Hastanede geldiğimde Kaymakam Bey’in beni çağırdığını
söylediler. Gittim. Kaymakamlığa Müfettiş gelmiş. Müfettiş ADSL İnternet
kurulmasını istiyormuş. Bilgisayar öğretmeni çağırmışlar, yapamamış. Kaymakam
Bey’e nasıl yapılacağını izah ettim. Sordu:
-Sen nerden öğrendin? Ben de :
-Ankara’da hem Proğram Hem de
Donanım kursuna katıldım. Fiilen de donanımla ilgileniyorum. Dedim.
Bende; Kaymakamlığa kurulacak ADSL’i
bilgisayarlarının kaldıramayacağını, bilgisayarlarının bu konuda yetersiz olduğunu,
kurulunca çok yavaş çalışacağını ve bilgisayarlarının sık sık kilitleneceğini
Kaymakam Bey’e uygun lisanla izah ettim. Kaymakam Bey önce hattın
çalıştırılmasını, ondan sonrasına bakacaklarını söyledi. Bende kalem’e geçip
ADSL’nin kurulabilmesi için önce abone olunmasını, daha sonra hattın uygun hale
getirilmesini istedim ve tekrar hastaneye gittim. Bir gün sonra Ankara’da ADSL
makinası alıp geldiğimde hat hazırdı. ADSL’yi Yazı İşeri Müdürü odasına kurdum.
Dediğim gibi oldu. Bilgisayarları düzgün çalışmadı. Ben bilgisayarla uğraşırken
Müfettiş Bey odaya girdi. Yanında bir kişi daha vardı. Yazı işleri Müdürü
Vekili olan Şef bana Müfettişi ve yanındaki kişiyi tanıttı. Yanındaki Emniyet
Müfettişi imiş. Bana Emniyet Müfettişi diye tanıştırılınca ben:
-Emniyet’in işini yapmıyorum!
Dedim ve
elimdeki işi bıraktım.
Mülkiye Müfettişi:
-Emniyet’in işini niye yapmıyorsun? diye sordu.
Ben de :
-Oğlum kaza geçirdi şu an hastanede yoğun bakımda
yatıyor.Biz hastanede uğraşırken arkamızda raporlar değiştirilmiş. O çocukta
bilgisayarcıydı. Emniyetin bilgisayarına bir şey olsa onu çağırıyorlardı. Bu
nedenle ben Emniyet’in artık işini yapmıyorum. Dedim.
Müfettiş :
-Ben Mülkiye Müfettişiyim, Emniyetin değil. Sen benim
işimi yapıyorsun. Dedi. Bende:
-ADSL’yi kurdum ama Bilgisayar yetersiz, çok yavaş
çalışıyor ve kilitleniyor. Benim işim bitti. Dedim.
Kalkıp benim yerime bilgisayarın başına geçti. Bana
da:
-Kaza evrakları varsa getir bir bakayım. Dedi.
Ben odadan çıktıktan sonra Şef:
-Müfettiş’e ne dedin öyle. Adam şaşırdı. Ne diyeceğini
bilemedi… Dedi.
Bende:
-Hakkımı sonuna kadar arayacağım….
Deyince diğer
memurlarda beni desteklediler. Bende eve gidip kaza dosyalarının bende bulunan
suretlerini getirip Mülkiye Müfettişine verdim. Daha sonra Kaymakam Bey Müftü
Bey’i çağırmış. Bizim bilgisayarlardan birini istemiş. Bizim dairede dört adet
bilgisayar vardı ve hepside son sistem yeni bilgisayardı ve birbirine bağlı hat
bilgisayarlardı. Bir yıl önce resmi ödenek gönderilmişti. Resmi ödenekle Devlet
Malzeme Ofisinde iki bilgisayar alınamazken ben Ankara’da kurs gördüğüm ve
sonrasında birlikte hareket ettiğim yerde aynı parayla üç bilgisayar almış,
üstüne de ağ kurdurmuştum. Kurulumu da birlikte yapmıştık. Ana Makine benim
kullandığım bilgisayardı. Müftü Bey önce benim kullandığım bilgisayarı vermek
istediyse de ana makine olduğunu öğrenince kendi kullandığı bilgisayarı vermeye
karar verdik. Bilgisayarı Kaymakamlığa
benim götürüp kurmam gerekiyordu. Bende zaten ağımda kayıtlı bilgisayarı
“Uzak Bilgisayarım” olarak ayarladım ve götürüp Kaymakamlığa kurdum.
Bir süre sonra Emniyet Amirliğinden beni çağırdılar.
Komşum Eczacı Barbaros beyle birlikte gittik. Benim Müfettişe konuşmam Amirliğe
gitmiş, Amir Bey’de rahatsız olmuş. Emniyette bir süre konuştuk. Emniyet Amiri
değişmişti. Kaza zamanı Bala’da olan Emniyet Amiri değildi. Amir Bey ısrarla
raporun değiştirilmesinin mümkün olamayacağını savunuyordu. Benden dosyayı
istedi. Bende Müfettişe verdiğimi söyledim. Israrla dosyayı isteyince Barbaros
Beyle gelip Kaymakamlıkta dosyayı alıp Emniyet Amirliğine geri döndük. Amir Bey
bir süre dosyayı inceledi. Bana evrakları gösteriyor, bir şey deyip demediğimi
soruyordu. Ahmet Çalış’ın üst arama ve nezarete alınma tutanağına gelince:
-Orada dur. Adam Avukatı olmadan ifade vermeyeceğini
söylemiş, tutanak tutulmuş. Tutanağa saat yazılmış. Adam nezarete alınmış.
İfadesi de aynı tarih ve saati taşıyor. Sence hangisi doğru? Dedim.
Amir hemen İfade tutanağını açtı. İnceledi, bir şey
diyemedi. Konuşmamızın havası değişmişti. Bir süre daha tartıştıktan sonra olay
yerine gitmeye karar verdik.
Benim doğru söylediğimi görünce değişen Trafik
Polisini çağırdı. Birlikte kendi Emniyet aracıyla bende Barbaros Bey’in
aracıyla kaza yeri olan bala Lisesi önüne gittik.
Olay yerini inceleyen Emniyet Amiri ve olay zamanının
normal polis memuru, yeni trafik memuru kaza yapan aracın suçlu olduğunu,
yayanın suçunun olmadığını söyledi. Amir Bey’in tutumu değişmişti. Bana:
-Kimsenin Emniyet hakkında kötü düşünmesini istemem..
dedi. Ben:
-Emniyet hakkında genel olarak kötü düşünmüyorum. Benim
teşkilatınızın her hademesinde elliden fazla akrabam var. Ben sadece Bala
Karakol ve Emniyetinin artık işini yapmayacağımı söylüyorum. Yapılan haksızlığı
kabul edemiyorum.. dedim
Amir bizden ayrıldı. Olay yerini tekrar gezerken polis
memuruyla bir şeyler konuşuyordu. Bizde Barbaros Bey’le olay yerinde ayrıldık.
Bende dosyalarımı tekrar Kaymakamlığa getirip Müfettiş Bey’in odasına
koydurdum. Olanları da bir süre konuştuktan sonra tekrar hastaneye gitmek üzere
Kaymakamlıktan ayrıldım.
Bir süre sonra Mülkiye Müfettişi işini bitirdi.
Belediye’ye geçecekti. Bilgisayarın belediye’yede gitmemesi için Müftü Bey beni
bilgisayarı almak üzere Kaymakamlığa gönderdi. Yazı işleri odasına girince
Müfettiş Beyle bir süre konuştuktan sonra kaza dosyalarımı çekmecesinde çıkartıp
masanın üzerine koydu. Bana dönüp:
-Dosyanı inceledim. Bunda bir şey yok..
Konuşmasını bitirmesine fırsat vermeden:
-Siz memurları koruyorsunuz! Dedim.
Şaşırmıştı. Bende :
-Bu dosya kokuyor. Daha yeni olay yerine gittik. Yeni
Emniyet Amiri ve Trafik Polisi mağdurun değil, aracın suçlu olduğunu kabul
etti. Dedim.
Müfettiş dosyayı yeniden inceleye başladı. Bende
kendisine dosyadaki tutarsızlıkları teker teker gösterdim. Ondan sonra da sert
bir şekilde:
-Ülkemizde haklı olan değil güçlü olan haklı! Bu dosyanın
Savcılıktan alınıp değiştirildiği biliyoruz!. Ben Gaziantep İslahiye’den Seydo
Ağa’nın torunlarındanım! İspat edilemeyecek şeyler yapmaya bizde muktedir insanız!
Deyince:
-Maalesef bu ülkemizin bir handikapı. Bunun önüne bir
türlü geçilemiyor. Savcılık konusu beni aşar. Sen bilgisayarla uğraşıyorsun.
Yukarıya bunu bildir, gereğini yaparlar. Ben Savcılığa bir şey yapamam. Dedi ve
dosyaları bana verdi. Bende alıp götüreceğim bilgisayarın üzerine koydum.
Kendisi çıkmak üzere ayağa kalkmıştı. Bu arada kapı açıldı ve kapıda Kaymakam
Bey göründü. Bana dönüp:
-Hemen bilgisayarı almaya mı geldin? Diye takıldıktan
sonra Müfettiş Bey’e:
-Hadi çıkalım. dedi.
Müfettiş Bey çıkarken:
-Dosyalarımı silin kimse okumasın. Dedi.
Bende :
-İyi bir bilgisayarcı silinse de yine okuyabilir.
dedim.
Müfettiş Bey bilgisayarı “Uzak Bilgisayarım”
yaptığımı, yazdıklarını iki bina ötede okuduğumu, kendisinin raporunda kaza ile
ilgili tek kelime bile etmediğini bildiğimi bilse herhalde ne kadar kızardı
Allah bilir.
Kapıdan çıkarken:
-Onu duymuştum. Sen gereğini yap. dedi ve Kaymakam
Bey’le çıkıp gittiler.
Bende Bilgisayarı alıp getirdim ve yerine kurdum. Onun
raporlarını da bilgisayarda temizledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder