6 Aralık 2025 Cumartesi

KAZA: TÜRK ADALETİ

 KAZA:TÜRK ADALETİ

 

            06.08.2004 tarihinde oğlum Halil Demir, Ankara-Bala'da Bala Lisesi önünde kaldırımda 15 yaşında kör bir çocuğun arkadan ve hızla çarpmasıyla kazaya maruz kalıyor ve ağır yaralanıyor. Kaza yapan çocuk aracı bırakıp kaçıyor. Kardeşi karşı bakkaldan telefonla babasına ulaşıyor. Polisten önce olay yerine ulaşan baba suçu üstleniyor. Kazanın kaldırımda olduğunu ve kendisinin yaptığını söylüyor.

            Kazadan sonra olay yerine ulaşan Polis gerekli emniyet tertibatını alıyor. Trafik Polisi Mustafa Gödek kaldırıma çıkan aracın izini tüm milletin gözü önünde çiziyor. Bu sırada oğlum Bala Lisesi girişinde yatıyor. Ölü diye ilgilenmiyorlar. kaldırımda araç iziyle ilgilenmekte olan Trafik Polisi Mustafa Gödek'in boğazına Ali adlı polis sarılıyor ve: "Yerde yatan İnsan, onunla niye ilgilenmiyorsun?" diye kızınca Ali adındaki polis olay yerinde uzaklaştırılıyor. Mustafa Gödek'te oğlumla ilgilenmeden kaldırımı çizmeye devam ediyor.

            Kazadan sonra olay yerine gelen Sağlık Meslek Lisesinde yeni mezun genç, oğlumun boğazına kaçan dilini çıkartarak yaşama döndürülmesini sağlıyor. Bu sırada aradan yarım saat kadar bir zaman geçiyor. Kaza yerine Dr. Salih YILMAZ ve Eczacı C. Barbaros AYATA geliyor. Barbaros Bey o zamana kadar kimsenin tanımadığı oğlumu tanıyor. Salih Bey derhal oğluma müdahale ederek Ambulansı beklemeden trafik polisinin aracıyla Bala Sağlık Ocağına kaldırıyor. Barbararos Bey geçerken evimde beni aldı ve Sağlık Ocağında oğlumu teşhis ederek Ambulansla Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine zor yetiştirdik. Salih Bey izinli olmasına rağmen derhal Sağlı Ocağında görevi devir alarak nöbetçi doktorun oğlumun başında gelmesini sağladı. Daha sonraki itirafında ise :"Hastanın Ankara'ya yetişeceğinden ümidim olsaydı başında giderdim." diye anlattı.

            Mağdur kaza yerinde ayrıldıktan sonra kaza anında çeşmede su doldurmakta olan Tanık Can Gürbüz tüm kalabalığın önünde kazayı anlatıyor ve kazanın çocuk tarafından ve kaldırımda gerçekleştiğini tüm kalabalık duyuyor. Olay yerine intikal eden Başkomiser ve Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim, Gan Gürbüz'ün ifadesine başvurmak üzere kalabalık içinden alarak Bala karakoluna getiriyor ve ifadesini alıyor. Kepçeci Mustafa Yaşar ve olay yerinin karşısında bakkalı olan Mekin Öktem'de karakola çağrılıyor ve ifadeleri alınıyor.

Kaza yaptığını söyleyen Ahmet Çalış ifade vermiyor ve tutanak tutuluyor.Trafik Polisi Mustafa Gödek cumartesi günü, kazayı çocuğun babası Ahmet Çalış'ın yaptığına ve oğlumun hiçbir kusurunun bulunmadığına dair Kaza Tespit Tutanağı düzenliyor ve karakola teslim ediyor.

            Ben durumu çok ağır olan oğlumun durumuyla ilgilendiğim için Kaza sonrası Bala'ya dönmedim. Oğlumun durumunun çok ağır olması ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde görevli bir Prof. Dr.'un uyarısıyla Cumartesi günü oğlumu Gazi'den alarak Özel Ankara Güven Hastanesine kaldırdım. Kaza yapanların yakınları da kazanın kaldırımda olduğunu teyit ediyorlardı.

            Başkomiser ve Emniyet Amir vekili Ali Mülayim Cumatresi günü yanına iki polis alarak (birinin adı Ali Afacan, eve geldiğini teyit etti.)Bala'daki evime geliyor, hemşerimiz olduğunu söylüyor. kazanın kaldırımda olduğunu ve oğlumun hiçbir kusurunun bulunmadığını söylüyor. Oğlumun kimlik bilgilerini alıyor ve gidiyor.

            Buraya kadar herşey normal. Anormal bir durum yok. Gelelim bundan sonrasına; Kazayı yapan Ahmet Çalış nezarete alındığından kaza yapan çocuğun annesinin dayısı olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, kazadan sonra avanesiyle karakol ve emniyeti mesken tutuyor. Kazadan sonra hemen Başsavcı Mustafa Saylam'a ulaşıyor ve onu RÜŞVETE boğuyorlar. Görevli Savcı İrfan Saz kazanın üçüncü günü(Pazar günü) olay mahalline geliyor. Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, Ahmet Çalış'ın Kayınpederi, Yeniyapan Köyü Muhtarı Medet Kara, Toptancı Ayhan ve Avukat Sabite Gürman  Savcılığı ziyaret ediyorlar. Kuyumcu beni davacı ettirmeyeceğini ileri sürüyor. Savcı ve Polislere teminat üstüne teminat veriyor. Hatta benim için: "O topal kim oluyor, ben onu davacı bile ettirmem" diye konuşuyor.

            Kuyumcu Abdulkadir'in yalanına inanan Savcı ve Bala Emniyet Amir Vekili ortak olarak beraber, oğlumun Ahmet Çalış adına düzenlenen kaza raporunu "Münasip yerlerine" sokuyorlar. Evrakları değiştirmek için harekete geçiyorlar. İlk olarak ifadesini aldıkları Can Gürbüz'ün ifadesini münasip yerlerine sokarak yok ediyorlar. Kepçeci Mustafa Yaşar'ın ifadesini istedikleri gibi değiştiriyorlar. Tanık Mekin Öktem'in ifadesini de değiştirmek istiyorlarsa da emekli bir polis memuru olan bakkal Mekin Öktem'in ifadesini değiştiremiyorlar. İfade vermeyen Ahmet Çalış'ın ifadesi bizzat Amir vekili Ali Mülayim tarafından pazar gecesi Cumartesi günü tarihiyle ve saat yazılmadan alınıyor. Bu arada komşum Barbaros Ayata benim adıma daha önceden Ahmet Çalış adına düzenlenen tutanağı Pazar gecesi saat gece 23:00 sıralarında istiyor. Ali Mülayim'le atışıyorlar. Polisler Barbaros Bey'i sakinleştiriyorlar. Ahmet Çalış adına düzenlenen raporu değiştirilecek diye vermiyorlar. O gerçek Rapor Ali Mülayim ve savcı İrfan Saz'ın hala münasip yerinde duruyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı dahil Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri hala "O Raporu" bulamadılar. Onca soruşturma ve davaya rağmen adamlar münasip yerlerine rüşvetle o kadar evrak doldurmuş ki benimkisi hala bulunamadı. Bende yılmadan aramaya devam ediyorum. Ya o gerçek raporu çıkaracaklar yada kendilerini koruyan Türk Adaleti Yetkilileriyle birlikte bedelini ödeyecekler.

            Savcı gelip gittikten sonra Trafik Polisi Mustafa Gödek, oğlumun yol ortasına kazaya maruz kaldığını, kaza yapanların hiçbir kusurunun bulunmadığını, sol tarafı kırılmış aracın oğluma sağ tarafıyla çarptığını gösterir bir rapor getiriyor. Savcı akşamdan gittiği için gece karalol polisleri küfürle birbirine giriyor. Evrak ve raporların rüşvetle değiştirilmesine karşı çıkan polisler vardır. Fakat ben küçük bir memur olduğumdan kuyumcu ve Savcı'ya karşı birşey yapamayacağımı düşünerek susuyorlar. Polis Mustafa Gödek Pazartesi günü oğlumun %60 kusurlu olduğuna dair bir rapor getiriyor. Polisler yine kavga etselerde seslerini çıkaramıyorlar. Evrakları Pazartesi günü düzgün olarak değiştiren ve Rüşvetini alan Ali Mülayim, evraklar pazar günü düzenlenmiş gibi bir üst yazı hazırlıyor. Rüşvetle gerçek raporu münasip yerine sokan Savcı İrfan Saz'da evrakları Pazar günü teslim almış gibi Pazartesi günü kendi el yazısıyla attığı pazar tarihiyle teslim alıyor. Böylece evrakları değiştiriyorlar.

            Bizde kaza kaldırımda olmuş, karakol da gerekli işlemi yapmış diye kaygısız oğlumuzla ilgileniyoruz. Kazadan 35 gün sonra daha önce "çeketini satıp beni mağdur etmeyeceğini" söyleyen Ahmet Çalış, kayınbabasıyla Güven Hastanesine gelipte: "Oğlunu niye Numuneye yatırmadın? Bu hastanenin parasını nasıl ödeyeceksin? Malınız, mülkünüz varmı?" gibilerden konuşunca bende "Malımızda var, mülkümüzde var, ben size güvenerek bu hastaneye yatırmadım" diyerek adamları kovdum. Bala'ya dönüp resmi evrakları aldım. Resmi evraklara göre kaza oğlum karşıdan karşıya geçerken yol ortasında meydana gelmiş. Sürücü %40, oğlum %60 kusurluymuş. Oysa olay yerinin karşısında bakkalı olan emekli polis tanık Mekin Öktem, oğlumun yol geçmediğini, kendisinin dükkanını önünde ve yol kenarında oturduğunu, eğer oğlumun dükkanını önünde yol geçerse mutlaka görmesi getektiğini anlatmmaktadır. Ahmet Çalış'ta tanık Mekin Öktem ifadesini değiştirmediği için suçu üstüne alamamış, fakat suçu kendi oğlunun üstüne atarken suç oranını değiştirmeyi, suçu olmayan oğlumu  Rüşvetle suçlu göstermeyi başarmış. Savcı, Emniyet Amir vekili ve Polisler Rüşvete evrakların değiştirilmesine göz yummuşlar.

            Ben hemen resmi işlem başlattım. Savcılığa ve Kaymakamlığa birer dilekçe verdim. Başka tanıkların da olduğunu, kazanın bana böyle anlatılmadığını savcıya söyledim. Resmi bir dilekçe ile davacı oldum.

