13 Eylül 2019 Cuma

KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNA


BAHÇELİ HALİL DEMİR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ[H1] *

(HALDEM DERNEĞİ)



SAYI    : 80-006-044/ 4

KONU : Anayasanın 138. maddesi.

              Yargıda Rüşvet.                                                                               13 /09/2019





KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU BAŞKANLIĞINA

                                                                       ANKARA



06.08.2004 tarihinde Ankara–Bala Lisesi önünde ağır yaralanmalı trafik kazası geçiren oğlum Halil'in Rüşvetle ve uzun süren yargı süreciyle davasaının rezalete dönmesi nedeniyle mücadele etmek amacıyla kurulan, kısa adı Haldem Derneği olan 80-006-044 kütük numaralı Bahçeli Halil Demir Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği olarak Yargı sistemimizdeki Anayasanın 138. maddesinin kötüye kullanımı, Rüşvet ve Uzun Yargılama süreci ve birtakım kişilerin yargının bağımsızlığını kendi emellerine alet ederek davaları sürüncemede bırakmaları ve kendi meslektaşlarını korumak amacıyla yaşatılan her türlü hukuksuzlar nedeniyle size bu dilekçe gönderilmektedir.

Bu dilekçeyi göndermekteki amacımız ülkemizde yargı denetiminin Anayasanın 138. maddesi nedeniyle tüm kamu kurumlarımızın yargıya karışamamaları ve yine bu madde nedeniyle yargıya bir şekilde müdahale edenlere hiçbir kamu kurumunun müdahale edememesidir. Şimdiye kadar sizin dışınızdaki tüm kurumlara yaptığımız başvuruda hep Anayasanın 138. maddesi nedeniyle bir netice alınamaması, fakat size sunduğumuz evraklarda açıkça gösterildiği gibi “Rüşvet, Emir ve Talimat"la yargıya mühalale edildiği ve yargının açıkça seyrinin değiştirildiği  gayet açık ve net olmasına rağmen bu kişilere yine bu 138. maddesi gereğince hiçbir kurumun müdahale edememesidir. Dernek olarak bu durumun kurumlar nezdinde tespitini yaparak Cumhurbaşkanlığına sunmaktır.



Bu nedenle;



1-Kaza Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde 15 yaşındaki bir çocuk tarafından gerçekleştirilmiş, suçu telefonla ulaşılan baba üstlenmiş ve hem kaza yapanlarca ve hemde Bala karakolu ve Emniyetince kazanın kaldırımda gerçekleştiği bize bildirilmiştir. Çok ağır olan hastamız önce Gazi Tıp Fakültesşne, ağırlığı nedeniyle oradan alınarakAnkara Özel Güven Hastanesine oradanda İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine kaldırılan hastamız Ankara Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit olduğu (ek:1) gibi 1.90 cm boyunda 90kg ağırlığında, okulunun birincisi, takdir, teşekkür ve onur belgesi sahibi, Bilgisayar Mühendisi olma hayali kuran, okulunun futbal takım kaptanı ve oyuncusu olan oğlum başkasının bakımına muhtaç şekilde felçli ve yatalak kalmıştır. 15 yıl sonra dahi tüm bakımları tarafımızca karşılanmaktadır.

Kaza sonra biz oğlumuzla ilgilenirken emekli bir polisin ifadesiyle suçu babanın üzerine alamaması üzerine,  bir kuyuımcu Anayasının138. açıkça ihlal ederek, rüşvet vererek ve beni davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek, yalancı tanık ayarlayarak kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmış, baba adına gerçek evrakları yok ettirmiştir. Fakat benimde nüfusum devreye girince (ek:2) karşımızda kaza yapanlar ve kuyumcu değil, Adalet Bakanlığı ve HSK kalmıştır. 15 yıldır biz kaza yapanlarla değil Adalet Bakanlığı ve HSK ile davalaşmaktayız.

Baba adına evrak tanzim eden Bala karakolu bunu 8.8.2004 tarihinde Resmi yazıyla(ek:3) savcıya teslim etmiş, kuyumcunun savcıyı rüşvetle satınalması üzerine Pazar gecesi evraklar değiştirilmiş, baba adına olan evraklar değiştirilerek oğlu üzerine alınırken suç oranıda değiştirlmiş ve hiçbir kusuru olmayan oğlum suçlu hale getirilmiştir. Kuyumcuyu takmayarak davacı olmamız üzerine de bir bilirkişi ayarlayark daha kötü rapor hazırlattırılmıştır.

Benim yukarıda belirttiğim nüfuusum devreye girince de Emniyet Amiri hemen emekliye ayrılmış, resmi ifadesinde de raporun kendisine 9.8.2004 günü verildiğini iddia ederek (ek:4) 8.8.2004 tarihinde yazdığı resmi yazının  ve evrakların sahte olduğunu bizzat kendisi ortaya koymuştur. Çünkü polisler kaza evraklarının Pazar gecesi değiştirildiğini ve baba adına olan evrakların yok edildiği doğrulamışlardır. Bu benim adıma evrakları isteyen komşum Eczacı Cihat Barbaros Ayata!nın resmi ifadesiyle (ek:5) sabittir.

Kazamız bu yalan evraklarla başlamış ve 15 yıl sonunda halen devam evtmektedir. Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde hukuksuz bir şekilde mahkeme önünde uzaklaştırılarak başlayan davamız kanun gereğince Bala Asliye Ceza mahkemesine gelmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Marmaris Baskını davası savcısı davamıza savcı olmuş, fakat yalancı tanıkların yeniden dinlenmeleri gündeme gelince yerine kuyumcunun kiracısı savcıyı davamıza girdirerek bu yalancıların yeniden dinlenmelerini engellemiştir. Bu savcı bununla da yetinmeyerek Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talimatıyla istenen ve Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi tarafından alınan tanık ifadesi dosyadan çıkartılarak(ek:6) yok etmiştir. Bu savcı halen Yargıtay savcısıdır.  Bu evrak sahtekarlıkları da hiçbir kusuru olmayan oğlumu suçlu hale getirmiştir. 15 Temmuz 2016 darbe girişi sonrası davamızın savcısı,  bilirkişisi ve hakimi Feto çetesi üyeliğinden görevden atılmış, kendilerine açılan idari davalar ve soruşturmalar halen devam etmektedir.

Bu durum defalarca Adalet Bakanlığına iletilmesine rağmen(ek:7) her defasında Anayasanın 138. maddesi gerekçe gösterilerek bir netice elde edilememiştir. Aynı şekilde Türkiye İnsan hakları Kurumu (ek:8) ve TBMM Dilekçe Komisyonu (ek:9) Anayasanın 138. maddesini gere göstererek hiçbirşey yapamamışlardır.Fakat Adalet Bakanlığına açılan bir davada dava avukatının Bakan adına savcılığa verdiği talimatla(ek:10) kazada “mağdur olmadığımıza" karar çıkarttırmıştır(ek:11)



2-Kaza zamanı Bala İlçe Müftülüğünde memur ve Diyanet Vakfı Yönetim Kuurulu üyesi ve Muhasibi olarak görev yaptığımdan  yardım için başvurdum. İlk başta yardım sözü verdilerse de devlet memuru olduğumu gerekçe göstererek reddettiler. Borç isteğimi de emsal teşkil eder diye reddettiler.  Fakat siyasten Polis vekfına verdikleri yardımla polisler bizzat benim yanımda tedavilerini oldular. Benm dışımdaki kurumların hastaları hep ziyaret edildiler, kurumlarının veya kurumlarının yan kuruluşlarının yardımıyla hastalarını tedavi ettiler. Bna yardım edildi, ne hastam ziyaret edildi nede Diyanet İşleri Başkanlarına yazılan mektuplardan bir cevap alındı.

Resmi yazı ile aldığım küçük bir yardımda borca çevirerek bizzat benim hazırladığım yardım dosyasını iki müfettişle alarak yok ettiler. Beni de icraya verdiler. Bana da resmi yazıyla böyle bir yazı ve dosya olmadığına dair cevap verdiler (ek:12) İcrayı mahkemeye taşımam üzerine benim ömcedende para yiyen bir memur olduğumu iddia edince değişen kanun gereğince sicilimdeki resmi evrakları aldığımda 1991 yılında 4 kişinin maşını yediğimi (ek:13) ve 2000 yılında cami parasıyla ev aldığımı(ek:14)öğrendim.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye hakkında verdiği bir kararla bu yalanları mahkemeye taşımam üzerine Anayasa Mahkemesinde üç tane bu kişilerin cezalandırılmasına karar çıkarttım. Diyanet, Anayasanın bu kararlarına rağmen bu kişileri korumaya ve idari işlem yaparak cezalandırmaya izin vermediğinden bende idari dava açtım. Bu sırada 15 Temmuz 2016 darbesi meydana geldi. Her iki iftiracı Müftü de feto Çetesi üyeliğinden görevinden atıldı. Buna rağmen Diyanet bu kişileri koruyarak idari soruşturmayı reddetti.(15) Bende savcılığa şikayette bulunup bu belgeyi sunmama rağmen bu soruşturmadan da bu güne kadar bir netice elde edemedim.



3-Kaza davası sonrası özel hastanelerde uzun süren tedavi sürecinde Diyanetin de sözünü tutmaması üzerine uzun ve pahalı tedavi sonrası borçlandım. Borçlarım 6 dosya halinde icraya konuldu ve maaşımdan kesilmeye başlandı. 2009 yılında çıkan fazilerin silinmesiyle ilgili geçici kanunla bu altı dosyadan kesilen iki dosya ve halen devam eden bir dosya dışında kalan ve sıra bekleyen  üç dosyamı kapattım.

İlk olarak Vakıfbank İcra dosyasını maaşımla ve taksitle ödeme rağmen (ek: 16) ödediğimden beş yıl sonra borçtan daha çok bir faiz talebiyle icralık oldum.(ek:17) Yasalarımız gereğince dosyanın kapatılması gerektiği ve ana parası ödenen borcun faizininde ödenmiş sayılacağı açık olduğu halde İcra Hukuk Mahkemesi bizi reddetti.(ek:18) Bu durumu mahkemeye taşıdımsa da onca lehime kanuna rağmen  Anayasa da konun yolu şikayeti olduğunu(ek:19) ileri sürdü. Maaşımdan taksitli kesilen diğer iki dosya da kapatılmayarak biri Varlık Şirketine satıldı. Kamu bankası olan Vakıfbankın avukatı gibi satılık Hakim bulamadıklarından ve dosyanın icrada kapılmadığını ileri sürerek halen bizi taciz ediyorlar. Halbuki bu bankaların alacakları kalmış olsa dahi baka alacaklarının zaman aşımı süres beş yıldır. Temmerrüte düşmüş alacaklara kanun gereği tekrardan temerrüt faizi işletilemez.  Bende sizden bu kanun yolunun ne olduğunun taspitinin yapılarak tarafıma bildirilmesini istiyorum.



Yukarıda açıkça anlatıldığı gibi hiçbir kurum Anayasanın 138. maddesi nedeniyle Adalete karışamamasını gerekçe gösteren Adalet Bakanlığı, bu kanunun arkasına sığınarak rüşvet, emir ve talımatla iş gören, evrak sahtekarlığı yapan görevlilerini korumakta buda bizleri mağdur etmektedir. Bu nedenle de 15 yıldır davamız bitirilmemektede ve mağduriyetimiz kurumların hukuk tanımazlığı nedeniyle giderilmemektedir. Bu nedenle ya bu kanunun değişirilmesi, yada bu kanunu ve hukuku çiğneyenlere gereğinin yapılması gerekmektedir. Bir kanun suçluların korunmasına zırh yapılmamalıdır.

Dernek olarak tarafımıza vermiş olduğunuz cevabınız diğer kurumlardan alınan cevaplar ve yaşadığımız hukuksuzluklar nedeniyle aldığımız hukuksuz kararlar bir rapor halinde Cumhurbaşkanlığımıza sunulacaktır.

15 yıllık kaza davamız ve oğlumuzun tedavi sürecinde görülmüştür ki birçok kimse ya hukuksuzluklarla perişan edilmiş, yada maddi yokluklar nedeniyle hiçbirşey yapamamış, yada hak-hukuk, kanun yolu bilmediğinden veya makam sahibi savcı, hakim ve avukat sahibi kişilerin ahlaksız karar vetehditlerinden korkarak haklarından vazgeçmiştir. Fakat biz geçmişimizden gelen varlık ve güçle tüm bu hukuksuzluk ve tehditlerle başetmemize rağmen yinede mağduriyet yaşamaktan ve sıkıntı çekmekten kurtulamamaktayız. Eski varlığımızdan kaylanan güç gedeniyle güç kullandığımız takdirde haklı iken haksız olacağımızın bilincinde olduğumuzdan atalarımızın güçle yaptığı işi biz hukuk ve kalemle yapmayı ve bunları da daha sonra halkımızın istifadesine sunmak üzere kitap halne getirerek örnek mücadele olarak yayınlamayı pilanlıyoruz. Sunduğumuz secerede açıkça görüleceği gibi büyük dedesi dedemizin kardeşi olan Sayı Necmettin Erbakan’ın davasında taviz vermediği bilindiği gibi bizimde sonuç ne olursa olsun davamıza yalan kaatmadan ve kimseden korkup çekinmeden devam etmekteyiz.

Bilgive gereğini arz ederim.  

                                                                                                 



 Mustafa DEMİR

                                                                                Dernek Başkanı


Ek: 19 Adet Evrak


* HALDEM "Bahçeli Halil Demir Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği" bilgi: Mustafa  Demir 0553 450 6785





10 Eylül 2019 Salı

HSK 1. DAİRESİNE


HAKİMLER VE SAVCILAR KURULU


BİRİNCİ DAİRESİ BAŞKANLIĞINA

                                                                    ANKARA


Konu:  Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sektreterliği’nin 13.07.2019 tarih ve


90836726-2017/7726-56552 sayılı Şikayet Dilekçenize cevap  konulu İadeli-Taahhütlü


yazınıza itiraz dilekçesidir.                                  


 

Tebliğ Tarihi: 06.09.2019



            Oğlum Halil 06.08.2014 tarihinde Bala lisesi önünde kaldırımda bir kaza geçirmiş, kazayı oğul yaptığı halde baba üstlenmiş ve hakkında evrak tanzim edilerek Bala Karakolunda resmi yazı eşliğinde Pazar günü Bala’ya gelen savcıya teslim edilmiştir.

            Ememkli Polis Memuru ve mahalle bakkalı Mekin Öktem’in ifadesiyle baba suçu üstüne alamamış, fakat akrabası Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın beni davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek ve rüşvet dağıtarak baba adına gerçek evrakların yerine oğul adına suç oranı değiştirilmiş evrak ve rapor düzenlenince karakolda tartışma ve küfürler yaşanmış, biz şikayetçi olunca da resmi yazısı Pazar günü olan resmi kaza evrakları ve raporunun Emniyet Amiri ve Trafk polisince pazartesi günü düzenlendiği resmi ifadeyle ifade edidiği halde başta kurumunuz hukukçuları olmak üzere bu evrak sahtekarlığını kapatmak üzere her türlü ahlaksız ve namussuz kararları almakta bir beis görmemişlerdir. Bizim kuyumcunun yalan söylettiği tanıkları konuşturmamız üzerine kaza davamıza rüşvet veren kuyumcunun kiracısı Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç  girerek bu yalancı ve sahtekar tanıkların yeniden dinlenmelerini engellemiştir.

            Yalancı tanıklardan Can Gürbüz’ün ilk karakol ifadesi yok esilmiş, tanıklıktan çıkarılmıştır. Kazayı halkın içinde anlatıp halka kaza hakkında bilgi verince Emniyet Amiri tarafından halkın içerisinde alınarak ifadesine başvurulmak üzere götürüldüğünü öğrenince bizim talebizle yeniden tanık yapılınca savcılık ve keşifte baskıyla yalan söyletilmişse de davamızın ilk anda gönderildiği Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin resmi yazılı talebiyle Bala Asliye Ceza Hakimi(bu hakim daha sonra Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı olmuştur) Fuat Pembeçiçek tarafından ifadesi alınmış ve ilgili mahkemeye gönderilmiştir. Benimde okuduğum fakat alamadığım ifadede aracın kaldırıma çıkarak oğluma kaldırımda ve arkadan çarptığını, kendisi su doldurduğu çeşmeye atarak kurtardığını anlatmıştır.

            Yine yalan söyletilen tanık kepçeci Mustafa Yaşar ise karakoldaki ilk ifadesini değiştirmiş, oğlumun önünde yol geçtiğini iddia etmiş, bu yalanı tutmayınca keşif ifadesinde oğlumun önünde geçtiğini görmediğini fakat yol ortasında kaldırdığını iddia etmiştir. Bu yalanı da tutmayan kepçeci yalancı tanık Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından açılan Baba hakkındaki aleti yanıltma davasında karol ve keşif yalanında vaz geçerek savcılıkta verdiği hiçbirşey görmediği ifadesine dönmüştür.

            Kaza davamız kanun değişikliği nedeniyle Bala Asliye Ceza Mahkemesine dönünce yalancı tanıklarının yalanında vazgeçtiğini gören kuyumcu kiracısı olan savcı Murat Gökhan Tahtakılıç’ı girdirerek bu yalancı tanıkların yeniden dinlemesini önleyerek davanın seyrini değiştirmiştir. Açıkça ve alçakça görevini kötüye kullanmıştır.

            Daha sonra bizim resmi soruşturma ve dava evraklarını alnıca tanık Can Gürbüz’ün ifadesinin dosyadan çıkartılarak yok edildiğini öğrenmemiz üzerine Hakim Fuat Pembeçiçek’e bu iadenin bulunması ve yalancı tanıklara yalanları nedeniyle işlem yapılmayarak korunması nedeniyle dava açılmış olup dava halen devam etmektedir.

            Mal kaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe nedeniyle bana dava açılıp Bala Savcılığınca yeniden soruşturma açılmışsa da Adalet Bakanlığında bir avukatın talimatıyla karakolda yaşanan küfürleşme ve evrak rezaleti yok sayılarak Savcı Eda Irmak tarafında bu rezaletler görmezden gelinmiş ve açık ve belgeli olan evrak sahtekarlığı ve yalancı tanık rezaleti görmezdan gelinerek yapılan ssahtekarlık ve namusuzluk kapatılmak istenmiştir. Benim yasal olarak istediğim soruşturma evrakları da ahlaksızca tarafıma verilmemiştir. Bala savcılığının bu kararından sonra Bakan adına talepte bulunan avukatın takip ettiği davadan bu kazadan “mağdur olmadığımız" kararı çıkartılmıştır.

            Halen %98 beyin engelli ve felçli olan oğlumun uzun süren tedavisi nedeniyle evimiz satılmış, borçlanarak icralık olunmuş, 1,90 cm boyu ve 90 kg olan ağırlığı nedeniyle kendisini endirip kaldırmaktan bel ameliyatı olarak sakatlanmış annesine, okul birincisi ve okulunun futbol takımı kaptanı iken ve Bilgisayar Mühendisi olma hayali kuran oğlumun 15 yaşında bir maganda tarafından kaldırımda çarpılması, daha da kötüsü sonradan biraz para kazanan bir kuyumcunun savcı ve hakimleri satın alarak gerçek kaza evraklarını yok ettirmesi ve 15 yıldır dava soruşturmadan olumlu ve olumsuz hiçbir netice alınamaması adaletimizdeki rezaletin bariz delilidir.

 Hiçbir kusuru olmayan oğlum rüşvet alavere-dalevere, emir-talimat ve her türlü hukuksuz ve ahlaksız kararlarla bu rezalet örtbas edilmek istenmekte ve yapılan onca şikayet kurulunuzca görmezlikten gelinerek bu aşagılık kişiler ve onların yemlediği hakim ve savcılar korunmak istenmektedir. Şeref, namuş ve haysiyeti olan her hukukçu o duruşmaya savcının değil Kuyumcunun girmiş olduğunu çok çok iyi bilir. Fakat şerefini, namusunu ve haysiyetini satan alçaklarda bu rezilliğe gözlerini kapatarak hukuksuzluğa göz yumar..

            Kazadan 15 yıl geçtiği halde hukuksuz ve ahlaksız kararlarla hala ahlaksızca mağdur edilmekteyiz. Artık sizin bu ahlaksız ve namussuz kararlarınız bizi hiç ilgilendirmemektedir. Biz sadece hukuk yollarını yasa ve usullerin öngördüğü şekilde tamamlamak için Hakimler ve Savcılar Kurulunca işleme konmayan şikayetlerimizin işleme konularak  11/07/2019 tarihli ve 90836726-2017/7726-56552 sayılı yazınızda belirtilen şikayetlerimizin Kurulunuz Birinci Dairesince yeniden incelenmesini ve bu rezilliğinize bir son verilmesini istiyoruz..

           

Gereğini arz ve talep ederim.  10.09.2019                                                                                       



                                                                                                     Mustafa DEMİR

                                                                                 Davacı