6 Mayıs 2024 Pazartesi

AK PARTİ GENEL MERKEZİNE

 AK PARTİ GENEL BAŞKANINA

(T.C. CUMHURBAŞKANINA)

            Sayın Cumhurbaşkanım.

            Size bu yazıyı AK PARTİ GENEL Başkanı olduğınız için yazıyorum. 14.8.2001  tarihinde kurulan partiniz  3.11.2002 tarihinde iktidara gelmiş ve halen iktidardadır.

            Diyanet’ten emekli bir memur olarak iktidarınız döneminde Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde kaldırımda 15 yaşında bir çocuk tarafından 6.8.2004 tarihinde oğlum ağır bir kaza geçirmiş ve halen %98 Beyin sapı hasarlı ve felçli olup bakımı tarafımızdan yapılmaktadır. 6.5.2024 tarihi itibariyle de kazanın 20. yılına girilmiş olup henüz kaza davası sonuçlanmamıştır. Hiçbir kusuru olmayan oğlum RÜŞVETLE kusurlu hale getirilmiş, bizim her şikayetimiz ve davamız ya sonuçsuz kalmış, yada  cevap verilmemiştir

            Parti merkezinize yazmış olduğum 15.09.2015 tarihli şikayet (ek:1) cevabı üzerine İdari dava açılmış, (ek:2) davanın reddi üzerine de 2.1.2021 tarihli dilekçeile Yargıtay 4. Hukuk Dairesine idari dava açılmış (Ek:3), bizzat bana davanın Genel Kurulda tartışılacağı söylenerek usulen RED kararı verilmiştir.(Ek:4)Konunun Yargıtay Genel Kuruluna taşınmasına(ek:5) karar verdirilmiştir.

            Bala Merkez Karakolu ve Emniyet Görevlileri hakkında açılan idari davanın Yargıtay’a taşınması üzerine (ek:6) Bala Savcısı iken Kuyumcunun kiracısı olarak Kuyumcu adına davaya girerek tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyen ve şikayetim üzerine de sürgün edilen Savcı Yargıtay Savcısı olduğundan yargılamaya izin verilmemesi üzerine bu dosya da Yargıtay Genel Kurululu davasuna ek olarak gönderilmiştir(ek:7)

            Yargıtay Genel Kurulu oy çokluğu ile Red kararı vermiş, (ek:8)bu kararda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru olarak taşınmış ve halen devam etmektedir.

            Sayın Cumhurbaşkanım.

            Kaza sonrası neler yaşandığına gelince; kazanın ilk önce baba tarafından yapıldığı ve kaldırımda olduu ve oğlumun kusurunun bulunmadığı kaza yapanlarca ve emniyet yetkililerince bize bildirildiğinden biz ağır olan oğlumuzla ilgilenip kaza evraklarıyla ilgilenmemiştik. Bunu fırsat bilen Kaza yapan çocuğun annesinin dayısı olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, mensubu olduğu MHP Belediye Meclis Üyeliğini ve Eski MHP İlçe Başkanlığını kullanarak ve benide davacı ettirmeyeceğini iddia ederek ve rüşvetle Savcılık, Emniyet ve karakol yetkililerini satın alarak baba adına olan gerçek kaza evraklarını yok ettirip ayarladığı yalancı tanıkla kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmış, bizi de davacı ettirmeyeceğini ileri sürmüştür. Biz 35 gün sonra durumu öğrenip yasal işlem başlatıp, nüfusumuzla (Dedemin Baba tarafı Kozanoğulları olup Sayın Erbakan soyundan (Ek:9), annesi tarafı Küçükalioğulları ve Fettahlılar soyundan olup Sayın Devlet Bahçeli’nin soyundandır. Ayrıca annemin dedesi de Fettahlılar soyundandır(ek:10)) kendisine karşı durunca, ilk önce MHP genel Merkezine gidip Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başbanıyla görüşerek nüfusunu kırınca karşımızda kaza yapanlar değil üç kuruşa şeref ve haysiyetini satan Bala Adliyesi, Emniyeti ve Karakol yetkilileri ile onlara sahip çıkarak ve açılan davaları reddedip şikayetleri etkisizleştiren Hükümetiniz Bakanlık yetkilileri, Hakim ve Savcılar kalmıştır. Bu nedenle davamız 20 yıldır halen neticelenmemiştir.

            Sayın Cumhurbaşkanım.

Kaza ile ilgili karakol yazısı(ek:11) 8.8.2004 tarihinde olup, bu yazıyı yazan Emniyet Amir vekili ve trafik polisi ifadesinde kaza raporunun kendisine 9.8.2004 tarihinde verildiğini (ek:12-13) iddia  etmektedir. Karakol yazısı deftere kayıtlı yazı olup bu kaydı değiştiremediklerinden ve gerçek raporu RÜŞVETLE yok ettiklerinden alçakça yalan söylemektedirler. Oysa gerçek raporun varlığı tanık ifadesiyle (ek:14) sabittir. Namusunu ve şerefini üç kuruşa satanlar 20 yıldır bu gerçeği görmezlikten gelmektedirler. Dava başladıktan sonra Emniyetçe ve Mahkemece taraf olmaya devam edilmiş, Soruşturmaya çağrılan Polislerin İfadesi dosyaya konmamıştır.(ek:15). Kaza ve Adaleti yanıltma davasında kaza davasında kazanın kaldırımda olduğunu tekrar ifade eden tanık Gülümser ve Büşra Yıldırım (ek:16) ve  kaza davasında söylediği yalandan vaz geçen tanık Mustafa Yaşar (Ek:17) ile ilk ifadesi yok edilen bizim talebimizle tekrar tanik yapılan ve Ankara 3. Çocuk Mahkemesiyle ifadesi istenen,(ek:18) polis zoruyla getirtilerek Asliye Ceza Hakimi Fuat Pembeçiçek tarafından ifadesi alınan tanık Can Gürbüz’ün ifadesi dosyadan çıkarılarak yok edilmiş (ek:19) kendilerine söyletilen yalanlardan vazgeçtiğini gören Bala Savcılığı duruşmaya bizzat Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'in kiracısı ve halen Yargıtay Savcısı olan M.Gökhan Tahtakılıç girerek yalancı tanıkların yeniden dinlenmeleri engellenmiştir.(ek:20) Davamızda halen bu sahte evraklar üzerinde devam etmektedir.

            Sayın Cumhurbaşkanım.

Ak Parti olarak 22 yıllık iktidarınızın 20 yılı sizinle Adalet mücadelesi yapmakla geçti. Ekli evraklarda göreceğiniz gibi artık hukuksuzluk kabul edilemez boyuta geldi. Kaza zamanı Mustafa Saylam ile çalışan Savcı İrfan Saz Fetö çetesi üyesi olarak görevden atıldıysa da her nasılsa görevine geri döndü.(Ek:21) Talimatla gerçek evrakları değiştiren Başsavcı Mustafa Saylam sizin Marmaris davası savcınız oldu. Fetöcülerin onu parlatmak üzere yaptıkları haberlerdende sizin savcınız olduğunu öğrenmiş oldum. Aldığı tanık Can Gürbüz’ün ifadesi yok edilen Hakim Fuat Pembeçiçek Bala Asliye Caza Mahkemesi Hakimliğinde Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanlığına gitti.

 Kaza tazminat davamız baba Ahmet Çalış’ın oğlunun 18 yaşına girmesi nedeniyle (15 yaşında kaza yaptığından) hakkındaki dava Sıfat yokluğundan reddedildi. (ek:22) Bu karar temyiz edilerek 4. Hukuk Dairesince Oğul Murat Çalış’ın 18 yaşından küçük olduğundan taraf olmadığı gerekçesiyle bozuldu (ek:23) davamızda dosyadaki tazminatla karar verilmesine rağmen 20 yıldır kesinleşmedi (ek:24).Yargıtay 17.  Hukuk Dairesince bu kararda bozularak dava yeniden başlatıldı(Ek:25). Bizde Mahkemesine Beyan göndererek yaşanan hukuksuzluğu Mahkemesine taşıdık. (ek:26). Fakat Mahkemesince hiçbir işlem yapılmayınca bizde konuyu Cimer’e taşıdık (Ek:27). Fakat bu güne kadar bir cevap alamadık. Davamızda yeniden başlayarak rapor için İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurumuna gidilerek yeniden rapor alınacak (ek:28) ve davaya devam edilecek. Ankara Adli Tıp Kurumu raporunda belirtildiği gibi oğlum bakıma muhtaç kaldı (ek:29) ve benimde sağlığım bozularak Hemodiyaliz hastası oldum. (Ek:30)

Sayın Cumhurbaşkanım.

Kaza evraklarının değiştirildiğini ilk olarak bize söylayan ve Mahkemede tanıklık edeceğini söyleyen Bala Emniyetinde görevli Polis memuru Cafer Kındırıcı dava başlamadan Kalp Krizi geçirerek vefat etmişti. 2016’da meydana gelen Fetö kalkışmasından sonra bir polisin ifadesiyle rahatsız olduğu ve ilaç kullandığı halde Fetöcü polislerce oyun oynamasını bilerek teşvik ederek kalp krizi geçirmesinin saplandığını belirtmesi üzere benim Emniyet Genel Müdürlüğüne mesaj atarak konunun araştırılmasını istemem üzerine önce baştan savulmak istenmiş, benim ısrarlı takibimle Osmaniye Karakolunda ifade vermem üzerine (ek:31) önce bu ifadenin alınmadığı ifade edilmiş (ek:32) benim tekrar müracaatım üzerine Osmaniye Karakolu evrakı bala Emniyetine gönderdiğini teyit edince (Ek.33) Bala Emniyet konuyu araştırmak yerine adi bir tutanak tutarak ve 2007 yılında verilen ve 15 yaşında çocuğun cezası olmadığı için takip etmediğimiz ceza davasını göndermişlerdir. (ek:34) Bizim buna da itirazımız üzerine konu Adalet Bakanlına intikal etmiş, Bakanlık adına Ankara Cumhuriyet Başsavcığı cevaben şikayetçi olmamı veya idari dava açmamı isteyen bir cevap vermiştir. (Ek:35) Oysa biz 20 yıldır bu dava ile uğraşıyoruz ve hukuka olan inancımız büyük ölçüde sarsıldığı için tekrar dava açmanın abesle iştikalden başka bir şey olmayacağını yaşarak öğrenmiş bulunuyoruz.

Kaza zamanı Ankara Gazi Ğniversitesi Öğrencisi iken Zaman Gazetesinde çalışan ve Fetö olayından sonra görevinden atılan veya tutuklanan yeğenlerimin girişimiyle Zaman TV’de konunun haber edilmesi sizin Marmaris davanız savcısı tarafından engellenmişti. Bu konunun araştırılması isteğimde saçma gerekçeyle reddedildi (Ek:36)

Kaza zamanı oğlum 7 ay komada kaldığı ve özel hastanelede iki yıl yüksek ücretle tedavi gördüğü için maddi açıdan zor duruma düştüğümden mensubu olduğum Diyanet İşleri Başkanlığında ve İlçe Musasibi olduğum Türkiye Diyanet Vakfında yardım talebinde bulunduysamda verilen sözler tutulmadığı gibi bizzat benim hazırladığım dosya tahrif edilerek birde icraya verildim. Aldığım krediler ve kredi kartlarımda icralık oldu. Oluşan 7 icradan ilk önce ödenen Vakıfbank Kredi kartı 2008 de maaşımdan kesilerek ödenmesine rağmen 2013 yılında faiz alacağı olduğundan bahisle icraya verildim. Yapılan itiraz açılan dava reddedildi. En son Yargıtay 12. Dairesinde açılan (ek:37) ve kanunun aslı ödenmiş borcun fazin alımış sayılacı açık hükmüne rağmen 6100 sayılı kanunun 46. maddesi oluşmadığı iddia ederek reddedildi (Ek:38) Bizde huksuzca faizin faizini ödemek zorunda bırakıldık. Halbuki mahkemeye itiraz etmek yerine İcra Dairesine itiraz ederek borcu kabul etmediği bildirmek mahkemelerde yaşanan rezaleti önleyecek, benim yerime banka avukatı dava açmak zorunda kalacakmış. Hukukun rezilliklerinden birini daha bizzat yaşamış olduk.

Aynı şekilde  Anayasa Mahkemesine taşıdığımız Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararı(Ek:39) beklenmeden Avukatlık ücreti için icra işlemi başlatıldı. (Ek:40)  20 yıldır yaşadığımız hukukuzlukla uğraştığımız yetmiyormuşmu  gibi birde İcralarla uğraşmak zorunda kalacağız. 

               Sayın Cumhurbaşkanım.

            Yukarida açıkça izah edildiği gibi kaldırımda meydana gelen bir kazanın rüşvetle yol ortasına alınması, gerçek evrakların yok edilerek sahte evrak düzenlenmesi ve sahte tanık ayarlanması, bu rezaletin ortaya çıkarılmasına rağmen görev ve yetkinin kötüye kullanılarak yalancı tanıklar ve evrakı değiştirenler hakkında işlem yapılması yerine bunların yeniden dinlenmesnin engellenmesi, ev sahibi adına davaya girerek görevini kötüye kullandığı ispat edilip sürgün edilen birinin Yargıtaya Savcı olarak atanması ve kendisi hakkındaki bir davaya yargılama izni vermemesi hiçbir zaman Adalet olarak kabul edilemez ve bizde böyle adaleti kabul etmiyoruz.

            Benim bizzat Avukatıma dediğim gibi bizim arkamızda çevrilen hukuk rezaletini kabul etmediğimiz gibi böyle hukuksuz kararları da kabul etmiyoruz. Asla yalan söylemeden ne gerekiyorsa yapmaya karar verdik ve hukuksuzca sonuçlansada ne gerekiyorsa yaptık. Haklı iken haksız olmamak içinde güç kullanmadık. Halbuki buna muktedirdik ve halende muktediriz. Eğer sizin Marmaris Davanız savcısı olan Mustafa Saylam evrakların değiştirilmesi talimatını vermeseydi böyle bir hukuk rezaleti asla yaşanmayacaktı. Sayın Savcınız evrakın değiştirilmesini istemekle kalmamış, Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle istenilen ve Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınan ifadeyi de yok etmiştir. Hakim Fuat Pembeçiçek'le 2004/95 sayılı Adaleti yanıltma davasında bu ifade konusunda bizzat tartışmıştım. Hakim bana “İfadesi alıp gönderdim Mahkemesine git" demesi üzerine mahkeme kaleminde bu ifadeyi bulup okumuştum. kazanın Kaldırımda olduğunu, aracın çok hızlı olduğunu,  kendisini çeşmeye atarak kurtardığını söylüyordu. İfadenin bir suretini almak istediğimden Hakim Mehmet Keskin olmadığından Savcı Mustafa Saylam’a yönlendirilmiştim. Savcı da Hakim geldiğinde ondan almamı söylerek beni yollamıştı. Bir gün sonra geldiğimde kalemde ben gidince Hakimin geldiği ve hemen ifadeyi Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderdiklerini söylemişlerdi.

            Yaşanan diğer hukuksuzluk üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında şikayette bulunarak yasal işlem başlatmış, şikayet üzere Hakim Kazan’a Kuyumcunun Kicarısı Sacı Murat Gökhan Tahtakılıç Kızılcahamam'a görevli gönderilmiş, bir-iki yıl sonra da kadroları Bala'dan gönderilmişti. Soruşturma sonrası yasal olarak müracat ederek tüm mahkeme evraklarını ve soruşturma evraklarını almıştım. Bu ifadeyi diğer bazı evraklar gibi dosyada bulamayınca uzun bir şikayet sonrası böyle bir ifadenin olmadığının cevabını yasal olarak almış ve bu ifadeni dosyada çıkarılarak yok edildiğini tespit ettirmiştim. 

Kendisinin tayini de Muğlaya Çıkmış, 2006 yılında anne ve babasını da hacca göndermişti. 2006 yılında görevli olarak bende Hacca gittim. Görevimle birlikte Hac ibadetimi yaptığım sırada tüm bu hukuksuzluk ve bunu yapanlar, yapılmasınagöz yumanlar görevini kötüye kullanarak bizi mağdur edenler ve denlere göz yumanlara bir Sabah Namazı sonrası Beddu ettim. Çünkü mazlumun bedduası asla reddedilmez. Kabe de yapılan dua ve beddua da mensubu olduğum İslam Dinince asla reddedilmeyecek duların başında gelmektedir. Allahın adaleti Adaletlerin en büyüğüdür. Cezası da cezaların en ağırıdır. En büyük Adalet Allah’ın Adaletidir. Bu dünyada gerçekleşmese bile Ahirette gerçekleşmesi kesindir. Bu dünyada hukuksuzluk yapanlarla onları koruyup kollayarak yaptıklarına göz yummanlar Ahirette yaptıklarının karşılığını mutlaka alacaklardır. Bizde sizleri tüm bu yaşadıklarımı Allah’a havale ediyor, Allah’ın bize yaşattıklarına tevekkül ederek Ahirette en ağır cezayı almaları için Allah'a dua ediyoruz.         

             Selam ve Saygılarımızla.. 06.05.2024

  

EK:40 Evrak.                                                                                                    Mustafa DEMİR

                                                                                                                        Emekli -Mağdur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder