14 Ocak 2016 Perşembe

BAŞBAKANLIK ANAYASA 7218


BAŞBAKANLIK MAKAMINA

                                                                      ANKARA

 

 

            Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak Ankara İli Bala İlçesi Müftülük Memuru iken 06.08.2004 tarihinde Anakra İli Bala İlçesi Bala Lisesi önündeki kaldırımda oğlum Halil Demir Ağır yaralamalı bir trafik kazası geçirmiştir. kazanın kaldırımda olduğu bize bildirilmesine rağmen biz hastamızla ilgilenirken sonradan biraz para gören bir kuyumcu beni davacı ettirmeyeceğini iddia ederek savcıyı satın almış ve kazadan üç gün sonra kaza evraklarını Rüşvetle yeniden düzenlettirilmiştir. Biz resmi evrakı aldığımızda resmi işlem başlatmamıza rağmen ülkemizde Adalet olmadığından onbir yıldır kaza davamız otuzdan fazla davaya rağmen henüz sonuçlanmamıştır. Kaza sonrası kamu görevlilerine Adalet Bakanlığı tarafından sahip çıkılarak soruşturma izni verilmediğinden davalar saçma kararlarla ve davalarla devam ettirilmektedir.

            Kaza sonrası yaşanan maddi sıkıntılar nedeniyle evim satılmış ve oğlumun tedavisine harcanmıştır. Buna rağmen tedavi giderlerinin % 50 si tarafımdan ödendiğinden aldığım kredi ve krediler icralık olmuştur. 2007 yılında davalarımız Rüşvetle reddedilince aldığım kredilerim ve kredi kartlarım icralık olmuştur. İcradan kurtulmak için Emekli olup borçlarımı ödememe rağmen  bir Kamu Bankası Avukatı yasal hakkı olmadığı halde altı yıl sonra faiz alacağı olduğunu iddia ederek tarafıma İcra Ödeme Emri göndermiştir. Ondan sonra Türkiyenin Adaletine örnek olacak yargılama başlamıştır. (Bu yargılama bittiğinde diğer davalarla birlikte bu karar KİTAP haline getirilecektir.) İlk olarak Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi Hakimi benim Ödeme emrine değilde Kamu Bankası avukatının bir yıl önce gönderdiği ve hiçbir hukuki değere sahip olmayan evraka itiraz ettiğimi, İcrada herhangi bir işlem yapılmadığını ileri sürmüş ve bana da avukatın başka bir avukatla temsil edildiğini ileri sürerek, birde avukatlık ücreti yükleyerek Red kararı vermiştir. Bu karara yapılan itirazda miktardan red edilmiş, verilen karar düzeltme hakkıda kullanılmamış ve karar kesinleşmesinin arkasından Anayasa Mahkemesine 2014/7218 Dosya Numarası ile gönderilmiştir.

            Hiçbir işlem yapmadığı iddia edilen İcra dairesince varlığını benim bile unuttuğum artık benzer modeli bile piyasalarda bulunmayan mobilyetime haciz konmuştur. Bu haciz kararı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gönderildiyse de evrak sümenaltı edilmiştir.

            Anayasa Mahkemesi 2014/7218 nolu dosyadaki kararında 11. İcra Hukuk hakiminin yanlış yaptığını, temyiz ve karar düzeltme hakkının olmadığını ileri sürsede, verilen karar düzeltme hakkını görmezden gelerek benim yasal süresinde dava açmadığımı ileri sürmüştür. Kararda bulunan Kesinleşme Şerhine de gözlerini kapayarak İDARİ RED kararı vermiştir.

            Bu idari red kararı da Ankara 11. İdare Mahkemesine taşınmışsa da,  Ankara 11. İdare Mahkemesi 2577 sayılı kanunun 5. maddesi olan Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller başlıklı

"Madde 5 – (Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. " maddesini gerekçe göstererek her konuda ayrı dava açmam istenmiştir. Ayrı ayrı dava açmanın bizi daha fazla mağdur edeceğini belirtmemiz ve bu konuda belirtilen kanunun bizi desteklediğini belirtmemiz üzerine kararında ısrar ederek yeniden Red kararı vermiş ve dosyayı temyiz etmemizi istemiştir.

            Memuriyet hayatı şikayet, soruşturma ve Mutemetlik ve Muhasebe işlemleri ile geçmiş, bilgisayar konusunda proğram ve donanım eğitimi almış biri olarak her ne kadar yasal hakkımızı korumaya çalısakta ülkemizde Adalet olmadığından 12 senedir devam eden Kaza davamız nedeniyle zaten mağdur durumdayız. Oğlumun kazası kaldırımda olmasına rağmen kaza yerine üç gün sonra gelen Savcı Rüşvetle evrakları değiştirerek haklı olan oğlumu haksız hale getirmiştir. Hukuk mücadelesi başlatmamıza rağmen tüm işlemlerimin ülkemizin Adalet Bakanlığına takılmış, tüm evraklar değiştirildik diye kokarken, beni davacı ettirmeyeceklerin yalancı tanıkları, Rüşvetçi Polis ve Bilirkişisi konuşturulmuşken 12 yıldır dava sürüncemede devam etmektedir. Bizimde Polisleri koruyan Ankara Valiliğine ve Rüşvetçi Savcı ve Hakimlerini koruyan Adalet Bakanlığına davamız devam etmektedir.

            Oğlumun tedavisi sürecinde tedavi giderlerinin %50 si tarafımdan ödendiğinden maddi yönden çok mağdur edildik. Bize yardım sözünü tutmayan çalıştığım kurum yetkilileri yardım sözünü tutmadıkları gibi birde ahlaksızca beni hazırladığım dosyaya el koyarak ve böyle dosya olmadığını iddia ederek en zor zamanında birde beni icraya vermişlerdir.

            Diyanet İşleri Başkanının dininin olmadığı bir ülkede bankalar boş dururmu. Bir kamu bankası olan Vakıfbankın avukatı icradan altı yıl sonra faiz alacağının olduğunu iddia ederek bana ödeme emri yollamıştır. Citibank'ta böyle bir ödeme yollamanın hukuksuzluğunu bildiği için dosyamızı bir kuruluşa satmıştır. Bizim İstanbul Savcılığına müracaatımız adaletin rezaletine takılmıştır. Bu hukuksuzluklar Mahkemelere taşınsada dört Mahkeme kararı bu ülkede Adalet olmadığının delilidir. Hukuk diplomalı Rüşvetçi, Hırsız ve Dolandırıcılar yetkili olduğundan hiçbir netice alınamıştır. Mahkeme kararları ilişiktir. Biz artık bu ülkenin adaletine güvenimiz kalmadığı için bu kararları ülkenin Başbakanlık Makamına sunuyoruz. Eğer dava devam edecekse bu kişiler hala korunursa Başbakanlık aleyhine sadece hukuk tamamlamak ve ülkeyi dava ettirmek için edilecektir.

            Bu ülkeyi yöneten Başbakanın siyasi partisinin genel merkezine kendisine sunulmak üzere gönderdiğimiz 15.09.2015 tarihli dilekçemizin iki ay sonra ulaşmadığını öğrendik. Tekrar göndermemize rağmen bu güne kadarda bir cevap alamadık. Biz bir suretini sunduğumun bu dilekçemizde Mahkeme evraklarımızla birlikte 300 yıllık seceremizi de sunduk. Onun için biz hiç kimseden korkmadan çekinmeden bu ülkede hukukun üstünlüğü ve Adaletin yerine getirilmesi için çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.

            Bu nedenle;

            Biz Hukuk diplomalı Hırsız, Dolandırıcı ve Rüşvetçilerle uğraşmaktan artık yorulduğumuzdan eğer bu ülkede hala Adaletten bahsediliyorsa Rüşvet ve  hukuksuz kararlarla mağduriyetimize neden olan kişilerin cezalandırılması ve mağduriyetimiz giderilmesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılmasını, Bizim:

            1-Bankaların bizden istediği hukuksuz paranın %20 sini yasalar gereği faiziyle, bizim Mahkemelere ödediğimiz mahkeme masraflarının yasal faiziyle bize ödenmesi;

            2-Bankalara ödediğimiz tüm faiz masraf ve giderlerin yasal faiziyle tarafımıza ödenmesi;

            3-Borcumuzu ödemek için Emekli olduğumuzdan emekli olduğumuz zamandan 65 yaşına kadar olan emekli ve çalışan farkının tarafımıza ödenmesi;

            4-Tedavi giderleri olarak ödediğimiz paraların listesinin 2012/133 sayılı Bala Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasından çıkarıldığı yine aynı dosyadaki Bilirkişi raporuyla sabit olduğundan (bu rapor Ak Parti Merkezine gönderilen dilekçenin ekinde vardır) bu paralarında faiziyle tarafıma ödenmesi;

            5-Bu ödemeler nedeniyle evimi sattığımdan ve 10 yıldır kirada oturduğumdan benim sattığım evimin bedelinin ve 10 yıllık ev kiramın tarafıma ödenmesi;

           

            Hususunda ne gerekiyorsa yapılamasının gereğini arz ederim. 15.01.2016

                                                                                                               

EKİ: 15 Adet 25 Sayfa evrak.

                                                                                                                            Mustafa DEMİR
                                                                                                                                    Şikayetçi

11 Ocak 2016 Pazartesi

DİYANET İDARİ DAVA- YENİLEME


ANKARA 15. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

Gönderilmek üzere

  OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

            Esas No:2015/3136, Karar No:2015/2066                                                                                     

 

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR -
 

DAVALI                                :  BAŞBAKANLIK- DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

                    

DAVANIN KONUSU           :    Tam Yargı Davası.

İPTALİ İSTENİLEN

İDARİ İŞLEM                  :  Ankara 15. İdare Mahkemesine gönderilen 09.11.2015 tarihli dilekçe üzerine Ankara 15. İdare Mahkemesi 03.12.2015 tarihli 2015/3136 Esas, 2015/2066 Karar numaralı Kararıla Dilekçe Red Kararı vererek Dava Dilekçesinin yenilenmesini talep etmiştir. Bu yenilenen bir dilekçe olup ücret alınmayacaktır.

 

TEBLİĞ TARİHİ                :  04.01.2016

 

DAVANIN İZAHI                :  Ankara 15. İdare Mahkemesine gönderilen 09.11.2015 tarihli dava dilekçesi üzerine Mahkeme tarafından 03.12.2015 tarihinde "açılmak istenen dava bir iptal davası ile, hiçbir kuşku ve tereddüte mahal bırakmayacak açık ve net olarak, tarih ve sayısıda belirtilmek suretiyle, dava konusu işlemin ortaya konulması ve açık ve net olarak iptali talebine yer verilmesi, eğer açılmak istenen dava bir tam yargı davası ise, nedenleri de belirtilerek açık ve net olarak tazminat talebine yer verilmesi suretiyle, karşı taraf sayısından bir nüsha fazla olarak düzenlenecek ıslak imzalı dilekçelerle davanın yenilenmesi gerekmektedir." denilerek dava dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde yenilenmesi talebiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. bu kararda bana 04.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

            Hiç kuşkusuz bu bir TAM YARGI davasıdır ve dava konusunda açıkça belirtilmiştir. Dava dilekçesinde bahsi geçen Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığına gönderilen dilekçeler açılan bir soruşturmanın kapatılmasını ifade etmektedir. Herhangi bir iptal talebi olmadığı için sadece Cumhurbaşkanlığına gönderilen dilekçemize süresi içerisinde cevap verilmediği ve soruşturma neticelendirilmeden SÜMENALTI EDİLDİĞİ, bunu da yargıda ve Diyanet kurumunda Fethullah Gülen cemaatine mensup olmaları nedeniyle görevlerine devam eden ve kendilerini yalanlarıyla gizleyerek soruşturmayı kapatmak isteyen FETO/PDY üyelerinin organize şekilde çalıştıklarını, bunların hakkımda ve bilgim dışında iftiraları ile hazırladıkları evraklarını mahkemenize sunarak yargılanmaları için bu dava açılmıştır. Tazminat talebinin ise, Anayasa Mahkemesinin tazminat talebimizi red ederek CEZA DAVASI AÇILMASI yönünde kararları nedeniyle yargılanma neticesinde karar alındıktan sonra dava açmak istenilmesinin daha doğru olacağı kanaatiyle Tazminat talebinde bulunulmamıştı. Bu kararınız üzerine Tazminat talebinde de bulunulacaktır. Zira Anayasa Mahkemesinde devam eden diğer Akçaabat ve Hatay davalarında da aynı şekilde karar verilmiştir. Konusu aynı olduğunda o davalarda bu dava dilekçesine eklenmiştir.

            Kadirli Müftülük Memuru iken Bala Müftülüğnde imzaladığım Diyanet Vakfınca Yardım Senetlerim Ahlaksız ve Allahsız bir şekilde Borç haline getirilip İcraya verilmem üzerine olayı Mahkemeye taşıdım. Mahkeme sırasında İcranın durdurulmasını sağladımsa da ben Emekliye ayrılınca İcranın durdurulma yazısının bir şekilde yok edilerek bu paranın Türkiye Diyanet Vakfına ödendiğini öğrendim. Diyanet Vakfı Genel Merkezi parayı almış, beni Ahlaksız ve Allahsızca icraya verenlere de para yerine hava aldırmış. Yaptıkları ahlaksızlık ve Allahsızlık yanlarına kalmış. Ama benimde eski dosyalarımın açılmasına neden oldular... Kadirli Müftülüğünde Müftü ile yaptığım konuşmada paranın ödendiğini, benim eskidende "para yiyen" bir memur olduğumu, sicilimde evraklar bulunduğunu söyleyince dosyamın bulunduğu Osmaniye Müftülüğüne müracaat ederek dosyamda bulunan iftira evraklarını aldım.  Diyanetle devam eden İcra davamla birlikte Anayasa Mahkemesine ve Diyanet İşleri Başkanına gönderdim. Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye hakkında Uğur Eşim davasında suçun işlendiği tarihin değil, öğrenildiği tarihin esas alınmasına karar vermesi üzerine iftira evraklarını Anayasa Mahkemesi dosyasından ayırarak Ankara, Hatay ve Akçaabat Cumhuriyet Başsavcılıklarına göndererek soruşturmalar açılmasını talep ettim. Savcılıklar AİHM kararını kararını gözardı ederek soruşturmaları reddettiler. Bende hepsini Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı taşıdım.Ankara, Hatay ve Akçaabat davaları Anayasa Mahkemesinin "talebi üçüncü kişilerin cezalandırılması ile sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişilerin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararın giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkanı vardır" demek suretiyle hukuk mahkemelerinde dava açılmasını istemektedirler. Dava açılması istenilen kişilerin Kamu görevlisi olması ve yargılanmaları kamu otoritesinin iznine tabi olacağından haklarından Kamu davası açılması ve benimde bu davaya taraf olmam daha doğrudur.

            Anayasa Mahkemesi davası devam ederken davalı olduğum Ali Yazıcı, benim Sicil dosyamın bulunduğu Osmaniye İl Müftülüğüne Müftü Yardımcısı olarak atandı. Benim Başbakanlık Makamına vermiş olduğum 19.09.2014 tarihli dilekçem ile soruşturma açıldısı ise de bu soruşturma  SÜMENALTI edilerek bu dava oluştu. Davanın geçmişi ise;

            Ben Gaziantep- İslahiye Müftülük Memuru iken Gaziantep -Nurdağı Müftülüğüne naklen tayinim yapılmıştı. 1991 yılında İslahiye'de son kez maaşları yapıp dağıtmış, kalan maaşlarıda Müftü Ali Yazıcı'nın bilgisi dahilinde diğer memura teslim etmiş ve ayrılma işlerimi başlatmıştım. Cuma günü Nurdağ Müftülüğüne atanan Müftü Ramazan Tekin'in maaşını yapmak üzere gelmiştim. Ben Nurdağında işlerimi yaparken Ali Yazıcı'da Nurdağına gelip Müftüye benim hakkımda bazı yalanlar söylemiş. Nurdağ Müftüsü kendisi huzurunda beni çağırınca bende işin doğrusunu söyledim. Rezil olan Ali Yazıcı Nurdağında ayrıldı. Nurdağ Müftüsü Ali Yazıcıdan özür dilememi istediysede ben kabul edip özür dilemedim.

            Pazartesi günü de İslahiye'ye gelip ayrılış işlemimi ve yolluğumu hazırladım. Bu arada Kur'an Kursu Öğretcisi olan Ağabeyimde Müftülüğe geldi. Ali Yazıcı onu yalanlarıyla kandırıp Kaymakam'a göndermiş, kaymakamda kendisini kovup benim açığa alımamı telefonla istemiş. Benim dışımda ve kusurum dahilinde telefonla açığa alındım. Bana SUÇ ARANMIŞ ve eski mutemet olduğumdan parasını almayan ve bordroda imzası olmayan personelin maaşını zimmetime geçirdiğim iddiası ortaya atılmış ve açığa alınmama gerekçe yapılmış. Ben bunu daha sonra öğrendim. Kaymakam'ın kovduğu Ağabeyimde bana hiçbirşey söylemeden ve Müftü Ali Yazıcı'nın yalanına inanarak benim para yediğimi babama ve akrabalarıma söylemiş ve bana haber vermeden para toplayarak bir hafta sonra Ali Yazıcıya dosyada bulunan dört personel adına ödeme yapmış. Ben bunları Özel Ökkaşe Yurdunu Yöneten Ahmet Adıgüzel'e olan Mark borcumun zorla alınması üzerine Ahmet Adıgüzel tarafından bu paranın bana geri getirilmesi üzerine öğrendim. Parayı alan memurda "Müftünün kendisine  al dediğini kendisininde aldığını" beyan etti. Soruşturma sonucunda da ağabeyimin ödediği tüm bu paraları ben geri aldım ve buz gibi yedim.  Yediğim ve geç ödediğim idia edilen paralar kasada olduğu içinde geri görevime iade edildim.

            Soruşturmam Kaymakamlık Memuruna verilmiş. Göreve iade edildikten sonra soruşturmam başladı. Kaymakamlık Memuruna bu olayı Mahkemeye taşıyacığı söyleyince beraber Kaymakam'ın odasına gittik. Memur kaymakama durumu anlatınca, kaymakam bana dönüp hiç unutamadığım şu cümleyi söyledi:"O aptal senin ağabeyinmiş, senin borcun bitmiyormuş, sana baban bakıyormuş, ağabeyin öyle söylüyor. Sen bize dava açarsan bende ağabeyini bana makamımda hakarette bulunduğu için içeri aldırır, ikinizinde memuriyetini bitiririm. Git iyi düşün..." Kaymakamın odasında beraber Memur odasına döndüğümüz zaman Kaymakamlık Memuru soruşturma dosyasını önüme attı. bana da "Paranın kasada olduğunu, yemediğini bizde biliyoruz.. Şaban'da (Parasını aldığı halde imzası olmadığı için soruşturmaya dahil edilen İmam Şaban Karagöz'ü kasdediyor)başka yalan söyleyen yok. Şabanın yalanıyla da birşey olmaz. Kaymakam Şaban gibi kendisine bir sürü yalancı tanık bulur. İkinizinde memuriyetini bitirir. Sende, bende hiç birşey yapamayız. Bunu sende ...." cümlesini tamamlayamadan sinir krizine girdi. Bende elimdeki evrakları bırakıp kendisine yardıma koştum. Sesime diğer memurlar geldi ve Kaymakamlık Memuru hastaneye götürüldü. Ben ifadeyi vermeden ayrıldım. Köye Babamın yanına geldim. Durumu anlattım. Babam ısrarla Ağabeyime zarar verilmemesini istiyordu. Ben memurluğu bırakmaya niyetliydim. Fakat ağabeyimin  Mülki Amire makamında hakaretten Adli Ceza alması memuriyetinin sonu demekti. Ağabeyimi Kaymakamın odasında çıkartan koruması, sekreteri ve şoförü hakaretten tanıklığa hazırdı.

            Bu davayı açmama asıl sebep ise paranın kasada olduğunu bilen Müftü Ali Yazıcı bana başkanlığını yaptığım Türdav Vakfının o ayki parasını göndemeyişim nedeniyle saldırıyordu. Benim her ay düzenli olarak üyelerden aldığım aidatları Türdav Vakfının Genel merkezine gönderiyordum. O ay paraları kaybettiğimden bir ay geciktirmiş, yolluktan göndermeye karar vermiştim. Açığa alınınca da Ali Yazıcı bu konuda hakkımda konuşmaya başlamış, Türdav'ın parasını yediğimi ortalığa yaymaya başlamıştı. Bende bunun üzerine derhal Ankara'ya giderek tüm hesapları kapatmıştım. Genel Merkezde sadece temsilci olmak için verdiğim teminat sededi kalmıştı. Senedi "Müslüman oldukları" sözüne istinaden vermiştim. Ama Paralelci olan adamların Dini ve Allah'ı olmadığı için yine Paralelci olan Ali Yazıcı'nın isteği doğrultusunda Müslümanız diye aldıkları karşılıksız teminat senedini "Dinsiz ve Allahsız" oldukları için icraya vermişlerdi. Bende bu senedi ödemediğim gibi benim adıma ödemek isteyen kardeşimede ödetmedim. Türdav Temsilciliğine Ali Yazıcı gibi paralelci olan İslahiye Sivil Savunma Müdürü Bilal Erdoğan getirildi. Bilal Erdoğan ayrıca resmi olarak muhabirlik yaptığından bu olayın basında yer almasını önledi. Bunu Müftülük kiracısı olan Türkiye Gazetesi temsilcisi açıkça beyan etmekle kalmadı, kendiside Ali Yazıcı'nın kiracısı olarak bu konu hakkında haber yapamayacağını açıkça beyan etti. Ben ayrıldıktan sonra benim üyelerimin paraları ödenmedi ve hepsinin paraları bir şekilde yendi. Parelelcilere meze parası oldu. En sonunda da Türdav Vakfı arkasında binlerce mağdur bırakarak tarih oldu. Ali Yazıcı gibi Dinini satan kişiler hala "Diyanetin Dinsizleri" tarafından korunmaya devam ettiği için hala görevinin başındalar.

            Kaymakamlık memuru  krizden bir hafta sonra beni ifadeye çağırdı. Kendisiyle ceza verilmemesi ve ağabeyimin soruşturma dışında tutulması karşılığında mahkemeye taşımama sözü verdim. Fakat Ali Yazıcı bu anlaşmaya uymayarak dosyada bulunan maaş kesim cezasını verdi. Olayı Kaymakama taşıdımsa da Kkaymakamın Ali Yazıcının kendi yetkisini kullandığını söylemesi ve Maaşnakil ilmuhaberimde görüleceği gibi Ali Yazıcı'nın Dinini satın almam karşılığında sesimi çıkarmadım. Ağabeyimle olan proplemimi de bahane ederek memleketten uzaklaştım. Türdav meselesini de Kaymakam soruşturmaya dahil ettirmedi.         

            Nurdağı Müftüsüde tartışma kendi yanında ve odasında olduğu halde bu olayı "Diyanet'in Dinsizleri"nden olduğundan kendi çıkarına kullandı. Nurdağına Düziçi'nde geldiğinden benim hakkımda Düziçi'nden de yalanlar katarak Adana Müftüsü olan babasının nüfusunu kullanarak tayinimi durdurdu. Benim en çok zorlandığım konu ise bu "Diyanet'in Dinsizleri"ne  akrabalarımın fiili saldırısını önlemek oldu. Zira beni görevden attıramayan Ali Yazıcı odama gelerek "Sen Hayvansın" diye hakarette bulunmuş, bundan yalakası memur bile rahatsız olmuştu.  Şimdi düşünüyorumda bunlara "hayvan" demek hayvanlara hakarettir. Kur'an-ın tarifiyle "Hayvandan aşağı mahluk"turlar.... Zira Ali Yazıcı 2000 yılında Hac Görevinde hacıların "Kurban" parasına tenezzül eden bir aşağılık olduğuna da tanık olmuştum.

             Soruşturmada  yedi personel vardı. Üç personel buhar olmuş. Kim olduklarını "Diyanet'in Dinsizleri" görevini yapmadıklarından hala öğrenemedim. 09.05.2014 tarih ve 325039 nolu BİMER müracaatım üzerine hakkımda soruşturmayı tamamlamışlar. "Yapılacak herhangi işlem yoktur." demektedirler. Nasıl yapıldığı meçhul olan soruşturma tek taraflı yapılan sorşturmadır. Yetkililere de bana verilmeyen bu soruşturma neticesi söylenerek bana atılan iftiralar örtbas edilmek istenmektedir. Şu asla unutulmamalıdır . Allah'ı kandırmaya hiç kimsenin gücü yetmez.....

            Hatay Müftülüğü de Paralelci Ali Yazıcı hakkında sorşturma yapmayarak koruması ve soruşturmanın neticesinin gizli olduğu yalanının söylenmesi ve soruşturmalarına kamu otoritesince izin verilmemesi üzerine anayasanın yine aynı şekilde tazminat talebini red ederek yargılanmalarını talep etmesi bizde bir kısır döngünün olacağı, bu kişilerin yargılanmasına müdade edilmeyeceği kanaati açık şekilde hasıl olduğundan haklarında ısrarla Kamu davası açılmasını istemekteyiz.   

            Bala'da görevli iken Cami parası yediğimizi ve cami parasıyla ev aldığımıza dair sicilime resmi evrak koyduran Müftü Ercan Eser'de Erzurumlu ve paralelci idi. Önce Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu'na, oradanda hemşehrisi başkanın ayrılmasıyla Üniversite görevine gitti...

            Diyanet'in en alt kademesinde bir memur olarak süren görevim sırasında hep para ve soruşturma işlerinde görevli oldum. Ankara'da görevli iken Bilgisayar Proğramcılığı ve Donanımcılığı konusunda eğitim alarak bireysel olarak uzmanlaşmam nedeniyle diğer kurumlarda güven sahibi bir memur olarak çalışmama rağmen kendi kurumumda sicilimde bulunan iftira evrakları yönünde hep kusurlu memur olmam nedeniyle görevde yükselemedim. Görevim sırasında hiç kimse bana dürüslükle zarar veremedi.  Ben şahsi olarak nokta kadar menfaate virgül gibi eğilmediğim için bu gün bu davalar oluştu.

            Bana iftira atan ve bu iftira ile sürgün ederek hastalanmama neden olan, halen Osmaniye Müftü Yardımcısı olarak görevine devam eden Ali Yazıcı'da Erzurum'lu Fethullah Gülen'in hemşerisi ve onun kurmuş orduğu Parelel Devlet Yönetimi Örgütünün faal bir üyesidir. Bu nedenle hakkında açılan soruçturmalar kendisi gibi Parelel Örgüt mensubu kişilerce kapatılmakta ve korunması sağlanmaktadır. Buna en en iyi örnek Diyanet'in kapatmaya çalıştığı soruşturma ve gizli yapıldığı iddia edilerek ulaşılamayan  Hatay Müftülüğü soruşturmasıdır...

 

HUKUKİ SEBEPLER            :  İdari Yargılama Usulü Kanunu, vs.

 

DELİLLER                             :  2577 sayılı İdari Yargılama kanununu 10. maddesi gereğince yasal sürede Bilgi Edinme Hakkı Kanununa istinaden Cumhurbaşkanlığınca kendilerine yönlendirildiği belirtilen sorşturmanın akibeti konusunda cevap verilmediğinden aynı kanunun 7. maddesine istinaden bu dava açılmıştır.

            Anayasa Mahkemesinin 2014/12770 nolu dosyasında açıkça beyan ettiği gibi "13. somut olayda başvurucu, suç işlediğini düşündüğü kişilerin yargılanıp cezalandırılmasını amaçlamaktadır. Başvurucu, medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararın giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkanı vardır." denilmek suretiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince ceza yargılaması yapılası gerektiğini savunulmaktadır.

            Aynı şekilde 2014/11336  ve 2014/17653 sayılı anayasa mahkemesi kararlarında da aynı şekilde üçüncü kişilerin cezalandırılmasına yönelik talebi olduğu gerekçesiyle tazminat lalebimiz red edilmiştir.

            Kamu görevlileri hakkında ceza davası açılması ise kamu otoritesinin iznine tabidir. Kamu otoritesi bu izin meselesini sürekli kötüye kullandığından bin türlü bahanelerle bu izin alınamamakta ve kamu görevlileri yargılanamamaktadır. Buna en büyük örnekte yine bu Anayasa Mahkemesi Kararları'dır.

            5271 sayılı kanunda açıkça belirtildiği gibi iftira ve emrindeki memura asılsız suç yükleme suçtur.  İlşikte sunulan iftira belgeleri, tayinimin durdurulması, iftira ile ceza verilmesinin ve sürgün edilmemin sağlanması, asılsız soruşturma yaparak bu suçu işleyenlerin Diyanet İşleri Başkanlığınca hala korunması halen devam ettiğinden bu kişilerin  5271 sayılı kanunun 220. maddesi gereğince suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma maddesi gereğince ayrıca cezalandırılmasını gerekmektedir. Zira artık anlaşılmıştır ki bana bu iftirayı atanlar "Parelel örgüt" mensubudur. Bu nedenle sürgün edildiğim maaş nakil ilmuhaberinde açıkça görülen İcra borcu böyle bir örgütün varlığını ispata yetmektedir. Zira Müslüman olduklarını beyan eden bir örgüt elemanlarının yine Müslümanım diye aldıkları karşılıksız teminat senedinin icraya verilmesi bunların Dininin ve Allah'ının olmadığının delilidir. O zaman bu senedi derhal ödeyebileceğim halde kendim ödemediğim gibi kardeşime ödetmedim ve kayda geçirilmesini sağladım. Allah'ta bana yıllar sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bir kararıyla bunu ispat etme imkanı verdi. Bü İcra; başta Müftü Ali Yazıcı olmak üzere Türdav Vakfı temsilcisi İslahiye Sivil Savunma  Müdürü Bilal Erdoğan ve Vakıf Başkanı Mevlüt Saygın'ın "İslam Dini'nin" bedelidir. Bu nedenle bu icra konusunda hiçbir maddi hak talebinde bulunmuyoruz. Bunun karşılığı Ahirette alınacaktır. Fakat bu İcra bana "Fethullahçı Örgüt" olarak kurulan kumpasın belgesidir.

            Bana atılan bu iftira nedeniyle "Nörolojik Mesane" hastalığına yakalandım ve bu açığa alınma olayından 7 ay sonra Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde bir operasyon geçirdim. Nörolojik olarak böbreklerim aşırı su atmaya başladı . Uzun bir tedavi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden de bir opersyondan sonra artık bir süre sonra Böbreklerim Fonksiyonlarını yerine getiremez oldu. Ankara Gazi Üniversidesinde devam eden tedavim sonuçsuz kaldı. Bu tedavinin evrakları ilişiktedir. Oğlumun kazası sonrası yaşanan hukusuzluklarda bu süreci hızlandırdı. Hemodiyaliz Hastası oldum. Bunun gerçek nedeni bana atılan bu Zimmet İftirası ve Sürgün Edilmemdir. Bu iftirayı bana atan Müftü Ali Yazıcı'dır. Ali Yazıcı'yı koruyarak Osmaniye Müftü Yardımcılığına atayan ve hakkında  düzgün soruşturma yaptırmayak görevini ve Din Hizmetlerini kötüye kullanan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'dir. Bu konuda 5271 sayılı Türk Ceza Muhakemesi Kanunu maddeleri açıktır. Bu maddelerin uygulanabilmesi ve bu kişiler hakkında ceza davası açılabilmesi için "Kamu Davası" açılması amacıyla bu İdari dava açılmıştır. Bu dava neticesinde bana İftira atarak mağdur olmama neden olan kamu görevilerinin yasal olarak yargılanmasına ve cezalandırılmalarına karar verimesi amacıyla bu dava oluşmuştur....

 

