12 Aralık 2017 Salı

KIZLAÇ TARİHİ


                                                          KIÇLAÇ KÖYÜ TARİHİ
            Gavurdağının müstesan geçit karakol köylerinden olan Kızlaç Köyü ne zaman kuruldu, kimler kurdu bilinememektedir. Köyün geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Çukurovadan Doğu ve Güneydoğu illerine açılan iki geçit yolu üzerinde bulunan Türk köylerinden biridir. Bu geçitlerin biri Kızlaç Köyü sınırında olan Aslanlıbeli Geçiti, diğeri İskenderun Hatay arasında bulunan Belen geçidir. Her ne kadar şimdi çeşitli yollar ve geçitler var olsa da tarih boyunca bu iki geçit 20. yüzyıla kadar önemini korumuştur. Kervan yollarının önemini kaybetmesi ve Almanlar tarafından Ayran Tüneli yapımı için Hasanbeyli-Fevzipaşa gibi farklı güzergahının açılması ve kervanların yerini arabaların ve çeşitli yolların açılması nedeniyle önemini kaybetmesine ve geçmişin unutulmanına neden olmuştur.
            Kızlaç adı Türkçe olup Yel tutmayan, güneş alan ve Kuz(Kuzey) manasınadır. Selçuklular döneminde verildiği tahmin edilmektedir. Kızlaç ve yakınındaki yer isimlerinin (Arıcaklı, Ayran, Ece, Kaman vs.) hepsi de Türk isimleridir. Kervan yolu üzerinde bir karakol köyüdür. Eski kervan yolu anlatılanlara göre şimdiki Gökçedere Köyünden eski Dünek Köyü üzerinden Aslanlıbel’e oradan Kocadereyi takip ederek Kamanağzı mezarlığının içinden Ece’nin ağzında bu günkü petrol yolunun dere tarafından başlangıcında yukarı çıkıp, şu anki Yastıtaş yolunun üstünde paralel olarak, Tatlı Ali’nin evinin yerinde veya üzerinde Hasan Amcam ve Mustafa Tatlı Dayı’mın evinin olduğu yerin az ötesindeki eski Köse Halil’in evinin önünden aşağı Kolcu Hasan Durmuş’un evinin batısından aşağıya dönermiş. Şu an hiçbir emaresi olmasa da orada bir Yolcu Han’ının varlığı anlatılmaktadır. Kervan yolu oradan aşağı Gümüş Karı’nın kuyusunun kenarında Göllü Hasan’ın evinin önünden Hacı Şevket’in evinin batısında şu anki Merkez Caminin yerinde veya üzerinde  şu anki mevcut mezarlığın içinde veya üzerinde geçerek Koca Hüseyin’in dükkanının önünde şu anki yolu takip ederek Ayran’nın karşı tarafından Arıcaklı Küyü içinden şu anki Aslanlar Mah. (Cumafakılı Köyü) üzerinden geçerek Zeynel Kaşı üzerinde Bahçe’ye ulaşılır imiş. 1900’lü yılların başında tren yolu çalışmaları ve Ayran Tüneli çalışmaları ve 1950’lerdeki petrol yolu çalışmaları nedeniyle bizim çocukluğumuzda açık olan Ulu Yol dediğimiz araba geçebilecek yol yapılarak hizmete açılmıştır. Ben ilkokulda okurkende şu an mevcut olan kara yolu hizmete açılmış, daha sonrada otoban ve Kızlaç Tüneli yapılmış, yeraltı hızlı tren tüneli çalışmaları devam etmektedir Eski kervan yolu tamamen unutulmuş, hatta izi bile kalmamıştır.
            Kızlaç Köyünün eski yerleşim yeri olduğunun kanıtlarında biride neredeyse asırlık Ceviz ve Tut ağaçlarının benim çocukluğumda bile hala mevcut olmasıdır. Bunlara örnek olarak Abdurrahman Amcamın tarlasında bulunan “Kabarcık Koz” ve Ahrazın evinin yanında bulunan Tut ağaçlarıdır. Şüphesiz bunlar sadece örnektir. Köyün muhtelif yerlerinde yine asırlık ceviz ve tut ağaçları mevcuttu ama hepsi yok edildi.
            Kızlaç Köyünün bilinen ilk yerli sülaleleri Celiller, Çomruklar, Kel Fakılar ve Ermenilerdir. Köyde ermeniler bulunmasına rağmen Kızlaç ermeni köyü değildir. Onlarda 1919’da köyü tamamen terk etmişlerdir. Soy isim kanunu 1934 yılında kabul edildiğinden 2000’li yıllarda Köyde uzun süre öğretmenlik yapmış Ziya Ağabeyimle 50’den fazla soyisim olduğunu tesbit ettiğimizi hatırlıyorum. Köyün tarihi konusunda en fazla konuşan eskilerden Rahmetli Şefre Mustafa Kılıç, Rahmetli  annemin amcası Tatlı Kocanın oğlu ve Eyne Karı’nın kocası Abdurrahman Tatlı ve Hacı şevket Demir’dir. Ben Şefre Mustafayı bilmem ama Hacı Şevket anlattıklarını Şefre Mustafa’ya dayandırırdı.  Abdurrahman Tatlı benim çocukluğumda ölmesine rağmen ben çocukken anlattığı ve benim hikaye sandığım çok şeyin kaydını buldum, okudum. Adana Valiliğinin basılması ve Beyoğlunda Fransızlarının yolunun kesilerek öldürülmesi, Maraş’a ulaştırılmaması gibi. Hacı Şevket’le de öğrencilik yıllarımda aylarca beraber aynı çadırda kaldım. Hemen hemen her hikayesini defalarca dinledim.
            Hacı Şevket resmiyette Babamın amcasının oğlu annemin de dayısı olsa da aslında annemin dediği gibi geçliğinde adı “Celillerin Mehmedi” imiş. Kendisi altı aylıkken annesi babamın amcası İbrahim Efendi ile evlendiği için resmi olarak Hava Ninemin babası üzerine kaydedilmiş ve anneme dayı babama amcaoğlu olmuş, soyadı kanununda bizimle birlikte Demir soyadını almış ve Kel Fakılar sülalesinden sayılmıştır.
            Kel Fakılar olarak bizlerin Kozanoğlu Sülalesinden olduğunun kanıtı Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezakir adlı eserinin 3. cildinde anlatılan Fırkai İslahiye tarihi ve M.Fatih Sansar’ın yazmış ve Osmaniye Valiliğinin yayınlamış olduğu Fırkai İslahiye ve Osmaniye adlı kitap ve o kitapta bulunan BOA İ.M.Vala 23861 arşiv numaralı 2 Nolu Belgedir. Bu belgede yer alan Kozanoğulları Seceresinde bizim Büyük dedemiz Kozanoğlu Halil Bey ve üç oğlu bulunmaktadır. Halil Bey’in 1865’de Fırkai İslahiye Kozan yöresine geldiğinde adamları ve kadreşleri ile devlet kuvvetlerine katıldığı fakat yine de İstanbul’a sürgünü anlatılmaktadır. İstanbul’a aile efradı ile kardeşi olan Prof Dr.Necmetten Erbakan’ın dedesi Hüseyin Bey’i de götürdüğü kayıtlıdır. Benim bununla ilgili “musdem haziran 2014” diye yazarak internette "Kızlaçlı Fakılar" yazıma ulaşıp okuyabilirsiniz.
            Halil bey ve oğulları İstanbul’a sürüldükten sonra  oğlu Hacı Bey Kerkük’e gönderilmiş, torunu Abdurrahman Efendi İstanbul’a okuyarak Erbakan’ın babası gibi Savcı olarak İslahiye’ye atanmıştır. İslahiye savcısı iken Küçükalioğlu Mustafa Paşanın oğlu Seydi Bey (Seydo Ağa)nın büyük Kızı Fatma ile evlenmiş ve 4 çocuğu olmuştur. İslahiye savcısı iken Karaburçlu Köyü yakınlarında attan düşerek ölmüş ve halen mezarı Kızılbayır’ın altında bulunmaktadır. Onun ölümü üzerine de Kerkük’te bulunan Hacı Bey gelerek önce eski Karaburçlu Köyünün üst tarafında bulunan Borca’ya oradan Ece’ye ve Kızlaç’a yerleşmiştir.
            Dört kızı olan Seydo’nun hanımı bizim büyük dedemiz Abdurrahman Efendi evlendikten sonra  kocasını Kızlaç’tan Üsteller kabinesinden 40 yaşlarından biz kızla evlendirmiş, Miktad Ağa dahil üç oğlu ve üç kızı daha olmuştur. Bu kızlardan iki tanesi daha Kızlaç Köyüne gelin gelmiştir. Bunlardan birisi Yılmazlar ve Karabulutların büyük ninesi, bir diğer deyişle Mehmet Çavuş ve Hacı Hasan’ın annesidir. Bir diğeri de Kelali’nin annesi, yani Karagözlerin ninesidir.
            Osmanlıca arşiv belgesine göre Löğmenlerin büyüğü ve Kekkoların büyüğü bizim büyük dedemiz Tatar Hacı’nın kardeşleridir. Tatar Hacı’nın 5 kız kardeşinin olduğu bilinse de Osmanlılarda kızların kaydı olmadığından bunların kim olduğu tam olarak tespit edilememektedir. Tatar Hacı’nın Kızlaç’a yerleştikten sonra kardeşlerini ve akrabalarınıda getirdiği bilinmektedir. Onun için Yılmazlar ve Karagözler bizim gibi Kozan-Kayseri yöresinden gelmedir. Asıl yerliler olanlar Maraş yöresinden, diğerleri dışarıdan gelmedir. Bizim TC Kimlik numaramız Seydo Ağa’nın kızı Fatma ile başlamaktadır. Onunda istisna oluşu kocası savcı olduğundan maaşını almasından kaynaklanmaktadır. Türkçe Nüfus kaydında kocası Abdurrahman Efendi ve babası Tatar Hacı bulunmamaktadır. Onlar Osmanlıca Nüfus Kütüğünde kayıtlıdır. O kütükte şu anda Ankara Balgatta bulunan Nüfus ve Vatandaşlık Müzesine gönderilmiştir. Abdurraahman Efendi ve babasının yeni nüfus kütüğünde olmamasının nedeni 1900’lü yıllardan önce ölmüş olmalarıdır. Tatar Hacı’nın mezarı Kamanağzındadır. Bu günkü Kızlaç’ın büyük çoğunluğu Tatar Hacı’ya bir şekilde akraba gelmektedir. Fakat zamanla her aile büyüyüp dağıldıkça her her birey ayrı isim veya lakapla kabileye ayrılmıştır. 1934’de her kabile farklı soyisim almış ve şu an neredeyse hepsi bir şekilde birbiriyle bir şekilde bağlantılı akraba olan 50’den fazla Soyisim bulunmaktadır. Bunun tek istisnası yakın zamanlarda yayla için gelen köylülerdir. Ermeniler azınlıkla olup 1919 da köyü tamamen terk etmişlerdir. Babam da Hacı Şevkette Kızlaç’ın 15 hane olduğunu bildiklerini defalarca anlatmışlardır. Köy şimdi nerdeyse 500 hanedir.
            Bu bilgiler ışığında Kızlaç’ta başlıca Kabileler; Celiller, Çomruklar, Kelfakılar, Kelaliler,Tatlılar, Aklar, Durmuşlar,Şefreler (Kılıçlar) Göktaşlar, Arıklar, Arılar, Löğmenler, Meyremler, Darendeliler, Deliuslular, Hacı İsmailler, Kekkolar, Avcılar vs. devam emektedir.
İsmini ve kabilesini saymadıklarımda kusura bakmasınlar. Onlarda bu saydıklarımla bir şekilde bağlantılıdırlar. Bunun dışında bilgi veya belgesi olanlar bana ulaştırırlarsa çok memnun olurum. Herkese Saygı ve Selamlarımı sunarım. 12.12.2017 Osmaniye
                                                          Mustafa DEMİR (musdem80.blogspot.com)
                                            Kelfakılardan Köse İbrahim oğlu 1964 doğumlu Osmaniye

25 Kasım 2017 Cumartesi

AKİM-25112017 BAŞVURU:DİYANET


Diyanet İşleri Başkanlığı Osmaniye Kadirli’den VHKİ olarak emekli bir memurum.Osmaniye eski İl Müftü Yardımcısı Ali Yazıcı hakkında Osmaniye Başsavcılığına vermiş olduğum 7.8.2017 ve 22.09.2017 tarihli şikayet dilekçeme bu güne kadar herhangi bir cevap alamadım. Müracaatım öncesi ise; Gaziantep İslahiye Müftülük Memuru iken o tarihte İslahiye Müftsü olan Ali Yazıcı ile yaşadığım bir yalan söylüyorsun tartışması neticesinde kasada duran maaşı yemekle suçlanarak açığa alınmış, para kasada olduğundan görevime iade edilmiştim. Fakat yalan ve iftiralarla Nurdağı tayinim durdurulmuş ve sürgün edilmiştim. Daha sonra Ankara-Bala’da VHKİ olarak görevli olduğum 2004 yılında oğlum ağır bir kaza geçirmiş, durumu ağır olduğundan uzun süre özel hastanelerde tedavi görmüş ve tedavi giderlerinin o günün kanunları çerçevesinde %50’si tarafımda ödendiğinden çok büyük borç yükü altına girmiştim. Özel Fizik ve Tedavi Hastanesinde Diyanet Personeli olarak benden başka kendi parasıyla tedavi olan olmamış, diğer kurumlar hastasına sahip çıkarken benim kurumum olan Diyanet verdiği 20.000.YTL sözünü tutmamıştı. Memur olduğumu ileri sürmüştü. Oysa diğer kurumların hepsi memurdu ve kurumlarında yardım alıyordu. Hatta Emniyet teşkilatı memurları siyaseten Türkiye Diyanet Vakfında aldığı büyük yardımlarla bizzat yanımda tedavi olmuşlardı. Oğlumun Mahkemesi olduğundan mahkeme bitimi ödenmek üzere borç isteğimde “Emsal teşkil eder” gerekçesiyle red edilmişti. Yardı etmeme sebebi ise eski Hac dairesi Başkanı yeni Çankaya Müftüsü M.Zeki Arslan’ın kızı için aldığı 17.000.-YTL civarında bir yardımı aynı zamanda devlettende almış ve olay mahkemeye intikal edince Diyanet Yardım birimi Ankara ilçelerinde kampanya başlatarak mahkeme kararıyla ödemesi gereken parayı yine yardımla ödemiş, bana bizzat verilen yardım sözü yine tutulmamıştı. Benim çalışmalarım sonrası bizzat Diyanet Vakfı Merkezinde ısrarlarım sonucu aldığım Yardım yazısı nedeniyle Bala Şubesinde 2006 yılı 10. ayında 2.700. YTL yardım almış, 2007 yılında Bala’da dosyamız neticeleneği için Müftünün isteğiyle 2.000.-YTL yardım senedi imzalamış ve Bala’dan ayrılmıştım. Fakat ben ayrıldıktan 2 ay sonra Mahkememiz davacı olmamıza rağmen “Husumet yokluğu” gerekçesiyle RED edilmiş, Müftüyle söleşmemiz gereği senetlerin ödemesini durdurmuştum. Avukatım bu kararı temyiz ederek davayı yeniden başlatmıştı. Bende ayrılıp Bala’dan Kadirli’ye gelmiştim. 2009 yılında ise “O Müftü”nün başkasında çocuk doğurduğu sabit olan eşinin “para yediği” şikayetiyle benim yardım senetlerim ahlaksız kişilerce Borç senetleri haline getirilerek icraya verilmiştim. İcrayı Mahkemeye taşımam üzerine icra durdurulmuş ve yeniden dava açılması istenmişti. Fakat ben emekli olunca Hakim verdiği durdurma kararını iptal ederek banada bildirim yapmadan bu parayı Müftüye ödemiş, Kadirli Müftüsüde parayı Diyanet Vakfı Merkezine göndermiş, merkezde parayı alarak Bala Şubesine bir yazı ile bildirmiş, parayı gödermemiş. Beni İcraya verdirenlerde para alamamışlardı. Yasa gereği Kadirli Müftülüğü dava açmayınca yıl tamamlanmadan ben Müftüye telefon edip dava açıp açmayacağını sorunca parayı aldığını öğrenmiş, Kadirliye gelerek durumu Müftülük ve mahkemeden araştırınca durdurma kararı veren Hakim emekli olduğumu öğrenince durdurma kararını iptal ederek parayı ödediği anlaşılmıştı. Benim şikayetim üzerine de o hakim Kadirli’den alınmış, Diyanetin 2 Müfettişi de Bala’ya gelerek bizzat benim hazırladığım yardım dosyasını alarak gitmiş ve bana da böyle bir dosya olmadığına dair resmi yazı verilmişti. Bunun üzerine Kadirli Müftüsü “Sen daha öncede para yemişsin, sicilinde birşeyler var” demesi üzerine 2010 yılı referandumu sonrası sicile ulaşıldığından Osmaniye İl Müftülüğüne müracat ederek sicilimdeki evraklar alınmış ve 2013 yılı Ararlık ayında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmeze gönderilsede herhangi bir cevap alınamamıştı. Sicilimdeki evraklara göre İslahiyede 4 kişinin maaşını zimmetime geçirdiğimin ve Ankara’da cami parasıyla ev aldığımın iddiası ile yardım yapılmaması üzerine eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na yazdığım açık mektup vardı. Mektupta diğer kurumlar memuruna yardımda kusur etmezken bana niçin yardı yapılmadığı soruluyordu. Sicilimdeki bu iftiraları görünce sözlerin niçin tutulmadığı açıktı. Kurum Diyanet değil İftira İşleri Başkanlığı gibi çalışmıştı. 2012 yılında o zaman Başbakan olan sayın R.Tayyip Erdoğan’a yazdığım mektuba şu an olduğu gibi o zamanda Diyanet’ten sorumlu Bakan olan Bekir Bozdağ “İnceleme başlatıldığı” cevabını verse de bu cevap yalan çıkmıştı. Benim 2013 yılı Aralık ayında aldığım sicilimdeki iftira evrakları, AHİM’in Türkiye hakkında verdiği bir karar nedeniye Anayasamızın 90. maddesi gereğince Mahkemelere taşınmışsa da Anayasa mahkemesinde 3 defa yetkisizlik kararı alınmış ve Mahkemelere gitmem istenmişti. Benimde bu kararlar gereği Ankara 15. İdare Mahkemesinde açmış olduğum İdari Dava  Darbe girişiminden önce Temyize gitmişti. 2016 15 Temmuzunda meydana gelen darbe girişimi neticesinde koyu bir Fetöcü olan Ali Yazıcı hakkında 18.7.2016 tarihinde vermiş olduğum dilekçe ile ve başka şikayetler üzerine açığa alınmış ve KHK ile de görevden ihraç edilmişti. Benim şikayetim üzerine verdiğim ifade ve soruşturmanın bu güne kadar sonuçlanmamsı ve OHAL gerekçe gösterilerek soruşturma hakkında bilgi verilmemesi bana Fetö hakkında yapılan soruşturmaların savsaklandığı kanaatini oluşturmuştur. Daha önce Adalet Bakanlığı döneminde bizziat Meclis Küürsüsünde Fetö’ü savunan Bekir Bozdağ’ın yeniden Diyanetten sorumlu Bakan olması, Fetönün Diyanetten güç alarak büyümesi bilindiği halde en az Diyanetten fetöcü çıktığının bildirilmesi, soruşturmaların savsaklanması hiç hayra alamet bir durum değildir. Zira Diyanet yardım sözünü tutmaması ve Adalet Bakanlığının soruşturmalara izin vermemesi, açılan davaların sürüncemede bırakılarak uzun süre sonuçlandırılmaması siyaseten birilerinin korunduğunun delilidir. Diyanetin yardım sözünü tutmaması üzerine benim aldığım krediler ve kredi kartlarım icralık olmuş, diyanet dahil icra kesintilerini maaşımızdan ödememize rağmen Vakıfbank borç ödendikten 5 yıl sonra 2013yılında hayatımda hiç gitmediğim Manisa İlinde Faiz borcum olduğu iddia edilerek tekrardan icraya verilmem üzerine “İcrada işlem yapılmadı” diye karar çıkartılıp mağdur edilmem üzerine 2017 Martında dosa Ankara İstinaf Mahkemesine taşınmışsa da bu güne kadar neticelenmemiştir. Aynı şekilde maaşımdan ödendiği halde Adalet Bakanlığı denetiminde olması ve kapatılması gereken Citibank dosyası Varlık şirketine satılmış hukuksuz şekilde telefonla taciz ve tehdit edilmeye devam edilmekteyiz. Kaza davamızda Fetö nedeniyle savcı ve bilirkişi ile polis ve hakimlerinin görevden atılmasıyla yeniden en başa dönmüştür. Artık çok iyi biliyoruzki; Kur’an-ı Kerimde açıkça belirtildiği gibi .”Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” Hz. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi “Yalan söyleyen benim ümmetim değildir.” Hadisi mucibince yalan ve iftira atanlar hakkında gereğinin yapılmasını, Bana kasadaki parayı yediren Ali Yazıcı hakkındaki soruşturmanın bir an önce tamamlanmasını, ona yardım edenlerin tecziyesini ve sicilime cami parasıyla ev aldığımın evrakını koyanların ve aldığım iiddia eden evin bir an önce bulunmasını, Mahkemelerimizin de Adil bir şekilde sonuçlandırılmasını, görevini savsaklayan ve adaleti geciktirenlerin de cezalandırılmasını arz  ederim. 25.11.2017 Mustafa Demir

23 Ekim 2017 Pazartesi

AKİM-22102017 BAŞVURU

Akim merkezinize yapmış olduğum 23.08.2017 ve 24.08.2017 tarihlerdeki başvurulara sanki anlaşılmış gibi Anayasanın 138. maddesi gereği gereğince    "Hiçbir organ, makam, mevki veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz" hükmü gerekçe gösterilmekte ve müracaatımın yargının yetkisinde olduğu ve yargıya gitmem gerektiği istenmektedir. Hatta param yoksa bile bile ücretsiz avukatlık desteği alabileceğim anlatılmaktadır. Fakat gerçekte hiçkimse hakimlere emir ve talimat vermemekte, RÜŞVETİNİ VEREREK RİCASINI İLETMEKTE VE oğlumun kaza davasında ve Vakıfbank davasında olduğu gibi istediği kararını çıkartmaktadır. Daire başkanları masa başında istediği kadar Anayasanın 138. maddesinde bahsetsin, uygulanmayan kanun, kanun değildir. 14 yıldır bir kuyumcunun rica ile yok ettirdiği evrak, kaza raporu ve tanık ifadesi bulunamamaktadır. Hatta 11. İcra hukuk mahkemesi hakiminin dediği "icrada işlem yapılmadı" kararına ancak benim oğlumun şeyine inandırırlar. İcradan işlem yapılmadı da hayatımda hiç gitmediğim Manisa ili, Yunusemre İlçesi Sanay, Şubesinde benim icrada ödenmiş dosyama faiz borcu nasıl oluştu. Bana yargıya git diyen aşağılık daire başkanı bunu açıklamalıdır. Ayrıca İstanbuldaki Citibank Dosyasında da benim gönderdiğim Malmüdürlüğü borcu yok belgesini beğenmeyip, "borcu yoktur" belgesini bizden alacaksın diyen Hayat Varlık Şirketi bunlar gibi aşağılık daire başkanları olduğu sürece böyle aşağılık tutumlarını devam ettireceklerdir. Zira 14 yıldır yapılan her başvuru aşağılık yetkililerce aşağılık kararlarla baştan savulmakta ve 14 yıldır hiçbir sonuç alınamamaktadır. Son olarak 7.8.2017 tarihli HSK başvurum yine cevapsız kalmıştır. On yıldır HSYK veya HSK'ya yapılan başvuruların ve verilen cevapların bir listesini istiyorum. Bakalım biz ne istemişiz, onlar ne cevap vermişler. 2992 sayılı yasanın 9. maddesi gereğince İcra dairelerini denetlemekle yetkili Adalet Bakanlığı bu görevini yapmak yerine Anayasanın 138. maddesini gerekçe göstererek baştan savma cevap vermekte, hakim ve savcılara emir ve talimat yerine ücretini ödeyerek "Rica"da bulunarak istediklerini almaktadırlar. 15 Temmuz sonrası oğlunun kaza davası ve Bankaların icra davaları yeniden dava konusu olup mahkemelerden hukuken ne gerekiyorsa yapılmakta, fakat idari olarak bu aşağılık karar veren hakim ve savcılar bunlar gibi aşağılık daire başkanları tarafından korunduğundan davalar ve yapılan başvurular "delil yok"," mahkemelere git", "biz Cumhurbaşkanının soruşturmasını da kapattık" gibi baştan savmalarla, açılan idari davalarda hiçbir gerekçe gösterilmeden "2477 sayılı yasanın 3. ve 5. maddelerine uygun değil", "konusu açık ve net değil", "her konuda ayrı ayrı dava aç" gibi saçma gerekçelerle kapatılmaya çalışılmakta, bunlar aşılırsa da Ankara 3. İdare davasında olduğu gibi her başvuruda yüksek posta ücreti istenmektedir. Onun için bu hukuksuzluğu reddediyor, biz "Adalet ve Adalette netice" istiyoruz. Saygılarımla. 22.10.2017

11 Ekim 2017 Çarşamba

ANKARA 3. İDARE KARAR DÜZELTME


DANIŞTAY İLGİLİ DAİRE BAŞKANLIĞI'NA
                      SUNULMAK ÜZERE
ANKARA 3. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NA,
                                                               
DOSYA NO :2013/2105 Esas, 2015/492 Karar

KARAR DÜZELTME
İSTEYEN DAVACI     :  Mustafa DEMİR, 
DAVALI                        :  ADALET BAKANLIĞI
KARARI VEREN         :  DANIŞTAY 5. DAİRESİ 2016/22341 Esas,2017/12423 Karar
TEBLİĞ TARİHİ         : 05/10/2017
KONUSU                       : Danıştay 5. Dairenin 09.05.2017 tarihli Onama kararının karar
                                          düzeltme talebidir.                                                                

KARAR DÜZELTME NEDENLERİ :

            1-Oğlum Halil Demir’in 06.08.2004 tarihinde Ankara Bala Lisesi önünde kaza geçirmiş, suçu baba üstlenmiş ve hakkında Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından 2004/95 Esas, 2005/73 karar sayılı kararla Baba Ahmet Çalış ve kızı Gülden Çalış adına “Adaleti yanıtma” davası açılmış ve bir ay ceza verilerek o ceza da ortadan kaldırılmıştı. Yapılan itiraz da Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde karar onaylanmıştı.

            2-Mahkeme sürecinde yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle HSYK’ya yapılan şikayet üzerine Ceza İşleri Daire Başkanı olan Hakim Fuat Pembeçiçek’in dosyası ayrılmış ve hakkında soruşturma açılması için Ankara 7. İdare Mahkemenizde bu dava açılmışsa da soruşturmaya izin verilmemiş, yapılan Temyiz talebi de Danıştay Beşinci dairenin 09.05.2017 tarih ve 2016/22341 E, 2017/12423 K.  sayılı kararıyla onanmıştır.

            3-15 Temmuz 2016 Darbe kalkışması sonrası oğlumun davasında kaza zamanı soruşturma ve keşif yaparak oğlumun rüşvet ve sahtekarlıklarla suçlu bulunmasını sağlayan Savcı İrfan Saz (Ek:1) ve görevlendirdiği Bilirkişi J.Uzm. Abdullatif Öztürk’ün Fetö Çetesi üyesi olarak görevden atılmış, benim Rüşvet iddialarım üzerine bana Bilirkişiye hakaret ettiğime dair “Hakaret” davası açılmışsa da raporunu rüşvetle hazırlayan bilirkişi davacı edilememiştir.(Ek:2)

            4-Soruşturulmasına izin verilmeyen Hakim Fuat Pembeçiçek’in davasına konu olan Adaleti yanıltma davasının temelini oluşturan evrakların temin edilerek incelenmesi üzerine Hakim Fuat Pempeçiçek’in 2004/95 sayılı dosyada kararını Ahmet Çalış’ın 07.08.2004 tarihinde verdiği pişmanlık ifadesine (Ek:3) ve Bala Emniyet Amirliğinin 08.08.2004 Pazar günü savcı İrfan Saz’a teslim ettiği Emniyet Amirliği yazısına(Ek:4) dayandırdığı görülmüştür. Fakat gerçekte Ahmet Çalış’ın 07.08.2004 günü saat 18.00’de Avukatı olmadan ifade vermeyeceğini beyan etmiş, bunun üzerine polislerce tutanak tutulmuş(Ek:5) ve üst araması yapılarak nezarete konulmuştur. Yani o gün ve saatte ifade verilmemiştir. Tanık Emekli Polis Memuru Bakkal Mekin Öktem’in ifadesi(Ek:6)üzerine kazayı kendisinin değil oğlunun yaptığının anlaşılması ve bu tanığın ifadesinin değiştirilememesi üzerine suçu kendi üstüne alamamış, Tanık Can Gürbüz’ün karakol ifadesi yok edilmiş,  tanık Kepçeci Mustafa Yaşar’a da yalan söyletmek suretiyle suç hiçbir kusuru olmayan oğlumun suçlu olacak şekilde oğlu üzerine sahte tutanak ve kaza evrakı düzenlenmiş, yani sahtekarlık yapılmıştır. Suç oranı ve gerçek evraklar yok edilerek delil karartılmıştır. Bir pişmanlık olmadığı gibi rüşvetler verilmiş ve evraklarda sahtekarlıklar yapılmıştır.

Ayrıca komşum Eczacı Cihat Barbaros Ayata 08.08.2004 Pazar günü saat:23:30 sıralarında Bala Karakoluna gelerek benim adıma kaza evraklarını almak istemişse de Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim’le tartışmasına rağmen alamamış, Ahmet Çalış’ın suçunu yeni itiraf ettiğini, Kaza evraklarının ve Raporunun Ahmet Çalış adına olduğundan değiştirileceğini bu nededenle kendisine veremeyeceklerini söylemişlerdir.(Ek:7)

5-Bizim kaza davamızda da Fuat Pembeçiçek’in yürütmüş olduğu Bala Asliye Ceza Mahkemesindeki 2004/95 Esas sayılı davamızda da Ahmet Çalış adına hiçbir kaza evrakı ve tutanağı olmadığı gibi geriye dönük sahte tarih ve saatte alındığı ortaya çıkan ifade ve Bala Emniyet yazısı mevcuttur. Bu da evrak sahterlığı yapıldığının, Rüşvetle delil karartıldığının en bariz delilidir. Yalan söylediği 2004/95 Esas sayılı davada anlaşılan tanıklar Can Gürbüz ve Kepçeci Mustafa Yaşar hakkında Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından herhangi bir yalancı tanık işlemi yapılmaması da görevi bilerek kötüye kullanma sebebidir. Bu yalancı tanıklar hakkında gereği yapılsaydı benim oğlumun alavere dalevere ile 6/8 suçlu bulunamayacaktı.

6-Daha sonra Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı olarak kaza davamıza girerek yalan söyleyen tanıkların yeniden dinlenmelerini engelleyen halen Yargıtay Savcısı Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç ve bu savcıyı yerine davaya girdiren ve Fuat Pembeçiçek’in Ankara 3. Çocuk Mahkemesi’nin talebiyle aldığı tanık ifadesini yok eden halen Sayın Cumhurbaşkanımızın Marmaris Baskını davası savcısı olan Muğla savcısı Ali Cenk Düzgün’ün Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın rüşveti ve talebiyle bunları yaptıklarının anlaşılması üzerine Hakim Fuat Pembeçiçek’inde “Adaleti Yanıltma” davasında Adaleti yanıltan gerçek kişinin Kuyumcu Abdulkadir Kılıç olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tanıkların yeniden dinlenmemesi ve tanık ifadesinin yok edilmesi hiçbir kusuru olmayan oğlumun kusurlu bulunmasını sağlamıştır.

2577 sayılı kanunun 54. maddesi: “d) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış olması,” karar düzeltme nedenidir. 

7-Beraber görev yaptığı Savcı İrfan Saz’ın ve bu savcının görevlendirdiği Bilirkişi J.Uzm. Abdulllatif Öztürk’ün Fetö Çetesi üyesi olduğundan görevinden atılması Ceza İşleri daire Başkanı olan Hakim Fuat Pembeçiçek’in de Fetö Çetesi üyesi olduğunun açık delilidir. Aldığı rüşvetle Ahmet Çalış adına evrakların yok edilmesine göz yummuş, onu yalandan yargılayarak bizi 14 yıldır mağdur etmiş, Adaleti gerçekten yanıltan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ı Rüşvet alarak bu davanın dışında tutmuş ve gerçekten adaleti Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’la birlikte hakim Fuat Pembeçiçek yanıltmıştır.  Rüşvetle “Evrak sahtekarlığı ve Delil Karartması" yapılmıştır. Dava kendisine ihbar edildiği halde tüm bu rezaleti bildiğinden taraf olmamıştır.
Bu nedenlerle; bu delillerle bu kararın bozulması ve bizim mağduriyetimizin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

SONUÇ ve TALEP : Yukarıda arz edilen ve inceleme sırasında re'sen tespit edilecek sair hususlardan Ankara 3. İdare Mahkemesinin. 30.03.2015 tarih ve 2013/2105 E. 2015/492 K.s ilamının ONANMASINA dair dairenizin 09/05/2017 tarih 2016/22341 E. 2017/12423 K.s ilamının kaldırılarak mahkemenin Onama kararının bozulmasına ve mahkeme masraflarının ilgili idareye yüklenilmesine karar verilmesini arz ederim.

                                                                                                                             10 /10/2017

                                                                                                                          Mustafa DEMİR
                                                                                                                                  Davacı

Ek: 7 Adet Evrak.

23 Eylül 2017 Cumartesi

CUMHURBAŞKANLIĞI A.C.DÜZGÜN CEVABI

Cumhurbaşkanlığına yazın başvurunuz hakkında.

Inbox
x

cumhurbaskanligi@tccb.gov.tr

Sep 22 (2 days ago)
to me
Cumhurbaşkanlığına yapmış olduğunuz 1541916 no'lu başvuru, değerlendirilmek üzere Adalet Bakanlığı Gönderilmiştir.
Başvuru Metni : Sayın Cumhurbaşkanım. Diyanetten emekli bir devlet memuruyum. Ankara Bala'da görevli iken 2004 yılında oğlum ağır bir kaza geçirmiş, kazanın kaldırımda olduğu ve babanın yaptığı, oğlumun kusurunun bulunmadığı bildirilmişti. Biz hastamızla ilgilenirken emekli bir polisin ifadesiyle kazayı babanın değil 15 yaşında oğlunun yaptığı anlaşılmış, Rüşvetle baba adına evraklar yok edilerek Savcı maharetiyle oğlu adına sahte evraklar ve tanık ayarlanmış, davamızda bu sahte tanıklar ve evraklar üzerine görülerek oğlum suçlu bulunmuştu. Dava henüz yargıtayda olup, savcısı, bilirkişisi ve polislerden çoğu feto üyesi olmaktan atılmış, bana Bilirkişiye hakaret davası açılmışsa da Bilirkişi davacı edilememişti. Beni oğlumun davasında rüşvetle mağdur eden savcı Ali Cenk Düzgün'ün marmaristeki size baskın davasının savcısı olduğunu öğrendim. Beraber hareket ettiği, rüşvet aldığı kişiler Feto davasında atılmış, o sizin savcınız olmuş. Dikkat edin sizi de rüşvetle mağdur etmesin bu Fetocu . Saygılarımla..
Halkla İlişkiler Başkanlığı

14 Eylül 2017 Perşembe

ADALET KAMPANYASI

Kampanyanın dijital olarak Change.org
üzerinde Bu kampanyayı imzala lingine tıklanarak imzalanması gerekmektedir.
53 imzaya ihtiyaç var! info@adalet gov.tr, «Uzun süren yargılamalara ve hukuksuz karar veren hakimlere sahip çıkılmasına son verilsin.»
change.org

7 Eylül 2017 Perşembe

ADALET KAMPANYASI

Kampanyanın muhatabı: info@adalet gov.tr

Uzun süren yargılamalara ve hukuksuz karar veren hakimlere sahip çıkılmasına son verilsin.

10
destekçi
Oğlum 2004 yılında okulunun önündeki kaldırımda 15 yaşındaki bir çocuk tarafından kazaya maruz kalmış, halen beyin sapı hasarlı ve bakıma muhtaç şekilde felçli olarak bizim bakımımızla yaşamaktadır. Mahkeme sürecinde suçu üstüne alan baba adına olan ve kazanın kaldırımda olduğunu gösteren rüşvetle evraklar değiştirilip suç kaza yapan oğlumun üstüne atılmış ve oğlum hiçbir kusuru yokken suçlu olmuş ve mahkemesi suçlu olarak sonuçlandığı halde 14 senedir sonuçlanmamıştır. 15 Temmuz sonrası rüşvet alan savcı, bilirkişi ve hakimlerden bazıları görevden atılırken bazıları da yüksek görevlere getirilmiştir. Bizim yalancı tanıkları konuşturmamız ve gerçeği ortaya çıkarmamıza rağmen bu rüşvetçi hakim ve savcılara Adalet Bakanlığınca sahip çıkılarak davaların hukuksuz sonuçlanması sağlanmakta ve hukuksuz karar veren bu hakimlere sahip çıkılmaktadır. Buda bizi hem maddi hem de manevi yönden mağdur etmektedir. Kazadan 14 yıl geçmesine rağmen bir netice alınmaması, uzun ve pahalı tedavi süresince bizi maddi ve manevi perişan etmiştir. Biz bir yandan oğlumuzun tedavi ve hukuksuz mahkemesiyle uğraşırken, bir yandan da bankalarla olan faiz ve icra davalarıyla uğraşmak zorunda kalmaktayız. Adalet Bakanlığının bu uzun mahkeme sürecine ve hukuksuz karar vererek veya davayı sürüncemede bırakarak bizleri mağdur etmesine bir son verilmesi gerekmektedir.
Bu kampanyanın teslim edileceği kurum:
  • info@adalet gov.tr

13 Ağustos 2017 Pazar

ANAYASA- ANKARA VALİLİĞİ




BİREYSEL BAŞVURU FORMU
 
 
A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti:
Oğlum Halil Demir 06.08.2004 günü Bala lisesi önünde ve kaldırımda aşırı hızla 15 yaşında kör bir çocuk tarafından kaza yapılmasına rağmen suçu ilk anda babası üstlenmiş ve kazanın kaldırımda olduğu ve oğlumun hiçbir kusurunun olmadığı hem baba tarafından ve hemde bala polisleri tarafından bize bildirilmiştir. Biz hastamızla ilgilenirken Rüşvetle baba adına olan gerçek kaza evrakları ve tutanağı yok edilerek oğlu adına oğlumu suçlu gösteren evraklar düzenlenmiş ve oğlumun mahkemesi 6/8 oğlum suçlu sonuçlanmıştır.
      Evrakların değiştirildiği sırada benim adıma komşum Eczacı C.Barbaros Ayata kaza tutanağını ve evrakları istemişse de baba adına halen mevcut olan evrak ve tutanakları alamamış, emniyet amir vekiliyle tartışmıştır.
      Bizim olayı öğrenip resmi işlem başlatmamız üzerine Emniyet Amiri derhal emekliye ayrılmıştır. Ankara Emniyet Müdürlüğünce karakol ve Emniyet polisleri hakkında soruşturma açılmışsa da Emniyet Amir Vekili, Trafik Polisi, Baba ve Eczacı dışında hiçbir polis memuru dinlenmemiş ve soruşturma usulsüzce kapatılmıştır. Hatta rüşvet veren baba rüşvet olmadığına tanık edilmiştir. Oysa bazı polisler evrakın rüşvetle değiştirildiğini açıkça söylemektedirler. Hatta Trafik Polisi aldığı rüşvetle Antalya'ya tatile gitmiş ve bunu da inkar etmemekte, fakat beraber rüşvet aldığı Savcı tarafından korunmaktadır.Ankara Emniyet Müdürlüğünün yaptığı usulsüz soruşturma kapatılınca 2007 yılında soruşturma evrakları alınmış, usulsüz olduğu görülünce tekrar soruşturma açılması istenmiştir. İsteğimizin reddi üzerine Ankara 12. İdare Mahkemesinde bu dava açılmıştır. Dava 2008/276 Esas,2009/996 karar nolu kararla Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderilmişse de dosya iade edildiğinden 2010/Esas,2010/474 nolu kararla dava polislerin açık itirafına rağmen hiçbir polis memuru dinlenmeden ve adil yargılama yapılmadan usulsüzce Red edilmiştir. Yapılan Temyiz başvurusu da Danıştay 12. Dairesince 2010/7685 Esas. 2013/9336 Nolu kararla hukuksuz bir şekilde "dava ehliyetim olmadığı" iddia edilerek Red edilmiştir. Yapılan karar düzeltme talebi de Danıştay 5. Dairesinde bir üyenin karşı çıkmasına rağmen 2016/18319 Esas,2016/6730 sayılı Kararla Red edilmiş ve bu dava oluşmuştur.
      2016  yılı 15 Temmuzunda meydana gelen darbe girişimi sonrasında bizi mağdur eden Savcı, Bilirkişi ve Polislerin birçoğu "Fetö Çetesi Üyesi" olmaktan görevlerinden atılmış, Savcı ve Polisleri koruyanlar Devlet'in değil Fetö'nun memurları olduğu anlaşılmıştır. Bu da 14 yıldır bu soruşturma ve davanın neden sonuçlanmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Dava sırasında Fetö memurlarının görevi ve hukuku açıkça ihlali ve ihmali nedeniyle 2008 yılında açılan bu dava makul sürede sonuçlanmamıştır. Yaşanan mağduriyetler ve bize kaybettirilen tazminat yasal faiziyle ve cezasıyla birlikte alınması için bu dava açılmıştır.
Gerçek raporu değiştirenleri korumak maksadıyla rüşvetle daha kötü Rapor hazırlayan Bilirkişi'ye hakaret ettiğim iddiasıyla dava açılmışsa da Bilirkişi davacı edilememiştir.     
      
 
B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar:Dosyamda bulunan evraklar Anayasanın  40.ve125.maddelerinin açıkça İhlal Edildiğinin göstergesidir.  Kaza olduğunda bana kaza yapanlar dahi kazanın kaldırımda olduğunu, kazayı çocuğun babasının yaptığını söylemişlerdir. Fakat Kuyumcu Abdulkadir KILIÇ nüfusunu kullanarak ve RÜŞVET DAĞITARAK, beni de davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek evrakların değiştirilmesini sağlamıştır. Mahkememizde bu sahte evraklar üzerinde görülmüştür. Benimde nüfuslu bir aileden olduğumu öğrenince susmuş, 14 yıl süren hukuk mücadelesinde daha davamız bitmemiştir. Bizi madden ve manen mağdur etmiştir.        
       Anayasa 40. Madde:Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır. Rüşvetle gerçek evrak ve raporun yok edilerek yalancı tanıklarla ve sahte evraklarla hiçbir kusuru olmayan oğlumun suçlu ilan edilmesi ve kısa sürede bitmesi gereken bir davanın 14 yıldır bitirilememesi bizi mağdur etmiştir.
           Anayasa 125.Madde:İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Ankara Valiliğinin soruşturmaya izin vermeyerek rüşvetle gerçek evrakları değiştiren kamu görevlilerini koruması ve yargının da Valilik lehine hukuksuz olarak soruşturmaya izin vermemesi bizi mağdur etmiştir ve davanın uzun süre sürüncemede kalmasını sağlayarak bizim mağduriyet süremizi ziyadesiyle uzatmıştır.
            Mahkeme Kararları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin;
            Madde  6:Adil Yargılanma Hakkı'mız ihlal edilmiş ve makul sürede davamız görülmemiş ve halen de 14 yıldır devam etmektedir. Adil soruşturma ve yargılama yapmayarak hukuksuz karar verilmesi adil yargılama hakkımızın açık ihlalidir. İlçede nüfuslu birinin nüfusunu kullanarak beni davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek gerçek evrakları yok ettirerek sahte evrak hazırlatması, benim nüfusumu da öğrenen kamu görevlilerin gerçek evrakın değiştirildiğini açıkça ikrar etmesine rağmen o zaman görevli hiçbir kamu görevlisinin soruşturma ve mahkemede dinlenmemesi Adil Yargılanma Hakkımızın açık ihlalidir. Davamızın uzun süre sonuçlandırılmaması da makul sürenin açık ihlalidir.
Ek Protokol No1 : Mülkiyetin korunması, maddeleri ihlal edilmiştir. Hiçbir kusurumuz olmadığı halde kamu görevlilerince rüşvet karşılığı gerçek evrak ve raporunun yok edilerek büyük borç altına sokulduk, evimiz satıldı. Büyük paralar harcadık. Bilirkişi, Polis ve yalancı tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen RÜŞVETLE suçlu bulunduk. Malımızdan ve sıhhatimizden olduk. Halende bankalara faiz ödemekteyiz ve hukuksuz faiz talepleriyle de taciz edilmekteyiz. 14 yıldır maddi açıdan mağdur edildiğimiz ve evimizi ve diğer mülkümüzü satmamıza rağmen adil olmayan yargı süreciyle mağdur edildik.
         Bizi mağdur eden Polislerin çoğu, Bilirkişisi, Savcısı ve Hakimlerin bir kısmı "Fetö Elemanı" olmaktan görevinden atılmıştır. Biz Adil Yargılanma istiyoruz.
           
C- Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının
açıklanması:
Kaza sonrası Rüşvetle gerçek rapor ve evrakların yok edilerek sahte evrak ve raporlarla hiçbir kusuru olmayan oğlumun mahkemesi 6/8 oğlumun suçlu olarak sonuçlanmıştır. Rüşvetle bu evrakları değiştirenlerin soruşturulmasına ve yargılanmasına izin verilmediği için Ankara 2.Aile Mahkemesi kararı gereği 2.229.671,12.-Tl olarak bitirilmesi gereken bu dosyamız maalesef 2/8'le 557.417,78.-Tl tazminatla sonuçlanmıştır. Yani gerçek evraklar Rüşvetle yok edilerek ve soruşturmaya izin verilmeyerek 1.672.253,34.-Tl. tazminat hakkımız gasp edilmiştir.
    6001 sayılı Karayolları  kanunun 30. maddesinde köprü ve otoyollarda para ödenmeden geçenlere ve trene biletsiz binen yolculara on katı idari para cezası uygulandığından ve Emniyet görevlileri de bize daha az tazminat ödenmesi için rüşvetle gerçek evrakları yok ettikleri için bize ödenemeyen 1.672.253,34-Tl.nin bu yasa gereği on katı olan 16.722.533,40.-Tl. idari para cezası olmak üzere Toplam olarak: 18.394.786,74.- Tl.maddi tazminat ödenmesi gerekmektedir. Manevi tazminatımız da aynı gerekçeyle 3/4 oranında eksik ödendiğinden ve bu davamız makul sürede sonuçlandırılmadığından 500.000,00.-Tl. de Manevi Tazminat olmak üzere bizim güncel ve kişisel Tazminat hakkımızdan Rüşvetle ve soruşturmaya izin vermemekle gasbedilen toplam : 18.894.786,74.- (Onsekizmilyon sekizyüzdoksandörtbin yediyüzseksenaltı lira Yetmişdört Kuruş) Maddi ve Manevi Tazminatımızın Faiziyle tarafımıza ödenmesi gerekmektedir.
III- BAŞVURU YOLLARININ TÜKETİLDİĞİNE İLİŞKİN BİLGİLER
A- Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar:
 
1-Ankara 12. İdare Mahkemesinin 15.04.2010 tarih ve 202010/280 Esas, 2010/474 Karar sayılı kararı.
2-Danıştay 12.Dairenin 02.12.2013 tarih ve 2010 Esas, 2013/9336 Karar sayılı kararı
3-Danıştay 5. Dairenin 23.11.2016 tarih, 2016/18319 Esas,2016/6730 Karar sayılı kararı
 
 
V- SONUÇ TALEPLERİ
 Kamu gücü kullanılarak Adil Soruşturma ve Yargılama yapılmadığından, Trafik Kaza Tazminatı olarak hak etmemiz gereken tazminatın 2/8 si olan 557.417,78 TL. sına karar verildiğinden Feto Çetesi üyelerince RÜŞVETLE gasbedilen 6/8 Tazminat tutarı olan 1.672.253,34 TLsı Kaza Tazminatının  6001 sayılı karayolları kanununun 30. maddesi gereğince 10 katı ceza tazminatı ile birlikte toplam: 18.394.786,74.-TL. (Onsekizmilyon üçyüzdoksan dört bin yediyüzseksenaltı lira Yetmişdört Kuruş) Kaza Tazminatının kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile  RÜŞVET nedeniyle uğradığımız mağduriyetlerin  bedeli olarak tarafımıza ödenmesini;
            Ayrıca Manevi tazminatta 8/8 ödenmesi gerekirken 2/8 oranında ödendiğinden ve Makul sürede yargılama yapılmadığından tarafımıza 500.000,00.-TL Manevi tazminat olmak üzere toplam : 18.894.786,74.-TL. (Onsekizmilyon sekizyüzdoksandörtbin yediyüzseksenaltı lira Yetmişdört Kuruş) Tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal Faizi ile birlikte ödenmesini;           Arz ve Talep ederim.
02.08.2017
 
                                                                                                                   Mustafa DEMİR
                                                                                                                         Başvurucu
 






 
 

OSMANİYE SAVCILIĞI-ALİ YAZICI


OSMANİYE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA           

            Osmaniye İl Müftü Yardımcısı Ali Yazıcı hakkında 18.07.2016 tarihinde Osmaniye Valiliğine vermiş olduğum dilekçe sureti ilişikte sunulmuştur.
            Bu dilekçe üzerine Osmaniye İl Müftü Yardımcısı Feto üyesi olmaktan kamu görevinden atılmış olmasına rağmen bu dilekçeme bu güne kadar herhangi bir cevap verilmemiştir. Yaptığım müracaatlarda Olağanüstü hal gerekçe gösterilerek soruşturma hakkında tarafıma bilgi verilmesi reddedilmiştir. Fakat İslahiye eski Müftüsü Ali Yazıcı ile birlikte haraket eden eski Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin ve soruşturmada Ali Yazıcı’yı koruyarak soruşturmaya izin vermeyen Hatay İl Müftülüğü personeli hala görevinin başındadır. En önemlisi sicilimdeki iftira evrakları hala sicilimde durmakta, soruşturma ve davalar savsaklanarak veya sümenaltı edilerek herhangi bir netice alınması ve mağduriyetimin giderilmesi engellenmektedir.
            Ankara’da görevli ikende cami parasını zimmetime geçirdiğime ve ev aldığıma dair soruşturma ve davada kapatılmıştır. Zira o yazıyı kapı komşusu olan Diyanet Personel Dairesi Başkanı’na koyduran eski Ankara Bala Müftüsü Ercan Eser’de Ali Yazıcı gibi Erzurumlu ve Fethullah Gülen’in hemşerisidir. Naklen gittiği Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği görevinden ayrılarak Yozgat Üniversitesine öğretim üyesi olarak gitmiştir.
            Konunun araştırılarak sicilimde bulunan iftira evraklarının bir an önce temizlenmesi ve bunun tarafıma bildirilmesi, Ali Yazıcı, Ercan Eser, Ramazan Tekin ve ona yardım ederek onu koruyanların biran önce cezalandırılması gerekmektedir.
            Bu nedenle;   
Ülke genelinde Peygamberleri Fethullah Gülen’in talimatı ile hareket eden fetocu Diyanet ve diğer Kamu görevlileri hakkında gereğinin yapılmasını; Ali Yazıcı atılmakla birlikte, Ercan Eser, Ramazan Tekin, Hatay Müftüsü ve bunları koruyan  münafıkların bir an önce Kamu görevinden uzaklaştırılmasını; Halen dosyamda bulunan bu Fetocuya ait iftira evraklarının bir an önce temizlenmesini ve hakkında kapatılan soruşturma dosyasının açılarak gereğinin yapılmasını, Mahkememin bir an önce sonuçlandırılarak yıllardır çekiğim sıkıntıların biraz olsun giderilmesini;

            Arz ve Talep ederim. 07.08.2017
                                                                                                                   Mustafa DEMİR
                                                                                                                      Şikayetçi.

HSK GENEL KURUL-İTİRAZ


HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

GENEL KURULU BAŞKANLIĞINA

                                                                    ANKARA


Konu:  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sektreterliği’nin 31.07.2017 tarih ve

90836726-2014/8836-27499 sayılı Şikayet Dilekçenize cevap  konulu İadeli-Taahhütlü

yazınıza itiraz dilekçesidir.                                  


Tebliğ Tarihi: 08.08.2017       

Ankara –Bala ilçesinde oğlum kaldırımda kör bir 15 yaşında çocuk tarafından ağır bir kaza geçirmiş ve suçu baba üstlenerek kazanın kaldırımda olduğu hem baba ve yakınları hemde Emniyet görevlileri kazanın kaldırımda olduğunu teyit etmiş, baba adına kaza evrakı ve tutanağı tutulmuştur.

            Biz hastamızla ilgilenirken kazadan 3 gün kuyumcunun isteğiyle baba adına olan evraklar rüşvetle savcının münasip yerine sokularak yok edilmiş, iki tanığa yalan söyletmek suretiyle oğlu adına sahte evraklar düzenlenmiş ve mahkeme safhasında bu tanıkların yalan söyledikleri anlaşılınca da o zaman Bala Savcısı ve kuyumcunun kiracısı olan Murat Gökhan Tahtakılıç, ev sahibi adına duruşmaya girerek yeniden dinlenmeleri engellenerek oğlum alavere-dalavere ve rüşvetle suçlu bulunmuş, şikayetim üzerinede Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç Bala’dan Kızılcahamam’a (Hakim Mehmet Keskin Kazan’a) gönderilmişti. Eski Bala Savcısı olan Murat Gökhan Tahtakılıç  Yargıtay Savcısı olarak görevlendirilmiş. Onunda ilk Savcı İrfaz Saz ve Bilirkişi gibi rüşvetçi Fetö üyesi olduğundan hiç şüphem bulunmamaktadır.

            Rüşvetle davamız reddedilince icralık olunmuş, icra ödendiği halde beş yıl sonra Vakıfbank’ın hayatımda hiç gitmediğim Manisa ili Yunusemre İlçesi Sanayi Şubesi Avukatı İcra kanunun açık hükmüne rağmen 11. İcra Hukuk Hakimi Ayhan Aksoy’u satın alarak “İcrada işlem yapılmadı” gibi akıllara ziyan bir karar verdirmiş ve sizin gibi Adalet Bakanlığının aşağılık yetkilileri görevini kötüye kullandıklarından bu cevabınızda olduğu gibi bu rüşvetçi ve dolandırıcaları koruduğundan  basmakalıp cevap vermek suretiyle hukuk rezaletine sebep olduklarından 14 yıldır ne kaza davası sonuçlanmış nede Vakıfbankın icra davası sonuçlanmıştır. Vakıfbank gibi satılık Hakim bulamayan Citibank da dosyayı varlık şirketlerine satmış ve Vakıfbank gibi Vicdanı satılı Hakim ve onlara sahip çıkacak HSK Üyesi bulamadığından tehdit ve tacizle yetinmektedir. Bizde haklı iken haksız olmamak için güç kullanmamaktayız. Hukuken ne yapılması gerekirse yapmaya devam edeceğiz. Buna AİHM de dahildir.

            Diğer iddialara gelince; Taröriste tazminata hükmeden Anayasa Mahkemesi ve diğer hukuksuz karar hakimleri bizi delil yok diyerek ve makul süreyi de görmezden gelerek reddetmiştir.

Hakimler ve Savcılar Kurulunuz basmakalıp sözlerle rüşvetçi hırsız ve dolandırıcılarına sahip çıktığından ve mahkemeler kararlarıyla konuştuğundan Ayhan Aksoy’un icrada işlem yapılmadı dediği kararını oğlumun evrakları gibi münasip yerinize sokmanız ve sizin bana hakaret davası açmanız için 400 yıllık seceremle birlikte gönderiyorum. O zaman delil göstermediğim iddianızda belki haklı olabilirsiniz. Zira benim kim olduğumu öğrenen kaza yapanlar susmuş, yalan söylettikleri ötmüş, karşımızda sizin gibi Adalet Bakanlığının aşağılık yetkilileri kalmıştır. Bu gün ülkede meydana gelen her türlü terör ve yasadışı olayların sizin gibi aşağılık yetkililerin görevini yapmamasından meydana geldiğine dair benim hiçbir şek ve  şüphem kalmamıştır.

            Bu nedenle;

            Genel sekreterliğinizce 31.07.2017 tarih ve 90836726-2014/8836-27499 sayılı yazınızda belirtilen konuların Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Daireinde ve  Genel Kurulunda ayrı ayrı görüşülerek konunun yeniden incelenmesi ve mağduriyetimizin bir an önce giderilmesi hususunda;

Gereğini arz ve talep ederim.  09.08.2017                                                                                      

Eki: 3 Adet Evrak.

                                                                                                     Mustafa DEMİR

                                                                                 Davacı

21 Temmuz 2017 Cuma

İSTİNAF:BAŞBAKANLIK-7.İDARE


ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİ’NE

Sunulmak Üzere
OSMANİYE İCRA HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

İSTİNAF KANUN YOLUNA BAŞVURAN  


DAVACI  : Mustafa DEMİR 
DAVALI:   BAŞBAKANLIK - ANKARA
MAHKEMESİ: Ankara 7. İdare Mahkemesi
DOSYA NO: 2017/755 Esas, 2017/1222 Karar
KONUSU : Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 2017/755 Esas, 2017/1222 Karar                         sayılı kararının İstinaf incelemesi isteminden ibarettir.
TEBLİĞ TARİHİ : 05.07.2017
BAŞVURU SEBEPLERİ VE GEREKÇESİ :
1)DAVANIN ÖZETİ: Oğlumun trafik kazası nedeniyle Rüşvetle gerçek raporun kaybedilerek, sahte evrak ve yalancı tanıklarla oğlumun mahkemesinin red edilmesi sonucu, aldığım krediler ve kredi kartlarım icralık olmuştur.İcralar normal olarak maaşımdan kesilerek ödenmiş ve bizi icraya veren avukatlara da bildirilmiş, dosyaların kapatılması istenmiştir. Bizim Osmaniye’de kalkıp Ankara ve İstanbul’a icra dosyası kapatmaya gitme imkanımız olmadığından bizim kapandığını sandığımız dosyalar kapatılmadığı gibi Başbakanlığa ait bir Kamu Bankası olan Vakıfbank’ın hayatımda hiç gitmediğim Manisa İli Yunusemre ilçesi Sanayi Şubesi avukatı Adalet Bakanlığının denetiminde olan ve kapatılması gerekirken kapatılmayan bu dosyaya ulaşmış ve Faiz alacağı olduğunu iddia ederek bana Ödeme emri göndermiştir. Yapılan itirazda vicdanı satılık bir hakim tarafından “İcrada hiçbir işlem yapılmadığı” ve “Avukatın yazısını şikayete konu ettiğimi” ileri sürerek ahlaksız ve hukuksuz bir şekilde red kararı vermiştir. Bu red kararına yapılan itirazlar da hukuksuz bir şekilde önce HSYK’da sonra da sırasıyla Danıştay’da, Anayasa Mahkemesinde, Ankara 11. İdare ve 1. İdare Mahkemelerinde hukuksuz ve saçma gerekçelerle red kararı verilmiştir.
Aynı şekilde Citibanka ait normal maaşımda kesilen icra hukuksuz bir şekilde icrada kapatılmayarak Varlık şirketlerine satılmıştır. Önce dosyayı alan Collektürk Varlık Şirketine dosya satılmış, ona işlem başlatınca bu defa Türkasset Varlık Şirketine satılmıştır. Savcılığa yapılan başvuru sonrası Savcının keyfi kararı neticesinde savcı hakkında işlem başlatılmış ve bu savcı Feto üyesi olmaktan görevden atılmıştır. Bu defa da ödenmiş bu dosya Hayat Varlık Şirketine satılmıştır. Bu şirketler taradından 10’dan fazla ilden 50’den fazla telefon ve mesajlarla benim ve eşimin telefouna taciz telefonu ve mesajı çekilmiştir ve halende çekilmeye devam edilmektedir.
İcra Memurluklarında dosyaların kapatılması  Adalet Bakanlığı’nın denetiminde olup, 2992 sayılı kanunun 9. ve 10. maddeleri gereğince  bu dosyaları kapatmayan  memurlar hakkında işlem yapılması gerekirken bize yargıya gitmemiz tavsiye edilmiştir. Biz artık 14 yıldır yargıda Türk Milleti adına zırvalayan Hakim bozuntaları nedeniyle elimizde sayısız karar olduğundan ve hastamız ve hastalığımızla ilgilenmemiz gerekirken bu dolandırıcılarla uğraşmak zorunda kaldığımızdan bu dava açılmışsa da yine hukuksuz kararla İstinaf  Mahkemenize bu dava açılmıştır.
2)      USUL  ve ESAS YÖNÜNDEN BAŞVURU SEBEPLERİMİZ :
Bizim hukuksuz yargılama sebebiyle mağdur olmamız nedeniyle icralık olmamız, icramız yasal olarak maaşımızdan kesilerek ödendiği halde Kamu Bankasına ait bir avukatın bir hakimi satın almak suretiyle mahkemede hukuksuz bir karar çıkartması, bu kararın tüm hukuk kuralları hiçe sayılarak Danıştayda, HSYK’da, İdare Mahkemelerinde hukuksuz kararlarla korunması hukuken kabul edilebilir bir durum değildir. Savcılığında bir yıldan fazladır soruşturmayı sonuçlandırmaması ayrı bir hukuksuzluktur.
Aynı şekilde satılık hakim bulamayan bir özel bankanın ödenmiş dosyayı varlık şirketlerine satarak bizden hukuksuz olarak tekrardan ödeme talep etmesi ve 10’dan fazla ilden 50’den fazla telefonla bizi taciz ve tehdit etmesi, yapılan müracatların neticeldirilmemesi bizi mağdur etmiştir.
Bizim oğlumuz ağır bir kaza geçirdiğinden ve biz hastamızla ilgilenirken rüşvetle gerçek evrak ve raporların değiştirilmesi 14 yıldır da davamızın bitirilmemesi üzerine biz hastamızı, dava sıkıntılarımızi, uğradığımız maddi sıkıntıları bir tarafa bırakarak bu hukusuz işlemlerle uğraşmamız üzerine devleti dava etmek amacıyla bu dava açılmıştır. Bu nedenle istediğimiz tazminatın ödenmesi yasalar gereğidir ve hukukumuza uygundur.
Bizden hukuksuzca istenilen paraların 6001 sayılı kanunun 30. maddesi gereğince on katının İdari Para cezası olarak istenmesi hukukumuza uygundur. Uygun olmayansa bu hukuksuzluğa sahip çıkılmasıdır. Dava dilekçemizde de “net ve anlaşılır olmadığı” hukuksuzca verilmiş bir karardır.
Nu nedenle: İstinaf Mahkemenizce davamızın yeniden görülerek; Vakıfbank’tan istenilen toplam :28.615,73.-Tl. , Citibankta istenilen toplam: 43.131,00.-Tl. (Kırküçbin yüzotuzbir) lira ve 10.000,00-Tl. manevi olmak üzere toplam : 81.746,73.-Tl. (Seksenbirbinyediyüzkırkaltı Lira Yetmişüç kuruş)’un Tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.      

SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda ve Yerel Mahkeme dosyasında arz ve izah ettiğimiz ve re’sen dikkate alınacak gerekçelerle;
1) Yerel Mahkemenin 2017/755 Esas, 2017/1222 Karar sayılı kararlarının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talebimiz doğrultusunda davamızın ve istediğimiz tazminatın kabulüne  karar verilmesini;
2) Önceki yargılamalarda dahil, tüm yargılama giderlerinin Davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini ve İdare Mahkemesinde istediğimiz 81.746,73.-Tl. (Seksenbirbinyediyüzkırkaltı Lira Yetmişüç kuruş)’un Tazminat olarak ödenmesine karar verilnesini;
   Arz ve talep ederim. 21.07.2017
                                                                                                               İstinaf Yoluna Başvuran
                                                                                                                    Mustafa DEMİR
                                                                                                                            Davacı