29 Mayıs 2014 Perşembe

BİMER-DİYANET'İN ALİ YAZICI SORUŞTURMASI

ANAYASA- RÜŞVET DAVASI

 AÇIKLAMALAR A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti: Oğlum Halil Demir 06.08.2004 günü Bala Lisesi önünde Ağır yaralanmalı bir Trafik Kazasına maruz kalmış ve ağır bir şekilde yaralanmıştır. Kazadan 10 yıl geçmesine rağmen %98 Beyin özürlü ve bizim bakımımıza muhtaç şekilde ayağa kalkamaz ve yürüyemez şekilde engelli kalmıştır.
        Kaza sonrası RÜŞVETLE KAZA EVRAKLARI DEĞİŞTİRİLMİŞ, biz öğrenince de Yasal İşlem başlatılmış ve bu güne gelinmiştir.
        İlk davamız Ankara 3. Çocuk Mahkemesinde biz polis zoruyla uzaklaştırılarak görülmüş, Adli Tıp Doktoru kazanın Bala Lisesi önünde olduğunu öğrenince Raporunu değiştirmiş ve Bizim kalıcı iz talebimizi "2/8 ile adamın donunu alırsın" diye reddetmiştir.
        Dava Bala Mahkemesine gelince Hakim bizim hiçbir talebimizi dikkate almamış, biz Resmi İşlem başlatınca Ankara Savcılığı "Oğlunun durumunu kabullenemiyor" diye soruşturmamı kapatmıştır. Yasal olarak evrakları alınca Hakim ve Savcılar hakkında Ankara 14. İdare Mahkemesinde, Polisler hakkında da Ankara 12. İdare Mahkemesinde dava açılmış, 14. İdare "Soruşturmaya izin verilmediği" gerekçe gösterilerek reddedilmiş, 12.İdaredeki davamızda 4 yıldır Danıştayda beklemektedir.
         Mahkememizde sahte evrakla oğlum 2/8 le suçlu bulunmuş, Kaza tazminat davamız da davada taraf olmayan kaza yapan çocuk taraf yapılmış ve bizim davamız reddedilmiştir. Yargıtay bu kararı bozmuş,  karar malları şaibeli şeklinde üzerine alan kişiye uzun süre tebliğ edilememiştir. Kısaca hertürlü hukuksuzluk denenmiştir. Davamız red edilince uzun ve pahalı özel hastane tedavimiz nedeniyle aldığım tüm krediler ve kredi kartlarım İcralık olmuştur. Ben bankalarla uğraşırken Bankalardan daha ahlaksız ve Allahsız olan Diyanet İşleri Başkanı yardım sözünü tutmadığı, hastamı ziyaret etmediği veya ettirmediği gibi benim hazırladığım yardım dosyasına el koyarak beni en zor zamanımda Allahsızca İcraya verdirmiştir. Hakkında başlattığımız yasal işlem Türkiyede tamamlanmış, AİHM'e gönderilmek üzere çalışılmaktadır. Fakat bizim ısrarlı takibimiz sonucu 2012/133 Dosya no ile Tazminat Davamız yeniden açılmıştır ve devam etmektedir.
         14. İdare Mahkemesinin kararı Adalet Bakanlığına Bankaların haksız icraları ile birlikte bildirilmiş ve neden izin verilmediği sorulmuştur. Bunun üzerine HSYK tarafından yasal işlem başlatılmış, Osmaniye Adalet Komisyonunca ifadem alınmış,HSYK 3. Daire Hakim Fuat Pembeçiçek'in dosyası bu dosyadan ayrılmış, itirazımı red ederek dosyayı HSYK Genel Kuruluna göndermiştir. Hakim Fuat Pembeçiçek'e de Ankara 3. İdare Mahkemesinde 2013/2105 Dosya numarası ile dava açılmıştır. HSYK Genel Kurulu benim şikayetimi KESİN OLARAK REDDEDİNCE; HİÇBİR KUSURUMUZ OLMADIĞI HALDE ÖDEDİĞİM PARALARIN, SATTIĞIM EVİN,YAŞADIĞIMIZ SIKINTI VE HASTALIKLARIN TAZMİNİ İÇİN BU DAVA OLUŞMUŞTUR.
B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar: Dosyamda bulunan evraklar Anayasanın  5., 9.,11.,14.,17., 37.,38.,40.,125., 129., 136., 137., 138., 139.,140. ve 159. maddelerinin açıkça İhlal Edildiğinin göstergesidir.  Kaza olduğunda bana kaza yapanlar dahi kazanın kaldırımda olduğunu, kazayı çocuğun babasının yaptığını söylemişlerdir. Fakat Kuyumcu Abdulkadir KILIÇ nüfusünu kullanarak ve RÜŞVET DAĞITARAK, beni de davacı ettirmeyeceğini ileri sürerek evrakların değiştirilmesini sağlamıştır. Mahkememizde bu sahte evraklar üzerinde görülmüştür. Benimde nüfuslu bir aileden olduğumu öğrenince susmuş, 10 yıl süren hukuk mücadelesinde daha davamız bitmemiştir. Buda bizi hem madden, hem manen mağdur etmiştir.        
 Mahkeme Kararları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin;
Madde  3-İşkence Yasağı. Hiçkimseye işkence yapılamaz, insanlık dışı yada küçültücü ceza veya muamele yugulanamaz, hükmü ihlal edilmiştir. Hiçbir kusurumuz olmadığı halde büyük paralar harcamamız, sıhhatimizi kaybetmemiz, üstüne birde suçlu ve haksız sayılmamız en büyük ve kabuledilemez bir işkencedir.
Madde  6-Adil Yargılanma Hakkımız ihlal edilmiş ve makul sürede davamız görülmemiş ve halen de 10 yıldır devam etmektedir. Bu da makul sürenin açık ihlalidir.
Ek Protokol No1 : Mulkiyetin korunması maddeleri ihlal edilmiştir. Hiçbir kusurumuz olmadığı halde büyük borç altına sokulduk, evimiz satıldı. Büyük paralar harcadık. Bilirkişi, Polis ve yalancı tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen RÜŞVETLE suçlu bulunduk. Malımızdan ve sıhhatimizden olduk.
           
Kaza sonrası Savcılık ve Karakol'da benim şikayetçi olamayacağım iddia edilerek Rüşvet yenmesi, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün şikayetim üzerine  soruşturma yapmaması nedeniyle aleyhine açtığım ve halen Danıştay'da bulunan İdari dava nedeniyle Bala Emniyet Müdürlüğü'nün dolaylı şikayetiyle  Diyanet İşleri Başkanlığı'nın benim hazırladığım dosyaya el koyarak ve böyle bir dosya olmadığını iddia ederek ahlaksızca icraya vermesi kabul edilebilir bir durum değildir. Mahkeme sırasında da hakim ve savcılar aldıkları Rüşvet nedeniyle bizim taleblerimizi asla dikkate almamıştır. Biz de nüfusumuzu kullanıp bilirkişiden başlayarak polislerin ve tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen, mahkemeler hazırlanmış olan Sahte evraklarla karar vermeyi tercih etmişlerdir. Bizim de haklarında başlattığımız yasal işlemler ülkemizde Adalet olmadığından Adil Yargılama yapılmamış ve Mahkememiz uzadıkça uzamıştır. 
Rüşvet karşılığı evrakların değiştirilmesi Mahkememizin uzamasına ve mağduriyetimizin artmasına neden olmuştur. Buda bizim Adalete olan güvenimizi çok sarsmıştır. Mahkememizde henüz bitirilmiş değildir.
C- Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması: Bu RÜŞVET VE ADALETSİZLİK nedeniyle Mağduriyetler ve büyük tedavi paraları harcadım. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı Yöneticileri sözlerini tutmayınca Babamdan ev alıp sattım.Yine de aldığım kredi ve Kredi kartlarım icralık oldu. Adil Yargılama Yapılmadığı'ndan oğlum ve ben haklı iken haksız olduk.  Diyanet İşleri Başkanlığı'nca ve Bankalarca İnsanlık dışı ve küçültücü Ceza ve Muameleye tabi tutuldum. Hiçbir kusurumuz yokken rüşvetle haksız hale getirildim. Hakkımda haksız davalar açıldı. Bu  Manevi işkencedir.  Bankalar emekli ikramiyeme dokunmazken Diyanet'çe emekli ikramiyemden haksız kesinti yapıldı. Oğlumun %98 Beyin Özürlü kaldı, ben Böbreklerimi kaybettim ve Hemodiyaliz hastası oldum, Eşimin Kalp Hastası ve Taşikardi Ameliyatı geçirmiş olmasına, oğlumu indirip kaldırmaktan ve taşımaktan Belfıtığı olmasına  ve tedavi görmesine neden oldu . Bu durumların düzeltilemez ve geri döndürülemez şekilde halen devam etmesi ve Adalete uygun olmayan Mahkeme Masraflarının tarafıma yüklenmesi de bu işin tuzu biberi oldu.
     Tüm bu mağduriyetler ve hastalıklar nedeniyle...
 Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar:
1-Ankara 14. İdare Mahkemesinin 6.6.2008 tarih ve 2007/1921 Esas, 2008/909 Karar sayılı kararı.
2- Danıştay 5. Dairenin 26.03.2010 tarih ve 2008/6393 Esas, 2010/1776 Karar sayılı kararı
3-Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 25.02.2014 tarih ve 90836726-101-01-06-2011/5550 saylılı Kararıyla  Kesin  Red kararı. Buu karar bana 11.03.2014 tarihinde posta yolu ile tebliğ edilmiştir.
V- SONUÇ TALEPLERİ
 Kamu gücü kullanılarak Makul sürede Adil Yargılama ve Soruşturma yapılmadığından,  RÜŞVET nedeniyle uğradığım mağduriyetlerin ve Oğlumun, Benim ve Eşimin Hastalığının bedeli olarak;
            500.000.-TL (Beşyüzbin Lira) Maddi, 500.000.-TL(Beşyüzbin Lira) Manevi olmak üzere;Toplam: 1.000.000.-(Birmilyon  Lira) Maddi ve Manevi Tazminat ödenmesini;      
        
           Arz ve Talep ederim.
Bu başvuru formunda vermiş olduğum bilgilerin doğru olduğunu; formda belirtilen bilgilerde, adreslerimde veya başvuruyla ilgili koşullarda herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde Mahkemeye bildireceğimi beyan ederim.
Başvurucu :    Mustafa DEMİR  17.03.2014                                              

