A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti:
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Taşra teşkilatında Memur ve Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni olarak çalıştım. Genelde Mutemet, Muhasip, Soruşturma gibi sorumluluğu olan ve paralı işlerde çalıştığım için hep gözü aç ahlaksız insanların ve yetkililerin hedefinde oldum. Bu konuda kimseye boyun eğmediğim gibi kimsenin de benden menfaat edinmesine izin vermedim. Hiç kimse de beni görevimi yapamamakla suçlayamadı. Görev yaptığım yerlerde amirlerimce çeşitli İftira ve muamelelere maruz kaldım. İftira ve yalanlarla sürgün edildim, sicilim bozuldu. Tayin, Nakil ve isteklerim bu iftiralar nedeniyle yerine getirilmedi. Oğlumun kazası nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığı Yardım sözünü tutmadığı gibi Borç Verme sözünü de "Emsal teşkil eder" diye tutmadı. Benim Türkiye Diyanet Vakfı Müfettişlerini sıkıştırarak aldığım Resmi Yazıyla küçük bir yardım aldıysam da Diyanet İşleri Başkanlığı Müfettişlerince bu yazı ve yardım dosyası yok edilerek ahlaksız ve Allahsız bir şekilde İcraya verildim. Bu İcra işlemi ile iç hukuk tamamlandı ve dosya AİHM'e gönderildi. AİHM de dosyanın alındısı tarafıma geldi.
2009 yılında Diyanet'le olan bu icra davam nedeniyle 2012 yılında Kadirli Müftüsü'nün "senin sicilinde bir şeyler var sen eskiden de para yiyen memurmuşsun" deyince Osmaniye İl Müftülüğüne Bilgi Edinme Kanunu gereğince başvururarak Osmaniye Müftülüğü'nün 29.11.2012 tarih ve 2426 sayılı yazılarıyla sicilimdeki İftira evraklarını aldım. Gaziantep İslahiye'de Kasadaki maaşı yediğimden Kastamonu Çatalzeytin'e sürgün edildiğimi, Ankara Bala'da Müftü vekili ve Diyanet Vakfı Muhasibi olarak İnşaasını yaptığım Bala Merkez Camiinde toplanan paraların yarısını Cami İmamıyla kırışıp, bu parayla da Ankara'da ev falan aldığımı öğrendim.
Bu iftiraları derhal Diyanet İşleri Başkanına gönderdimse de Başkan "İftira İşleri Başkanı" olduğu için iftiracı memurlarını korumayı tercih ettiğinden hakkında şikayetçi oldum. Kendisi memurlarını koruduğu gibi Başbakanlık' ta kendisini koruduğundan, Ülkemizde de Adalet olmadığından ve olan adalete de güven duyulmadığından dava ve soruşturmalar hiç bir şey yapılmadan reddedildiler. Sicilimdeki iftira evrakları Diyanet'in Din değil, dinsizlik işleriyle uğraştığının, sıkışınca da dini Allah'ı bırakıp medeni kanunun arkasına saklandıklarının açık delilidir. İftira evrakları 1012/1249 Dosya numaralı Anayasa Mahkemesine de gönderildi. Anayasa Mahkemesinin 26.12.2012 tarih ve 2012/1249 sayılı yazısı ile de İdari İşlem başlatıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17.09.2013 tarihli 59601/09 sayılı Uğur Eşim Emsal Kararı ile de yasal İşlem başlatıldı. Yargıtay'ında aynı yönden kararına rağmen Adil Yargılama ve Soruşturma yapılmadığından, Yargıtay'ın ve 59601/09 sayılı AİHM'in kararına uyulmadığından Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/302 D.İş sayılı kararı 22.07.2014 tarihinde bana tebliğ edildi. Anayasanın 40. maddesi gereğince Mağduriyetimin Tazmini için bu dava oluştu.
B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar:
Dosyamda bulunan ve Osmaniye İl Müftülüğü'nün 29.11.2012 tarih ve 2426 sayılı yazısı ile alınan Diyanet Yetkililerinin yazdığı evrakların 02.09.1999 tarih ve 4455 sayılı kanun ile 04.07.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Memur Sicil Affı kanunlarına aykırı olması nedeniyle;
Anayasanın 5., 10.,11.,12.,17.,38.,39.,40.,125., 129. ve 136. maddelerinin açıkça İhlali;
Ayrıca; Bu, Sahte Belgelerle Sürgün Edilme, Dosyaya uydurma Suç Evrakı konması ve Mahkeme Kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin;
Madde 3-İşkence Yasağı. Hiç kimseye işkence yapılamaz, insanlık dışı yada küçültücü ceza veya muamele uygulanamaz, hükmüne;
Madde 6-Adil Yargılanma Hakkı'na; İlaveten: Kendisine bir suç yüklenen herkes, suçsuzluğu kanuna göre kanıtlanıncaya kadar suçsuzdur, ilkesine ve bu maddenin diğer hükümlerine;
Madde 7-Kanunsuz Ceza olmaz İlkesi'ne; Sicile İftira evrakı doldurup onlarla cezalandırılmam, para yiyien, ahlaksız bir memur gibi gösterilmem.
Madde 17- Hakları Kötüye Kullanma Yasağı'na; İftira ve sahte evrakların Diyanet İşleri Başkanına gönderilmesine rağmen, İftiracıların korunması, Kamu yetkisi kullanılarak hakkımda yapılan suçlamalar, dosyamdaki evraklar, mahkeme dosyalarımın adil olmayan yargılanmalarla sonuçlanması Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin tüm Temel İlke'lerine aykırılığı açıktır. Bununda hak ihlalleri olduğu açıktır. Yaşadığım bu mağduriyet, sürgün, İftira ve haksızlığın Tazminini istemek te benim en doğal hakkımdır.
Diyanet Yetkilierinin hakkımda yazmış olduğu iftira yazıları uzun bir aradan sonra Diyanetle olan bir icra davamdan sonra Memur affına rağmen dosyamdan silinmemesi üzerine elime geçmiş, geçer geçmez de Diyanet İşleri Başkanına gönderilmesine rağmen bu Müfteriler korunmuştur. Bu da Kamu gücünü açıkça kötüye kullanmaktır.
Hiç şüphesiz Diyanet İşleri Başkanı bu ülkede İslam Dininin yegane temsilcisidir. İl ve İlçe Müftüleri de Başkanın alt temsilcileridir. Temsil ettikleri dinin emirlerine göre hareket etmekle yükümlüdürler. İslam Dini'n de de zaman aşımı söz konusu değildir. Herkes işlediği zerre kadar suçta ve hayırda sorumludur. Yönettiği Kurumdan ve memurlarından da dinin kendisine çizdiği çerçeveye göre sorumludur. Memuruna iftira atan Müftüsünü korumakta aynı şekilde kendisini suça ortak ve sorumlu yapar. Mahkemelerin bu kişileri koruması iftirayı ortadan kaldırmaz. Diyanet İşleri Başkanını ve Müftülerini Dini Sorumluluktan kurtarmaz. Bilakis Başkanı Müfteri ve Müfterilerin suç ortağı yapar.
İftira ve Yalan İslam'a göre en büyük suçlardır. Bunun kişinin öğrenemeyeceği şekilde ve gıyabına yapılması da MÜNAFIKLIK'tır. İslam Dini Münafıklığı Kafirlikten daha aşağılık olarak görmüş ve nitelemiştir. Ben bir şekilde hakkımda yapılan iftiraları öğrendim ve aldım. Bu kişiler ve bunları koruyanlar hakkında Yasal İşlem başlattım. Fakat hemen Dinin Kanunlarını bırakarak Medeni Kanun denilen Avrupa'dan ithal kanunlara sarıldılar. Dinin Kanunu inkar da insanı Mürted yapar ki Diyanet İşleri Başkanı bunun ne anlama geldiğini en iyi bilen kişidir. Ne yazık ki Medeni Kanun da İftira ve Yalanı büyük suç saymaktadır. Açık kanunlara rağmen bu kişilerin korunması HUKUKSUZLUKTUR. Mahkemelerimize olan Güveni sarsmaktadır. Toplumun bekası için bu kişiler hakkında gereğinin yapılması Adalettir, Hukuktur. Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devleti olduğunu iddia ediyorsa Hukukun gereğini yerine getirmelidir. Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları kararlarını yok sayarak ve hiçbir kanuni gerekçe göstermeden isteğimi reddetmek hukuku yok saymaktır.
Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması:
Ben Gaziantep İslahiye'de Müftünün İftirasına maruz kaldım, kasada bulunan maaşı yemekle suçlandım ve açığa alındım. Ağabeyimin Müftünün yalanına ve yönlendirmesine inanarak Kaymakam M.Ali ULUTAŞ'ın hakaretiyle makamında kovdurdu ve beni açığa aldırdı, suç bulamaması üzerine de kasada duran maaşı yemekle suçladı. Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin'in bu İFİRA VE YALANA bilerek kasten sarıldı ve hakkımda Adana Müftüsü olan babası Süleyman Tekin'in de yardımıyla İFTİRA İLE TAYİNİMİ DURDURDU VE BENİ SÜRGÜN ETTİRDİ. Suça bilerek ve isteyerek ortak oldu.
Bu Sürgün benim Tüm Hayatımı etkilemiş, kurulu düzenimi bozmuştur. Babam ve Kardeşlerimle aramı açmış, Ev eşyalarım sürgün yerine götürülememiş, hepsi telef olmuştur. Beni, Eşimi ve çocuklarımı mağdur etmiştir. Ankara Bala'da Şef Muharrem Küçükşahin'in Camide toplanan paraların yarısının yendiğini iddiası , bunun Diyanet yetkililerince ulaşılamaz sanılarak sicil dosyasına konulması, Başkana gönderildiği halde hiç bir şey yapmaması ve İftiracıların koruması dinsizlik ve Allahsızlık'tır
İftira ile sürgün edilmesem oğlum Ankara'da kaza geçirip %98 Beyin Özürlü mağdur kalmayacak, ben de Böbreklerimi Kaybetmeyecek, Hemodiyaliz ve Kalp Hastası olmayacak, %93 Engelli olmayacak, Cami parası yemek iftirasına da uğramayacaktım.
Bu İftiralar dolayısıyla hayatım boyunca suçlandım. Memur affına rağmen hakkımdaki her işlemde bu iftiralara bakıldı ve ona göre işlem yapıldı. Ne görevden yükselme taleplerim nede Kurum değişikliği taleplerim yerine getirildi.
Verilen mağduriyetin bedelini de İftiracılar ve Diyanet İşleri Başkanını koruyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasa'nın 40. maddesi gereğince ödemelidir.
Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar:
1-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 4.12.2013 tarih ve 2013/122008 Soruşturma, 2013/71814 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair Kararı.
2-Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 24.03.2014 tarihli 2014/302 sayılı Kararıyla Kesin olarak Red edilmiş ve bu karar bana 22.07.2014 tarihinde posta yolu ile tebliğ edilmiştir.
SONUÇ TALEPLERİ:
1-Yalan ve İftira ile Sürgün edildiğim, aşağılama ve Manevi İşkenceye tabi tutulduğumun, Kamu gücü kullanılarak Adil Yargılama ve Soruşturma yapılmadığından, uğradığım mağduriyetlerin, zayi ettiğim eşyalarımın, haksız suçlanmalarımın, yediğim iddia edilen ve ispatı yapılmadan sicil dosyama konulan paraların ve bu paralarla aldığım evin bedelinin veya varsa kendisinin, Oğlumun, Benim ve Eşimin Hastalığının bedeli olarak; Müşterek suçlular İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı, Bala Müftülük Şefi Muharrem Küçükşahin ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in İftiraları nedeniyle; (Ramazan Tekin'e Anayasa Mahkemesinde 2014/11336 Dosya numarası ile Tazminat davası açıldığından, yeniden dava edilemeyeceğinden)300.000.-TL (Üçyüzbin Lira) Maddi,600.000.-TL( Altıyüzbin Lira) Manevi olmak üzere; Toplam: 900.000.-(Dokuz Yüz Bin Lira) Maddi ve Manevi Tazminat ödenmesini;
2-Emekli olmama rağmen Memuriyet dosyamdaki bu haksız ve hukuksuzluk iftira ve yalan belgelerinin kaldırılarak tüm memnu haklarımın iade edilmesini ve bana iftira atan Diyanet görevlilerinin İftiracı olarak tecziyesini;
Arz ve Talep ederim.
24.07.2014
Mustafa DEMİR
Başvurucu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder