YARGITAY İLGİLİ DAİRESİ’NE
Sunulmak Üzere
OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
HAKİMLİĞİNE
Adli Yardım ve Avukat
taleplidir
DAVACI : Mustafa
DEMİR
DAVALI: ADALET
BAKANLIĞI ANKARA
VEKİLİ : Av. AHU
ÖNDEŞ Adalet Bakanlığı Ek B Blok kat:15
Kızılay/ANKARA
KARAR VEREN
MAHKEME : YARGITAY
10.DAİRESİ, 2019/246 Esas, 2020/3345 Karar
TEBLİĞ TARİHİ: 08.01.2021
KONUSU : Ankara 16.İdare Mahkemesi’nin 16.03.2018 tarih ve 2016/3090 E.
2018/706 K. sayılı kararının istinaf incelemesi isteminin Yargıtay 10.
Dairesinin 29.09.2020 tarih ve 2019/246 Esas, 2020/3345 Karar sayılı kararla
Onaması üzerine Oğlumun Mahkemesinde görev yapan Savcı ve Hakimlerin görevini
kötüye kullanarak tanık ifadesini değiştirdikleri, delil kararttıkları ve tanık
ifadesini dosyadan çıkartarak yok ettiklerinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
HSK Muhabere Bürosunun 06.01.2020 tarih 2020/46 sayılı yazısı üzerine Ankara 3.
Çocuk Mahkemesinin tarafıma gönderdiği bila tarih ve sayılı yazıyla tarafıma
bildirilmesi üzerine bu davanın açılmasına karar verilmiştir.
DAVANIN ÖZETİ: Kaza 06.08.2004 tarihinde Akşam saat 20:30 sıralarında
Ankara İli Bala İlçesi Kaman yolu üzerinde bulunan Bala Lisesi önündeki
çeşmenin yanında meydana gelmiştir. Kaza sonrası açılan dava üzerine yaşanan
hukuksuzluklar üzerine açtığımız dava sonrasın karşımızda rüşvetle satın
aldıkları Bala Adliyesi Savcı Hakimleri kalmıştır.
Ak Parti Genel Başkanı sıfatıyla
dönemin Başbakanına gönderdiğim 19.09.2015 tarihli dilekçe üzerine (Ek:1)
Adalet Bakanlığı 23.02.2016 tarih ve 87119442-622-01-06/0556-2016-E.1831/13880
sayılı, Müracatınız konulu yazıyla Anayasanın 138. maddesi gereğince “hiç
kimsenin mahkemeye emir ve talimat veremeyeceği" gerekçesiyle müracaatın
mahkemesine, temyiz işlemininde Danıştay ilgili dairesine yapılması gerektiği (Ek:2) bildirilmiştir.
Her ne
kadar Adalet Bakanlığı Anayasanın 138. Maddesine vurgu yaparak hiçkimsenin
hakim ve savcılara talimat veremeyeceğini iddia etsede, Bala Adiyesi Savcı ve
Hakimlerinin, Bilirkişi ve Emniyet ve karakol polislerinin bir kuyumcu
tarafından satın alınarak gerçek kaza evraklarının, gerçek raporun yok edilerek
sahte rapor düzenlendiğinin ve şikayetim üzerine Bilirkişi diye bir sahtekarı
ayarlayarak bu yaptıkları rezilliğin hukuka uydurulmaya çalışıldığı, benim
nüfusumu öğrenen(Ek:3) Bilirkişi, Emniyet ve Karakol Polislerinden bazıları
gerçeği anlatınca anlaşılmıştır. Karşımızda da kaza yapanlar değil Bala
Adliyesi Savcı ve Hakimleri kalmıştır. Bizde bunun üzeine bu hukuksuzluğun
tespit edilmesi için Adalet Bakanlığına 27.07.2016 tarihinde bir dilekçe ile İdari Dava açtık ve tazminat talebinde
bulunduk. Ek:4) Ankara İdare Mahkemesinde açılan 2016/3090 Esas sayılı bu
davamız 16.03.2018 tarih ve 2018/706 sayılı kararla red edildi.(Ek:5)
Bu arada
15 Temmuz 2016 tarihinde Fetö Çetesi tarafından darbe girimi sonrası davamızın
savcısı ve bilirkişişi fetö çetesi elemanı olmaktan görevlerinden atıldılar.
(Ek:6) Davamızın bir diğer savcısı Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris Baskanı
davası savcısı oldu. Davamızın bir hakimi de Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire
Başkanı oldu. Beraber iş kotaranların bir kısmı görevden atılırken bir kısmıda
yargının en üst düzeyine atanmış oldu. Bu da bizim taleplerimizin
karşılanmadığının en bariz delili oldu. Tüm şikayetlerimiz Adalet Bakanlığı
Ceza İşleri Başkanlığına gönderildiğinden “Sen hiç vazgeçmezmisin?” diyen
hakime gönderilmiş oldu. 2013 yılında açılan İdari dava da hala sürünceme de ve
Ankra 3. İdare mahkemesinde devam ediyor.
Bizde
davayı istinaf Mahkemesine taşıyarak 04.07.2018 tarihinde İstinaf dilekçesi
vermemiz üzerine (Ek:7) temyiz için Danıştay 10 Dairesinde 2019/246 Esas
numarasıyla dava açıldı. Dava devam ederken bizim şikayetlerimiz
de devam etmiştir. Bu şikayetler üzerine Hakimler ve Savcılar Kurulunca
07.01.2020 tarih ve 2020/7-01/07-1 sayılı Halil Demir Hk. Konulu İnceleme
başlatılmıştır.(Ek:8)
Bu
inceleme devam ederken Yargıtay 17. dairesi 2019/4262 Esas, 2020/4460 Karar
sayılı kararla Tazminat davamızı sağlık
raporu yönünden İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinde yeniden rapor
alınması gerekçesiyle bozmuş ve Mahkemesine göndermiştir. (Ek:9)
Bizim
şikayetlerimiz devam ettiğinden CİMER’e yapmış olduğumuz 05.11.2019 tarih ve
1902593134 sayılı şikayetimizin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı HSk Bürosu
tarafından 06.02.2020 tarih ve 2020/48 sayılı yazıyla Ankara 3. Çocuk
Mahkemesine gönderilmesi üzerine bu mahkemenin tarafıma gönderdiği bila tarih
ve sayılı yazıısıyla tanık Can Gürbüz’ün ifadesinin dava dosyamızdan
çıkartılarak yok edildiğinin tespit edildiği (Ek:10) tarafıma bildirilmiştir.
Bu yok edilen ifadenin Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin 14.12.2004 tarih ve
2014/743 Esas nolu “Tensip Zaptı” ile istendiği(Ek:11) ve bu ifadenin o tarihte
Bala Asliye Ceza mahkemesi Hakimi olan daha sonra da Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Daire Başkanı olan Hakim Fuat Penbeçiçek tarafından alındığı ve Ankara
3. Çocuk Mahkemesine gönderildiği bu hakimin bu ifadeyi aldığından bir hafta
sonraki Bala’da devam eden ve bu hakimin baktığı 2004/95 sayılı Adaleti
yanıltma davası duruşmasında dile getirilmişti. Hakim bizzat bana bu çocuğun
ifadesini alıp mahkemesine gönderdiğini ve gidip mahkemesinde takip etmemi
söylemişti. Bende mahkeme kaleminde bu ifadeyi bizzat okumuş ve bir suretini
almak istemiştim. O tarihte bu ifadenin bulunduğu Kaza Tazminat davasına bakan
Hakim Mehmet Keskin görevinde olmadığı için alamamıştım. Davanın savcısı iken
daha sonrada Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris davası Savcısı olan Savcı Mustafa
Saylam ifadeyi hakimden almamı istemişti. İfadesinde; bir kişiyle okulun
önündeki çeşmede su doldurdukları sırada aracın kaldırıma çıkarak oğluma
arkadan çarptığını, çok hızlı olduğunu, Tanık Can Gürbüz kendisini su
doldurduğu çeşmeye atarak kurtardığını anlatıyordu. (Yanındaki çocuk davada
taraf olmamışsa da daha sonra bir trafik kazasında ölmüştür.) Bu anlatımları daha önce kaza yerinde halka
anlattıkları ve halkın bize söylediği gibi Emniyet Amiri Vekili Başkomser Ali
Mülayim tarafından ifade için karakola götürüldüğü anlatımlarına uyuyordu.
Bizde bu anlatımları duyduğumuz için tanık olarak dinlenmesini isteyince ilk
anda baskıyla inkar etse de hakim Fuat Bey kendisini konuşturmaya başarmıştı.
Bu ifadeyle bizim davayı kaybetmemiz asla
mümkün değildi. Fakat bu ifade kuyumcunun rüşvet, emir ve talimatıyla
karakol ifadesi gibi yok edildiğinden 18 yıldır biz hala dava ile uğraşıyoruz.
Hakim
Fuat Pembeçiçek’in baktığı bu 2004/95 sayılı adaleti yanıtma davasında diğer
yalan söyleyen tanık Kepçeci Mustafa Yaşar, karakol ifadesi ve Keşifteki
yalanının ortaya çıkarılması üzerine yalanından vazgeçerek savcılıkta vermiş
olduğu muğlak ifadesine dönmüştü.(Ek: 12) Hakim Fuat Pempeçiçek’in Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Daire İşleri Başkanlığına atanması ve Ankara 3. Çocuk
Mahkemesinde devam eden davamızın kanun değişikliği nedeniyle Kaza Ceza Davamız
Bala Asliye Ceza mahkemesine gelmiş ve 2006/113 Esas numarası ile dava açılmış
ve Davanın hakimi de daha önce tazminat davamıza bakan Hakim Mehmet Keskin
olmuştu. Bu davanın 11.10.2006 tarihli duruşmasında tanıklarımızdan Büşra
Yıldırım aracın oğluma kaldırımda çarptığı ve çok hızlı olduğu ifadesini
yenilemişti. Daha önce yalan söyleyen tanıklar Kepçeci Mustafa Yaşar ve Can
Gürbüz’ün yeniden dinlenmelerine karar verilmiş ve 17.10.2006 tarihine duruşma
günü verilmişti. (Ek:13)
17.10.2020 tarihli duruşmaya davamızın
savcısı olan Mustafa Saylam’ın yerine beni davacı ettirmeyeceğini iddia eden ve
rüşvetle gerçek kaza evraklarını yok ettirerek yalancı tanık ayarlayan ve sahte
evrak düzenlettiren Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’în kiracısı olan ve halen Yargıtay
Savcısı olan Murat Gökhan TAHTAKILIÇ girmişti. Duruşmada bu yalancı tanıkların
yeniden dinlenmesini engellemiş ve daha önce bizim yalancı tanıklık ettiğini
2004/95 sayılı dosyada ortaya çıkardığımız tanıkların yeniden dinlenmesini
engellemişti.(Ek:14) Adalet Bakanlığı Anayasanın 138. maddesinin arkasına
sığınarak hiç kimsenin hakim ve savcılara emir ve talimat veremeyeceğini iddia
etsede bu bir savcının ev sahibin emir ve talimatıyla davamızın seyrini
değiştirmesinin çok açık deliliydi..
Bu
olaydan sonra duruşmalarda hakim Mehmet Keskin ile bizzat tartışarak hakkında
2007 yılı başında şikayette bulundum. Kendisi Bala’dan alınarak Kazan
Hakimliğine, Savcıda Kızılcahamam’a tayin edildiler. Savcı daha sonra karşıma
Yargıtay savcısı olarak çıktı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da benim 2007
yılındaki şikayetimi kapattı. Bende bizzat Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında bu
soruşturmanın, kaza ceza ve tazminat davalarının ve Ankara İl Emniyet Müdürlüğü
soruşturmasının evraklarını alarak idari mahkemelerde davalar başlattım. Bu
soruşturmada kaza evrakları 8.8.2004 para günü bizzat savcıya mevcut ekleriyle
teslim edildiği iddia ediliyorsa da (Ek:15) Komşum Cihat Barbaros Ayata Ankara
Emniyetinde verdiği yeminli ifadesinde
Pazar gecesi saat 23:30 sıralarında Ahmet Çalış adına olan gerçek
raporun hala karakolda olduğunu fakat kendisine verilmediğini iddia ediyordu.
(Ek:16) Onun bu ifadesi üzerine Emniyet Amir Vekili Başkomser Ali Mülayim resmi
iafesinde kaza raporunun kendisine pazartesi geldiği iddia ediyordu. Oysa
hazırlayıp Pazar günü bizzat savcıya teslim ettiği resmi yazıda Ahmet çalış
adına olan rapor değil, pazartesi günü geldiğini iddia ettiği Murat çalış adına
olan rapor vardı.(Ek:17).Trafik Polisi Mustafa Gödek’te raporunu pazartesi günü
karakola teslim ettiğini iddia ediyordu. (Ek:18) Bu yalanlara inanan hukuk
diplomalı hukuk katilleri, bu yalanları görmezden gelererek 18 yıldır bizi
mağdur etmeye devam ettiler. Ankara Emniyeti Bala karakol ve Emniyetinde kaza
ve soruşturma tarihinde görevli olan tüm polis memurlarını ifadeye çağırmasına
rağmen soruşturmaya bu ifaleri koymayarak(Ek:19) soruşturmayı kapatmaya
çalışarak açıkça görevlerini kötüye kullandılar. Onun içinde fetö çetesi
davasında büyük çoğunluğu görevinden atıldılar. Bir düzineye yakın idari
davamız halen çeşitli yerlerde devam ediyor. Biz kesin netice alıncaya kadarda
davamıza devam edeceğiz. Her ne kadar Adalet Bakanlığı bu rüşvetçi hakim ve
savcılarına sahip çıksa da biz davalarımızı devam ettireceğiz.
Yargıtay’ın tazminat davasını sağlık raporu
yönünden bozması üzerine bizde mahkemesine 21.09.2020 tarihinde bir Beyan
göndererek yaşanan hukuksuzlukları Mahkemesine taşıdık. (Ek:20) Bu ifadeyi aynı
zamanda HSK Müfettişine de gönderdik ve oda Hakim Savcı soruşturma bürosuna
yönlendirdi (Ek:21) Bu soruşturma halen devam etmektedir.
Müfettişin
22.09.2020 tarihli yazıyla Danıştay 10. Dairesinde devam eden bu davanın akibetini
sorması üzerine (Ek:22) verdikleri 23.09.2020 tarih ve 2019/246 Esas nolu
cecabi yazıda engeç yıl sonuna kadar davanın neticeleneceğini
bildirdiler.(Ek:23) Fakat apar topar ve bizim taleplerimizi tyam karşılamayan
bir şekilde 29.09.2020 tarih ve 2019/246 Esas,2020/3345 karar sayılı kararla
bizim taleplelerimi delil olmadığı gerekçesiyle red ettiler.
Bizim
dava dilekçesinde olan diğer tapleplerimizi görmezden gelinmiştir. Bizim
açtığımız bu davadaki tazminat miktarları; Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133
E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği
belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 6001 sayılı
karayolları kanunun 30. maddesi gereğince 10 katı ceza olarak açılmasına rağmen
6001 sayılı kanunun 30. maddesi 7144 sayılı kanunla 16.5.2018 tarihinde on
katı, dört katı olarak değiştirildiğinden bizde talebimizi 10 katı olarak değil
4 katı olarak değiştiriyoruz. Bu nedenle Tazminat talebimizi 6.689.013,36 Tlsı
ceza olmak üzere 5 katı olan: 8.361.266,70 TL.
(Sekizmilyonüçyüzaltmışbirbinikiyüzaltmışaltı Lira yetmiş Kuruş) olmak üzere
24.000.-Tl. (Yirmidörtbin Lira)Aile Mahkemesi kararıyla dosyada çıkartıldığı
belirtilen Tedavi Giderlerinin , 14.000.- TL(Ondörtbin Lira) 2004 de sattığım
evin bedelinin, 40.000.-TL.(Kırkbin) lira Mahkemelere ödediğim masrafların ve
Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 81.000.-TL. (Seksenbirbin Lira) 15 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek
için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın
yaklaşık 1.200 Liradan
201.000.-TL(ikiyüzbirbinlira)olarakToplam:8.721.266,67.-TL
Sekizmilyonyediyüzyirmibirbin ikiyüz altmışaltı Lira Yetmiş Kuruş) Maddi
Tazminat ile 15 yıldır Rüşvet, Emir ve Talimatla bir türlü sonuçlanmaması, Adil
Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve
bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 500.000.- (Beşyüzbin Lira da manevi
tazminat olmak üzere Toplam: 9.221.266,67 TL. (Dokuzmilyon ikiyüzyirmibirbin
ikiyüzaltmışaltı lira Altmışyedi kuruş) Maddi ve Manevi tazminatın fazlaya
ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve
yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesi bedelillerinde açılmıştı. Bu
dava açıldığında aylık 500.-Tl olan Kiramız 1000.- Tl. oalarak devam ettiğinden
(Ek:24) ve 2005 yılında 14.000.-TL ye sattığımız evin bu gün itibariyle
250.000.- Tl ye almamız münkün olmadığından(Ek:25) davanın yeniden
güncellenmesi gerekmektedir.
Oysa
kararda kanun değişikliği nedeniyle yaptığımız değişiklikler görmezden gelinmiş,
ilk dilekçemizdeki 18.703.000,00 Tl Maddi ve 500.000.-Tl. manevi tazminat
talebimiz olmak üzere toplam 19.203.000,00.-TL. tazminat talebimiz üzerinde
hüküm kurularak ve bizim iddialarımızı soyut delil olarak nitelendirilmiştir.
6100 sayılı kanunun 46. maddesine atıfta bulunarak hakimlerin kusuru nedeniyle devlet aleyhine tazmniat davası
açılabileceğinden bahisle bunun ilgili kanunun 47. maddesi gereğince davanın
Yargıtay ilgili dairesinde açılması gerektiğinden bu davanın reddi gerektiğine
karar vermişlerdir. Manevi tazminat talebimizi ise “tazminata hükmedilebilmesi
için idarenin hukuka aykırı bir işlemi veya eylemi sonucu ağır bir elem ve
üzüntünün duyulmuş olması yada ilgilinin şeref ve onurunun zedelenmiş bulunması
veya kişinin fiziki yapısını zedeleyen yaşama va kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi gerektiği, manevi
tazminata hükmedilmesini gerektirecek koşulların oluşmadığının görüldüğü”
gerekçesiylede manevi tazminat talebimizin reddi gerektiği yönünde karar verilmiştir.
Dava
sürecinden hakim ve savcıların görevini kullandıkları, bir kuyumcunun rüşvet,
emir ve talimatıyla gerçek kaza ropuru ve evraklarını yok ederek ve yalancı
tanık ayarlayarak haklı olan oğlumu haksız hale getirmek amacıyla bu yalancı
tanıkların yeniden dinlenmesini engelledikleri, bununla da yetinmeyerek Ankara
3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınan tanık
ifadesini dosyadan çıkartıp yok ettikleri ve davanın açıkça seyrini
değiştirerek haklı olan oğlumu haksız hale getirdikleri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığın talebiyle Ankara 3.
Çocuk Mahkemesince tespit edilmiş ve ilişikte sunulan bila sayı ve tarihli
yazıyla bana bildirilmiş olduğundan 6100 sayılı kanunun46. maddesi gereğince bu
kişilere rücu edilmek üzere aynı kanunu 47. maddesi gereğince Ankara 16.idare
Mahkemesinde açmış olduğumuz davanın Danıştay ilgili dairenizde yeniden
açılmasına karar verilmiştir.
Manevi
tazminata gelince; her ne kadar mahkeme adli tıp raporuyla bakıma muhtaç kalan
oğlumun(Ek:26) durumuna üzülmediğimizi iddia etmiş olsada, biz oğlumuza
bakmaktan maddi varlığımız gibi sağlığımızı da kaybettiğimizden Hemodiyaliz
hastası olduk (Ek:27) Bu hastalık tüm yaşamımızı etkilediği için de çalışma
gücümüzü kaybederek %93 Engelli olarak/Ek:28) iş gücümüzü tamamen kaybettik ve
haftada 3 gün hastenede diyalize girerek ve oğlumun tedavisi ve mahkemesiylede
ilgilenmeye devam ettik. Hatta felçli kalan oğlumu tuvaletine getirip görürken
düşerek omuzumuzu kırdığımızdan (Ek:29) tamanen iş gücümüzü kaybettik ve hiçbir
iş yapamaz olduk.
Danıştay 10. dairesi 29.09.2020 tarihli ve
2019/246 Esas, 2020/3345 sayılı kararıyla maddi ve manevi tazminat isteğimi Red
etse de(Ek:30) bunun hukuka uymayan bir karar olduğu ve kabul edilmesi mümkün
olmadığından, İlgili Yargıtay dairesinde bu davanın yeniden açılması
gerekmekmiştir.
Mahkemeler
vatandaşın hakkını korumak, mağdur olası durumunda mağduriyerini hem maddi ve
hemde manevi olarak gidermekle yükümlüdürler. Anayasa Mahkemesinin 138.
maddesine göre mahkemeler kararlarını mevcut anayasaya, kanunlara ve hukuka
uygun olarak vermekle yükümlüdürler. Bizim davamızdan isteğimiz gayet açık ve
nettir. Biz ilk anda oğlu adına davayı üstlenen Ahmet Çalış adına düzenlenen
evrak ve raporları istiyoruz. Benim evime gelerek kazanın kaldırımda olduğunu
söyleyen, rüşveti görünce savcının talimatıyla o evrakları yok eden Emniyet
Amir Vekili ve polislerin korunmasını istemiyoruz.
Biz Ankara 3. Çocuk
Mahkemesince talimatla istenen ve Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi olarak
alınan tanık Can Gürbüz’ün ifadesini istiyoruz. Baladan Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Daire Başkanlığına giden ve Ankara 3. İdare Mahkemesinde halen davası
devam eden Hakim’in bizzat aldığını söylediği ve kaza dosyamızın Adli Tıp
Kurumuna gitmesinden önce bizzat okuduğum ve hakim görevinde olmadığı için
alamadığın aracın kaldırma çıkarak oğluma çarptığını, canını kurtarmak için
kendisini çeşmeye attığını halkın içinde anlattığı bu ifadesinde de anlatan Can
Gürbüz’ün kayıp ifadesini istiyoruz.
Manevi tazminatımızın sanki oğlum kaza
sonrası mağdur olmamış, engelli kalmamış, tedavi görmemiş gibi gösterilmesi,
bizim 18 yıldır hastahanelerde evlerimizde yaşadığımız sıkıntıların
görmezlikten gelinmesi ve manevi tazminatımızın hukuken red edilmesinin hukuken
izahı yoktur.Oğlum %98 engelli ve felçli ve beyin sapı hasarı nedeniyle akli
dengesi olmayan bir mağdur olarak kalmıştır. Ben %93 engelli ve hemodiyaliz
hastası oldum. Eşim oğlumu indirip kaldırmaktan belfıtığı olmuş ve ameliyat
zorunda kalmıştır. Belinde 4 adet platin çivi vardır. Her yıl fizik tedavi
almaktadır. Her üçümüzde ağır ilaçlar kullanmaktayız ve 18 yıldır madden ve
manen mağdur olmuşuz. Kardeşine bakması için çalışan kardeşini işten alarak
yinede oğlumuzu kimseye muhtaç olmadan bakımını yapmaktayız.
Bu nedenle; yukarıda
açıkça izah edildiği gibi davamızın kabul edilerek istemiş olduğumuz maddi ve
manevi tazminatın tarafımıza ödenmesi gerekmektedir. Kaza yapan taraf bize hak
ettiğimiz yasal tazminat hakkımızı ödememek için satın aldığı savcı hakimler
aracılığıyla her türlü hukuksuzluğu yapmıştır. Bununla da yetinmeyerek bize
ödemesi gereken tazminatı ödememek için varlağını gizleyerek, başkasına
devrederek ve üzerlerine almayarak, yurt dışına kaçarak başka ülke
vatandaşlığına geçerek icra tebiğatını engelleyerek davayı kazansak bile bizi
mağdur edecekleri gayet açıktır. Bizde bu davayı açarak devletin bizim
hukuksuzca gasp edilem maddi ve manevi tazminatımızı bize ödeyerek, bizlere 18
yıldır mağdur edenlere rücu etmesini, Kaza sonrası rüşvet vererek, gerçek
evrakları yok ettirerek, bununlada yetinmeyerek dava sürecinde yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini
engelleyerek ve tanık ifadesinin dosyadan çıkartılarak yok ederek bize 6/8 TL
tutarindaki 1.672.253,34.- Tutarindaki tazminat hakkımızın 4 katı 6001
sayılı karayolları kanunun 30. maddesine istinaden ceza tazminatı olmak üzere beş katı olan 8.361.266,70 Tl
tazminat,24.000.- Tl. Tedavi giderleri; 50.000.-Tl Mahkeme ve faiz
giderleri, 250.000.- Tl. Satılan
evimin bedeli, aylık 1000.- TL.den
252.000.-TL. 21 yıllık ödediğim kira bedeli, aylık 1.500.* olmak olmak
üzere 2010 yılından bu güne kadar alamadığım erken emeklilik farkı olarak
200.000.- çalışanla, emekli arasındaki maaş farkı olmak üzere
toplam:9.137.266.70 tl Maddi, 1.000.000.-Tl Manevi olmak üzere tarafıma 10.137.266,70.-
Tl Maddi ve manevi Tazmimatin kaza zamanı itibariyle yasal faiziyle birlikte
ödenmesine hükmedilmesine karar verilmesini arz ve talep ediyoruz
Netice olarakta, 18 yıldır devam
eden pahalı tedavi, bakım ve bitirilemeyen mahkemeleri nedeniyle artık maddi ve
manevi gücümüz kalmadığından bu davamızın Adli Yardımla ve Barodan ücretsiz
avukat talep edilerek görülmesine karar verilmesini arz talep ediyoruz.
SONUÇ VE İSTEM : Kaza sonrası rüşvet vererek, gerçek
evrakları yok ettirerek, bununlada yetinmeyerek dava sürecinde yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini
engelleyerek ve tanık ifadesinin dosyadan çıkartılarak yok ederek bize 6/8 TL
tutarindaki 1.672.253,34.- Tutarindaki tazminat
hakkımızın 4 katı 6001 sayılı karayolları kanunun 30. maddesine istinaden ceza tazminatı olmak üzere beş katı olan
8.361.266,70 Tl tazminat,24.000.- Tl. Tedavi giderleri; 50.000.-Tl Mahkeme ve
faiz giderleri, 250.000.- Tl. Satılan
evimin bedeli, aylık 1000.- TL.den
252.000.-TL. 21 yıllık ödediğim kira bedeli, aylık 1.500.* olmak olmak
üzere 2010 yılından bu güne kadar alamadığım erken emeklilik farkı olarak
200.000.- çalışanla, emekli arasındaki maaş farkı olmak üzere
toplam:9.137.266.70 tl Maddi, 1.000.000.-Tl Manevi olmak üzere tarafıma
10.137.266,70.- (Onmilyon yüzotuzyedibin ikiyüzaltmışaltı Lira Yetmiş Kuruş) Tl
Maddi ve manevi Tazmimatın kaza zamanından itibaren yasal faiziyle birlikte
ödenmesine hükmedilmesine, davamızın adli yardımla ve barodan ücretsiz avukat
desteğiyle yürütülmesine karar verilmesini, mahkeme masraflarının ve oluşacak
avukat masraflarının davalı daireye yüklenmesine karar verilmesini;
Arz ve talep
ederim. 01.02.2021
Mustafa DEMİR
Davacı