8 Aralık 2022 Perşembe

ÇOCUK TACİZİ

 Bu günlerde medyada gündeme gelen 6 yaşındaki bir çocuğun evlen dirildiği ve cinsel istismara maruz kaldığı iddiasıyla yargıya intikal etmiş bir olay bahane edilerek İslama ve Müslüman din adamlarına bir saldırı başlatılmıştır. Olay yargıda olduğundan olayı aydınlatmak yargının görevidir. Her olay ferdidir ve sadece o olaya karışanları bağlar, İslamı ve din adamlarını kesinlikle bağlamaz. Bu olayı okuyunca aklıma yaşanmış bir olay geldi: K. Maraş'ın işgal yıllarında eski Vilayet binasının altında halen duran Medrese ve Müftülük binası bulunur. Müftü Efendi de  bir akşam Valiliğin önünde geçerek makamına geldiği sırada bahçede içki içmekte olanlar  Müftü' yüde yanlarına çağırarak kendileriyle içmelerini isterler. Müftü: Evladım kenarda oynaşan köpekleri gösterip, şunlar çiftleşirse ne olur? Diye sorunca hepsi normeldir hoca onlar köpektir derler. Hoca tekrar sorar ya onlar insan olsaydı? Hemen hepsi tepki göstermek olmaz öyle şey. Kesinlikle kabul edilemez, cezalandırılmalı gerekir deyince Müftü cevabı yapıştırmış: Evlatların halk nezdinde siz köpek, ben se İnsan gibiyim. Size sestenmezler ama beni tefe koyup oynatırlar. Müftü dersini alıp susanların önünde istifini dahi bozmadan makamına yürür, gider. Normal hayatlarında LGBTİ ve her türlü istismar ve rezaletin bulunduğu medya grubunun mal bulmuş mağribi misali dine ve din adamlarına saldırmaları ı sizlerin takdirine bırakıyorum....

20 Kasım 2022 Pazar

YARGITAY 12. HUKUK HAZİNE CEVABA CEVAP

 YARGITAY 12. DAİRESİ  BAŞKANLIĞI’NA

                                                                                  Dosya No: 2022/2                                                 


DAVACI                                :  Mustafa DEMİR -

DAVALI                                :  Hazine ve Maliye Bakanlığı- ANKARA


VEKİLİ                                  : Av.Cevahir Leyla SİPAHİ

                                                                        

DAVANIN KONUSU           :  Hazine ve Maliye Bakanlığı Avukatının Yargıtay 12. Hukuk Dairenize vermiş olduğu  22.10.2022 tarihli Cevap Dilekçesine cevabımızdan ibarettir.


TEBLİĞ TARİHİ                 :  10.11.2022


DAVA DOSYA NO               :  2022/2 E.

 

CEVABIMIZ                     : 1-Hazine ve Maliye Bakanlığı Avukatının  dava dilekçemize vermiş olduğu dilekçesinde def’i zaman talebini kabul etmiyoruz. Davamız zamanında ve usulüne uygun olarak açılmıştır. Zamanaşımı Bankanın açmış olduğu dava için geçerlidir. Faiz talebiyle açılan dava 2007 yılında icra davası ile sonuçlanıp maaştan kesilerek ödendiğinden 2013’de açılan ilamsız alacak davası banka alacaklarında zamanaşımı süresi 5 yıl olduğundan süresinde açılmamıştır. Ayrıca dava sürecinde beş yıllık sürede hiçbir işlem yapılamadığından davanın düşürülmesi ve reddi gerekmektedir.

2-Davacı olarak Hazine ve Bakanlığı ile Adalet Bakanlığına birlikte dava açıldığını, Adalet bakanlığın yönünden reddini talep etmiştir. Halbuki Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi yanlış hüküm kurarak davamızı reddetmiş, dosyamızı Adana Bölge İdare Mahkemesine göndermesi gerekirken hukuksuzca kendi verdiği karara bile uymamıştır. Adıma kayıtlı ve mevcut olmayan mobilyetim hakkında hiçbir hüküm ve karar vermemiştir.

3-Davacının davasını somutlaştırmadığını, zararını delilleriyle ve miktarlarıyla açıklamadığı ileri sürülmüştür. Dava dilekçemde açıkça belirttiğim gibi bu icralar 2004 yılında oğlumun geçirmiş olduğu ağır bir trafik kazası sonrası yaşanan “hukuksuzluk ve rüşvet rezaleti” nedeniyle 18 yıldır halen devam eden kaza davalarımız nedeniyle meydana gelmiştir. Bu davalar UYAP ta kayıtlıdır. Bu nedenle halen Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde devam eden 2012/133 sayılı davamıza göndermiş olduğum Beyan Evrakımın(Ek.1) suretini ve halen Yargıtay 4.Hukuk Dairesinde devam eden 2021/13 Esas nolu davamız temyiz dilekçesi(Ek:2) suretlerini sunuyorum. Her iki evraktan da açıkça anlayacağız üzere biz kaza yapan tarafla değil aldığı RÜŞVET VE TALİMATLA DAVAMIZI REZALETE ÇEVİREN HAKİM VE SAVCILARLA mahkemeleştiğimizi açıkça göreceksiniz. Dava miktarı da dava dilekçemizde, dilekçemiz eki İcra evraklarında açıkça bellidir. Dava dilekçesinde bahsedilen Mahkemelere ödenen mahkeme harçları ve giderleri de ödendiği yıllara göre yasayla belirlidir. Bu nedenle zarar miktarı da, tazminat  miktarı da açıkça bellidir. 

Bu borçlanmalarda benim kusurum dışında mahkemelerde yaşanan hukuksuzluklardan ve sözünü tutmayan Diyanet Vakfı ve Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri nedeniyle meydana gelmiştir. Diyanet ile de davamız halen devam etmektedir. Bir süre sonra o dava da önünüze gelecektir. Bu da Yargı dahil Kamu Kurum ve kuruluşlardaki bozulmuşluğun ve Adaletsizliğin birer örneği niteliğindedir. Yedi icra dosyasında 2 kamu kurum ve kuruluşu dosyası sorunludur. Allah’a inanan bir emekli kamu personeli olarak bize bu acı ve sıkıntıları yaşatanların bizim yaşadığımız sıkıntı ve üzüntüden daha fazlasını yaşatmadan öldürmemesi için de Allah’a dua ediyoruz.

4- Hakimlerin delillere ve yasalara göre karar verdikleri, verdiği kararların doğru olduğu iddia edilmektedir. Oysa daha önce oluşan borç Ankara 3. İcra Dairesince maaşımdan kesilerek ödenmiştir. Daha sonra ise benim hayatımda hiç gitmediğim bir ilin şubesinin avukatı yasalarda açıkça belirtilen “ temerrüte temerrüt işletilemeyeceği ve aslı ödenmiş borcunu faizinin de ödenmiş sayılacağı” açık hükümlerine rağmen faiz alacağı iddiasıyla İlamsız ödeme emri gönderiyor ve ayarladığı bir Hakime de bizim borcu kabul etmediğimiz iddiamızı hukuksuzca Red ettiriyor. Burada yasalar açıkça ihlal edilmiştir. Yasal olmayan bir alacak mahkeme kararıyla yasal hale getirilmiştir. Kaldı ki yasalar gereği ödenen borcun aslı bile bizim kusurumuz dışında meydana geldiğinden ödenen bu paraları dava ederek faiziyle almakta yasal hakkımızdır. HUMK’un 46. Maddesinde belirtilen koşullar inkar edilemeyecek şekilde oluşmuştur.

5-Dava konusu olayda tazminat gerektirecek durum olmadığı ve delil bulunmadığı idia edilmektedir. Manisa İli şubesi avukatı Ankara 11. İcra Hakimine verdirdiği bu hukuksuz kararı Ankara 19. İcra da işleme koymuştur. Osmaniye 2. İcra dairesine de talimat dosyası açmıştır. Bununla da yetinmeyerek olmayan mobiliyetim dahil olmak üzere kardeşlerimle orak miras mallarıma haciz koydurmuştur. Bu hacizler Banka kredi notumu kötü yönden etkilemiş ve halen devam eden mahkemelerim ve oğlumun tedavisi için bankalarda kredi alamaz hale getirmiştir. Osmaniye 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde de bu sebeplerden dava açılmış olmasına rağmen o da yaşanan hukuksuzlukla reddedildiği ve verdiği karara uymadığı için bu davaya konu olmuştur. Yasalardaki çarpıklık nedeniyle benim 1.255.000.-Tl+faiziyle halen devam eden alacak icram olmasına rağmen BDDK tarafından bu dikkate alınmayarak 2.601.- TL. tutarındaki bu hukuksuz alacak dikkate alınmakta, bu da bizi açıkça mağdur etmektedir. Konulan haciz evrakları dava dosyasında mevcuttur. Bana açılan icra davası ve evrakları Tazminat için ispata yetmektedir. 

6-HMK’un 46. Maddesindeki şartlar inkar edilemeyecek şekilde oluşmuştur. Yasal olmayan bir alacak mahkeme kararıyla yasal hale getirilmiştir. Kaldı ki yasalar gereği ödenen borcun aslı bile bizim kusurumuz dışında meydana geldiğinden ödenen bu paraları dava ederek faiziyle almakta yasal hakkımızdır. HUMK’un 46. Maddesinde belirtilen koşullar inkar edilemeyecek şekilde oluşmuştur. Bunun aksini iddia etmek hukuku sulandırmaktır.

7-Alacağın faizini olay tarihi itibariyle istemek yasalar gereğidir. Kabul. etmiyoruz demekle reddedilemez. Adıma kayıtlı mobilet halen mevcut olmadığından ve üzerinde haciz bulunduğundan  aracını mevcut olmadığına mahkemelerce karar verilmeden ve üzerindeki haciz işlemi kaldırılmadan trafikten tescilin düşürülmesi için hiçbir işlem yapılamaz. Bu nedenle mahkemenin bir karar vermezi yasalar gereğidir. Sizin isteminizle yok sayılamaz.

NETİCE VE TALEP     : - Yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabülünü, Haksız icranın kaldırılmasını, Maliye Hazinesinin tazminata mahkum edilmesini, hakkımızın korunarak bu icra talebi nedeniyle bankalarda yaşadığımız mağduriyetimizin giderilmesini, hakkımız olan tazminatın ödenmesine karar verilmesini, Mevcut olmayan mobiliyetimin tescilinin trafikçe üzerimden düşürülmesine karar verilmesini, Mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  16.11.2022       

                                                                                                                                Mustafa DEMİR

                                      Davacı 

E K L E R  :

1- Bala Asliye Hukuk mahkemesine sunulan 20.09.2020 tarihli Beyan Dilekçes.

2- Yargıtay 4. Hukuk Mahkemesine sunulan 19.09.2022 tarhli temyiz Dilekçesi.


9 Ekim 2022 Pazar

YARGITAY 12.HUKUK DAİRESİ CEVAP YAZISI

                                           YARGITAY 12. DAİRESİ  BAŞKANLIĞI’NA

                                                                                                    Dosya No: 2022/2                                                 

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR 

DAVALI                                :  Maliye Hazinesi  ANKARA

VEKİLİ                                  : Av.Elif ŞAHİN

          

DAVANIN KONUSU          :  Yargıtay 12. Dairenizin 27.09.2022 gün ve 2022/2 

                                                  Sayılı yazınıza cevabımızdan ibarettir


TEBLİĞ TARİHİ                 :  03.10.2022


DAVA DOSYA NO             :  2022/2 E.

 

CEVABIMIZ                        :   Yargıtay 12. Hukuk Dairenizin 27.09.2022 gün ve 2022/2 sayılı yazımızla 07.01.2022 tarihli dilekçemiz üzerine 2022/2 dosya numarası ile Dairenizde açılan dava dosyasında ihbar olunan hakim ve kararı hakkında net bir bilgiye ulaşamadığınız gerekçesiyle dava dilekçemizin  detaylı olarak açıklanması istenmektedir.

Dava dilekçemizde açıkladığımız gibi oğlumuzun kazası sonrası yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle 18 yıldır halen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde ve Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde devam eden kaza tazminat davalarımız nedeniyle mağdur olduğumuzu, aldığımız kredi ve kredi kartlarımızın icralık olduğunu ve bu icraları maaşımda yasal şekilde kesilerek ödendiğini belirtmiştik. Fakat Kanunda da açıkça yazıldığı gibi “temerrüt faizine faiz işletilemeyeceği” ve “ana parası ödenen borcun faizininde ödenmiş sayılacağı” açık hükümlerine rağmen Vakıfbank’in Ankara Şubesine ait kapanmış bir dosyasına aynı bankanın Manisa ili Yunusemre İlçesi Sanayi Şubesini temsilen bir avukatın “faiz alacağı”  olduğuna dair bizi tekrar icraya vermesi üzerine Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi 6100 sayılı kanunun 46. maddesine açıkça aykırı olan bu faiz alacağının ödenmesine hükmetmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz da Yargıtay 12. Hukuk Dairenizce onanmıştır. Bunun kararın ve onamanın 6100 sayılı kanunun “c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması” maddesine açıkça aykırı ve hukuksuzdur. Ayrıca dava açan avukat ve karar veren Hakim açıkça korunduğundan ve hakkın teslim edilmesine aykırı olduğundan aynı  46. maddenin (a) ve(e) maddelerine de aykırıdır.

Bu hukuksuz kararla 1990 yılından beri mevcut olmayayn Mobiliyetime haciz konması ve oğlumun kaza geçirdiğinin yalan kabul edilmesi ve icra da bir milyarın üzerinde alacağım olmasına rağmen kanundaki çarpıklık nedeniyle alacağın kabul edilmeyip bu cüzi borçla bankalarda mağdur olmam üzerine açılan idari davalar bu hukuksuz icrayı durdurarak cebren icrayı önlemeden öteye gitmemiştir.Yargıtay da hukuksuz kararın onanmasından sonra açılan tüm davalar kararın kesinleştiği gerekçesiyle kabul edilmemiş, red le sonuçlanmıştır. 

Bu avukatın yaptının hukuk çevrelerinde “Hakim ayarlamak” olarak değerlendirilmektedir. Bir hakimin verdiği kararı hiçbir hakim bozmaya yanaşmadığından hukuksuzluk böyle sürüp gitmekte, dava da sürencemede kalarak sonuçlanmamaktadır. Avukat hakkında yapılan şikayetinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılınca hukuksuzluğun bilinmesine rağmen “Delil bulunamadığı” gerekçesiyle reddedilmesi üzerine Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan İdari dava da  22.10.2019 ve 2019/371 E,2019/2127 K. Sayılı kararı vermiş Bu kararın temyizi de Ankara 3. İdari dava dairesince 2020/1391 Esas , 2021/1261 karar numarasıyla reddedilmiştir ve  bu kararın bana 13.12.2021 tarihinde tebliğ edilmesiyle bu dava oluşmuştur.

Bu dava devam  ederken kardeşlerimle mirasla 1/8 oranında hak sahibi olmam ve devam eden davalarım nedeniyle hakkımı alarak ayrıldığım ortak mallara icra konması üzerine  Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemesine dava açarak bu haksız icranın iptaline ve haciz konan mallarımda haczin kaldırılmasına, 1990 yılında beri kullanımda olmayan 27SA215 plakalı mobilyetimin devrinin üzerimden düşülmesine karar verilmesini talep ettim Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemesince Tüketici Mahkemesi sıfatıyla 2021/15 Esas numarasıyla dava açarak yasa gereği arabulucuya başvurmadığımı gerekçe göstererek usulden ret etti. Benim 27 SA 215 plakalı mobilyetimin tescilinin üzerimde düşürülmesi konusunda hiçbir karar almadı. 

Bu karar yüzüme karşı okunması nedeniyle yasal süresinde kararın Adana Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesi için Mahkemesine 22.02.2021 tarihinde bir dilekçe verdimse de  mahkeme bu dilekçemi talep evrakı olarak almasına rağmen gerekçeli kararın bu dilekçe alındıktan sonra yazıldı.  Mobilyetimin tescilinin üzerimde düşürülmesine dair tüm hukuki şartlar oluşmasına rağmen mahkemenin bunu dikkate almadığı ve hiçbir karar vermediği gibi temyizi için gerekçeli kararın yayınlanması sonrası  talebimi Adana Bölge Adliye  Mahkemesine göndermedi. Halbuki dava dilekçemi tüketici Mahkemesi sıfatıyla değil Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla görerek hem haksız icra hakkında hemde olmayan mobilyetimin tescilinin üzerimde düşürülmesine karar verilmesi gerekirken usulsüz ve hukuksuz karar vererek ve talep evrakımı almasına rağmen dosyayı ilgili mahkemesine göndermeyerek açıkça hukuksuz karar vermiştir. Bu kararda 6100 sayılı kanunun 46. Maddesinin (a), (c) ve (e) maddelerine açıkça aykırıdır.

Yukarada açıkça izah izah edildiği gibi bu Davanın; açıkça hukuksuz karar veren  Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi Hakimine ve bu kararı onaylayan Yargıtay 12. Mahkemesi Haimlerine, Savcılığın kararını kaldırmayan Ankara 6. İdare Mahkemesi Hakimlerine ve onların vermiş olduğu kararı omaylayan Ankara 3. İdari Dava Daireli hakimlerine ve hukuksuzca yanlış ve taraflı hüküm kurarak ve kurduğu yanlı hükmü Bölge İdare mahkemesine göndermeyerek ve olmayan mobilyetimle ilgili hiçbir karar vermeyerek görevini kötüye kullanan Osmaniye 2. Asliye Hukuk mahkemesi hakimine ihbar edilmesi kanaatindeyim. Takdir Mahkemenindir. .


NETİCE VE TALEP     : 1- Yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabülünü, Haksız icranın kaldırılmasını, Maliye Hazinesinin tazminata mahkum edilmesini, hakkımızın korunarak bu icra talebi nedeniyle bankalarda yaşadığımız mağduriyetimizin giderilmesini, hakkımız olan tazminatın ödenmesine karar verilmesini, 

2- Mevcut olmayan mobiliyetimin tescilinin trafikçe üzerimden düşürülmesine karar verilmesini,

                    3-Mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  05.10.2022       


                                                                                                                       Mustafa DEMİR

                                              Davacı 


24 Ağustos 2022 Çarşamba

YARGITAY C.BAŞSAVCILIĞINCA AÇILMAYAN DAVA DOSYASI

 

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ  BAŞKANLIĞI’NA

Sunulmak Üzere

OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE

                                                                                   Dosya No: 2021/13                                                

 DAVACI                                :  Mustafa DEMİR 

DAVALI                                :  Maliye Hazinesi  ANKARA

 VEKİLİ                                  : Av.Elif ŞAHİN

DAVANIN KONUSU           :  Mehkemenizde açılan Hakimlerle ilgili Hazine adına Tazminat davasının Genel Kurulda tartışılması isteğiniz üzerine gerekçeli kararınız beklenirken aynı usullerle Hazine adına açılması istenen Polisler ve Bilirkişi davasının  Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kabul edilmemesi üzerine Gerekçeli kararınız sonrası  mevcut dosyanız ile birlikte Yargıtay Genel Kurulunda Tartışılmak üzere Mahkemenize sunulmuştur.

TEBLİĞ TARİHİ                 :  23.08.2022

DAVA DOSYA NO               :  2021/13 E.

 AÇIKLAMAMIZ             : Oğlum Halil Demir'in 6.8.2004 tarihinde Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde ki çeşmenin yanında kaldırımda ağır bir kaza sonrası yaşanan hukuksuzluklar nedeniyle 18 yıldır mağdur olduk. İlk anda kazanın kaldırımda meydana geldiği ve oğlumuzun hiçbir kusuru bulunmadığı bildirilmiştir. Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kaza yerinde bakkal işleten emekli Polis Memuru Tanık mekin Öktem’in ifadesiyle kazayı baba Ahmet Çalış’ın değil 15 yaşındaki oğlu Murat Çalış’ın yaptığı ortaya çıkmıştır. Üç gün sonra halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris Davası savcısı olan Savcı Mustafa Saylam, kaza yapan çocuğun öz annesinin dayısı olması nedeniyle ilçede Kuyumculuk yapan bir şahıs tarafından etki altına alınarak ve bizim de davacı edilmeyeceğimiz ileri sürülerek kaldırımdaki kaza yol ortasına alınmıştır. Bizim durumu öğrenipte yasal işlem başlatmamız üzerine karşımızda kaza yapan değil Adalet Bakanlığı görevlileri ve Sayın Bakan Bekir Bozdağ'ın bir konuşmasında ifade ettiği gibi adalet yerine bahane üreten hakim ve savcılar kalmıştır.

            Bu davada olduğu gibi aynı usul ve esaslar takip edilerek polisler hakkında Adalet Bakanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2019/11761E., 2022/723 K. Sayılı kararıyla, Cumhurbaşkanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2022/1857 E.,2022/1720 K. Sayılı kararıyla ve her iki dava da aynı tazminat üzerine olduğundan birleştirilmiş ve 13.08.2022 tarihinde Yargıtay İlgili dava dairesinde dava açılmak üzere Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemesine teslim edilmiştir. Osmaniye Asliye Hukuk Mahkemesi sizin davasında olduğu gibi dosyamı yargıtay 1. Hukuk Dairesine göndermesi gerekirken Yargıtayda dava açılamadığı iddiasıyla dosyamı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermişir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı dilekçemin yetersiz olduğundan bahisle tarafıma iade edilmiştir. Biz eksikliğin dilekçe başlığından kaynaklandığını düşünerek dilekçe başlığını Yargıtay ilgili Nöbetçı Hukuk Dairesi Başkanlığına şeklinde düzeltilerek yeniden göndermemiz üzerine dava dilekçemiz tekrar tarafıma iade edilerek dava açma isteğimiz kabul edilmemiştir.

            Yargıtay 4. Hukuk Dairenizde açtığımız 2021/13 dava da açıkça belirttiğimiz gibi Adalet Bakanlığının belirttiği gibi Anayasanın 138. maddesi gereğince hiçkimsenin hakim ve savcılara temir ve talimat veremeyeceği iddia edilse de bizim davamızda emir ve talimatlar havada uçuşmuştur. Bizde dava dilekçesine sunduğumuz seceremiz gibi nüfusumu kullanınca karşımızda kaza yapanlar değil “Hakimlik ve Savcılık teminetı"na sığınan görevini vicdanına göre değil de cüzdanına göre yapan savcı ve hakimler kalmıştır.

Bizim Bilirkişye hakaret ettiğimize dair açılan Adalet Bakanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2019/11761E., 2022/723 K. Sayılı sayılı karar da bilirkişi davacı edilememesine ve mahkemesine getirilememesine ve fetö çeteliğinden götevinden atılamamasına ve kendisine halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris davası olan Başsavcı tarafından normal raporunun değiştirilmesini istemesiyle polisten daha kötü rapor düzenlediğini amirine itiraf etmiş olmasına rağmen açılan davada bana ceza verilerek geri bırakılmıştır. Bana bu cezayı veren hakim halen Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görev yapmaktadır. Hakkında açılan davalar hukuksuzca kapatılmaktadır.Bu davada olduğu gibi bahanelerle dava açılması engellenmektedir.

Aynı şekilde Cumhurbaşkanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2022/1857 E.,2022/1720 K. Sayılı  kararla halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris  davası savcısı olan o zamanki Bala Cumhuriyet Başsavcısı ve savcısı tarafından bir kuyumcunun talimatıyla evrakların kaldırımda değil yol ortasında olacak şekilde değiştirilmesi istenmiş ve talimatları yerine getirilerek ve iki yalancı tanık ayarlayar kaldırımdaki kaza yol ortasına alınmış, hiçbir kusuru olmayan oğlum emir ve talimatla 6/8 kusurlu hale getirilmiştir. Bizim bu yalancıların yalanını ortaya çıkarıp yeniden dinlenmelerini taalep ederek karar aldırmamıza rağmen halen Yargıtay Savcısı olan ve o tarihte bala savcısı olan ve duruşma evrakları devam 2021/13 nolu dosyanızda bulunan bir savcı ev sahibi adına duruşmamıza girerek yalancı taıkların yeniden dinlenmesini engellemiştir. Benimde hakimle bu savcı hakkında 2007 yılında şikayette bulunmam üzerine hakim Ankara Bala'dan Ankara Kazan'a, savcıda Ankara bala’dan Ankara Kızılcahamam'a gçnderilerek bir yıl sonra hakimin kadrosu kazan'a, savcının kadrosu 2 yıl sonra kızılcahamam’a gönderilmiştir. O tarihte Bala’da görev yapan hakim de halen Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Başkanı olmuştur. Yapılan tüm şikayetler ya vicdanı yerine cüzdanıyla karar veren bu savcılara veya Daire Başkanı olan Hakime yönlendirildiğinden hiçbir netice alınamamaktadır. Bizde adli olarak ne yapmamız gerekirse hiçkimseden korkmadan ve çekinmeden yapmaya çalışmamaıza rağmen önümüze konulan bahane ve hukuksuzluk nedeniyle bir netice almaya çalışıyoruz. Biz haklı iken haksız olmamak için güç kullanmıyor ve Adil Yargılama  ve ADALET TALEP EDİYORUZ.

Bu nedenle hukuksuzca reddedilen dava dosyamızı 2021/13 nolu dava dosyamızla birlikte Yargıtay Hukuk genel Kurulunda incelenmek üzere ilişikte sunuyoruz

   NETİCE VE TALEP     :  Yukarıda açıkça izah edildiği gibi 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 46. maddesine istinaden açılmak istenen Hukuk Dava Dosyamınız halen devam etmekte olan 2021/13 Esas sayılı dava dosyamızla birlikte ve 2021/13 sayılı dosyamızın da hukuksuzluk delili olarak kabul edilerek beraber incelenmesini ve açılmayan dosyamızdaki taleplerimizin halen devam davamızla birlite yargıtay Genel Kurulunuzda değerlendirilmesi hususnda gereğini arz ve talep ederim. 24.08.2022                                                                                                                                                                                         Mustafa DEMİR                                                                                                                                              Davacı

E K L E R : 1 Yargıtay C.Başsavcılığında kabul edilmeyen Dava Dosyası

                     1 Duruşma tutanağı yazısı

7 Ağustos 2022 Pazar

HALDEM DERNEĞL

 HALDEM DERNEĞİ 

Bu gün bu derneğe adını veren oğlum Halil Demir'in geçirmiş olduğu trafik kazasının 18. Yılı. Kaza tazminat davamız halen devam ediyor. Mahkemenin 7.7.2020 tarihinden beri Almanya'ya araç sahibine tebligat yapmasını bekliyoruz. Eğer Tebliğat yapmayı başarırsa İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine gidilip yeniden kaza raporu alınacak. Bu alınacak rapora göre dava yeniden başlayacak. Ne diyelim bizi ve Adaleti böyle rezil eden rezil yetkilileri Allah bize yaşattıkları acıdan ve üzüntüden daha fazlasını yaşamadan canlarını almasın.... 

Arkadaşının yorumu.

Can kardeşim Halil bu kaza olmadan önce yanımdaydı. Bir iki saat oturduk eczanede ve sonra eczaneden çıkarken dönüp bana sarılmıştı. Anlam verememiştim. Çünkü akşam tekrar uğrayıp sipariş ettiği ilacı alacaktı. Ama kısmet olmadı. Yanımdan ayrıldıktan 1-2 saat sonra kaza haberi geldi. 15 yaşına ehliyetsiz, acemi ve kalın bir gözlük kullanan, o günlerde yeni arabaları ile sokak sokak gezen Murat isimli tanıdığımız bir çocuk kaldırımda yürüyen Halil kardeşime arkadan çarpıyor ve Halil bugün gördüğünüz durumda hayatına devam etmek durumunda kalıyor. Kaza sonrasında ifade değiştirenleri mi ararsın, tutanak değiştirenleri mi ararsın, kazayı yapanların hastane masraflarını karşılayacağını söyleyip karşılamamalarını mı ararsın. Yani yapılabilecek her pislik yapıldı. Savcısından, polisine, orada kazaya şahit olanlardan kazayı yapanlara kadar bir çok insan bu haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe alet olmuş durumda. Mustafa amca o tarihten bugüne mücadele ediyor. Hayatları alt üst oldu. Maddi manevi mahvoldular. Ama suçlular ne ceza aldı ne bedel ödediler. Halil belki de bugün çok iyi bir üniversiteden mezun olmuş, iyi bir kariyer sahibi, mutlu bir aile babası olarak hayatına devam edecekti. Çok zeki ve başarılı bir öğrenciydi. Güzel kardeşim benim... Dilerim tez zamanda suçlular hakettiklerini bulurlar! Dilerim adalet yerini bulur! 🤲🏻🤲🏻🤲🏻



13 Haziran 2022 Pazartesi

YARGITAYDA DAVA İÇİN YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

YARGITAY İLGİLİ DAİRESİ’NE

Sunulmak Üzere

OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE                                               

                                                                                     Adli Yardım  taleplidir.

 

   DAVACI  : Mustafa DEMİR  

DAVALI:     1- ADALET BAKANLIĞI  ANKARA

                      2- CUMHURBAŞKANLIĞI  ANKARA

VEKİLİ: Av.Ömer Örgen   UETS:35756-96579-49812

                  3- MALİYE HAZİNESİ  ANKARA

KARAR VEREN

MAHKEME   :1-Adalet Bakanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2019/11761E., 2022/723 K.

TEBLİĞ TARİHİ: 20.05.2022

                          2-Cumhurbaşkanlığı: Danıştay 10.Dairesi, 2022/1857 E.,2022/1720 K.

TEBLİĞ TARİHİ: 26.05.2022

 

KONUSU : 1- Oğlumun kaza davası ile ilgili devam eden mal kaçırma davasında, Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın iptali ve tazminat ödenmesi için ilgili Adalet Bakanlığına karşı Ankara 23. İdare Mahkemesinde açılan 26.02.2019 tarih ve 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararın reddi ve bu Red kararının Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19.06.2019 tarih ve E.2019/865 , K. 2019/981 sayılı kararıyla onanması üzerine bu kararında Danıştay 10. Dairesinin E.2019/11761, K. 2022/723 sayılı kararıyla onanması(Ek:1) ve bu kararın bana 20.05.2022 tarihinde tebliğ edilmesi, bu onamanın 6100 sayılı HMUK kanununu 46. Maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle bu davanın Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.

                         2-Oğlumun kazası nedeniyle Bala Emniyet Müdürlüğünde yaşanan  rüşvet karşılığı gerçek evraklarla raporun kaybedilerek yerine sahte evraklarla ve yalancı tanıklarla kaldırımdaki kazanın yol ortasına alınması ile ilgili Ankara Valiliğine açılan Tazminat davasının reddi üzerine Cumhurbaşkanlığına karşı açılması üzerine Ankara 7. İdare Mahkemesi 28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” isteyen baştan savma kararı üzerine bu karara yapılan itirazda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 07.11.2019 tarih ve E.2019/1759, K.2019/2078 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu Karara karşı yapılan itirazda Danıştay 10. Dairesinin E.2022/1857, K.2022/1720 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddedilmiştir.(Ek:2) Bu Karar bana 26.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu karar 6100 sayılı HMUK Kanunun 46. Maddesine hakkı teslim etmemek konusunda açıkça aykırı olduğundan bu davanın da hukuk davası olarak Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.

                          Bu davalarda istenilen maddi ve manevi tazminat yönüyle aynı olduğundan Yargıtay’da her iki davanın birleştirilerek açılmasına ver her iki davada da maddi ve manevi olarak: Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34.- TL. Tazminat hakkımızın; 500.000.-Tl. 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin; 100.000.-TL. Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olmak üzere Toplam: 2.758.253,34.-TL  Maddi Tazminat ile 18 yıldır bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın ve öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyet bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Tazminat talebinde bulunulmasına, 18 yıldır devam eden oğlumun tedavi süreci ve dava süreci nedeniyle maddi ve manevi olarak çok mağdur edildiğimizden bu mağduriyetimizin giderilmesi ve davamızın Adli Yardım desteği ile görülmesini talep etmekteyiz.

 

DAVANIN ÖZETİ: Ankara-Bala İlçesi Bala Lisesinde okuyan oğlum Halil Demir, 06.08.2004 günü akşamı saat 20.30 sıralarında okulunun önündeki kaldırımda çeşmeye doğru yürürken 15 yaşında bir çocuğun kullandığı bir aracın kaldırımda, arkadan ani ve hızla çarpmasıyla ağır yaralanmıştır. Kendisine çarpan çocuk hızla olay yerinde kaçarak komşusunun bahçesine saklanmıştır. Araçta bulunan kız kardeşi   olay yerine karşı bakkalda telefonla babasını çağırarak babasının suçu üstlenmesini sağlamıştır.

              Olay yerindeki çeşmede su dolduran iki kişiden biri olan tanık Can Gürbüz olayın kaldırımda gerçekleştiğini halkın içinde anlatmış, halk kazanın nasıl olduğunu bu çocuktan öğrenmiş ve bize anlatmıştır. Diğer çocuk ailesi tarafından soruşturma ve dava sürecinde taraf edilmemişse de birkaç yıl sonra bir trafik kazasında ölmüştür. Olay yerine intikal eden polisler ve Trafik polisi okul girişinde yatan oğlumla ilgilenmek yerine aracın kaldırımdaki izini çizmeye başlayınca trafik polisi Mustafa Gödek ile Ali isim isimli polis halkın içinde tartışmıştır. Olaydan yarım saat sonra olay yerine çarşıda bir şoförün söylemesiyle Dr. Salih Yılmaz ve Eczacı Cihat Barbaros Ayata intikal etmiş, Dr. Salih Bey hemen hastaya müdahale ederken o zamana kadar boylu ve yapılı olması nedeniyle adam zannedilen ve durumu nedeniyle tanınamayacak durumda olan oğlum Halil’i kapı komşum olması nedeniyle Eczacı Cihat Barbaros Ayata tanımış ve Dr.Salih Yılmaz Bey oğlumu hemen olay yerindeki trafik polisi aracıyla hemen Bala Sağlık Ocağına kaldırmış ve acil müdahalede bulunmuştur.

              Komşum olan Eczacı Cihat Barbaros Ayata Sağlık Ocağına geçerken evimden beni de aldı. Sağlık Ocağında oğlumu teşhis ettim. Durumu çok ağır olduğundan sağlık ocağında görevli Dr. Nurşen Yaşa eşliğinde oğlumu ambulansla Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine zor yetiştirdik. Biz Ankara’ya hareket etmeden bize kazayı baba Ahmet Çalış’ın yaptığı ve kazanın kaldırımda gerçekleştiği, oğlumun hiçbir kusurunun bulunmadığı, karşı tarafın 8/8 kusurlu olduğu hem kaza yapanlar tarafından hemde Bala Emniyeti ve Karakolunca bildirildiğinden ve oğlumun durumu çok ağır olduğundan ilk etapta biz kaza evraklarıyla ilgilenmedik. Oğlumun durumu çok ağır olduğundan bir gece Gazi Tıp Fakültesi Hastanesinde kaldı. Orada Prof.Dr. olan bir akrabamın uyarısıyla Cumartesi günü oğlumu Ankara Özel Güven Hastanesine kaldırdık ve oğlumuzla ilgilenmeye devam ettik.

Biz Bala’dan ayrıldıktan sonra olay yerinde kazayı anlatan tanık Can Gürbüz karakola getirilerek alınan ifadesiyle kazanın kaldırımda gerçekleştiği ve oğlumun bir kusurunun bulunmadığına dair ifade veriyor. Suçu üstlenen Ahmet Çalış nezarete alınmış ve avukatı olmadan ifade vermeyeceğine dair tutanak tutulmuştur.(Ek:3) Can Gürbüz’ün ifadesi üzerine Trafik Polisi Mustafa Gödek tarafından bir rapor hazırlanarak Cumartesi günü Bala karakoluna teslim edilmiş, Bala Emniyet Amiri yıllık izinde olduğundan yerine Bala Karakolu Başkomseri Ali Mülayim Vekalet etmekte olduğundan, Emniyet Amir Vekili sıfatıyla bu raporu alıp Bala Emniyet Müdürlüğünde kayda geçirilmiş ve işleme konmuş. Hatta Emniyet Amir Vekili Cumartesi günü akşamı yanına iki polis memuru alarak evime gelmiş, eşimden ve çocuklarımdan kaza geçiren oğlumun kimlik bilgilerini alarak ve hemşerimiz olduğunu, oğlumun kusurunun bulunmadığını söyleyerek gitmiştir.

Buraya kadar her şey normal şekildedir. Rezaletler bundan sonra başlamıştır. İlk önce kaza yerinin karşısında bakkalı olan ve yaralı oğluma ilk müdahale eden, polis ve ambulans çağıran Emekli Polis Memuru Tanık Mekin Öktem ifadesinde (4)kazayı baba Ahmet Çalış’ın yapmadığını, Ahmet Çalış’ın kızı tarafından kendi dükkanında kendi telefonuyla olay yerine çağrılarak suçu üstlendiğini, olay zamanı dükkanının önünde oturduğunu, kazazedenin kendi dükkanı önünde yol geçmediğini, geçse mutlaka göreceğini, kaza sesiyle kazazedeye ilk müdahale eden olduğunu, kepçecinin daha aracında inmeden kazazedenin başında olduğunu, ambulansa ve polise kazayı haber verdiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Ahmet Çalış suçu üstüne alamamıştır. Fakat kazadan üç gün sonra savcı olay yerine geldikten sonra ilçede kuyumculuk yapan Ahmet Çalış’ın da o zamanki eşinin dayısı olan bir partinin eski ilçe başkanı ve belediye meclis üyesi olan Kuyumcu Abdulkadir Kılıç, yanına Bala belediye Başkanı ve esnaftan ve akrabalarından bazı kişileri alarak, beni de davacı ettirmeyeceğini iddia ederek savcılığı nüfusuyla tesiri altına almıştır. Savcının oğlumla ilgilenen benim düzenlenen ilk evraklardan haberdar olmadığımı öğrenince, kuyumcunun da nüfusuna güvenerek kazadan üç gün sonra evrakların değiştirilmesini istemiştir. Kazadan üç gün sonra Pazar gecesi karakolda evrakı değiştirirlerken benim oğlumla ilgilendiğimi bilen komşum eczacı Cihat Barbaros Ayata gece saat 23:30 sıralarında karakola gelip kaza evrak ve raporunu isteyince Emniyet Amir Vekili Ali Mülayimle tartışmış, fakat hala değiştirilmemiş olan Ahmet Çalış adına olan rapor ve evrakları da oğlu Murat Çalış adına değiştirilecek diye alamamıştır. Eczacı Cihat Barbaros Ayata  gittikten sonra evrak ve raporları istedikleri değiştirmişler, tanık Can Gürbüz’ün ifadesini de yok ederek tanıklıktan çıkarmışlar, Tanık Can Gürbüz’ün bu iadesi yok edildiği gibi daha sonra Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle alınan ifadesi de (Ek:5) yok edilmiştir. Daha önce ifade vermeyeceğine dair tutanak tutularak gözaltına alınan Ahmet Çalış’a aynı tarih ve saatte ifade vermiş gibi ifade evrakı düzenlemişlerdir.(Ek:6)  Halbuki onu tutanakla nezarete alan polis onun o zaman ifade vermediğini doğrulamaktadır. Kepçeci Mustafa Yaşar’a da oğlumun yol geçerken yolun ortasında ve kepçenin önünde kaza geçirdiğine dair ifade(Ek:7) verdirip  suçsuz olan oğlumu 4/10 suçlu gösteren sahte bir trafik raporu hazırlatmışlar. (Ek:8) Hatta Trafik Polisi Mustafa Gödek soldan çarpan ve solu kırık olan aracın sağdan çarptığına ve sağının kırık olduğuna ve dair rapor getirince(Ek:8) karakolda tartışma yaşanmış, oda o raporunu da değiştirerek halen geçerli olan dosyadaki tarihsiz raporunu vermiştir. Pazartesi günü de Pazar günü evrakın değiştirilmesini isteyen savcıya evrakı Pazar günü teslim ettiği evrakmış gibi aynı Pazar tarihini attırarak teslim etmişlerdir.(Ek:9) Böylece kendilerince rüşvetle işi kılıfına uydurup, kaldırımdaki kazayı yol ortasına aldırmışlar, 8/8 haklı olan oğlumu 4/10 haklı hale getirmişlerdir. Halbuki biz kazazedeyi Ankara’ya götürürken beraber hastayı götüren Dr. Nurşen Yaşa imzalı hastanın kimlik bilgilerine ulaşılamadığına ((Ek:10) dair tutanak tutulurken, aynı polislerce aynı tarihte tutulan kaza evraklarında oğlumun kimlik bilgilerinin olması (Ek:11,12) bu evrakların Cumartesi günü evimde Amir Vekili Ali Mülayim’in aldığı kimlik bilgileriyle düzenlendiği gayet açık ve nettir.

Bizim bu durumlardan haberimiz olmadığından ve durumu çok ağır olan, kazadan 15 gün sonra Özel Güven Hastanesince fişinin çekilmesi talep edilen oğlumuzla ilgilenmeye çalışıyorduk. Kazadan 1,5 ay sonra hastaneye gelen kaza yapan çocuğun dedesinin aptalca “siz hastayı niye Numune Hastanesine yatırmadınız, bu hastanenin parasını nasıl ödeyeceksiniz” şeklinde konuşunca biz kendilerine güvenerek hastamızı bu hastaneye yatırmadığımızı söyleyerek gönderdik. Bala’ya döndüğümüzde resmi evrakları aldığımızda kazanın kaldırımda değil yol ortasında gerçekleştiğini, oğlumun da 8/8 haklı değil, 6/10 kusurlu gösterildiğini öğrenince derhal resmi işlem başlattık. Bala Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim benim davadan vazgeçmediğimi görünce hemen emeklilik dilekçesi vererek emekliye ayrıldı. İlk başta Kuyumcuyla baş edemeyeceğimi iddia eden polis memurları benim hiç kimseyi dinlemediğimi ve her türlü yasal işlemi başlattığımı görünce susmak zorunda kaldılar. Savcılık Bala’da görev yapan Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk’ün bilirkişi olarak görevlendirdi. Savcı bir kaşif düzenleyerek benim katılmamamı istediyse de, savcıyı dinlemeyerek bu keşfe katıldım. Keşifte yaşanan rezalet üzerine savcıya: “bu keşfi kendisinin mi, yoksa kaza yapan Ahmet Çalış’ın mı yaptığını” sormak zorunda kaldım. Bu keşif tutanağında (Ek:13) karakol ifadesinde  oğlumun yol geçtiğini iddia eden tanık kepçeci Mustafa Yaşar, keşif ifadesinde oğlumu önünde geçtiğini görmediğini, fakat yol ortasında kenara kaldırdığını iddia etti.  Diğer tanıklar kendisinin bu yalanına katılmadı. Tanık Emekli Polis memuru ve Bakkal Mekin Öktem ifadesinde : kaza zamanı dükkanının önünde oturduğunu, kazazedenin dükkanının önünde yol geçerde mutlaka görmesi gerektiğini, kazayı görmediğini, fakat kazanın sesiyle kepçecinin aracını durdurup aracından inmeden yaralının başında olduğunu, kepçecinin de yaralıyı yol ortasında kaldırdığını görmediğini söyleyince karakol ve savcılık ifadesini doğrulayarak kepçecinin yalanı boşa çıkmış oldu. Diğer tanık Gülümser Yıldırım’da dışarda evine gelirken oğlumu az gerideki araç sollama yasağı dibinde yol geçmeyi beklerken gördüğünü, evine girip kaza sesini duyunca hemen dışarı çıktığını, yaralının başında tanık Mekin Öktem’i gördüğünü, kepçeci Mustafa Yaşar’ı görmediğini söyleyerek(Ek:14) savcılık ifadesini doğruladı. Diğer Tanık kızı Büşra Yıldırım ise çeşmenin karşısında su içmek için beklediğini, annesiyle evine girmediğini, çeşmede iki kişinin su doldurduğunu, oğlumun annesinin dediği sollama yasağı yanında karşıya kaldırıma geçtiğini, bir aracın sollama yasağı olan yerde hızla kepçeyi sollayan oğluma çarptığını, o anda önünde kepçe geçtiği için nasıl çarptığını görmediğini, fakat oğlunun kaldırımda olduğunu, çarpmanın etkisiyle 15-20 metre fırlayarak çeşmenin batısından doğusuna okul girişine düştüğünü, kendisinin korkup su içmekten vazgeçip evine gittiğini ifade etmiştir. Çeşmede bulunan tanıklardan Can Gürbüz daha önce halkın içinde anlattığı olayı yalanlayarak kazayı oğlumun yol geçerken yaptığını ifade etmiştir.(Ek:15) Fakat daha sonra Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin talebiyle ve Bala Asliye Ceza Hakimi ve halen Adalet bakanlığı Ceza İşleri Daire Başkanı olan Hakim Fuat Pempeçiçek tarafından alınan ve kazanın kaldırımda olduğunu, kendisini çeşmeye atarak kurtardığını anlatan ifadesi ki bu ifadeyi bizzat bende okudum. Dosyadan çıkartılarak önceki ifadesi gibi yok edilmiştir.

Keşifte görev verilen Bilirkişi Jandarma Uzman Çavuş Abdullatif Öztürk hazırlamış olduğu raporunda (Ek:16)diğer tanıklarca yalan söylediği ortaya konan kepçeci Mustafa Yaşar’ın ifadesini esas alan bir rapor düzenlemiştir. Bana da “Polisi nasıl şikayet eder, daha kötü rapor vereyim de görsün” şeklinde bir laf ederek oğlumu 2/8 haklı gösteren bir rapor düzenlemiştir.  Bir nevi kin ve nefretini kusarak açıkça görevini kötüye kullanmıştır. İfadesini esas aldığı kepçeci de diğer tanıklarla yalanı ortaya çıkarılınca Ahmet Çalış ve Kızı hakkında Bala Asliye ceza mahkemesinde devam eden 2004/95 sayılı Adaleti yanıltma davasında yalanlarından vaz geçerek savcılıkta vermiş olduğu ifadesine dönerek (Ek;16)kazada bir şey görmediği muğlak ifadesine dönmüştür. Fakat kazanın Bala Asliye Ceza Mahkemesinde devam eden ceza davasında halen Yargıtay Savcısı olan ve o tarihte kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın evinde kiracı olarak oturan Savcı Murat Gökhan Tahtakılıç, ev sahibinin emir ve talimatıyla davamızın savcısı halen Sayın Cumhurbaşkanının Marmaris Davası savcısı olan Mustafa Saylam yerinedavamıza girerek tarafından bu yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engellemişir. Benim şikayetimle bu savcı Kızılcahamam’a, Hakimde Kazan’a sürülmüştür.

 Bende nüfusumu kullanınca(Ek:17), Tanık Kepçeci Mustafa Yaşar’ın kaza zamanı kepçesiyle özel çalışırken kazadan sonra bu yalan ifadeli karşılığında Belediye Başkanı ve belediye Meclisi Üyesi Abdulkadir Kılıç’ın girişimiyle Bala Belediyesine kepçesiyle işe alındığını ve halen Bala Belediyesinde çalıştığını öğrendim. Bunu işe alan Bala belediye Başkanı bir trafik kazası sonrası hayatını kaybetti. Kuyumcu da benim asla vazgeçmeyeceğimi anlayınca kuyumcu dükkanını oğluna devretti. Mallarını üzerinde kaçırdı.

Bilirkişi  yanında beraber çalıştığı uzman çavuş Mustafa Şahin’in babasıyla tesadüfen karşılaşınca ona dedelerimi söylemem üzerine benim nüfusumu öğrenip hemen Kuyumcu dükkanına gelerek kuyumcuyla görüştü. Kendisini takip ettiğini anladıktan sonra konuşmaya başladı. Raporunu ilk anda düzgün verdiğini, fakat savcılar Mustafa Saylam ve İrfan Saz’ın raporunu değiştirmesini istediklerini, savcıların isteğiyle raporunu değiştirdiğini, benim kendisine rüşvet vermediğimi, rüşvetini kuyumcudan aldığını bizzat kazadan sonra gelerek göreve başlayan Jandarma Alay Komutanı Mesut Çakantaş’ a anlatması ve alay komutanı Mesut Çakantaş’ın bizzat bana anlatmasıyla öğrendim. Mesut Bey bana bu Jandarma Uzman Çavuş’un Ankara’da Jandarma İstihbaratı tarafından birkaç defa arandığını, arandıktan sonra  beraber çalıştığı Mustafa Şahin adındaki uzman çavuşla gizli birşeyler konuştuğuna birkaç defa tanık olunca kendilerini çağırarak konuşturduğunu ve olayı itiraf ettiğini anlattı. Meğerse kendisi göreve gelmeden iki ay önce meydana gelen trafik kazasında bilirkişi olarak görev aldıklarını, rüşvet karşılığı polisten daha kötü rapor hazırladıklarını, benimde jandarma istihbaratla kendilerini sıkıştırınca gerçeği söylemek zorunda kaldıklarını anlatmışlar. Biz köklü ve büyük bir aile olduğumuzdan bu bilirkişiyi bir akrabam vasıtasıyla sıkıştırmıştım.

Karşı taraf satın aldıkları Bilirkişi, Savcı ve Hakim sayesinde haklı olan oğlumu haksız etmeyi başarmışlardı. Dava sürecinde de davamız hazırlanan sahte evrak ve raporlarla devam  etti. Bizim taleplerimiz sözle geçiştirilerek ısrarla kayıtlara alınmadı. Tazminat davamız haksız ve hukuksuz şekilde reddedilince(Ek:18) karşı taraf ellerindeki malları kaçırarak yok etti. Bu karar Yargıtayca  bozuldu.(Ek:19) Ceza davamız 2/8 oğlumun haklı bulunmasıyla sonuçlandı.(Ek:20)Tazminat davamız Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde Aile mahkemesi sıfatıyla yeniden açılarak  Ankara 2. Aile Mahkemesinin Bilirkişi sıfatıyla vermiş olduğu 5.6.2014 tarih ve 2014/130 TAL. Kararıyla(Ek:21) Bala Asliye Hukuk Mahkemesinde 16.7.2014 tarihinde 2012/133 E, 2014/298 K. Sayılı kararıyla 2/8 oğlum haklı olarak 557.417,78.-TL maddi 5000.-Tl Manevi tazminatla sonuçlandı.(Ek:22) Oğlumun 6/8 hakkı olan 1.672.253,34 TL haksız ve hukuksuz bir kararla gasp edilmiş oldu. Bizde hakkımızı alabilmek için bu davayı açtık.

Karşı tarafın devam eden mal kaçırma davasına gönderdiğim bir dilekçe(Ek.23) üzerine Bala Asliye Hukuk Mahkemesi Hakiminin hakkımda suç duyurunda bulunmasıyla, bana bilirkişiye hakaret ettiğime dair Bilirkişi şikayetçi ve davacı edilememesine(Ek:24) rağmen Fezleke (Ek:25) ve iddianame düzenlenerek(Ek:26) dava açıldı. Bilirkişi davacı edilemedi ve mahkemeye de getirtilemedi(Ek:27). Elazığ’da çalışırken Fetö’den görevinden atılarak memleketine dönmesine rağmen hakim bana 10 ay caza vererek açıklanmasını geriye bıraktı.(Ek:28) Buna yapılan itiraz da 8Ek:29) Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.03.2018 tarih ve 2018/372 D.İş sayılı kararıyla reddedildi (Ek:30)

Oğlumun kaza davası ile ilgili devam eden mal kaçırma davasında, Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın İptali ve Tazminat ödenmesi için ilgili Adalet Bakanlığına karşı Ankara 23. İdare Mahkemesinde 12.02.2019 tarihli dilekçe(Ek:31) ile açılan 26.02.2019 tarih ve 2019/288 Esas, 2019/273 Karar sayılı kararın baştan savulmak amacıyla Reddi (ek:32)ve bu Red kararının 7.3.2019 tarihli dilekçe (Ek33) ile yapılan itirazın Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 19.06.2019 tarih ve E.2019/865  K. 2019/981 sayılı kararıyla(Ek:34) onanması üzerine yapılan Temyiz de Danıştay 10. Dairesinin E.2019/11761, K. 2022/723 sayılı kararıyla onanmış ve bu karar bana 20.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu onamanın 6100 sayılı HMUK kanununu 46. Maddesinin tümüne, özellikle a maddesindeki: a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, maddesine açıkça aykırı olması nedeniyle bu davanın Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir. Bilirkişi bana “Polisi nasıl şikayet eder, daha kötüsünü vereyim de görsün” sözüyle kin ve nefretini kusmuş, hakim ve savcılarla devam eden davalarımı UYAP üzerinde gören Bala Asliye Ceza Hakimi de beni yıldırmak için davamın devam eden savcı ve hakimleri kayırmak amacıyla ve kin ve nefretle bilirkişiyi davacı edememesine, mahkemeye getirememesine ve fetö’den atıldığını göz ardı ederek bana bu cezayı vermiştir. Onun için bana verilen cezanın “Kin ve nefretle” verildiği gayet açıktır ve bozulması gerekir. Bilirkişinin kini ve nefretiyle vermiş olduğu bu raporuyla uğramış olduğumuz maddi ve manevi zararımızın tazmin edilerek devlet tarafından bana ödenmesi ve mağduriyetimin bir an önce giderilmesi gerekmektedir Bana ödenen bu maddi ve manevi tazminatı, bu bilirkişi koruyan hakimden, bu hakimi koruyan diğer hakimlerden alınarak tekrar devlete iade edilmesi gerekir. 6100 sayılı kanunun 46. Maddesindeki diğer maddelerinde ihlal edildiği göz önüne alınmalıdır.

Dava süreci devam ederken benim nüfusumda ortaya çıkınca  karşımızda kaza yapalar değil Bala Savcı ve Hakimleri kalmıştır. Onlarla ve onları koruyan kararlar veren İdare Mahkemesi, İdari Dava Dairesi ve Danıştay Hakimleri ile ilgili davamız Yargıtay nezdinde halen devam etmektedir. Yargıtay’ın 7.7.2020 tarihli oğlumun sağlık raporuna itirazıyla davanın mahkemesine iadesiyle (Ek:35)bizde yaşanan hukuksuzlukları 21.09.2020 tarihli beyanla(Ek:36) mahkemesine tüm belgeleriyle ilettik. Fakat karşı taraftan araç sahibi Melih Sarı’nın Türk vatandaşlığından çıkarak Alman vatandaşlığına geçmesi üzerine mahkeme iki yıldır hala bu kişiye tebliğ yapmakla uğraşmaktadır. Eğer tebliğ yapmayı başarabilirse dosya ve veya oğlum Ankara Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine gönderilerek yeniden rapor alınacak ve davamız bu rapora göre yeniden görülecektir. Fakat davayı kazansak dahi karşı tarafın satın aldığı kamu görevlileri sayesinde mallarını kaçırdığından 2/8 le bile verilen kararı ödeyecek malvarlıkları olmadığından 6/8 gasbedilen hakkımızın hazinece ödenmesi bir zorunluluk halini almıştır.

Oğlumun kazası nedeniyle Bala Emniyet Müdürlüğünse yaşanan  rüşvet karşılığı gerçek evraklarla raporun kaybedilerek yerine sahte evraklarla ve yalancı tanıklarla kaldırımdaki kazanın yol ortasına alınması ile ilgili Bala Kaymakamlığına 26.10.2004 tarihli dilekçe ile (Ek:37) suç duyurusunda bulunulmuştur. Bunu üzerine Ankara Emniyet Müdürlüğünde soruşturma açılmıştır. Bu soruşturmada ifademle (Ek:38) suçluların cezalandırılması talebime rağmen ve Tanık Cihat Barbaros Ayata’nın 4.3.2005 tarihli ifadesiyle(Ek:39) 8.6.2004 Pazar gecesi evrakların değiştirileceği iddiasıyla halen Bala karakolundaki Ahmet Çalış adına düzenlenen evrakın ve raporun mevcut olmasına rağmen kendisine verilmediğini ifade etmiştir. Trafik Polisi Mustafa Gödek 9.3.2005 tarihli ifadesiyle(Ek:40) Ahmet Çalış adına rapor düzenleğini inkar ederek raporunu 9.3.2004 tarihinde Bala karakoluna verdiğini iddia etmiştir. Bala Emniyet Amir Vekili Ali Mülayim de 9.3.2005 tarihine aynı şekilde ifade vererek(Ek:41) 9.8.2004 tarihinde Murat Çalış adına raporu alarak savcılığa verdiğini iddia etmiştir. Benim evime geldiğini ve C.Barbaros Ayata ile tartıştığını ve Ahmet Çalış adına evrak olduğunu inkar etmiştir.    Oysa Emniyet Amir Vekili olarak düzenlediği evrak 8.8.2004 tarihlidir ve Savcı’ya da bu tarihte teslim edildiği belgeyle sabittir. Ankara Emniyet Müdürlüğü yapılan soruşturmada Bala Karakolunda ve Emniyetinde o tarihte görevli polislerin tamamını ifadeye çağırmasına rağmen (Ek:42,43) bunların ifadesini işleme koymayarak Ankara Valiliğinde 13.12.2007 tarihinde bir olurla (Ek:44) dosyayı işlemden kaldırmış ve 19.12.2007 tarihli bir yazıyla(Ek:45) bana bildirilmiştir. Oysa 8.8.2004 gecesi evrakın ve suç oranının değiştirildiğine tanık olan ve Bala Emniyet Müdürlüğünde görevi sırasında 8.8.2004 tarihli yazının Başkomiser Ali Mülayim tarafından değiştirilmesine müsaade edilmeyince Ali Mülayim, Bala Emniyet Müdürlüğü aracılığıyla değil de 8.8.2004 tarihinde aldığı kayıtla evrakı kendi imzasıyla savcıya sunmuş ve kabul ettirmiştir. Evrakın ve suç durumunun değiştirildiği polislerce bilindiğinden Ankara Emniyet Müdürlüğü soruşturmasında bilerek yalan ifade vermiştir. Emniyet Müdürlüğünde polislerin ifadesine başvurmasına rağmen işlenen suçu kapatmak amacıyla polislerin ifadesini işleme koymayarak dosyayı kapatmıştır. Fakat evrakların ve raporun değiştirildiğini bana söyleyen ve mahkemede tanıklık edeceğini söyleyen polis memuru da Emniyet bahçesinde top oynarken kalp krizinde vefat etmiştir. Mahkeme süresince de hiçbir polisi tanık olarak dinletemedik. 2016 darbe girişiminde birçok polis savcı ve hakim ve davanın bilirkişisi Fetö çeteliğinden görevinden atılmıştır. Kalp Krizi geçiren polisin ölümünün incelenmesi için verdiğim dilekçe (Ek:45) üzerine yapılan inceleme sonucu henüz tamamlanmamıştır.  

Bunun üzerine Ankara Valiliğine İdari dava açılmıştır. Bu davanın Red edilmesi üzerine Ankara 7. İdare Mahkemesi’nde 20.06.2019 tarihli dilekçe(Ek:46) ile Cumhurbaşkanlığına dava açılmıştır. Bu dava  28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla davayı başında savarak “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” istemiştir. (Ek:47) Bu karara da 23.07.2019 tarihli dilekçeyle(Ek:48) yapılan itirazda Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 07.11.2019 tarih ve E.2019/1759, K.2019/2078 sayılı kararıyla reddedilmiştir.(Ek:49) Bu Karara karşı 19.12.2019 tarihli dilekçeyle(Ek:50) yapılan Temyiz de  Danıştay 10. Dairesinin E.2022/1857, K.2022/1720 sayılı kararıyla temyiz istemimiz reddedilmiştir. Bu karar bize 26.05.2022 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu Karar 6100 sayılı HMUK Kanunun 46. Maddesine aykırı olup özellikle: e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. Maddesindeki hakkı teslim etmemek konusunda açıkça aykırı olduğundan bu davanın da hukuk davası olarak Yargıtay’da yeniden açılmasına karar verilmiştir.

Bala Karakolunda kazadan üç gün sonra ilk anda tanık edilerek ifadesiyle Ahmet Çalış adına rapor düzenlenen gerçek rapor, evraklar  ve tanık can Gürbüz’ün ifadesi, rüşvet karşılığı yok edilerek yerine sahte evrak ve rapor hazırlanması ve bu sahte evrak ve raporlarla davanın devam etmesi bizi mağdur etmiştir. Oğlum Halil Adli Tıp Raporuyla bakıma muhtaç kalmış(Ek:51), kendisine %98 engelli raporu verilmiş(Ek:52)ve Osmaniye Kadirli Asliye Hukuk  Mahkemesinin 14.01.2010 tarih ve 2009/899 Esas,2010/53 sayılı kararıyla(Ek:53) da vesayet altına alınmıştır. Tedavisi halen devam etmektedir. Bakıma muhtaç ve kendisini ifade edememekte, felç kalması nedeniyle ayağa kalkıp yürüyememekte, bizim bakımımızla yaşamını idame ettirmektedir.

Bende oğluma bakmak için özel hastanelerde uzun pahalı tedavi giderleri için arsa tapulu evimi sattım(Ek:55) ve Halen aylık 1100.-Tl Kira ödemekteyim.(Ek:56) Arkadaşlarım halen çalışmaya devam ederken ben oğluma bakabilmek ve mahkemelerimiz hukuksuzca reddedildiğin hakkımda açılan icraları ve borçlarımı(Ek:57,58,59,60,61,62) ödeyebilmek için emekliye ayrıldım.(Ek:63) Sağlığımı kaybederek hemodiyaliz hastası oldum.(Ek:64) Bu nedenle de %93 engelli olarak (Ek:65)hiçbirşey yapamaz hale geldim. Bu nedenle Öğretmen olarak atanması gereken kardeşini ağabeyine bakması için yanımızda tutarak onu da mağdur etmekteyiz. Bu nedenle mağduriyetimizin  bir an önce giderilmesini talep etmekteyiz.            

              Bu nedenlerle; Bana Verilen cezanın Mahkemenizce iptal edilmesini, idari davanın adli yargıda görülmesini talep edilen  davamızın Mahkemenizde görülmesini, mağduriyetimiz nedeniyle istediğimiz maddi ve manevi tazminatların ödenmesini talep ediyoruz.  Bizim açtığımız bu davadaki tazminat miktarları ise; Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 500.000.Tl 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin,100.000.-TLlira Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olarak Toplam: 2.758.253,34.-TL  Maddi Tazminat ile davamızın 18 yıldır bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin giderilmesi ve öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyeti ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Maddi ve Manevi tazminatın fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi ve yargılama giderlerinin davalı idareye yüklenmesi bedelillerinde açılmıştı.                                              

               Mahkemeler vatandaşın hakkını korumak, mağdur olası durumunda mağduriyerini hem maddi ve hemde manevi olarak gidermekle yükümlüdürler. Anayasa Mahkemesinin 138. maddesine göre mahkemeler kararlarını mevcut anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vermekle yükümlüdürler. Bizim davamızdan isteğimiz gayet açık ve nettir. Biz ilk anda oğlu adına davayı üstlenen Ahmet Çalış adına düzenlenen evrak ve raporları istiyoruz. Benim evime gelerek kazanın kaldırımda olduğunu söyleyen, rüşveti görünce savcının talimatıyla o evrakları yok eden Emniyet Amir Vekili ve polislerin korunmasını istemiyoruz.

      Bu nedenle; yukarıda açıkça izah edildiği gibi davamızın kabul edilerek istemiş olduğumuz maddi ve manevi tazminatın tarafımıza ödenmesi gerekmektedir. Kaza yapan taraf bize hak ettiğimiz yasal tazminat hakkımızı ödememek için satın aldığı savcı hakimler aracılığıyla her türlü hukuksuzluğu yapmıştır. Bununla da yetinmeyerek bize ödemesi gereken tazminatı ödememek için varlağını gizleyerek, başkasına devrederek ve üzerlerine almayarak, yurt dışına kaçarak başka ülke vatandaşlığına geçerek icra tebiğatını engelleyerek davayı kazansak bile bizi mağdur edecekleri gayet açıktır. Bizde bu davayı açarak devletin bizim hukuksuzca gasp edilem maddi ve manevi tazminatımızı bize ödeyerek, bizlere 18 yıldır mağdur edenlere rücu etmesini, Kaza sonrası rüşvet vererek, gerçek evrakları yok ettirerek, bununlada yetinmeyerek dava sürecinde  yalancı tanıkların yeniden dinlenmesini engelleyerek ve tanık ifadesinin dosyadan çıkartılarak yok ederek Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL. Tazminat hakkımızın 500.000.Tl 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin,100.000.-TLlira Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.-TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-TL olarak Toplam: 2.758.253,34.-TL  Maddi Tazminat ile 18 yıldır Rüşvet, Emir ve Talimatla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın bedeli olarak da : 1.000.000.- Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34 TL. Maddi ve manevi Tazminatin kaza zamanı itibariyle yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve davamızın Adli yardımla devam etmesine hükmedilmesine karar verilmesini arz ve talep ediyoruz.

HUKUKİ DELİLLER: 6100 sayılı HMUK kanunun46. Maddesi, dosyadaki evraklar, devam eden davalarımız vs. mahkemenin uygun göreceği diğer deliller. 

SONUÇ VE İSTEM : 1- Bala Asliye Ceza Mahkemesinde Bilirkişiye hakaret ettiğime dair 17.01.2016 tarih ve E.2016/57, K.2018/14 sayılı kararın iptal edilmesini, Bilirkişinin bu haksız ve kin ve nefret dolu kararıyla bize verdiği zararın maddi ve manevi tazminat olarak kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle Hazinece tarafımıza ödenmesine karar verilmesini;

            2- Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 28.09.2019 tarih ve E.2019/1280, K 2019/1756 sayılı kararıyla “görevsizlik kararı” vererek “adli mahkemelerde dava açılmasını” istemesi talebinin yerine getirilmesi için görevini kötü kullanarak rüşvetle evrakları değiştiren Bala Karakolu ve Emniyet Amirliği polislerinin mahkemenizce yargılanmalarına izin verilmesini, Onların rüşvetle evrakları değiştirmesi sonucu uğradığımız maddi ve manevi zararın tazminat olarak kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle hazinece tarafımıza ödenmesine karar verilmesini;

3-Ankara 2. Aile Mahkemesinin 2012/133 E., 2014/130 TAL. Numaralı ve 5.6.2014 tarihli kararıyla gasp edildiği belirlenen 6/8 oranındaki 1.672.253,34 TL.(Birmilyon Altıyüzyetmişikibin İkiyüzelliüç Lira Otuzdört Kuruş) Tazminat hakkımızın 500.000. (Beşyüzbin)Tl 2004 de sattığım arsa tapulu  evin bedelinin, 100.000.-(Yüzbin)TL. Mahkemelere ödediğim masrafların ve Bankalara ödediğim faizlerin bedeli; 216.000.- (İkiyüzonaltıbin)TL. 18 yıllık Kira bedeli ve borçlarımı ödemek için erken emekli olduğumdan 46 yaşımdan 65 yaşıma kadar olan aylık zararımın yaklaşık 1.200 Liradan 270.000.-(İkiyüzyetmişbin)TL olarak Toplam: 2.758.253,34.- (İkimilyonyediyüzellisekiz bin)TL   Maddi Tazminat ile 18 yıldır Rüşvet, Kin ve nefretleve baştan savma kararlarla bir türlü sonuçlanmaması, Adil Yargılama ve Etkili Soruşturma yapılmadığından yaşadığımız mağduriyetlerin ve bozulan sağlığımızın, öğretmen olarak atanması gerekirken kardeşine bakmak için yanımızda bulunan kardeşinin mağduriyet bedeli olarak da : 1.000.000.- (Birmilyon) Tl de manevi tazminat olmak üzere Toplam: 3.758.253,34.- (Üçmilyon Yediyüzellisekizbin ikiyüzeeliüç Lira Otuzdört Kuruş) TL. Maddi ve    Manevi Tazminatın kaza tarihindn itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesine;

Görevini kötüye kullanarak, rüşvet ve evrak sahtekarlığı ile bizleri mağdur eden ve açtığımız davalarda bu kamu görevlilerini koruyan kararlar vererek mağduriyetimizin giderilmesine engel olan Hakimlere ve yaptıkları soruşturmalarla gerçeğin üstünü örtmeye çalışan savcılara  6100 sayılı HUMK kanunun 46. Maddesinin 3. Maddesi gereğince rücu ederek hazinenin bize ödemiş olduğu maddi ve manevi tazminatın bu kamu görevlilerinden silsilece tahsil edilmesine karar verilmesini; davamızın adli yardımla yürütülmesine karar verilmesini, şimdiye kadar yapılan mahkeme masraflarının ve bu  mahkeme masraflarının davalı daireye yüklenmesine karar verilmesini;

     Arz ve talep ederim. 13.06.2022                                         

                                                                                                                     Mustafa DEMİR

                                                                                                                            Davacı

E K L E R :

              1- Adli Yardım Dilekçesi.

              2- 65 Adet evrak.

24 Nisan 2022 Pazar

BATILI ÜLKELERİN 1915 ERMENİ SOYKIRIMI YALANI(TEKRAR)

 ABD Başkanı Bıdenin 2021 yılında kabul ettiği ermeni soykırımı yalanını bu tekrarlaması, paralı ermeni uşağının dahada ileri ileri giderek meclisimize de soykırım yalanının tanınması için önerge vermesi üzerine 25.04.2021 yılında yayınladığın yazımı tekrar yayınlıyor ve "uyanın ve bü ülkenin gerçeklerini görün" diyorum.

BATILI ÜLKELERİN 1915 ERMENİ SOYKIRIMI YALANI
2007 yılında rahmetli babamın Kadirli Merkez Cami Lojmanında bir gece yarısı anlatımıyla başladığım ailemizin seceresini araştırma çalışmalarına Kadirli Halk Kütüphanesine gittiğimde Osmaniye Valiliği İl Kültür Müdürlüğünce yeni yayınlanan Düziçi’li tarihçi M.Fatih Sansar tarafından kaleme alınan “Fırka-i İslahiye ve Osmaniye" adlı eserinde ailemizin seceresini bulmuştum. O kitabı temel alarak ailemizin yaklaşık 400 yıllık seceresini çıkardım ve yayınladım.
Kendim 1975 yılında Osmaniye İmam-Hatip Lisesinde Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesine yatılı olarak gittiğimde (daha önce benim yerime aynı okuldan başka bir Mustafa Demir’in gönderildiği onun yanlışlıkla gönderildiğinin anlaşılmasıyla ve okul açıldıktan yaklaşık 2 ay sonra gönderildim ve 29 Ekim 1975 yılında okula başladım) bir hafta sonra bana verilen devlet kitaplarının ilk sayfası olan Mustafa Kemal Atatürk potresi üzerine bir Türkçe dersi saatinde kurşun kalemle kendi adımı, sınıfımı ve okul numaramı yazarken Atatürkçü olduğunu sonradan öğrendiğim Türkçe öğretmeni tarafından tokatlanıp bir ders “Atatürk” dinledikten sonra bir sonraki derste Atatürkü anlatan bir kitap getirmesiyle başlayan ve Atatürkle ilgili yasaklı tarih kitaplarıda dahil olmak üzere 1978 yılı Kahramanmaraş olaylarına kadar giden sürede Mustafa Kemal’in adının ilk duyulduğu Selanik Avcı Tabuırlarından şu an katafalkta olduğu ve iki yılda bir “Tahnit” edilerek naaşınn korunduğu Anıkkabir’e kadar olan tüm hayatını yeniden yazabilecek şekilde öğrenmiştim. Bu nedenle 1978 yılında Kayseri Üniversitesinde sürgün olarak okulumuza gönderilen tarih öğretmeni Ahmet Avanos’tan tüm okulumuzda tarih dersinde sadece ben en yüksek notu olan 7 alabilmiştim ki okul olarak ona batı kültüründe tarihin babası sayılan “Heredot” lakabını takmıştık. 1978 Kahramanmaraş olayları sonrası birçok öğretmenimiz okuldan ayrılmış, akebinde 1980 ihtilali sonrası çalışma yerimiz olan MTTB kapatılmıştı. Daha da önemlisi Halil Ağabeyim vefat etmiş, bende ağır hastalanmıştım. Babam beni okuldan alacakken okul Müdürümüz M.Sait Kırmacı'nın özel girişimleriyle ve yurt dışında ilaç getittirmesiyle okuldan ayrılmamış ve 1981 yılında mezun olmuştum.
Mezun olduktan sonra babam okumama izin vermemiş, İmam olmam isteğinide rahatsızlığım nedeniyle ben kabul etmedim ve “Memurlüğa" geçtim.1982 yılından emekli olduğum 2010 yılına kadar “Müftülük Memuru” , bazende Müftü Vekili olarak görev yaptım. Mezuniyetten üç yıl sonra girdiğim üniversite sınavıyla kaydolduğum Açıköğretim Fakültesinin Önlisans bölümünü üç kez okuldan atıdıktan sonra tekrar afla dönerek ancak 20 yıl sonra bitirmiştim.
Çocukluğumda dinlediğim gerçekleri hikaye sanarak geçiştiriken 1987 yılında İslahiye’ye evime gideken Kozdere (İntilli) Köyünden bir ihtiyarın anlatımıyla Seydo Ağanın büyük kızının torunu olduğumuzu öğrenmiştim. 2007 yılında yayınlanan TC Kimlik Numarasıyla ailemizin TC Kimlik Numarasının Küçükalioğlu Mustafa Paşa’nın oğlu Seydi Bey(Seydo Ağa)nin büyük kızı Fatma ile başladığını ve tüm ailenin TC Kimlik Numarası belgelerini almıştım.
Bunları anlatmama gelince, secere çalışmamda karşıma çıkan ilk yazılar Kozanoğulları ve Küçükalioğullarının birer eşkıya oldukları, devlete başkaldırdıkları, ermenilerle işbirliği yaptıkları vs. bir sürü yalanlarla karşılaşmıştım. Oysa Mustafa Kemal Sultan Vahdettin’in Yaveri sıfatıyla Anadoluya gönderilip 23 Nisan 1920’de Cuma Namazı sonrası dualarla ve Sultan Vahdeetin adına Türkiye Büyük Millet Meclisini açtıktan ve “Din, Namus, Vatan" söylemleriye birleşen halka Padişah Vahidettin adına Başkan seçildikten sönra bir süre Vahdettin'e bağlılık yazıları ve konuşmaları yaptıktan ve Yunanlar Anadoludan çıkarıldıktan sonra başlayan Lozan görüşmelerinde verilen söz ve vaatleri yerine getirmek adına kendi adamlarını ayarlayarak 28 Ekim 1923’de gazetecileri çağırmış, “Cumhuriyet" kuracağını ilan etmiş ve bir gün sonra Meclisin dindar vekillerinin olmadığı bir zamanda kendisine oy vermeyecek olanlarında kapısına asker dikmek suretiyle meclise gelip oy kullanmalarını engelleyerek 29 Ekim 1923 yılında “Türkiye Cumhuriyeti"ni kurmuştur. Padişah yanlısı Milletvekillerinin şiddetli muhalefetıyla karşılaşan Mustafa Kemal 1 Mart 1924 tarihinde Meclisi Feshederek kendine yakın kişileri Milletvekili atamak suretiyle yeniden Meclis oluşturmuş ve bu seçimde Kazım Karabekir, M.Akif Ersoy ve Said Nursi gibi “Dindar ve Padişah yanlısı” Milletvekilleri saf dışı edilmiştir. Ondan snrada tarihe İnkılap olarak geçen düzenlemeler başlamıştır. Mustafa Kemal meclis yerine memleket meselelerini, daha çok akşamları kurdurmuş olduğu “Çilingir Sosrası"nda ele almış, bu sofranın müdavimleri de Kurtuluş Şavaşının gerçek kahramanlarından çok Türk kimliği verilen Yahudi ve Ermani kökenli vatandaşlarımız olmuştur. 1926 yılında 174 bin Yahudi ve Ermeniye yasal olarak Türk kimliği verildikten sonra bu kişilerin önemli bir kısmı kurumlara "Danışman” olarak atanmış ve ülkede tam bir dinden uzaklaşma başlamıştır. Hatta Mecliste ülkenin dininin “Hrıstiyanlık” olarak kabul edilmesi için teklif verilmişse de bu teklif kabul görmemiştir. Fakat 1929 yılında “Ülkenim Dini İslamdır” ibaresi Anayasa’dan çıkarılmış, ancak 9 yıl sonra 1937 yılında "Laiklik" getirilmiştir. Mustafa Kemal’de 1938 de ölmüştür. Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadının verilmesini isteyen kişide Türk Dil Kurumu başına atanan “Ermeni Agop Dilaçar"dır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyetinin yakın tarihini Türkler değil bizzat Mustafa Kemal’in Çilingir sofrasına kurulan ve halkın tabiriyle “Devtetin malı deniz,yemeyen keriz” söylemlerinine neden olan Ermeni ve Yahudi kökenli olanlar yazmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu nedenle Ermeni komitacılarının bu “Soykırım" yalanını yıllarca yalanlayamamıştır.
Batlı Devletlerin Türkleri denetim altında tutmanın bir sopası olarak kullanmak isteyen batılı devletler kendi adamlarıyla kurdukları Türkiye Cumhuriyeti kendi denetimlerinde çıkmak istedşkçe bu sopayı kullanmaya sarılmaktadırlar. Ama gerçeklerin kaybolmama ve birgün ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.
Yukarıda da belittiğim gibi secere çalışmamda karşıma ilk olarak ermeni yalanları çıkmış, Kozanoğulları ve Küçükalioğullarının birer "Eşkiya" olduklarına neredeyse bende inanacaktım. Oysa resmi belgeleri inceledikçe gördüm ki; Bunlar eşkiya falan olmadıkları gibi eşkiyalık yapmak isteyen Ermeni azınlığın başına gerektiğinde inan bir “Osmanlı Tokatı” imişler. Osmanlı devleti batılı devletlerin ermenileri aleyhimize kışkırtmak istemesi ve Çukurova da bir ermeni devleri kurma çabalarını bu büyük aşiretler sayesinde önlemekteymiş. Bu nedenle Kozanoğullarına yılda 35000 Altın, Küçükali oğullarına da yıla 20-25000 altın para ödemekteymiş. Bu aşiretleri bertaraf etmek için Kozanoğullarını Ermeni asıllı Maraş Milletvekili Mığırdıçyan’in “Eşkiyalık” yalanıyla, Küçükalioğullarını da Hatay Valisi Kabuli Paşanın “Maraş'a saldıracak " yalanyla ve üzerlerine de batılı devletlerin izniyle “Fırkai İslahiye” ordusunu gönderek sürgün etmişlerdir. Fakat sürgün edilen halkın bir şekilde malından, mülkünden ve ünvanından vazgeçerek geri dönmesi, batılı güçlerin silahlandırdığı Ermanilerin halka karşı tecavüz ve katliamlarını büyük imkansızlıklarla mücadele ederek emgellemişlerdir. Bunun en büyük örneği benim dedem olan Fakı Mehmet’tir. Hiç bir kitapta kaydının olmamasına rağmen baba tarafından Dedeleri Kozanoğullarına, annesi tarafından Dedeleri olan Küçükalioğullarına yaraşır bir şekilde Kurtuluş Savaşında mücadele derek İngiliz ve Fransızların İslahiye yolunu kullanarak Maraş'a erişmelerine izin vermemiştir. Bahçe üzerinden gelerek Maraş’a ulaşan Fransız Generale’ de büyük zaiyat verdirerek ağır toplarının Gavurgölünü geçirmesine müsaade etmemişlerdir. Maraş’ın “Kurtuluş” gecesi Maraş-Antep yolunu keserek Antepteki güçlerin Maraş'a ulaşmasını engellemişler ve “Gavurgıran Soğuğu” diye adlandırılan, tüm Ermenilerin ve Fransızların kırıldığı soğuk geceyi Narlı Tren istasyonu bekleme salonunda geçirmişlerdir. Bu olaylarda en büyük faydası dedesi Seydo Adanın adıyla çevre köylerin çetesine Reislik etmesi yanında Tüfek ve Mavzer ustası olarak çetelere silah yapmasıdır. Son çırağıda kendisinin bakıp büyüttüğü ve yetiştirdiği Kanlıgeçitli Tüvekçi Mustafa diye bilen tüfek ustasıdır. Maalesef halkın bu kahramanlığı Türk tarihini yalanlara boğan Ermeni asıllı Türk kimlikli sahtekar tarihçilerin asla kaydına girmemiştir. Ben çalışmalarımda şunu gördüm. Daha sonra yazılan Adana ve çevresi tarihinde Hassa, İslahiye ve köyleri yok. Aynı şekilde Gaziantep Kurtuluş Tarihinde de İslahiye yok. Bunun nedeni o tarihte Osmaniye “Cebeli bereket adında ayrı ildi ve bu yerler Cebeli Bereket iline bağlıydı. Cebeli Bereket ili lağvedilip, Osmaniye İlçe olarak Adana'ya bağlanınca Hassa, Dörtyol ve Erzin Hatay'a, İslahiye'ninde Gaziantep'e bağlanmasında kaylanmaktadır. Dörtyol ve çevresinin Kurtuluş mücadelesinde ayrı bir yeri olduğundan buradaki yaşananlar kayıt altna alınabilmiştir.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Batılı Devletlerin Ermeni Soykırımı yalanıyla mücadele etmek istiyorsa, batılıların bu isteklerini “emir" telakki eden kendi içindeki batı uşaklarını tespit ederek bunları bulundukları önemli mevkilerden süratle uzaklaştırmalıdırlar. İçimizde devlet aleyhine çalışanları ve bu devlete ihaneti görev sayan batı uşaklarını Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi devletin en üst kademelerinde görev vermeye devam edere yarın batılılar bu günkü yalan söylemlerini birer birer Tazminata dönüştürerek devletimizi büyük bir mali yıkım altında bırakacaklardır. ABD Başkanı Bıden’in dün “böyle olay bir daha yaşanmasın diye “Soykırım” dedim" yalanının mahkemelerde tazminata dönüştürülmesi gecikmeyecektir. Devletimiz süratle bunun önlemlerini almakla yükümlüdür. Eğer bundan başarılı olamazlarsa 1920 lerde olduğu gibi batılı ülkelerce bu devletin daha da parçalanmasına engel olamazlar. Lisede okurkan öğrendiğimiz gibi aslında "Cumhuriyet: 49 Alimin 51 Cahile boğdurulması” Rejimidir. Yarın Nato da olsun, Avrupa Birliğinde olsun, Birleşmiş Milletler Cemiyetinde olsun yapılan görüşme ve oylamalarda batılı devletler karşısında yalnız kalarak onların almış olduğu kararlara boyun eğmek zorunda kalmaya mecburdur. Onun için Türkiye Batılı devletlere olan sevdasında bir an önce vaz geçmeli ve aslına dönerek batılıları yıllarca hezimete uğrattığı Haçlı saldırılarını İmanı ve kuvvetiyle durdurmalıdır. Yoksa batının sayısal oyununda boğulup gitmeye mahkumdur. Tıpkı Rauf Bey'in Modros Mütarekesinde İngiliz Amiral'in yalan yeminine inanıp 15 maddelik "Mondros Mütarekesini” imzalayarak bu ülkenin işgal edilmesine sebep olduğu gibi. Hatıratında İngiliz Amirale küfürler etsede Anadolu'nun işgal edilmesine engel olunamamıştır. Türk Devleti böyle bir hezimeti bir daha yaşamak istemiyorsa bu Ermeni Soykırımı yalanını kabul eden gerçek soykırım yapan devletlerin yaptıklarını kendi “Türkiye Meclisi"nde görüşüp birer birer karara bağlamalı, yarın bu soykırım yalanını önüme koymak isteyen devletlerin gerçek soykırımlarını almış olduğu kararlarla önüne koymalıdır. Aksi takdirde Ermeliler adım adım başarıya gidecek ve 1920 lerde kuramadıkları Ermeni devletini bu ülkenin doğusunda urmayı başaracaklardır.
Saygı ve Selamlarımla. 25.04.2021
Mustafa DEMİR
Osmani