AK PARTİ GENEL
BAŞKANINA
(T.C.
CUMHURBAŞKANINA)
Sayın Cumhurbaşkanım.
Size
bu yazıyı AK PARTİ GENEL Başkanı olduğınız için yazıyorum. 14.8.2001 tarihinde kurulan partiniz 3.11.2002 tarihinde iktidara gelmiş ve halen
iktidardadır.
Diyanet’ten
emekli bir memur olarak iktidarınız döneminde Ankara İli Bala İlçesi Bala
Lisesi önünde kaldırımda 15 yaşında bir çocuk tarafından 6.8.2004 tarihinde
oğlum ağır bir kaza geçirmiş ve halen %98 Beyin sapı hasarlı ve felçli olup
bakımı tarafımızdan yapılmaktadır. 6.5.2024 tarihi itibariyle de kazanın 20.
yılına girilmiş olup henüz kaza davası sonuçlanmamıştır. Hiçbir kusuru olmayan
oğlum RÜŞVETLE kusurlu hale getirilmiş, bizim her şikayetimiz ve davamız ya
sonuçsuz kalmış, yada cevap
verilmemiştir
Parti
merkezinize yazmış olduğum 15.09.2015 tarihli şikayet (ek:1) cevabı üzerine
İdari dava açılmış, (ek:2) davanın reddi üzerine de 2.1.2021 tarihli dilekçeile
Yargıtay 4. Hukuk Dairesine idari dava açılmış (Ek:3), bizzat bana davanın
Genel Kurulda tartışılacağı söylenerek usulen RED kararı
verilmiştir.(Ek:4)Konunun Yargıtay Genel Kuruluna taşınmasına(ek:5) karar
verdirilmiştir.
Bala
Merkez Karakolu ve Emniyet Görevlileri hakkında açılan idari davanın Yargıtay’a
taşınması üzerine (ek:6) Bala Savcısı iken Kuyumcunun kiracısı olarak Kuyumcu
adına davaya girerek tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyen ve şikayetim
üzerine de sürgün edilen Savcı Yargıtay Savcısı olduğundan yargılamaya izin
verilmemesi üzerine bu dosya da Yargıtay Genel Kurululu davasuna ek olarak
gönderilmiştir(ek:7)
Yargıtay
Genel Kurulu oy çokluğu ile Red kararı vermiş, (ek:8)bu kararda Anayasa
Mahkemesine Bireysel Başvuru olarak taşınmış ve halen devam etmektedir.
Sayın
Cumhurbaşkanım.
Kaza
sonrası neler yaşandığına gelince; kazanın ilk önce baba tarafından yapıldığı
ve kaldırımda olduu ve oğlumun kusurunun bulunmadığı kaza yapanlarca ve emniyet
yetkililerince bize bildirildiğinden biz ağır olan oğlumuzla ilgilenip kaza
evraklarıyla ilgilenmemiştik. Bunu fırsat bilen Kaza yapan çocuğun annesinin
dayısı olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, mensubu olduğu MHP Belediye Meclis
Üyeliğini ve Eski MHP İlçe Başkanlığını kullanarak ve benide davacı
ettirmeyeceğini iddia ederek ve rüşvetle Savcılık, Emniyet ve karakol
yetkililerini satın alarak baba adına olan gerçek kaza evraklarını yok ettirip
ayarladığı yalancı tanıkla kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmış, bizi de
davacı ettirmeyeceğini ileri sürmüştür. Biz 35 gün sonra durumu öğrenip yasal
işlem başlatıp, nüfusumuzla (Dedemin Baba tarafı Kozanoğulları olup Sayın
Erbakan soyundan (Ek:9), annesi tarafı Küçükalioğulları ve Fettahlılar soyundan
olup Sayın Devlet Bahçeli’nin soyundandır. Ayrıca annemin dedesi de Fettahlılar
soyundandır(ek:10)) kendisine karşı durunca, ilk önce MHP genel Merkezine gidip
Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başbanıyla görüşerek nüfusunu kırınca
karşımızda kaza yapanlar değil üç kuruşa şeref ve haysiyetini satan Bala
Adliyesi, Emniyeti ve Karakol yetkilileri ile onlara sahip çıkarak ve açılan
davaları reddedip şikayetleri etkisizleştiren Hükümetiniz Bakanlık yetkilileri,
Hakim ve Savcılar kalmıştır. Bu nedenle davamız 20 yıldır halen
neticelenmemiştir.
Sayın
Cumhurbaşkanım.
Kaza ile ilgili karakol
yazısı(ek:11) 8.8.2004 tarihinde olup, bu yazıyı yazan Emniyet Amir vekili ve
trafik polisi ifadesinde kaza raporunun kendisine 9.8.2004 tarihinde
verildiğini (ek:12-13) iddia
etmektedir. Karakol yazısı deftere kayıtlı yazı olup bu kaydı
değiştiremediklerinden ve gerçek raporu RÜŞVETLE yok ettiklerinden alçakça
yalan söylemektedirler. Oysa gerçek raporun varlığı tanık ifadesiyle (ek:14)
sabittir. Namusunu ve şerefini üç kuruşa satanlar 20 yıldır bu gerçeği
görmezlikten gelmektedirler. Dava başladıktan sonra Emniyetçe ve Mahkemece
taraf olmaya devam edilmiş, Soruşturmaya çağrılan Polislerin İfadesi dosyaya
konmamıştır.(ek:15). Kaza ve Adaleti yanıltma davasında kaza davasında kazanın
kaldırımda olduğunu tekrar ifade eden tanık Gülümser ve Büşra Yıldırım (ek:16)
ve kaza davasında söylediği yalandan
vaz geçen tanık Mustafa Yaşar (Ek:17) ile ilk ifadesi yok edilen bizim
talebimizle tekrar tanik yapılan ve Ankara 3. Çocuk Mahkemesiyle ifadesi
istenen,(ek:18) polis zoruyla getirtilerek Asliye Ceza Hakimi Fuat Pembeçiçek
tarafından ifadesi alınan tanık Can Gürbüz’ün ifadesi dosyadan çıkarılarak yok
edilmiş (ek:19) kendilerine söyletilen yalanlardan vazgeçtiğini gören Bala
Savcılığı duruşmaya bizzat Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'in kiracısı ve halen
Yargıtay Savcısı olan M.Gökhan Tahtakılıç girerek yalancı tanıkların yeniden
dinlenmeleri engellenmiştir.(ek:20) Davamızda halen bu sahte evraklar üzerinde
devam etmektedir.
Sayın
Cumhurbaşkanım.
Ak Parti olarak 22 yıllık
iktidarınızın 20 yılı sizinle Adalet mücadelesi yapmakla geçti. Ekli evraklarda
göreceğiniz gibi artık hukuksuzluk kabul edilemez boyuta geldi. Kaza zamanı
Mustafa Saylam ile çalışan Savcı İrfan Saz Fetö çetesi üyesi olarak görevden
atıldıysa da her nasılsa görevine geri döndü.(Ek:21) Talimatla gerçek evrakları
değiştiren Başsavcı Mustafa Saylam sizin Marmaris davası savcınız oldu.
Fetöcülerin onu parlatmak üzere yaptıkları haberlerdende sizin savcınız
olduğunu öğrenmiş oldum. Aldığı tanık Can Gürbüz’ün ifadesi yok edilen Hakim
Fuat Pembeçiçek Bala Asliye Caza Mahkemesi Hakimliğinde Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Daire Başkanlığına gitti.
Kaza tazminat davamız baba Ahmet Çalış’ın oğlunun 18 yaşına
girmesi nedeniyle (15 yaşında kaza yaptığından) hakkındaki dava Sıfat
yokluğundan reddedildi. (ek:22) Bu karar temyiz edilerek 4. Hukuk Dairesince
Oğul Murat Çalış’ın 18 yaşından küçük olduğundan taraf olmadığı gerekçesiyle
bozuldu (ek:23) davamızda dosyadaki tazminatla karar verilmesine rağmen 20
yıldır kesinleşmedi (ek:24).Yargıtay 17.
Hukuk Dairesince bu kararda bozularak dava yeniden başlatıldı(Ek:25).
Bizde Mahkemesine Beyan göndererek yaşanan hukuksuzluğu Mahkemesine taşıdık.
(ek:26). Fakat Mahkemesince hiçbir işlem yapılmayınca bizde konuyu Cimer’e
taşıdık (Ek:27). Fakat bu güne kadar bir cevap alamadık. Davamızda yeniden
başlayarak rapor için İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurumuna gidilerek yeniden
rapor alınacak (ek:28) ve davaya devam edilecek. Ankara Adli Tıp Kurumu
raporunda belirtildiği gibi oğlum bakıma muhtaç kaldı (ek:29) ve benimde
sağlığım bozularak Hemodiyaliz hastası oldum. (Ek:30)
Sayın Cumhurbaşkanım.
Kaza evraklarının
değiştirildiğini ilk olarak bize söylayan ve Mahkemede tanıklık edeceğini
söyleyen Bala Emniyetinde görevli Polis memuru Cafer Kındırıcı dava başlamadan
Kalp Krizi geçirerek vefat etmişti. 2016’da meydana gelen Fetö kalkışmasından
sonra bir polisin ifadesiyle rahatsız olduğu ve ilaç kullandığı halde Fetöcü
polislerce oyun oynamasını bilerek teşvik ederek kalp krizi geçirmesinin
saplandığını belirtmesi üzere benim Emniyet Genel Müdürlüğüne mesaj atarak
konunun araştırılmasını istemem üzerine önce baştan savulmak istenmiş, benim ısrarlı
takibimle Osmaniye Karakolunda ifade vermem üzerine (ek:31) önce bu ifadenin
alınmadığı ifade edilmiş (ek:32) benim tekrar müracaatım üzerine Osmaniye
Karakolu evrakı bala Emniyetine gönderdiğini teyit edince (Ek.33) Bala Emniyet
konuyu araştırmak yerine adi bir tutanak tutarak ve 2007 yılında verilen ve 15
yaşında çocuğun cezası olmadığı için takip etmediğimiz ceza davasını
göndermişlerdir. (ek:34) Bizim buna da itirazımız üzerine konu Adalet Bakanlına
intikal etmiş, Bakanlık adına Ankara Cumhuriyet Başsavcığı cevaben şikayetçi
olmamı veya idari dava açmamı isteyen bir cevap vermiştir. (Ek:35) Oysa biz 20
yıldır bu dava ile uğraşıyoruz ve hukuka olan inancımız büyük ölçüde sarsıldığı
için tekrar dava açmanın abesle iştikalden başka bir şey olmayacağını yaşarak
öğrenmiş bulunuyoruz.
Kaza zamanı Ankara Gazi
Ğniversitesi Öğrencisi iken Zaman Gazetesinde çalışan ve Fetö olayından sonra
görevinden atılan veya tutuklanan yeğenlerimin girişimiyle Zaman TV’de konunun
haber edilmesi sizin Marmaris davanız savcısı tarafından engellenmişti. Bu
konunun araştırılması isteğimde saçma gerekçeyle reddedildi (Ek:36)
Kaza zamanı oğlum 7 ay
komada kaldığı ve özel hastanelede iki yıl yüksek ücretle tedavi gördüğü için
maddi açıdan zor duruma düştüğümden mensubu olduğum Diyanet İşleri
Başkanlığında ve İlçe Musasibi olduğum Türkiye Diyanet Vakfında yardım
talebinde bulunduysamda verilen sözler tutulmadığı gibi bizzat benim
hazırladığım dosya tahrif edilerek birde icraya verildim. Aldığım krediler ve
kredi kartlarımda icralık oldu. Oluşan 7 icradan ilk önce ödenen Vakıfbank
Kredi kartı 2008 de maaşımdan kesilerek ödenmesine rağmen 2013 yılında faiz
alacağı olduğundan bahisle icraya verildim. Yapılan itiraz açılan dava
reddedildi. En son Yargıtay 12. Dairesinde açılan (ek:37) ve kanunun aslı
ödenmiş borcun fazin alımış sayılacı açık hükmüne rağmen 6100 sayılı kanunun
46. maddesi oluşmadığı iddia ederek reddedildi (Ek:38) Bizde huksuzca faizin
faizini ödemek zorunda bırakıldık. Halbuki mahkemeye itiraz etmek yerine İcra
Dairesine itiraz ederek borcu kabul etmediği bildirmek mahkemelerde yaşanan
rezaleti önleyecek, benim yerime banka avukatı dava açmak zorunda kalacakmış.
Hukukun rezilliklerinden birini daha bizzat yaşamış olduk.
Aynı şekilde Anayasa Mahkemesine taşıdığımız Yargıtay 4.
Hukuk Dairesinin kararı(Ek:39) beklenmeden Avukatlık ücreti için icra işlemi
başlatıldı. (Ek:40) 20 yıldır
yaşadığımız hukukuzlukla uğraştığımız yetmiyormuşmu gibi birde İcralarla uğraşmak zorunda kalacağız.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Yukarida
açıkça izah edildiği gibi kaldırımda meydana gelen bir kazanın rüşvetle yol
ortasına alınması, gerçek evrakların yok edilerek sahte evrak düzenlenmesi ve
sahte tanık ayarlanması, bu rezaletin ortaya çıkarılmasına rağmen görev ve
yetkinin kötüye kullanılarak yalancı tanıklar ve evrakı değiştirenler hakkında
işlem yapılması yerine bunların yeniden dinlenmesnin engellenmesi, ev sahibi
adına davaya girerek görevini kötüye kullandığı ispat edilip sürgün edilen
birinin Yargıtaya Savcı olarak atanması ve kendisi hakkındaki bir davaya
yargılama izni vermemesi hiçbir zaman Adalet olarak kabul edilemez ve bizde
böyle adaleti kabul etmiyoruz.
Benim
bizzat Avukatıma dediğim gibi bizim arkamızda çevrilen hukuk rezaletini kabul
etmediğimiz gibi böyle hukuksuz kararları da kabul etmiyoruz. Asla yalan
söylemeden ne gerekiyorsa yapmaya karar verdik ve hukuksuzca sonuçlansada ne
gerekiyorsa yaptık. Haklı iken haksız olmamak içinde güç kullanmadık. Halbuki
buna muktedirdik ve halende muktediriz. Eğer sizin Marmaris Davanız savcısı
olan Mustafa Saylam evrakların değiştirilmesi talimatını vermeseydi böyle bir
hukuk rezaleti asla yaşanmayacaktı. Sayın Savcınız evrakın değiştirilmesini
istemekle kalmamış, Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle istenilen ve Hakim
Fuat Pembeçiçek tarafından alınan ifadeyi de yok etmiştir. Hakim Fuat
Pembeçiçek'le 2004/95 sayılı Adaleti yanıltma davasında bu ifade konusunda
bizzat tartışmıştım. Hakim bana “İfadesi alıp gönderdim Mahkemesine git"
demesi üzerine mahkeme kaleminde bu ifadeyi bulup okumuştum. kazanın Kaldırımda
olduğunu, aracın çok hızlı olduğunu,
kendisini çeşmeye atarak kurtardığını söylüyordu. İfadenin bir suretini
almak istediğimden Hakim Mehmet Keskin olmadığından Savcı Mustafa Saylam’a
yönlendirilmiştim. Savcı da Hakim geldiğinde ondan almamı söylerek beni
yollamıştı. Bir gün sonra geldiğimde kalemde ben gidince Hakimin geldiği ve
hemen ifadeyi Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderdiklerini söylemişlerdi.
Yaşanan
diğer hukuksuzluk üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında şikayette bulunarak
yasal işlem başlatmış, şikayet üzere Hakim Kazan’a Kuyumcunun Kicarısı Sacı
Murat Gökhan Tahtakılıç Kızılcahamam'a görevli gönderilmiş, bir-iki yıl sonra
da kadroları Bala'dan gönderilmişti. Soruşturma sonrası yasal olarak müracat
ederek tüm mahkeme evraklarını ve soruşturma evraklarını almıştım. Bu ifadeyi
diğer bazı evraklar gibi dosyada bulamayınca uzun bir şikayet sonrası böyle bir
ifadenin olmadığının cevabını yasal olarak almış ve bu ifadeni dosyada
çıkarılarak yok edildiğini tespit ettirmiştim.
Kendisinin tayini de Muğlaya
Çıkmış, 2006 yılında anne ve babasını da hacca göndermişti. 2006 yılında
görevli olarak bende Hacca gittim. Görevimle birlikte Hac ibadetimi yaptığım
sırada tüm bu hukuksuzluk ve bunu yapanlar, yapılmasınagöz yumanlar görevini
kötüye kullanarak bizi mağdur edenler ve denlere göz yumanlara bir Sabah Namazı
sonrası Beddu ettim. Çünkü mazlumun bedduası asla reddedilmez. Kabe de yapılan
dua ve beddua da mensubu olduğum İslam Dinince asla reddedilmeyecek duların
başında gelmektedir. Allahın adaleti Adaletlerin en büyüğüdür. Cezası da
cezaların en ağırıdır. En büyük Adalet Allah’ın Adaletidir. Bu dünyada
gerçekleşmese bile Ahirette gerçekleşmesi kesindir. Bu dünyada hukuksuzluk
yapanlarla onları koruyup kollayarak yaptıklarına göz yummanlar Ahirette
yaptıklarının karşılığını mutlaka alacaklardır. Bizde sizleri tüm bu
yaşadıklarımı Allah’a havale ediyor, Allah’ın bize yaşattıklarına tevekkül
ederek Ahirette en ağır cezayı almaları için Allah'a dua ediyoruz.
Selam
ve Saygılarımızla.. 06.05.2024
EK:40 Evrak. Mustafa
DEMİR
Emekli
-Mağdur