13 Haziran 2022 Pazartesi

YARGITAYDA DAVA İÇİN YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

YARGITAY İLGİLİ DAİRESİ’NE

Sunulmak Üzere

OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE                                               

                                                                                     Adli Yardım  taleplidir.

 

   DAVACI  : Mustafa DEMİR  

DAVALI:     1- ADALET BAKANLIĞI  ANKARA

                      2- CUMHURBAŞKANLIĞI  ANKARA

VEKİLİ: Av.Ömer Örgen   UETS:35756-96579-49812

                  3- MALİYE HAZİNESİ  ANKARA

KARAR VEREN

MAHKEME   :1-Adalet Bakanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2019/11761E., 2022/723 K.

TEBLİĞ TARİHİ: 20.05.2022

                          2-Cumhurbaşkanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2022/1857 E.,2022/1720 K.

TEBLİĞ TARİHİ: 26.05.2022

 

KONUSU : 1- Oğlumun kaza davası ile ilgili devam eden mal kaçırma davasında, Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın iptali ve tazminat ödenmesi için ilgili Adalet Bakanlığına karşı Ankara 23. İdare Mahkemesinde açılan 26.02.2019 tarih ve 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararın reddi ve bu Red kararının Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19.06.2019 tarih ve E.2019/865 , K. 2019/981 sayılı kararıyla onanması üzerine bu kararında Danıştay 10. Dairesinin E.2019/11761, K. 2022/723 sayılı kararıyla onanması(Ek:1) ve bu kararın bana 20.05.2022 tarihinde tebliğ edilmesi, bu onamanın 6100 sayılı HMUK kanununu 46. Maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle bu davanın Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.

                         2-Oğlumun kazası nedeniyle Bala Emniyet Müdürlüğünde yaşanan  rüşvet karşılığı gerçek evraklarla raporun kaybedilerek yerine sahte evraklarla ve yalancı tanıklarla kaldırımdaki kazanın yol ortasına alınması ile ilgili Ankara Valiliğine açılan Tazminat davasının reddi üzerine Cumhurbaşkanlığına karşı açılması üzerine Ankara 7. İdare Mahkemesi 28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” isteyen baştan savma kararı üzerine bu karara yapılan itirazda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 07.11.2019 tarih ve E.2019/1759, K.2019/2078 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu Karara karşı yapılan itirazda Danıştay 10. Dairesinin E.2022/1857, K.2022/1720 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddedilmiştir.(Ek:2) Bu Karar bana 26.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu karar 6100 sayılı HMUK Kanunun 46. Maddesine hakkı teslim etmemek konusunda açıkça aykırı olduğundan bu davanın da hukuk davası olarak Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.

                          Bu davalarda istenilen maddi ve manevi tazminat yönüyle aynı olduğundan Yargıtay’da her iki davanın birleştirilerek açılmasına ver her iki davada da maddi ve manevi olarak: Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34.- TL. Tazminat hakkımızın; 500.000.-Tl. 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin; 100.000.-TL. Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olmak üzere Toplam: 2.758.253,34.-TL  Maddi Tazminat ile 18 yıldır bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın ve öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyet bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Tazminat talebinde bulunulmasına, 18 yıldır devam eden oğlumun tedavi süreci ve dava süreci nedeniyle maddi ve manevi olarak çok mağdur edildiğimizden bu mağduriyetimizin giderilmesi ve davamızın Adli Yardım desteği ile görülmesini talep etmekteyiz.

 

DAVANIN ÖZETİ: Ankara-Bala İlçesi Bala Lisesinde okuyan oğlum Halil Demir, 06.08.2004 günü akşamı saat 20.30 sıralarında okulunun önündeki kaldırımda çeşmeye doğru yürürken 15 yaşında bir çocuğun kullandığı bir aracın kaldırımda, arkadan ani ve hızla çarpmasıyla ağır yaralanmıştır. Kendisine çarpan çocuk hızla olay yerinde kaçarak komşusunun bahçesine saklanmıştır. Araçta bulunan kız kardeşi   olay yerine karşı bakkalda telefonla babasını çağırarak babasının suçu üstlenmesini sağlamıştır.

              Olay yerindeki çeşmede su dolduran iki kişiden biri olan tanık Can Gürbüz olayın kaldırımda gerçekleştiğini halkın içinde anlatmış, halk kazanın nasıl olduğunu bu çocuktan öğrenmiş ve bize anlatmıştır. Diğer çocuk ailesi tarafından soruşturma ve dava sürecinde taraf edilmemişse de birkaç yıl sonra bir trafik kazasında ölmüştür. Olay yerine intikal eden polisler ve Trafik polisi okul girişinde yatan oğlumla ilgilenmek yerine aracın kaldırımdaki izini çizmeye başlayınca trafik polisi Mustafa Gödek ile Ali isim isimli polis halkın içinde tartışmıştır. Olaydan yarım saat sonra olay yerine çarşıda bir şoförün söylemesiyle Dr. Salih Yılmaz ve Eczacı Cihat Barbaros Ayata intikal etmiş, Dr. Salih Bey hemen hastaya müdahale ederken o zamana kadar boylu ve yapılı olması nedeniyle adam zannedilen ve durumu nedeniyle tanınamayacak durumda olan oğlum Halil’i kapı komşum olması nedeniyle Eczacı Cihat Barbaros Ayata tanımış ve Dr.Salih Yılmaz Bey oğlumu hemen olay yerindeki trafik polisi aracıyla hemen Bala Sağlık Ocağına kaldırmış ve acil müdahalede bulunmuştur.

              Komşum olan Eczacı Cihat Barbaros Ayata Sağlık Ocağına geçerken evimden beni de aldı. Sağlık Ocağında oğlumu teşhis ettim. Durumu çok ağır olduğundan sağlık ocağında görevli Dr. Nurşen Yaşa eşliğinde oğlumu ambulansla Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine zor yetiştirdik. Biz Ankara’ya hareket etmeden bize kazayı baba Ahmet Çalış’ın yaptığı ve kazanın kaldırımda gerçekleştiği, oğlumun hiçbir kusurunun bulunmadığı, karşı tarafın 8/8 kusurlu olduğu hem kaza yapanlar tarafından hemde Bala Emniyeti ve Karakolunca bildirildiğinden ve oğlumun durumu çok ağır olduğundan ilk etapta biz kaza evraklarıyla ilgilenmedik. Oğlumun durumu çok ağır olduğundan bir gece Gazi Tıp Fakültesi Hastanesinde kaldı. Orada Prof.Dr. olan bir akrabamın uyarısıyla Cumartesi günü oğlumu Ankara Özel Güven Hastanesine kaldırdık ve oğlumuzla ilgilenmeye devam ettik.

Biz Bala’dan ayrıldıktan sonra olay yerinde kazayı anlatan tanık Can Gürbüz karakola getirilerek alınan ifadesiyle kazanın kaldırımda gerçekleştiği ve oğlumun bir kusurunun bulunmadığına dair ifade veriyor. Suçu üstlenen Ahmet Çalış nezarete alınmış ve avukatı olmadan ifade vermeyeceğine dair tutanak tutulmuştur.(Ek:3) Can Gürbüz’ün ifadesi üzerine Trafik Polisi Mustafa Gödek tarafından bir rapor hazırlanarak Cumartesi günü Bala karakoluna teslim edilmiş, Bala Emniyet Amiri yıllık izinde olduğundan yerine Bala Karakolu Başkomseri Ali Mülayim Vekalet etmekte olduğundan, Emniyet Amir Vekili sıfatıyla bu raporu alıp Bala Emniyet Müdürlüğünde kayda geçirilmiş ve işleme konmuş. Hatta Emniyet Amir Vekili Cumartesi günü akşamı yanına iki polis memuru alarak evime gelmiş, eşimden ve çocuklarımdan kaza geçiren oğlumun kimlik bilgilerini alarak ve hemşerimiz olduğunu, oğlumun kusurunun bulunmadığını söyleyerek gitmiştir.

Buraya kadar her şey normal şekildedir. Rezaletler bundan sonra başlamıştır. İlk önce kaza yerinin karşısında bakkalı olan ve yaralı oğluma ilk müdahale eden, polis ve ambulans çağıran Emekli Polis Memuru Tanık Mekin Öktem ifadesinde (4)kazayı baba Ahmet Çalış’ın yapmadığını, Ahmet Çalış’ın kızı tarafından kendi dükkanında kendi telefonuyla olay yerine çağrılarak suçu üstlendiğini, olay zamanı dükkanının önünde oturduğunu, kazazedenin kendi dükkanı önünde yol geçmediğini, geçse mutlaka göreceğini, kaza sesiyle kazazedeye ilk müdahale eden olduğunu, kepçecinin daha aracında inmeden kazazedenin başında olduğunu, ambulansa ve polise kazayı haber verdiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Ahmet Çalış suçu üstüne alamamıştır. Fakat kazadan üç gün sonra savcı olay yerine geldikten sonra ilçede kuyumculuk yapan Ahmet Çalış’ın da o zamanki eşinin dayısı olan bir partinin eski ilçe başkanı ve belediye meclis üyesi olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, yanına Bala belediye Başkanı ve esnaftan ve akrabalarından bazı kişileri alarak, beni de davacı ettirmeyeceğini iddia ederek savcılığı nüfusuyla tesiri altına almıştır. Savcının oğlumla ilgilenen benim düzenlenen ilk evraklardan haberdar olmadığımı öğrenince, kuyumcunun da nüfusuna güvenerek kazadan üç gün sonra evrakların değiştirilmesini istemiştir. Kazadan üç gün sonra Pazar gecesi karakolda evrakı değiştirirlerken benim oğlumla ilgilendiğimi bilen komşum eczacı Cihat Barbaros Ayata gece saat 23:30 sıralarında karakola gelip kaza evrak ve raporunu isteyince Emniyet Amir Vekili Ali Mülayimle tartışmış, fakat hala değiştirilmemiş olan Ahmet Çalış adına olan rapor ve evrakları da oğlu Murat Çalış adına değiştirilecek diye alamamıştır. Eczacı Cihat Barbaros Ayata  gittikten sonra evrak ve raporları istedikleri değiştirmişler, tanık Can Gürbüz’ün ifadesini de yok ederek tanıklıktan çıkarmışlar, Tanık Can Gürbüz’ün bu iadesi yok edildiği gibi daha sonra Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle alınan ifadesi de (Ek:5) yok edilmiştir. Daha önce ifade vermeyeceğine dair tutanak tutularak gözaltına alınan Ahmet Çalış’a aynı tarih ve saatte ifade vermiş gibi ifade evrakı düzenlemişlerdir.(Ek:6)  Halbuki onu tutanakla nezarete alan polis onun o zaman ifade vermediğini doğrulamaktadır. Kepçeci Mustafa Yaşar’a da oğlumun yol geçerken yolun ortasında ve kepçenin önünde kaza geçirdiğine dair ifade(Ek:7) verdirip  suçsuz olan oğlumu 4/10 suçlu gösteren sahte bir trafik raporu hazırlatmışlar. (Ek:8) Hatta Trafik Polisi Mustafa Gödek soldan çarpan ve solu kırık olan aracın sağdan çarptığına ve sağının kırık olduğuna ve dair rapor getirince(Ek:8) karakolda tartışma yaşanmış, oda o raporunu da değiştirerek halen geçerli olan dosyadaki tarihsiz raporunu vermiştir. Pazartesi günü de Pazar günü evrakın değiştirilmesini isteyen savcıya evrakı Pazar günü teslim ettiği evrakmış gibi aynı Pazar tarihini attırarak teslim etmişlerdir.(Ek:9) Böylece kendilerince rüşvetle işi kılıfına uydurup, kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmışlar, 8/8 haklı olan oğlumu 4/10 haklı hale getirmişlerdir. Halbuki biz kazazedeyi Ankara’ya götürürken beraber hastayı götüren Dr. Nurşen Yaşa imzalı hastanın kimlik bilgilerine ulaşılamadığına ((Ek:10) dair tutanak tutulurken, aynı polislerce aynı tarihte tutulan kaza evraklarında oğlumun kimlik bilgilerinin olması (Ek:11,12) bu evrakların Cumartesi günü evimde Amir Vekili Ali Mülayim’in aldığı kimlik bilgileriyle düzenlendiği gayet açık ve nettir.

Bizim bu durumlardan haberimiz olmadığından ve durumu çok ağır olan, kazadan 15 gün sonra Özel Güven Hastanesince fişinin çekilmesi talep edilen oğlumuzla ilgilenmeye çalışıyorduk. Kazadan 1,5 ay sonra hastaneye gelen kaza yapan çocuğun dedesinin aptalca “siz hastayı niye Numune Hastanesine yatırmadınız, bu hastanenin parasını nasıl ödeyeceksiniz” şeklinde konuşunca biz kendilerine güvenerek hastamızı bu hastaneye yatırmadığımızı söyleyerek gönderdik. Bala’ya döndüğümüzde resmi evrakları aldığımızda kazanın kaldırımda değil yol ortasında gerçekleştiğini, oğlumun da 8/8 haklı değil, 6/10 kusurlu gösterildiğini öğrenince derhal resmi işlem başlattık. Bala Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim benim davadan vazgeçmediğimi görünce hemen emeklilik dilekçesi vererek emekliye ayrıldı. İlk başta Kuyumcuyla baş edemeyeceğimi iddia eden polis memurları benim hiç kimseyi dinlemediğimi ve her türlü yasal işlemi başlattığımı görünce susmak zorunda kaldılar. Savcılık Bala’da görev yapan Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk’ün bilirkişi olarak görevlendirdi. Savcı bir kaşif düzenleyerek benim katılmamamı istediyse de, savcıyı dinlemeyerek bu keşfe katıldım. Keşifte yaşanan rezalet üzerine savcıya: “bu keşfi kendisinin mi, yoksa kaza yapan Ahmet Çalış’ın mı yaptığını” sormak zorunda kaldım. Bu keşif tutanağında (Ek:13) karakol ifadesinde  oğlumun yol geçtiğini iddia eden tanık kepçeci Mustafa Yaşar, keşif ifadesinde oğlumu önünde geçtiğini görmediğini, fakat yol ortasında kenara kaldırdığını iddia etti.  Diğer tanıklar kendisinin bu yalanına katılmadı. Tanık Emekli Polis memuru ve Bakkal Mekin Öktem ifadesinde : kaza zamanı dükkanının önünde oturduğunu, kazazedenin dükkanının önünde yol geçerde mutlaka görmesi gerektiğini, kazayı görmediğini, fakat kazanın sesiyle kepçecinin aracını durdurup aracından inmeden yaralının başında olduğunu, kepçecinin de yaralıyı yol ortasında kaldırdığını görmediğini söyleyince karakol ve savcılık ifadesini doğrulayarak kepçecinin yalanı boşa çıkmış oldu. Diğer tanık Gülümser Yıldırım’da dışarda evine gelirken oğlumu az gerideki araç sollama yasağı dibinde yol geçmeyi beklerken gördüğünü, evine girip kaza sesini duyunca hemen dışarı çıktığını, yaralının başında tanık Mekin Öktem’i gördüğünü, kepçeci Mustafa Yaşar’ı görmediğini söyleyerek(Ek:14) savcılık ifadesini doğruladı. Diğer Tanık kızı Büşra Yıldırım ise çeşmenin karşısında su içmek için beklediğini, annesiyle evine girmediğini, çeşmede iki kişinin su doldurduğunu, oğlumun annesinin dediği sollama yasağı yanında karşıya kaldırıma geçtiğini, bir aracın sollama yasağı olan yerde hızla kepçeyi sollayan oğluma çarptığını, o anda önünde kepçe geçtiği için nasıl çarptığını görmediğini, fakat oğlunun kaldırımda olduğunu, çarpmanın etkisiyle 15-20 metre fırlayarak çeşmenin batısından doğusuna okul girişine düştüğünü, kendisinin korkup su içmekten vazgeçip evine gittiğini ifade etmiştir. Çeşmede bulunan tanıklardan Can Gürbüz daha önce halkın içinde anlattığı olayı yalanlayarak kazayı oğlumun yol geçerken yaptığını ifade etmiştir.(Ek:15) Fakat daha sonra Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle ve Bala Asliye Ceza Hakimi ve halen Adalet bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı olan Hakim Fuat Pempeçiçek tarafından alınan ve kazanın kaldırımda olduğunu, kendisini çeşmeye atarak kurtardığını anlatan ifadesi ki bu ifadeyi bizzat bende okudum. Dosyadan çıkartılarak önceki ifadesi gibi yok edilmiştir.

Keşifte görev verilen Bilirkişi Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk hazırlamış olduğu raporunda (Ek:16)diğer tanıklarca yalan söylediği ortaya konan kepçeci Mustafa Yaşar’ın ifadesini esas alan bir rapor düzenlemiştir. Bana da “Polisi nasıl şikayet eder, daha kötü rapor vereyim de görsün” şeklinde bir laf ederek oğlumu 2/8 haklı gösteren bir rapor düzenlemiştir.  Bir nevi kin ve nefretini kusarak açıkça görevini kötüye kullanmıştır. İfadesini esas aldığı kepçeci de diğer tanıklarla yalanı ortaya çıkarılınca Ahmet Çalış ve Kızı hakkında Bala Asliye ceza mahkemesinde devam eden 2004/95 sayılı Adaleti yanıltma davasında yalanlarından vaz geçerek savcılıkta vermiş olduğu ifadesine dönerek (Ek;16)kazada bir şey görmediği muğlak ifadesine dönmüştür. Fakat kazanın Bala Asliye Ceza Mahkemesinde devam eden ceza davasında halen Yargıtay Savcısı olan ve o tarihte kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın evinde kiracı olarak oturan Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç, ev sahibinin emir ve talimatıyla davamızın savcısı halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris Davası savcısı olan Mustafa Saylam yerinedavamıza girerek tarafından bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engellemişir. Benim şikayetimle bu savcı Kızılcahamam’a, Hakimde Kazan’a sürülmüştür.

 Bende nüfusumu kullanınca(Ek:17), Tanık Kepçeci Mustafa Yaşar’ın kaza zamanı kepçesiyle özel çalışırken kazadan sonra bu yalan ifadeli karşılığında Belediye Başkanı ve belediye Meclisi Üyesi Abdulkadir Kılıç’ın girişimiyle Bala Belediyesine kepçesiyle işe alındığını ve halen Bala Belediyesinde çalıştığını öğrendim. Bunu işe alan Bala belediye Başkanı bir trafik kazası sonrası hayatını kaybetti. Kuyumcu da benim asla vazgeçmeyeceğimi anlayınca kuyumcu dükkanını oğluna devretti. Mallarını üzerinde kaçırdı.