            Kaymakamlığa verdiğim dilekçe Ankara Emniyet Müdürlüğüne gönderildi ve soruşturma başlatıldı ise de Benden ve Eczacı Barbaros'tan başka tanık dinlenmemiş. Adamlar Rüşvet veren Ahmet Çalış'ı Barbaros Beyle birlikte tanık göstermişler. Barbaros Bey'in "Ahmet Çalış adına düzenlenen kaza tutanağı bana verilmedi" ifadesini hiç dikkate almadan Ahmet Çalış'ın ben rüşvet vermedim, Ali Mülayim ve Mustafa Gödek'inde biz rüşvet almadık ifadesini alarak, soruşturma yaptık "rüşvet yok" diye dosyayı kapatmışlar.

            Savcı ilk olarak bir keşif başlattı. Benimde bu keşfe katılmamamı istediyse de ben dinlemedim. Ankara'ya giderek bir Avukat getirerek keşfe katıldım. Keşifte savcı o kadar taraflı davrandı ki beraber oturduğum Dr Salih, Barbaros ve Tanık Mekin Öktem'in yanından kalkarak Savcı Beye : "Savcı  Bey, bu keşfi sizmi yapıyorsunuz? yoksa Ahmet Çalış mı yapıyor?" diye sorunca Savcı Ahmet Çalış'ı tanıkların yanında uzaklaştırdı ama adam vicdanını sattığı için gerçek keşfi Ahmet Çalış yapıyormuş. Keşifte Bala Jandarma karakolunda Abdullatif Öztürk adında bir uzman çavuş Bilirkişi olarak görevlendirilmiş. O da Mustafa Gödek'ten dana kötü bir rapor hazırladı. Adeta Mustafa Gödek'e rahmet okuttu. Hatta "Polisi nasıl şikayet eder, ben daha kötüsünü vereyimde görsün" diye de ahlaksız bir laf ettiği bana geldi. Bende Ankara'ya giderek kendime avukat tuttum, keşfe katılan avukatla anlaştım.

            Oğluma artık Fizik tedavi gerektiği için hastane aramaya başladım. Oğlumun durumunu öğrenen hiçbir resmi fizik tedavi ve rehabilitasyon hastanesi oğlumu kabul etmiyordu. Buna Beytepe Askeri Hastanede dahildi. hatta Beytepe Asker Hastanesi Nöroloji doktoru oğlumun evraklarını görünce "Sivil hasta beni ırgalamaz" diyerek laf etmiş, kendisine evrakları veren görevli, "Terbiyesiz ne biçim konuşuyor" demek zorunda kalmıştı.

            En sonunda yeni açılan İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hastanesine  aylık yaklaşık iki maaş ücretle yatırmak zorunda kaldım. Daha sonra hastane sahibi olan Beyin Cerrahı İzzettin Bey "ben bu hastayı parası için aldım. Yaşayacağında hiç ümidim yoktu, sizin bakımınızla yaşadı." diye itirafta bulundu. Benden sonra da bu durumdaki hiçbir hastayı kabul etmedi. Hastaneye oğlumu yatırdığımda yıllar önce Türkiye Petrollerinde beraber çalıştığımız Kemal Bey'le karşılaştım. Onun oğlu da okurken beyin kanaması geçirmiş ve durumu ağırdı. Oda benim gibi yüksek ücretle kalıyordu. Ama onun Tedavi giderlerini kurumu olan Botaş karşılıyordu. Diğer kurumlarda yatanlardan hastası ağır olanları hep kurumu veya kurumunun yan kuruluşu tedavi masraflarını karşılıyordı. Bende yardım için Diyanete ve Diyanet Vakfına müracaat ettimse de Allahsız adamlar sözlerini tutmadıkları gibi birde benim İnsanlık olsun diye imzaladığım yardım senetlerini benim hazırladığım dosyayı iki müfettişle alarak münasip yerlerine soktular ve beni en zor zamanımda icraya verdiler. Bende mahkemeye taşıdımsa da hiçbir netice alamadığım gibi siciliminde iftira evrakları ile dolu olduğunu öğrendim. Yasal yolda onları da alıp işlem başlattımsa da Diyanet İşleri Başkanına "Dinini yıktırma pahasına" hiçbirşey yapamadım. En sonunda parelel kavgası başladı. Bana iftira atanlar paralelci ve Gülenin hemşerisi olduğundan ve açılan soruşturmalar ahlaksızca kapatıldığından Ankara 15. İdare mahkemesinde İdari dava başlattım. Bakalım nasıl sonuçlanacak. Ya Diyanet İşleri başkanı herşeyi inkar ederek yine dinini yıkacak, ya da gerçeği kabul ederek cezasına razı olacak. Her ikisi de bana uyar. Hatta dinini yıkması benim için daha karlı. Ahiret azığı olur.

            Keşif sonrası savcılık gerekli dosyayı hazırlayarak Ankara'ya gönderdi ve Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde dava açıldı. İlk duruşmada hazır olmamıza rağmen duruşmamız ahlaksızca öğle tatilinde ve biz mahkeme önünde uzaklaştırılarak görüldü. İkincı duruşmada ancak taraf olduk. Akabinde oğlumun durumu için Ankara Adli Tıp Kurumuna götürüp Tedavi durumu hakkında Rapor aldık. Rapor alımı sırasında oğlumun Bala Lisesi önünde kaza geçiren kişi olduğunu öğrenince bir verdiği  kafa kemik kırığını iki ye çıkartarak bize de: "2/8 le adamın donunu alırsın" diyerek ahlaksız bir laf etti. Meğerse 3. Çocuk Mahkemesi Adli Tıptan Kaza raporu çıkartarak Polis ve Bilirkişinin raporunun doğru olduğu yönünde rapor verilmiş ve bu rapor bizden gizlenmiş.

            Bala'da verdiğim dilekçe üzerine Ahmet Çalış ve kızı hakkında Fuat Pembeçiçek tarafından "Adaleti yanıltma" davası açıldı. Dava sırasında yalan söyleyen tanıklar Can Gürbüz ve Kepçeci Mustafa Yaşar yalan söylemekten vaz geçip gerçeği söyledilerse de Can Gürbüz'ün alınıp Ankara 3. Çocuk mahkemesine gönderilen ifadesi dosyadan çıkartılıp yok edildi. Hala da ulaşılamıyor. Ben bizzat bu ifadeyi dosya değişikliği nedeniyle geldiği Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Ankara Adli Tıp'a gönderilmeden önce ulaştım, ifadeyi okudum. hadda bir suretini almak istedim se de o gün dosyaya bakan Hakim Mehmet Keskin oğlunu hastaneye götürdüğü için alamadım. O ifadeye göre oğlumun suçlu bulunmasına imkan yoktu.

Zira Can Gürbüz kaza yerinde anlattıklarını o ifade de  anlatmış, yanında bir kişi daha olduğunu ben o ifadede öğrenmiştim. O kişi ailesi tarafından mahkemede taraf yapılmamışsa da daha sonra bir trafik kazasında geberip gitmişti. Adli Tıp Kurumunda dosya geldiğinde tanık Can Gürbüz'ün ifadesi yok olmuş, onun  yerine Adli Tıp Kurumunun bizden gizlenenen raporu ortaya çıkmıştı. Ben dosyayı Adli Tıp'a gitmeden bizzat görmüş ve incelemiştim. Böyle bir rapora rastlamamıştım. Avukatımda böyle bir rapordan haberinin olmadığını söylüyordu. Tanık kepçecide yalan ifadesinde vaz geçip hiçbirşey görmediğini itiraf etsede hakim Fuat Pembeçiçek tarafından korunmuş ve haklarında herhangi bir işlem yapılmamıştı. Ahmet Çalış'a da bir ay ceza vermiş ve onu da yetkisini kullanarak ortadan kaldırmıştı. Utanmasa Adaleti yanılttığı için neredeyse ödül verecekti, gerçi ödül gibi bir karar vermişti. Halbuki vicdanını satmasa da yalan söylediğini ortaya çıkardığı yalancı tanıklara "Yasal İşlem" yapsaydı. Oğlum Rüşvetle suçlu bulunmayacağı gibi Ceza Davasında da, Rüşvet Davasında da kimse Rüşvet yemeye cesaret dahi edemez, oğlum Rüşvetle suçlu bulunmazdı. Bizde Fuat Pembeçicek hakkında Adalet Bakanlığına Ankara 3. İdare Mahkemesinde İdari Dava açtık ve halen dava devam ediyor. Şu an Temyizde. Bedeli mutlaka ödettirilecektir.

            Kanun değişikliği nedeniyle dava tekrar Bala Asliye Ceza mahkemesine geldi. Dava başlayınca biz ısrarla tekrar keşif isteyince Bala Belediyesi kaldırım düzenleme başlattı. Ne hikmetse Belediye kaldırım düzeltme işlemine bizim kazanın olduğu Bala Lisesi önünde başladı. Mahkeme de olay yeri değişikliğini gerekçe gösterek keşif yapmaktan vazgeçti. Bala Belediyesi encümen azası olan Kuyumcunun isteğiyle O kaldırımı değiştiren başkanın bir trafik kazasında Gazi Ünivertesi hastanesinde yattığını ve oğlumun durumuna benzer bir durumunun olduğunu üzülerek öğrendim. Tanıkların yeniden dinlenmesi talebimizde Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın kiracısı savcı tarafında engellenince oğlum alavere-dalavere ile suçlu bulunmuş oldu.

            Tam bu sıralarda tesadüfen bilirkişi raporunu hazırlayan Abdullatif Öztürk'ün yanında çalışan uzman çavuş Mustafa Şahin'in babası Mustafa Şahin'le cami imamıyla konuşunca imamın söylemesiyle Cami ile eski Müftülük arasındaki yolda karşılaştık. Adamla konuşurken hemşerim olduğunu ve ailemi tanıdığını öğrendim. Kendisinin burada ne yaptığını sorunca oğlu uzman çavuşun yanına geldiğini söyledi. Oğlunun kim olduğunu sorunca Abdullatif Öztürkle birlikte çalışan Uzman olduğunu söyledi. Bende dedemin adını söyleyerek, bende rüşvet isteyen senin oğlun mu? Yavaş oğlumu hastaneden bir alayım sana Gavurdağı usulü bir Rüşvet vereyim. Sen rüşvetini nasıl istersin? diye sorunca dedemin ve ailemin Gavurdağının son ağası ve eski sahipleri olduğunu bilen, neyi yapıp neyi yapamayacağımızı da iyi bilen adam konuşamadı ve yanımda ayrıldı gitti. Bende Ankara'ya gitmek üzere Bala Belediye arabasına bindiğim halde tekrar inerek o zaman saat dükkanı işleten İbrahim Hoca'nın dükkanına geldim. Hocaya söylemeden sohbet ederek çay içmeye ve Kuyumcunun dükkanını gözetleme başladım. Tahmin ettiğim gibi 35-40 dakika sonra oğlumun raporunu hazırlayan uzmanlar Rüşveti veren, daha doğrusu Ahmet Çalış'tan alarak veren yani aracılık eden Kuyumcunun dükkanına geldiler. Bende saat dükkanında kalkarak Bala Eczanesine geldim. Orada bulunan Dr.Salih Bey'de benim kim olduğumu Kuyumcuya söylemeye geldiklerini, aslında ben İslahiye ovasının dağıtılmadan önceki sahiplerinin torunlarından olduğumu, uzmanları bunu öğrenince Kuyumcuya geldiklerini, işin Adalet değil güç savaşına dönmesi halinde başlarına ne geleceğini çok iyi bildikleri için oraya geldiklerini anlattım. Onlar ayrıldıktan sonra bende ayrılıp Ankara'ya gittim.

            Ben ayrıldıktan sonra Dr. Salih Bey'in yanına Jandarma Komutanı Mesut Çakan Bey gelmiş. Dr.Salih Bey benden bahsedip benim öyle oyunlara gelmeyecek biri olduğumu anlatmış. Komutan da bilirkişileri çağırıp sıkıştırarak gerçeği anlattırmış. Bilirkişi ilk önce gerçek raporu hazırlamasına rağmen savcının isteğiyle değiştirmiş. Bu nedenle saten mahkemede savcı ve hakimler gerçeği bilmelerine rağmen aldıkları rüşvetin gereğini yapıyorlarmış. Ben bu olaydan kısa süre sonra yurtdışı Hac görevine gittiğim için görev dönüşü bana da anlattı. Bilirkişiler Bala'dan ayrıldı. Benim mahkemeye çkarılmaları ve soruşturma taleplerimde sonuçsuz kaldı. Bilirkişi konuşunca Polislerde konuştu. Tüm gerçekler ortaya çıkmasına rağmen bir türlü mahkemeye yansıtılamadı. Hala da yansıtılamamaktadır. Açılan onca soruşturma ve davalar sürünceme bırakılma, bir türlü neticelenmesi sağlanmamaktadır. Bizde yılmadan gerekeni yapmaya çalışmaktayız.

             Ceza davasında suçlu bulunan oğlum, tazminat davasında da ceza davası esas alındağından aynı şekilde suçlu bulundu. Tazminat davası temyiz edildiği için kazadan 11 yıldan fazla bir zaman geçtiği halde hala sonuçlanmadı. Bizde ceza davası sonuçlanmadan İdari İşlem başlattık ve tayinimi çıkartarak Bala'dan ayrılıp Osmaniye Kadirli'ye geldim.

            Kadirli'ye gelince yaylada olan Babam'da yanıma geldi. Gece konuşurken durumun ne olacağını sorması üzerine kendisine :"Senin 1942-43'de yaptığını yapacağım. Bu dava başka türlü çözülmeyecek. İşin içindeki adamlar 1. sınıf hakim, savcı. kendilerince çok iyi evrak hazırlamışlar. Bu evrakları ancak zor kullanarak bozabilirim" diye olayı anlatınca durdu. Bir süre konuşmadı. Daha sonra: "Ben seni bunun için okutmadım." dedi. Bana kızmaya, bağırmaya başladı. Ondan sonra da ağlamaya başladı, hiç unutamadığım şu cümleyi söyledi: "Benim babam ölmüştü, senin oğlun ölmedi." Bir süre durduktan sonrada ailenin geçmişinden anlatmaya başladı. Anlattığını daha önce kimseye anlatmamıştı. Hatta kardeşlerim "bize niye anlatmadı." dedilerse de ben bana anlattıklarını Osmanlı Tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa'nın Tezakir adlı eseriyle, Osmaniye Valiliğinin yayınladığı ve M.Fatih Sansar'ın kaleme aldığı "Fırka-i İslahiye ve Osmaniye" adlı eserle ve üç üniversitenin yayınlanan araştırma teziyle doğrulayınca hiçkimse itiraz edemedi. Dedemin baba tarafından dedeleri Kozanoğlu Beyleriydi. Anne tarafından dedeleride Küçükalioğullarıydı. Bu ülkede Başbakanlık yapan Prof.Dr.Necmettin Erbakan'ın dedesi benim büyük dedem Halil Bey'in kardeşiydi. Fırkai İslahiye tarafından İstanbul'a sürülünce beraber gitmişler. Erbakan'ın dedesi Hüseyin Bey Nazır (Bakan)olmuş, Halil Bey'in oğlu Hacı Bey'de Sultanın o zamanlar özel mülkü olan Kerkük'e gönderilmişti. Hacı Bey ve Hüseyin Beylerin oğulları Sultan tarafından okutulmuş  Mustandik (Savcı) olmuşlardı. Hüseyin Bey'in oğlu M.Fehmi Bey Bingöl Genç'e atanmış. Hacı Bey'in oğlu Abdurrahman Efendi'de o tarihte İslahiye'ye bağlı Kurudere Nahiyesine, oradanda İslahiye'ye atanmıştı. İslahiye Savcısı iken Küçükalioğlu Mustafa Paşa (Mıstık Paşa)nın torunu Seydi Bey (Seydo Ağa)in kızı Fatma ile evlenmiş. Dört çocuğu olmuş, genç yaşta attan düşerek ölmüştü. Onun ölümü üzerine de Kerkükte bulunan Hacı Bey gelerek Kızlaç Köyüne yerleşmişti. Hacı Bey ve sonrası saten bilinmekteydi. Öncesi de tarih kitaplarında bulunup çıkarılmıştı. Erbakan'ın Babası da Genç'ten Erzurum'a atanmış, orada evlenmiş. İki çocuğu olmuş, Sinop'a atanınca yolda eşi ölmüştü. Sinopta kale kumandanı Halil Bey'in torunu ile evlenmiş Necmettin Bey bu ikinci eşinden olmuştu. Ama her aile bir tarafa dağılıp nesil çoğaldıkça eskiler unutulmaya başlanmış, her aile bölündükçe birbirini tanımaz olmuştu. Osmanlı yıkılmış, yerine Cumhuriyet kurulmuştu. Cumhuriyetle birlikte kılık kıyafet ve harf devrimi yaşanarak eskilere ulaşmak bir muamma haline gelmiş, arap alfabesiyle yazılan kitaplara düşman olunmuş ve hurda olarak satılmış, kalanlarda yırtılıp yakılmıştı. Adalet sistemi dahil tüm sistemler değiştirilmiş, eskiye düşman bir nesil yetiştirilmek için ne gerekiyorsa yapılmıştı. Ağalık sistemi ortadan kaldırılmış, mallarına el konulmuş, dağıtılmıştı.

            Ama Adaletteki bu rüşvet hadisesi de bize geçmişimizi öğretmişti. Babama oğlum ölmediği veya bana fiili olarak saldırılmadığı takdirde bende güç kullanmayacağıma, kendisinin dedemin olayında olduğu gibi güç kullanarak yaptığı işleri kalem kullanarak yapacağıma dair söz verdim. Ondan sonra hukuki olarak ne gerekiyorsa yapmaktayım. Bu konuda avukatım dahil hiç kimseyi dinlememekteyim. Avukatımda tazminat dışında davama karışmamakta, onu da kaybetmiş durumdadır. Alacağı kazandığı ve aldığı tazminatla sınırlı olduğundan o bana, ben ona karışmadan hukuki işlemlere devam etmekteyiz.

            Bala'da ayrılmadan başladığım idari soruşturma "oğlunun durumunu kabullenemiyor" denilerek kapatılmıştı. Soruşturma iş ve işlemlerinde uzun süre görev yapmış bir memur olarak Bilgi Edinme Kanunu gereğince Ankara Savcılığının yaptığı soruşturma dosyasını ücretini yatırarak aldım. Bizim elimizdeki evraklarla uyuşmadığını görünce İdari dava başlattım. Ankara 14. İdare Mahkemesi kısa sürede Adalet Bakanlığınca "Soruşturmaya izin verilmediği" gerekçesiyle reddetti. Bende Adalet Bakanlığına soruşturmaya niçin izin verilmediğini soran bir dilekçe gönderince "Biz Cumhurbakanlığının soruşturmasını da kapattık" şeklinde ahlaksız bir cevap verildi. Ben bu davayı açınca Sayın Cumhurbaşkanına da bir mektup yazarak adaletsizliği dile getirmiş, açmış olduğu soruşturmanın kapatılmasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hukuku tamamladıktan sonra göndermek üzere bekletiyordum. Bunun üzerine bende Sayın Cumhurbaşkanına "bu cevap bana Yalova Kaymakamı fıkrasını anlatıyor" diye bir mektup gönderince Adalet Bakanlığından davanın safahatını gösterir bir cevap geldi. Cevap gereğince soruşturmayı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna taşıdım. Orada Ceza İşleri Başkanı olan hakim Fuat Pembeçiçek'in dosyası ayrıldı. Ankara 3. İdare Mahkemesinde Adalet Bakanlığı aleyhine İdari Dava açıldı. Dava halen devam ediyor. Diğer hakim ve savcıların davası da yine reddedilince "Kaza davasının Rüşvet nedeniyle Makul sürede sonuçlanmadığı ve Rüşvet alan Savcı ve hakimlerin korunduğu" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine tazminat talebiyle gönderdim. Henüz sonuçlanmadı, Anayasa Mahkemesinde bekliyor.

            Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında daha önce bana verilmeyen Ankara Emniyet Müdürlüğünün yapmış olduğu soruşturma evraklarını da almıştım. Soruşturmayı Rüşvet verenin rüşvet olmadığına tanık olduğunu, verenin ben vermedim, alanlarında ben rüşvet almadım dediğini görünce böyle soruşturma olmaz diye Ankara Valiliğine Ankara 12. İdare Mahkemesinde dava açtım. Halen Karar düzeltme aşamasında, henüz sonuçlanmadı. Sonuçlandığında veya Tazminat davası sona erdiğinde Anayasa Mahkemesine "Makul sürede sonuçlanmadığı, Adil yargılama olmadığı için rüşvetle tazminat davasında uğranılan zararın on katından aşağı olmamak üzere" Anayasa mahkemesinde tazminat davası açılacaktır.

            2007 yılında Davamız sonucu oğlum Rüşvetle suçlu bulunup tazminat davamız reddedilince Avukatımla bir Temyiz kavgası yaşadık. Bu nedenle avukatım benim isteğim üzerine sadece Tazminat davasını temyiz etti. Ceza davasını bana temyiz ettim demesine rağmen daha sonra etmediğini öğrendim. Bunun üzerine avukatla anlaşmazlığa düşdük. Ben temyiz de ısrar edince daha önce destek verdiği İdari davalardan çekildi. Bende eski soruşturma memuru olduğumdan ve hiçkimseden korkmadan ve çekinmeden Avukatsız İdari Davalarımı devam etmekteyim. Hatta kardeşlerimle anlaşmazlığa düşünce kredi kartlarımı ve aldığım kredileri icralık ederek Adalet Bakanlığına "Rüşvetle beni Mağdur edemezsiniz" diye dava açtım. Dava Hakim ve Savcı davalarıya birleştirildi ve şu an Anayasa Mahkemesinde.

            Bu icrada 6 yıl sonra bir Kamu Bankası olan Vakıfbank'ın avukatı benden Faiz alacağı olduğu iddiası ile bana bir İlamsız Ödeme Emri gönderdi. Bende bu icra emrine itiraz edince Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi benim İcra emrine değil, hiçbir hukuki değeri olmayan Ödeme Muhtırasına itiraz ettiğimi, İcrada yapılan herhangi bir işlem olmadığını, banka avukatınında kendisini başka bir avukatla temsil ettirdiğini ileri sürerek beni reddetti. Reddetmekle kalmadı birde bana Avukatlık ücreti yükledi. bende Anayasa Mahkemesine bireysel başvura yaparak "bu kararı geri zekalı, aptallar bile kabul etmez" diyerek tazminat, bankalara ödenen tüm faiz ve masralarla  emeklilik farkı talebinde bulundum. Bu arada hiçbir işlem yapmayan İcra benim varlığını dahi unuttuğum mobiletime haciz koyunca bende Hakimler ve Savcılar Kuruluna bir dilekçe ile müracatta bulununca, dilekçe görevli birinin "biyerine" takılı kaldı. Anayasa Mahkemesi benim "gerizekalı ve aptalın kabul etmeyeceği" dediğim kararına "bu ülkenin en geri zekalı ve aptalı biziz" dercesine bu kararı doğru kabul etti. Beni de kesinleşme şerhine rağmen zamanında müracaat etmediğim gerekçesiyle reddetti. Bende bu kararı İdare Mahkemesine taşıyınca Ankara 11. İdare Mahkemesi her konuda ayrı ayrı dava açmamı isteyerek ve gerekçe olarakta birden fazla konularda bir dilekçe verilebileceği maddesini gösterdi. Ben de bu karara itiraz ederek bunu kabul etmeyeceğimi, reddi halinde anayasa ve AİHM'me taşımakla kalmayacak birde kitap haline getireceğimi söyleyince ayrı dosya numarası ile yeni dava olarak kabul etti. Bakalım ne sonuç çıkacak.

            2010 yılında emekli oldum. Bu arada bana yardım sözünü tutmayan Diyanet Vakfı ahlaksız ve Allahsız şekilde icraya verdi. Mahkemeye taşıdımsa da yardım dosyası Başkanın "münasip yerinde" olduğu için ulaşamadım ve davayı kaybettim. Bu arada bu kadar sıkıntıya dayanamayan böbreklerim artık iflas ettiğinden Hemodiyaliz hastası oldum. Artık düzenli olarak haftada üç gün hemodiyalize giriyordum. Kamu kurumlarıyla uğraştığımdan böbreklerimi kaybettiğim için Sağlık Bakanlığına İran Modeline veya benzer bir modelle Devlet kontrolünde ücretle nakil yapılmasına karar verilmesine dair Ankara 5. İdare Mahkemesinde dava açtım. Halen devam ediyor. Şu anda temyiz aşamasında.

            Ankara Bala'da 2007 yılında açtığımız Tazminat davasına ek olarak açılan Ahmet Çalış'ın Bala'daki evini bacanağı Necmi Sarı'ya  düşük bir bedelle devretmesi üzerine açılan iki dava Tazminat davası sonuçlanmadığı için düşürüldükten sonra açılan 2014/106 nolu davada Ahmet Çalış'ın Avukat Sabite Gürman'ın yalancı tanık dinleteceğini davaları takip ettiğim bilgisayarımda öğrenince kazayı özetleyen ve bunların "yalancı tanık" olacağından şek ve şüphem olmadığına dair dilekçemi Mahkeme Hakimi "Suç şüphesi" olduğu gerekçesiyle Bala Cumhuriyet Savcılığına yönlendirmiş. Hakimin benim dilekçemi suç şüphesi olarak yorumlaması en çok benim işime yarardı. Tabi onuda soruşturma açmadan sümenaltı etmezlerse. Avukatı, Ahmet Çalış'ın eski komşularını toplamış, adamlara düpedüz yalan söyletiyor. Yalancı tanıklardan hiçbiri benim bu dilekçem üzerine Ahmet Çalış'ın bana yardım etmek için evini sattığını söyleyememiş. İşin gerçeği ise Ahmet Çalış Bala TMO Ofisinde emekli olduğu için akrabası olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın daha önce yem dükkanı olan Kuyumcu dükkanının yanına Cep telefonu dükkanı açmıştı. Oğluma çarpan arabayı da o tarihte almış, tüm uyarılara rağmen lakabına uygun hareket ederek kimseyi dinlememişti. En sonunda kaldırımda oğluma çarparak benim başımı yakmıştı. Bir taraftan bizi oyalarken bir taraftanda mallarını elden çıkarmıştı. Düşük bedelle bacanağına satmıştı. Kaza olduğunda kendi ifadesiyle daha emeklilik tazminatını almadığı için paraya ihtiyacı yoktu. Dükkan açtığı halde Ankara'ya taşınacağı için evini satacağını uydurmuş, düşük bilirkişi raporuna rağmen yalancı tanıklarına evin o zamanki bedelinin bu olduğu yalanı söyletmişti. Öyleyse neden Ankara'da dükkan açmamıştı. Oysa gerçek öyle değildi. Ben kendilerinin yalanına inanmayıp kaza davasının üzerine gidince rüşvet verdiği adamlar daha çok rüşvet  istemiş ve almışlardı. Bu arada mal kaçırmak amacıyla da dükkanını Kırşehir'in Kaman ilçesine kaçırmış ve başkasının üzerine açmıştı. Eğer Ankara'ya taşınacaksa dükkanını niye Kaman'a taşımıştı. Nasılsa benim avukatım ve davaya bakan hakim bunu bilmiyordu. Rüşvet olayı ortaya çıkınca karşımızda sadece satın aldıkları Bala Mahkemeleri kalmıştı. Hala biz Bala Hakim ve savcılarına karşı dava yürütmekteyiz. On yıl önceyide yalancı tanıklarla kapattımı, Hakimi de eskisi gibi kafaya aldımı diğer davalar gibi bu dava da lehine sonuçlanırdı. Ama benim dilekçem herkesin kafasını bulandırdı. Gerçekler hiçbir zaman yok olmaz. Geciken Adalet de Adalet olamaz. Bu davalarda Adalet olmaktan çıkmış tam bir Rezalete dönmüştür.

            Biz işin sonuna kadar gideceğiz. Ben emekli olmadan oğlumun diş tedavisi için Adana İdare Mahkemesinde "Usulen" dava açmış, fakat Adalet olmadığından üç mahkeme gezdikten sonra dosya kaybolmuştur. Dosyayı kaybeden hakim bana bizzat "git şikayet et" demişti. Bunun üzerine HSYK'da şikayet başlatılmış reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine mağduriyetin giderilmesi için Bireysel Başvuru yapılmış ve "Hakime Dava açamayacağım" kararı verilmiştir. Bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmıştır. AİHM'in Türkiye'ye karşı benim davamda olduğu gibi Dosya Kaybetmelerin olağan olduğu nedeniyle ceza verildiğinden Türkiye'nin aynı tutumunu sürdürmesi nedeniyle davam kabul edildi. Halen de devam etmektedir.

            Bu arada Ak parti Genel Merkezine Sayı Başbakana hitaben 15.09.2015 tarihinde bir mektup göndererek Dava karar ve dilekçelerini gönderdim ve artık dayanamadığımı, bu hukuksuzluğun sona erdirilmesini ve mağduriyetimin giderilmesini istedim. İki ay sonra hiçbir gönderinin olmadığını öğrenince aynı dilekçe ve evrakları tekrar göndedim. 2011 yılında da  O zaman Başbakan olan Sayın Cumhurbaşkanımıza bir mektup göndermiş, cevap alamayınca yine mektubun olmadığı söylenmiş, tekrar gönderince de o zamanki Devlet Bakanı olan Bekir Bozdağ başbakan adına kısa bir cevap vermiş, verdiği cevapta yalan çıkmıştı. O yalancı Bekir şimdi bu ülkenin Adalet Bakanı oldu. Muhtemelen de benim Sayın Başbakana göndediğim dilekçe evraklar yine yalancı Bekir'e gönderilecek. Bakalım ne cevap verilecek. Bende verilen cevabı hiç üşenmeden kitabıma aynen koyacağım.

            Artık açılan ve devam eden davaların sayısını ben unuttum. Tüm bu soruşturma, dava ve kararlar toplanarak "KİTAP" haline getirilecektir. Benim yaşadığım bu sıkıntıları başkasının yaşamaması için ne gerekiyorsa yapılacaktır.

            Bende tüm bu yaşananlar üzerine kaza geçiren oğlum adına kısa adı HALDEM DERNEĞİ  olan Bahçeli Halil Demir Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği'ni kurdum ve kendimi Denetleme Kurulu Başkanlığına, Dayısını'da Dernek Başkanlığına getirdim. 2015 yılında dernek resmileşti. Sigortadan alınan az miktarda bir para ile Haldem'in dedesinin ölüm yıldönümünde dedesi için Kur'an Tilaveti ve dernek açılış yemeği verdik. Davalar tamamlandıktan sonrada kazanılan tazminatlardan belirli bir miktar Dernek Marifetiyle yardım olarak verilmeye devam edilecektir.

            Çalışmalar bizden, başarı Allah'tandır. 01.12.2015  

 

                                                                                                Mustafa DEMİR

                                                                                                   OSMANİYE

17 Kasım 2025 Pazartesi

ANAYASA - KAZA TAZMİNAT YENİLEME


                                                                                                                                      
A. Başvuruya Konu Olaylar ve Başvuru Yollarının Tüketilmesine İlişkin Aşamaların Tarih Sırasına Göre
Açıklanması
Oğlum Halil Demir Bala Lisesi önünde kaldırımda ağır yaralanmalı Trafik kazasına maruz kalması ve 18 yıldır
%98 Beyin sapı özürlü ve bizim bakımıza muhtaç, ayağa kalkamaz ve yürüyemez, akli dengesi yok olmuş şekilde engelli kalmıştır. Kaza ve Tazminat davalarında ayrı olarak bu davamızda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/1142 Esas, 2023/1872 Karar nolu kararıyla Oy Çokluğu ile Red kararını onamış ve 17.02.2023 tarihli UYAP SMS ile bana bildirilmiş ve bu dava oluşmuştur. (Ek:3,4)
Ankara Bala Lisesi önünde ağır yaralamalı trafik kazası meydana gelmiştir.
Telefonla çağrılan baba Ahmet Çalış adına evraklar ve rapor düzenlenip Bala karakoluna ve Bala Emniyetine verilmiş ve bize de kazanın kaldırımda olduğu ve oğlumun kusurunun olmadığı bildirildiğinden bizde çok ağır olan oğlumun kurtarılması için çalıştık. Arkamızda yapılacak evrak sahtekarlığını hiç düşünmedik.
Kazayı baba Ahmet değil Oğul Murat Çalış'ın yaptığı Tanık Emeki Polis Mekin Öktem'in ifadesiyle ortaya çıkması üzerine Baba Ahmet Çalış adına olan tüm evrakların yok edilerek eski tarihle oğul Murat Çalış adına belge düzenlenerek Bala Emniyetinde eski tarihli kayıt alınamaması ve 09.08.2004 günü savcı evrakı  08.08.2004 günü el yazısıyla tarh atarak teslim almış, kaldırımdaki kazanın yol ortasında gerçekleşmiş gibi evraklar, yalancı tanıkla yeniden düzenlenmiş, sahte evrakların resmileşmesi sağlanmıştır. Ek:5,6,7,8,9, 10, 11,12,13)
 Bala C. Savcılığınca düzenlenen sahte evraklaria Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiş ve Ankara 3. Çocuk mahkemesinde 2004/745 Esas Dosya no ile dava açılmıştır. İlk duruşmaya bizi mahkeme önünde Polislerle uzaklaştırmışlar ve öğle tatilinde önünde davamız 6 dosya olmasına rağmen davamız görülmüş ve tüm bu sahte evraklar kabul edilerek resmileştirilmiştir. Biz 2. Duruşmada ancak taraf olduk ve dosyamız Ankara Adli tıp Kusumuna gönderilerek Adli Tıp Raporu alınmış ve bize tebliğ edilmemiştir.
 Bala Asliye HukukMahkemesinde 23.12.2004 tarihli dilekçe ile 2004/256 Esas Nolu Kaza Tazminat ve 2004/257 <esas nolu Mal kaçırma davası açılmıştır.
2006 yılında Çocuk Mahkemelerinde yapılan bir değişiklikle davamız yasa gereği tekrardan Bala Asliye Ceza Mahkemesine gelmiş ve 2006/113 dosya numarası ile dava açılmıştır. Dava devam edeken Bala Savcısı Murat Gökhan Tahtakılıç ev sahibi Kuyumcu adına duruşmaya girerek yalan söylediklerin ortaya çıkardığımız tanıklar Mustafa yaşar ve Can Gürbüz'ün yeniden dinlenmelerini engellemiş, yalan ifadelerinin yasallaşmasını sağlamıştır. (Ek: 19,20,21,22,23,24,25) Tanık Can Gürbüz'ün Ankara 3. Çocuk Mahkemesince istenen ve Bala Ceza Hakimi Fuat Pempeçiçek tarafından alınan ifadesi mahkemesine gönderilmeyerek yok
edilmiştir. Ek: 26,27)  
 Mahkemenin bu açık taraf olması üzerine bizde 7.3.2007 tarihinde Adalet Bakanlığına Ve HSYK'ya dilekçe vererek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma baştılması sağlanmıştır. Bu soruşturma olumsuz sonuçlanınca yasal olarak müracaat ederek tüm dava, inceleme ve soruşturma evrakları alınmıştır.
 Bala Asliye Hukuk Mahkemesi 2004/156 nolu  Tazminat dosyasında Murat Çalış'ın 18 yaşına girdiğinden davanın reddine, 2004/257 Nolu Malkaçırma davasında da Sıfat yokluğundan Ret kararı vermiştir.Ek:28)
Yapılan Temyiz üzerine de Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Murat Çalış'ın davada taraf olmadığından bu kararı bozmuştur. 8Ek:29)  Bala Asliye Ceza Mahkemesi 2006/113 nolu dosyada hiçbir kusuru olmayan ve kaldırımda arkadan ve hızla kazaya maruz kalan oğlumu 2/8 haklı bularak dosyada mevcut tazminata 
 hükmetmiştir. (Ek:30)    ...//...Yargıtay'ın 2004/256 sayılı kararı bozması üzerine Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde Baba Ahmet Çalış adına 
Aile Reisi sıfatıyla 2012/133 nolu Kaza tazminat davası açılmıştır. Bala Asliye Ceza mahkemesindeki 2006/113 Ceza dosyasını talimatıma rağmen Avukatım Temyiz etmeyerek kesinleşmesini sağlamıştır. Benim haberim olmadığından bende bu kararı veren Hakim ve verdiren savcıyı Bala'da sürdürdüm.
 Bala Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/133 Esas, 2014/298 Karar nolu kararıyla tazminat davamızı Dosyadaki mevcut tazminatla sonuçlandırdı. Karşı taraf bu kararı Temyiz etti. Dava yargıtay 17. Hukuk Dairesine gitti.
7.3.2007 sonrası yapılan soruşturma sonunda alınan resmi evraklardaki eksiklik ve sahte evraklarla Ankara 14. İdare Mahkemesinde Adalet bakanlığı adına dava açılmışsa da Adalet bakanlığı izin vermediğinden dava kapatılmıştır. Bunun üzerine Başbakanlığa 15.06.2015 tarihinde bir mektup yazılmış (Ek:31), 
Adalet Bakanlığınca 23.02.2016 tarihinde verilen cevap üzerine (Ek:32)de Ankara 16. İdare Mahkemesinde 28.07.2016 tarihinde 2016/3090 Esas sayılı İdari dava açıldı. Ek:33) Bu dava 2018/706 Karar sayı ile Ret edildi. (Ek:34)
 4.7.2018 tarihli bir dilekçeyle  Ankara Bölge İdare Mahkemesinde Temyiz edildi (Ek:35) Ankara Bölge İdare mahkemesi 10 İdari Dava Dairesi2018/1086 Esas, 2018/1056 Karar'la Danıştay'a Temyiz yolu açık olmak üzere bu kararı onadı. (Ek:36) 
Bu karar üzerine 01.11.2018 tarihli dilekçe ile Danıştay'da dava açıldı.(Ek:37) Danıştay 10. İdari dava Dairesi
2019/246 Esas,2020/3345 Karar sayılı kararıyla yargıtay'da dava açılması gerektiği yönünde görüş bildirerek bu kararı onadı(Ek:38)
 Yargıtay 17. hukuk dairesi 30.10.2017 tarihinde temyiz yönünde Sanık Melih Sarı'ya Harç tebliği için dosyayı mahkemesine iade etmişti. Bu bu tebliğin yapılması üzerine de 02.09.2020 tarihinde 2019/4262 Esas 2020/4460 karar nolu kararıyla bozulması üzerine dosyasına 21.09.2020 tarihli Beyan gönderildi.
 Yargıtay'a 01.02.2021 tarihinde dilekçe ile8Ek:39) Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde 2021/13 Esas sayıl dava açıldı. yargılama sonucu evrakların değiştirildiği kabul edilmesine, Maliye Avukatının zaman defi reddedilmesine rağmen konunun Genel kurulda tartışılacağı söylenerek dava 2021/13 Esas022/24 Karar sayılı kararla reddedil.(Ek:40)
Bu karar 19.09.2022 tarihli dilekçe ile temyiz edildi.(ek:41)  Yapılan Temyiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/1142 Esas, 2023/1872 Karar nolu kararıyla Oy Çokluğu ile Red kararını onamış ve 17.02.2023 tarihli UYAP SMS ile bana bildirilmiş ve bu dava oluşmuştur.
 Kaza davası üzerinde 18 yıl 5 aydan fazla bir süre geçtiği halde hala kaza tazminat davamız sonuçlanmamış, araç sahibi yurt dışına kaçmış makul süre çoktan aşılmıştır. (Ek: 42,43,44) Bu süre içerisinde oğlum hayat boyu bakıma muhtaç kalmış (Ek:45), Benim sağlığım bozulmuş Hemodiyaliz hastası oldum.(Ek:46) Oğlumun tedavisi için evimi sattım  hala kirada oturmaktayım.(Ek:47) Oğlumun tedavisi için aldığım krediler ve kredi kartlarım icralık oldu(Ek:48) Karşı taraf taraf olan Hakim ve Saycıların desteğiyle malını kaçırdı(Ek:49) 
Bu dava oluşmuştur.
C. Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar:
  Bala Lisesi son sınıf öğrencisi ve okulunun Futbol takım kaptanı olan oğlum Hail Demir. Tanık Büşra Yıldırım'ın dosyadaki ifadesinde açıkça söylediği gibi Bala Lisesi önünde  araç sollama yasağı dibinde kaldırıma çıkıp kaldırımda yürürken 15 yaşındaki ehliyetsiz Murat Çalış yolda geçmekte olan Mustafa Yaşar yönetimindeki kepçeyi araç sollama yasağı levhasına rağmen aşırı hızla sollayarak okul önünde kaldırımda yürüyen oğluma aşırı süratle çarpmıştır. Bu nedenle oğlumun beyin sapı ağır hasar almıştır. Ankara Özel Güven hastanesi Yoğun Bakımında iki ay yatarak hayata zor döndürülmüştür. Özel Güven Hastanesi Nöroşirurji Prof. Dr. Halil Kamil Öge'nin ifadesiyle arkadan. ani ve çok hızlı darbeyle bu hasar oluşmuştur. Eğer başını sağa veya sola çevirecek olsa bu hasarın oluşması mümkün olmayacakmış. Yani oğlum habersiz. an ve hızlı bir çarpmaya maruz kalmıştır. Bu gün itibariyle %98 beyin sapı hasarlı,akli dengesi yok, felçli ve ayağa kalkamaz şekilde dosyadaki Ankara Adli Tıp Raporununda da açıkça belirtildiği gibi ömür boyu başkasının bakımına muhtaç kalmıştır. Halen tüm bakım ve tedavisi tarafımızdan sağlanmaktadır. Oğlum 1,90 <cm boyunda ve 106 kg civarında olduğu için artık benim ve annesinin kaldırması mümkün olmadığından İngilizce Öğretmesi olması gereken kendisine yakın boy ve kg. sahip kardeşi tarafından indirilip kaldırılmaktatadır. Buda kardeşinin öğretmen olarak atanıp evden ayrılmasına engel olmaktadır.
        Kazayı 15 yaşındaki Mutar Çalış yapmasına rağmen karşıdaki bakkal Mekin Öktem'in dükkanında babaya telefon edilerek baba Ahmet Çalış'ın olay yerine intikali ve suçu üstlenmesi sağlanmıştır. Bize de kazanın kaldırımda olduğu, oğlumun bir kusurunun olmadığı, kazayı da baba Ahmet Çalış'ın yaptığı bildirilmiştir. Bu bilgi hem haza yapanlarca hamda Baba karakolu ve Bala Emniyet Müdürlüğü polislerince doğrulandığında bizde durumu çok ağır olan oğlumuzun kurtarılması için çalıştık. İlk başta kaza evrakları ile ilgilenmedik. Emekli Polis Memuru Mekin Öktem'in ifadesi üzerine baba Ahmet Çalış suçu üstüne alamamıştır. Fakat adına evrak ve rapor düzenlenerek 7.8.2004 günü Bala Emniyet Müdürlüğünde kayıt altına alınmış ve bu evraklar 8.8.2004 Pazar günü Bala'ya gelen Nöbetçi savcıya sunulmuştur. Bunu fırsat bilen karşı taraf kaza yapan çocuğun annesinin dayısı olan ve MHP eski İlçe Başkanı ve halen Meclis Üyesi olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç yanına Bala Belesiye Başkanı ve bazı ilçe ileri gelenlerini de alarak Başsavcı Mustafa Saylam'ı ziyaret etmiş, beni de davacı ettirmeyeceğini iddia ederek, baba adına olan gerçek evrakları yok ettirmiş, oğul Murat Çalış adına sahte tanık ve yeni sahte evrak düzenlettirerek kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmayı başarmıştır. Bunu yaparken ilk anda çeşmede su dolduran tanık Can Gürbüz'in ilk ifadesini yok ettirerek ve serbest çalışan Kepçeci Mustafa Yaşar'a da Bala Belediyesinde işe almak karşılığı yalan ifade verdirmiştir. Bu durum Bala karakolunda ve Bala Emniyet Müdürlüğünde huzursuzluk ve tartışma meydana getirmiştir. Başkomser Ali Mülayim hazırladığı sahte evrak ve rapora Bala Emniyet Müdürlüğünde 9.8.2004 günü kayıt alamamış, kayıt evrakları 9.8.2004 günü savcıya götürmüş, savcı bizzat hazırlattıkları sahte evrakları 9.8.2004 günü üzerine kendi el yazısıyla 08.08.2004 tarihini atarak teslim almıştır. Bu evraklara kayıt vermeyen Polis memuru Cafer Kındırıcı olaydan 35 gün sonra bana hastaneye haber gönderek evrakların değiştirildiğini, kaldırımdaki kazanın yol ortasına aldırıldığını, gerçek evraların yok edildiğini bildirmiştir. bende Bala'ya gelerek resmi evrakları teslim aldığımda bu durumun doğruluğunu öğrendim ve hemen yasal işlem başlattım.     ... //..Beni davacı ettirmeyecek olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç benim MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin dedeleri ile olan akrabalığımı ve MHP Genel Merkezine giderek Genel Başkan Yardım Yardımcısı ve Teşkilat Başkanına görüşüp Bala'ya telefon ettirmem , evimi de getirip Kuyumcu dükkanını bitişiğine koymam üzerine karşımda kaza yapanlar değil görevini Kötüye kullanan savcı ve hakimler kalmıştır. Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim derhal emekli oldu, Trafik Polisi Mustafa Gödek ve Bilirkişi Abdullatif Öztürk rüşvetle rapor düzenlediklerini kabul ettiler. Bizde haklı iken haksız olmamak için güç kulanmadık ve Hakim ve Savcılara Anayasa'nın meşhur 138. maddesine istinaden hiç kimseyi göndermedik. Ama mahkeme sürecinde taraf olmaya devam ettiler. Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin ilk duruşmasında mahkeme önünde polislerle bizi uzaklaştırarak davamızı öğle tatilinde görüp, sahte olarak düzenledikleri evrak ve raporu resmileştirdiler. Yasal olarak davamız Bala Asliye Ceza Mahkemesine gelip dava sürecinde yalancı tanıkların yalanını ortaya çıkarınca da bu gün itibariyle Yargıtay Savcısı olan o tarihte benim yan komşum ve Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın kiracısı olan  Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç, ev sahibi Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın EMİR ve TALİMATIYLA suruşmamıza girerek yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engellemiştir. Benimde şikayetim üzerine de oğlumun 2/8 haklı olduğu şekilde karar verdirmesine rağmen Kızılcahamam'a sürgün edilmesini sağladım. Ben Hakim ve savcıyı sürgün ettirirken kendi avukatımın baba temyiz ettim ettim dediği ceza davasını temyiz etmediği evrakları yasal şekilde alınca öğrendim. 
      Benim yasal olarak 2007 yılında başlattığım şikayetim bu yıl itibariyle yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun oy çokluğu ile red kararı ile son buldu. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunun 46 maddesi gereğince Hakim ve savcıların görevini kötüye kullandıkları inkar edilmeyecek şekilde açıktır. Bunu oy çokluğu ile reddedilmesi yargıya olan güveni yok etmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
      Adil Yargılama hakkımız ihlal edilmiştir ve makul sürede davamız görülmemiştir. Bu dava itibariyle 18 yıldan faza zamandır davamız devam etmektedir. Bununda bizi açıkça mağdur ettiği inkar edilemez şekilde açıktır.
   Tedavi sürecinde mevcut evimi sattığı ve halen kirada oturduğum içimEk Portrkro No:1 ile açıkça belirtildiği gibi Mülkiyetin korunması hakkımız ihlal edilmiştir. Gerçek evraklar değiştirilmemiş, kaldırımdaki kaza yol ortasına alınmamış olsaydı dava bu kadar uzun sürmeyecek, tüm bu hukuksuzluklar yaşanmayacaktı
  Açıkça görüldüğü gibi, RÜŞVETLE  GERÇEK EVRAKLAR YOK EDİLEREK SAHTE EVRAKLAR DÜZENLENMESİ, DELİL KARARTILMASI, RÜŞVETLE HAKSIZ OLAN KİŞİLERİN NÜFUS KULLANILARAK HAKLI HALE GETİRİLMEYE ÇALIŞILMASI, DAVAMIZIN UZUN SÜREDİR ÇEŞİTLİ HUKUKSUZLUKLARLA SONUÇLANDIRILAMAMASI AÇIKÇA 6100 SAYIL KANUNU 46. MADDESİNİN İHLALİDİR. BİZİ AİLECEK MAĞDUR ETMİŞTİR. BU HAKLI DAVAMIZIN HUKUKLA SONUÇLANMASI BİZ BİR NEBZE OLSUN RAHATLATACAKTIR. BİZ ADALET İSTİYORUZ. GECİKEN ADALET ADALET DEĞİLDİR. BUNU YAPANLAR BEDELİNİ ÖDEMELİDİRLER. HUKUK BUDUR.
VI. SONUÇ TALEPLERİ
1- Hukuksuz kararlarla gasp edilen  14.7.2004 tarihli karara göre 1.672.253,34.-Tl Tutarındaki Yasal Tazminat hakkımızın   kaza tarihi itibariyle yasal faiziyle tarafımıza ödenmesini,
2-Uzun süren çeşitli davalara ödediğimiz dava masrafları olarak ve Bankalara ödediğimiz kredi ve İcra faizleri olarak ödediğimiz paralara karşılık  tarafımıza 500.000.-TL paranın kaza tarihinde yasal faiziyle ödenmesini;
3-Tedavi giderleri için evimi sattığımdan ve hala kirada oturduğumdan evimin bedeli ve bu sürede ödediğim kira bedeli olarak tarafıma 1.500.000.-Tl. nin Kaza tarihi itibariyle yasal faiziyle ödenmesini;
4- Mahkeme uzun sürdüğü için borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan ve kardeşim dahil neredeyse tüm mesai arkadaşlarım halen çalışmakta olduğundan  tarafıma 500.000.-Tl. çalışanlarla emekliler arasındaki fark olarak ödenmesini;
5- Makul sürede davamız sonuçlanmadığından 100.00.-Tl Makul süre ücretinin ödenmesini; 
6- Manevi tazminat olarak tarafıma 1.000.000..-Tl Manevi Tazminatın kaza tarihinde itiberen yasal faiziyle ödenmesini;
 Toplam olarak 4.272.253,34.Tl Maddi ve 1.000.000.-Tl manevi olmak üzere Toplam: 5.272.253,34-Tl ( Beşmilyonmilyon İkiyüzyetmişikibin İkiyüzelliüç Lira Otuzdört Kuruş Maddi ve Manevi tazminatın kaza tarihi itibariyle yasal faizi ile tarafıma ödenmesini;
      Arz ve talep ederim.17.11.2025
                                                                                                                                       MUSTAFA DEMİR

ANAYASA KAZA TAZMİNAT BAŞVURU YENİLEME

 

ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞINA

                                                               GÖNDERİLMEK ÜZERE

                                      OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE                                   

                                                                    Dosya No:  Anayasa:2023/25208


ADI VE SOYADI       : MUSTAFA DEMİR

ADRESİ                       

GÖNDERİLEN YER  : Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Bürosu

KONUSU                      :  Anayasa Mahkemenizin 17.10.2025 tarih ve 2025/25208 Sayılı yazısı

                                          İle Başvuru Formunun yenilenmesi isteği. 

                        İlgi : 17.10.2025 tarih ve 2023/25203 sayılı yazıız.                       

                        İlgi yazınız ile,  tarafımıza verildiği bildirilen İdari Ret kararının kaldırılarak itirazımızın kabul edilmesini ve yargılamamızın devam etmesinin sağlanmasını;

1.1.2019 tarihinde yenilenen forma göre enilenmesi istenilen 2023/25208 sayılı Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Formu istenilen şekilde yenilerek doldurulup ilişikte sunulmuştur. 

            Gereğini arz ve talep ederim. 17.11.2025                                                                               

                                                                            Mustafa DEMİR

                                                                                Davacı              

 

EKLER:

1-     İdari  Ret Karına iiraz dilekçesi

2-     Anayasa Mahkemesi Elektronik Başvuru Formu 9 sayfa

3-     30.06.2025 tarihli yazımız sureti

4-     17.10.2025 tarih ve 2023/25208 sayılı talep yazınız sureti .

5-     Mustafa Demir Kimlik Kartı fotokopisi.

ANAYASA KAZA TAZMİNAT İTİRAZ

                                    ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

                                                         SUNULMAK ÜZERE

                              OSMANİYE NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

                                                                                Karar No         : 2023/25208

    

MÜŞTEKİ (İtiraz Eden)  :  Mustafa DEMİR,  

KARAR VEREN             :   ANAYASA MAHKEKESİ

 DOSYA NO                    :   2023/25208

KARAR TARİHİ             :  17.10.2025

TEBLİĞ TARİHİ             :  14.11.2025.  

KONU                              :   Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Bürosunun İdari Red Kararına İtiraz.

AÇIKLAMA                         :  Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Bürosuna yapmış olduğum 10/03/2023 tarih ve 2023/25208 sayılı Bireysel Başvurumda; Başvurunun ön incelenmesinde eksiklerin bulunduğu tespit edilerek bunların onbeş günlük verilen kesin süre içinse tamamlanması gerektiği, aksi takdirde  başvurunu<un idari yönden reddedileceği hususlarının tarafınıza 21.07.2025 tarih ve 2023/25208 sayılı yazı ile bildirildiği ve bunun 25.07.2025 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür.

Anayasa Mahkemesi İç tüzüğünün  66. Maddesi gereğince, bireysel başvuru form ve eklerinin  hazırlanmasına ilişkin ilkelere dair tespit edilen eksikliklerin öngörülen sürelerde tamamlanmadığı hallerde başvurunun idari yönden reddine karar verilmesi gerekmektedir. Verilen kesin sürede verilen eksikliklerden "Bireysel Başvurunun Anayasa Mahkemesi  İç tüzüğü'nün 59. Maddesine göre www.anayasa.gov.tr adlı internet  yayınlanan başvuru formu kullanılarak ve başvuru formunda yer aşan ilgili bölümlerin tam ve eksiksiz doldurulması gerektiği anlaşılmıştır. Buna görec İçtüzük ekinde bulunan ve 1/1/2019 tarihi itibariyle tamamen yenilenmiş başvuru formu kullanılarak ve başvuru formunda yer alan ilgili birimlerin tam ve eksiksiz doldurulması gerektiği anlaşılmıştır. Başvuru formunda özellikle; a- Bireysel Başvuru formunun IV-A Bölümünde; kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özel bölümlerin usulüne uygun doldurulması, tarih sırasına göre kronolojik bir açıklama yapılması, b- Bireysel Başvuru formunun IV-B Bölümünde, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların yazılması, c- Bireysel Başvuru formunun IV-C Bölümünde, ihlal edildiği ileri sürülen hakkın hangisi olduğu ve hangi nedenlerle ihlal edildiği hususunun gerekçeleriyle birlikte özlü bir şekilde açıklanması, d- Bireysel Başvuru formunun VI. Sonuç Talepler:  Bölümünde ise taleplerinin ne olduğunun açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektediré  belirtilen hususların giderilmediği gibi eksikliğin giderilmesi bildirimine cevap da verilmediği anlaşıldığından  başvurunuz idari yönden reddedilmiştir.

Bu idari kararının tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde  Anayasa Mahkemesine itiraz etme hakkınız bulunmaktadır. İdari ret kararına itirazlar harca tabi olmayıp varsa itirazlarınızın dilekçeyle ve bireysel başvuru yapılmasındaki usul izlenerek yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde dilekçeniz işleme konmayacaktır. Bilgilerinize sunulur. Denilmektedir.

Tarafımıza gönderilen 17.10.2025 tarih ve 2023/25208 sayılı İdari Ret kararı tarafımıza ulaşınca derhal araştırılmış ve bize 21.7.2025 tarih ve 2023/25208 sayılı bir tebligat tebliğ edilmediği öğrenilmiştir. Tarafıma yazıldığı ve 25.07.2025 tarihinde tarafıma tebliğ edildiğ bildirilen 21.7.2025 tarihli 2023/25208 sayılı yazı asla tarafıma tebliğ edilmemiştir. Bana tebliğ edilmediği gibi aile fertlerine ve mahalle muhtarlığına da tebliğ edilmemiştir. Eğer tebliğ edilseydi tarafımıza daha önce tebliğ edilen 18.06.2025 tarihli 2024/59900 sayılı yazınız gibi derhal cevaplar, bu duruma hiç meydan vermezdik. Bizde sonraki 2024/59900 sayılı dosya için yazı gönderilip form değişikliği istendiği halde  önceki 2023/25208 sayılı dosyamızın kabul edilmesi ve eski olması nedeniyle yeni form talebinde bulunulmadı diye düşünmüştük.

Bu İdari ret kararı tarafımıza tebliğ edilince de derhal yazıda istenilen şekilde 1.1.2019 tarihinde tamamen yenilenmiş form usulüne uygun olarak doldurulmuş ve itirazımızla birlikte yazımız ekinde sunulmuştur. Bu nedenle; bu İdari Ret Kararı'na karşı  itirazımızın kabul edilmesini ve  2023/25208 sayılı dosyadaki İdari Ret kararının kaldırılarak yenilenmiş bireysel başvuru formumuzun kabul edilmesinin sağlanmasını talep ediyoruz

NETİCE VE TALEP  : Yukarıda açıklanan nedenler ve Re’sen Mahkemenizce tespit edilecek sair nedenlerle; HUKUKA, HAKKANİYETE VE VİCDANA aykırı olan Anayasa Mahkemenizin 2023/25208  Dosya Numaralı İdari Red kararının kaldırılarak, 17.10.2025 tarh ve 2023/25208 sayılı yazınıza göre yenilenen  Bireysel Başvuru formumuzun kabul edilmesini, yargılamaya devam edilerek  formdaki  taleplerimiz doğrultusunda karar verilmesi hususunda;

Gereğini arz ve talep ederim.                                                                                      17.11.2025 

                                                                                                                                          Mustafa DEMİR

E K L E R : 1- 1.1.2019 tarihi forma göre yenilenen doldurulmuş form.

                    2- 2024/5990 sayılı dosyanın yenilendiği yazı sureti.



10 Kasım 2025 Pazartesi

OSMANİYE İL MÜFTÜSÜNE

 Sayın İl Müftümüz Dr. ahat TAŞCI Bey'in dikkatine. 

Sayın Hocam  ben Kadirli İlçe Müftülüğü VHKİ  olarak 2010 yılında emekli olmuş eski  memurunuzum. Size bunu yazmamın nedeni Ankara Bala VHKİ olarak çalıştığım zaman 2004 yılında oğlumun ağır bir trafik kazası geçirmesi sonrası iki yıl yüksek ücretlerle özel hastanelerde tedavi görmesi sonucu büyük bir borç yüküne girmem üzerine yardım için Diyanet ve Muhasibi olduğum TDV ye başvurmuş ve 2005 yılında o zaman 20.000.-(+6 sıfırı var) TL söz verilmesine rağmen Çankaya Müftüsü( Eski Hac Daire Başkanı) ne üvey kızı tedavisi için 17.500.- TL. verilmesi ve Müftü ün bu parayı SSK dan alması üzerine de şikayet edilmesi hakkında dava açılması üzerine bana bu gerekçe gösterilerek yardım yapılmamış, müftü ye yardım kampanyası düzenlenecek bu para ödenmiştir. Bana da yardım kampanyası sözü verildiyse de o sözde tutulmamıştı. Mahkeme bitimi ödemek üzere bana borç verin talebim de emsal teşkil eder gerekçesiyle talebim kabul edilmemiştir. Benim TDV merkezinde aldığım yazıyla Bala'da aldığım küçük miktardaki yardım da tahrif edilerek borç haline getirilmiş ve emekli olmadan az önce icraya verildi ve yardım yazım iki müfettişler alınarak benim erişmeme engel olundu. Ben u parayı da emekli ikramiye de ödedim. 

Sayın Hocam bana yardım etmeyen TDV Yetkilileri 2005 yılında Polis Vakfına1. 000.000.-+ 6sıfır yardım yaparak polis vakfı görevlileri bizzat benim yattığım İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hastanesinde tedavi ettirdi. Ben aylık iki maaş farkla İncek Fizik tedavi hastanesinde yaklaşık iki yıl tedavi gördük. Bu sürede her kurum kendi hastasının tedavi masraflarını öderken sadece Diyanet personeli olarak ben kendi paramla tedavi gördüm. Her kurum yetkililerin ziyaret ederken 22 yıldır beyin sapı hasarlı olarak %98 beyin sapı Hastası olan hastamı hastaneyi bırak evimde bile bir diyanet yetkilisi ziyaret etmedi. Ama Ankara`da bizzat Osmaniye Milletvekili evime ziyarete geldi. 

Sayın Hocam aşağıda okuyacağını HSK Şikayeti dilekçesinde açıkça göreceğiniz gibi Allah bu borç ve ödenen faizlerin hesabını bana değil sözünü tutmayan kurumunu yetkililerine soracaktır. Yarın ahirette de benim elim siz yetkililerin yakasında olacaktır. 

Selam ve saygılarımla

Mustafa DEMİR 


HAKİMLER VE SAVCILAR  KURULU BAŞKANLIĞINA                                                                                                                                 ANKARA


ADI VE SOYADI      : MUSTAFA DEMİR.                                                                                              

KONUSU                  :  Oğlumun Kazası nedeniyle borçlanmam ve icraya düşmem üzerine Vakıfbank Kreti Kartı icra davasının 17 yıl süren davası ve yaşanan hukuk rezaleti nedeniyle ödenmiş icraya tekrardan faiz istenmesi üzerine yapılan itirazın tam bir NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK DAVASI!na dönmesi ve mahkeme masrafları talebi.

Oğlumun 2004 yılında ağır bir kaza geçirmesi, kendisini durumu nedeniyle resmi hastanelerin kabul etmemesi, kurumum Diyanet ve Diyanet Vakfı yetkililerinin verdikleri sözleri tutmaması ve davamızın rüşvetle reddi üzerine icralık olmuştum. Hukuksuz ret kararı Yargıtayda dönmüş ve 2025 yılı itibariyle Tazminat davamız halen devam etmektedir. Bende 2007 yılında icralık olmuş ve 2010 yılında emekli olarak tüm borçlarımı ödemiştim.

Fakat Vakıfbank avukatı İshak Özbey bana 2012 yılında bir ödeme muhtırası diye bir yazı göndermiş ben bunu dikkate almayınca da 2013 yılında 2601,43 Tl tutarında bir faiz alacağı olduğunu belirtir İLAMSIZ ÖDEME EMRİ göndermişti. Ben bu Ödeme emrine yasalm olarak itiraz edince Ankara 11. İcra Dairesi Hakimi Ayhan Aksoy benim 2013 yılında gönderilen Faiz Ödeme emrine değilde 2012 yılında gönderilen Ödeme Muhtırasına şikayet ettiğimi iddia etmiş ve İcrada herhangi bir işlem yapılmadığını iddia ederek ve bana da avukatlık ücreti yükleyen hukuksuz bir karar vermişti. Benim bu karara karşı yaptığım itirazlar açtığım kararlar hep Faiz alacağı görmezden gelinerek ödeme muhtırasına itiraz ettiğim iida edilmiş en sön yargıtay 12. Hukuk Dairesi de 11. İcra Hukuk Dairesinin kararı şeklinde karar vermişti. Bana İcradan gönderilen Faiz alacağını gösterir İlamsız Ödeme Emri mevcut icra dosyasında da gözükmüyordu. Bu durumsa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 157. Maddesi gereğince suç oluşturduğundan ve bu suç hukuk kullanılarak işlendiğinden 158. Maddede belirilen Nitelikli Dolandırıcılık suçu oluşturulduğundan Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yapılarak beni 17 yıldır hukuksuz ve suç teşkil eden kararlarla mağdur ettikleri açıktır.

Yargıtay 12. Dairenin hukuksuz gerekçeli kararı, bu karara karşı Anayasa mahkemesine yapmış olduğum Bireysel Başvuru Formu ve Osmaniye Vergi Dairesi Müdürlüğü Ödeme Emri tebliği ilişikte sunulmuş olup beni halen haksız ve hukuksuz iş ve işlemlerle mağdur eden ve nitelikli dolandırıcılık suçu işleyen Avukatlar ve  Hakimler hakkında gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim. 10.11.2025  

                                                                                                                                     Mustafa DEMİR                                                                                                                                      Şikayetçi


Telefonumdan gönderildi

       HAKİMLER VE SAVCILAR  KURULU BAŞKANLIĞINA


                                                                                                                                           ANKARA


ADI VE SOYADI      : MUSTAFA DEMİR.                                                                                                                                                         

KONUSU                  :  Oğlumun Kazası nedeniyle borçlanmam ve icraya düşmem üzerine Vakıfbank Kreti Kartı icra davasının 17 yıl süren davası ve yaşanan hukuk rezaleti nedeniyle ödenmiş icraya tekrardan faiz istenmesi üzerine yapılan itirazın tam bir NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK DAVASI!na dönmesi ve mahkeme masrafları talebi.

Oğlumun 2004 yılında ağır bir kaza geçirmesi, kendisini durumu nedeniyle resmi hastanelerin kabul etmemesi, kurumum Diyanet ve Diyanet Vakfı yetkililerinin verdikleri sözleri tutmaması ve davamızın rüşvetle reddi üzerine icralık olmuştum. Hukuksuz ret kararı Yargıtayda dönmüş ve 2025 yılı itibariyle Tazminat davamız halen devam etmektedir. Bende 2007 yılında icralık olmuş ve 2010 yılında emekli olarak tüm borçlarımı ödemiştim. 

Fakat Vakıfbank avukatı İshak Özbey bana 2012 yılında bir ödeme muhtırası diye bir yazı göndermiş ben bunu dikkate almayınca da 2013 yılında 2601,43 Tl tutarında bir faiz alacağı olduğunu belirtir İLAMSIZ ÖDEME EMRİ göndermişti. Ben bu Ödeme emrine yasalm olarak itiraz edince Ankara 11. İcra Dairesi Hakimi Ayhan Aksoy benim 2013 yılında gönderilen Faiz Ödeme emrine değilde 2012 yılında gönderilen Ödeme Muhtırasına şikayet ettiğimi iddia etmiş ve İcrada herhangi bir işlem yapılmadığını iddia ederek ve bana da avukatlık ücreti yükleyen hukuksuz bir karar vermişti. Benim bu karara karşı yaptığım itirazlar açtığım kararlar hep Faiz alacağı görmezden gelinerek ödeme muhtırasına itiraz ettiğim iida edilmiş en sön yargıtay 12. Hukuk Dairesi de 11. İcra Hukuk Dairesinin kararı şeklinde karar vermişti. Bana İcradan gönderilen Faiz alacağını gösterir İlamsız Ödeme Emri mevcut icra dosyasında da gözükmüyordu. Bu durumsa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 157. Maddesi gereğince suç oluşturduğundan ve bu suç hukuk kullanılarak işlendiğinden 158. Maddede belirilen Nitelikli Dolandırıcılık suçu oluşturulduğundan Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yapılarak beni 17 yıldır hukuksuz ve suç teşkil eden kararlarla mağdur ettikleri açıktır.

Yargıtay 12. Dairenin hukuksuz gerekçeli kararı, bu karara karşı Anayasa mahkemesine yapmış olduğum Bireysel Başvuru Formu ve Osmaniye Vergi Dairesi Müdürlüğü Ödeme Emri tebliği ilişikte sunulmuş olup beni halen haksız ve hukuksuz iş ve işlemlerle mağdur eden ve nitelikli dolandırıcılık suçu işleyen Avukatlar ve  Hakimler hakkında gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim. 10.11.2025   

                                                                                                                                     Mustafa DEMİR

                                                                                                                                        Şikayetçi


6 Kasım 2025 Perşembe

KOZANOĞULLARI İLE OLAN SECEREMİZ

 KOZANOĞLU VE KIZLAÇLI FAKILAR SECERESİ

1-KOZANOĞLU HALİL BEY: Kozanoğlu Hasılağa Ali Bey’in oğlu olan Halil Bey, Fırkai İslahiye Kozan yöresine geldiğinde adamları ve kardeşi Hacı Bey’le Aziziye (Kayseri Pınarbaşı) Kaymakamlığına gelerek 10.000 kadar adamıyla Fırkai İslahiye Ordusuna katılmış, onun bu hareketi Kozanoğullarının Fırkai İslahiye’ye karşı gelmesini engellemiştir. Bu nedenle de önce Kayseri’de ikametine izin verilmişse de Kozanoğlu Beylerinden olduğundan daha sonra Sivas’a, oradan da Kurt İsmail Paşa tarafından Samsun Limanı üzerinden İstanbul’a maaşla sürgün edilmiştir. Beraberinde aile efradıyla birlikte Yusuf Bey’in aile efradını ve Prof Dr. Necmettin Erbakan’ın dedesi kardeşi Hüseyin Bey’i de götürmüştür. Hüseyin Bey daha sonra Nazır (Bakan) olduğundan Erbakan soyadını almışlardır. Osmanlıca kaydına ulaşılan bizim büyük dedemizdir.Bu bilgiler A.Cevdet Paşa’nın Tezakir adlı eserinde alınmıştır. Halil Bey’den yukarısı üstteki Osmanlıca secerede mevcuttur.
2-HACI BEY: Kozanoğlu Halil Bey’in oğlu olduğu BOA I.M.Vala 23861 numaralı belge ile sabit, bizim bildiğimiz büyük dedemizdir. Mezarı Kamanağzı Mezarlığındadır. Daha çok Tatar Haci namıyla bilinmektedir. Annesi Tatar olduğundan bu şekilde anılmakta, Hacca gidip geldiği bilinmektedir. Savcı oğlu’nun ölümü üzerine bulunduğu Kerkük’ten gelerek oğlunun mezarının bulunduğu yerin üst tarafında olan Borca’ya yerleşmiş, daha sonra orayı yayla olarak kullanmış ve Kızlaç Köyünü yurt edinmiştir.
3-ABDURRAHMAN EFENDİ: Hacı Bey’in oğludur. İslahiye Savcısı iken Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın (Mıstık Paşa) oğlu Seydi Bey’in (Seydo Ağa) kızı Fatma ile evlenmiş, dört çocuğu olmuş, genç yaşta ikamet ettiği Karabuçlu Köyü yakınlarında attan düşerek ölmüştür. Mezarı Karaburçlu Köyü yakınında bulunan Kızılbayır yokuşunun alt tarafındadır. İslahiye Ovasının Mustafa Paşa’nın mülkü olduğu, oğlu Seydo Ağa’nın bu araziyi kullandığı, 1935 yılında çıkartılan toprak reformu kanunu gereğince bu arazilerin 1954-1957 tarihleri arasında Ağa arazisi olarak halka dağıtıldığı resmi belgelerle ve yaşanan anlatımlarla bilinmektedir. Amcasının oğlu olan Erbakan’ın Babası M.Sabri Bey’ de Abdurrahman Efendi gibi Savcı’dır. M.Sabri Bey ağır ceza reisi olarak atandığı Sinop’ta Erbakan’ın annesiyle evlenmiştir.
4-MEHMET DEMİR : Fakı Mehmet olarak bilinmektedir. Kızlaç Köyü Hocası, Demircisi ve Silah Ustası’dır. Uzun yıllar Muhtarlık yapmıştır. Köyde Demircilik yaptığından soyadı kanununda Demir Soyadını almıştır. Mezarı Kamanağzı Mezarlığındadır. Hanımı Yaylalık (Bilalik)tan Tosuk Hüseyin’in kızı Eşe’dir. 7 çocuğu olmuştur.
5-İBRAHİM DEMİR : Fakı Mehmet Dedemin 6. çocuğıdur. Bağkur’an emekli olmuş ve Kızlaç Köyü ile Osmaniye’de ikamet etmiştir. 2016 yılında vefat etmiştir. Mezarı Kamanağzı Mezarlığındadır.
6-MUSTAFA DEMİR : İbrahim Demir’in 8. çocuğudur. K.Maraş İmam Hatip Lisesi ve Açıköğretim İşletme Önlisans Mezunudur. Diyanet İşleri Başkanlığı Taşra teşkilatında (Kadirli Müftülüğü VHKİ) Emeklidir. Halen Osmaniye’de ikamet etmektedir.
7-HALİL DEMİR : Mustafa Demir’in oğludur. Ankara Bala’da geçirdiği bir kaza nedeniyle mağdur ve felçlidir. Bakıma muhtaç olduğundan Velayet altındadır.
MUSTAFA DEMİR
OSMANİYE