27 Aralık 2016 Salı

BALA C.BAŞSAVCILIĞINA- BİLİRKİŞİ


BALA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

                                                                        BALA/ANKARA

            Bala Lisesi önünde 06.08.2004 tarihinde oğlum Halil Demir ağır yaralamalı bir trafik kazasına maruz kalmış, kazayı Murat Çalış yapmasına rağmen babası Ahmet Çalış üstlenmiş ve Bala Emniyet Amiri Ali Mülayim olmak üzere kaza yapanlar, yakınları, Bala Polis Karakolu ve Emniyet Amirliği polislerinin büyük çoğunluğu kazanın kaldırımda gerçekleştiğini açıkça beyan etmesine rağmen 13 Yıldır devam eden dava sürecinde bu olay çözülememiştir.

            Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde gönderdiğim bir beyan dilekçesine istinaden benim Bilirkişiye hakaret ettiğime dair hakkımda dava açılmışsa da, raporunu rüşvetle hazırlayan bilirkişi davacı edilemediği gibi Fetocu olarak görevden atıldığından zorla dahi mahkemeye getirtilememiştir. Kendisine görev veren Bala Savcısı’da aynı şekilde Fetocu olmaktan görevinden atılmıştır. Yaptıklarıyla da bizi açıkça mağdur etmiştir. Bu güne kadarda korunması nedeniyle de davamız bir türlü çözülemiştir.

            Bu güne kadar 13 yıldır devam eden mahkemelerimizde bu fetocuların Rüşvetle hazırladıkları sahte evrak ve Raporla ve ahlaksız ilişkileriyle Mahkemede ve Adli Tıpta yaptıkları nedeniyle hala mağdur edilmekteyiz. Halen devam eden Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi 21.12.2016 tarihli duruşmasında benim şikayetimin bir dayanağı olmadığını ileri sürmüş ve Savcılığınıza başvurmamı istemiştir.(Ek:1-2-3-4) Buna rağmen davacı ettiremediği bilirkişi davasını devam ettirmektedir.(Ek:5) Bu nedenle taraflı olduğuna inandığımız için dava HSYK 3. Dairesine iletilmiştir.

Bilirkişi rüşvetle hazırladığı raporunu Tanık Kepçeci Mustafa Yaşar’ın yalan ifadelerine dayandırmıştır. (Ek:6) Tanık kepçeci ifadesinin yalan olduğunu hem kendisi 2004/95 sayılı Bala Asliye Ceza Mahkemesindeki dava dosyasında beyan etmesine, hemde tanık emekli polis memuru ve bakkal Mekin Öktem ifadesinde kepçeciyi kasdederek “daha kendisi aracından inmeden ben yaralının başındaydım” demek suretiyle yalanını ortaya koymasına rağmen benim oğlum halen bu kepçecinin yalanıyla suçlu bulunmaktadır. Gerçek kazayı gören tanık Büşra Yıldırım kazanın kaldırımda olduğunu açıkça beyan etmektedir.

            Kaza kaldırımda gerçekleştiği ve babası üstlendiği için babası adına olan Gerçek Trafik Raporu Bala karakolunda  Rüşvetle Kaybedilmiş, polisler kavga etmelerine rağmen hala bu güne kadar hiçbir polis memuru tanık olarak dinlenmemiş ve benim adıma bu raporu isteyen o tarihte kapı komşum olan Eczacı C.Barbaros Ayata’ya verilmemiştir.(Ek:7) Bu raporun varlığı halen devam etmekte olan Ankara Valiliği (Emniyet Müdürlüğü) davasında kabul edilmekte, rapor bulunamadığı için de dava 9 yıldır sonuçlandırılamamaktadır. C.Savcılığınızca bu raporu bulamadığınız ve nasıl, kimler tarafından kaybedildiğini ortaya koymadığınız ve gerçek raporu kaybedenler hakkında gereğini yapmadığınız takdirde TÖHMET ALTINDA KALACAKSINIZ ve tıpkı 2004/95 nolu Dava Hakimi gibi hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır. Aynı şekilde 2004/95 nolu dava hakiminin bizzat aldığını beyan ettiği ve benimde dosya 2. defa Adli Tıp Kurumuna gitmeden bizzat okuduğum ve o gün hakim görevinde olmadığı için alamadığım Tanık Can Güngüz’ün Mahkemede kaybedilen ifadesini bulmak, kaybedenlere de gereğini yapmak Savcılığınızın görevidir

            Bu nedenle; Bala Asliye Ceza Mahkemesi Hakiminin dayanağı yok dediği iddialarımı inceleyerek RÜŞVETLE kaybedilen Gerçek Rapor ve Tanık ifadelerini bulmanız, RÜŞVET ALANLARA VE VERENLERE GEREĞİNİ YAPMANIZ husunda:

            Gereğini arz ederim. 26.12.2016

                                                                                                                            Mustafa DEMİR

 Ek: 7 Adet Evrak                                                                                                   Şikayetçi

22 Aralık 2016 Perşembe

HSYK KAZA VE HARÇ


HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

3. DAİRESİ BAŞKANLIĞINA

                                                                    ANKARA


ADI VE SOYADI      : MUSTAFA DEMİR

GÖNDERİLEN YER: HSYK Genel Sekreterliği

TEBLİĞ TARİHİ     : 01.04.2016

KONUSU                 :  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği’nin 24.03.2016 tarih    ve 90836726-2014/8836/14729 sayılı "Şikayet  dilekçenize    cevap"  konulu İadeli-Taahhütlü  yazınıza itiraz dilekçesine EK ŞİKAYET DİLEKÇESİDİR.

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunuz 3. Dairesine  vermiş olduğum 04.04.206  tarihli dilekçeme bu güne kadar herhangi bir cevap verilmemiştir. Bize göndermiş olduğunuz 24.03.2016 tarihli yazınızda;“Öne sürülen bir kısım iddianın soyut mahiyette olduğu, somut delil gösterilmediği, öne sürülen diğer bir kısım iddiaların ise yargılama faaliyetine ilişkin olduğu, hakimin yargı yetkisi ve takdir hakkı kapsamında kaldığı, ilgili hakimler ile Cumhuriyet savcısının bu hak ve yetkilerini herhangi bir şekilde kötüye kullandıklarına dair somut delil gösterilmediği gibi, yasa yoluna başvuru sırasında ileri sürülen veya sürülebilecek hususların şikayete konu edildiği", Anlaşıldığından,Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü dairesinin 12.01.2016 tarihli ve 2016/859 sayılı oy birliği ile verilen karar ve 03.03.2016 tarihli "Olur"la, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunun 97. maddesinin (a)  ve (d) bendleri uyarınca işleme konulmadığı,” 
İddia edilmelekte ise de, ülkemizde meydana gelen 15 Temmuz 2016 tarihli Darbe kalkışması sonucunda darbe girişiminde bulunanlardan olduğu anlaşılan Savcı ve Bilirkişinin görevine son verilmiştir. Bu kişilerin birlikte hazırladıkları soruşturma evrakları ve kaza raporunun RÜŞVET KARŞILIĞI hazırlandığı, gerçek evrak ve  raporun yok edildiği, bunun yerine yalancı tanıklar ve sahte evraklarla rapor ve evrak hazırlanarak kaldırımda gerçekleşen kazanın yol ortasında gerçekleşmiş gibi gösterildiği, bununlada kalınmayarak bizi hakkımızı savunamamız için mahkeme önünde uzaklaştırarak hazırladıkları bu sahte evrakları onaylattıkları, bununlada kalmayarak aynı örgüt bağlantısını kullanarak bu sahte evraklarını Ankara Adli Tıp Kurumunda da onaylattıkları anlaşılmıştır.
Hakimler  ve Savcılar Yüksek Kurulu'nuza 04.04.2016 tarihli dilekçeme (EK:1) bu güne kadar herhangi bir cevap verilmemiştir.  15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Savcı’nın Fetocu olmaktan görevden atıldığına dair HSYK Kararnamesi listesi(Ek:2), bizim mahkeme önünde ahlaksızca uzaklaştırıldığımıza dair Avukatımın dilekçesi sureti (Ek:3) ilişiktedir.
Bala’da devam eden mal kaçırma davasına gönderdiğim bir beyan dilekçesi üzerine hakkımda hukuksuz şekilde bilirkişiye hakaret davası açılmış fakat bilirkişi davacı edilememiştir. (Ek:4) Bu davanın da fetocu Savcı ve bilirkişiyi kurtarma davası olduğu anlaşılmasına rağmen ((Ek:5) dava ısrarla ve hukuksuz şekilde sürdürülmek istenmektedir.
Bana bilirkişiye hakaret davası açarak yapılan sikayetlerimin Adalet Bakanlığınca dikkate alınmadığı gibi Anayasa mahkemesine açılan makul süre ve Rüşvet davasının hukuksuz bir şekilde reddi üzerine Başbakanlık Makamına Tazminat Davası açılmıştır. (Ek:6) Davada bu güne kadar devam eden hukuksuzluk ve yargılama ve soruşturma yapılmadan adaletsiz olarak soruşturma ve yargıların kapatıldığı için tazminat talebinde bulunulması üzerine hukuksuz olarak Nispi harç talebinde bulunulmuştur. (Ek:7) Bizim bu Nispi arcın istenmesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar ve 03.11.2010 Tarih sayılı emsal kararı gereğince bu harcın istenmeyeceğini, hatta bu harcın istenmesinin hak arama özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geleceğini belirtmemiz üzerine(Ek:8) 16. İdare Mahkemesi hukuksuz kararında direnerek bu harç isteğinde ısrar etmiştir.(Ek:9) Hukuksuz olarak istenen ve muhtemelen dava sonrası aynıyla iade edilecek olan bu harcın bizi mağdur edeceği açık olduğundan bunun iyi niyetle istenmediği geyet açıktır. Bizim Fetocu Savcı ve Bilirkişi evrakı gönderdiğimiz hakimin bunları bilerek dikkate almaması onunda darbeci guruptan olduğunun ve bizi alenen mağdur etmek istediğinin açık delilidir.
Kaza sonrası rüşvetle mağdur edilmemiz ve davamızın raddi nedeniyle bankalarda icralık olmamız üzerine bu borcumuzu ödememize rağmen bankanlarca mahkemelerde ve telefonla rahatsız edilmemiz Anayasamızın meşhur 138. maddesinin alenen ihlalidir. Borç yasal olarak ödendiği halde hukuksuzca dosyayı kapatmayıp mahkemede ve telefonla faizin faizinin istenmesi ülkemizdeki hukuksuzluğun ne boyutta olduğunun açık göstergesidir.
Bu nedenlerle;
Kaldırımda ve 15 yaşında kör bir çocuk tarafından gerçekleştirilen kazanın Rüşvet ve Adaletsizlik nedeniyle 13 yıldır çözülememesi, bu işlere kalkışanların Feto terör mensubu olmasına rağmen Mahkemelerde bu kişilerin hala korunması ve hukuksuzluğun devam etmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Bizi mağdur eden Bilirkişi, Savcı ve Hakimler hakkında gereğini yapmak kurulunuzun görevi olup mağduriyetimizin bir an önce giderilmesi, ilgililer hakkında gereğenin yapılması hususunda;
Gereğini arz ve talep ederim.  22.12.2016

                                                                                    Mustafa DEMİR
                                                                                Davacı
E K L E R  :
Eki: 10 Adet 21 sayfa evrak

18 Aralık 2016 Pazar

CUMHURBAŞKANLIĞI FETO ŞİKAYETİ

cumhurbaskanligi@tccb.gov.tr

5:19 PM (18 minutes ago)
to me
Sayın MUSTAFA DEMİR ,
Cumhurbaşkanlığına göndermiş olduğunuz başvurunuz alınmıştır.Göstermiş olduğunuz duyarlılık için teşekkür ederiz.
Başvurunuz yasal sürede ilgili Kurum/Kuruluş tarafından değerlendirilip, sonucu e-posta/posta aracılığıyla tarafınıza bildirilecektir.
İyi günler dileriz.
Başvuru Numaranız :795461
Başvuru Metni:
Oğlumun kazası nedeniyle Adalet Bakanlığı ile ilgili şikayetimiz ve davamız 13 yıldır devam etmektedir. HSYK 3. Dairesine gönderilen 04.04.2016 tarihli dilekçemize daha cevap verilmemiştir. 15 Temmuz 2016 tarihli Darbe kalkışması sonrası oğlumun keşfini yapan ve Bilirkişisini tayin eden savcı Fetocu olması nedeniyle görevden atılmış ve bilirkişiye hakaret ettiğime dair dava açılmasına rağmen bilirkişi davacı edilememiş ve Fetodan görevden atılmıştır. Buna rağmen Bala Asliye ceza Mahkemesinde hakkımda açılan 2016/67 Esas dosyalı dava sonuçlandırılmayarak sürüncemede bırakılmıştır. Mahkemelerde mağduriyetimizin alenen devam etmesi üzerine Başbakanlık adına açılan Ankara 16. İdare Mahkemesinde 2016/3090 Esas sayılı dosyamızda bizden 327.847,33 TL Nispi harç istenmiştir. Bizim nispi harç istenmeyeceğine dair Yargıtay genel kurul kararı ve Savcı ile Bilirkişinin Fetodan olduklarına dair evrak göndermemize rağmen bu karar ve evraklar yok sayılarak bizi mağdur etmektedirler. Gereği arz.

30 Kasım 2016 Çarşamba

BAŞBAKANLIK BANKALAR POSTA


ANKARA  7. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA                                                                 Doya No: 2016/4611 Esas                                                                   

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR
DAVALI                                :  BAŞBAKALIK - ANKARA
DAVANIN KONUSU           :   Posta ücreti ve Mağduriyetimiz
İDARİ İŞLEM                      :  04.11.2016 tarihli posta ücreti yazınız.
TEBLİĞ TARİHİ                 :  14.11.2016
DAVANIN İZAHI            :  İcra kanalıyla ödenen borçlarımıza rağmen Bankalar tarafından mağdur edilmemiz üzerine Başbakanlık Makamına yapılan şikayette, Adalet Bakanlığının ısrarla Anayasanın 138. maddesini gerekçe göstererek “Yargı yetkisinin kullanılmasında hiçbir organ, makam, merci veya kişinin mahkemelere emir ve talimat veremeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacaği”denilmek suretiyle mağduriyetimiz yerine bizi mağdur edenlere sahip çıkılmıştır.
            15 Temmuz 2016 darbe kalkışması sonrasında anlaşılmıştır ki; Adalet Bakanlığın iddia ettiği 138. maddenin aksine Kaza davamız; Savcılıkta, Bilirkişide, Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde ve Ankara Adli Tıp Kurumunda sonradan görme bir kuyumcu tarafından satın alınan bir Savcı tarafından  “RÜŞVET KARŞILIĞI EMİR VE TALİMATLA MAĞDUR EDİLDİĞİMİZ” anlaşılmış olup kaza davası dosyamız bu nedenle yeniden açılmıştır. Vakıfbank tarafındanda bir Avukat tarafından aynı şekilde mağdur edildiğimizden hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmış, halen sonuçlanmamıştır. Hakim Fatma Coşkun’un Adaletsiz bir şekilde korunmasının hiçbir anlamı kalmamıştır.
            Açmış olduğumuz bu dava sümenaltı edinmiş, dava ile gönderdiğimiz posta masrafı devam eden başka bir İdare Mahkemesi tarafından alınmıştır. BİMER’e yapılan şikayet üzerine Davamız açılarak bizden yeniden posta masrafı istenmiştir.
            Vakıfbank Davamız Red ile sonuçlanmış olup, İstinaf Mahkemesinde yeniden görülecektir. Türkasset Varlık Şirketi ise günlük olarak bana ve eşime ait telefonu aramaya devam etmektedir.
            Bu nedenle;
            Bizden istenen Posta Ücreti parası ile birlikte bizi mağdur eden Savcının görevden atıldığına dair HSYK Listesi Sureti, hakaret ettiğimiz öne sürülen Bilirkişinin kararını Rüşvetle verdiğinden Şikayetçi edilemediğine dair Bala Asliye Ceza Mahkesine yazdığımız dilekçe sureti ve emirle Mahkemeden uzaklaştırılarak Mahkemede ve Ankara Adli Tıp Kurumunda Emirle mağdur edildiğimize dair Avukatımın dilekçe sureti ilişikte sunulmuştur. Vakıfbank Davası ve Avukatının soruşturması devam ettiğinden evrak gönderilmemiştir.
            Mağdur edildiğimiz ve Hakim Fatma Coşkun’un görevini ihmal ederek denetim görevini yerine getirmediği, Banka ve Varlık Şirketinin bizi mağdur ettiği gayet açık olup mağduriyetimizin bir an önce giderilmesi huşunda;
            Gereğini arz ederim. 01.12.2016
                                                                                                                         Mustafa DEMİR
                                                                                                                                Davacı

E K L E R   :
1-     Para İsteme yazısı ve gönderme dekontu.
2-     Bimer’e yapılan Şikayet yazısı sureti
3-     Savcı’nın Feto’dan atılma Listesi sureti.
4-     Bala Asliye Ceza Mahkemesi Dilekçe sureti.
5-     Avukatımın dilekçe sureti.

10 Kasım 2016 Perşembe

BAŞBAKANLIK TAZMİNAT-NİSPİ HARÇ


ANKARA  16.İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek üzere
 OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
                                                                                         Esas:2016/3090

DAVACI (CEVAP VEREN):  Mustafa DEMİR 

DAVALI                                :  BAŞBAKALIK - ANKARA 

CEVABIN KONUSU           :   Nispi harç istenemeyeceği ve Mağduriyetimiz. 

İDARİ İŞLEM                      :  Ankara 16. İdare Mahkemesinin 12.10.2016 tarih ve 2016/3090 sayılı yazısı ile istenen 327.847,33 TL Nispi harç miktarının, davalı İdarenin Başbakanlık Olması nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar ve 03.11.2010 Tarih sayılı kararıyla istenmesinin hukuken mümkün olmadığına ve hak arama özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geleceğine ait karar ve Mahkemelerde 13 yıldır Feto Terör Örgütü üyelerince mağdur edildiğimiz.                                                    

TEBLİĞ TARİHİ                 :  09.11.2016 

CEVABIMIZIN İZAHI                : Ankara 16. İdare Mahkemesinde görülmekte olan 2016/3090 sayılı dosyaya devam edilmesi için 12.10.2016 tarih ve 2016/3090 sayılı yazılı ile bizden 327.847,33 TL Nispi Harç talebinde bulunulmuştur. İlişikte sunulun Yargıtay Genel Kurulunun 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı 03.11.2010 tarihli kararıyla  “Nispi Harca tabi Davalarda  Davalının Harçtan Muaf olması nedeniyle hükmedilebilecek  Nispi karar ve ilam harcı bulunmadığından, peşin karar ve ilam harcının alınmasınada yasal olanak bulunmamaktadır” denildiğinden ve ayrıca Nispi Harcı istemenin “hak arama özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelir ki, bunun hukuk düzenimizde korunmayacağı açıktır” denildiğinden istemiş olduğunuz harcı tarafınıza ödememiz hukuken mümkün değildir. Bu nedenle davanın bu peşin Nispi ve karar harcı alınmadan devam edilmesi gerekmektedir. 

            Ayrıca, Kaza sonrası keşif yaparak soruşturma hazırlayan ve 13 yıldır devam eden dava süresince bu soruşturma sonucu esas alınarak devam eden davamızda soruşturmayı yapan savcı İrfan Saz’ın Feto Terör Örgütü Üyesi olarak HSYK ca görevine son verildiğinden ve görevlendirdiği Bilirkişinin raporunu RÜŞVETLE Kepçeci Mustafa Yaşar’ın yalan ifadesine dayandırarak verdiği, dava süresince hem tanık Mustafa Yaşar’ın bizzat yalan ifade verdiğini beyan etmesi, hem de diğer diğer tanıkların Mustafa Yaşar’ın yalan söylediğini ortaya koymasına rağmen Mahkemelerce ve Ankara Adli Tıp Kurumunun Bilirkişinin Rüşvetle hazırladığı  bu Raporu bizi Mahkeme önünde uzaklaştırmak suretiyle onaylaması ve hiçbir surette bu sahtekarlığın bozulamaması nedeniyle Feto terör Örgütü üyelerince Mağdur edildiğimiz açıktır.

            Eğer, Fetocu Savcı İrfan Saz tarafından ilk anda kazayı üstlenen çocuğun babası Ahmet Çalış adına düzenlenen gerçek Trafik Raporu kaybedilmese, Tanıklara yalan söyletilip bilirkişiye gerçek dışı Rapor hazırlatılmasa, Ankara’da mahkeme önünde uzaklaştırılıp bu Gerçek Dışı Rapor Ankara Ankara Adli Tıp Kurumunda onaylatılmasa veya dava sürecinde bizim isteklerimiz dikkate alınarak soruşturmalara izin verilse ve yalan söyleyen tanıklar hakkında gerekli yasal işlem yapılarak gerçek raporun nasıl kaybedildiği ve gerçek ortaya çıkarılmış olsa, bizim davamızın bu kadar uzamayacağı ve bu kadarda mağdur olmayacağımızdan bu davalara da gerek olmayacağı açıktır. Bu nedenle bizim istediğimiz tazminatın on katı Ceza Tazminatı; bize tazminat ödememek yapılan sahtekarlık, Rüşvet ve Hukuksuzluk nedeniyle mağdur edildiğinden hakkımızdır ve doğrudur. 

NETİCE VE TALEP     : Yukarıda açıkça izah edildiği gibi bu bir Tam Yargı Davası olduğundan istenilen Nıspi harcın ödenmesinin mümkün olmadığına dair 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı 03.11.2010 tarihli Yargıtay genel Kurul Kararı sureti, bizim Feto terör örgütü üyelerinde mağdur edildiğimizee dair adıma açılan Bilirkişiye hakaret davasına gönderilen yazının sureti, Mahkeme önünden uzaklaştırıldığımıza dair Avukatımın dilekçe sureti, Bilirkişinin davacı olmayacağına dair ifadesi ve Savcı İrfan Saz’ın Feto/PYD örgütünden görevden atıldığına dair HSYK Listesi sureti ilişiktir.
            13 yıldır devam eden mahkeme süresince mağdur edildiğimiz gayet açık olup, bu mağduriyetimizin giderilmesi için bu dava açılmıştır. Bu davada da Mağdur edilmememiz için istenilen bu harç miktarında Yargıtay kararının dikkate alınması, mağduriyetimizi bir an önce gidererek dava neticesinde bize ödenen tazminat miktarının bizi mağdur edenlere Rücu ederek yüklemeniz, Davalı idare Başbakanlık olduğundan Nispi Harc istenemeyeceği hususunda gereğini;           

            Arz ve talep ederim. 11.11.2016                                                                                   

Mustafa DEMİR

                                                                                                                  Davacı

 E K L E R      :

      1-   Harç İsteme yazısı sureti

2-     Nispi Harç Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı sureti.

3-     Bala Ceza Mahkemesine Gönderilen dilekçe sureti.

4-     Savcının görevden atılma listesi sureti.

5-     Avukatımın mahkeme önünde uzaklaştırıldığımız dilekçesi sureti

6-     Bilirkişinin Şikayetçi olmadığına dair ifadesi sureti.

 

 

 

NOT : Fazladan alındığı için mahsup edildiği bildiren 29,20 Tl Karar Harcı ve

           62,70 Tl Harcın davalı İdare Başbakanlık olması nedeniyle harçtan

           muaf olması nedeniyle adıma kayıtlı 588753 nolu Posta çeki hesabıma

           iadesi husunda gereği arz olunur.

3 Kasım 2016 Perşembe

BALA CEZA -BİLİRKİŞİ FETO


 

BALA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

Sunulmak üzere

OSMANİYE  ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

                                                                                      Dosya No: 2016/67 Esas

 

DAVALI   : Mustafa DEMİR
DAVCI     : K.H.

KONU      : Bilirkişi hakaret davasının Feto Terör Örgünün oyunu olduğu.

                  

                  Bala Asliye Ceza Mahkemesinde adıma açılan “Bilirkişiye Hakaret ettiğime” dair davada, Dava dosyanıza daha önce sunulan evraklarda da belirttiğim gibi bilirkişi oğlum hakkındaki raporunu “Rüşvet Kerşılığı” vermiş ve hiçbir suçu olmayan oğlum ilişikte sunduğum evrakta belirtildiği gibi Fethullakçı Terör Örgütüne Üye olan Savcı İrfan Saz tarafından görevlendirilmiş ve Savcı Rüşvet Karşılığı Karakolda Gerçek Raporu kaybetmiş ve yeniden sahte evrak ve rapor düzenlettirmiş, bu durum karakolda kavgaya sebep olsada bu Savcı Fethullahçı Terör Örgütü bağlantısını kullanarak Bilirkişiye istediği gibi dava dosyasındaki mevcut raporu hazırlatmış, aynı terör bağlantısını kullanarak bizim Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde mahkeme önünde uzaklaştırılarak hazırladığı sahte evrakları onaylatmıştır. Yine aynı Terör Örgütü bağlantısını kullanarak dosyanızda görüleceği gibi bu kararını da Ankara Adli Tıp Kurumunda onaylamasını sağlamıştır.

            Davanın Bala’ya gelmesiylede görev yaptığı Hakim ve Savcıları etkileyerek yalan söylettiği tanıkların doğru ifadelerini kaybettirmiş, yeniden dinlenmelerini engellemiş ve Alavere-dalavere ile hiçbir kusuru olmayan oğlumu suçlu ilan ettirmiş ve bizi mağdur etmiştir. Mal Kaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe gerekçe gösterilerek hiçbir araştırma yapılmadan hakkımda bu dava açılmıştır.

İlişikte sunduğum Bilirkişiye görev veren Savcı İrfan Saz’ın Feto Terör Örgütüne üyelikten görevden ayrıldığına kararın ilgili HSYK Kararnamesi isim listesi sayfası herşeyin bir “Terör Örgütü Kurgusu” olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bilirkişi’nin rüşvet karşılığı bizi mağdur ettiği açıktır. Nitekim Bilirkişide aynı Teör Örgütüne Üye olmaktan görevinden ayrılmış ve memleketine döndüğünden dava açıldığı halde zorla dahi mahkemeye getirtilememiş ve dosya mahkemenize sonuçsuz yollanmıştır. Mahkemenize daha önce sunulan evraklarda da olduğu gibi bizim hiçbir kusurumuz olmadığından oğlumun Mahkemenizde açılan ve suçlu bulunmasıyla sonuçlanan 2006/113 nolu Ceza davasının yeniden açılarak Yeniden görülmesini, Bilirkişiye veya onu koruduğunuz takdirde sizler adına Adalet Bakanlığına Tazminat Davası açılarak mağduriyetimizin bedeli istenecektir. Zira Rüşvet nedeniyle 13 yıldır mağduruz ve halende mağdur edilmeye devam edilmekteyiz. Polisi nasıl şikayet eder diyerek daha kötü rapor hazırlayan Bilirkişi bizi mağdur etmenin bedelini mutlaka ödeyecektir.

Bu nedenle; bu davadan Beraatimi istiyorum. Rüşvet alan Bilirkişiye, Savcı’lara, Hakim’lere ve Polislere Rüşvet verenlere, Rüşvet alanlara ve aracılık edenlere dava açılmasını, bu yapılmadığı takdirde 2802 sayılı yasanın 68. ve 69. maddesi gereğince hakkınızda suç duyurusunda bulunulacağının bilinmesini;

            Gereğini arz ve talep ederim. 03.11.2016

                                                                                                   Mustafa DEMİR

                                                                                                            Sanık

 

E K L E R   :  1-Savcı İrfan Saz’ın Görevden alındığı Kararname Liste sureti.

                        2- 3.Çocuk Mahkemesi önünde uzaklaştırıdığımıza dair Avukatımın Dilekçesi.

19 Ekim 2016 Çarşamba

DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA-BÖBREK NAKLİ


DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA

Sunulmak üzere

DANIŞTAY 15. DAİRE  BAŞKANLIĞI’NA

Gönderilmek üzere

NÖBETÇİ OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

                                                                                          Esas No: 2016/8278
TEMYİZE CEVAP VEREN

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR

DAVALI                                :   Sağlık Bakanlığı  ANKARA

DAVANIN KONUSU           :  Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin Bila tarih ve
                                                   11045126/641.02.07.S2016-2516/07 sayılı Temyiz Layihası
                                                    konulu yazısına cevap.

TEBLİĞ TARİHİ                 :  13/10/2016

DAVA DOSYA NO               :  2016/8278

CEVABIMIZ                      :  Diyanet İşleri Başkanlığının taşra teşkilatında memurken kasada duran maaşı zimmetime geçirdiğim iddiasıyla açığa alınıp ağabeyimin benim bilgim dışında bu parayı  Ödemesi (Bu Müftü 15 Temmuz Feto soruşturmasında ilk görevden atılanlardan oldu) ve ödediği paraya karşılık mallarıma  el koymasıyla (Ben kasadaki parayı soruşturma bittikten dört-beş aysonra aldım. Babamın isteğiyle bu abimle hiç uğraşmadım. O zaman Kaymakamın kovduğu Ağabeyim konu Mahkemeye taşındığında Kaymakama hakaretten hakkında dava açılıp görevinden atılma ihtimali vardı. Konu Mahkemeye taşınmayınca beni açığa alan Kaymakam abime ve bana ceza cihetine gitmedi. Fakat anlaşmaya uymayan Diyanetin Müfteri Müftüleri nasıl olsa ulaşamayacağımı düşünerek her türlü yalan ve iftirayı doldurmuşlar. Bu belgelerde 2010 yılında elime geçti. AİHM’in bir kararıyla dava konusu oldu dava hala devam ediyor. ) sinirimden Nörolojık Mesane ve Diabetes İnsipedus hastası oldum. Bu olaydan sonra daha açıktayken gittiğim Adana Balcalı Üniversitesi Prof. Dr. Kaza geçirip geçirmediğimi sordu. Geçirmediğimi öğrenince de bu hastalığın genelde  kaza geçirenlerden olduğunu söyledi. Uzun bir tedavi sürecinden sonra yurt dışında parayla ilaç getirtmekte dahil olmak üzere uzun bir tedavi sürecinden sonra  2004 yılında oğlumun kaza geçirmesi nedenile 7 ayı koma olmak üzere iki yıl özel hastanede yüksek ücretle tedavi görmesi, Rüşvetle ilk ve gerçek raporunun kaybedilmesi üzerine hazırlanan sahte evrak ve raporla 13 yıldır mahkemesinin bitmemesi nedeniyle kendi tedavimi ihmal etmek zorunda kaldığımdan böbrek hastası oldum.

            Yapılan Anayasa değişikliği nedeniyle Anayasamızın 10. maddesi gereğince engellilere yapılan harcamaların eşitliğe aykırı sayılmayacağı hükmü nedeniyle (kendimde böbrek hastası olduğumdan, ayrıca bilgisayarın proğram ve donanım konusunda özel eğitim aldığım, memurluğum süresince mutemet ve soruşturma memuru olarak görev yaptığımdan menuriyete başladığımdan 2010 yılında emekli oluncaya kadar Sağlık harcamalarını kontol ederek ödemesini yaptığımdan) Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurunca bu dava oluştu.

            2014 yılından bu güne kadar devam eden dava sürecinde benim yukarıda belirttiğim mağduriyetime hiç değinilmediği gibi İran Devletinin Böbek Nakli konusunu Ticaret olarak nitelendiren bir karar verdi. Bir konunun Ticaret olabilmesi için mutlaka arada kar eden bir aracının olması gerekmekte olup Devletin aracısız olarak yaptığı maddi yardım Ticaret değil Sosyal Yardımdır. Sağlık Bakanlığı Müsteşarının Ticaret dediği bu konuda Mahkeme kar eden aracınında kim olduğunu açıklamak zorundadır. Fakat Mahkeme hiçbir açıklamada bulunmadan doğrudan Sağlık Bakanlığına taraf olmuş ve Hukuku yok sayarak keyfi bir karar vermiştir. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı bu keyfi kararıda yok sayarak konuyuda amacından saptırarak Böbrek Nakli değil Avukatlık Ücreti meselesine dönüştürmüştür. Mahkeme süresinde de Hakimler Sağlık Bakanlığına taraf olduğundan dava bu güne gelmiştir. 15 Temmuz sonrası da taraf olan birçok Hakim ve Savcı görevden uzaklaştırılmıştır.

            Böbrek Naklinde yasal düzenlemeye ihtiyaç olup bu düzenlemeyi yapmaya bizzat bu işleme Ticaret diyen  Müsteşar yetkilidir. Bunu yapmaması görevi açıkça ihmaldir. Mahkeme Sosyal Yardım ve Ticaret arasındaki farkı bilmek ve ona göre karar vermek zorundadır. Mahkeme bu ayrımı yapmıyorsa veya yapamıyorsa Adil değil Taraf’tır.

            On yıl Hemodiyalize giren bir hastanın masrafı Nakil olduğu takdirde en az %80 daha az masraflıdır. Bunun hesabı dosyada yapılmış olmasına, yetkililerin ve yetkisiz olsada bu işin uzmanlarının beyanları daha önce dosyaya konmasına rağmen mahkeme taraf olduğundan hiçbirini dikkate almamıştır. Dava dilekçemde de belirttiğim gibi ben bu davayı kazanmak için açmadım. Çünkü Adalet sisteminin içinde olduğumdan bu Adalete inancım yoktu. Benim iki davada bitmesi gereken oğlumun kaza dosyası sayısız dosyaya ulaştı ve halen çözülmedi. 2010 yılında ulaştığım sicilimdeki Diyanet İşleri Yetkililerinin iftiraları Diyanetin Üst makamlarınca soruşturma ve kovuşturmaya izin verilmediği, Diyanet İşleri Başkanına da Başbakanlık izin vermediği için olumsuz sonuçlandı. Mahkemelerde aynı şekilde adil olarak değil taraf olarak karar verildiğinden 6 yıldır sonuçlanamadı. Buna rağmen bu davada da dosyamdaki hibirşey dikkate alınmadan karar verilerek Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Lehine kısa sürede olumsuz sonuçlanmak üzere devam etmekte ve bu hale geldi.

            Böbrek Naklinin Sosyal hayattaki rahatlığı ve iş gücüne katkısıda ayrıca değerlendirilmelidir. Hemodiyaliz sırasında yaşanan sıksntılar, her an kanama geçirme tehlikesi, hortumlarda yanlışlıkla dava hava zerkedilmesi ve sosyal yaşamın kısıtlanması, haftada 3 gün en az dört saat makinaya bağlı yaşanması gibi durumlarda göz ardı edilmemelidir.

            Devletin bu nakil işini usulüne uygun olarak yapması bu işten çıkar sağlayan kişilerinde çıkarına engel olacaktır. Böbrek veren kişilerinde İrandaki gibi Sağlı güvencesine alınması, bu işin bir kurum haline getirilerek her isteyenin böbreğinin alınmamasının sağlanması gerekmektedir. Bu iş devlet eliyle ve devlet güvencesiyle ince elenip sık dokumayla yapılmalıdır.

            Daha önce hasta oğlumun Diş Tedavi Ücreti 2009 yılında İdari Davalık oldu. En sonunda dosya tümüyle kaybedildi. HSYK ile yapılan yazışmalar sonuç vermedi. Anayasa Mahkemesi de Hakime dava açamayacağıma karar verdiyse de konu AİHM’e taşındı. Davam kabul edildi ve halen devam ediyor. Bu dava da şu an Anayayasa Mahkemesinde ve muhtemelen o da AİHM’e taşınacak gibi durmaktadır. Bu nedenle biz bu dava dosyamızın titizlikle incelenerek Adil ve Tarafsız bir karar verilmesini talep etmekteyiz.
     

NETİCE VE TALEP     : Sağlık Bakanlığının bila tarih ve 11045126.641.02.07 S2016-2516/07 sayılı yazıları ile verilen Temyiz Layihasının RED EDİLMESİNİ ve Sağlık Bakanlığınca ülkemizde İran Modelinin veya ona benzer bir modelin uygulamaya konulacak YASAL DÜZENLEMENİN YAPILMASINA KARAR VERİLMESİNİ, Böbrek Nakli bekleyen HASTALARIN NAKİL İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASININ SAĞLANMASINA KARAR VERİLMESİNİ, mağduriyetlerinin giderilmesinin sağlanmasını ve mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  19.10.2016                                                                                                                              

Mustafa DEMİR

                                                                                                                                 Davacı

5 Ekim 2016 Çarşamba

TURGAY GÜLER'E MEKTUP


Sayın Turgay Güler

           Sıradışı Proğram Yapımcısı

 

            Size bu sıradışı yazı dosyasını gönderiyorum. Okuyunca görüş ve önerilerinizi de bekliyorum. 04.10.2016 tarihli proğramınızda Müslümanların yaşananlara karşı ilgisizliğinden şikayet ediyorsunuz. İslam Dünyası halkı bu ilgisizlikten ve yöneticilerinin becerisizliklerinden dolayı hala her türlü sıkıntılara maruz kalmaktadır. Bunu beyana bile lüzum yoktur. Yöneticilerimiz ise kendi keyfi çıkarları ve rahatları peşindedir.

            Ben Diyanet İşleri Başkanlığı Taşra teşkilatında emekli bir memurum. Ankara da görev yaparken oğlum ağır bir kaza geçirdi. 7 ay koma olmak üzere uzun bir tedaviden sonra %98 Beyin özürlü ve yürüyemez şekilde felçli ve başkasının bakımına muhtaç kaldı. Kaza Lise önünde ve kaldırımda gerçekleşmesine ve ilk alda suçu baba üstlenip bunu beyan etmesine rağmen biz hastamızla ilgilenirken Rüşvetle evraklar değiştirildi. Baba adına olan Trafik Raporu yok edilerek oğul adına sahte evraklarla oğlum hiçbir kusuru olmadığı halde huçlu ilan edildi. 12 yıldırda mahkememiz henüz sonuçlanmadı, devam ediyor.

            Olay Ankara da ve görevde olduğum sürede meydana geldiğinden ve hiçbir resmi hastane durumu nedeniyle oğlumu kabul etmediğinden yüksek ücretle özel hastanelerde tedavi ettirdim. Büyük para harcadığım tedavi sırasında kaldığım Özel Güven Hastanesi ve İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde bütün kurum yöneticileri hastalarını ziyaret ederken ben Diyanetin hemen üst tarafından olmama rağmen hiçbir diyanet yetkilisi hastamı ziyaret etmediği gibi ağır hastalarda kendi parasıyla tedavi olan ancak ben oldum. Diyanet verdiği yardım sözünü tutmadığı gibi borç isteğimizi de emsal teşkil eder diyerek red etti. Beni red eden Diyanet, Diyanet Vakfı aracılığıyla Polis Vakfına bağışladığı yüksek miktardaki bağışla Polis memurları bizzat benim yanımda tedavi oldular. Paranın Diyanet Vakfınca verildiğide bizzat tedavi olan polislerce ifade edildi.

            Vakfın müfettişlerini sıkıştırarak aldığım küçük miktardaki yardıma da Ankarada ayrılırken davam bitecek diye yardım senedi imzaladım. Davam bitmeyincede dava bitimine ödemek üzere senetlerimi durdurdum. Bu senetleri ele geçiren Diyanet Vakfı bunu yardım değil Borç addederek beni icraya verdi. Olayı Mahkemeye taşıyıp icrayı durdurmama rağmen bu para Diyanet Vakfına ödendi. Duran paranın dava açılmadan nasıl olduğunu araştırınca bizzat Hakimin Mahkeme Kaleminin ve İcranın durduğunu teyit ettiği İcranın durma yazılarının dosyadan çıkartılarak paranın ödendiğine tanık oldum. Müftü beyle bunu tartışırken Müftü bey ağzında sicilimde bazı evraklar olduğunu, benim daha öncede para yediğimi söylemesi üzerine sicilimdeki evrakları aldığımda cami parasıyla ankarada ev aldığımı ve dört personelin parasını yediğimin evraklarını alınca hemen şu anki Başkan2a göndedimse de adam Dilsiz Şeytan kesildi. Mahkeme halen devam ediyor. Mahkeme evraklarını Diyanet İşleri Başkanı ile birlikte Sayın Cumhurbaşkanına ve Başbakana gönderdim, sana da gönderebilirim. Dört personelin maaşını yediğimi iddia eden Müftü yaşadığım Osmaniyeye Müftü yardımcısı olarak atandı. Hemde dava devam ederken benim sicil dosyalarımın başına. Erzurumlu olan adam 15 temmuz sonrası görevden atıldı. Bana iftira atan bu kişi Hatayda yapılan Dinlerarası Diyalog konferansında Hatay Müftü yardımcısı olarak Diyanetin temsilcisiydi.

            Ben sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez’i 2007 yılında Başkan yardımcısı iken tanıdım. Bende nüfusta Gaziantep doğomlu ve eskiden Gaziantepte görev yaptığımdan ayrıca ailem yörede Gavurdağı diye bilinen Nurdağı’nın eski sahipleri olduğundan ve Fırkai İslahiye ile bölgeden sürülmelerine rağmen geri döndüğünden, köklü aile olduğumuzdan bu tedavi ve dava sürecinden madden ve manen ayakta kalabildik. Mehmet Görmez Sudi Arabistana iki görevli göndermek üzere sınav açmıştı. Sorumlusu kendisi olduğundan zaten iki kişiyi görevlendirerek Suudi Arabistan’a göndermiş ve sınavı onlara kazandırma sözü verdiğinen be müracaat etmeme rağmen sonucu belli sınava kaltılmadım. Oğlumun Mahkemelererini bahane ederek sonucu belli sınava katılmadım. Katılanlarda netice alamadı. Hatta söz verilen kişilerin dönmesi geciktiği için sınav üç dört gün ertelenerek yapıldı. Şimdi bunu yapan adam bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanı.. Ben bunun herşeyden önce insan olduğuna inanmıyorum. İcraya verilmemi de başkasında çocuk doğuran bir kadının sağladığını, benim yardım yazımın ve dosyamın Diyanetçe alınarak böyle bir yazı ve dosyanın olmadığının bizzat Diyanetçe iddia edilince ben kendi dinimde şüphelenmeye başladım. Devam eden iftira davasında iftira atan müftünün bunu inkar etmemesine rağmen Mahkemede iftira atanların korunması ve diyanetin de bu kararın hukuka uygun olduğuna dair hukuki mütaala vermesi üzerine be de twitir de bizzat Mehmet Görmezin resmini yayınlayarak Prf.Dr. Mehmet Görmez: Türkiye Cumhuriyeti İftira İşleri Başkanı... twitini attım. Adam yine dilsiz Şeytan. Bana dava açma hakkı halen saklı.

            Osmaniye Valiliğinin yayınladığı Fırkai İslahiye ve Osmaniye kitabında yayınlanan osmanlıca secere (2 Nolu Belge) benim dedelelerimin olduğu kadar Sayın Prof. Dr Necmettin Erbakan’ın da seceresi olup dedelerimizin kardeşliği Osmanlı tarihçisi Ahmet Cevdet Paşanın Tezakir atlı kitabından açıkça anlatılmaktadır. Kozanoğullarının Osmanlıya karşı gelmediği, aksine bizzat adamlarıyla bizim büyük dedemiz Kozanoğlu Halil Bey’in yardımcı olduğu açıkça anlatılmaktadır.

            Dedelerimiz o zaman Ermenilere karşı devletten destek ve yardım allan kişiler olduğundan yalan ve iftiralarla sürgün edildikleri bizzat sürgün eden Ahmet Cevdet Paşa tarafından anlatılmakta, bu gün ise aynı şekilde Diyanetçe yapılan iftiralar benim sicilimde durmaktadır. Bu nedenle o zaman ermenileri yaptığını bu zaman Diyanet’in yapması Din adına yaşanan şecaati ortaya koymaktadır. Konfiçyüs’ün dediği gibi: Yalan söyleyenler doğruya değil yalana inanırlar. Tıpkı Mehmet Görmez gibi...

            Sayın Turgay Bey

            Mahkemelerim halen devam etmektedir. Mahkeme evraklarım hakkında bilgi edinmek istersen hertürlü evrakım elimdedir. Bunları derdest ederek kitap haline getireceğim. Ayrıca Dedemin Baba tarafından dedeleri olan Kozanoğullar ile anne tarafından dedeleri olan Küçükalioğullar hakkıda da kitap çalışmalarım devam etmektedir. Bana ukaşmak dilerseniz adres ve telefon bilgilerim aşağıdadır.

            Saygı ve Selamlarımla      05.10.2016 Osmaniye

3 Ekim 2016 Pazartesi

BİMER -UYAP


04.08.2004 tarihinde oğlumun trafik kazası nedeniyle Rüşvetle mağdur edildim. Mahkeme evrakları Rüşvetle değiştirildiğinden kaza baba üzerinden oğul üzerine alınarak suç oranı değiştirildi. Hiçbir kusuru olmayan oğlum Rüşvetle suçlu ilan edildi. Bu nedenle 12 yıldır davamız bitirilemedi. Uzun ve pahalı tedavi süreci nedeniyle Kredilerim ve Kredi kartlarım icralık oldu ve 2007 yılında başlanarak hepsi icra ile ödendi. Ödenen bu borcuma rağmen Vakıfbank Avukatı tarafından Faizin Faizi alacağı için tekrar icraya verildim. Ödenmiş Banka dosyamda TürkAsset Varlık Şirketine satıldı. 2013 yılında başlatılan onca soruşturma ve şikayete rağmen ne Vakıfbank davam, nede Türkasset şikayetim sonuçlandı. Bu konuyla ilgili olarak Başbakanlık Makamınıza açılan 25.07.2016 tarihli İdari Dava Osmaniye Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu tarafından 2016/1688 Muhabere numarasıyla Ankara İdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine rağmen şu ana kadar UYAP sisteminde dava açıldığı görülmemektedir. Dosyanın durumu bilinmemektedir. Buna rağmen hala TürkAsset Varlık sistemi beni telefonla tehdit ve rahatsız etmektedir. Vakıfbank Davası ve soruşturması da bir türlü sonuçlandırılmamaktadır. 2016/1688 Muhabere numaralı dosyamın bir an önce UYAP sistemine yüklenerek davamın görülmesinin sağlanmasını. Ödeme evrakları Bakanlığınıza açılan dava dosyasında olan Dosyamın Türkasset Varlık Şirketinde alınarak rahatsız ve tehdit edilmemin önlenmesi hususunda gereğini arz ederim.    26.09.2016

                                                                                                      Mustafa DEMİR
                                                                                                           Şikayetçi

5 Eylül 2016 Pazartesi

BALA A.CEZA-BEYAN


BALA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

 

                                                                             Dosya No: 2016/67 Esas

 

DAVALI   : Mustafa DEMİR,
DAVCI     : K.H.

KONU      : Atılı suçlamayı kabul etmediğime dair beyanımdır.

 

            Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan 2014/106 Esas sayılı dosyamda  “Mal Kaçırma” davasına gönderdiğim 14.09.2015 tarihli dilekçeme Bala Asliye Hukuk Hakimi tarafından suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle Bala Cumhuriyet Başsavcılığına Suç duyurusunda bulunulmuştur.  Bunun üzerine Bala Asliye Ceza Mahkemesi benim Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 2016/67 Esas numarasıyla hakkımda sanık olarak dava açılmıştır.

            Dava dosyasının incelendiğinde; müşteki Mustafa Şahin’in Yatağan Polis Merkezi Amirliğinde vermiş olduğu 03.12.2015 tarihli ifade(Ek:1) üzerine şikayetçi olması nedeniyle dava açıldığı görülmektedir. Aynı şahsın ifadesinde Uzmançavuşlukta ayrıldığı ve bir oto aksesuarı iş yerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Aynı şahıs bana dava açıldıktan sonraki Yatağan Başsavcılığında vermiş olduğu ifadesinde bu defa şikayetçi olmadığını beyan edmiştir. Benim davamda bu Mustafa Şahin’in resmi hiçbir görevi bulunmamaktadır. Sadece görev verilen Bilirkişi Uzmançavuş Abdullatif Öztürk’le beraber görev yapmaktadır. Bana da “BİZE RÜŞVET VERMEDİ” diyen şahıstır. Bu laf bana gerçek raporun değiştirildiğini beyan eden polislerce bildirilmiştir. Bende bu lafını kendisiyle aynı adı taşıyan babasına iletince adam ailemi tanıdığından derhal Rüşvet veren Kuyumcu dükkanına gelmişlerdir. Takip edildiklerinde de haberleri olmamıştır ve beni hiç görmemişlerdir, konuşmamışlardır. Onlar kuyumcu dükkanına geldikten sonra başta Kuyumcu Abdulkadir ve kaza yapanlar ile Polis Memurlarınında bana karşı tutum ve davranışları değişmiş ve yaşanan Rüşvet skandalını apaçık anlatmışlardır. Dosya incelendiğinde bu apacık gözükmektedir. Ahmet Çalış’ın ifade vermeyeceği ve üst araması yapılarak nezarete alınması saati ve ifade verdiği saatin aynı olması bunun açık örneğidir. Eczacı Cihat Barbaros Ayata’nın dosyanızdaki ifadesine bakılınca bu sahtekarlık apaçık ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde Emekli Polis Memuru Mekin Öktem’in ifadesine bakıldığında da Tanık Mustafa Yaşar’ın yalanı açıkça görülmektedir. Mekin Öktem Kepçeci Mustafa Yaşar’ın daha kepçesinde inmeden yaralının başında olduğunu, daha önce dükkanının önünde ve yol kenarında oturduğundan oğlumun önünde geçmediğini, dolayısıyla Tanık Mustafa Yaşar’a yalan söyletildiğini ortaya koymaktadır. Bu yalanı karşılında da Bala Belediyesinde kendisine iş verilmiştir. Daha sonra halkın baskısı karşısında bu yalanlarında vaz geçmişse de yeniden dinlenmeleri engellenmiştir. Tanık Can Gürbüz’ün de Hakim Fuat Pembeçiçek tarafından alınan ifadesi rüşvetle yok edilmiştir, halende bulunamamaktadır.

            Bala Karakolunda ilk anda suçu üstlenen baba Ahmet Çalış adına evrak ve kaza tespit tutanağı düzenlenerek Cumartesi günü karakola verildiğini, Pazar günü savcı geldikten sonra Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın yanına bazı kişileri alarak savcıya beni davacı ettirmeyeceği sözünü vererek Pazar gecesi Ahmet Çalış adına olan evrak ve raporu RÜŞVET KARŞILIĞI yok ettirdiğini, yeniden evrak düzenlenirken polislerin karakolda tartıştıklarını, fakat benim bir şey yapamayacağımı sanarak sustuklarını, benim ilk anda oğlumla ilgilendiğimi ve Emniyet Amir Vekilinin sözüne güvenerek karakolda böyle rezalet yaşanabilecini öngöremediğimden bu Rüşvet skandalının yaşandığını, Trafik Polisi Mustafa Güdek’in aldığı rüşvetle Antalya’ya tatile gittiğini ve bunu inkar edemediğini, ben davacı ve şikayetçi olunca da Emniyet Amir Vekili Başkomiser Ali Mülayim’in hemen emekliye ayrıldığını biliyoruz.

            Ben şikayetçi olunca savcı tarafından bilirkişi olarak görevlendirilen Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk RÜVET KARŞILIĞI Polis Memuru Mustafa Güdekten daha kötü bir rapor hazırlamış ve raporunu yalan söylediği hem dosyadaki diğer tanık ifadesiyle ortaya çıkarılan, hemde bizzat kendisi ifade eden tanık Mustafa Yaşar’ın yalanına dayandırmıştır. Mahkeme sürecindede yaşanan açıkça taraf olmalar nedeniyle alavere-dalevere ile haklı iken haksız edilerek mağdur edildik. Kısa sürede bitmesi gereken davamız uzadıkça uzadı. Önce bol keseden atan Müşteki Mustafa Şahin babasıyla veya Abdullatif Öztürkle konuşmuş olmalı ki savcılık ifadesinde çark etmiş. Kendisinin karakol ifadesinde söylediği “davayı kaybetince bize iftira attı” yalanını ilişikte sunduğum daha sorşturma başlamadan Bala Cumhuriyet Başsavcılığına verilen ve bu bilirkişiye Rüşvetle rapor hazırlattırılmak suretiyle kapatılan şikayet dilekçem (Ek:2) açıkça ortaya koymaktadır. Biz ilk başta bile suçu babanın üstlendiğini ve baba adına düzenlenen evrakın alavere-dalevere ile yok edildiğini iddia ediyoruz. İddia etmekle kalmadık ve bu iddiamızı davaya dökerek polislerle ilgili davamız Ankara Valiliği’yle sekiz yıldır devam etmektedir. Rüşvet alan Hakim ve Savcıların Adalet Bakanlığınca korunması üzerine Başbakanlık Makamına açılan (Ek:3) davamız halen devam ediyor. Hakaret ettiğim ileri sürülerek bana dava açılan bilirkişi gerçeği söylemediği veya Mahkemeniz kayıp rapor ve evrakları ortaya çıkarmadığı ve “gereğini yapmadığı” takdirde aynı Başbakanlık Makamına olduğu gibi Bilirkişi ve/veya bilirkişi adına bana dava açan savcı/hakimler için Adalet Bakanlığı adına aynı şekilde Tazminat Davası açılacaktır. Bu dava aynı şekilde rüşvet alarak gerçek raporu ve evrakları yok eden polisler için Ankara Valiliğine de açılacaktır. Ayrıca bu Savcılar/Hakimler hakında da suç duyurusunda bulunulacaktır.

            Savcılığınızca gerçek bir soruşturma yapılmadan dosyamda hiçbir resmi görevi olmayan Mustafa Şahin’in yalan ifadesiyle bana hakaret davası açılması istenmiş ve bu istek Mahkemenizce kabul edilerek bana “Bilirkişiye Hakaret Davası” açılmıştır. Biz bu davayı asla kabul etmiyoruz. Gerçek bilirkişi olan Abdullatif Öztürk rağorunu Rüşvet Karşılığı hazırladığından karakol ifadesine gelmemiş, savcılıkça zorla getirtilmek suretiyle ifadesi alınmış ve yalan ifade vererek şikayetçi olmayacağını beyan etmiştir. Siz dava açtıktan sonra yine ifadeye gelmemiş ve yine zorla getirilme kararıyla duruşması 17.10.2016 tarihine bırakılmıştır.    

Bu nedenle; Müşteki Mustafa Şahin’in dosyamda hiçbir resmi görevi olmadığından bu davadan Beraatimi istiyorum. Rüşvet alan Bilirkişiye ve Polislere, kendisine Rüşvet verenlere ve aracılık edenlere dava açılmasını, bu yapılmadığı takdirde 2802 sayılı yasanın 68. ve 69. maddesi gereğince suç duyurusunda bulunulacağının bilinmesini;

            Gereğini arz ve talep ederim. 06.09.2016

                                                                                                   Mustafa DEMİR

                                                                                                            Sanık

 

 

 

E K L E R   :  1-Müşteki Mustafa Şahin İfade süreti.

                        2-Bala C.Savcılığına verilen 14.09.2004 tarihli dilekçe sureti.

                        3-Başbakanlık’a açılan Dava Dilekçesi Sureti.

16 Ağustos 2016 Salı

BÖBREK NAKLİ TEMYİZ 2


 DANIŞTAY İLGİLİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA
SUNULMAK ÜZERE ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİ İÇİN
 OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
                                                                             Dosya No: 2016/2516 Esas, 2016/2112 Karar
 
TEMYİZ EDEN DAVACI    :   Mustafa DEMİR
DAVALI                                 :    SAĞLIK BAKANLIĞI
 
KARAR VEREN MAHKEME:   ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ
 
DAVA DOSYA NO               :   2016/2516 Esas, 2016/2112 Karar
 
KARAR TARİ           :   15.06.2016
 
TEBLİĞ TARİHİ                 :    25.07.2016
 
KONU                                    :    Temyiz.
 
AÇIKLAMA                          :  Diyanet İşleri Başkanlığı Taşra teşkilatında memur iken uğradığım iftira nedeniyle sağlığımı kaybettim ve Böbrek Hastası oldum. Tedavisi ile uğraşırken oğlum ağır bir kaza geçirdi. Ben kendi sağlığımı ihmal ederek oğlumla ilgilenmeye başladım. Kaldırımda gerçekleşen kaza RÜŞVETLE yol ortasına alındı ve 12 yıldır birilemedi. Bu arada Diyanet İftirası tekrar önüme konunca Hukuk başlatıldı.
            Oniki yıldır bitmeyen kaza davamıza ve Altı yıldır bitirilemeyen Diyanet İftira Davamıza rağmen bu dava iki yılda hiçbir tanım ve izahat yapılmadan bitirildi. Anayasanın 10. maddesinde verilen Engelli haklarına istinaden açılan bu dava, Başta Türkiye Nefroloji derneği başkanı Prof.Dr.Gültekin Süleymanlar ve Sağlık Bakanlığınının İnsan kasabı ilan ettiği Dr.Yusuf Elçin Sönmez olmak üzere neredeyse tüm yetkililerin Böbrek Nakinde İran modeline benzer bir model önermesine rağmen Mahkemeniz Sağlık Bakanlığı Müsteşarının isteği doğrultusunda İran usulünün Böbrek Ticareti yalanına ilanmış ve hukuka uygun olarak değil, Müsteşarın isteğine uygun olarak karar vermiştir. Bu ticaretin nasıl olduğuda asla açıklanmamıştır. 
            Bu gün başkasının emir ve talimatları nedeniyle ülkemizde bir darbe kalkışması yaşanmıştır. Başta Adalet mensupları olmak üzere görevini yapsalardı bu kalkışmanın meydana gelmeyeceği gayet açıktır. Bu nedenle; dava evraklarında herşeyi açıkça belirttiğimiz için Müsteşarın isteğine değil, Hukukun üstünlüğüne uyarak karar verilmesi gerektiğinden bu kararaın bozulması gerekmektedir.                
 
NETİCE VE TALEP  : Yukarıda açıklanan nedenler ve Re’sen Mahkemenizce tespit edilecek sair nedenlerle; HUKUKA, HAKKANİYETE VE VİCDANA aykırı olan Ankara 5. İdare  Mahkemesinin bu kararının BOZULMASINA KARAR VERİLMESİNİ , Mahkeme masraflarının ilgili İdare'ye yükletilmesini arz ve talep ederim.                              
                                                                                                                                    16.08.2016
  
  Mustafa DEMİR
                                                                                                                                  Davacı