26 Mayıs 2014 Pazartesi

ANAYASA - BANKALAR İCRALARI

A- Kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti:Oğlum Halil Demir 06.08.2004 günü Bala Lisesi önünde Ağır yaralanmalı bir Trafik Kazasına maruz kalmış ve ağır bir şekilde yaralanmıştır. Kazadan 10 yıl geçmesine rağmen %98 Beyin özürlü ve bizim bakımımıza muhtaç şekilde ayağa kalkamaz ve yürüyemez şekilde engelli kalmıştır.
        Hastamız ilk etapta Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesine kaldırılmış, durumu ve Yoğun Bakımda yer olmaması üzerine Özel Güven Hastanesine kaldırılmış, iki aya bir ev parası ödenmiş, oradan da Koopere kurulamadığı gerekçesiyle Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi dahil hiçbir Resmi Hastane bizi kabul etmediğinden Özel İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine yatırılmış ve Hastahaneye iki yıl boyunca maaşımın iki katı(masraflarım hariç) aylık para ödenmiştir.
        2007 yılında davamız hukuksuzca reddedilince,alacaklılarımın sıkıştırması ile kullandığım Kredi Kartlarım ve aldığım Krediler icralık olmuştur. Bankalara borçlanmanın kusurumuz dışında Ülkemizdeki Hukuksuzluk nedeniyle icralık olduğumuz hatırlatılmış ve İcralar maaşımda kesilmeye başlanmasına rağmen en geç 2010 yılı Martında Emekliliğim geldiğinde Mahkemem bitmezse Emekli olup bu borçların bitirileceği sözü verildim ve öylede yaptım, Emekliye ayrılarak borçlarımı ödedim. Arkadaşlarım halen çalışıyor.     Borçlarıma İkramiyem kafi gelmedi,en azından Bankaları kapattım. Buna rağmen  borçlanmalar karşısında arslan kesilen Banka avukatlarından bazıları bana yardımcı olurken bazıları Diyanet İşleri Başkanı gibi ahlaksız ve Allahsız davranarak bazı davalar açmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Finansbank Faize İtiraz Davası, Citibank Mal Beyanı vermeme ceza davası ve en son Vakıfbank tarafından Faizin Faizini isteme Davası.
         Vakıfbankın 25. İcradaki ödenmiş fakat hernasılsa kapatılmamış dosyama İshak Özbey adlı avukat  Ankara 16. İcra kanalıyla hukuksuz bir şekilde Faiz alacağı İcra emri göndermiştir. (Bu kişinin böyle dosyaları takip ederek hukuku bilmeyenlerden Vicdanı satılık Hakimlerinde yardımıyla istediğini aldığı.) BDDK'ya bildirdiysemde Mahkemelik oldumuzdan taraf olamadılar. Benimde bu kişinin Kötü Niyetli olduğuna dair açtığım karşı dava Ankara 11. İcra Hukuk dairesince red edildi. Karşı tarafın evrakları istememize rağmen bize gönderilmedi. Buda bizim RÜŞVETLE KARAR VERİLDİĞİ inancımızı doğrulamıştır.  Yaptığım Temyiz başvurusu da Miktardan Red edilince ve bu karar bana müracaatım üzerine 21.05.2014 tarihinde tebliğ edildi, bu dava oluştu.
         HİÇBİR KUSURUMUZ OLMADIĞI HALDE RÜŞVET VE HUKUKSUZLUK NEDENİYLE ERKEN EMEKLİ OLMAMIMIN FARKI VE BANKALARA (VAKIFBANK, CİTİBANK, ZİRAAT, HSCB, FİNANSBANK,AKBANK ) ÖDEDİĞİM FAİZ, MASRAF VE MAHKEME  PARALARININ, YAŞADIĞIMIZ SIKINTILARIN ÖDEDİĞİM TARİHTEN İTİBAREN EN YÜKSEK AYLIK YASAL FAİZİYLE (Halen ulaşamadığım Avukat İshak Özbey'in bana çıkardığı hesap gibi)ANAYASAMIZIN 40. MADDESİ GEREĞİ TAZMİNİ İÇİN BU DAVA OLUŞMUŞTUR.
B- Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar:
Dosyamda bulunan evraklar Anayasanın 5., 10., 11., 17., 35., 40., 138.,  159. ve 172. maddelerinin açıkça İhlal Edildiğinin göstergesidir. Rüşvetle ilgili  Anayasa Mahkemesinde Bireysel Başvuru olarak 2014/3684 sayılı dosyamız bulunduğu ve halen devam ettiğinden açıklamalarımız için bu dosyamıza bakılması.
 Mahkeme Kararları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin;
Madde  6-Adil Yargılanma Hakkımız ihlal edilmiştir. Banka Avukatı açıkça korunmuştur. Kaza davamız makul sürede  görülmemiş ve halen de 10 yıldır devam etmektedir.
Ek Protokol No1 : Mulkiyetin korunması maddeleri ihlal edilmiştir. Hiçbir kusurumuz olmadığı halde büyük borç altına sokulduk, evimiz satıldı. Büyük paralar harcadık. Bilirkişi, Polis ve yalancı tanıkların yalanını ortaya çıkarmamıza rağmen RÜŞVETLE suçlu bulunduk. Malımızdan ve sıhhatimizden olduk.            
       Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin kararını hiçbir hukukçunun bile kabul edebileceğine inanmıyorum. Zira en aptal ve geri zekalı Hukukçu da bilir ki; İcra emrine YASAL SÜREDE itiraz edilmezse, hatta itiraz İcra işlemini durdurmadığından karşı dava açılmazsa İcra kesinleşir ve bu para ödenmek zorundadır. Ben İşletme Fakültesi mezunuyum. Memuriyetimde de Mutemet, Muhasip, Muhakkik ve Bilgisayarcı olarak çalıştım. Fakat; ülkemizde Hukuk olmadığından ve Anayasa Mahkemesinin 2012/1249 ve 2013/8362 sayılı dosyalarımda olduğu gibi kendi hazırladığım Yardım dosyasına ulaşamam nedeniyle Diyanetçe ahlaksızca ve Allahsızca icraya verilmem üzerine hukuksuzca Diyanetin korunması, 2013/777 sayılı Dosyamda ise Usulen açtığım ve üç mahkeme gezdikten sonra kaybolan Diş Tedavisi dosyamda da mağduriyetim giderilmek yerine Hakime Dava açamayacağım iddia edilerek Dosyayı kaybeden Hakimin korunması ve mağduriyetimin giderilmemesi üzerine bu dosyalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmış olup alındısı gelmiştir. Şu an Anayasa Mahkemenizde bulunan 2014/3684 Dosya numaralı Davamızında benzer gerekçelerle  Reddedileceğine inanıyorum. Bu 11. İcra Dosyamızda Hukuksuzca Reddedilirse de hiç şaşırmayacağım.
         Bu nedenlele Bankalara ödediğim Faiz, Mahkeme Masrafları, Avukatlık Ücreti Vs. harcamalarımdan tespit edebildiklerim aşağıda olup, TC KİMLİK NO ile, ilgili bankalarla irtibata geçilerek tamamının tesbit edilmesi ve en yüksek Yasal Faizi ile tarafıma geri ödenmesini talep ederim. Ekli evraklara göre Tespit ettiklerim: 28.876.78.-TL.
1-VAKIFBANK  :Kredi Kartına:1.030,62 Tl Kazadan İcraya Kadar, 723,31 Tl İcradan 2601,43 TL Bu dava nedeni(Ödenmedi), 319,40  Dava Masrafı:4.674,70 TL.
2-CİTİBANK : K.Kartı N.Çekim,Faiz:130.35 TL.Kart İcra:478,41.-TL. Kredi Faizleri:11.240,40 TL İcralar:1637,91 Tl Toplam: 13.487,07 Tl.
3-TC ZİRAAT BANKASI :Kredi Faizi:307.07.-Tl, Diğer Kredi ve Tasarrufu Teşvik Ödemesi Faizi ile Kredi Kartına ödenen Faizlerin Bankadan İstenmesi.
4-HSBC:İcra Faizi: 642,37 TL., Kredi kartı Faizi Bankadan İstenmesi.
5-FİNANSBANK: İcraFaizi :265,95 Tl. Kredi Kartı faizi Bankadan İstenmesi.
6-AKBANK: İş Arkadaşımın benim İçin çektiğinin Faizi: 902,34 Tl.
Benim Kredi Faizlerimve Sigorta : 8.597,22 TL. Kredilerim halen ödeniyor.
C- Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının açıklanması:
Benim oğlum Bala Lisesi önündeki kaldırımda yürürken 15 yaşında bir gözü kör, bir gözüde Renk körü ve yüksek dereceli gözlük kullanan bir çocuk tarafından Kazaya maruz kalmış, ilk etapta kazayı Babası üslenmiş ve kaldırımda olduğunu kabul etmişlerdir.        Bizde durumu ağır olan çocuğumuzla ilgilenirken Rüşvetle kaldırımdaki kaza evrakları değiştirilerek Kaza yol ortasında olmuş gibi gösterilmiştir. Biz ilk etapta resmi işlemlerle ilgilenemediğimizden daha sonra nüfusumuzu kullanınca her türlü yapılan Hukuksuzluk öğrenilmesine rağmen Adalet Bakanlığı Rüşvetçi Savcı ve Hakimlerini koruduğu için bu güne kadar Kaza Tazminat Davamız sonuçlanmamıştır. Kaza zamanında her türlü yardım sözü veren kaza yapanlar Polisleri, Savcıları ve Hakimleri satın alınca bu sözlerini tutmamışlardır.  Bana da oğlumun tedavisi için harcadığım paraların İcraları, Faizi, Mahkeme Masrafları kalmıştır. Bankalara daha fazla faiz vs ödememek için çaresizce Emekli olmuş, Fakat Dosyamın Tefeci Takipçilere satılmasına ve Faizin Faizinin istenilmesine engel olunamamıştır. Son olarakta Vakıfbank Avukatı tarafında ödenmiş ve kapatılmış bir borcun faizinin faizini almak için İcra Emri gönderilince karşı dava açılmış ve Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından Aptal yerine konularak HUKUKSUZ BİR KARAR verilince konuyu daha önceki üç dosyamızda olduğu gibi AİHM'e taşımak ve Erken Emeklilik Farkını ve Bankalara ödediğimiz Tüm FAİZ, MASRAF VE ÜCRETLERİ EN YÜKSEK FAİZİYLE ALMAK ÜZERE bu Dava oluşmuştur.
A- Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamalar:
1-Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 19/11/2013 tarih ve 2013/974 Esas, 2013/1038 Karar,16. İcra Müd.2013/11949 sayılı kararı.
2- Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15.01.2014 tarih ve 2014/332-761 sayılı kararı
3-Ankara 11.İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/974 Esas, 2013/1038 sayılı Kararının Yargıtay'ın Red Kararıyla  18.02.2014 tarihinde Kesinleşmesi ve kararının 12.05.2014 tarihinde tasdik edilerek  bana 21.05.2014 tarihinde posta yolu ile tebliğ edilmesi.
V- SONUÇ TALEPLERİ
  1-Oğlumun Kazası nedeniyle oluşan Hukuksuzlar, Diyanet ve Bankalara Borçlarımı ödemek için İş arkadaşlarım hala çalıştığı halde ben Emekliye ayrıldığımdan Emekliye ayrıldığım Mart 2010 tarihinden 65 yaşıma kadar olan sürede Emekli olduğum kadrodaki Çalışan ve Emekli arasındaki farkın hesap edilerek tarafıma Tazminat olarak ödenmesini;
       2- Bankalara ödediğim yasal ve yasal olmayan Faiz, Mahkeme Masrafı, Avukatlık Ücreti vs. ödediğim tüm paraların ödediğim tarihten itibaren aylık en yüksek yasal Faiziyle hesap edilerek tarafıma ödenmesini; Benim Tespitim: 28.876.78.-TL.   
        3- Hiçbir kusurum olmadığı halde ödediğim paraların, sattığım evimin, halen ödemekte olduğum kiraların, Mahkeme ve İcralarda çektiğim sıkıntıların karşılığı olarak 100.000.- TL. (Yüzbin.-Lira) MANEVİ TAZMİNAT ödenmesini;
           Arz ve Talep ederim.
                                                                                                                     26.05.2014
                                                                                                                 Mustafa DEMİR

                                                                        

20 Mayıs 2014 Salı

5. İDARE SAĞLIK BAKANLIĞINA CEVAP


ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

Gönderilmek üzere

NÖBETÇİ OSMANİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

                                                                                          Esas No: 2014/480                                                               

 

DAVACI                                :  Mustafa DEMİR
 

DAVALI                                :   Sağlık Bakanlığı  ANKARA

 

DAVANIN KONUSU           :  Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin Bila tarih ve

                                                   11045126/641.04.09.S.2014-480/07 sayılı Davanın Reddi

                                                   konulu Savunmasına Cevap.

TEBLİĞ TARİHİ                 :  15.05.2014

 

DAVA DOSYA NO               :  2014/480 E.

 

CEVABIMIZ                      :  Oğlum Halil DEMİR, 06.08.2004 tarihinde Bala Lisesi önünde kaldırımda yürürken 15 yaşında bir çocuk tarafından kazaya maruz kalmıştır. Bize kazanın kaldırımda olduğu, kazayı da babasının yaptığı bildirilmiştir. Biz ağır olan hastamızla ilgilenirken kazadan üç gün sonra Bala Karakolunda ve Savcı bilgisinde RÜŞVETLE  evraklar değiştirilmiştir. Biz bu durumu yaklaşık iki ay sonra öğrenince hukuki işlem başlatmamıza rağmen 10 yıldır Traji Komik dava ve soruşturmalarla bu güne gelinmiştir. Biz tüm bunlarla uğraşırken sağlığımızı kaybettik ve mağduriyetimize birde Böbrek Yetmezliği hastalığımız eklendi. Mağduriyetimizin giderilmesi için Devlet Denetleme Kuruluna Böbrek Naklinde İran Modelinin veya benzeri bir sistemin uygulanması için başvurdum ve bu DAVA OLUŞTU.

            1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Kılık Kıyafetini Yahudi’lerden, Yazı Sistemini Selanik Dönmeleri’nden, Hukukunu İsviçre’den, Muhasebesini İtalya’dan, yaşam biçimini Kurtuluş Savaşında mücadele ettiği İngiliz ve Fransız’lardan aldı. Ama Türk halkı ne Yahudi, ne Dönme, ne İsviç, ne İtalyan ve nede İngiliz ve Fransız oldu. İran kendi ülkesinde Böbrek Naklinde Başarılı bir sistem oluşturdu ve bunu halkına başarı ile uyguladı. Bunun bizim ülkemizde uygulanması ise diğer sistem alınan ülkelerde olduğu gibi Farisi (İranlı) yapmaz.

            Sağlık Bakanlığı adına bana cevap veren Müsteşar Anayasa’nın 7. ve 123. maddesine vurgu yapmıştır. Anayasa’mızın 8. maddesi gereğince yürütme yetkilisi kendileri olduğundan 2 Kasım 2011 tarih ve 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2.maddesi gereğince benim Sağlıklı olarak yaşamımı sürdürmemi sağlanmak zorundadırlar. 4. maddesi gereğince Sağlık konusunda kanun hazırlama yetkisi Sağlık Bakanına ve 5. maddesi ile de Bakan adına bana Meclisi gösteren Müşteşara bu görev Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tevdi edilmiştir. Yani, bana verdiği cevapla adeta “Görevini ihmal ettiğini” itiraf etmektedir. Aynı kanunun 6.maddesi gereğince Sağlık Politikası oluşturmak ve bunun Kanun haline getirilmesi sayın Müşteşarın YASAL Görevleri arasındadır. Ülkemizde gerçek Adalet olsaydı vatandaşa böyle küstah cevap veren kişi hakkında Yasal İşlem yapılması gerekirdi.

            Anayasamızın 91. maddesi gereğince 10. maddeside dikkate alınarak bir KHK çıkartılarak tüm Böbrek Hastaların mağduriyetleri giderilebilir. Hastaların mağduriyetini gidermek Bakanlığın, dolayısıyla bana Meclisi gösteren Müsteşar’ın görevleri arasındadır. Mahkeme bunu dikkate almak zorundadır.

            İranda hiç kimseye rızası dışında hiçbir işlem yapılmamaktadır. Oluşturulan sistem ile mağdur vatandaşlarının mağduriyeti giderilmektedir. Sadece adında “İslam Cumhuriyeti” yazdığı için düşmanca tavır alınması, sokakta tuttukları kişilerin zorla böbreğinin alındığı, alınan bu böbreğin yüksek bir ücretle satılarak kar elde edildiği algısı yanlış olup, tamamen dolaylı Böbrek Ticareti algısı oluşturulmasıdır. Tamamen iftira ve kasıtlı halkın yanlış bilgilendirilmesidir. Ben İşletme Fakülesi mezunu olduğumdan Ticaretle Sosyal Yardımın ayrımını yapabilecek bilgiye sahibim. İyi ve kötüyü ayırt etmek hiç de güç değildir.

            Bu davayı açmamın nedeni; ülkemizde yasak olan böbrek naklinin para karşılığı yapılması, kişilerden ucuz bir fiyata satın alınan böbreğin ihiyacı olan kişilere yüksek fiyata satılması ve banada bu yönde teklif yapılmasıdır. Ülkemizde eskiden de yasaklar vardı. Mesala Tütün yasağı: Tütün kaçakçığında hayatını kaybeden, cezaevine konulan, para cezası ödettirilen kişilerin sayısı yüzbinlerle ifade edilmekteyken Tütün kaçak olmaktan çıkarıldı, vatandaşında mağduriyeti bitti. Sınır kaçakçılığıda aynı şekilde, kaçakçılık bitti, sorunlarda bitti. Şimdi ise, Böbrek nakli kaçakçılığı mevcut olup, Prof. Dr.larda dahil yüzlerce kişi bu suçla suçlanmakta, mahkemeler bu kişilerle uğraşmaktadır. Ülkenin Böbrek konusunda en iyisi de, en kötüsü de İran Modelini önermekte, yetkililerde buna duyarsız kalmaktadır. İran Modeli veya benzeri bir model ülkemizde uygulansa bu sorunlarda sona erecek, kimse ucuza alıp pahalıya böbrek satamayacak, Sosyal Yardımlar Kanunu çerçevesinde Böbreğini Bağışlayanda memnun kalacak, Böbrek Nakli olan da. Tabiiki Bakanlık görevini yaparsa...

Ben oğlumun kazası nedeniyle hukuksuzluklarla, Sağlık Sistemindeki yanlışlarla, Banka ve İcralarla en önemlisi Polis, Savcı ve Hakimlerin rüşvetle iş görmeleri nedeniyle uğraşmaktan kendimi ihmal ettiğimden (daha önce raporlu Diyabetes İnsipedus hastası idim.) Hemadiyaliz Hastası oldum. Halen çıkaran hastalardan olduğumdan hastalığım şu anda rahat seyretmekte ve Sosyal yaşamıma dört saat makinaya bağlanmak dışında bir sıkıntısı olmamaktadır.

Anayasamızın 40. maddesi gereğince Resmi görevlilerin haksız işlemleri sonucu mağdur olduğumdan Devletimiz bu mağduriyetimi gidermeyi taahhüt etmektedir. Bu nedenle ben bu davayı kazanmak için açmadım. Benim basit bir alacak için USULEN açtığım dava üç mahkeme gezdikten sonra Dosyam kayboluyorsa, Anaya Mahkememizde benim mağduriyetimi gidermek yerine Anayasamızın 159. maddesini gerekçe gösterek dosyamı kaybeden Hakimi koruyor ve basit bir alacak Avrupa İnsan Hakları Mahkamesine “Adil Yargılanmadan” gidiyorsa hiçkimse bana bu ülkede Adalet olduğundan bahsedemez ve beni inandıramaz. Oğlumum Tazminat Davası sonuçlandığında da 1. dereceli Devlet Memuru Emeklisi olduğumdan Yurt dışında Nakil İşlemimi yaptırır, sorumluğunu da Bakanlığınıza ve bu davayı kaybettiren Hakimlere yüklerim. Davamda da iç hukuku tamamlayarak Bakanlığınızı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde beni mağdur etmekle ve mağduriyetime duyarsız kalmakla suçlar ve Anayasanın 40. maddesinde belirtilen Tazminatı alırım. Devletiniz size döner veya dönmez, o Devletin sorunu olur.

 

NETİCE VE TALEP     : Sağlık Bakanlığının 25.09.2013 tarih ve 56733164/622/2013.5363.32550 sayılı yazısı ile Kamu Denetçiliği Kurumunun 28.02.2014 tarih ve 22873068-101-0705-1341 sayılı RED KARARININ İPTALİ konulu KARARIN İPTALİNİ ve Sağlık Bakanlığınca ülkemizde İran Modelinin veya ona benzer bir modelin uygulamaya konarak Böbrek Nakli bekleyen HASTALARIN İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASINI, mağduriyetlerinin giderilmesinin sağlanmasını ve mahkeme masraflarının davalı İdareye yükletilmesini arz ve talep ederim.  20.05.2014                                                                                                                             

 

Mustafa DEMİR
                                                                                                                                 Davacı

13 Mayıs 2014 Salı

HATAY İL İDARE KURULUNA -Uyarı

30 05 2014 tarihinde gönderilen bu itiraza 21.08.2014 tarihi itibariyle henüz bir cevap alınmamıştır. 22.07.2014 tarihinde İnternet üzerinde Osmaniye Valiliğine yapılan müracaatta sonuçsuz kalmıştır. Bu gün evrak takibi için AVEA da almak istediğim  "Mobil İmza"yı,  hala Adalet Bakanlığınca Sakıncalı Piyade olduğum için alamadım. Bu nedenle bu uyarıyı yazmayı uygun gördüm. Bir ay içinde de bir sonuç alınmazsa evraklar doğrudan Adalet Bakanlığına gönderilecektir. Oradan da sonuç çıkmazsa doğrudan AİHM'e. İlgililerin Bilgilerine.... 21.08.2014

HATAY İL İDARE KURULU ARACILIĞI İLE

ADANA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

Sunulmak üzere

OSMANİYE İL İDARE KURULUNA

KARAN NO: 30

KARAR TARİHİ: 29.04.2014

 

MÜŞTEKİ     : Mustafa DEMİR
SANIKLAR   :1-Hamdi KAVİLLİOĞLU İl Müftüsü

                        2-M.Emin OKUYUCU-İl Müftü Yrd.

                        3-Faruk YALDIZ Şube Müdürü

                        4-İrfan YILMAZ Şef

                        5-Ahmet ÖZDEMİR- VHKİ

KONU           : Usulsüz Soruşturma yaparak bana iftira atan eski İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı

                         yı korumak ve bu usulsüz soruşturmayı vermeyerek görevi götüye kullanmak.

TEBLİĞ TARİHİ: 13.05.2014      

 

            Hatay Valiliği İl İdare Kurulu 29.04.2014 tarih ve 30 sayılı kararıyla:

            1-Ali Yazıcı hakkında yapılan 18.09.2013 tarihli inceleme raporunda isnat olunan iddiaların sübut bulmadığı, iki yıllık zaman aşımı nedeniyle disiplin yönünde yapılacak bir işlem bulunmadığı, üzerinde 14 ve 23 yıl gibi süreler geçtiğinden sübut bulsa dahi disiplin cezası  verilmesi bakımından zaman aşımına uğradığının açık olduğu iddia edilmekle;

            Konunun  Anayasa Mahkemesine taşınması, Anayasa Mahkemesinin talebi ile soruşturma başlatılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye Hakkında verdiği  59601/9 sayılı Uğur Eşim Emsal kararıyla “suçun işlendiği tarih değil öğrenildiği tarih esastır.” Kararının verilmesi üzerine benim hakkımda düzenlenen iftira evraklarına Bilgi Edinme Kanunu gereğince 04.12.2012 tarihinde ulaşmam ve 05.12.2012 tarihinden itibarende yasal işlem başlatmam nedeniyle zaman aşımı iddiasının yasal dayanağı yoktur.

Anayamızın 90. maddesi gayet açıktır: “Usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir.... Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”denilmektedir.

            Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayı Anayasamızın 90. maddesi gereğince taahhüt ettiğinden İl İdare Kurulunuzun zaman aşımı süresi nedeniyle vermiş olduğu “Soruşturma İzni verilmemesine” dair kararın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla çelişkili olduğundan AİHM’in 59601/9 sayılı kararına uygun olmadığı açıktır.

İl İdare Kurulununuzca AİHM kararı dikkate alımadan verilen kararın bozulması gerektiği ve bana iftira atan ilgililer ve onları koruyanlar hakkında yasal işlem yapılması gerektiği de açıktır.

2- Ali Yazıcı’nın korunduğu iddiası ile ilgili olarakta: Yapılan soruşturmalarda maaşını yediğim ve geç ödediğim iddia edilen kişilere ve gösterdiğim tanıklardan hiçbirine mücacaat edilmediği, dolayısıyla soruşturmanın gizliği öne sürülerek açıkça yalan söylendiği ve bu yalanlarının ortaya çıkmaması içinde Pergamber Efendimizin “Yalan söyleyen benim ümmetim değildir” Hadisi Şerifi gereğince dinlerini inkar ederek yaptıkları usulsüzlüğün anlaşılmaması için ahlaksız ve Allahsız davrandıkları açıktır.

Maaşını alan Şaban Karagöz’e “ifaden elimde” deyince donmuş kalmış, yalanı ortaya çıkınca ne yapacağını şaşırmıştır. Bilal Özdil ise kendisine hiç para ödenmediğini idda etmiştir. Diğer iki kişide yediğine ve yiyeceğine inanmıyoruz ifadesi vermesine rağmen Ali Yazıcı korunmuştur. Diğer üç kişiyi ise kayıtlarda olmadığı için bende tesbit edemedim. Zira ben dört değil yedi kişinin maaşını yemekle suçlanıyordum.  

Kaymakam Mehmet Ali Ulutaş’ın o zamanlar Kızlaç Köyü Kur’an Kursa Öğreticisi olan Ağabeyim Mehmet Demir’i hakaretle makamıdan kovmasıyla açığa alınmış, Müftü Ali Yazıcı’nın yalanları ile kasada duran maaşı zimmete geçirmekle suçlanmıştım. Konuyu Mahkemeye taşırım iddiasına karşılık Kaymakamın Ağabeyini “bana makamımda hakaret ettiği gerekçesi ile içeri alırım” tehdidi üzerine hiçbir ceza verilemesi karşılığında Mehmet Ağabeyim soruşturmaya dahil edilmemiş ve bende konuyu yargıya taşımamıştım. Fakat İslahiye ve Nurdağı Müftüleri Ahlaksız ve Allahsız davranarak ve nasıl olsa evraka ulaşamaz diye (Tıpkı şu an Hatay Müftülüğü personelinin yaptığı soruşturmaya ulaşmamam için her türlü Ahlaksızlığın ve Allahsızlığın yapıldığı gibi) sicil dosyama iftira evrakları doldurulmuş, bu evraklar da Diyanetle olan bir icra dosyam nedeniyle tekrardan suçlanmama neden olunca yasal bir şekilde alınmış ve işlem başlatılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla da yeniden Sincan Ağır Ceza Mahkemesine taşınarak diğer işlemlerde mahallince sürdürülmektedir. Konu, Türk Hukukuna güvenmediğiz gerekçe göstererek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmış ve işlemler devam etmektedir. Nitekim Türk Hukuk da bizi yalancı çıkarmamaktadır.                          

           

NETİCE VE TALEP  :

Bu nedenle:

Konu Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde olduğundan ve Muhtemelen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınacağından (Biz Türk Hukuna güvenmiyoruz, sadece iç hukuku tamamlama için çalışıyoruz) Soruşturma Dosyasının bir suretinin tarafıma gönderilmesi;

Hatay İl İdare Kurulunca verilen “SORUŞTURMA İZNİ VERİLMEMESİNE” kararının kaldırılarak gerekli yasal işlelerin yapılması;

Dosyama iftira yazısı dolduran  Ali Yazıcı’yı koruyan Hatay Valiliği (İl Müftülüğü) görevlileri hakkında 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu gereğince 219. ,257., 281. ve 283. Maddeleri gereği Kamu Davası açılmasını ve benim de bu davaya taraf olmamın sağlanması hususunda;

            Gereğini arz ederim. 13.05.2014 

 

                                                                                                                     Mustafa DEMİR

                                                                                                                      Şikayetçi.

9 Mayıs 2014 Cuma

11. İCRA-KARARIN GÖNDERİLMESİ


ANKARA 11. İCRA HUKUK MAHKEMESİNE

                                                                             Dosya No: 2013/974 Esas, 2010/1038 Karar

 

DAVACI                                :   Mustafa DEMİR

                                                    
 

DAVALI                                 :    T. VAKIFLAR BANKASI.

 

KARAR VEREN MAHKEME:   ANKARA 11. İCRA HUKUK MAHKEMESİ

 

DAVA DOSYA NO               :   2013/974 Esas, 2010/1038 Karar, 11949 16. İcra Müd.

 

KARAR TARİ           :   19.11.2013

 

TEBLİĞ TARİHİ                 :    06.12.2013

 

KONU                                    :   Kesinleşmiş Kararın ve Karşı tarafın Mahkemenize sunduğu evrakların tarafıma gönderilmesi

 

AÇIKLAMA                         :    Mahkemenizde görülmekte olan dosya numarası yazılı İcra Hukuk Mahkemenizde karşı tarafın mahkemeye sunduğu evrakların bir suretinin  tarafıma gönderilmesini 12.12.2013 tarihli dilekçemle talep edilmesine rağmen bu güne kadar gönderilmemiştir.

            Ayrıca, AİHM için temyiz edilen karar 15.01.2014 tarihli kararla MİKTARDAN RED edilmiş, karar düzeltme yolu da 2014 yılı için miktar 11.530.- TL olduğundan yapılamamış, karar bana 31.01.2014 tarihinde tebliğ edildiğinden 15.02.2014 tarihi itibariyle karar kesinleşmiş olmasına rağmen bu güne kadar kesinleşmiş karar tarafıma tebliğ edilmemiştir.

            Bu davamızda bir üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesine taşınıp kaza sonrası Bankalara ödediğim tüm yasal ve gayri yasal Faiz ve Mahkeme Masrafları gibi harcamalarımız talep edileceğinden ve gerektiğinde konu AİHM’e taşınacağından Kesinleşmiş kararın Tarafıma tebliğini ve karşı tarafın mahkemenize sunduğu evrakların bir suretinin tarafıma gönderilmesini talep ederim.   

 

 

                                                                                                                             09.05.2014

  

Mustafa DEMİR

                                                                                                                                  Davacı
                                   

3 Mayıs 2014 Cumartesi

DİYANETE MEKTUP


  DİYANET İŞLERİ BAŞKANI’NA AÇIK MEKTUPTUR.

 

Sayın: Prof Dr. Mehmet GÖRMEZ

           Diyanet İşleri Başkanı.

 

Sayın Başkan.

Size bu mektubu yazmamın nedeni hakkımda Özlük ve Sicil dosyamda bulunan iftiralardır. Osmaniye İl Müftülüğü’e yapılan 05.10.2012 tarihli Bilgi Edinme Başvurusuna cevap verilmemesi nedeniyle Valiliğe gönderilen 21.11.2012 tarihli e-mail üzerine  29.11.2012 tarih ve 2426 sayılı Osmaniye İl Müftülüğü yazıları ekinde gönderilen hakkımdaki Düziçi, İslahiye, Nurdağı ve Bala Müftülüğüne ait iftira, Anayasa  ve Hukukun Temel ilkelerine aykırı Belgeler’dir.

Sayın Başkan.

Düziçi Müftülüğü’nde  1995 yılında Salim Çevik’le sorunum Adana’ya hafta sonu A.Ü.Açıköğretim Fakültesi Sınavına gitmemi engellemesiyle oldu. O hafta sonu beni Müfettiş gelecek diye engellediğinden 2. sınıfta kaydım silindi. Ondan sonra, kendi kendisi hakkında bir Şikayet Dilekçesi yazmış ve kendisini Başbakan’a şikayet etmiş. Suçu bana yüklemek istediyse de Karakolun Başkomserinin benim komşum olması ve olaya benim gözümle bakması üzerine başarılı olamadı. Bende daha önce verdiğim bir dilekçeye dayanarak tayinimi İslahiye’ye kaydırdım. Ev sahibimin bakkalından Adana Müftülüğü’ne telefon edip tayinimin geldiğini öğrendim. Ben bakkaldan ayrıldıktan sonra kendisi bakkala gelmiş, ev sahibi de aramıza olanları bilmediği için tayinimin çıktığını kendisine söylemiş. Müftü de bakkaldan geri dönüp Adana’ya gitmiş ve tayinimi almış geldi. Tayini durduracağını söyleyerek bana iki ay vermedi. Zorla, artık çalışmayacağamı söyleyerek ayrılabildim. Rahmetli Annem’in beddua ettiği şekilde, Ankara Elmadağ Müftüsü iken kaza geçirmiş ve bulunduğu araçtaki bir tarım aleti ciğerlerini delmiş ve gebermiş. Her aklıma düştüğünde hala tebessüm ederim. Ona yardım eden Erol Akıncı adlı Kaymakam’ın öldüğünü duyunca da ben;“İt’in biri eksik olmuş!” Demektem kendimi alamadım.

Sayın Başkan.

İslahiye’de İş yerimle fazla bir olay yaşamadım. Arkadaşlarla sürekli ve iyi bir diyaloğum vardı. Evimin her şeyi olduğu gibi 2 Adet Motosikletim vardı.. Bunun dışında Ahmet Adıgüzel adlı bir arkadaştan 800 Alman Markı’nı bir yıllığına borç almıştım. Başka da önemli bir borcum bulunmuyordu. Bu arada pazarlama işiyle birlikte TÜRKDAV isimli bir Vakfın temsilciliğini yapıyordum..  TÜRKDAV’ın bugünkü durumunu İnternette rahatlıkla araştırabilirsiniz.

Nurdağı’na tayinim çıktığı zaman özetle durumum buydu. Ayrılacağım ay personel maaşlarını dağıttım. Kalan maaşlarıda hesap edip maaşını almayan personele ödenmek üzere diğer memur Ahmet Çin’e kasa anahtarı ile birlikte teslim ederek Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin’in Maaşını yapmak ve diğer bazı işleri de halletmek üzere Nurdağı Müftülüğü’ne geldim ve Müftü Bey’in maaşı dahil işlerimi yaptım. Cuma namazından sonra İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı, Emekli İmam Yahya Bayraktar ile birlikte Nurdağı Müftülüğü’ne gelmişti.

 Müftü Ramazan Tekin odasında aramızda “Yalan söylüyorsun!” tartışması yaşandı.

-Senin Baban ve Kardeşlerin bile aleyhine konuşuyor!. Gibisinden laflar edince bende kendisiyle tartıştım. Çalıştığım odaya geçtim. Arkamdan Ramazan Tekin geldi. Benden Ali Yazıcı’dan özür dilememi istedi. Bende özür dilemedim ve işimi yapmaya devam ettim. Köyüm Nurdağı’na 8 Km. ve anayol üzeri olduğu için iş çıkışı Motorsikletimle Köye gittim ve Babam’dan İslahiye’ye gelmesini istedim.

Pazartesi günü Babamın yerine Köyde Kur’an Kursu Öğreticiliği yapan Mehmet Ağabeyim geldi. Müftü Ali Yazıcı ile konuştular. Müftü kendisini Kaymakam’a göndermiş. Kaymakam’da makamında kovmuş, telefonla da beni açığa aldırdı. Cuma günü giderken kalan maaşı ve kasa anahtarını memur Ahmet Çin’e verdim.  O da Pazartesi  Müftü Ali Yazıci’da telefonla bir gün idari izin almış. Paralar kasada, kasa anahtarı Ahmet Çin’de ve izinde olduğundan ben kasada olan maaşlarını anahtar olmadığı için ödeyemedim.. Kaymakamın emriyle Mehmet Ağabeyimin kovulması üzerine kasada duran parayı zimmete geçirme suçlamasıyla açığa alındım. İşin aslı ve gerçeği budur.  Nurdağ Müftüsü’nün yazdığı 05.09.1991 gün ve 2 sayılı yazı ve takip eden Gaziantep İl Müftülüğü ve Diyanet yazısı tamamem iftiradır, bir iftiranın tescillenmesidir. Bu yazıların Memur Affı Kanunu’na rağmen  bu güne kadar Sicil Dosyamda çıkartılmaması da ayrıca suçtur. Babası o zaman Adana Müftüsü olan Ramazan Tekin’le ben hiç uğraşmak istemedim. Allah kendisine hesabını soracaktır.

Ben açığa alındıktan sonra soruşturmayı bahane eden Müftü Ali Yazıcı kasada duran parayı ödemedi. Para kasada durdu. Onbeş gün içinde ailem altı maaş almayan ve birde maaş aldığı halde imzası olmayan imam Şaban Karagöz olmak üzere toplam 7 kişinin maaşını, 800 Alman markı borcum bulunan imam Ahmet Adıgüzel’in borcunu ödemesine, Ahmet Adıgüzel’in Müftü’den parasını alıp geri bana vermek istemesi, bana yapılan tüm ahlaksızlığı gözler önüne sermesine  rağmen yine de kasadaki para soruşturma bitirilip ben göreve dönünceye kadar bana kasten ödenmedi.

Sayın Başkan.

Benim Kardeşlerim ve Babamla olan durumuma gelince; Her ay gelip benden düzenli para alan babam, ben borç verdiğimi söylediğim için diğer oğullarında da para istiyormuş. İşin tuhafı parayı kardeşlerimden benim adıma istiyormuş ve aldığını da bana getirmiyordu. Kardeşlerimde doğal olarak babalarına benim için para verdiklerini, benim bu paraları yediğimi ve borcumun hiç bitmediğini konuşuyorlarmış. Ben bu durumu açığa alındıktan sonra Mehmet Ağabeyimin gelip evimdeki eşyalarımı Ali Yazıcı’ya ödeme yaptıktan sonra alıp götürünce öğrendim. Bu benim çok ağırıma gitti. Kasada duran parayı alınca Kardeşlerime ödeme yapmadığım gibi 8 ay sonra Kastamonu Çatalzeytin’e giderken de benden para isteyince kendilerine Rest çektim. Bu gün bile bu durumu kabullenmekte zorlanıyorum. Bu nedenle Nurdağı Tayinimin durdurulmasına ve Kastamonu Çatalzeytin’e sürgün edilmeme ses çıkarmadım. Çatalzeytine sürülmem 2. defa A.Ö.Fakültesi 2.sınıfında yine atılmama neden oldu.

Soruşturmada yalan ifade verdirdiği Şaban Karagöz, daha sonraları benden çok daha rezil oldu. Tüm varlığı yok olduğu gibi, Ali Yazıcı tarafından Müstafi addedildi. Görevine son verildi. Ali Yazıcı’da 2000 yılında Mekke’de hacıların Kurban parasını yiyen bir Din adamı olarak karşıma çıktı.

Sayın Başkan.

Kastamonu Çatalzeytin’de iyi bir tatil yaptıktan sonra Ankara Bala’ya naklen geldim. Bala Merkez Camii’nin  yeniden yapılmasında Muhasip ve Müftü Vekili olarak çalıştım. Diyanet İşleri Başkanlığı Personel Dairesi Başkanlığı’nın 25.02.2003 tarih ve 658/543 sayılı, Mustafa DEMİR ve Recep ÇAVUŞ konulu yazısı tam bir iftira, hukuksuzluk yazısıdır.

İşin aslına gelince; 1997 yılında Müftü Kemal CENGİZ  tarafından Bala Merkez Camii İnşaatına başlandı. Vakıf Memuru ben olduğumdan  tüm hesap işlerini ben takip ettim. Ayrıca hobi olarak Bilgisayarla da uğraştığımdan diğer daireninde Bilgisayar işlerini, başta Kaymakamlık olmak üzere birçok Daire’ninde maaşlarını yapıyordum. 3091 sayılı soruşturmalara,  Kaymakamlık dernek işlerine ve bazı soruşturmalarada ben bakıyordum.

1999 seçimlerinde Selahattin Çakır  Belediye Başkanı seçilince daha önce Cami İhalesinde ters düştüğümüz için Müftü Kemal Cengiz’i tehdit etti. O da Bala’dan Kızılcahama’a naklen gitti. Yerine beni Vekil bıraktı. O zaman memur olan Muharrem Küçükşahin ve Eşi aleni olarak benim ve Müftü Kemal Cengiz’in Beşer Milyar lira para yediğimizi anlatmaya başladılar. Ben bunu tanıklarla tesbit ettirdim. Kendisine ve Eşine makamımda; para yediğimizi ispat edemezlerse dava açarak bu Beş Milyar Lira parayı kendilerinden alacağımı açıkça söyledim.  Fakat Müftü’nün naklen gittiğini, Üye Mustafa Yılmaz’ın da vefat ettiğini, kendisinin de ayrılması halinde TDV Vakıf Şubesinin yasal olarak kapanacağını, Cami inşaatının duracağını, yine de para yediğimizi kendilerinin söylemediğinden eminseler Mahkemeye gitme ve Şubeyi kapatma pahasına her şeyi yapacağımdan emin olduklarından ve yalan söyledikleri açık ve ıspatlanabilecek olduğundan Mahkemeye gitmeye cesaret edemediler. Halk kendilerinin ağzından bizi para yemekle suçlamaya devam etti. Bizde kendilerini Allah’a havale ederek işimize devam ettik. 

2000 yılında Bala’ya Müftü olarak Ercan Eser atandı. İlk işi Belediye Başkanı Selahattin’in emrine girmek ve Selahattin’in benim vekilliğimde yapamadığını yapmak, Cami İhalesini fesh etmek oldu. Daha önce Ankara ve diğer yerlerde birçok Cami yapan ve kaba inşaatı da bitiren Usta, yasal hakkı olduğu halde işi Mahkemeye taşımadan bıraktı. Mahkemeye taşısa haklı olarak inşaat yıllarca duracak, çekişmeler yaşanacaktı. Benim karşı çıkmama rağmen Cami işleri Selahattin’in adamlarına peşkeş çekilmeye başlandı. Buda benimle Müftü Ercan Eser’i karşı karşıya getirdi. Vakıf İşlerinde kendisiyle aynı imza yetkisine sahip olmama rağmen bana açıkça “Sen yetkili değilsin” diyerek keyfine göre iş ve işlem yapmaya devam etti.

Daha önce imtihansız olarak Şeflik sırasına yedekten giren Muharrem Küçükşahin’i 63. sırada olan Bala Şeflik Kadrosunu hemşerisi olan o zaman Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Nuri Yılmaz’ın talimatıyla Bala’ya aldırdı ve Muharrem’i Şef olarak atadı.  Muharremin boşalttığı Veri Hazırlama kadrosunu bana vermek istemediyse de benim: Senin Şeflik kadron bir imzanın başında! Diye diretince Veri Hazırlama kadrosuna da beni atamak zorunda kaldı.

Benim hakkımda Selahattin’in isteğiyle araştırma yapmaya başladıysa sa benim Allah’tan başka kimseden bir çekincem olmadığından aldırmadım. Kasada duran ve benim kestiğim iki adet yardım makbuz dipkoçanını Belediye Başkanı Selahattine vermiş, bir ayniyat makbuzunu da komple Tohumlar K.Kursuna vermiş. Selahattin benim hakkımda ileri geri konuşmaya başlayınca ben kayıtsız ve makbuzsuz para almadığımdan Selahattine verdiği makbuz dipkoçanlarının aslını çekmecemde bulup koçan yerine ekledim. Odasına gidip kendisine:

-Selahattin benim Amirim değil!. Benimle çalışmak istemiyorsan git tayinimi çıkart. Devletin işi bana bağlı değil, ben giderim başkası gelir!. Başkan hemşerin istediğini yapıyorsun! Diye kızınca herhangi bir işlem yaparsa siyaseten kendisiyle uğraşacağımı bildiği için sustu. Ayniyat Makbuzunun dosyası da takipsizlik kararı ile Bala Cumhuriyet Başsavcılığında. Bana karşı gelmedi ama benim yerime çalışabilecek işbilen eleman bulamadığı için benimle uğraşmadı. 8 aylık Vakıf Maaşımı da ödemedi. Din İşleri Yüksek Kurulu’nda Uzmanlık Sınavı açılınca da Başkan hemşerisi olduğu için atamasını yaptırdı, gitti.

Sayın Başkan.

Yerine Ali Ünal Müftü olarak atandı. Ben Muharrem’le özellikle Vakıf işlerinde çalışmak istemediğimi, kendisi de benimle çalışmak istemediğini söyleyince Vakıftan ayrılan kendisi oldu.  Şikayete konu olan soruşturma da bu zamana denk gelmektedir. İmzasız ve İsimsiz bir şikayet dilekçesi ile yapılan şikayet işleme konmuş. Ankara murakıbı beni ifadeye çağırdı. Keçiören Müftülüğünde alınan ifademde isim ve imza olmadığını bizzat gördüğüm dilekçedeki şikayetlerin Şef Muharrem Küçükşahin tarafından yapıldığını açıkça söyledim. Çünkü: Yediğini Kaymakam yemiyor, Beğendikten giyiniyor gibi ifadeleri ve dairede olan bazı işleri başkasının bilmesine de, söylemesinede imkan yoktu. Biz soruşturma kapandı sanmıştık. Meğer adamlar benim konuyu açıkça Savcılığa taşırım tehdidimden çekinip kanun, yasa ve insanlığa aykırı olarak dosyama intikalini istemişler. Dosyama intikali değil, açıkça işlemden kaldırılması gerekmekteydi. Bu Şikayetin sicil dosyama konması ve korunması, delil bulunmasa dahi benim bu suçları işlediğime inanıldığı anlamını taşımaktadır. Bu da; Memur Affı Kanununa, Hukukun Temel İlkelerine ve Anayasa’ya aykırıdır.  Bu nedenle bu sicilde korunan iftira evrakları Anayasa Mahkemesine sunulacaktır.

Sayın Başkan.

Ali Ünal’dan sonra Bala’ya Ahmet Koçak atandı. 06.08.2004 tarihinde Bala Merkez Camii’nin tüm yasal işlermleri bitti. O gün Türkiye Diyanet Vakfı Genel Merkezinde ters hesap tabir edilen Bala Merkez Camii hesaplarını  Bala Şubesi hesaplarından Genel Merkez hesaplarına aktararak hesabı tamamen kapattım. Ankara Müftü Yardımcısı ile görüşerek naklen tayin talebinde bulundum. Akşam Bala’ya döndüğümde saat 20:30 sıralarında oğlumun kaza haberini aldım. Oğlumun Ambulansı ile tekrar Ankara’ya döndüm.

Sayın Başkan.

Benim arkamda Savcının ve Polislerin Rüşvetle evrakı değiştirmelerinde Şef Muharrem Küçükşahin, Müftü Ercan Eser ve Belediye Başkanı Selahattin Çakır’ın hakkımda söyledikleri yalanlar olduğunu çok iyi biliyorum. Kazanın 3. günü Kuyumcu Abdulkadir Kılıç’ın yanında eski Belediye Başkanı Selahattin Çakırında olduğunu da öğrendim. Beni para yiyen birisi sandıklarından rüşvetle evrakın değiştirilmesinde bir şey yapamayacağımı düşünmüşler. Bunu bana Emniyet Amiri de bizzat söyledi. Bana söz verildiği halde yardım yapılmamasının bu yalanlardan ve sicil dosyamda bulunan hukukun temel ilkelerine ve anayasaya aykırı belgelerden kaynaklandığı tahmin etmek hiç de zor değildir. Bu nedenle benim Vakıf Genel Merkezinden getirdiğim Resmi Yazıyı ve Yardım Dosyasını yok ederek ve ahlaksız bir soruşturma neticesinde  Başkanlık talimatıyla icraya verdirmeniz kabul edilebilir bir durum değildir.  Kabul edilmemiş ve yasal işlem yapılarak Anayasa mahkemesine gidilecek şekilde de sonuçlandırılmıştır.

Sayın Başkan.

Görev yaptığım hemen her yerde Allah’tan başkasına boyun eğmedim ve ölünceye kadar da eğmeyeceğim. Artık sizin emrinizde değilim. Beni sürecek bir yerinizde yoktur. Görev yaptığım yerlerde hiç kimse beni iş yapamamakla suçlayamadı. Ama kimseye eyvallah etmediğimi hepsi kabul etti. Birçoğu da yüzüme söylerdi. Hep doğru bildiğim şekilde hareket ettim. Ben “Kim yaparsa kendine yapar, başkasına hiçbirşey yapamaz.” Felsefesiyle hareket ettim. Bunu da yakınlarım iyi bilmektedir. Bana  atılan iftiraları hep Allah’a havale ettim. Oğlum ağır bir kaza geçirdi. Yine Kimsenin yapmaya cesaret bile edemediği işleri yaptım. Ankara’nın en iyi hastanelerinde en iyi şekilde bakılması için ne gerekiyorsa yaptım. Bana her kesim yardım etti. Ancak; benim Kurumum olan sizler elinizden gelen her türlü engeli çıkarmakta, Ahlaksızlığı yapmakta geri durmadınız. Beni en sıkıntılı zamanımda Resmi Yazı ile anılan yardımı Resmi Yazıyı ve Yardım Dosyasını yok ederek icraya verdiniz. Kuranı Kerim Maun Suresi Ebu Cehilin bakmakla yükümlü olduğu bir yetimi azarlaması üzerine indirilmiş, aynı şekilde yapanlar dini yalanlamakla, yetimi aşağılamakla, boşuna Namaz kılmakla ve yardımı yapmadığı gibi yapanlarıda engellemekle suçlamakta ve  aşağılamaktadır. Sizin bana yaptıklarınızın Ebu Cehilin o yetime yaptığından hiç farkı yoktur. Tek fark: Ebu Cehil Allah’a inanmıyordu, Siz se Diyanet İşleri Başkanı’sınız. Buna benzer daha birçok Ayet ve Hadis bulunmaktadır. Ben buna dayanamadım ve hakkınızda müfettişiniz ve Vakıf hukuk müşavirinizle birlikte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yasal işlem başlattım. Artık bu konular Anayasa Mahkemesinde görülecektir. Oradan da netice alınmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine tereddüt etmeden taşınacaktır. Kısaca ne gerekiyorsa yapılacaktır.

Sayın Başkan.

Sayın Başbakan’a 2011 yılı Haaziran ayında yazılan Mektup ekte sunulmuştur. Bu mektuba herhangi bir cevap verilmediği gibi böyle bir Mektup olmadığı da Başbakanlıkça bildirilmiştir. Mektup alındısı ile birlikte sizin soruşturmanızı(!) yapan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş ve Sayın Başbakan’a sunulması istenilmiş ve takdir Sayın Başbakan’a bırakılmıştır. Sizin  soruşturmanız Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinden Kesin olarak RED edilmiştir.  Bizim için iç hukuk tamamlanmıştır. Bu red kararı 28.11.2012 tarihinde tebliğ edilmiş ve bize Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolunu açmıştır. Biz bu hakkımızı kullanmaya kararlıyız.  Bu mektup ta size sadece bilgi için gönderilmektedir. Okuyup okumamanız, gereğini yapıp yapmamanız sizin yetki ve takdirinizdedir.

Saygı ve Selamlarımla..                                                                                      

   05.12.2012

                                                                                                                       Mustafa DEMİR
Not: Bu mektuba cevap verilmemiştir. mektubun akibeti sorulduğunda Ankara Cumhyriyet Başsavcılığının isteğimi reddettiği iddia edildi. O red kararı da İcra Dosyası için iç hukuk tamamlanarak AİHM'e Diyanet İşleri Başkanı "Nitelikli Dolandırıcı" olarak Dava edildi. Sicilimde bulunan evraklar ilede AİHM'in bir kararı ile yeniden İç hukuk başlatıldı ve devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanı da Dilsiz Şeytan gibi susmaya... 03.05.2014