Bilirkişi  yanında beraber çalıştığı uzman çavuş Mustafa Şahin’in babasıyla tesadüfen karşılaşınca ona dedelerimi söylemem üzerine benim nüfusumu öğrenip hemen Kuyumcu dükkanına gelerek kuyumcuyla görüştü. Kendisini takip ettiğini anladıktan sonra konuşmaya başladı. Raporunu ilk anda düzgün verdiğini, fakat savcılar Mustafa Saylam ve İrfan Saz’ın raporunu değiştirmesini istediklerini, savcıların isteğiyle raporunu değiştirdiğini, benim kendisine rüşvet vermediğimi, rüşvetini kuyumcudan aldığını bizzat kazadan sonra gelerek göreve başlayan Jandarma Alay Komutanı Mesut Çakantaş’ a anlatması ve alay komutanı Mesut Çakantaş’ın bizzat bana anlatmasıyla öğrendim. Mesut Bey bana bu Jandarma Uzman Çavuş’un Ankara’da Jandarma İstihbaratı tarafından birkaç defa arandığını, arandıktan sonra  beraber çalıştığı Mustafa Şahin adındaki uzman çavuşla gizli birşeyler konuştuğuna birkaç defa tanık olunca kendilerini çağırarak konuşturduğunu ve olayı itiraf ettiğini anlattı. Meğerse kendisi göreve gelmeden iki ay önce meydana gelen trafik kazasında bilirkişi olarak görev aldıklarını, rüşvet karşılığı polisten daha kötü rapor hazırladıklarını, benimde jandarma istihbaratla kendilerini sıkıştırınca gerçeği söylemek zorunda kaldıklarını anlatmışlar. Biz köklü ve büyük bir aile olduğumuzdan bu bilirkişiyi bir akrabam vasıtasıyla sıkıştırmıştım.

Karşı taraf satın aldıkları Bilirkişi, Savcı ve Hakim sayesinde haklı olan oğlumu haksız etmeyi başarmışlardı. Dava sürecinde de davamız hazırlanan sahte evrak ve raporlarla devam  etti. Bizim taleplerimiz sözle geçiştirilerek ısrarla kayıtlara alınmadı. Tazminat davamız haksız ve hukuksuz şekilde reddedilince(Ek:18) karşı taraf ellerindeki malları kaçırarak yok etti. Bu karar Yargıtayca  bozuldu.(Ek:19) Ceza davamız 2/8 oğlumun haklı bulunmasıyla sonuçlandı.(Ek:20)Tazminat davamız Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde Aile mahkemesi sıfatıyla yeniden açılarak  Ankara 2. Aile Mahkemesinin Bilirkişi sıfatıyla vermiş olduğu 5.6.2014 tarih ve 2014/130 TAL. Kararıyla(Ek:21) Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde 16.7.2014 tarihinde 2012/133 E, 2014/298 K. Sayılı kararıyla 2/8 oğlum haklı olarak 557.417,78.-TL maddi 5000.-Tl Manevi tazminatla sonuçlandı.(Ek:22) Oğlumun 6/8 hakkı olan 1.672.253,34 TL haksız ve hukuksuz bir kararla gasp edilmiş oldu. Bizde hakkımızı alabilmek için bu davayı açtık.

Karşı tarafın devam eden mal kaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe(Ek.23) üzerine Bala Asliye Hukuk Mahkemesi Hakiminin hakkımda suç duyurunda bulunmasıyla, bana bilirkişiye hakaret ettiğime dair Bilirkişi şikayetçi ve davacı edilememesine(Ek:24) rağmen Fezleke (Ek:25) ve iddianame düzenlenerek(Ek:26) dava açıldı. Bilirkişi davacı edilemedi ve mahkemeye de getirtilemedi(Ek:27). Elazığ’da çalışırken Fetö’den görevinden atılarak memleketine dönmesine rağmen hakim bana 10 ay caza vererek açıklanmasını geriye bıraktı.(Ek:28) Buna yapılan itiraz da 8Ek:29) Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2018 tarih ve 2018/372 D.İş sayılı kararıyla reddedildi (Ek:30)

Oğlumun kaza davası ile ilgili devam eden mal kaçırma davasında, Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın İptali ve Tazminat ödenmesi için ilgili Adalet Bakanlığına karşı Ankara 23. İdare Mahkemesinde 12.02.2019 tarihli dilekçe(Ek:31) ile açılan 26.02.2019 tarih ve 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararın baştan savulmak amacıyla Reddi (ek:32)ve bu Red kararının 7.3.2019 tarihli dilekçe (Ek33) ile yapılan itirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19.06.2019 tarih ve E.2019/865  K. 2019/981 sayılı kararıyla(Ek:34) onanması üzerine yapılan Temyiz de Danıştay 10. Dairesinin E.2019/11761, K. 2022/723 sayılı kararıyla onanmış ve bu karar bana 20.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu onamanın 6100 sayılı HMUK kanununu 46. Maddesinin tümüne, özellikle a maddesindeki: a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle bu davanın Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir. Bilirkişi bana “Polisi nasıl şikayet eder, daha kötüsünü vereyim de görsün” sözüyle kin ve nefretini kusmuş, hakim ve savcılarla devam eden davalarımı UYAP üzerinde gören Bala Asliye Ceza Hakimi de beni yıldırmak için davamın devam eden savcı ve hakimleri kayırmak amacıyla ve kin ve nefretle bilirkişiyi davacı edememesine, mahkemeye getirememesine ve fetö’den atıldığını göz ardı ederek bana bu cezayı vermiştir. Onun için bana verilen cezanın “Kin ve nefretle” verildiği gayet açıktır ve bozulması gerekir. Bilirkişinin kini ve nefretiyle vermiş olduğu bu raporuyla uğramış olduğumuz maddi ve manevi zararımızın tazmin edilerek devlet tarafından bana ödenmesi ve mağduriyetimin bir an önce giderilmesi gerekmektedir Bana ödenen bu maddi ve manevi tazminatı, bu bilirkişi koruyan hakimden, bu hakimi koruyan diğer hakimlerden alınarak tekrar devlete iade edilmesi gerekir. 6100 sayılı kanunun 46. Maddesindeki diğer maddelerinde ihlal edildiği göz önüne alınmalıdır.

Dava süreci devam ederken benim nüfusumda ortaya çıkınca  karşımızda kaza yapalar değil Bala Savcı ve Hakimleri kalmıştır. Onlarla ve onları koruyan kararlar veren İdare Mahkemesi, İdari Dava Dairesi ve Danıştay Hakimleri ile ilgili davamız Yargıtay nezdinde halen devam etmektedir. Yargıtay’ın 7.7.2020 tarihli oğlumun sağlık raporuna itirazıyla davanın mahkemesine iadesiyle (Ek:35)bizde yaşanan hukuksuzlukları 21.09.2020 tarihli beyanla(Ek:36) mahkemesine tüm belgeleriyle ilettik. Fakat karşı taraftan araç sahibi Melih Sarı’nın Türk vatandaşlığından çıkarak Alman vatandaşlığına geçmesi üzerine mahkeme iki yıldır hala bu kişiye tebliğ yapmakla uğraşmaktadır. Eğer tebliğ yapmayı başarabilirse dosya ve veya oğlum Ankara Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine gönderilerek yeniden rapor alınacak ve davamız bu rapora göre yeniden görülecektir. Fakat davayı kazansak dahi karşı tarafın satın aldığı kamu görevlileri sayesinde mallarını kaçırdığından 2/8 le bile verilen kararı ödeyecek malvarlıkları olmadığından 6/8 gasbedilen hakkımızın hazinece ödenmesi bir zorunluluk halini almıştır.

Oğlumun kazası nedeniyle Bala Emniyet Müdürlüğünse yaşanan  rüşvet karşılığı gerçek evraklarla raporun kaybedilerek yerine sahte evraklarla ve yalancı tanıklarla kaldırımdaki kazanın yol ortasına alınması ile ilgili Bala Kaymakamlığına 26.10.2004 tarihli dilekçe ile (Ek:37) suç duyurusunda bulunulmuştur. Bunu üzerine Ankara Emniyet Müdürlüğünde soruşturma açılmıştır. Bu soruşturmada ifademle (Ek:38) suçluların cezalandırılması talebime rağmen ve Tanık Cihat Barbaros Ayata’nın 4.3.2005 tarihli ifadesiyle(Ek:39) 8.6.2004 Pazar gecesi evrakların değiştirileceği iddiasıyla halen Bala karakolundaki Ahmet Çalış adına düzenlenen evrakın ve raporun mevcut olmasına rağmen kendisine verilmediğini ifade etmiştir. Trafik Polisi Mustafa Gödek 9.3.2005 tarihli ifadesiyle(Ek:40) Ahmet Çalış adına rapor düzenleğini inkar ederek raporunu 9.3.2004 tarihinde Bala karakoluna verdiğini iddia etmiştir. Bala Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim de 9.3.2005 tarihine aynı şekilde ifade vererek(Ek:41) 9.8.2004 tarihinde Murat Çalış adına raporu alarak savcılığa verdiğini iddia etmiştir. Benim evime geldiğini ve C.Barbaros Ayata ile tartıştığını ve Ahmet Çalış adına evrak olduğunu inkar etmiştir.    Oysa Emniyet Amir Vekili olarak düzenlediği evrak 8.8.2004 tarihlidir ve Savcı’ya da bu tarihte teslim edildiği belgeyle sabittir. Ankara Emniyet Müdürlüğü yapılan soruşturmada Bala Karakolunda ve Emniyetinde o tarihte görevli polislerin tamamını ifadeye çağırmasına rağmen (Ek:42,43) bunların ifadesini işleme koymayarak Ankara Valiliğinde 13.12.2007 tarihinde bir olurla (Ek:44) dosyayı işlemden kaldırmış ve 19.12.2007 tarihli bir yazıyla(Ek:45) bana bildirilmiştir. Oysa 8.8.2004 gecesi evrakın ve suç oranının değiştirildiğine tanık olan ve Bala Emniyet Müdürlüğünde görevi sırasında 8.8.2004 tarihli yazının Başkomiser Ali Mülayim tarafından değiştirilmesine müsaade edilmeyince Ali Mülayim, Bala Emniyet Müdürlüğü aracılığıyla değil de 8.8.2004 tarihinde aldığı kayıtla evrakı kendi imzasıyla savcıya sunmuş ve kabul ettirmiştir. Evrakın ve suç durumunun değiştirildiği polislerce bilindiğinden Ankara Emniyet Müdürlüğü soruşturmasında bilerek yalan ifade vermiştir. Emniyet Müdürlüğünde polislerin ifadesine başvurmasına rağmen işlenen suçu kapatmak amacıyla polislerin ifadesini işleme koymayarak dosyayı kapatmıştır. Fakat evrakların ve raporun değiştirildiğini bana söyleyen ve mahkemede tanıklık edeceğini söyleyen polis memuru da Emniyet bahçesinde top oynarken kalp krizinde vefat etmiştir. Mahkeme süresince de hiçbir polisi tanık olarak dinletemedik. 2016 darbe girişiminde birçok polis savcı ve hakim ve davanın bilirkişisi Fetö çeteliğinden görevinden atılmıştır. Kalp Krizi geçiren polisin ölümünün incelenmesi için verdiğim dilekçe (Ek:45) üzerine yapılan inceleme sonucu henüz tamamlanmamıştır.  

Bunun üzerine Ankara Valiliğine İdari dava açılmıştır. Bu davanın Red edilmesi üzerine Ankara 7. İdare Mahkemesi’nde 20.06.2019 tarihli dilekçe(Ek:46) ile Cumhurbaşkanlığına dava açılmıştır. Bu dava  28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla davayı başında savarak “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” istemiştir. (Ek:47) Bu karara da 23.07.2019 tarihli dilekçeyle(Ek:48) yapılan itirazda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 07.11.2019 tarih ve E.2019/1759, K.2019/2078 sayılı kararıyla reddedilmiştir.(Ek:49) Bu Karara karşı 19.12.2019 tarihli dilekçeyle(Ek:50) yapılan Temyiz de  Danıştay 10. Dairesinin E.2022/1857, K.2022/1720 sayılı kararıyla temyiz istemimiz reddedilmiştir. Bu karar bize 26.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu Karar 6100 sayılı HMUK Kanunun 46. Maddesine aykırı olup özellikle: e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. Maddesindeki hakkı teslim etmemek konusunda açıkça aykırı olduğundan bu davanın da hukuk davası olarak Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.

Bala Karakolunda kazadan üç gün sonra ilk anda tanık edilerek ifadesiyle Ahmet Çalış adına rapor düzenlenen gerçek rapor, evraklar  ve tanık can Gürbüz’ün ifadesi, rüşvet karşılığı yok edilerek yerine sahte evrak ve rapor hazırlanması ve bu sahte evrak ve raporlarla davanın devam etmesi bizi mağdur etmiştir. Oğlum Halil Adli Tıp Raporuyla bakıma muhtaç kalmış(Ek:51), kendisine %98 engelli raporu verilmiş(Ek:52)ve Osmaniye Kadirli Asliye Hukuk  Mahkemesinin 14.01.2010 tarih ve 2009/899 Esas,2010/53 sayılı kararıyla(Ek:53) da vesayet altına alınmıştır. Tedavisi halen devam etmektedir. Bakıma muhtaç ve kendisini ifade edememekte, felç kalması nedeniyle ayağa kalkıp yürüyememekte, bizim bakımımızla yaşamını idame ettirmektedir.

Bende oğluma bakmak için özel hastanelerde uzun pahalı tedavi giderleri için arsa tapulu evimi sattım(Ek:55) ve Halen aylık 1100.-Tl Kira ödemekteyim.(Ek:56) Arkadaşlarım halen çalışmaya devam ederken ben oğluma bakabilmek ve mahkemelerimiz hukuksuzca reddedildiğin hakkımda açılan icraları ve borçlarımı(Ek:57,58,59,60,61,62) ödeyebilmek için emekliye ayrıldım.(Ek:63) Sağlığımı kaybederek hemodiyaliz hastası oldum.(Ek:64) Bu nedenle de %93 engelli olarak (Ek:65)hiçbirşey yapamaz hale geldim. Bu nedenle Öğretmen olarak atanması gereken kardeşini ağabeyine bakması için yanımızda tutarak onu da mağdur etmekteyiz. Bu nedenle mağduriyetimizin  bir an önce giderilmesini talep etmekteyiz.            

              Bu nedenlerle; Bana Verilen cezanın Mahkemenizce iptal edilmesini, idari davanın adli yargıda görülmesini talep edilen  davamızın Mahkemenizde görülmesini, mağduriyetimiz nedeniyle istediğimiz maddi ve manevi tazminatların ödenmesini talep ediyoruz.  Bizim açtığımız bu davadaki tazminat miktarları ise; Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 500.000.Tl 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin,100.000.-TLlira Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olarak Toplam: 2.758.253,34.-TL  Maddi Tazminat ile davamızın 18 yıldır bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin giderilmesi ve öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyeti ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Maddi ve Manevi tazminatın fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesi bedelillerinde açılmıştı.                                              

               Mahkemeler vatandaşın hakkını korumak, mağdur olası durumunda mağduriyerini hem maddi ve hemde manevi olarak gidermekle yükümlüdürler. Anayasa Mahkemesinin 138. maddesine göre mahkemeler kararlarını mevcut anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vermekle yükümlüdürler. Bizim davamızdan isteğimiz gayet açık ve nettir. Biz ilk anda oğlu adına davayı üstlenen Ahmet Çalış adına düzenlenen evrak ve raporları istiyoruz. Benim evime gelerek kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen, rüşveti görünce savcının talimatıyla o evrakları yok eden Emniyet Amir Vekili ve polislerin korunmasını istemiyoruz.

      Bu nedenle; yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabul edilerek istemiş olduğumuz maddi ve manevi tazminatın tarafımıza ödenmesi gerekmektedir. Kaza yapan taraf bize hak ettiğimiz yasal tazminat hakkımızı ödememek için satın aldığı savcı hakimler aracılığıyla her türlü hukuksuzluğu yapmıştır. Bununla da yetinmeyerek bize ödemesi gereken tazminatı ödememek için varlağını gizleyerek, başkasına devrederek ve üzerlerine almayarak, yurt dışına kaçarak başka ülke vatandaşlığına geçerek icra tebiğatını engelleyerek davayı kazansak bile bizi mağdur edecekleri gayet açıktır. Bizde bu davayı açarak devletin bizim hukuksuzca gasp edilem maddi ve manevi tazminatımızı bize ödeyerek, bizlere 18 yıldır mağdur edenlere rücu etmesini, Kaza sonrası rüşvet vererek, gerçek evrakları yok ettirerek, bununlada yetinmeyerek dava sürecinde  yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyerek ve tanık ifadesinin dosyadan çıkartılarak yok ederek Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 500.000.Tl 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin,100.000.-TLlira Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olarak Toplam: 2.758.253,34.-TL  Maddi Tazminat ile 18 yıldır Rüşvet, Emir ve Talimatla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Maddi ve manevi Tazminatin kaza zamanı itibariyle yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve davamızın Adli yardımla devam etmesine hükmedilmesine karar verilmesini arz ve talep ediyoruz.

HUKUKİ DELİLLER: 6100 sayılı HMUK kanunun46. Maddesi, dosyadaki evraklar, devam eden davalarımız vs. mahkemenin uygun göreceği diğer deliller. 

SONUÇ VE İSTEM : 1- Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın iptal edilmesini, Bilirkişinin bu haksız ve kin ve nefret dolu kararıyla bize verdiği zararın maddi ve manevi tazminat olarak kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle Hazinece tarafımıza ödenmesine karar verilmesini;

            2- Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” istemesi talebinin yerine getirilmesi için görevini kötü kullanarak rüşvetle evrakları değiştiren Bala Karakolu ve Emniyet Amirliği polislerinin mahkemenizce yargılanmalarına izin verilmesini, Onların rüşvetle evrakları değiştirmesi sonucu uğradığımız maddi ve manevi zararın tazminat olarak kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle hazinece tarafımıza ödenmesine karar verilmesini;

3-Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL.(Birmilyon Altıyüzyetmişikibin İkiyüzelliüç Lira Otuzdört Kuruş) Tazminat hakkımızın 500.000. (Beşyüzbin)Tl 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin, 100.000.-(Yüzbin)TL. Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.- (İkiyüzonaltıbin)TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-(İkiyüzyetmişbin)TL olarak Toplam: 2.758.253,34.- (İkimilyonyediyüzellisekiz bin)TL   Maddi Tazminat ile 18 yıldır Rüşvet, Kin ve nefretleve baştan savma kararlarla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın, öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyet bedeli olarak da : 1.000.000.- (Birmilyon) Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34.- (Üçmilyon Yediyüzellisekizbin ikiyüzeeliüç Lira Otuzdört Kuruş) TL. Maddi ve    Manevi Tazminatın kaza tarihindn itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesine;

Görevini kötüye kullanarak, rüşvet ve evrak sahtekarlığı ile bizleri mağdur eden ve açtığımız davalarda bu kamu görevlilerini koruyan kararlar vererek mağduriyetimizin giderilmesine engel olan Hakimlere ve yaptıkları soruşturmalarla gerçeğin üstünü örtmeye çalışan savcılara  6100 sayılı HUMK kanunun 46. Maddesinin 3. Maddesi gereğince rücu ederek hazinenin bize ödemiş olduğu maddi ve manevi tazminatın bu kamu görevlilerinden silsilece tahsil edilmesine karar verilmesini; davamızın adli yardımla yürütülmesine karar verilmesini, şimdiye kadar yapılan mahkeme masraflarının ve bu  mahkeme masraflarının davalı daireye yüklenmesine karar verilmesini;

     Arz ve talep ederim. 13.06.2022                                         

                                                                                                                     Mustafa DEMİR

                                                                                                                            Davacı

E K L E R :

              1- Adli Yardım Dilekçesi.

              2- 65 Adet evrak.