçiren
polisin ölümünün incelenmesi için verdiğim dilekçe (Ek:45) üzerine yapılan
inceleme sonucu henüz tamamlanmamıştır.
Bunun üzerine Ankara Valiliğine
İdari dava açılmıştır. Bu davanın Red edilmesi üzerine Ankara 7. İdare
Mahkemesi’nde 20.06.2019 tarihli dilekçe(Ek:46) ile Cumhurbaşkanlığına dava
açılmıştır. Bu dava 28.09.2019 tarih ve
E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla davayı başında savarak “görevsizlik
kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” istemiştir. (Ek:47) Bu
karara da 23.07.2019 tarihli dilekçeyle(Ek:48) yapılan itirazda Ankara Bölge
İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 07.11.2019 tarih ve E.2019/1759,
K.2019/2078 sayılı kararıyla reddedilmiştir.(Ek:49) Bu Karara karşı 19.12.2019
tarihli dilekçeyle(Ek:50) yapılan Temyiz de
Danıştay 10. Dairesinin E.2022/1857, K.2022/1720 sayılı kararıyla temyiz
istemimiz reddedilmiştir. Bu karar bize 26.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Bu Karar 6100 sayılı HMUK Kanunun 46. Maddesine aykırı olup özellikle: e) Hakkın yerine getirilmesinden
kaçınılmış olması. Maddesindeki hakkı teslim etmemek konusunda açıkça aykırı
olduğundan bu davanın da hukuk davası olarak Yargıtay’da yeniden açılmasına
karar verilmiştir.
Bala Karakolunda kazadan üç gün
sonra ilk anda tanık edilerek ifadesiyle Ahmet Çalış adına rapor düzenlenen
gerçek rapor, evraklar ve tanık can
Gürbüz’ün ifadesi, rüşvet karşılığı yok edilerek yerine sahte evrak ve rapor
hazırlanması ve bu sahte evrak ve raporlarla davanın devam etmesi bizi mağdur
etmiştir. Oğlum Halil Adli Tıp Raporuyla bakıma muhtaç kalmış(Ek:51), kendisine
%98 engelli raporu verilmiş(Ek:52)ve Osmaniye Kadirli Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.01.2010 tarih ve 2009/899
Esas,2010/53 sayılı kararıyla(Ek:53) da vesayet altına alınmıştır. Tedavisi
halen devam etmektedir. Bakıma muhtaç ve kendisini ifade edememekte, felç
kalması nedeniyle ayağa kalkıp yürüyememekte, bizim bakımımızla yaşamını idame
ettirmektedir.
Bende oğluma bakmak için özel
hastanelerde uzun pahalı tedavi giderleri için arsa tapulu evimi sattım(Ek:55)
ve Halen aylık 1100.-Tl Kira ödemekteyim.(Ek:56) Arkadaşlarım halen çalışmaya
devam ederken ben oğluma bakabilmek ve mahkemelerimiz hukuksuzca reddedildiğin
hakkımda açılan icraları ve borçlarımı(Ek:57,58,59,60,61,62) ödeyebilmek için emekliye
ayrıldım.(Ek:63) Sağlığımı kaybederek hemodiyaliz hastası oldum.(Ek:64) Bu
nedenle de %93 engelli olarak (Ek:65)hiçbirşey yapamaz hale geldim. Bu nedenle
Öğretmen olarak atanması gereken kardeşini ağabeyine bakması için yanımızda
tutarak onu da mağdur etmekteyiz. Bu nedenle mağduriyetimizin bir an önce giderilmesini talep etmekteyiz.
Bu
nedenlerle; Bana Verilen cezanın Mahkemenizce iptal edilmesini, idari davanın
adli yargıda görülmesini talep edilen
davamızın Mahkemenizde görülmesini, mağduriyetimiz nedeniyle istediğimiz
maddi ve manevi tazminatların ödenmesini talep ediyoruz. Bizim açtığımız bu davadaki tazminat
miktarları ise; Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı
ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki
1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 500.000.Tl 2004 de sattığım arsa tapulu evin bedelinin,100.000.-TLlira Mahkemelere
ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18
yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46
yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL
olarak Toplam: 2.758.253,34.-TL Maddi
Tazminat ile davamızın 18 yıldır bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve
Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin giderilmesi ve öğretmen
olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin
mağduriyeti ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi
tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Maddi ve Manevi tazminatın
fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma
ödenmesi ve yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesi bedelillerinde
açılmıştı.
Mahkemeler vatandaşın hakkını korumak, mağdur olası durumunda
mağduriyerini hem maddi ve hemde manevi olarak gidermekle yükümlüdürler.
Anayasa Mahkemesinin 138. maddesine göre mahkemeler kararlarını mevcut
anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vermekle yükümlüdürler. Bizim
davamızdan isteğimiz gayet açık ve nettir. Biz ilk anda oğlu adına davayı
üstlenen Ahmet Çalış adına düzenlenen evrak ve raporları istiyoruz. Benim evime
gelerek kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen, rüşveti görünce savcının
talimatıyla o evrakları yok eden Emniyet Amir Vekili ve polislerin korunmasını
istemiyoruz.
Bu nedenle; yukarıda açıkça izah edildiği
gibi davamızın kabul edilerek istemiş olduğumuz maddi ve manevi tazminatın
tarafımıza ödenmesi gerekmektedir. Kaza yapan taraf bize hak ettiğimiz yasal
tazminat hakkımızı ödememek için satın aldığı savcı hakimler aracılığıyla her
türlü hukuksuzluğu yapmıştır. Bununla da yetinmeyerek bize ödemesi gereken
tazminatı ödememek için varlağını gizleyerek, başkasına devrederek ve
üzerlerine almayarak, yurt dışına kaçarak başka ülke vatandaşlığına geçerek
icra tebiğatını engelleyerek davayı kazansak bile bizi mağdur edecekleri gayet
açıktır. Bizde bu davayı açarak devletin bizim hukuksuzca gasp edilem maddi ve
manevi tazminatımızı bize ödeyerek, bizlere 18 yıldır mağdur edenlere rücu
etmesini, Kaza sonrası rüşvet vererek, gerçek evrakları yok ettirerek,
bununlada yetinmeyerek dava sürecinde
yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyerek ve tanık ifadesinin
dosyadan çıkartılarak yok ederek Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E.,
2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen
6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 500.000.Tl 2004 de sattığım
arsa tapulu evin
bedelinin,100.000.-TLlira Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara
ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı
ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık
zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olarak Toplam:
2.758.253,34.-TL Maddi Tazminat ile 18
yıldır Rüşvet, Emir ve Talimatla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve
Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan
sağlığımızın bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere
Toplam: 3.758.253,34 TL. Maddi ve manevi Tazminatin kaza zamanı
itibariyle yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve davamızın Adli yardımla devam
etmesine hükmedilmesine karar verilmesini arz ve talep ediyoruz.
HUKUKİ
DELİLLER: 6100
sayılı HMUK kanunun46. Maddesi, dosyadaki evraklar, devam eden davalarımız vs.
mahkemenin uygun göreceği diğer deliller.
SONUÇ VE İSTEM :
1- Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye
hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın
iptal edilmesini, Bilirkişinin bu haksız ve kin ve nefret dolu kararıyla bize
verdiği zararın maddi ve manevi tazminat olarak kaza tarihinden itibaren yasal
faiziyle Hazinece tarafımıza ödenmesine karar verilmesini;
2- Ankara
7. İdare Mahkemesi’nin 28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı
kararıyla “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını”
istemesi talebinin yerine getirilmesi için görevini kötü kullanarak rüşvetle
evrakları değiştiren Bala Karakolu ve Emniyet Amirliği polislerinin
mahkemenizce yargılanmalarına izin verilmesini, Onların rüşvetle evrakları
değiştirmesi sonucu uğradığımız maddi ve manevi zararın tazminat olarak kaza
tarihinden itibaren yasal faiziyle hazinece tarafımıza ödenmesine karar
verilmesini;
3-Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL.
Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki
1.672.253,34 TL.(Birmilyon Altıyüzyetmişikibin İkiyüzelliüç Lira Otuzdört
Kuruş) Tazminat hakkımızın 500.000. (Beşyüzbin)Tl 2004 de sattığım arsa tapulu evin bedelinin, 100.000.-(Yüzbin)TL.
Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli;
216.000.- (İkiyüzonaltıbin)TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için
erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın
yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-(İkiyüzyetmişbin)TL olarak Toplam:
2.758.253,34.- (İkimilyonyediyüzellisekiz bin)TL Maddi Tazminat ile 18 yıldır Rüşvet, Kin ve
nefretleve baştan savma kararlarla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve
Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan
sağlığımızın, öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için
yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyet bedeli olarak da : 1.000.000.-
(Birmilyon) Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34.- (Üçmilyon
Yediyüzellisekizbin ikiyüzeeliüç Lira Otuzdört Kuruş) TL. Maddi ve Manevi Tazminatın kaza tarihindn itibaren
yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesine;
Görevini kötüye kullanarak, rüşvet ve evrak sahtekarlığı ile
bizleri mağdur eden ve açtığımız davalarda bu kamu görevlilerini koruyan
kararlar vererek mağduriyetimizin giderilmesine engel olan Hakimlere ve yaptıkları
soruşturmalarla gerçeğin üstünü örtmeye çalışan savcılara 6100 sayılı HUMK kanunun 46. Maddesinin 3.
Maddesi gereğince rücu ederek hazinenin bize ödemiş olduğu maddi ve manevi
tazminatın bu kamu görevlilerinden silsilece tahsil edilmesine karar verilmesini;
davamızın adli yardımla yürütülmesine karar verilmesini, şimdiye kadar yapılan mahkeme
masraflarının ve bu mahkeme
masraflarının davalı daireye yüklenmesine karar verilmesini;
Arz ve talep
ederim. 13.06.2022
Mustafa DEMİR
Davacı
E K L E R :
1- Adli
Yardım Dilekçesi.
2- 65
Adet evrak.