20 Eylül 2022 Salı

YARGITAY 4. HUKUK KARARI GENEL KURUL TEMYİZİ

 

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI'NA

Sunulmak üzere

                                         YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA                                            

                                                                  Dosya No: 2021/13 E., 2022/74 K.                                                 

                                                                                                             Adli Yardım Taleplidir

                                                                                                                                                                                               

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR 

                                                 

DAVALI                                :  Maliye Hazinesi  ANKARA

 

VEKİLİ                                  : Av.Elif ŞAHİN

                                                  

DAVANIN KONUSU           :  Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla) vermiş olduğu 2021/13 E., 2022/74 K. sayılı kararının gerekçeli olarak tarafıma tebliği üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yeniden incelenerek Temyizi, bu kararın bozulması ve bizim isteğimizin kabul edilerek mağduriyetimizin bir an önce giderilmesi için adli yardım talepli Temyiz Dilekçemizdir.

TEBLİĞ TARİHİ                 :  16/09/2022

 

DAVA DOSYA NO               :  2021/13 E., 2022/74 K.

 

DELİLLER                       :   Adalet Bakanlığına karşı Ankara 16. İdare Mahkemesinde açılan 2016/3090 E. 2018/1055 K. Sayılı dosyamızın 2019/246 E., 2020/3345 K. Sayılı kararla Temyiz incelemesini yapan Danış 10. Dairesi Hakimleri tarafından onanması üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde açılan 2021/13 E., 2022/74 K. Sayılı kararında;

            “6100 sayılı HMK’nun 46 maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK 46. maddesine göre Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

            a)Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

            b)Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

            c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

            ç)Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

            d)Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

            e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

            Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular, yargısal sürecin hatalı yürütüldüğünü, açık kanun hükmüne aykırı karar verildiği ve tutanakların değiştirildiği  iddialarıdır.

            Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle hukuki süreç işlemiştir. Davacı, HMK 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

            Öte yandan HMK’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 500,00-TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

            Yukarıda gösterilen nedenlerle;

            1-HMK'nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

            2-HMK'nun 49.maddesine göre takdiren 500,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

            3-Alınması gerekli 80,70-TL maktu harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,

            4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 7.425,00-TL maddi tazminat, 7.425,00-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 14.850,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

            5-HMK'nun 335/1. maddesi uyarınca adli yardım yargılama giderlerinden geçici koruma sağladığından hazineden karşılanan 42 adet tebligat gideri olan 1.122,00-TL'nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,

            Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde temyizi kabil olmak üzere oybirliğiyle verilen karar, davacı asıl ve davalı hazine vekilinin yüzüne karşı, ihbar olunanların yokluğunda açıkça okunup anlatıldı.” Denilmektedir.

            Yukarıdaki kararda açıkça görülmektedirki bizim iddialarımızı kanıtyamadığımıza karar verilmiştir. Halbuki duruşmalarda iddialarımızı açıkça kanıtlamış, sunduğumuz belgelerle evrakların değiştirildiğini kabul ettirmiş, Hazine Avukatının zaman aşımı talebini reddettirmiş olmamıza rağmen duruşmada bize konunun Hukuk Genel Kurulunda tartışılacaği, bu nedenle davayı şimdilik reddederek en düşük olan 500 Tl. cezaya karar verildiği, davayı temyiz etmeyi unutmamı söylemelerine rağmen gerekçeli karardan bundan bahsedilmemesi bizde bu davanında kapatılacağı kanaatini oluşturmuştur. Ankara ve Osmaniye'de iki Avukatlık Bürosunda vekaletim olmasına rağmen avukatlarımın Yargıtay'ın diger davalarda kendilerine sıkıntı yaşatacağı iddiasıyla ilk duruşmama girmemesi üzerine dava işlemden kaldırılmıştı. Bizzat rahatsızlığıma rağmen Ankara’da Yargıtay dava duruşmalarına girerek, hatta Kovit-19 hastalığına yakalanak davayı bizzat devam ettirmiştim.

            Bu dava kapatılacak endişesi ile parelel bir şekilde aynı hukuk yolları takip edilerek Bala Emiyeti, karakolu ve Bilirkişi hakkında açılmak istenen dava Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kabul edilmemiştir. Halbuki Bala’da yalancı tanıkların dinlenmesini engelleyen Savcı halen yargıtay Savcısı, Bilirkişiyi davacı edememesine ve mahkemeye dahi getirememesine rağmen bana 10 ay ceza vererek açıklanmasını geri bırakan Hakim ise halen Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görev yapmaktadır. Bu dava evraklarının hukuksuzluk belgeleri olarak Osmaniye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.08.2022 tarih ve 2022/453 Muh. sayısıyla 2022/13 sayılı dosyanıza göndermenize rağmen UYAP’a yüklenmemiş olması bize bu davanın da kapatılacağı ve tartışılmayacağı endişesini oluşturmuştur.

            Onun için davanın mevcut hukuksuzluk ve delil karartma belgelerini tekrardan hatırlatıyoruz. Sizden tespit edilmesini istediğimiz belgelerin tespit edilmediğini yeniden hatırlatmak istiyoruz.          

            Oğlum Halil Demir’in 06.08.2004 günü akşam saatlerinde Ankara Bala İlçesi Bala Lisesi önünde ağır yaralamalı kaza geçirmiştir. Kazayı yapan 15 yaşındaki çocuk Murat Çalış olay yerinde kaçarak komşusunun bahçesine saklanmıştır. Araçta bulunan kız kardeşi olay yerinin karşısında bulunan Emekli Polis memuru Mekin Öktem’in Bakkalına gelerek oradan babasına telefon etmiştir. Telefon neticesinde baba Ahmet Çalış gelerek kazayı kendisinin yaptığını söyleyerek suçu üstüne almıştır. Olay yerinde su dolduran iki çocuktan biri olan Can Gürbüz olay yerinde kazanın nasıl olduğunu anlatmış ve kaza yerine gelen halk kazayı bu kişiden duymuştur. Oğlum 1,90 cm boyunda ve 90 kg ağırlığında, Okulunun futbol takım kaptanı ve Bala Belediye Futbol takımında lisanslı bek oyuncusu olduğundan büyük adam zannedilmiştir. Kaza nedeniyle yüzü-gözü kan içinde kaldığından tanınmamıştır. Ta ki yarım saat sonra olay yerine intikal eden Dr. Salih Yılmaz ve Eczacı Cihat Barbaros Ayata gelince kadar. Oğlum Halil kapı komşum olan C. Barbaros Ayata tarafından tanınmış, ve o anda aracın çıkmış olduğu kaldırımı çizmekte olan Trafik Polis memuru Mustafa Gödek’in aracına alınarak derhal Bala Merkez Sağlık Ocağına kaldırılmıştır. Eczacı Cihat Barbaros Ayata evin önünde geçerken beni de aldı. Sağlık Ocağında oğlumu teşhis ederek durumu çok ağır olduğundan görevli Dr. Nurşen Yaşa mağdurun kimlik bilgilerine ulaşılamadığına dair bir tutarak tuttu ve nöbet görevini Dr. Salih Yılmaz’a devrederek benimle beraber hastayla birlikte Ankara Gazi Ü.Tıp Fakültesi Hastanesine zor yetiştirdik.

İlk anda bize kazanın kaldırımda olduğu ve babanın yaptığı hem kaza yapan taraflarca ve hem de Bala Emniyeti ve Karakolu polislerince söylendiği ve oğlumum durumu çok ağır olduğu, bende ilçede yabancı ve tek küçük bir memur olduğum için biz resmi evraklarla ilgilenmedik.

Biz hastayla Bala’dan Ankara’ya ayrıldıktan sonra Bala Emniyet Amiri yıllık izine ayrılmış olduğundan yerine vekalet eden Bala Karakolu Başkomseri Ali Mülayim olay yerinde kazayı anlatan tanık Can Gürbüz’ü karakola getirerek ifadesini almış, Trafik Polisi Mustafa Güdek bu ifadeye istinaden baba Ahmet Çalış adına evrak ve  bir rapor düzenleyerek Cumartesi günü Bala Karakoluna teslim etmiştir. Bu rapor Bala Emniyetinde kayıt altına alınarak Pazar günü olay yerine gelen savcıya teslim edilmiştir. Cumartesi akşamı da Emniyet Amir vekili Ali Mülayim yanına iki polis memuru alarak (birinin adı Polis Memuru Ali Afacan)evime gelmiş, oğlumun kimlik bilgilerini alarak eşim ve çocuklarıma da hemşerimiz olduğunu, kazanın kaldırımda olduğunu ve oğlumun hiçbir kusurunun olmadığını söyleyerek gitmiştir. Bizde buna inanarak resmi evraklarla ilgilenmedik. Çok ağır olan hastamızla ilgilendik. Ankara Gazi Tıp fakültesinde Prof olan bir akrabamızın uyarısıyla hastamızı buradan alarak Özel Ankara Güven Hastanesine kaldırdık. Tedavisine buradan devam ettik. Bu süreçte kazayı babanın değil 15 yaşında. Renk körü ve yüksek dereceli gözlük kullanan oğlunun yaptığını öğrendik.

            Biz Bala’dan ayrılırken Baba Ahmet Çalış Karakolda göz altına alınmıştı. Olay yerinin karşısında bakkalı olan emekli polis memuru Mekin Öktem kaza olduğunda ilk müdahale eden kişi olmuş, karakolu ve Ambulansı arayarak kazayı haber vermiş, fakat kaza karşı kaldırımda meydana geldiği için dükkanının önünde oturmasına rağmen kazanın nasıl olduğunu görmemiştir. Karakoldaki ifadesinde bunları dile getirdikten sonra kazayı babanın yapmadığını, babanın kendi dükkan telefonu ile çağrılarak kazadan sonra olay yerine gelip suçu üstlendiğini beyan etmesi üzerine baba Ahmet Çalış suçu üstüne alamamıştır

            Asıl Hukuk rezaleti de bundan sonra başlamıştır. Baba gözaltına alındığında ilk önce ifade vermeyeceğine dair tutanak tutulmuşsa da eşinin dayısı Kuyumcu Abdulkadir Kılıç yanına Bala Belediye Başkanı ve bazı kişileri alarak Bala Cumhuriyet Başsavcısı ve Savcısını etkileyerek ve beni de davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek suçu baba Ahmet Çalış üzerinden oğlu Murat Çalış üzerine aldırırken ilk anda ifade vererek baba adına evrak düzenlemesini sağlayan tanık Can Gürbüz’ün ifadesi yok edilerek tanıklıktan çıkarılmış ve tanık Kepçeci Mustafa Yaşar’ın tanık Emekli Polis Memuru Mekin Öktem’in ifadesini alan polis memurlarınca alınan ilk ifadesi yok edilerek oğlumun kepçesinin önünde geçerken kazaya maruz kaldığına dair yalan ifade vermiştir. Bu ifadelere göre baba Ahmet Çalış adına düzenlenen evraklar ve rapor yok edilerek oğul Murat Çalış adına yeniden rapor düzenlenmiş ve daha önce hiçbir kusuru olmadığı bildirilen oğlum Halil 4/10 kusurlu hale getirilmiştir.

            Biz bu durumu 1,5 ay sonra yasal işlem başlatınca Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim hemen emekli dilekçesi vererek emekliye ayrılmıştır. Tüm şikayetlerimiz bir şekilde kapatılarak asla Mahkemeye çıkartılamamıştır. Oysa düzenlediği evraklarla dosyadaki Ankara Emniyet Müdürlüğünde vermiş olduğu ifadesi asla uyuşmamaktadır. Yalan söylediği gayet açık olmasına rağmen bu yalanın asla üzerine gidilmemiş ve kişi ve Trafik Polisi de aynı şekilde yalan ifade vermesine rağmen bu güne kadar korunmuştur ve korunmaya devam edilmektedirler. Bu kişiler baba Ahmet Çalış adına evrak düzenlenmediğini, çocuk adına evrakların da 9.8.2004 Pazartesi günü iddia etmektelerse de Savcıya teslim ettiği ve de savcının teslim aldığı evrakların tarihi   8.8.2004 tarihidir. Ayrıca dosyaya göre Tanık Eczacı Cihat Barbaros Ayata’nın yeminli ifadesinde baba Ahmet Çalış adına evrakların 88.2004 Pazar gecesi saat 23:30 itibariyle karakolda mevcut olduğu ve kendisine verilmediği ifadesiyle sabittir.

            Bizim talebimizle oğlumu yo üstünde gören ve olay yeri karşısında evi bulunan Gülüser Yıldırım ve olay zamanı karşıda su içmeyi bekleyen kızı Büşra Yıldırım tanık olmuşlardır. Büşra kazanın önünde ve kaldırımda meydana geldiğini açıkça anlatmaktadır.  Tanıklıktan çıkarılan Can Gürbüz bizim ifademizle yeniden tanık yapılıp yalan ifadeler verse de Ankara 3.Çocuk Mahkemesinin dosyadaki mevcut  Zapt14.12.2004 tarih ve 2014/743 Esas nolu “Tensip Zaptı” ile istendiği(Bak:Ek:11), CİMER’e yapmış olduğumuz 05.11.2019 tarih ve 1902593134 sayılı şikayetimizin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı HSK Bürosu tarafından 06.02.2020 tarih ve 2020/48 sayılı yazıyla Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderilmesi üzerine bu mahkemenin tarafıma gönderdiği bila tarih ve sayılı yazısıyla tanık Can Gürbüz’ün ifadesinin dava dosyamızdan çıkartılarak yok edildiğinin tespit edildiği (Bak:Ek:10) sabittir.

            Savcı tarafından yapılan keşifte tanık Kepçeci Mustafa Yaşar bu defa ifadesini değiştirerek oğlumu kepçenin önünde geçtiğini görmediğini ama oğlumu yol ortasında kenara kaldırdığını iddia etse de, bu iddiası diğer tanıklarca yalanmıştır. Kendisi de bala Asliye Ceza Mahkemesinde devam eden 2004/95 sayılı Adaleti Yanılma davasında karakolda ve keşifte yalan söylediğini kabul ederek bu yalan ifadelerinde vaz geçerek hiçbir şey görmediğini kabul etsede hala oğlumun kaza tazminat davası bu iki yalancı tanığın ifadesi doğru kabul edilerek oğlum hala 2/8 suçlu durumdadır. Bu yalanları karşılığında Bala belediyesinde işe alınmıştır.

            Bu yalancı tanıkların yalanları açığa çıkartılması üzerine, yalan söyleyen tanıklar Kepçeci Mustafa Yaşar ve Can Gürbüz’ün yeniden dinlenmelerine karar verilmiştir. 17.10.2006 tarihine duruşma günü verilmesi üzerine. (Bak:Ek:13) 17.10.2020 tarihli duruşmaya davamızın savcısı olan Mustafa Saylam’ın yerine beni davacı ettirmeyeceğini iddia eden ve rüşvetle gerçek kaza evraklarını yok ettirerek yalancı tanık ayarlayan ve sahte evrak düzenlettiren Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’în kiracısı olan ve halen Yargıtay Savcısı olan Murat Gökhan TAHTAKILIÇ girmişti. Duruşmada bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engellemiş ve daha önce bizim yalancı tanıklık ettiğini 2004/95 sayılı dosyada ortaya çıkardığımız tanıkların yeniden dinlenmesini engellemiştir.(Bak:Ek:14) Adalet Bakanlığı Anayasanın 138. maddesinin arkasına sığınarak hiç kimsenin hakim ve savcılara emir ve talimat veremeyeceğini iddia etse de bu bir savcının ev sahibin emir ve talimatıyla davamızın seyrini değiştirmesinin çok açık delilidir. Bu kişinin Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’n kiracısı olduğuna dair. Oturduğumuz bitişik bina sahibi Eczacı Necdet Şenbaba, o zamanki Bala Alay Komutanı Mesut Çakantaş, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Başkanı Ertuğrul Gümüşbaş, Eczacı Cihat Barbaros Ayata ve Eşi Zehra Ayata tanık olmasına rağmen bu kişiler asla dinlenmeyerek bu kişinin kuyumcunun kiracısı olduğunun tespiti yapılmamıştır. Benim 2007 yılındaki şikayetim üzerine de bu savcı Ankara-Kızılcahamam’a, kendisine uyan dava Hakimi de Kazan’a sürgün edilmişler, kadroları daha sonra arkalarında gönderilmiştir. Benim dosyanıza sunduğum 26.07.2021 tarihli Ek Deliller dilekçesinin 1. Maddesinde “....17.10.2016 tarihli duruşmamıza Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın kiracısı Savcı girmiştir. Benimde bitişiğimdeki girişleri ve sahipleri ayrı dairede oturan bu savcının Abdulkadir Kılıç'in kiracısı olduğunun tespiti asla yapılmamıştır. Halen Yargıtay Savcısı olan bu savcının o tarihte kuyumcunun kiracısı olarak görev yerine vermiş olduğu adresi mahkemeye getirtmek sizin mahkemenizin görevidir” şeklinde talepte bulunmamıza rağmen bu talebimiz de hiç dikkate alınmamıştır. Bu kişilerin yasa gereği sürgün görevlendirme evrakları hala dosyalarında mevcut olmalıdır. Bu savcı duruşmaya girerek kuyumcunun yalan söylettiği  tanıkların yeniden dinlenmelerini engellemeseydi davamız bu kadar uzamayacak ve böyle bir hukuk rezaletine dönmeyecekti.

            Kaza davasında ilk duruşmaya girmemiz polis zoruyla engellenmiş, gıyabımızda Adli Tıp Raporu alınmış ve dizden gizlenmiştir. İlk keşif kabul edilerek yeniden keşif yapılmamasına karar verilmiştir. Bizim bu Adli Tıp Raporunda ancak 2. Adli Tıp Raporu alınınca 1. Rapordan haberimiz olmuştur. Mahkeme iki raporun da aynı olduğu iddia edilerek oğlumun ancak 2/8 haklı olduğuna karar verilmiştir. Tanık Can Gürbüz’ün ifadesinin mahkemeye gönderilmediği sabittir.

Böyle sahtekarlıklarla aldırdıkları  (Bak:Ek Delil Ek :1) Adli Tıp raporuna dayanarak; kazada kaldırımda yürüyen 17 yaşında Liseye giden halen FELÇLİ olarak bakımımıza muhtaç; Dava konusu kaza sonucu Beyin Sapı Hasarı nedeniyle de Akli Özürlü ve felçli kalan oğlumu; Yolun ortasında yürüyormuş gibi göstererek oğlumun 6/8 suçlu olduğunu belirtir 2006/113 Esas, 2007/78 karar sayılı (Bak Ek:DelilEk:2) kararı verilmiştir.

Yukarıda açıkça anlatıldığı nedenlerle;

1-6100 sayılı Kanunun 46 maddesinin “a)Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.” Maddesi açıkça ihlal edilmiştir. Çünkü Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın isteğiyle kaza yapan taraflar açıkça korunmuştur. Ne baba ve oğlu hiçbir ceza almamıştır. Satın aldıkları hakim, savcı ve polisler sayesinde bize Tazminat ödeme yapmamak için her türlü hukuksuzluk ve ahlaksızlığı yapmakta tereddüt etmemişlerdir. Bizde onların bu hukuksuzluk ve tarafgirliğini yukarıda izah ederek bu dava ile Maliye Hazinesi’nden tazminat davası açmak zorunda kaldık.

            2-“b)Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.” Kuyumcu Abdulkadir Kılıç nüfusunu kullanarak ve maddi menfaat temin ederek Savcı, Hakim, Polis ve Bilirkişiyi tesiri altına almıştır. Fakat Dava dosyasına sunduğumuz gibi biz de nüfusumuzu kullanınca dava dilekçesinde de açıkça ifade ettiğimiz gibi karşımızda kaza yapanlar değil Hakim ve Savcılar kalmıştır. Bizim onlarca dava ve Soruşma isteğimiz türlü bahanelerle bir şekilde kapatılarak bize hak ettiğimiz Tazminatlar ödenmemek için sağlanan maddi menfaatler nedeniyle her türlü hukuksuzluk yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir.

            3-“c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.” Bu davada evrakların ve delillerin tahrif edildiği, değiştirildiği ve kaybedildiği açık iken bu duruma göre açık ve kesin ceza kanunları görmezden gelinerek görevini kötüye kullanan savcı ve hakimler hukuksuzca korunup kollanmıştır.

            4-“d)Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.” Bala karakolunda Savcı talimatıyla yalancı tanık ayarlayarak gerçek evrakların kaybedildiği inkar edilmeyecek şekilde açıktır. Baba Ahmet Çalış adına olan gerçek evraklar değiştirilmiştir. Babaya ait evraklar değiştirilmiş olsa da kanunen düzenlenen evraklarla birlikte savcılığa sunulması gerekirken gerçek suç oranını gösterdiğinden bizzat savcı talimatıyla yok edilmiştir. Tanık can Gürbüzün ifadesinin dava dosyasından çıkartıldığı Ankara 3. Çocuk mahkemesinin bana gönderdiği ve dosyanızda mevcut resmi yazıyla inkar edilmeyecek şekilde sabittir. Yalancı tanıkların yeniden dinlenmesi ev sahibinin emir talimatıyla engellenerek Anayasanın 138. Maddesinin  ihlal edildiği açıktır. Bu savcı duruşmaya girerek kuyumcunun yalan söylettiği  tanıkların yeniden dinlenmelerini engellemeseydi davamız bu kadar uzamayacak ve böyle bir hukuk rezaletine dönmeyecekti. Benim Şikayetimle sürgün edilmesine rağmen halen Yargıtay savcısı olması ve Yargıtay’a gönderilen Polisler ve Bilirkişi hakkındaki davanın yasalara aykırı olarak kabul edilmediği açık ve nettir.. Bizde nüfusumuzu kullanarak hem polisleri, hem de Bilirkişiyi konuşturmuş ve savcı talimatıyla rapor ve evrak değiştirildiğini ve sahte evrak hazırladıklarını itiraf etmelerine rağmen bu kişiler çeşitli bahanelerle mahkemeye çıkartılmamışlardır. Hatta Bilirkişi davacı edilememesine ve mahkemeye de getirilememesine rağmen, savcı isteğiyle sahte rapor düzenlediğini ikrar ettiği Alay Komutanı Mesut Çakantaş’ı tanık göstermeme rağmen bu tanık dinlemeyerek bana 10 ay hukuksuzca ceza veren Ceza Hakimi şu an Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görev yapmaktadır.

            5-“e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” 2007 yılında açmış olduğumuz onlarca şikayet ve davaya rağmen bize hakkımızı vermemek için bahanelerle açtığımız davalar, inceleme ve soruşturmalar kapatılmıştır. Bu dava üzerine verdikleri cevapta Bala Savcı ve Hakimlerini suçlamışlardır. Halbuki bu davamızda verdikleri cevaplarla Bala Savcı ve Hakimlerini koruyup kolladıklarını, bize hakkımızı teslim etmemek için hukuksuz karar verdiklerini kabul etmişlerdir.

            6-Aynı şekilde Yargıtay 4. Hukuk Mahkemesi Hakimleri vermiş oldukları 2021/13 E., 2022/74 K. Sayılı kararla “Davacı, HMK 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” Diyerek bize hakkı teslim etmemek için davanın reddine karar vermişlerdir. Halbuki dava sürecinde bizim iddialarımı kabul ederek evrakların değiştirildiğini kabul etmişler, hazine avutanın tüm taleplerini reddetmişlerdi. Bizde bu davayı Hukuk Genel Kurulunda tartışmak istiyoruz diyerek dosyayı Yargıtay Hukuk genel Kuruluna taşımamı istemişler ve alt sınırda ceza talep etmişlerdi. Şimdi Yargıtay’da Polisler ve Bilirkişi hakkında dava açmamın usulsüzce engellenmesi ve kararda Genel Hukuk Genel Kurulda tartışılacağında bahsedilmemesi bize hakkı teslim etmemek için birer bahane imiş. Bizde hakkımızı almak için hukuki işlemlerimiz devam ettirmekteyiz.

            Biz sizlere halen Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde devam eden 2012/133 Esas sayılı davamızın Yargıtay 17. Hukuk dairesince oğlumun raporuna itiraz ederek İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas dairesinde yeniden rapor alınması ilgili 7.7.2020 tarihli talebine gönderdiğimiz 21.09.2020 tarihli Beyan dilekçemizi sunuyoruz. Bala Asliye Hukuk Mahkemesi iki yıldır Alman vatandaşlığına geçen araç sürücüsüne tebligat yapamamıştır. Halen tebligatla uğraşmaktadır. Bu tebligat yapılıp dava tamamlansa bile Kaza yapanlar maddi menfaatle etkisi altına aldıkları polis, bilirkişi, Savcı ve Hakimler sayesinde mal varlıklarını kaçırıp gizledikleri için halen karar verilmiş olan 2/8 le hükmedilen tazminatı ödeyemeyecek durumdadırlar. Onun için bize ödeme yapmamak için hukuksuzca gasp ettikleri hakkımızın Maliye Hazinesince ödenmesi hem bizi mağduriyette kurtaracak ve bir nebze olsa da acımızı azaltacaktır. Zira artık çok iyi biliyoruz ki oğlumuz bir daha eski sağlıklı haline dönmeyecek, ölünceye kadar bizim bakımımızla yaşayacaktır. Bu da dosyanızda mevcut Ankara Adli Tıp Kurumu raporuyla sabittir.

            Yargıtay da açmak istediğimiz Polislere ve Bilirkişiye Tazminat davası dilekçesini de ilişikte sunuyoruz. Zira bizim 6100 sayılı kanunun 46. Maddesi gereğince tazminat istediğim Savcı halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris Davası Savcısı,  Bilirkişiye hakaretten bize ceza veren Hakim de Yargıtay Tetkik Hakimidir. Buda “e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.”nın çok açık birer delilidir. Kaza yapanları koruyarak “Adaleti Yanıltma” davasında hiçbir ceza vermeyen Hakim de halet Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı’dır.

Bakanlık Rüşvetçi personele sahip çıkarak davanın sürüncemede kalmasını sağlamıştır. Bala'nın Karakol ve Emniyet Amiri, Savcısı, Bilirkişisi ve Hakimi Kuyumcu Abdulkadir Kılıç değildir. Eğer güçlü olanlar haklı ise dava dilekçemizin 3 nolu ekindeki belgeyle açıkça izah ettiğimiz üzere bu ülkede bizim gibi olan güçlü aile sayısı çok azdır. Biz haklı iken haksız olmamak için güç kullanmıyor ve Adil Yargılama  ve ADALET TALEP EDİYORUZ.            .

 

NETİCE VE TALEP     :  Yukarıda açıkça izah edildiği gibi 2021/13 E., 2022/74 K. Sayılı davanızda Temyiz isteğimizin kabulünü ile “Sübut Bulmadı (Red)” kararının kaldırılarak Maliye Hazinesinin istemiş olduğumuz Maddi ve Manevi tazminata mahkum edilmesini, hakkımızın korunarak mağduriyetimizin giderilmesini, hakkımız olan maddi ve manevi tazminatın bize ödenmesine karar verilmesini ve mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  19/09/2022 

                                                                                                                     

Mustafa DEMİR

                                                                                     Davacı

EKLER    :1-Bala Asliye Hukuk 2012/133 Dosyasına Beyan

                  2-Kabul edilmeyen Polisler ve Bilirkişi dava Dilekçesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder