ANKARA İDARE
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Gönderilmek üzere
OSMANİYE ASLİYE
HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
DAVACI : Mustafa DEMİR -
DAVALI : Sağlık Bakanlığı ANKARA
DAVANIN KONUSU : İptal Davası.
İPTALİ İSTENİLEN
İDARİ
İŞLEM : Kamu Denetçiliği Kurumunun 28.02.2014 tarih
ve 22873068-
101-0705-1341 sayılı RED KARARININ İPTALİ
TEBLİĞ
TARİHİ : 07.03.2014
DAVANIN
İZAHI : Oğlum Halil DEMİR’in 06.08.2004
tarihinde Bala Lisesi önünde ağır
yaralanmalı trafik kazası geçirmiştir. Kaza sonrası sıkıntılarım ve
yaşadıklarım Böbrek rahatsızlığımın artmasına ve Diyaliz Hastası olmama neden
olmuştur. Öyleki Kaza kaldırımda olmasına, ilk etapta suçu kaza yapan çocuğun
babası üstlenmesine bize kaza yapanların dahi kaldırımda olduğunu söylemesine
rağmen Bala İlçesinde Kuyumculuk yapan bir yakınları (O tarihte MHP eski İlçe Başkanı ve
Belediye Meclisi Üyesi şu anda MHP Bala Belediye Başkan Adayı Abdulkadir KILIÇ
Partisinin nüfuzunu kullanarak rüşvet dağıtmış, Bana,2006 yılında MHP Genel
Başkan Yardımcısı Partiden İhraç sözü vermişti. MHP Genel Başkanı Rüşvetçiyi
aday yapmasına rağmen meydanlarda Rüşvete ve Rüşvetçilere veryansın ederek oy
toplamaya çalışıyor.) BALA KARAKOLUNU,EMNİYETİNİ VE SAVCISINI
RÜŞVETLE SATIN ALARAK VE BENİ DAVACI ETTİRMEYECEĞİ SÖZÜNÜ VEREK kaldırımda olan
kazayı bir takım tanıklara yalan söyleterek ve evrakları değiştittirerek Kazayı
yol ortasında olmuş gibi göstertmiş ve haklı olan oğlum haksız duruma
düşürülmüştür. Benim yasal işlem başlatmam bir işe yaramamış, Bilirkişi ve
Hakimleride satın almıştır. Benim nüfüsumda devreye girince işin rengi
değişmiş, benim kendilerine RÜŞVET VERMEDİĞİMİ söyleyen bilirkişin yakını
Dedemi öğrenince hemen Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın yanına koşmuş ve bizde
kendisini takip etmiştik. Arkasından da konuşmaya başlamış, bilirkişi konuşunca
polisler de konuşmuş ve rüşvet ortaya çıkmıştır. Buna rağmen benim oğlum suçlu
bulunmuştur. Yapılan 10 yıllık hukuk mücadelesi neticesinde oğlumun Kaza Ceza
ve Kaza Tazminat Davaları sil baştan 2014 yılında yeniden başlatılmış ve henüz
neticelenmemiştir. Nasıl neticeleneceği de belli değildir.
Oğlumun tedavisi de durumu ağır
olması nedeniyle devlet hastanelerince kabul edilmediğinden hep özel
hastanelerde yapılmış ve büyük paralar harcanmıştır. Şu anda %98 Beyin Özürlü
olarak evde bakımına devam edilmekte, ayağa kalkamadığı ve yürüyemediğinden tüm
ihtiyaçları tarafımızca sağlanmaktadır. Büyük ve köklü aileden olmam benim
ayakta kalmama neden olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı personeli olmam
nedeniyle yardım için yaptığım müracaatlar kabul edilmesine rağmen verilen
sözler tutulmamış, evim satılmış, aldığım krediler ve kredi kartları da 2007
yılında kaza ceza davasında oğlum suçlu bulunup tazminat davamızda rüşvetle
reddedilince icralık olmuştur. Ben tüm bunlarla uğraşırken Ahlaksızlıkta ve
Allahsızlıkta Bankalardan geri kalmayan Diyanet İşleri Başkanlığı bizzat benim
getirdiğim yardım yazısını ve yardım dosyasını yok ederek beni ahlaksızca ve
Allahsızca en zor zamanımda icraya verdirmiş, bende icrayı mahkemeye taşıyınca
iki görevli gönderek Bala’daki benim hazırladığım Yardım Dosyasını aldırmış ve
böyle bir dosya olmadığına dair bana resmi yazı verdirmiştir. Oysa benim
ayrılırken dosyayı teslim ettiğim memur dosyanın Diyanet tarafından alındığı
söylemesine rağmen Anayasa dahil hiçbir mahkemede adil yargılanma
olmadığından Diyanet İşleri Başkanını
AİHM’de “Nitelikli Dolandırıcı” olarak yargılatabilmek için çalışmalara devam
etmekteyim. Sicilimdeki iftira evraklarıyla da mahkemelik olmam da işin
çabası...
Tüm bunları anlatmamın nedenine
gelince: Ben Devlet Memuru olarak Emekli olduğumdan Türk Adaletine
güvenmememdir. Benim yaşadığım tüm sıkıntılar böbreğimi kaybetmeme neden
olduğundan Türkiye Cumhuriyeti Devletinden bunun BEDELİNİ MUTLAKA ALIRIM.
Devlet bunu RÜŞVET ALAN VE ONLARI
KORUYAN GÖREVLİLERİNDEN alırmı bilemem. Orası devlet yetkililerine kalmıştır.
Zira benim iki davada bitmesi gereken Kaza davam 10 yıllık sürede benim
sayısını unuttuğum birkaç düzine davaya rağmen henüz bitmemiştir.
Benim 22.08.2013 günü İnternet
ortamında Kamu Denetçiliği Kurumu’na Böbrek Naklinde İran Modelinin Türkiye’de
de uygulanması ile ilgili müracaatım 29.08.2013 tarih ve 01.2013/404 Karar nolu
kararla Sağlık Bakanlığına bildirilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 25.09.2013tarih ve
56733164/622/2013.5363.32550 sayılı yazı ile isteğimi: “2238 sayılı Organ ve
Doku alınması ve Saklanması Hakkında Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile
ülkemizin de altına imza koyduğu Avrupa
İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi gereği maddi çıkar karşılığı organ
alınması, bağışlanması ve nakli yakasaktır” diyerek kabul etmemiştir.
Sağlık Bakanlığın bu reddini
11.10.2013 tarihinde yeniden Kamu Denetçiliği Kurumuna bildirmem üzerine Kurum
bu isteğimi: 28.02.2014 tarih ve 22873068-101.07.05-1341 sayılı RED KARARI
vererek reddetmiştir. Bu dava oluşmuştur.
HUKUKİ SEBEPLER : İdari Yargılama Usulü Kanunu, vs.
DEDİLLER :
Kamu Denetçiliği Kurumu verdiği bu kararda; 4. maddede Sağlık
Bakanlığının yaptığı çalışmalarda, koordinatörden ve halk eğitimlerinden
bahsetmiş, her hastanede organ nakli koordinatörü olduğunu anlatmıştır. Bunlar
sadece evrak üzeri görevlendirmeler ve anlatımlardan ibaret olup gerçek çok
farklıdır. Ben 4 yıldır Raporlu Diyaliz hastası olmam nedeniyle hiçbir
koordinatör görmediğm gibi Devlet Hastanesinde Nefroloji Kliniğinde internet
üzerinden randevu bile alamamaktayım. Sistemde Hemodiyaliz Hastası ve Böbrek
Nakli Listesinde olmama rağmen Nöroloji Kliniği sistemi bunu görememekte ve
İnternet üzerinde bana Randevu verememektedir. Dolayısıyla anlatılan bu
çalışmalar sadece hikayeden ibarettir.
Bahsi geçen İran modeli sadece 14.
maddesinde: İran modelinin ülkemizde uygulanmasının vücut bütünlüğü ticari meta
olamayacağından şikayetin reddi gerektiği ancak Belçika örneğinde olduğu gibi
ülkemizde de organ nakli yapılacak kişilerin yakınlarından alınacak icazetlerin
esnetilmesi konusunun yasal düzenleme yapılırken dikkate alınması konusunda
tavsiyede bulunulması gerektiği belirtilmektedir. diye anlatılmış, 22. madde
de: organ naklinde İran Modeli olan
organ ticaretinin devlet eliyle yasal hale getirilmesi talebinin yerine
getirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varıldığından şikayetin reddi
gerekmektedir. denilmektedir.
Kamu Denetçiliği Kurumu verdiği
kararda İran Modelinin ne olduğunu ve nasıl uygulandığını hiç anlatmadığını
gibi İran Modelini “Organ Ticareti” olarak gördüğünü açıkça beyan etmiştir.
Batının yalanını bize yutturmaya çalışmıştır. Oysa gerçek öyle değildir. Ekte
sunulan 25.07.2006 tarihli Sabah Gazetesinin “İranda böbrek nakli bekleyen
kalmadı” adli haberinde bunun bir organ ticareti olmadığı açıkça anlatılmakta,
gerçeğin farklı olduğu belirtilmektedir. İran böbrek naklini tamamen çözen ülke
olarak gösterilmiştir ve bunun nasıl yapıldığı kısaca anlatılmıştır. Bir diğer
haberde de Türkiyede 20 bin hastanın
böbrek nakli beklediği belirtilmektedir.
Türkiyede organ nakilleri ile ünlü
Akdeniz Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı
Öğretim Üyesi ve Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof.Dr Gültekin Süleymanlar 2014 yılında verdiği demeçte açıkça
İram modelini önermiş ve bunun bir organ ticareti olmadığını anlatmıştır. Onun
da yazısı ilişikte sunulmuştur.
Dr.Frankeştayn diye adlandırılan
organ nakli uzmanı Yusuf Sönmez de çözümü İran Modelinde gördüğünü
belirtmektedir. Radikal Gazetesinin 15.01.2011 tarihli haberi ilişiktedir.
Ülkemizde en iyi ve en kötü de
çözümü İran modelinde görmekte ama bizim yetkililer körü körüne bağlı kaldıkları
batı yasalarına uymaya devam etmektedirler. Diğer ünvanlı kişilerden bahsetmek
bile istemiyorum. Oysa bu İran’da bir “devlet politikası”dır. Kesin çözüm
üretmiştir.
Bu haberlerden de açıkça anlaşılacağı gibi İran Modeli bir organ
ticareti değil “devletin çözüm politikası”dır. Kamu Denetçiliği Kurumu
kanunlardan bahsederken devamlı ceza kanunlarına vurgu yapmaktadır. Biz ceza
yasalarına uymayan bir talepte bulunmuyoruz. İran modeli uygulansa bile bu tür
yasalara ihtiyaç duyulmaya devam edilecektir. Çünkü daha fazla çıkar için her
türlü kanunsuzluğu yapan insan her zaman bulunacaktır. Önemli olan Kişinin
Rızasına ve yasalara uygun davranılmasıdır. Organ kaçakçılığı yasal değildir.
İran modeli veya benzeri bir model uygulandığında organ kaçakçılığı enaz düzeye
inecektir. Nakilde kişinim rızası önemlidir. Kamu Denetçiliği Kurumu’da buna
vurgu yapmaktadır. İran’da hiçkimsenin rızası dışında organı alınmamaktadır.
Uygun verici olduğu tesbit edildiğinde organı başvurusu üzerine rızasıyla
alınmakta, karşılında belli bir ücret ödül olarak verilmektedir. İran modeli kişilerin rızasına dayanan ve
bağış yapan kişilerin devletçe ödüllendirildiği ve sağlık güvencesi verilerek
takip altına alındığı bir modeldir. Ülkemizde ise bağış yapanlar işleri
bittiğinde “saldım çayıra, Mevlam kayıra” denilerek bir daha
ilgilenilmemektedir. Verici kendi sağlık güvencisiyle hayatını devam ettirmeye
çalışmaktadır. İran, verdiği bu ödülü de nakil yaptığı kişiden “gönül rızasıyla
ve dumuna uygun olarak” almaktadır. Ülkemizde nakil yapılan kişiden ücret almak
istemiyorsa bu ücreti de pekala kendisi karşılayabilir.
İşin maddi boyutuna gelince; bir
diyaliz hastası olarak benim devlete olan yıllık maaliyetim 39.327,90 Tl.dir.
Bu rakama Diyaliz makinası ve diyaliz çalışanlarının ücretleri payı dahil
değildir. Onlarda hesaba dahil edildiğinde devletin bana masrafı dahada
artmaktadır. Bu standart Diyaliz seansı, kan pıhtılaştırıcı önleyici ve kan
iğneleri ücretidir. 10 Yıl diyalize gireceğim varsayılırsa 393.279,00.-Tl.
Devlete maaliyetim olacaktır. Oysa İran Modeli uygulansa bunun bir yıllık
gideri nakil masrafları olsa ve bir yıllık gideri de bağışçıya Devlet
tarafından ödül olarak verilse, bir yılı da nakil sonrası ilaç ve takip bedeli
olarak ödense geriye 7 yıllık ücret olan 275.295,30.-Tl. devlet kasasında
kalmaktadır. Bu hesaplama, SUT ve Türk İlaç Rehberindeki bu günkü fiyatlar esas
alınarak yapılmıştır. Nakilden sonra insanın yaşam kalitesinin yükselmeside
naklin en önemli faydasıdır. Çalışma hayatına geri dönmeside Devlet Ekonomisine
katkı olacaktır.
Anayasanın
10.maddesinin 3.fıkrasında:
(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/1 md.)
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile
malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Denilmektedir. Devletin nakil için canlı vericilere verceği ödül ve yardımlar
da Anayasa’ya aykırı olmayacaktır.
İlişikte sunulduğu gibi ülkenin en iyi Profosörü de ve en kötü “İnsan
Kasabı” da İran Modelini önermekte, bizim yetkililer “Devlet Politikası”
oluşturamadıkları gibi “Salla başı al maaşı” politikasıyla “üç maymun”u
oynamaya devam etmektedirler.
NETİCE VE TALEP :Sağlık
Bakanlığının 25.09.2013 tarih ve 56733164/622/2013.5363.32550 sayılı yazısı ile
Kamu Denetçiliği Kurumunun 28.02.2014 tarih ve 22873068-101-0705-1341 sayılı
RED KARARININ İPTALİ konulu KARARIN İPTALİNİ ve Sağlık Bakanlığınca ülkemizde
İran Modelinin veya ona benzer bir modelin uygulamaya konarak Böbrek Nakli
bekleyen HASTALARIN İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASINI, mağduriyetlerinin
giderilmesinin sağlanmasını ve mahkeme masraflarının davalı İdareye
yükletilmesini arz ve talep ederim.
12.03.2014
Mustafa DEMİR
Davacı
E K L E R :
Eki : 15 Sayfa
8 Adet Evrak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder