KARPUZ VE ÜZÜM
Çocukluğumda İslahiye Ovasında Karaburçlu köyü
altında Nergizli mevkiinde bulunan tarlamıza karpuz ekilirdi. Bizim hepimiz
okuduğumuz için babam tarlayı ortağa verir, çiftçilik işlerinin çoğunu ortak
vasıtasıyla hallededi. Ben ilkokulda okuduğum yıllarda Ramazan ayı Yaz ayına
denk geldiğinden karuz ve üzüm yetişmiş olurdu. Tarlaya önce ekin yani Buğday
veya Arpa ekilir, onlar biçildikten sonra da karpuz ekilirdi. Onun için
karpuzlar normal vaktinden geç yetişmiş olurdu.
Ben çocuk
olduğumdan katırı alır üstüne biner üç-dört güne bir köyden tarlaya gider,
akşam üzeri de katıra iki çuval karpuz yükler, bende biner ovadan sekiz
kilometre uzak olan köyümüze gelirdim. Aynı zamanda oruç tuttuğum için karpuz
tarlasında karpuz yiyemezdim. Çuvalın biri bizim eve, biride amcamın evine
verilirdi.
Ramazandan
sonra da bazanda tarlaya sulama veya bekçilik için gider ovada kalırdım. Ovada
sivirsinek bol olduğundan ve şimdiki gibi ilaçlama bulunmadığından kimse ovada
yatmak istemezdi. Benim sanki sivrisineklerle anlaşmam varmış gibi bana
karışmazlardı. Tek tük üzerime konup ısıran olursa da beni rahatsız etmez,
ısırılan yer hiç belli olmazdı. Bu yüzen ovada rahatça kalırdım.
Babamın
Karaburçu köyünden bir ortağı vardı. Bizim tarlayı babam adına ortak olarak eker-diker,
ne mahsul alınmışsa ortaklaça pay edilirdi. Bazan da zarar edilirdiki o zamanda
ne zarar edilmişse ona da ortak olunurdu. Babam tarlaya pek uğramaz,
uğradığında da kısa süre sonra giderdi. Ortağı tütün içerdi. Bizim köyde de o
zamanlar tütün ekilirdi. Bizde ekerdik. Tütün kurutularak balyalanıp Tekel’e
verilirdi. Bir kısmı da el havanı denilen basit makinalarda ince ince kıyılarak
yine tekelin sattığı sigara kağıdıyla sigara sarılıp içilirdi. O nedenle bende
küçük yaşta sigara içmeye alışmıştım. Hatta biz kıyılmış tütün bulmakta
zorlandığımız için tütün yaprağını ellerimizle ufalayarak defter yaprağından
sigara kağıdı yaparak ona sarar öyle içerdik.
Babam tarlaya
geldiğimde ortağı irisinden üç-dört karpuz alıp önüne getirir, babama;
-Ağa, ya bu
karpuzları yiyeceksin, ya da benim tütün parasını vereceksin diye babama
takılırmış. Üç-dört karpuzu yemek mümkün olmadığı için babam çıkarır o zaman
yürürlükte olan ve halk arasında tüfekli diye anılan bir elli liralık banknot
para verir gidermiş.
Bunu bir defa
da benim yanımda yaptı. Babam ortağına kıyılmış tütün getirdiği halde çıkartıp
yine gülerek bir ellilik verdi. Biraz konuştular. Biz babamla tarladan
ayrıldık.
Bizim
Karaburçu köyünün üst tarafında dağın köye bakan tepesine yakın Atotlağı denen
yerde üzüm bağımız vardı. Birgün babamla ortağıyla beraber Atotlağındaki bağa
geldik. Biz bağın altında büyük mazı ağacının altında otururken babam bağa
girdi. Gezinerek bir kucak üzüm kesti vr getirip ortağının önüne koyduktan
sonra;
-Ağa, benim
önüme karpuz koyma değil, şimdi sen bu üzümleri ya yiyeceksin, yada bu defa sen
tütün parası verceksin . diye takıldı. Ortak bir üzüme birde bağa baktı. Babam:
-Her çeşitten
bir salkım kestim fazla değil, hepsi farklı üzüm diyerek gülüyordu. Ortağının
önünde irice ondan fazla üzüm salkımı vardı. Bir kişinin hepsini yemesine imkan
yoku. Ortak bir süre bağı seyrettikten sonra yavaşça elini döş cebine atarak
bir tüfekli ellilik çıkarttı ve babama uzatarak;
-Benim oyunumu
bana oynadın. Benim değil üzüm yemek bakmakla gözüm doydu. Al Tütün paranı
deyince babam güldü. Ortağına :
-Koy paranı
cebine, bir daha da benim önüme karpuz koyma! Diye takıldı.
Kestiği
üzümleride beraberimizde getirdiğimiz sepetlere koyarak ve biraz daha üzüm
kesererek beraberimizdeki katıra yükledik ve ortağın evine kadar getirdik.
Oradan da tarlaya kadar giderek katıra karpuz yükleyerek eve döndük.
Şimdi ise ne
ortak kaldı, ne babam. Ne karpuz tarlası kaldı nede üzüm bağı. Allah ikisine de
rahmet etsin. Mekanlarını Cennet etsin Allah Onları Merhametiyle yargılasın.
Mustafa Demir 11.06.2016 Osmaniye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder