11 Şubat 2014 Salı

MÜLKİYE MÜFETTİŞİ



Hastanede geldiğimde Kaymakam Bey’in beni çağırdığını söylediler. Gittim. Kaymakamlığa Müfettiş gelmiş. Müfettiş ADSL İnternet kurulmasını istiyormuş. Bilgisayar öğretmeni çağırmışlar, yapamamış. Kaymakam Bey’e nasıl yapılacağını izah ettim. Sordu:

            -Sen nerden öğrendin? Ben de :

            -Ankara’da hem Proğram Hem de Donanım kursuna katıldım. Fiilen de donanımla ilgileniyorum. Dedim.

            Bende; Kaymakamlığa kurulacak ADSL’i bilgisayarlarının kaldıramayacağını, bilgisayarlarının bu konuda yetersiz olduğunu, kurulunca çok yavaş çalışacağını ve bilgisayarlarının sık sık kilitleneceğini Kaymakam Bey’e uygun lisanla izah ettim. Kaymakam Bey önce hattın çalıştırılmasını, ondan sonrasına bakacaklarını söyledi. Bende kalem’e geçip ADSL’nin kurulabilmesi için önce abone olunmasını, daha sonra hattın uygun hale getirilmesini istedim ve tekrar hastaneye gittim. Bir gün sonra Ankara’da ADSL makinası alıp geldiğimde hat hazırdı. ADSL’yi Yazı İşeri Müdürü odasına kurdum. Dediğim gibi oldu. Bilgisayarları düzgün çalışmadı. Ben bilgisayarla uğraşırken Müfettiş Bey odaya girdi. Yanında bir kişi daha vardı. Yazı işleri Müdürü Vekili olan Şef bana Müfettişi ve yanındaki kişiyi tanıttı. Yanındaki Emniyet Müfettişi imiş. Bana Emniyet Müfettişi diye tanıştırılınca ben:

            -Emniyet’in işini yapmıyorum!

 Dedim ve elimdeki işi bıraktım.

Mülkiye Müfettişi:

-Emniyet’in işini niye yapmıyorsun? diye sordu.

Ben de :

-Oğlum kaza geçirdi şu an hastanede yoğun bakımda yatıyor.Biz hastanede uğraşırken arkamızda raporlar değiştirilmiş. O çocukta bilgisayarcıydı. Emniyetin bilgisayarına bir şey olsa onu çağırıyorlardı. Bu nedenle ben Emniyet’in artık işini yapmıyorum. Dedim.

Müfettiş :

-Ben Mülkiye Müfettişiyim, Emniyetin değil. Sen benim işimi yapıyorsun. Dedi. Bende:

-ADSL’yi kurdum ama Bilgisayar yetersiz, çok yavaş çalışıyor ve kilitleniyor. Benim işim bitti. Dedim.

Kalkıp benim yerime bilgisayarın başına geçti. Bana da:

-Kaza evrakları varsa getir bir bakayım. Dedi.

Ben odadan çıktıktan sonra Şef:

-Müfettiş’e ne dedin öyle. Adam şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi… Dedi.

Bende:

-Hakkımı sonuna kadar arayacağım….

 Deyince diğer memurlarda beni desteklediler. Bende eve gidip kaza dosyalarının bende bulunan suretlerini getirip Mülkiye Müfettişine verdim. Daha sonra Kaymakam Bey Müftü Bey’i çağırmış. Bizim bilgisayarlardan birini istemiş. Bizim dairede dört adet bilgisayar vardı ve hepside son sistem yeni bilgisayardı ve birbirine bağlı hat bilgisayarlardı. Bir yıl önce resmi ödenek gönderilmişti. Resmi ödenekle Devlet Malzeme Ofisinde iki bilgisayar alınamazken ben Ankara’da kurs gördüğüm ve sonrasında birlikte hareket ettiğim yerde aynı parayla üç bilgisayar almış, üstüne de ağ kurdurmuştum. Kurulumu da birlikte yapmıştık. Ana Makine benim kullandığım bilgisayardı. Müftü Bey önce benim kullandığım bilgisayarı vermek istediyse de ana makine olduğunu öğrenince kendi kullandığı bilgisayarı vermeye karar verdik. Bilgisayarı Kaymakamlığa  benim götürüp kurmam gerekiyordu. Bende zaten ağımda kayıtlı bilgisayarı “Uzak Bilgisayarım” olarak ayarladım ve götürüp Kaymakamlığa kurdum.

Bir süre sonra Emniyet Amirliğinden beni çağırdılar. Komşum Eczacı Barbaros beyle birlikte gittik. Benim Müfettişe konuşmam Amirliğe gitmiş, Amir Bey’de rahatsız olmuş. Emniyette bir süre konuştuk. Emniyet Amiri değişmişti. Kaza zamanı Bala’da olan Emniyet Amiri değildi. Amir Bey ısrarla raporun değiştirilmesinin mümkün olamayacağını savunuyordu. Benden dosyayı istedi. Bende Müfettişe verdiğimi söyledim. Israrla dosyayı isteyince Barbaros Beyle gelip Kaymakamlıkta dosyayı alıp Emniyet Amirliğine geri döndük. Amir Bey bir süre dosyayı inceledi. Bana evrakları gösteriyor, bir şey deyip demediğimi soruyordu. Ahmet Çalış’ın üst arama ve nezarete alınma tutanağına gelince:

-Orada dur. Adam Avukatı olmadan ifade vermeyeceğini söylemiş, tutanak tutulmuş. Tutanağa saat yazılmış. Adam nezarete alınmış. İfadesi de aynı tarih ve saati taşıyor. Sence hangisi doğru? Dedim.

Amir hemen İfade tutanağını açtı. İnceledi, bir şey diyemedi. Konuşmamızın havası değişmişti. Bir süre daha tartıştıktan sonra olay yerine gitmeye karar verdik.

Benim doğru söylediğimi görünce değişen Trafik Polisini çağırdı. Birlikte kendi Emniyet aracıyla bende Barbaros Bey’in aracıyla kaza yeri olan bala Lisesi önüne gittik.

Olay yerini inceleyen Emniyet Amiri ve olay zamanının normal polis memuru, yeni trafik memuru kaza yapan aracın suçlu olduğunu, yayanın suçunun olmadığını söyledi. Amir Bey’in tutumu değişmişti. Bana:

-Kimsenin Emniyet hakkında kötü düşünmesini istemem.. dedi. Ben:

-Emniyet hakkında genel olarak kötü düşünmüyorum. Benim teşkilatınızın her hademesinde elliden fazla akrabam var. Ben sadece Bala Karakol ve Emniyetinin artık işini yapmayacağımı söylüyorum. Yapılan haksızlığı kabul edemiyorum.. dedim

Amir bizden ayrıldı. Olay yerini tekrar gezerken polis memuruyla bir şeyler konuşuyordu. Bizde Barbaros Bey’le olay yerinde ayrıldık. Bende dosyalarımı tekrar Kaymakamlığa getirip Müfettiş Bey’in odasına koydurdum. Olanları da bir süre konuştuktan sonra tekrar hastaneye gitmek üzere Kaymakamlıktan ayrıldım.

Bir süre sonra Mülkiye Müfettişi işini bitirdi. Belediye’ye geçecekti. Bilgisayarın belediye’yede gitmemesi için Müftü Bey beni bilgisayarı almak üzere Kaymakamlığa gönderdi. Yazı işleri odasına girince Müfettiş Beyle bir süre konuştuktan sonra kaza dosyalarımı çekmecesinde çıkartıp masanın üzerine koydu. Bana dönüp:

-Dosyanı inceledim. Bunda bir şey yok..

Konuşmasını bitirmesine fırsat vermeden:

-Siz memurları koruyorsunuz! Dedim.

Şaşırmıştı. Bende :

-Bu dosya kokuyor. Daha yeni olay yerine gittik. Yeni Emniyet Amiri ve Trafik Polisi mağdurun değil, aracın suçlu olduğunu kabul etti. Dedim.

Müfettiş dosyayı yeniden inceleye başladı. Bende kendisine dosyadaki tutarsızlıkları teker teker gösterdim. Ondan sonra da sert bir şekilde:

-Ülkemizde haklı olan değil güçlü olan haklı! Bu dosyanın Savcılıktan alınıp değiştirildiği biliyoruz!. Ben Gaziantep İslahiye’den Seydo Ağa’nın torunlarındanım! İspat edilemeyecek şeyler yapmaya bizde muktedir insanız! Deyince:

-Maalesef bu ülkemizin bir handikapı. Bunun önüne bir türlü geçilemiyor. Savcılık konusu beni aşar. Sen bilgisayarla uğraşıyorsun. Yukarıya bunu bildir, gereğini yaparlar. Ben Savcılığa bir şey yapamam. Dedi ve dosyaları bana verdi. Bende alıp götüreceğim bilgisayarın üzerine koydum. Kendisi çıkmak üzere ayağa kalkmıştı. Bu arada kapı açıldı ve kapıda Kaymakam Bey göründü. Bana dönüp:

-Hemen bilgisayarı almaya mı geldin? Diye takıldıktan sonra Müfettiş Bey’e:

-Hadi çıkalım. dedi.

Müfettiş Bey çıkarken:

-Dosyalarımı silin kimse okumasın. Dedi.

Bende :

-İyi bir bilgisayarcı silinse de yine okuyabilir. dedim.

Müfettiş Bey bilgisayarı “Uzak Bilgisayarım” yaptığımı, yazdıklarını iki bina ötede okuduğumu, kendisinin raporunda kaza ile ilgili tek kelime bile etmediğini bildiğimi bilse herhalde ne kadar kızardı Allah bilir.

Kapıdan çıkarken:

-Onu duymuştum. Sen gereğini yap. dedi ve Kaymakam Bey’le çıkıp gittiler.

Bende Bilgisayarı alıp getirdim ve yerine kurdum. Onun raporlarını da bilgisayarda temizledim.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder