ANKARA 15. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek üzere
OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
Esas No:2016/178, Karar No:2016/315
DAVACI : Mustafa DEMİR
DAVALI : BAŞBAKANLIK- DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
DAVANIN KONUSU : Tam Yargı Davası.
İDARİ
İŞLEM : Ankara 15. İdare Mahkemesine gönderilen
09.11.2015 tarihli dilekçe üzerine Ankara 15. İdare Mahkemesi 03.12.2015
tarihli 2015/3136 Esas, 2015/2066 Karar numaralı Kararla Dilekçe Red Kararı
vererek Dava Dilekçesinin yenilenmesini talep etmiştir. Dilekçenin yenilenmesi
üzerine 15. İdare Mahkemesi 28.01.2016 tarih ve 2016/178 Esas ve 2016/315
sayılı kararıyla da tazminata ve sanıklar hakkında kamu davası açılasını
talebine itiraz edererk tekrar dilekçenin yenilenmesini istemiştir. Bu
yenilenen bir dilekçe olup ücret alınmayacaktır.
TEBLİĞ
TARİHİ : 17.02.2015
DAVANIN
İZAHI : Ankara 15. İdare Mahkemesine gönderilen
09.11.2015 tarihli dava dilekçesi üzerine Mahkeme tarafından 03.12.2015
tarihinde "açılmak istenen dava bir iptal davası ile, hiçbir kuşku ve
tereddüte mahal bırakmayacak açık ve net olarak, tarih ve sayısıda belirtilmek
suretiyle, dava konusu işlemin ortaya konulması ve açık ve net olarak iptali
talebine yer verilmesi, eğer açılmak istenen dava bir tam yargı davası ise,
nedenleri de belirtilerek açık ve net olarak tazminat talebine yer verilmesi
suretiyle, karşı taraf sayısından bir nüsha fazla olarak düzenlenecek ıslak
imzalı dilekçelerle davanın yenilenmesi gerekmektedir." denilerek dava
dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde yenilenmesi talebiyle
dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. bu kararda bana 04.01.2016
tarihinde tebliğ edilmiştir.
Dava dileksenin yenilenmesi üzerine
de 28.01.2016 tarihli kararında
"ilgililer hakkında 5237 sayılı Kanun uyarınca yasal işlem
yapılmasına, yargılanmalarına izin verilmesine, haklarında kamu davası
açılmasına ve açılacak davalarda kendisinin de taraf olmasına karar verilmesi
şeklinde taleplere yer verilmeksizin ve talep edilen maddi tazminat
kalemlerinin ortaya konulması suretiyle" dava dilekçesinin yenilenmesine
karar verilmesi talep edilerek tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinden
yenilenmesi talebiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiş. bu jkarar bana
17.02.2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Hiç kuşkusuz bu bir TAM YARGI
davasıdır ve dava konusunda açıkça belirtilmiştir. Dava dilekçesinde bahsi
geçen Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığına gönderilen dilekçeler açılan bir
soruşturmanın kapatılmasını ifade etmektedir. Herhangi bir iptal talebi
olmadığı için sadece Cumhurbaşkanlığına gönderilen dilekçemize süresi
içerisinde cevap verilmediği ve soruşturma neticelendirilmeden SÜMENALTI
EDİLDİĞİ, bunu da yargıda ve Diyanet kurumunda Fethullah Gülen cemaatine mensup
olmaları nedeniyle görevlerine devam eden ve kendilerini yalanlarıyla
gizleyerek soruşturmayı kapatmak isteyen FETO/PDY üyelerinin organize şekilde
çalıştıklarını, bunların hakkımda ve bilgim dışında iftiraları ile
hazırladıkları evraklarını mahkemenize sunarak yargılanmaları için bu dava
açılmıştır. Tazminat talebinin ise, Anayasa Mahkemesinin tazminat talebimizi
red ederek CEZA DAVASI AÇILMASI yönünde kararları nedeniyle yargılanma
neticesinde karar alındıktan sonra dava açmak istenilmesinin daha doğru olacağı
kanaatiyle Tazminat talebinde bulunulmamıştı. Bu kararınız üzerine Tazminat
talebinde de bulunulacaktır. Zira Anayasa Mahkemesinde devam eden diğer
Akçaabat ve Hatay davalarında da aynı şekilde karar verilmiştir. Konusu aynı
olduğunda o davalarda bu dava dilekçesine eklenmiştir.
Kadirli Müftülük Memuru iken
Bala Müftülüğnde imzaladığım Diyanet Vakfınca Yardım Senetlerim Ahlaksız ve
Allahsız bir şekilde Borç haline getirilip İcraya verilmem üzerine olayı
Mahkemeye taşıdım. Mahkeme sırasında İcranın durdurulmasını sağladımsa da ben
Emekliye ayrılınca İcranın durdurulma yazısının bir şekilde yok edilerek bu
paranın Türkiye Diyanet Vakfına ödendiğini öğrendim. Diyanet Vakfı Genel
Merkezi parayı almış, beni Ahlaksız ve Allahsızca icraya verenlere de para
yerine hava aldırmış. Yaptıkları ahlaksızlık ve Allahsızlık yanlarına kalmış.
Ama benimde eski dosyalarımın açılmasına neden oldular... Kadirli Müftülüğünde
Müftü ile yaptığım konuşmada paranın ödendiğini, benim eskidende "para
yiyen" bir memur olduğumu, sicilimde evraklar bulunduğunu söyleyince
dosyamın bulunduğu Osmaniye Müftülüğüne müracaat ederek dosyamda bulunan iftira
evraklarını aldım. Diyanetle devam eden
İcra davamla birlikte Anayasa Mahkemesine ve Diyanet İşleri Başkanına
gönderdim. Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye hakkında Uğur Eşim davasında
suçun işlendiği tarihin değil, öğrenildiği tarihin esas alınmasına karar
vermesi üzerine iftira evraklarını Anayasa Mahkemesi dosyasından ayırarak
Ankara, Hatay ve Akçaabat Cumhuriyet Başsavcılıklarına göndererek soruşturmalar
açılmasını talep ettim. Savcılıklar AİHM kararını kararını gözardı ederek
soruşturmaları reddettiler. Bende hepsini Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı
taşıdım.Ankara, Hatay ve Akçaabat davaları Anayasa Mahkemesinin "talebi
üçüncü kişilerin cezalandırılması ile sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişilerin
fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor
ve buna ilişkin zararın giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava
açma imkanı vardır" demek suretiyle hukuk mahkemelerinde dava açılmasını
istemektedirler.
Anayasa Mahkemesi davası devam
ederken davalı olduğum Ali Yazıcı, benim Sicil dosyamın bulunduğu Osmaniye İl
Müftülüğüne Müftü Yardımcısı olarak atandı. Benim Başbakanlık Makamına vermiş
olduğum 19.09.2014 tarihli dilekçem ile soruşturma açıldısı ise de bu
soruşturma SÜMENALTI edilerek bu dava
oluştu. Davanın geçmişi ise;
Ben Gaziantep- İslahiye Müftülük
Memuru iken Gaziantep -Nurdağı Müftülüğüne naklen tayinim yapılmıştı. 1991
yılında İslahiye'de son kez maaşları yapıp dağıtmış, kalan maaşlarıda Müftü Ali
Yazıcı'nın bilgisi dahilinde diğer memura teslim etmiş ve ayrılma işlerimi
başlatmıştım. Cuma günü Nurdağ Müftülüğüne atanan Müftü Ramazan Tekin'in
maaşını yapmak üzere gelmiştim. Ben Nurdağında işlerimi yaparken Ali Yazıcı'da
Nurdağına gelip Müftüye benim hakkımda bazı yalanlar söylemiş. Nurdağ Müftüsü
kendisi huzurunda beni çağırınca bende işin doğrusunu söyledim. Rezil olan Ali
Yazıcı Nurdağında ayrıldı. Nurdağ Müftüsü Ali Yazıcıdan özür dilememi
istediysede ben kabul edip özür dilemedim.
Pazartesi günü de İslahiye'ye gelip
ayrılış işlemimi ve yolluğumu hazırladım. Bu arada Kur'an Kursu Öğretcisi olan
Ağabeyimde Müftülüğe geldi. Ali Yazıcı onu yalanlarıyla kandırıp Kaymakam'a
göndermiş, kaymakamda kendisini kovup benim açığa alımamı telefonla istemiş.
Benim dışımda ve kusurum dahilinde telefonla açığa alındım. Bana SUÇ ARANMIŞ ve
eski mutemet olduğumdan parasını almayan ve bordroda imzası olmayan personelin
maaşını zimmetime geçirdiğim iddiası ortaya atılmış ve açığa alınmama gerekçe
yapılmış. Ben bunu daha sonra öğrendim. Kaymakam'ın kovduğu Ağabeyimde bana
hiçbirşey söylemeden ve Müftü Ali Yazıcı'nın yalanına inanarak benim para
yediğimi babama ve akrabalarıma söylemiş ve bana haber vermeden para toplayarak
bir hafta sonra Ali Yazıcıya dosyada bulunan dört personel adına ödeme yapmış.
Ben bunları Özel Ökkaşe Yurdunu Yöneten Ahmet Adıgüzel'e olan Mark borcumun
zorla alınması üzerine Ahmet Adıgüzel tarafından bu paranın bana geri
getirilmesi üzerine öğrendim. Parayı alan memurda "Müftünün kendisine al dediğini kendisininde aldığını"
beyan etti. Soruşturma sonucunda da ağabeyimin ödediği tüm bu paraları ben geri
aldım. Yediğim ve geç ödediğim idia
edilen paralar kasada olduğu içinde geri görevime iade edildim.
Soruşturmam Kaymakamlık Memuruna
verilmiş. Göreve iade edildikten sonra soruşturmam başladı. Kaymakamlık
Memuruna bu olayı Mahkemeye taşıyacığı söyleyince beraber Kaymakam'ın odasına
gittik. Memur kaymakama durumu anlatınca, kaymakam bana dönüp hiç unutamadığım
şu cümleyi söyledi:"O aptal senin ağabeyinmiş, senin borcun bitmiyormuş,
sana baban bakıyormuş, ağabeyin öyle söylüyor. Sen bize dava açarsan bende
ağabeyini bana makamımda hakarette bulunduğu için içeri aldırır, ikinizinde
memuriyetini bitiririm. Git iyi düşün..." Kaymakamın odasında beraber
Memur odasına döndüğümüz zaman Kaymakamlık Memuru soruşturma dosyasını önüme
attı. bana da "Paranın kasada olduğunu, yemediğini bizde biliyoruz..
Şaban'da (Parasını aldığı halde imzası olmadığı için soruşturmaya dahil edilen
İmam Şaban Karagöz'ü kasdediyor)başka yalan söyleyen yok. Şabanın yalanıyla da
birşey olmaz. Kaymakam Şaban gibi kendisine bir sürü yalancı tanık bulur.
İkinizinde memuriyetini bitirir. Sende, bende hiç birşey yapamayız. Bunu sende
...." cümlesini tamamlayamadan sinir krizine girdi. Bende elimdeki evrakları
bırakıp kendisine yardıma koştum. Sesime diğer memurlar geldi ve Kaymakamlık
Memuru hastaneye götürüldü. Ben ifadeyi vermeden ayrıldım. Köye Babamın yanına
geldim. Durumu anlattım. Babam ısrarla Ağabeyime zarar verilmemesini istiyordu.
Ben memurluğu bırakmaya niyetliydim. Fakat ağabeyimin Mülki Amire makamında hakaretten Adli Ceza alması memuriyetinin
sonu demekti. Ağabeyimi Kaymakamın odasında çıkartan koruması, sekreteri ve
şoförü hakaretten tanıklığa hazırdı.
Bu davayı açmama asıl sebep ise
paranın kasada olduğunu bilen Müftü Ali Yazıcı bana başkanlığını yaptığım
Türdav Vakfının o ayki parasını göndemeyişim nedeniyle saldırıyordu. Benim her
ay düzenli olarak üyelerden aldığım aidatları Türdav Vakfının Genel merkezine
gönderiyordum. O ay paraları kaybettiğimden (para daha sonra evdeki kitapların
arkasında bulundu) bir ay geciktirmiş, yolluktan göndermeye karar vermiştim.
Açığa alınınca da Ali Yazıcı bu konuda hakkımda konuşmaya başlamış, Türdav'ın
parasını yediğimi ortalığa yaymaya başlamıştı. Bende bunun üzerine derhal
Ankara'ya giderek Türdav'la tüm hesapları kapatmıştım. Genel Merkezde sadece
temsilci olmak için verdiğim teminat sededi kalmıştı. Senedi "Müslüman
oldukları" sözüne istinaden vermiştim. Ama Paralelci olan adamların Dini
ve Allah'ı olmadığı için yine Paralelci olan Ali Yazıcı'nın isteği
doğrultusunda Müslümanız diye aldıkları karşılıksız teminat senedini
"Dinsiz ve Allahsız" oldukları için icraya vermişlerdi. Bende bu
senedi ödemediğim gibi benim adıma ödemek isteyen kardeşimede ödetmedim. Türdav
Temsilciliğine Ali Yazıcı gibi paralelci olan İslahiye Sivil Savunma Müdürü
Bilal Erdoğan getirildi. Bilal Erdoğan ayrıca resmi olarak muhabirlik
yaptığından bu olayın basında yer almasını önledi. Bunu Müftülük kiracısı olan
Türkiye Gazetesi temsilcisi açıkça beyan etmekle kalmadı, kendiside Ali
Yazıcı'nın kiracısı olarak bu konu hakkında haber yapamayacağını açıkça beyan
etti. Ben ayrıldıktan sonra benim üyelerimin paraları ödenmedi ve hepsinin
paraları bir şekilde yendi. Parelelcilere meze parası oldu. En sonunda da
Türdav Vakfı arkasında binlerce mağdur bırakarak tarih oldu. Ali Yazıcı gibi
Dinini satan kişiler hala "Diyanetin Dinsizleri" tarafından korunmaya
devam ettiği için hala görevinin başındalar.
Kaymakamlık memuru krizden bir hafta sonra beni ifadeye
çağırdı. Kendisiyle ceza verilmemesi ve ağabeyimin soruşturma dışında tutulması
karşılığında mahkemeye taşımama sözü verdim. Fakat Ali Yazıcı bu anlaşmaya
uymayarak dosyada bulunan maaş kesim cezasını verdi. Olayı Kaymakama taşıdımsa
da K*aymakamın Ali Yazıcının kendi yetkisini kullandığını söylemesi ve
Maaşnakil ilmuhaberimde görüleceği gibi Ali Yazıcı'nın Dinini satın almam
karşılığında sesimi çıkarmadım. Ağabeyimle olan proplemimi de bahane ederek
memleketten uzaklaştım. Türdav meselesini de Kaymakam soruşturmaya dahil
ettirmedi.
Nurdağı Müftüsüde tartışma kendi
yanında ve odasında olduğu halde bu olayı "Diyanet'in Dinsizleri"nden
olduğundan kendi çıkarına kullandı. Nurdağına Düziçi'nde geldiğinden benim
hakkımda Düziçi'nden de yalanlar katarak Adana Müftüsü olan babasının nüfusunu
kullanarak tayinimi durdurdu. Benim en çok zorlandığım konu ise bu
"Diyanet'in Dinsizleri"ne
akrabalarımın fiili saldırısını önlemek oldu. Zira beni görevden attıramayan
Ali Yazıcı odama gelerek "Sen Hayvansın" diye hakarette bulunmuş,
bundan yalakası memur bile rahatsız olmuştu.
Şimdi düşünüyorumda bunlara "hayvan" demek hayvanlara
hakarettir. Kur'an-ın tarifiyle "Hayvandan aşağı mahluk"turlar....
Zira Ali Yazıcı 2000 yılında Hac Görevinde hacıların "Kurban" parasına
tenezzül eden bir aşağılık olduğuna da tanık olmuştum.
Soruşturmada yedi personel vardı. Üç personel buhar
olmuş. Kim olduklarını "Diyanet'in Dinsizleri" görevini
yapmadıklarından hala öğrenemedim. 09.05.2014 tarih ve 325039 nolu BİMER
müracaatım üzerine hakkımda soruşturmayı tamamlamışlar. "Yapılacak
herhangi işlem yoktur." demektedirler. Nasıl yapıldığı meçhul olan
soruşturma tek taraflı yapılan sorşturmadır. Yetkililere de bana verilmeyen bu
soruşturma neticesi söylenerek bana atılan iftiralar örtbas edilmek
istenmektedir. Şu asla unutulmamalıdır . Allah'ı kandırmaya hiç kimsenin gücü
yetmez.....
Hatay Müftülüğü de Paralelci Ali
Yazıcı hakkında sorşturma yapmayarak koruması ve soruşturmanın neticesinin
gizli olduğu yalanının söylenmesi ve soruşturmalarına kamu otoritesince izin
verilmemesi üzerine anayasanın yine aynı şekilde tazminat talebini red ederek
yargılanmalarını talep etmesi bizde bir kısır döngünün olacağı, bu kişilerin
yargılanmasına müdade edilmeyeceği kanaati açık şekilde hasıl olduğundan
haklarında ısrarla Kamu davası açılmasını istemekteyiz.
Bala'da
görevli iken Cami parası yediğimizi ve cami parasıyla ev aldığımıza dair
sicilime resmi evrak koyduran Müftü Ercan Eser'de Erzurumlu ve paralelci idi.
Önce Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu'na, oradanda hemşehrisi başkanın
ayrılmasıyla Üniversite görevine gitti...
Diyanet'in en alt kademesinde bir
memur olarak süren görevim sırasında hep para ve soruşturma işlerinde görevli
oldum. Ankara'da görevli iken Bilgisayar Proğramcılığı ve Donanımcılığı
konusunda eğitim alarak bireysel olarak uzmanlaşmam nedeniyle diğer kurumlarda
güven sahibi bir memur olarak çalışmama rağmen kendi kurumumda sicilimde
bulunan iftira evrakları yönünde hep kusurlu memur olmam nedeniyle görevde
yükselemedim. Görevim sırasında hiç kimse bana dürüslükle zarar veremedi. Ben şahsi olarak nokta kadar menfaate virgül
gibi eğilmediğim için bu gün bu davalar oluştu.
Bana iftira atan ve bu iftira ile
sürgün ederek hastalanmama neden olan, halen Osmaniye Müftü Yardımcısı olarak
görevine devam eden Ali Yazıcı'da Erzurum'lu Fethullah Gülen'in hemşerisi ve
onun kurmuş orduğu Parelel Devlet Yönetimi Örgütünün faal bir üyesidir. Bu
nedenle hakkında açılan soruçturmalar kendisi gibi Parelel Örgüt mensubu
kişilerce kapatılmakta ve korunması sağlanmaktadır. Buna en en iyi örnek
Diyanet'in kapatmaya çalıştığı soruşturma ve gizli yapıldığı iddia edilerek
ulaşılamayan Hatay Müftülüğü
soruşturmasıdır...
HUKUKİ
SEBEPLER : İdari Yargılama Usulü Kanunu, vs.
DELİLLER : 2577 sayılı İdari Yargılama kanununu 10. maddesi gereğince yasal
sürede Bilgi Edinme Hakkı Kanununa istinaden Cumhurbaşkanlığınca kendilerine
yönlendirildiği belirtilen sorşturmanın akibeti konusunda cevap verilmediğinden
aynı kanunun 7. maddesine istinaden bu dava açılmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin 2014/12770 nolu dosyasında açıkça beyan ettiği gibi "13.
somut olayda başvurucu, suç işlediğini düşündüğü kişilerin yargılanıp
cezalandırılmasını amaçlamaktadır. Başvurucu, medeni haklarına yönelik bir
müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararın giderilmesini
istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkanı vardır." denilmek
suretiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince ceza yargılaması
yapılası gerektiğini savunulmaktadır.
Aynı
şekilde 2014/11336 ve 2014/17653 sayılı
anayasa mahkemesi kararlarında da aynı şekilde üçüncü kişilerin
cezalandırılmasına yönelik talebi olduğu gerekçesiyle tazminat lalebimiz red
edilmiştir.
Kamu
görevlileri hakkında ceza davası açılması ise kamu otoritesinin iznine tabidir.
Kamu otoritesi bu izin meselesini sürekli kötüye kullandığından bin türlü
bahanelerle bu izin alınamamakta ve kamu görevlileri yargılanamamaktadır. Buna
en büyük örnekte yine bu Anayasa Mahkemesi Kararları'dır.
5271
sayılı kanunda açıkça belirtildiği gibi iftira ve emrindeki memura asılsız suç
yükleme suçtur. İlşikte sunulan iftira
belgeleri, tayinimin durdurulması, iftira ile ceza verilmesinin ve sürgün
edilmemin sağlanması, asılsız soruşturma yaparak bu suçu işleyenlerin Diyanet
İşleri Başkanlığınca hala korunması halen devam ettiğinden bu kişilerin 5271 sayılı kanunun 220. maddesi gereğince
suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgüte üye olma maddesi gereğince ayrıca
cezalandırılmasını gerekmektedir. Zira artık anlaşılmıştır ki bana bu iftirayı
atanlar "Parelel örgüt" mensubudur. Bu nedenle sürgün edildiğim maaş
nakil ilmuhaberinde açıkça görülen İcra borcu böyle bir örgütün varlığını
ispata yetmektedir. Zira Müslüman olduklarını beyan eden bir örgüt elemanlarının
yine Müslümanım diye aldıkları karşılıksız teminat senedinin icraya verilmesi
bunların Dininin ve Allah'ının olmadığının delilidir. O zaman bu senedi derhal
ödeyebileceğim halde kendim ödemediğim gibi kardeşime ödetmedim ve kayda
geçirilmesini sağladım. Allah'ta bana yıllar sonra Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin bir kararıyla bunu ispat etme imkanı verdi. Bu İcra; başta Müftü
Ali Yazıcı olmak üzere Türdav Vakfı temsilcisi İslahiye Sivil Savunma Müdürü Bilal Erdoğan ve Vakıf Başkanı Mevlüt
Saygın'ın "İslam Dini'nin" bedelidir. Bu nedenle bu icra konusunda
hiçbir maddi hak talebinde bulunmuyoruz. Bunun karşılığı Ahirette alınacaktır.
Fakat bu İcra bana "Fethullahçı Örgüt" olarak kurulan kumpasın
belgesidir.
Bana
atılan bu iftira nedeniyle "Nörolojik Mesane" hastalığına yakalandım
ve bu açığa alınma olayından 7 ay sonra Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesinde bir operasyon geçirdim. Nörolojik olarak böbreklerim aşırı su
atmaya başladı . Uzun bir tedavi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden de bir
opersyondan sonra artık bir süre sonra Böbreklerim Fonksiyonlarını yerine
getiremez oldu. Ankara Gazi Üniversidesinde devam eden tedavim sonuçsuz kaldı.
Bu tedavinin evrakları ilişiktedir. Oğlumun kazası sonrası yaşanan
hukusuzluklarda bu süreci hızlandırdı. Hemodiyaliz Hastası oldum. Bunun gerçek
nedeni bana atılan bu Zimmet İftirası ve Sürgün Edilmemdir. Bu iftirayı bana
atan Müftü Ali Yazıcı'dır. Ali Yazıcı'yı koruyarak Osmaniye Müftü
Yardımcılığına atayan ve hakkında
düzgün soruşturma yaptırmayak görevini ve Din Hizmetlerini kötüye
kullanan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'dir.
NETİCE VE TALEP : Yukarıda açıkça anlatılan ve
eklerde sunulan evraklardanda görüleceği gibi yalan ve iftira ile sürgün
edildiğimden, hakkımda haksız İcra takibi yapıldığından ve hasta edilerek
organlarımdan birinini işlevinin yitirilmesine sebebiyet verildiğinden bu dava
açılmıştır. Bunlar Feto/PYD üyeleri olduğundan ahlaksız ve allahsız bir şekilde
organize olarak açılan soruşturmaları ve davaları uygunsuz şekilde
sonuçlandırarak ve yaptıklarının gizli olduğunu öne sürerek dosya ve
soruşturmalara erişmem engellenerek mağdur olmama sebep olmaktadırlar. Görev ve
yetkilerini açıkça kötüye kullanmaktadırlar. Bunu da organize bir şekilde
yapmaktadırlar. Benim hakkımdaki bu asılsız iftira belgelerinden emekli
alduktan sonra yine asılsız bir icra işleminden sonra haberim olmuştur. Ben
Bala'dan ayrıldıktan sonra yardım dosyam tahrif edilerek yardım senetlerim borç
haline getirilmiş ve İslahiyedeki Teminat senedim gibi ahlaksız ve Allahsız
şekilde icraya vermişlerdir. Ben bana bunu yapanların dinine de Allahlarına da
ve Müslüman olduklarına da inanmıyorum. Bunlar dini kendi çıkarlarına alet eden
dinsiz ve allahsız kişilerdir. Yalanlarıyla Diyanet İşleri Başkanını da yönlendirmeye
çalışmaktadırlar. Ben emekli olarak kurumdan ayrıldığımdan başkalarınında benim
gibi mağdur edilmesini önlemek amacıyla bu hukuki işlemleri devam
ettirmekteyim. Bu Nedenle:
1-
Anayasa Mahkemesinin 2014/12770, 2014/11336 ve 2014/17653 sayılı kararlarında
ilgililer hakkında hukuk mahkemelerinde ceza davası açılması talep edildiğinden
ve her üç mahkemeninde aynı konuyu ve kurumu ilgilendirdiğinden birleştirilerek
Başbakanlık-Diyanet İşleri Başkanlığı adına dava açılmasına, Yapılacak
yargılama sonucunda ilgililer hakkında Anayasa Mahkemesinin talepleri
doğrultusunda ve FETÖ/PYD üyesi olmak konularında suç duyusunda bulunulmasına,
2-Bu
bir tam yargı davası olduğundan iftiralarla yaşadığım sürgün ve hastalıklar
nedeniyle 500.000.-(Beşyüzbin Lira) Maddi, ve 500.000.-(Beşyüzbin Lira) Manevi
olmak üzere 1.000.000.- (Birmilyon Lira) Tazminatın tarafıma ödenmesine; Dava
dilekçesinde maddi tazminatın dayanağı istendiğinden : Ağabeyim Kaymakamın
makamından kovmasından sonra benim bilgim dışında Müftü Ali Yazıcı'ya ödediği
paralar karşılığından başta iki adet motosikletim olmak üzere tüm elektronik ve
ev eşyalarıma el koyması nedeniyle evimin dağılması, Akdenizden Karadeniz
bölgesine sürgün edilmem ve eşyalarıma da el konulması nedeniyle kalan
eşyalarımında telef olması nedeniyle yeniden ev eşyaları almak zorunda kalmam.
Tedavi sürecinin uzun sürmesi nedeniyle yurt dışında yüksek ücretli ilaç
getirtilmesi de dahil olmak üzere tedavi süresince yapılan harcamalar vb.
belgelenemeyen harcamalar ve görevden yükselmede mahrum kalınan ödemeler....
3-
Anayasa Mahkemeleri dahil Diyanet aleyhine daha önce açılan dava masraflarının
yasal faizi ile bana ödenmesine, bu yargılama ve dava giderlerinin de davalı
idare üzerine yüklenilmesine karar verilmesine;
Gereğini
arz ve talep ederim. 29.02.2016
Mustafa DEMİR
Davacı
E K L E R :
11.01.2016 tarihli dilekçe
ekinde gönderilen ekler
aynnen geçerli olduğundan ve
bu ekler mahkemenizde
bulunduğundan yeniden ek
göndeilmemiş, sadece
dilekçe yenilenmiştir