NETİCE VE TALEP     : Yukarıda açıkça anlatılan ve eklerde sunulan evraklardanda görüleceği gibi yalan ve iftira ile sürgün edildiğimden, hakkımda haksız İcra takibi yapıldığından ve hasta edilerek organlarımdan birinini işlevinin yitirilmesine sebebiyet verildiğinden bu dava açılmıştır. Bunlar Feto/PYD üyeleri olduğundan ahlaksız ve allahsız bir şekilde organize olarak açılan soruşturmaları ve davaları uygunsuz şekilde sonuçlandırarak ve yaptıklarının gizli olduğunu öne sürerek dosya ve soruşturmalara erişmem engellenerek mağdur olmama sebep olmaktadırlar. Görev ve yetkilerini açıkça kötüye kullanmaktadırlar. Bunu da organize bir şekilde yapmaktadırlar. Benim hakkımdaki bu asılsız iftira belgelerinden emekli alduktan sonra yine asılsız bir icra işleminden sonra haberim olmuştur. Ben Bala'dan ayrıldıktan sonra yardım dosyam tahrif edilerek yardım senetlerim borç haline getirilmiş ve İslahiyedeki Teminat senedim gibi ahlaksız ve Allahsız şekilde icraya vermişlerdir. Ben bana bunu yapanların dinine de Allahlarına da ve Müslüman olduklarına da inanmıyorum. Bunlar dini kendi çıkarlarına alet eden dinsiz ve allahsız kişilerdir. Yalanlarıyla Diyanet İşleri Başkanını da yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Ben emekli olarak kurumdan ayrıldığımdan başkalarınında benim gibi mağdur edilmesini önlemek amacıyla bu hukuki işlemleri devam ettirmekteyim. Bu Nedenle:

            1-Bu bir tam yargı davası olduğundan iftiralarla yaşadığım sürgün ve hastalıklar nedeniyle 500.000.-(Beşyüzbin Lira) Maddi, ve 500.000.-(Beşyüzbin Lira) Manevi olmak üzere 1.000.000.- (Birmilyon Lira) Tazminatın tarafıma ödenmesine;

            2- Anayasa Mahkemesinin 2014/12770, 2014/11336 ve 2014/17653 sayılı kararlarında ilgililer hakkında hukuk mahkemelerinde ceza davası açılması talep edildiğinden ve her üç mahkemeninde aynı konuyu ve kurumu ilgilendirdiğinden birleştirilerek Başbakanlık-Diyanet İşleri Başkanlığı adına dava açılmasına, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince İlgiler hakkında: 94/1, 95/2-b, 96.,204., 206., 219., 220., 232., 251., 257., 267., 271., ve 283. maddeleri gereğince yasal işlem yapılmak üzere Cezalarılması için Yargılanılmalarına izin verilmesine. Haklarında "Kamu Davası açılmasına" Karar verilmesine, Açılacak olan bu Davalara benimde taraf olmama karar verilmesine,

            3- Anayasa Mahkemeleri dahil Diyanet aleyhine daha önce açılan dava masraflarının yasal faizi ile bana ödenmesine, bu yargılama ve dava giderlerinin de davalı idare üzerine yüklenilmesine karar verilmesine;

            Gereğini arz ve talep ederim. 11.01.1016                                                                             

 

Mustafa DEMİR

                                                                                                                                 Davacı

 

E K L E R      :

1-03.12.2015 tarihli karar sureti

2-09.11.2015 tarihli Dava dilekçesi

3-19.09.214 Tarihli Başbakanlık'a Şikayet Dilekçesi.

4-10.11.2014 tarihli ifade tutanağı.

5-19.11.2015 tarih 2014/12770 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı.

6-05.03.2015 /981 sayılı Başkanlık Yazısı.

7- 07.10.2015 tarihli Başvuru Formu.

8-Osmaniye Müftülüğü Başvuru cevap yazısı.

9-Gaziantep Nurdağı Tayin Onayı.

10-Nurdağı Müftülüğü tayin iptali yazısı

11-Gaziantep İl Müftülüğü Tayin İptali yazısı.

12-Atama ve yerdeğiştirme kurulu kararı.

13-9-Başkanlık Tayin İptali Onayı.

14-Anayasa mahkemesinin 2014/11336 sayılı kararı sureti

15-İslahiye Müftülüğü Tecziye Yazısı

16-Tecziye Tebellüğ Belgesi

17-Maaş Kesim Ceza makbuzu

18-Diyanet kademe durdurma cezası onayı.

19-Kastamonu Çatalzeytin Sürgün Onayı

20-Çalalzeytin Maaş Nakil İlmuhaberi Üst Yazısı.

21-Çatalzeytin maaş Nakil İlmuhaberi.

22-Soruşturmanın akibeti yazısı.

23-9.5.2014 Tarihli Diyanet Soruçturma Sonuç Yazısı

24-8.12.2013 tarihli Bilgi Edinme Cevap yazısı

25-Cumhurbaşkanlığına 6.8.2015 Bilgi Edinme Başvurusu

26-Cumhurbaşkanlığına 16.10.2015 dava açılacağının bildirilme yazısı.

27-19.12.2002 Gazi Ün. tedavi evrakları.

28-07.01.2003 tarihli Diyabetes İnsipitus Raporu sureti.

29- Mustafa Demir'in Engelli Raporu.

30-24.03.2014 tarihli HSYK şikayet Dilekçesi.

31-09.11.2015 tarihli HSYK yazısı

32-2014/17653 sayılı Anayasa mahkemesi kararı sureti.