27 Aralık 2024 Cuma

ADANA C.BAŞSAVCILIĞI İLAÇ BAŞVURUSU

   ADANA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

                                                                                                                                  ADANA

    Oğlum Halil Demir'in 2004 yılında ağır bir trafik kazası geçirmesi sonrası beyin sapı hasarı nedeniyle %98 engelli ve felç kalması sonrası 2006 yılında Ankara Özel Güven Hastanesi Nöroşirurji Uzmanı Prof.Dr.Halil Kamil Öge tarafından kullanılacağı ilaçlar rapor edilerek iki yıllık  bir tedavinin ardında taburcu edilmişti. Ülkemizde uygulanan Sağlık Uygulamaları Tebligatı (SUT) gereğince ilaçları her yıl yenilendiğinden ve bu Prof. Dr.Halil Kamil Öge tarafından düzenlenen rapor dışına çıkıldığında oğlum sağlık yönünde sıkıntılar yaşadığı defalarca gözlemlendiğinden mümkün olduğunca bu rapora bağlı kalmaya çalışmaktayız.

Fakat 9.9.2024 tarihinde Osmaniye Devlet Hastanesi Nöroloji Kliniği Pratisyen Doktoru Dr. Şaziye Melike Işık tarafından Modafinil etken maddeli Modiodal adlı ilacın raporu yenilenmediği gibi bizi konuşturmayarak odasından çıkarması üzerine 9.9.2024 tarihli Cimer Başvurusu yaptım.

SAĞLIK BAKANLIĞI > SOSYAL GÜVENLİK UYGULAMALARI DAİRE BAŞKANLIĞI,SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI > ADANA SOSYAL GÜVENLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ , SAĞLIK BAKANLIĞI > OSMANİYE DEVLET HASTANESİ BAŞHEKİMLİĞİ ve Kamu Hastaneleri Birliği Osmaniye İl Başkanlığı vermiş oldukları cevaplarda  (Müracaat ve Cevap aşağıdadır) SUT gereği bunun mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Halbuki yürürlükteki SUT UYGULAMALARI Madde: 6.3.1 de aynen şöyledir: - Tanı ve tedavi (1) 6111 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 25.02.2011 tarihinden önce trafik kazaları nedeniyle sağlanan sağlık hizmeti bedelleri, SUT ve eklerinde yer alan kısıtlamalar dikkate alınmaksızın Kurumca bu sağlık hizmetleri için ödenen tutarlar üzerinden karşılanır" 

  Açıkça görüldüğü gibi vatandaşın SUT nedir bilmediği düşünülerek görevini kötüye kullanan Stajyer Doktoru korumak amacıyla ve söylediğim "Beyin açmak" sözü "Damar açmak" diye çarpıtılarak vatandaşı kandırmak ve yanıltmak için bilerek ve isteyerek yanlış bilgi verilmiştir. Osmaniye  Valiliğine yazdığım dilekçede (Dilekçe sureti aşağıdadır) açıkça belirttiğim gibi Emekli bir devlet memuru olarak görevim sırasında binlerce İnceleme ve Soruşturma yapmış ve raporlar hazırlamış biri olarak bizim bu yalanlara kanmadığımız gibi bu iş ve işlemlerde siz savcılara ait bazı yetkileri de kullandığımız bizzat malumunuzdur. Ayrıca görevim sırasında sağlık belgelerini kontrol etmek ve ödemesini yapmak asli görevim olduğundan beyin açmak yerine damar açmak kelimesini kullanmanın çok farklı neticelerinin olduğu da gerçektir. Valilik dilekçemde açıkça belirttiğim gibi 1995-2005 yılları Arasında Bilgisayar Proğramcısı ve Donanımcısı olarak çalışmak, vatandaşların daha bilgisayarı tam olarak bilmediği dönemde yapmakta böyle yalanlara kanmayacağımında açık delilleridir. Nitekim Osmaniye Valiliğine vermiş olduğum dilekçe sonrası Osmaniye Devlet Hastanesi 4.12.2024 tarihi itibariyle oğlumun Narkolepsi Raporunu yenilemiştir. Fakat 2024 yılı 9. Ayından 12. Ayına kadar geçen sürede ben Modiodal adlı ilacı Paramla aldığımdan 570X3=1710 Tl.nin yasal faiziye taradıma ödenmesini talep etmekteyim. İlk olarak SUT gereğince ilacın ödenemeyeceğini ileri süren Adana İl Sağlık Müdürlüğü yetkilisinden başlanarak bu cevabı gerçek kabul ederek tarafıma aynı şekilde SUT nedeniyle ödenmesi mümkün değildir cevabı veren Osmaniye Devlet Hastanesi yetkililerini ve Kamu Hastaneleri Birliği Başkanını vatandaşı kandırmaya ve yaıltmaya çalışarak maddi zarar sokmak suçunu düzenleyen 5237 sayılı TCK!nın 147. Maddesi uyarınca cezalandırılmalarını, bunu kamu karam ve kululuşları kullanarak yaptıklarından 5237 sayılı kanunun148. Maddesi gereğince cezalandıırılmalarını ve bana verilen 1710 tl. Maddi zararın faiziyle tazminini arz ve talep ederim. 26.12.2024

                                                                                                                                         Mustafa DEMİR

                                                                                                                                                  Şikayetci

4 Kasım 2024 Pazartesi

OSMANİYE VALİLİK -MODİODAL

 

OSMANİYE VALİLİĞİNE

                                                                                       OSMANİYE

 

            Oğlum Halil Demir’in 06.08.2004 tarihinde Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde geçirmiş olduğu ağır trafik kazasından sonra 2 yıl özel hastanelerde tedavisi yapılmış ve %98 beyin sapı engelli ve yürüyemeyerek felçli kalmıştır. İki ay Ankara Özel Güven Hastanesi Yoğun bakım servisinde tedavi edilmiş, Fizik Tedavi içinde hastanın durumu itibariyle resmi hastanelerce kabul edilmediğinden İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine sevk edilmiş ve 5 ayı koma olmak üzere iki yıl burada tedavi edilmiştir. Zaman zaman da Özel Güven hastanesinde tedavisine yardımcı olunmuştur. 2006 yılında Ankara Özel Güven Hastanesi Nöroşirurji Profosörü Halil Kamil Öge tarafından ilaçları ayarlanarak rapor haline getirilmiştir. 18 yıldır yenilenerek bu ilaçlar kullanılmaya devam edilmiştir. 09.09.2024 tarihinde tekrar Osmaniye Devlet Hastanesine başvurulmuştur. 2023 yılında yine ilaçların yenilenmesi sırasında Modial adlı ilacın yenilenmediği bize rapor sureti verilmediğinden Eczanede anlaşılınca müracaatımla sorunsuz olarak ayrı rapor olarak yenilenmiştir. 2024 yılında Doktor Şaziye Melike Işık tarafından diğer ilaçlar yenilenirken bu ayrı olan Modiodal İlacı yenilenmemiştir.(Ek:1) Hasta tekerlekli hasta arabasında  oğlum tarafından odasına alındığından oğlumun telefon etmesiyle bende içeri girdim. Bana bu ilacı yazamayacağını söyledi. Bende bu ilacın daha öncede kesilmek istendiğini, bazı sıkıntılar yaşadığımızı, oğlum bir hafta içerisinde üç defa epilepsi krizi geçirmesi üzerine Ankara Özel Güven Hastanesiyle iletişime geçerek tekrar kullanılmaya başladığımızı bu ilacın beyin açıcı olduğunu, bu ilacı almazsa sıkıntılar yaşadığımızı söyleyince benden bu ilacı yazanlarla konuşmamı istemiş, bende ne yapmamı istiyorsunuz diye sorunca da bana hastalarım gelecek dışarı çıkın diye hiçbir sebep göstermede bizi odasında çıkartmıştır.

            Ben memur olduğum 1982 yılından emekli olduğum 2010 yılına kadar çeşitli yerlerde kurum sağlık giderlerini kontrol edip ödeyen muhasip olarak çalıştığım için ilaçlar hakkında genel bir bilgiye  sahibim.  Kurumum ve  kaymakamlıklar adına binlerce inceleme ve soruşturma işlerinde çalışıp raporlar hazırladığımdan oğlumun davalarını da bu bilgilerimle yürütmekteyim.   Ankara’da uzun süre çalıştığımdan özel olarak Bilgisayar Proğramcılığı ve Donanımcılığı eğitimi aldığımdan 1997 yılından beride hobi olarak Bilgisayar işiyle de uğraşıyordum. 2000 li yıllarda görev yaptığım Ankara Bala’da kurumların bilgisayar bakımcı ve tamircisi olmuştum. Devlet 2005 yılından itibaren işlerini bilgisayarla görmeye başladığından 2004 yılında benimde Ankara’da uygun bir kadroya atanarak bu çalışmalarda görev almam istenmişti. 2000 yılından itibaren Kaymakamlık dahil birçok kurumun maaş işlerini de ben yapıyordum. Ama atama gerçekleşmeden oğlum ağır bir kaza geçirince gündüz işte ve geçici görevlendirildiğim Maliyede tüm ilçe personelinin bilgilerini bilgisayara yüklüyor, gece hastanede oğlumun başında kalıyordum. Kendi kurumum işlerini de aksatmıyordum. Davamız da rezalete dönüp rüşvetle reddedilince 2007 yılında Osmaniye Kadirli’ye gelerek beni mağdur edenler hakkında yasal işlemler başlatmıştım. 2024 yılı halen davamız çeşitli şekilde devam ediyor.

            Bunları anlatmama gelince; benim oğlumun raporumu yenilemeyen  doktoru CİMER’e şikayet etmem üzerine önce alakasız bir birime yönlendirilip şikayet kapatılmak istenmiştir.(ek:2) Bende 2. Defa müracaat edince de benim “beyin açıcı” olduğu sözüm çarpıtılarak “damar açmak” ve “nöbet önlemek” için kullanıldığını ifade ettiğimi ve ilacın bu tür etkilerinin olmadığı ifade edilmiştir. e-Nabız kayıtlarında da uyku testi, polisonoğrafi, çoklu uyku latans testi vs. yapılmadığı iddia edilmiştir.(Ek:3) Benim bu testlerin tamamının defalarca yapıldığını, fakat şu an bu raporların mahkemesi dosyası içerisinde bulunduğunu, durumu bilen aile hekimine müracaat ederek ilacı reçete ettirip kullanmaya devam ettiğimi, bu ilacın alınmaması halinde hastanın bazı sıkıntılar yaşadığını bildirmem üzerine Osmaniye Devlet Hastanesi yönetimi önceki cevabını yenilediğini ve bu ilacın zararlı olabileceğini, hekimlerin almış oldukları eğitim gereği tanı, teşhis ve tedavi hususunda tam yetkili olduğu bilgilerimize sunulmuştur.(ek:4)

            Yukarıda da belirttiğim gibi memuriyetim boyunca sağlık evraklarını tek tek okuyup kontrol ederek yıllarca çalıştığım için ilaçlar ve tedavi sistemleri hakkında genel bir bilgiye sahibim. Binlerce de inceleme ve soruşturma yaptığımdan yalanla gerçeği ayırma konusunda da deneyimliyim. Doktor Hanım’ın yazmak istemediği ilaç, aslında “uyku ilacıdır” Uyku bozukluğu olan hastalara fazla uyku uyumalarını önlemek için kullanılır. İlaç bunu ben geldim uyku sen git diyerek yapmaz. Beyin sinirlerine etki ederek beynin açık kalmasını, yani hastanın uyumasının önüne geçerek, onun beyin sinirlerine etki ederek tedavi eder. Beyin sinirleri açık olduğu zamanda oğlum ya hiç epilepsi krizi geçirmez, yada çok hafif geçirerek müdahale edilecek bir durum yaratmaz. Benim bunu anlatmak istediğim sözümü çarpıtan doktor söylemediğim “damar açmak”sözünü uydurmuştur. Osmaniye Devlet hastanesi yönetimi ve dotoru kabul etse de, etmese de gerçek budur. Bu ilaç beyni açık tutarak hastanın uyumasını önler. Biz bunları defalarca yaşayarak gördük ve öğrendik. Bağımlılık yapan bir ilaç olduğu içinde “Yeşil reçete” ile satılır. Oğluma bu ilacı da Prof. Dr. Rapor vermiştir. Stajyer bir dokturun Prof.Dr.un vermiş olduğu bir raporu yok sayma yetkisi yoktur. Her doktorun tanı, teşhis ve tedavi yetkisi olsa da kendisinin çok çok üstü olan bir Prof. Dr.un raporunu yok sayma yetkisi yoktur. 657 sayılı kanuna göre bu görev ve yetkiyi kötüye kullanmaktır.

            Benim oğlum trafik kazası sonrası ağır beyincik(Beyin sapı) ve beyin hasarı almıştır. 2004 yılı son gecesi komada yattığı İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde uyku sırasında ağır bir tıkanıklık yaşaması üzerine güçlükle geri döndürülmüş ve kendisine trakestomi açılmak zorunda kalınmıştı. Yapılan beyin tetkiklerinde bu “Narkolepsi” denilen uyku hastalığının bulunduğu, bu yüzden kriz geçirdiği anlaşılmış ve Emekli Beyin Cerrahı olan hastahane sahibi tarafından oğlum hastane ambulansı ile Özel Güven Hastanesinde tedavi altına aldırılmış, oğlum daha önce oradan da tedavi gördüğünden her türlü tetkik yapılmış, yatan hasta olduğundan bu Modiodal ilacı reçete edilmiş ve tarafımdan dış eczaneden alınarak kendisine kullanılmak üzere yattığı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine teslim edilmiştir. Oğlum o günden beri bu ilacı kullanmaktadır. Doktorun bahsettiğizararın ne olduğunu anlamak mümkün değildir. Kendisini haklı çıkarmak üzere uydurduğu yalanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Oğlumun bu Narkolepsi hastalığı yüzünden geçirmiş olduğu krizlerin sayısını ben unuttum. En son on yıl kadar önce Osmaniye Yenihayat Hastanesi Nöroloji Doktoru “bu ilacın niye yaradığını bilmiyorum, bu uyku ilacı, bunu keselim” diyerek kesince oğlum yine sıkıntılar ve kriz geçirmeye başlamıştır.  Tekrar Ankara Özel Güven Hastanesiyle irtibata geçerek bu ilaç yeniden başlatılmıştır. Çünkü oğlum bu ilacı almadığı takdirde devamlı uykulu oluyor, yürütülürken ayakta duramıyor, krizi açıktan geçirmeye başlıyor. Biz tuvalete götürmekte zorlanıyoruz. 190 boyunda 110 kg ağırlığında olduğundan evde herkes bel ağrısı çekmeye başladı. Ben beraber düşüp omuzumu kırdığımdan diğer kolumdan da Hemodiyaliz Fistülü bulunduğundan artık kaldırıp götüremiyorum. Bu nedenle, Öğretmen olarak atanması gereken kardeşini evde tutarak ona bakmasını sağlıyoruz. Bu, onunda mağdur olmasını sağlıyor ama yapabileceğimiz başka bir şey de yoktur.

            Oğlumun Narkolepsi tedavisi için düzenlenen evrakların bir kısmı 21.09.2020 tarihli Beyanımız ile Bala Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. (Ek:5) Bu Beyan aslında kaza davamızın da özeti niteliğindedir. Yargıtay kararı gereği üç yılda tebligat işiyle uğraştıktan sonra oğlumu İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine muayene için götürdüm. 05.05.2024 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesince yapılan muayenesinde oğlumun bir Üniversite Hastanesine gönderilmesini, Göğüs hastalıkları bölümünde yeniden muayene edilmesini ve elimde tedavi evrakı olarak ne varsa göndermemi Adli Tıp doktorları talep edince, İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi yazısı ve Bala Asliye Hukuk Mahkemesi talebiyle 2.6.2024 tarihinde Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Hastanesine götürdüm. Gerekli tetkik ve tedaviyi yaptırdıktan sonra oğlumu Uyku bozuklukları konusunda uzman Bölüm Başkanı Prof. Meral Uyar’a da Özel olarak muayene ettirdim. Prof. Dr. Meral Uyar oğlumu özel olarak muayene ettikten sora uyku bozukluğu için bir cihaz olduğunu, fakat akli dengesi olmadığından bu cihazı kullanmasının sakıncalı olabileceğini belirterek yatırdığım özel muayene ücretini iade etti. Modiodal adlı ilacı kullanmaya devam etmesini, çok fazla tıkanırsa da öğlen bir doz daha verebileceğimi, fakat akşam kullanırsam bu ilaç yüzünden oğlumun uyayamayacağını, buna dikkat etmem gerektiğini tavsiye etti.  31.07.2024 tarihinde elimdeki tüm tetkik ve tedavi evraklarını Mahkemesine gönderdim.(Ek:6) Bu evraktan açıkça anlaşılacağı gibi doktorun E Nabızda yok dediği 46 adet Beyin MR ve Grafi evrakı Bala Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Bunlar dış merkezlerde yapılan tetkik evraklarıdır. Özel Güven Hastanesinde yapılan tetkik evrakları, ayrı Özel Güven Hastanesi evrakı olarak gönderilmiştir.(Ek:7) Bala Asliye Hukuk Mahkemesi de 14.10.2024 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas dairesine göndermiştir.(ek:8) Bu evraklar doktorun kendisini haklı çıkarmak isteğini ve Osmaniye Devlet Hastanesi yönetimini yalanlamaktadır. Kamu görevlileri kendi personellerini korumak amacıyla hareket ederek görevini ve yetkisini bilerek kötüye kullanmaktadır.

            Oğlumun akli dengesi olmadığından 2010 yılında Kadirli Sulh Hukuk Mahkemesinde “OĞLUMUN KISITLANMASINA” ve “VELAYETİNİN DEVAMINA” karar çıkartarak mahkemesine gönderdim.(Ek:9)

            Yukarıda açıkça anlattığım gibi memuriyetim süresince sağlık işlerinin kontrol ve ödemesini yapmanın yanı sıra kurumum ve kaymakamlıklar adına binlerce inceleme ve soruşturma işlemleri yapıp, gerektiğinde dosyayı savcılıklara yönlendirmekte tereddüt etmedim. Bu süreçte en karşı çıktığım konulardan biride kusurlu kamu görevlilerinin korunmaması idi. Bu konuda hiç kimseyi dinlemeden ve görevine bakmadan ne gerekiyorsa onu yaptım. Fakat oğlumun kazasında açıkça gördüm ki Adalet Bakanlığı RÜŞVETLE görevini kötüye kullanan ve gerçek evrakları yok ederek yerine talimatla sahte evrak düzenleten savcı ve hakimlerine sahip 20 yıldan beri bu davanın bitirilmemesi için ne gerekiyorsa yapıldı. Bizde hukuken ne gerekiyorsa yapmakta tereddüt etmedik ve yaptık. Konu Yargıtay’a taşınınca davaya girecek Avukat bulamadım. Öz yeğenim bile Yargıtay “diğer davalarımda bana zorluk çıkarır” gerekçesiyle davama söz verdiği halde girmedi. Hasta halimle ben girmek zorunda kaldım. Yine de hukuksuzca davamı reddederek RÜŞVETÇİ Hakim ve Savcılarını koruma yolunu seçerek “Oy çokluğu ile Ret” kararı verdiler. Bende kararlarını Anayasa mahkemesine taşıdım. Bu arada davalı adam öldü. Dava daha farklı bir konuma girdi. Bende Anayasa Mahkemesine ek dilekçe gönderek “yeniden yargılama” ve “yeniden değerleme” talebinde bulundum. (Ek:10) Bu davayı Allh ömür verdiği süresince eğip bükmeden ve kimseye de boyun eğmeden AİHM’e kadar taşımakta kararlıyım.

Bu nedenlerle, kamudaki kokuşmuşluktan artık bıktım usandım. Atalarımızın dediği gibi “Balık baştan kokmuş” Bir pratisyen doktor bir Prof.Dr.un raporunu yok sayıyor ve yalanlarla kendini haklı çıkarmaya çalışıyor. Hastane yönetimi de bu doktorunun arkasında duruyor. Bizim ise delilimiz olan Beyin grafileri resmi yazı ekinde İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine gönderildiğinden kendimizi ifade etmekten zorlanıyoruz. Benim engelli oğlumun “Narkolepsi Raporu”nun YENİLENMESİNİ, aksi takdirde konuyu Valiliğiniz adına yargıya taşıyacağımı bildirir;

 

            Gereğini arz ve talep ederim. 04.11.2024                                Mustafa DEMİR

                                                                                                                     Şikayetçi

 

Ek:  10 Adet Evrak    

28 Ekim 2024 Pazartesi

ANAYASA-YARGITAY 12. HUKUK -VAKIFBANK

 A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti

   Oğlum Halil'in Trafik kazası sonrası borçlandım. Bu borçlardan Vakıfbank'a ait kredi kartı ait borç Ankara 25.İcra dairesince 2007-2008 yıllarında maaşımda kesilerek ödendi(Ek:1) Fakat 12.04.2012 tarihinde Vakıfbank avukatı İshak Özbey bir Ödeme Muhtırası gönderdi.(Ek:2) Bu muhtırayı dikkate almayınca 19.08.2013 tarihinde 2601,43 Tl Faiz alacağı olduğuna dair İlamsız takipte Ödeme göderdi.(Ek:3) Biz İlama 02.09.2013 tarihinde itiraz edip borcu kabul etmediğimi bildirince (Ek:4) 11. İcra Mahkemesinde 2013/974 esas nolu dava açıldı.11. İcra Mahkemesi hakimi 19.11.2013 tarihli kararında benim ödeme emrine değil avukatın daha önceden göndermiş olduğu Ödeme Muhtırası'nı şikayete konu ettiğimi, icradan herhangi bir işlem yapılmadığı iddia ederek ve avukatın kendisini de bir avukatla temsil ettirdiğini iddia ederek şikayetin reddine, 600 tl avukatlık ücreti ödememe karar verdi.(Ek:5) 12.12.2023 tarihli Temyiz dilekçesi ile bu karara itiraz edince (Ek:6) Yargıtay 12.Hukuk Dairesi 2014/332 Esas 2014/761 nolu kararıyla RET kararı verdi (Ek:7) Bu kararı 2.7.2013 tarihli Bireysel Başvuru olarak Anayasa Mahkemesine taşıyınca(Ek:8) 30.04.2015 tarih ve 2014/7218 sayılı kararıyla idari ret kararı verdi(Ek:10) Ankara 11 İdari Mahkemesinde 15.09.2015 tarihli yenilenen dilekçeme (Ek:11) 11.08.2015 tarih ve 2015/1955 Esas 2015/1093 sayılı kararıyla dilekçe ret kararı verdi.(Ek:12) Ankara 14. İcrada 9.05.2016 tarihli dikekçe ile borca ve icraya kabul etmediğimi belirtir dava açınca (13) 14.1cra Hukuk Mahkemesi 27.10.2016 tarih ve 2016/339 Esas 2016/510 karar sayılı kararıyla 11. icranın kararının kesinleştiği belirtilerek red kararı verildi.(Ek:14) Bu arada Şikayetim üzerine Ankara Cumhuriyet Savcılıgınca İnceleme başlatıldıysa da soruşturmaya izin verilmedi.(Ek:15-16) Konu 24.10.2018 tarihli dilkçe ile tekrarda Anayasa Mahkemesine taşınınca(Ek17) 21.12.2018 tarih ve 2018/19433 sayı ile Kabul edilemezlik kararı verdi.(Ek:18) İshak Özbey'e soruşturma izni verilmesi için 04.01.2019 tarihli İdari dava(Ek:19) 6. İdare Mahkemesinin 22.10.2019 tarih ve 2019/371 Esas 20192127 sayılı kararıyla RET kararı verildi.(Ek:20) Yapılan itirazda Ankara 3. İdari Dava Dairesi nin 2020/1391 Esas 2021/1262 karaıyla kesin olarak RET edildi.(Ek:21) İcradan yapılan tehditler üzerine Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemesine 11.01.2021 tarihli dilekçe ile açılan dava (Ek:22) 8.2.2021 tarih ve 2021/19 Esas 2021/175 kararsayılı kararla ret edildi(Ek:23) Dosyanın Adana Bölge İdare Mahkemesine gönderme talebimiz Adanaya gönderilmeyecek davamız hukuksuzca kapatıldı.(Ek:24) Yaşanan tüm bu hukuksuzluk üzerine 7.01.2022 tarihli dilekçe ile Yargıtayda tazminat davası açıldı.(Ek:25) Yargıtay12. Hukuk Dairesi 2022/2 Esas, 2024/7 karar sayılı dosyasında HMK46. Maddesinde şartlar oluşmadığı gerekçesiyle 5.03.2024 tarihli duruşmayla Kesin Red Kararı verildi.(Ek:26) Ankara 2. İcra dosyasında Borç bakiye Miktari halen 0,00 dır.Ek:27) Yenilenen ve 4. Genel İcra Dairesinde 2023/1782 dosya numarası dosyada halen İlk gönderilen 2601,43 Tl borç gözükmemektedir. Yaptığımız onca itiraz ve açtığımız davalarda faiz alacağı gözükmemektedir.(Ek:28)Bu uğraşılarda sağlığımı kaybettim.(Ek:29) Gerekçeli kararda da Faiz alacağından bahsedilmediğinden bu dava oluştu:(Ek:30)

B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar

Açmış olduğum davalar incelendiğinde benim yasal olarak itiraz ettiğim İlamsız Takipte Ödeme Emrinde belirtilen Faiz alacağına değil ,Av. İshak Özbey tarafından 12.04.2012 tarihli Ödeme Muhtırası adlı özel yazıyı şikayete konu ettiğim iddia edilmekte ve icrada hiçbir işlem yapılmadığı yani icrada bana İlamsız Takipte Ödeme Emrinin gönderilmediği iddia edilmektedir. Bu durum hem Ankara 11. İcra Mahkemesinin kararında ve son olarak Yargıtay 12. Hukuk Mahkemesinin kararında açıkça görülmektedir. Ben Ödeme Emrine değil bir yıl önce gönderilen Özel Yazı olan Ödeme Muhtırasını şikayete konu etmişim. Buda 11. İcra Hukuk Mahkemesinin ve Yargıtay 12. Hukuk Mahkemesinde açıkça görülmektedir. Bu, bu kararların Hileli Kararlar olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Benim açtığım tüm davalarda Faiz alacağına itiraz ettiğim görülmemekte, ondan bir yıl önce gönderilen ve dikkate almadığım özel Ödeme Muhtırasını şikayete konu ettiğim iddia edilmekte ve Özel Muhtırası üzerinde hüküm kurulmaktadır. İcrada Faiz alacağını gösterir ödeme emri görülmemekte ve icrada işlem yapılmadığı iddia edilmektedir. Buda tüm kararları hileli karar haline getirmektedir. 5237 sayılı TCK.nın 147. maddesinde Dolandırıcılık suçu olarak tarif edilmiş, "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde dolandırıcılık suçunun temel şekli düzenlenmiş olup, 158. maddesinde ise suçun nitelikli halleri sayılmıştır. 11. İcra Hukuk Mahkemesinin kararında Açıkça görüldüğü gibi benim İlamsız Takipte Ödeme Emrine değil ondan bir yıl önce gönderilen Ödeme Muhtırası adlı belgeyi şikayete konu ettiğim idia edildiğinden bu kararda kesinleşip tüm diğer davalarda bu karar üzerine hüküm kurulduğundan 5237 sayılı kanunun 157. maddesinde belirtilen Dolandırıcılık suçunun işlendiği açıktır. 11. Hukuk Mahkemesi Hakimi vicdanıyla karar verseydi Hiçbir hukuki değeri olmayan Ödeme Muhtırasını şikayete konu ettiğimi iddia etmez, Ankara16. İcra dairesinin Faiz alacağı olduğunu iddia ettiği 2013/11949 sayılı ilamı üzerine hüküm kurardı. Hakim hukuku kullanarak ve ödeme emri gönderen avukatın mahkemede kendisini avukatla temsil ettini iddia ederek birde bana 600 tl avukatlık ücreti yüklemesi 5267 sayılı kanunun158. maddesinde belirtildiği gibi tam bir dolandırıcılık kararıdir 2 avukar bir hakim üç kişi birlikte hareket ettiklerinden bunların bir Faiz ve dolandırıcık çetesi olduğu açıktır. HMK 46. maddesinin ihlal edildiği açık ve nettir. Bu Hakim ve Avukatların tüm kararlarının yeniden incelenmesi ve benim gibi kaç mağdur oluşturduklarının tespiti gerekir. Bu neden Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2022/2 sayılı kararının Faiz alacağı üzerine hüküm kurulmasına karar verilmesi için yeniden yargılama kararının verilmesi gerekmektedir. Bu icra davası 2007 yılından başlayıp 2004 yılında karar verildiğinden ve 17 yıldır devam ettiğinden makul Yargılama süresin çoktan aşıldığı açıktır. Makul sürede karar verilmedinden tarafıma tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Bu nedenlerle Yargılamanın yeniden yapılmasına ve makul sürede karar verilmediği için tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ederim.

C- Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması

   Yukarıda açıkça anlatıldığı gibi İlamsız Takipte Ödeme Emrine yaptığım itirazın hiçbir hukuki değeri olmayan Ödeme Muhtırasını şikayete konu ettiğim üzerine 5237 sayılı kanunun 157 ve 158. maddelerince suç sayılan bir kararla hüküm kurulması ve yapılantüm şikayetlerde açılan davalarda bu dolandırıcık kararının esas alınmasının beni mağdur ettiği açıktır. Bu nedenle HMK'nın 46. maddesinin inkar edilemeyecek şekilde ihlal edildiği açıktır. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2022/2 esas 2024/7 sayılı kararını yok sayarak yeniden ödeme muhtırası üzerinde değil, Faiz alacağını gösterir İlamsız Takipte Ödeme Emri üzerinde hüküm kurulması için Yargıtay 12. Hukuk Mahkemesinin 202272 Esas, 2024/7 sayılı kararının yeniden yeniden görülmesine karar verilmesine, Makul sürede yargılama yapılamadan Tazminata hükmedilmesine karar verilmesine. Yeniden yargılamaya karar verilmediği takdirde 50000. Tl. Maddi , 50000 Tl manevi olmak üzere ve 50000.Tl de Makul sürede dava görülmediğinden Tazminatı olmak üzere 150000.-Tl tazminata hükmedilmesine karar verilmesi, verilen bu kararların davanın başlangıcı olan 2007 yılından itibaren Yasal Faziziyle ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

   A- Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar

1-Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 19/11/2013 tarih ve 2013/974 Esas, 2013/1038 Karar,16. İcra Müd.2013/11949 sayılı kararı.2- Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.01.2014 tarih ve 2014/332-761 sayılı kararı.3-Ankara 11 İdari Mahkemesinin 11.08.2015 tarih ve 2015/1955 Esas 2015/1093 sayılı k. 4-14.1cra Hukuk Mahkemesi 27.10.2016 tarih ve 2016/339 Esas 2016/510 karar.5-Anayasa Mahkemesi 21.12.2018 tarih ve 2018/19433 sayı kararı6- 6. İdare Mahkemesinin 22.10.2019 tarih ve 2019/371 Esas 20192127 sayılı kararı7-Ankara 3. İdari Dava Dairesi nin 2020/1391 Esas 2021/1262 karaı 8- Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemesi 8.2.2021 tarih ve 2021/19 Esas 2021/175 kararı 9- Yargıtay12. Hukuk Dairesi 2022/2 Esas 2024/7 sayılı kararı

V- SONUÇ TALEPLER

  1- Yargıtay 12.Hukuk Mahkemesinin 2022/2 Esas 2024/7 sayılı karırının yok sayılarak davanın Özel Ödeme Muhtırası şikayet üzerine değil İlamzık Takipte Ödeme Emrinde belirtilen Faiz alacağı üzerinde yeniden yargılama yapılarak karar verinmesinin sağlanmasını, 2-Yeiden Yargılama kararı verilmezse 50000Tl Maddi 50000.-Tl manevevi Tazminata hükmedilmesine karar verilmesi, 3-Makul sürede dava görülmedinden 50000.-Tl Makul süre aşımı Tazmınati ver,imesine hükmedilmesi, 4- Tüm bu tazminatları İcranın başlangici olan 2007 yılından itibaren Yasal Faizine hükmedilerk verilmesini, 5- Dolandırıcık ve Faiz çetesi kuran Avukat İshak Özbey ve Hakim Ayhan Aksoy'un davalarının yeniden incelenerek benim gibi başka mağdur olup olmadığınının araştırılmasını, Arz ve Talep ederim.

28,10,2024

                                                                                                                             MUSTAFA DEMİR

                                                                                                                                  BAŞVURUCU

ANAYASA-YARGITAY.4. HUKUK EK BELGE

 

ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞINA

                                                               GÖNDERİLMEK ÜZERE

                                      OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE                                                              

                                                                    Dosya No: Osmanye: 2023/66, Anayasa:2023/25208

 ADI VE SOYADI       : MUSTAFA DEMİR

 GÖNDERİLEN YER : Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Bürosu

 KONUSU                      :  Bala Asliye Hukuk Mahkemesi 2023/219 Esas sayılı dosyasının 22.10.2024 tarihli duruşmasında davalı Ahmet Çalış'ın öldüğünün bildirilmesi ve 20 yıldır bitirilemeyen davamızla ilgili “Yeniden Yargılama" veya Tazminat taleplerimize yeniden değerleme yapılması. 

Oğlum Halil Demir’in 2004 yılında ağır bir kaza geçirmesi üzerine suçu telefonla ulaşılan Baba Ahmet Çalış'ın üstlenmesi ve bizzat bana kendisininkazanın kaldırımda olduğunu söylemesi ve Bala Karakolu ve Emniyeti görevlilerilerinde doğrulaması üzerine biz kaza evrakları ile değil, ağır olan hastamızla ilgilenmiştik. Ahmet Çalış’a telefon edilip olay rerine çağrılan Bakkalın sahibi Emekli Polis Memuru Mekin Öktem’in karakol ifadesiyle suçu üstüne alamamış. Tanık Can Gürbüz’ün ifadesiyle adına düzenlenen ve 8.8.2004 günü Savcılığa sunulan kaza evrakları ölen hanımının dayısı Kuyumcu Abdulkadir Kılıç ve bir trafik kazasında ölen dönemin Bala Belediye Başkanı Halil İbrahim Gürbüz’ün girişimleriyle Bala Savcılı maddi menfaat ve benim “davacı edilmeyeceğim" sözüyle kaza evraklarının Baba Ahmet Çalış olanlar yok edilmiş, oğul Murat Çalış adına düzenlenen evraklarda yalancı tanık ayarlanarak ve sahte evraklar düzenlenerek kaldırımdaki kaza yol ortasına alınmış. Biz durumu öğrenipte yasal işlem başlatınca kaza yapanlar değil şeref ve haysiyetini satın aldıkları Savcı ve Hakimler kalmıştı. Onlarla ilgili hukuk mücadelerimizde yirmi yılı aşkın devam etmektedir. Anayasa Mahkenizde açmış olduğumuz bu dava da bu Hakim ve Savcılar ve onları korumaya çalışan sözde Hakim ve Savcılarla ilgilidir. Davaya konu olan Yargıtay Genel Kurul kararında açıkça görüldüğü gibi hukuku yok sayarak hala birbirlerini korumaya ve kollamaya çalışmaktadırlar.

Bu süreçde Sanık Ahmet Çalış,  satıaldıkları 1. sınıf Hukukçuların aklıyla gerçek evrakları  yok edip sahte evraklar düzenlemekle ve yalancı tanıklar ayarlamakla kalmamış, mallarını da kaçırmıştı. Şimdi ise Cehenneme gitmiş yaptıklarının hesabını vermekle meşguldür. Arabayı satın aldığı Bacanağı Melih Sarı’yı Almanya'ya gönderek ve Alman vatandaşı yaparak bizi yıllarca tebligat işiyle uğraştırmış ve halende uğraştırıyordu.

Şimdisi ise ekli Nüfus Kaydında anlaşılacağı gibi mirascısı kızı Gülden Durmuş Almanya’ya gönderilmiş ve bizi tebligat işiyle uğraştırarak davamızın sonuçlanmaması için ne gerekiyorsa yapmaya devam edecekler ve tazminat hakkımızı gasbetmeye devam edeceklerdir.

Kazada ağır yaralanan ve yedi ayı koma olmak üzere iki yıl özel hastanelerle yüksek ücretlerle tedavi edilen oğlumun tazminatını ödememek için ne gerekiyorsa yapmaya devam edecekleri açıktır.

Kaza sonrası dava savcımız Başsavcı Mustafa Saylam Sayın Cumhurbaşkanını Marmaris Baskını Davası olmuş, ev sahibi Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın talimatıyla Davamız savcısı Mustafa Saylam’ın göz yummasıyla davamıza girerek yalanlarını ortaya çıkardığımız tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyen ve şikayetimle Ankara Kızılcahamamâ sürgün edilen Savcı Murat Gökhan Tahtakılık Yargıtay savcısı olmuş, Ceza davamızın Hakimi Fuat Pempeçiçek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı olmuş. Tüm bizim şikayetlerimiz Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanlığına yönlendirildiğinden asla sonuçlanmamakta ve davalarımız sürüncemede kalmaya devam etmektedir.

Davalı Ahmet Çalış’ın ölümüyle davamız yeni bir sürece girmiştir. Ahmet Çalış bize tazminat ödememek için mallarını kaçırmış, mevcut malları da şu anki borcu ödemeye yetmemektedir. Mirascısı olan kızlarının üzerinde mal bulunmadığından ve oğlu Murat Çalış'ın mevcut maaşınında mevcut borcun faizini dahi ödemeye yetmediğinden bizi mağdur ettikleri açıktır. Bu mağduriyette mahkeme sürecinde görev alam Hakim ve Savcıların kusurları inkar edilemeyecek şekilde açıktır. 6100 sayılı kanunun 46. maddesindeki şartların inkar edilemeyecek şekilde oluştuğu da açıktır. Davanın da daha uzun süre daha sonuçlandırılmayacağı açıktır. Bu davanın yeniden görülmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Davanın üzerinde 20 yıldan fazla bir zaman geçmiş olup ülkemizdeki yüksek enflasyon nedeniyle bizim alacaklarımız çok fazla değer kaybetmiştir. Anayasamızın 35. maddesinde açıkça belirtildiği gibi “Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” Denildiğinden 20 yıldan fazladır bizim alacağımız çok fazla değer kaybetmiş ve bunun bir kısmını telafi etmek amacıyla “Yeniden Değerleme” yaılması gerekmektedir. Yeniden değerleme yapılması maddi kaybımızı bir nebze olsun giderecektir.

Bu nedenle; Anayasa Mahkemenizde açmış olduğumuz 2023/25208 nolu davamıza yeniden yargılama” kararı veilmesi, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat bedellerimizin kaza tarihi olan 6.8.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte  ilişikte sunalan Yeniden Değerleme oranlarında yeniden değerleme yapılmasını ve davamızın bir an önce sonuçlandırılarak mağduriyetimiz bir an önce giderilmesi husunda ; 

Gereğini arz ve talep ederim. 28.10.2024                                                                                 

                                                                            Mustafa DEMİR

                                                                                Davacı

 EKLER:

1-      Bala Asliye Hukuk Mahkemesi 22.10.2024 tarih ve 2023/219 sayılı duruşma tutanağıi

2-      Ahmet Çalış’ın öldüğüne dair Vukuatlı Nüfus Kaydı Sureti

3-      Kızı Gülden Durmuş’un Nüfus Kaydı.

4-      Yeniden değerleme oranları yazısı.

5-      Mustafa Demir Kimlik Kartı fotokopisi.

2 Ağustos 2024 Cuma

FİLİSTİN MESELESİ

 

                             FİLİSTİN MESELESİ

 

            Filistin Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’nin İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın yemin töreni için Tahran’da kaldığı evde Füze atışıyla vurularak öldürülmesi üzerine yeniden gündeme gelen Filistin Meselesi’nin tarihi seyrini kısaca öğrenelim istiyorum.

            Osmanlı’nın son dönemlerde büyük borç altına girmesi ve batılı bankerlere yüksek oranda borçlanmasıyla başlar Filistin Meselesi. Bu dönemde borçlarını ödemekte zorlanan Osmanlı “Duyun-u Umumi” ilan ederek borç aldığı bankerlerin garantörü olan İngilizlere devlet gelirlerinin kontrolünü vermek zorunda kalmıştır. Bu dönemde İngilizler Osmanlı’nın bütün gelirlerini kontrol altına almışlar, başlarına da tebaları olan Yahudileri getirmişlerdir.

            Yahudiler, hayalleri olan Filistin topraklarında bir Yahudi Devleri kurmak ve Süleyman Mabedi’ni yeniden kurmak hayaliyle örgütlenmişlerdi. Bu örgün çalışmaları kapsamında bizzat dönemin Sultanı Abdulhamid Han’dan bütün borçların silinmesi karşılığı Filistin’de toprak satın almak istemişlerse de Sultan Abdulhamid Han bunları reddetmiştir. Bundan sonra Sultan Abdulhamid Han aleyhine kampanyalar ve suikastlar düzenlemeye ve onu devirmeye çalışmaya başlamışlardır. Ona “Kızıl Sultan” iftirasında bulunarak yönetimde olan bazı Müslüman liderlerinde yardımıyla “Selanik Avcı Taburları” nın Yıldız Sarayını basarak Sultan Abdulhamid’ i tahttan indirerek yerine Sultan Vahdettin’in geçmesiyle yeni bir dönem başlamıştır. Selanik Avcı Taburuyla İstanbul’a gelen Albay Mustafa Kemal’de Sultan Vahdettin’e Yaver olmuştur. Meşrutiyet İlan edilerek Sultan Vahdettin’in yetkileri kısıtlanmıştır. Yönetimi ele alan Meşrutiyetçiler 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Almanların yanında yer alarak savaşa girmişlerdir. Osmanlının hiçbir cephede yenilmemesine rağmen Amerikalıların Japonya'ya iki Atom Bombası atmasıyla Japonların yenilerek savaştan çekilmesi üzerine Almanlar da yenilerek savaştan çekilmişler ve bunların yanında savaşa girmiş olan Osmanlı’da hükmen yenik sayılarak savaştan çekilmişlerdir. Ordularını terhis etmek zorunda kalmışlardır.

            1915 yılında Çanakkale’yi geçemeyen İngiliz ve Fransız donanmaları ve orduları 1918 de Filistin Cephesinde 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal ve 4. Ordu Komutanı İsmet (İnönü) in yenilerek geri çekilmesi üzerine Osmanlının Filistin Cephesi çökmüş ve Filistin toprakları İngiliz yönetimine geçmiştir. Bu savaşta yenilen Osmanlı ordusunda 60000 civarında Şehit verilmiş, 20000 civarında da esir verilmiştir. Esirleri Mısır’a götüren İngilizler ilaçlı suyla büyük çoğunluğunu kör eylemiştir.

            Filistin Cephesinde yenilerek geri çekilen Mustafa Kemal Osmaniye-Bahçe tren istasyonunda Sultan Vahdettin’e bir telgraf çekmiştir. Bu telgrafla Mondros Mütarekesine Damat Ferit Paşa yerine Amiral Rauf (Orbay)’ın katılmasını sağlamıştır. Mondros Mütarekesinde İngilizlerin hazırlayıp önüne koyduğu mütareke şartlarını sarhoş kafayla “siz bu ülkeyi işgal edersiniz” diyerek imzalamak istememişse de İngiliz Amiralin gülerek İşgal etmeyeceği sözü üzerine mütarekeyi imzalamıştır. Rauf Bey de hatıratında bu olayı bizzat anlatmakta ve İngiliz Amirale küfürler etmektedir. İsteyen bulup okuyabilir.

 Bu mütareke üzerine de ülke işgal edilmiş,1915’te İngilizler savaşarak geçemedikleri Çanakkale boğazını rahat bir şekilde geçmişler ve Osmanlı Sarayını muhasara altına almışlardır. Bunun üzerine Anadolu’ya  geçme çalışmaları başlatılmıştır. Bu mihvalde Osmanlı’nın Anadolu’ya geçmesine izin vermeyen İngilizler Mustafa Kemal’inde aralarında olduğu 25 subayın Samsun’a gönderilmesine izin vermiştir. Hazırda olan 17 subayla birlikte Mustafa Kemal, İngilizlerin de katıldığı düzenlenen bir törenle Samsun’a gönderilmiş ve Kurtuluş Savaşı çalışmaları başlatılmıştır. Anadolu’da çeşitli toplantı ve Kongrelere katılan Mustafa Kemal 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiştir. Çalışmalara burada başlanılmış ve 23 Nisan 1920’de bir Cuma Namazı sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmuştur. Başkanlığına da bir oy farkla Mustafa Kemal seçilmiştir. İngilizlerin destek ve yardımıyla Anadolu’yu işgal eden Yunanlara karşı Sakarya Meydan Muharebesinin ardından 30 Ağustos Kocatepe Meydan Muharebesi de kazanılarak Yunanlılar Anadolu’dan tamamen temizlenmiştir.

Mustafa Kemal 28 Ekim 1923’de gazetecileri çağırarak Cumhuriyet kuracağını ilan etmiştir. 29 Ekim 1923’te de toplantıya katılan 59 Milletvekilinden 54’ün oyuyla Anayasın 1. Fıkrasını değiştirerek “Ülkenin yönetimi Cumhuriyettir” ibaresini eklettirmiş, sessiz sedasız Cumhuriyet bu şekilde ilan edilmiştir. Halbuki ülkenin toplamda 400 milletvekili vardır.

Bundan sonra Meclisin dindar  vekillerinin buna karşı çıkmasıyla bir mücadele başlamışsa da Milletvekili Topal Osman’ın öldürülmesi ve Milletvekili Deli Halid Paşa’nın mecliste sırtından vurularak öldürülmesi üzerine 1 Mart 1924 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Meclis fesh edilerek, Kazımkarabekir, Said Nursi ve Mehmet Akif(Ersoy) gibi dindar vekiller Milletvekilliğinden düşürülmüştür. Mustafa Kemal kendi adamlarından oluşan yeni bir Milletvekili oluşturmuş ve İnkılaplara başlamıştır. Hilafet dahil bazı kurumlar kaldırılmış, bazıları değiştirilmiştir. Tekke ve Zaviyeler kapatılmıştır. Osmanlı Hukuk sistemi kaldırılarak batılı hukuk sistemine geçilmiştir. Efkaf İdaresi kapatılmış, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. İlerleyen tarihlerde Osmanlı Hanedanı çıkarılan bir kanunla yurt dışına sürülmüştür. Harf İnkilabı yapılarak eski yazı kaldırılıp yerine latin alfabesi getirilmiştir.

1926 yılında sessiz sedası 200000’den fazla Yahudi’ye  ve 800000’den fazla Ermeni’ye Türk kimliği ve isimleri verilerek ülkenin yönetiminde söz sahibi yapılmışlardır.

Bundan sonra ülkede yeni bir dönem başlamıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde yönetimi ve ekonomiyi ellerine alan bu Yahudi ve Ermeni asıllı yeni Türkler, kendilerince uydurma bir tarih yazarak geçmişi kötüleme çalışması başlatılmış ve bundan da büyük başarı elde etmişlerdir. Yeni yazı sistemiyle yetişen yeni nesiller, eski yazıyı okuyamadığından geçmişlerini öğrenememiş, kendilerine ilkokul dahil tüm okullarda öğretilen yeni yazıyla yalan tarih ve geçmişi kötüleme çabaları büyük oranda başarılı olmuş ve geçmişine söven yeni bir nesil yetiştirilmiştir. Türk kimlikli bu Yahudiler ülke ekonomisini ve İngilizlerin desteğini kullanarak Filistin’e Yahudi göçünü destekleyen kuruluşlar kurarak dünyanın dört bir tarafında Yahudileri Filistin topraklarına toplamaya başlamışlardır. İngilizlerin ve içimizdeki Yahudilerinde desteğiyle büyük başarı sağlanmıştır. Ülkemizde Kur’an ve Ezan yasağı koyarak Ezanı Türkçeleştirmişler, Kur’an Eğitimini yasaklamışlardır. Bunları yapmaya, dinini öğrenmeye çalışan zavallı halka idam dahil yapmadıkları işkence ve zulmü bırakmamışlardır. Şapka devrimi yaparak Yahudi şapkalarını değerinin çok üstünde savaştan çıkmış zavallı halka zorla satarak almayanlara türlü işkenceler etmişlerdir. Şapka giymek istemeyen Din alimlerinin şapkayı kafasına çiviyle çakarak idamını gerçekleştirmişlerdir. Ülkemizdeki Vakıf Malları, Tekke ve Zaviye arazileri, Cami ve Mescitler, bu aşağılık yöneticilerce ihtiyaç fazlası gösterilip yok pahasına satışa çıkarılmış, bu sahte Türklerce satın alınarak elde edilen gelirler Filistin’e yerleştirilen Yahudilere harcanmıştır.

Nihayet 1948 yılında Filistin’de İSRAİL Devleti kurulmuştur. Bunu ilk tanıyan Ülke’de Türkiye olmuştur. Dönemin Cumhurbaşkanı İnönü bu günü Bayram İlan ve Resmi Tatil olarak ilan etmiştir. İsteyenler bunu bizzat İsmet İnönü’nün hatıratında okuyabilirler. Bizzat İnönü’nün deyimiyle İngilizler ne istediyse yapılmıştır. Buna 12 Adaların verilmesi, Türk Uçak sanayinin, Silah Sanayinin ve kağıt sanayinin kapattırılması, ülke ekonomisinin çökertilmesi ve Filistin’de İsrail Devletinin kurulması dahildir.

Görüldüğü gibi Filistin’de İsrail Devletinin kurulmasında en büyük yardım ve destek Türkiye Cumhuriyeti tarafından yapılmıştır. Bu Yahudi güruhu İnkilap ve devrim adı altında Türk halkına yaptığı zulmü şimdide Filistin halkına yapmaktadır. Filistin haritalarına bakıldığında 1948’de çok az bir toprağa sahip olan Yahudiler, yıllar içerisinde ve dünyanın gözü önünde ve Birleşmiş Milletlerin hiçbir yasa tasarısını takmayarak zulümlerine devam etmekte bir beis görmemektedirler. Şimdi de Filistin de Gazze halkını kadın, çocuk, yaşlı demeden açlığa ve yokluğa mahkum ederek zulmetmekte, yöneticilerini katletmekte bir mahsur görmemektedirler. Bunlara en büyük desteği de  başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batılı ülkeler vermektedir.

İsrail’in Gazze’de yaptığı zulüm yetmiyormuş gibi Filistin’in Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi İran’ın başkenti Tahran’da Cumhurbaşkanı’nın yemin töreninde vurması ve buna dünyanın sessiz kalmasının en büyük nedenlerinden birisi de dünya ekonomisine yön vermelerinden kaynaklanmaktadır. Kurdukları faizli sistemlerle dünyaya hükmetmektedirler. Onlardan yardım ve destek alan hiçbir Ülke yaptıklarından dolayı İsrail’e ses çıkaramamaktadır. Bu gün hala ülkemizin büyük zenginlerinin çoğu Yahudi asıllı zenginlerdir. Zamanında borç vererek Osmanlı ekonomisini nasıl çökerttilerse, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde ekonomiyi kontrol ederek, üretim ekonomisini yok ederek, yüksek Faizle Dünya Bankasına borçlandırarak ülkenin kalkınmasına engel oldularsa da artık ülkemiz yavaşta olsa da ekonomisini düzeltme yolunda büyük çabalar sarf etmektedir. Bunda da gelişmekte olan İHA ve SİHA’ larla birlikte Askeri Malzemelerde yavaş yavaş dünyada söz sahibi olmaya başlamasından kaynaklanmaktadır.

 Yahudilerin amacı olan Büyük Yahudi Devletini kurma çalışmaları ülkemizin güney kısımlarını kapsamakta, Fırat ve Dicle havzasıyla birlikte doğu Akdeniz bölgesindeki emellerinden asla vazgeçmemektedirler. Bunu da bir “Dini İnanç” meselesi ve  “vadedilmiş topraklar” olarak görmektedirler. Bunun için ülkemizdeki inançsız kürt halkını desteklemekte ülkemizin güneyinde bir terör devleti kurarak ülkemizin kalkınmasını engelleyerek vadedilmiş topraklarına kavuşmaya çalışmaktadırlar.

Filistin’de İsrail devletinin kurulmasına nasıl Türkiye Cumhuriyeti maddi ve manevi olarak ön ayak olmuşsa, onların amacına ulaşmadan ortadan kaldırılmasında da yine Türkiye Cumhuriyeti söz sahibi olacaktır. Hiçbir zulüm sonsuza kadar abad olmaz ve cezasız kalmaz. Allah’ın vadi her zaman gerçektir. Mutlaka yerine getirilecektir. Dünya tarihine baktığımızda da hiçbir zulüm cezasız kalmamış, zulüm yapan milletler bir şekilde helak edilmiştir. Nemrud gibi, Firavun gibi, Nuh kavmi gibi nice kavimler. Yahudi Kavmi de Allah’ın izniyle pek yakın bir zamanda zulmü nedeniyle ortadan kaldırılacaktır. Bu Allah’ın vadi’dir,  mutlaka ve mutlaka gerçekleşecektir. İsrail’in kurucusu Golda Meyr’in kuruluş konuşmasında dediği gibi İsrail yüz yılı göremeyecektir ve o yıllar artık pek yakındır.

Katil İsrail yönetimince İran’da Şehit edilen ve bu yazının yazıldığı sıralarda Doha’da cenaze namazı kılınıp defin işlemleri yapılan Filistin Siyasi İşler Büro Şefi İsmail Haniye’ye Allah’tan Rahmet diliyorum Mekanı Cennet olsun. Bu Şehid ne ilktir, ne de son olacaktır. Katil İsrail Devleti ve halkı ortadan kaldırılıncaya kadar bu mücadele devam edecektir. Öyle bir zaman gelecek ki arkasına saklanmak için diktikleri Gargat ağacı da kendilerini koruyamayarak yok olacaklardır.  Allah’ın izniyle arkasına saklandıkları diğer ağaç ve taşlar yerlerini haber verecek ve yok edileceklerdir. 2.8.2024

                                                                                                                   Mustafa DEMİR

                                                                                                                       Osmaniye

 

           

31 Temmuz 2024 Çarşamba

BALA ASLİYE HUKUK- ADLİ TIP- TEDAVİ EVRAKLARI

                                                           BALA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

                                                                               Sunulmak üzere

                                                        OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE                                                                                                                    Dosya No: 2023/219 Esas


DAVACI     :     1-Mustafa DEMİR, 

                          2- Fatma DEMİR  (Aynı Adreste)

          3- Halil DEMİR (Aynı Adreste)             

DAVALI       :    1-Ahmet ÇALIŞ (Ölmüş) Mirasçıları.

    2-Murat ÇALIŞ

    3-Melih SARI

    4-Güneş Sigorta A.Ş.

MAHKEMESİ  : Bala Asliye Hukuk Mahkemesi

    (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)

DOSYA NO     :  2023/219 Esas.


KONU              : İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 07.06.2024 tarih ve 69365276-101.01.04-2024/67710 sayılı yazısı eki Adli Tıp 3.İhtisas Kurulunun A.T.No: 69365276-101.01.04-2024/67710/15522, Karar No: 05/06/2024/17259 sayılı yazısıyla istenen ve Bala Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/06/2024 tarih ve 2023/219 sayılı 3. Celsesi ile talep edilen Adli tıp raporu evrakları.

TEBLİĞ TARİHİ : 25/06/2024 UYAP

BEYANLARIMIZ: Adli Tıp Kurumu İstanbul 3. İhtisas Kurulunun 107/06/2024 tarihli yazısıyla istenilen mağdur Halil Demir'in Göğüs Hastalıkları birimine sevki yapılarak istenilen tetkik ve MR işlemleri Gaziantep Üniversitesi Göğüs Hastalıkları birimincde yapılarak raporsuz olarak DİCOM-CD formatında düzenlenerek Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine sunulmak üzere ilişikte gönderilmiştir.

Bu işlemlere ait raporlama işlemi ise Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Birimince yapılarak doğrudan DİCOM-CD formatında mahkemenize ayrıca gönderilecektir.

Ayrıca, mağdurun kaza sonrası çekilen MR evrak ve raporları ile tedavi evrakları talep edildiğinden mağdurun velisi ve vasisi olarak elimde olan tüm tedavi ve MR evrakları tarafımca DİCOM-CD formatı düzenleme imkanım olmadığından CD'siz olarak film ve evraklar Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine sunulmak üzere ilişikte gönderilmektedir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim. 30.07.2024

                                                                                                   Mustafa DEMİR                                                                                                                    Davacı

E K L E R   :   1-İlgi yazı ve evrak suretleri 3 Adet

2-Raporsuz CD(Yeni işlemlere ait)

3-21 Adet MR Çekim Filmi

4-46 Adet MR Raporu ve Beyin Grafisi 

5-Bir tomar Güven Hastanesi tedavi evrak sureti 259 Adet 

6-76 Sayfa Güven Hastanesi Fark Faturası sureti

27 Mayıs 2024 Pazartesi

ANAYASA-YARGITAY GENEL KURULU

 A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti:Oğlum Halil Demir 06.08.2004 günü Bala Lisesi önünde Ağır yaralanmalı bir Trafik Kazasına maruz kalmış ve ağır bir şekilde yaralanmıştır. Kazadan 18 yıl geçmesine rağmen %98 Beyin özürlü ve bizim bakımımıza muhtaç şekilde ayağa kalkamaz ve yürüyemez şekilde engelli kalmıştır .Kaza ve tazminat davalarında ayrı olarak bu davalarda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/1142 Esas,2020/1872 karar nolu kararıyla Oy Çokluğu ile Onanmış ve 17.02.2023 tarihli UYAP SMS ile bana bildiirilmiş, bu dava oluşmuştur.(Ek3-4) Kaza kaldırımda olmasına rağmen ilk suçu üstlenen baba Ahmet Çalış adına düzenlenen gerçek kaza evrakları yalancı tanık ayarlanarak yok edilmiş, gerçek kaza yapan oğul adına sahte kaza evrakları düzenlenerek kaldırımdaki kaza yol ortasına alınmıştır.(Ek:5,6,7,8,9,10,11,12,13) Yapılan yargılamada Bala Hakim ve savcıları taraf olmuş, (Ek-14,15,16,17,18),:Taraf kıracı Savcı duruşmaya girerek yalancı tnıkların dinlenmesi engellenmiş,(19,20,21,22,23,24,25) tanık ifadesi dosydan çıkarılarak yok edilmiştir.((Ek:2627) Verilen hukuksuz kararla dava reddedilmiş(Ek:28) ise de Yargıtay 4. Hukuk bu kararı bozarak yeniden davaya devam edilmiştir.(Ek:29) Dava sonucu oğlum 2/8 haklı bulunmuş ve dosyadaki tazminata hükmedilmiştir(Ek:30) Oğlumun 6/8 tazminat hakkı gasp edilmiştir. 207 yılında Ankara Cuhuriyet Başsavcılığı üzerinde soruştorma başlatılmış, Ankara 14. İdare Mahkemesinde İdari Dava açılmışsa da Bakanlık Yargılama ve soruşturmaya izin vermemiştir. Başbakanlığa yazılan bir mektup üzerine (Ek:31 Adalet Bakanlığının 23.02.2016 tarihli Cevabı Üzerine(Ek:32) Ankara 16. İdare Mahkemesinde 2016/3090Esas Nolu İdari dava açılmıştır.(Ek:33) Yargılama neticesinde 2016/3090 Esas.2018/706 Karar ile davanın reddine karar verilmiştir.( Ek:34) Bu Karar 4.7.2018 tarihli bir dilekçeyle Ankara Bölge İdare Mahkemesinde temyiz edilmiş(Ek:35)Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10.İdari Dava Dairesi 2018/1086 Esas,2018/1056 Karar'la Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere Ankara 16. Mahkemesinin kararının onamıştır.(Ek:36) Bu karar üzerine 1.11.2018 tarihli dilekçe ile Danıştay'da dava açılmış(Ek:37), Danıştay10. Hukukdairesi 2019/246 Esas2020/3345 Karar sayılı kararıyla Yargıtay'da dava açılması gerektiği yönünde görüş bildirerek 10.İdari Dava daireleri kararını onamıştır.(Ek:38) Yargıtay'a 1.2.2021 tarihli dilekçe ile(Ek:39) Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde 2021/13 Esas nolu dava açılmıştır.Yargılama neticesinde mevrakların değiştirildiği kabul edilmesine ve Maliye Hazinesi Avukatının zaman defi reddedilmesine rağmen konunun Genel Kurul'dan tartışılacağı söylenerek dava 2021/13 Esas,2022/24 Kararla esastan Red edilmiştir.(Ek:40) Bu Karar 19.09.2022 tarihli dilekçe ile temyiz edilmiştir.(Ek:41) Yapılan Temyiz (Ek:1) sayılı kararla Oy Çokluğu ie onanmıştır. Kaza davası üzerinde 18 yıl 5 aydan fazla bir süre geçtiği halde hala kaza tazminat davalarımız sonuçlanamamış, araç sahibi yırtdışına kaçmış, makul süre çoktan aşılmıştır.(42,43,44) Bu süre içerisinde oğlumun bakıma muhtaç kalmış (Ek:45) sağlığım bozulmuş(Ek:46) tedavisi için evim satılmış, (Ek:47) banka borçlarım icralık olmuştur.(Ek48) Karşı taraf, taraf olan Hakim ve savcıların desteğiyle malını kaçırmış (Ek:49) ve bu dava oluşmuştur.

B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar: Bala Lisesi son sınıf öğrencisi ve okulunun Futbol takım kaptanı oğlum Halil Demir, Tanık Büşa Yıldırım'ın dosyadaki ifadesinde açıkça söylediği gibi Bala Lisesi önünde kaldırımda yürürken 15 yaşındaki bir çocuğun aşırı süratle kullandığı araçla arkadan ani ve hızlı kazaya mağruz kalmış, bu nedenle beyin sapı hasar almıştır. Bu gün itibariyle %98 beyin sapı hasarlı, akli dengesi yok, felçli ve ayağa kalkamaz şekilde dosyadaki Ankara Adli Tıp Raporunda belirttiği gibi bakıma muhtaç kalmıştır. Halen tedavisine devam edilmekte ve tüm bakımları tarafımızdan yapılmaktadır. Kazayı çocuk yapmasına rağmen telefonla ulaşılan babası kazayı üstlenmiş ve bize de kazanın kaldırımda olduğu, oğlumun herhangi bir kusurunun olmadığı bildirilmiştir. Biz hastamızla ilgilenirken hastaya ilk ulaşan ve müdahale edip gerekli haberi veren Emekli Polis Memuru Baklal Mekin Öktem'in ifadesiyle baba suçu üstüne alamamıştır. Fakat Bala Belediyesi Meclis Üyesi ve Bir Partinin eski ilçe başkanı Kuyumcu Abdulkadır Kılıç ve Belediye Başkanının girişimiyle etki altına alınan Hakim ve Savcıların talimatıyla Bala Karakolunda ilk anda Baba Ahmet Çalış adına evraklar yok edilerek, çocuk adına yalancı tanık ayarlanarak kaldırımdaki kaza yol ortasına alınmış ve oğlum 4/10 kusurlu olduğunu gösterir sahte evrak düzenlenmiş ve talimatı veren savcıya 8.8.2004 pazar günü teslim edilmiştir. Bizim olayı öğrenip yasal işlem başlatmamız ve Kuyumcu karşısında bizim de nüfusumuzu kullanmamız üzerine karşımızda kaza yapanlar değil, Hakim ve Savcılar kalmışır. Yalancı tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen bu gün Yargıtay Savcısı olan o günkü Bala savcısı ve Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'ın kiracısı oan Murat Gökhan Tahtakılıç duruşmamıza kuyumcunun EMİR VE TALİMATIYLA girerek yalanlarını ortaya çıkardığımız yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engellemiştir. Hakim tarafından alınan yalancı tanık'ın ilk yok edilen ifadesine benzer ifadesi Mahkemeye gönderilmeden yok edilmiştir. Bizim Şikayetimizle Savcı Kızılcahamam'a ona uyan Hakim'de Kazaz'a sürgün edilmiştir.Adalet Bakanlığının Hakim ve Savcılarına sahip çıkması ve yargılamaya izin vermemesi üzerine iadri soruşturma ve davamız düşmüştür. Bizim de Başbakan'a yazdığımız şikayet mektubu üzerine Bakanlığın cevabıyla açtığı- ğimız İdari Dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda oy çokluğu ile aleyhimize sonuçlanmış ve bu dava oluşmuştur.Anayasanın 138. maddesi açıkça ihlal edilmiştir. Bunun delili dosyaki Kiracı savcının girdiği duruşma tutanağı ve tanık ifadesinin yok edildiği Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin yazısıdır. 6100 sayılı kanunun 46. maddesinin tüm maddeleri açıkça ihlal edilmiş, özellikle (e) maddesinde ifade edildiği gibi bize hakkımız teslim edilmemek için ne gerekirse yapılmıştır. Tazminat davamız hukuksuzca düşürülerek karşı tarafın mal kaçırmasına sebebiyet verilmiştir AİH Mahkemesi Madde 6-Adil Yargılanma Hakkımız ihlal edilmiş ve makul sürede davamız görülmemiş ve halen de 10 yıldır devam etmektedir. Bu da makul sürenin açık ihlalidir.Ek Protokol No1 : Mulkiyetin korunması maddeleri ihlal edilmiştir. Hukuksuz işlem ve yargılama evimizin satılmasına neden olmuştur.

C- Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması

Bu hukuksuz yargılama sürecinde büyük Mağduriyetler ve büyük tedavi paraları harcadım. Oğlumun tedavisi için evimi sattım.Yine de aldığım kredi ve Kredi kartlarım icralık oldu. Adil Yargılama Yapılmadığı'ndan oğlum ve ben haklı iken haksız olduk. . Hiçbir kusurumuz yokken adaletsiz yargılama ve adam kayırma, ev sahibi adına duruşmaya girerek taraf olma, tanık ifadesini mahkemeye sunmayarak yok etme gibi haksız iş ve işlemlerele mağdur edildim. Hakkımda müşteki davacı olmamasına ve mahkemeye getirtilememesine , fetotan atılmasına rağmen haksız davalar açıldı. Bankalara yüksek oranda faiz ödemen zorunda kaldım. Araç sahibi anlaşmalı şekilde yurt dışına kaçırılarak tazminat davamız sürüncemede bırakıldı. Üç yıldır oyalamalarla Yargıtay kararı tebliğ edilmiyor. Halende edilmiş değildir Oğlumun %98 Beyin Özürlü kaldı, ben Böbreklerimi kaybettim ve Hemodiyaliz hastası oldum, Eşimin Kalp ve Sinir Hastası oldu . Öğretmen olması gereken oğlum kardeşine bakmak için atanmadı. Tüm bunlar bizi ailecek mağdur etti. Bu durumların düzeltilemez ve geri döndürülemez şekilde halen devam etmesi ve Adalete uygun olmayan Mahkeme Masraflarının tarafıma yüklenmesi de bu işin tuzu biberi oldu. Tüm bu mağduriyetler ve hastalıklar nedeniyle...

Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar

1-Ankara 16. İdare Mahkemesinin 2016/3090 Esas.2018/706 Karar sayılı kararı. 2-Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10.İdari Dava Dairesi 2018/1086 Esas,2018/1056 Kararı 3- Danıştay10. Hukukdairesi 2019/246 Esas2020/3345 Karar sayılı kararı 4-Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/13 Esas,2022/24 Karar sayılı kararı 5- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/1142 Esas,2020/1872 karar sayılı kararı. Bu karar 17.02.2023 tarihinde bana UYAP SMS ile tebliğ edilmiştir.

 Başvuru yollarının tüketildiği veya başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih: 1- KARARI VEREN MAHKEME/MERCİİ/ MAKAM :Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

2- KARARIN TARİHİ VE SAYISI:27.12.2022 tarih,2022/1142 Esas,2020/1872 karar

3- TEBLİĞ VEYA ÖĞRENME TARİHİ : 17.02.2023 UYAP SMS

V- SONUÇ TALEPLER

1- Hukuksuz kararlar gasp edilen 1.672.253,34.-Tl 6/8 Yasal Tazminat hakkımız olarak; 2- Mahkemeler ödediğimiz masraf ve Banalara ödediğimiz Faiz karşışığı olarak 100.000..-Tl. Mahkeme ve Faiz Masraflarımız olarak; 3- 2005 yılında satılan evim ve o tarihte beri ödediğim kiralar bedeli olarak 500.000.- Tl. satılıan evim halen ödediğim kiralara karşılık olarak 4- Makul sürede davanın sonuçlanmaamsı nedeniye 100.000.- Lira makul süre ihlali bedeli olarak 5- Ferçli kardeşine bakan oğlum için 500.000.- Lira Manevi tazmin bedeli olarak; 6- Tüm bu davaların masraflarının yasal faiziyle tarafıma ödenmesinin teminini; Toplam: 2.872.253,34.- Tl.(İki Milyon Sekiz Yüz Yetmişiki Bin İkiyüz Elli Üç Lira Otuzdört Kuruş)un kaza tarihinden itibaren Yasal faizi ie birlikte tarafıma ödenmesini: Arz ve Talep ederim.

Başvurucu :MUSTAFA DEMİR    Tarih :08/03/2023

6 Mayıs 2024 Pazartesi

MHP GENEL MERKEZİNE

                                                            MHP GENEL BAŞKANINA

(SAYIN DEVLET BAHÇELİ’YE)

 

            Sayın Genel Başkanım.

            Size Osmaniyeli bir hemşeriniz olarak 20 yıldır devam eden bir kaza davamız için yazıyorum. 6.8.2004 tarihinde Ankara Bala İlçesi Bala Lisesi önünde oğlum 15 yaşından bir çocuk tarafından kazaya maruz kalmıştır. Bu gün itibariyle beyin sapı hasarlı ve %98 engelli ve felçli kalmıştır. Halen davası sonuçlanmamış devam etmektedir. Nedeni ise kaza kaldırımda olmasına rağmen o zaman sizin Genel Başkanı olduğunuz MHP Bala eski İlçe Başkanınız ve Bala Belediyesi Meclis Üyeniz olan bir kuyumcunun partinizle olan nüfusunu kullanarak RÜŞVETLE gerçek kaza evraklarını yok ettirerek  kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmış olmasıdır. Bize ilk önce kazanın kaldırımda olduğu ve oğlumun kusuru olmadığı bildirildiğinden biz ağır olan hastamızla ilgilendiğimizden durumu ancak 35 gün sonra öğrendik ve yasal işlem başlattık.

            Sayı Genel Başkanım.

            Size gönderdiğim dosyanın eki Ek 10’ncu belgesinde açıkça göreceğiniz gibi büyük dedelerimiz akraba olup bizzat annem de sizin mensubu olduğunuz Fettahlılar Sülalesine mensup olduğundan bende MHP Genel Merkezine gelerek bizzat sizinle görüşmek istedim. Genel Merzde sizin yerinize Genel Başkan Yardımcınız ve Teşkilat Başkanınızla görüşerek durumu anlatıp Bala İlçe Başkanlığına telefon ettirerek kuyumcunun nüfusu etkisiz hale getirdim. Fakat bu kişinin satın aldığı Savcı ve Hakimler yaptıkları hukuksuzluktan ısrar ederek ve duruşmalarda taraf olmayı sürdürerek davamız sürüncemede kalmaya devam etti ve 20 yıldır davamız sonuçlanmadı. Halen devam ediyor.

            Sayın Genel Başkanım.

            Davamızın Savcısı Mustafa Saylam Sayın Cumhurbaşkanımızı Marmaris Davası savcısı olması ve davamızın Hakimlerinden Hakim Fuat Pembeçiçek’in de Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı olması nedeniyle de açılan soruşturma ve davalar hep olumsuzlulukla sonuçlandı. Bu olumsuzluklar ve hukuksuzluklar ekli dosyada açıkça anlatılmaktadır.

            Sayın Genel Başkanım

            Tüm bu hukuksuzluğun yapılmasına neden olanın sizin eski ilçe başkanınız olması nedeniyle sizden ekli dosyayı incelettirerek Sayın Cumhurbaşkanımızla durumu konuşarak bu hukuksuzlukların bir an önce giderilmesini sağlayarak bizim mağduriyetimizin giderilmesine yardımcı olmanızdır.

            Sayın Genel Başkanım.

            Tarih ve aile geçmişi hakkında çalışmalarıma devam ettiğimde sizinle uygun bir zamanda bir araya gelerek sizden neneniz ve soyisim değişikliği ve affınıza sığınarak Haruniye’den Cemal Algan’ın kızı konusunu dinlemek isterim. Bu konuları önemsediğimden çalışmasını yaptığım  Kozan Dağından Gavurdağına adlı çalışmamda anlatmak istiyorum. Ekli dosyadaki evraklardanda anlayacağınız gibi Dedemin baba tarafı Kozanoğulları, annesi tarafı Küçükalioğulları ve sizinde mensubu olduğunuz Fettahlılar Sülalesidir.

                       Selam ve Saygılarımızla.. 06.05.2024

  

EK:40 Evrak.                                                                                                    Mustafa DEMİR

                                                                                                                        Emekli -Mağdur

AK PARTİ GENEL MERKEZİNE

 AK PARTİ GENEL BAŞKANINA

(T.C. CUMHURBAŞKANINA)

            Sayın Cumhurbaşkanım.

            Size bu yazıyı AK PARTİ GENEL Başkanı olduğınız için yazıyorum. 14.8.2001  tarihinde kurulan partiniz  3.11.2002 tarihinde iktidara gelmiş ve halen iktidardadır.

            Diyanet’ten emekli bir memur olarak iktidarınız döneminde Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde kaldırımda 15 yaşında bir çocuk tarafından 6.8.2004 tarihinde oğlum ağır bir kaza geçirmiş ve halen %98 Beyin sapı hasarlı ve felçli olup bakımı tarafımızdan yapılmaktadır. 6.5.2024 tarihi itibariyle de kazanın 20. yılına girilmiş olup henüz kaza davası sonuçlanmamıştır. Hiçbir kusuru olmayan oğlum RÜŞVETLE kusurlu hale getirilmiş, bizim her şikayetimiz ve davamız ya sonuçsuz kalmış, yada  cevap verilmemiştir

            Parti merkezinize yazmış olduğum 15.09.2015 tarihli şikayet (ek:1) cevabı üzerine İdari dava açılmış, (ek:2) davanın reddi üzerine de 2.1.2021 tarihli dilekçeile Yargıtay 4. Hukuk Dairesine idari dava açılmış (Ek:3), bizzat bana davanın Genel Kurulda tartışılacağı söylenerek usulen RED kararı verilmiştir.(Ek:4)Konunun Yargıtay Genel Kuruluna taşınmasına(ek:5) karar verdirilmiştir.

            Bala Merkez Karakolu ve Emniyet Görevlileri hakkında açılan idari davanın Yargıtay’a taşınması üzerine (ek:6) Bala Savcısı iken Kuyumcunun kiracısı olarak Kuyumcu adına davaya girerek tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyen ve şikayetim üzerine de sürgün edilen Savcı Yargıtay Savcısı olduğundan yargılamaya izin verilmemesi üzerine bu dosya da Yargıtay Genel Kurululu davasuna ek olarak gönderilmiştir(ek:7)

            Yargıtay Genel Kurulu oy çokluğu ile Red kararı vermiş, (ek:8)bu kararda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru olarak taşınmış ve halen devam etmektedir.

            Sayın Cumhurbaşkanım.

            Kaza sonrası neler yaşandığına gelince; kazanın ilk önce baba tarafından yapıldığı ve kaldırımda olduu ve oğlumun kusurunun bulunmadığı kaza yapanlarca ve emniyet yetkililerince bize bildirildiğinden biz ağır olan oğlumuzla ilgilenip kaza evraklarıyla ilgilenmemiştik. Bunu fırsat bilen Kaza yapan çocuğun annesinin dayısı olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, mensubu olduğu MHP Belediye Meclis Üyeliğini ve Eski MHP İlçe Başkanlığını kullanarak ve benide davacı ettirmeyeceğini iddia ederek ve rüşvetle Savcılık, Emniyet ve karakol yetkililerini satın alarak baba adına olan gerçek kaza evraklarını yok ettirip ayarladığı yalancı tanıkla kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmış, bizi de davacı ettirmeyeceğini ileri sürmüştür. Biz 35 gün sonra durumu öğrenip yasal işlem başlatıp, nüfusumuzla (Dedemin Baba tarafı Kozanoğulları olup Sayın Erbakan soyundan (Ek:9), annesi tarafı Küçükalioğulları ve Fettahlılar soyundan olup Sayın Devlet Bahçeli’nin soyundandır. Ayrıca annemin dedesi de Fettahlılar soyundandır(ek:10)) kendisine karşı durunca, ilk önce MHP genel Merkezine gidip Genel Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başbanıyla görüşerek nüfusunu kırınca karşımızda kaza yapanlar değil üç kuruşa şeref ve haysiyetini satan Bala Adliyesi, Emniyeti ve Karakol yetkilileri ile onlara sahip çıkarak ve açılan davaları reddedip şikayetleri etkisizleştiren Hükümetiniz Bakanlık yetkilileri, Hakim ve Savcılar kalmıştır. Bu nedenle davamız 20 yıldır halen neticelenmemiştir.

            Sayın Cumhurbaşkanım.

Kaza ile ilgili karakol yazısı(ek:11) 8.8.2004 tarihinde olup, bu yazıyı yazan Emniyet Amir vekili ve trafik polisi ifadesinde kaza raporunun kendisine 9.8.2004 tarihinde verildiğini (ek:12-13) iddia  etmektedir. Karakol yazısı deftere kayıtlı yazı olup bu kaydı değiştiremediklerinden ve gerçek raporu RÜŞVETLE yok ettiklerinden alçakça yalan söylemektedirler. Oysa gerçek raporun varlığı tanık ifadesiyle (ek:14) sabittir. Namusunu ve şerefini üç kuruşa satanlar 20 yıldır bu gerçeği görmezlikten gelmektedirler. Dava başladıktan sonra Emniyetçe ve Mahkemece taraf olmaya devam edilmiş, Soruşturmaya çağrılan Polislerin İfadesi dosyaya konmamıştır.(ek:15). Kaza ve Adaleti yanıltma davasında kaza davasında kazanın kaldırımda olduğunu tekrar ifade eden tanık Gülümser ve Büşra Yıldırım (ek:16) ve  kaza davasında söylediği yalandan vaz geçen tanık Mustafa Yaşar (Ek:17) ile ilk ifadesi yok edilen bizim talebimizle tekrar tanik yapılan ve Ankara 3. Çocuk Mahkemesiyle ifadesi istenen,(ek:18) polis zoruyla getirtilerek Asliye Ceza Hakimi Fuat Pembeçiçek tarafından ifadesi alınan tanık Can Gürbüz’ün ifadesi dosyadan çıkarılarak yok edilmiş (ek:19) kendilerine söyletilen yalanlardan vazgeçtiğini gören Bala Savcılığı duruşmaya bizzat Kuyumcu Abdulkadir Kılıç'in kiracısı ve halen Yargıtay Savcısı olan M.Gökhan Tahtakılıç girerek yalancı tanıkların yeniden dinlenmeleri engellenmiştir.(ek:20) Davamızda halen bu sahte evraklar üzerinde devam etmektedir.

            Sayın Cumhurbaşkanım.

Ak Parti olarak 22 yıllık iktidarınızın 20 yılı sizinle Adalet mücadelesi yapmakla geçti. Ekli evraklarda göreceğiniz gibi artık hukuksuzluk kabul edilemez boyuta geldi. Kaza zamanı Mustafa Saylam ile çalışan Savcı İrfan Saz Fetö çetesi üyesi olarak görevden atıldıysa da her nasılsa görevine geri döndü.(Ek:21) Talimatla gerçek evrakları değiştiren Başsavcı Mustafa Saylam sizin Marmaris davası savcınız oldu. Fetöcülerin onu parlatmak üzere yaptıkları haberlerdende sizin savcınız olduğunu öğrenmiş oldum. Aldığı tanık Can Gürbüz’ün ifadesi yok edilen Hakim Fuat Pembeçiçek Bala Asliye Caza Mahkemesi Hakimliğinde Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanlığına gitti.

 Kaza tazminat davamız baba Ahmet Çalış’ın oğlunun 18 yaşına girmesi nedeniyle (15 yaşında kaza yaptığından) hakkındaki dava Sıfat yokluğundan reddedildi. (ek:22) Bu karar temyiz edilerek 4. Hukuk Dairesince Oğul Murat Çalış’ın 18 yaşından küçük olduğundan taraf olmadığı gerekçesiyle bozuldu (ek:23) davamızda dosyadaki tazminatla karar verilmesine rağmen 20 yıldır kesinleşmedi (ek:24).Yargıtay 17.  Hukuk Dairesince bu kararda bozularak dava yeniden başlatıldı(Ek:25). Bizde Mahkemesine Beyan göndererek yaşanan hukuksuzluğu Mahkemesine taşıdık. (ek:26). Fakat Mahkemesince hiçbir işlem yapılmayınca bizde konuyu Cimer’e taşıdık (Ek:27). Fakat bu güne kadar bir cevap alamadık. Davamızda yeniden başlayarak rapor için İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurumuna gidilerek yeniden rapor alınacak (ek:28) ve davaya devam edilecek. Ankara Adli Tıp Kurumu raporunda belirtildiği gibi oğlum bakıma muhtaç kaldı (ek:29) ve benimde sağlığım bozularak Hemodiyaliz hastası oldum. (Ek:30)

Sayın Cumhurbaşkanım.

Kaza evraklarının değiştirildiğini ilk olarak bize söylayan ve Mahkemede tanıklık edeceğini söyleyen Bala Emniyetinde görevli Polis memuru Cafer Kındırıcı dava başlamadan Kalp Krizi geçirerek vefat etmişti. 2016’da meydana gelen Fetö kalkışmasından sonra bir polisin ifadesiyle rahatsız olduğu ve ilaç kullandığı halde Fetöcü polislerce oyun oynamasını bilerek teşvik ederek kalp krizi geçirmesinin saplandığını belirtmesi üzere benim Emniyet Genel Müdürlüğüne mesaj atarak konunun araştırılmasını istemem üzerine önce baştan savulmak istenmiş, benim ısrarlı takibimle Osmaniye Karakolunda ifade vermem üzerine (ek:31) önce bu ifadenin alınmadığı ifade edilmiş (ek:32) benim tekrar müracaatım üzerine Osmaniye Karakolu evrakı bala Emniyetine gönderdiğini teyit edince (Ek.33) Bala Emniyet konuyu araştırmak yerine adi bir tutanak tutarak ve 2007 yılında verilen ve 15 yaşında çocuğun cezası olmadığı için takip etmediğimiz ceza davasını göndermişlerdir. (ek:34) Bizim buna da itirazımız üzerine konu Adalet Bakanlına intikal etmiş, Bakanlık adına Ankara Cumhuriyet Başsavcığı cevaben şikayetçi olmamı veya idari dava açmamı isteyen bir cevap vermiştir. (Ek:35) Oysa biz 20 yıldır bu dava ile uğraşıyoruz ve hukuka olan inancımız büyük ölçüde sarsıldığı için tekrar dava açmanın abesle iştikalden başka bir şey olmayacağını yaşarak öğrenmiş bulunuyoruz.

Kaza zamanı Ankara Gazi Ğniversitesi Öğrencisi iken Zaman Gazetesinde çalışan ve Fetö olayından sonra görevinden atılan veya tutuklanan yeğenlerimin girişimiyle Zaman TV’de konunun haber edilmesi sizin Marmaris davanız savcısı tarafından engellenmişti. Bu konunun araştırılması isteğimde saçma gerekçeyle reddedildi (Ek:36)

Kaza zamanı oğlum 7 ay komada kaldığı ve özel hastanelede iki yıl yüksek ücretle tedavi gördüğü için maddi açıdan zor duruma düştüğümden mensubu olduğum Diyanet İşleri Başkanlığında ve İlçe Musasibi olduğum Türkiye Diyanet Vakfında yardım talebinde bulunduysamda verilen sözler tutulmadığı gibi bizzat benim hazırladığım dosya tahrif edilerek birde icraya verildim. Aldığım krediler ve kredi kartlarımda icralık oldu. Oluşan 7 icradan ilk önce ödenen Vakıfbank Kredi kartı 2008 de maaşımdan kesilerek ödenmesine rağmen 2013 yılında faiz alacağı olduğundan bahisle icraya verildim. Yapılan itiraz açılan dava reddedildi. En son Yargıtay 12. Dairesinde açılan (ek:37) ve kanunun aslı ödenmiş borcun fazin alımış sayılacı açık hükmüne rağmen 6100 sayılı kanunun 46. maddesi oluşmadığı iddia ederek reddedildi (Ek:38) Bizde huksuzca faizin faizini ödemek zorunda bırakıldık. Halbuki mahkemeye itiraz etmek yerine İcra Dairesine itiraz ederek borcu kabul etmediği bildirmek mahkemelerde yaşanan rezaleti önleyecek, benim yerime banka avukatı dava açmak zorunda kalacakmış. Hukukun rezilliklerinden birini daha bizzat yaşamış olduk.

Aynı şekilde  Anayasa Mahkemesine taşıdığımız Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararı(Ek:39) beklenmeden Avukatlık ücreti için icra işlemi başlatıldı. (Ek:40)  20 yıldır yaşadığımız hukukuzlukla uğraştığımız yetmiyormuşmu  gibi birde İcralarla uğraşmak zorunda kalacağız. 

               Sayın Cumhurbaşkanım.

            Yukarida açıkça izah edildiği gibi kaldırımda meydana gelen bir kazanın rüşvetle yol ortasına alınması, gerçek evrakların yok edilerek sahte evrak düzenlenmesi ve sahte tanık ayarlanması, bu rezaletin ortaya çıkarılmasına rağmen görev ve yetkinin kötüye kullanılarak yalancı tanıklar ve evrakı değiştirenler hakkında işlem yapılması yerine bunların yeniden dinlenmesnin engellenmesi, ev sahibi adına davaya girerek görevini kötüye kullandığı ispat edilip sürgün edilen birinin Yargıtaya Savcı olarak atanması ve kendisi hakkındaki bir davaya yargılama izni vermemesi hiçbir zaman Adalet olarak kabul edilemez ve bizde böyle adaleti kabul etmiyoruz.

            Benim bizzat Avukatıma dediğim gibi bizim arkamızda çevrilen hukuk rezaletini kabul etmediğimiz gibi böyle hukuksuz kararları da kabul etmiyoruz. Asla yalan söylemeden ne gerekiyorsa yapmaya karar verdik ve hukuksuzca sonuçlansada ne gerekiyorsa yaptık. Haklı iken haksız olmamak içinde güç kullanmadık. Halbuki buna muktedirdik ve halende muktediriz. Eğer sizin Marmaris Davanız savcısı olan Mustafa Saylam evrakların değiştirilmesi talimatını vermeseydi böyle bir hukuk rezaleti asla yaşanmayacaktı. Sayın Savcınız evrakın değiştirilmesini istemekle kalmamış, Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle istenilen ve Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınan ifadeyi de yok etmiştir. Hakim Fuat Pembeçiçek'le 2004/95 sayılı Adaleti yanıltma davasında bu ifade konusunda bizzat tartışmıştım. Hakim bana “İfadesi alıp gönderdim Mahkemesine git" demesi üzerine mahkeme kaleminde bu ifadeyi bulup okumuştum. kazanın Kaldırımda olduğunu, aracın çok hızlı olduğunu,  kendisini çeşmeye atarak kurtardığını söylüyordu. İfadenin bir suretini almak istediğimden Hakim Mehmet Keskin olmadığından Savcı Mustafa Saylam’a yönlendirilmiştim. Savcı da Hakim geldiğinde ondan almamı söylerek beni yollamıştı. Bir gün sonra geldiğimde kalemde ben gidince Hakimin geldiği ve hemen ifadeyi Ankara 3. Çocuk Mahkemesine gönderdiklerini söylemişlerdi.

            Yaşanan diğer hukuksuzluk üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında şikayette bulunarak yasal işlem başlatmış, şikayet üzere Hakim Kazan’a Kuyumcunun Kicarısı Sacı Murat Gökhan Tahtakılıç Kızılcahamam'a görevli gönderilmiş, bir-iki yıl sonra da kadroları Bala'dan gönderilmişti. Soruşturma sonrası yasal olarak müracat ederek tüm mahkeme evraklarını ve soruşturma evraklarını almıştım. Bu ifadeyi diğer bazı evraklar gibi dosyada bulamayınca uzun bir şikayet sonrası böyle bir ifadenin olmadığının cevabını yasal olarak almış ve bu ifadeni dosyada çıkarılarak yok edildiğini tespit ettirmiştim. 

Kendisinin tayini de Muğlaya Çıkmış, 2006 yılında anne ve babasını da hacca göndermişti. 2006 yılında görevli olarak bende Hacca gittim. Görevimle birlikte Hac ibadetimi yaptığım sırada tüm bu hukuksuzluk ve bunu yapanlar, yapılmasınagöz yumanlar görevini kötüye kullanarak bizi mağdur edenler ve denlere göz yumanlara bir Sabah Namazı sonrası Beddu ettim. Çünkü mazlumun bedduası asla reddedilmez. Kabe de yapılan dua ve beddua da mensubu olduğum İslam Dinince asla reddedilmeyecek duların başında gelmektedir. Allahın adaleti Adaletlerin en büyüğüdür. Cezası da cezaların en ağırıdır. En büyük Adalet Allah’ın Adaletidir. Bu dünyada gerçekleşmese bile Ahirette gerçekleşmesi kesindir. Bu dünyada hukuksuzluk yapanlarla onları koruyup kollayarak yaptıklarına göz yummanlar Ahirette yaptıklarının karşılığını mutlaka alacaklardır. Bizde sizleri tüm bu yaşadıklarımı Allah’a havale ediyor, Allah’ın bize yaşattıklarına tevekkül ederek Ahirette en ağır cezayı almaları için Allah'a dua ediyoruz.         

             Selam ve Saygılarımızla.. 06.05.2024

  

EK:40 Evrak.                                                                                                    Mustafa DEMİR

                                                                                                                        Emekli -Mağdur