SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZA AÇIK MEKTUPTUR.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Kadirli İlçe Müftülüğünde Veri
Hazırlama ve Kontrol İşletmeni olarak görev yapan bir devlet memuruyum. Trafik
Kazaları konusunda sizin Televizyonlarda yayınlanan Trafik kazaları ile ilgili
çalışmanızı görünce size bu mektubu yazma gereği duydum. Bende bir Trafik
Mağduruyum. Oğlum 2004 yılında geçirdiği trafik kazasında %75 sakat kaldı ve şu
an başkasının bakımına muhtaç, sağ tarafı felçli, yürüyemiyor ve akli dengesi yok. Şu an 20 yaşında ve
1,90 boyunda. Size kazayı ve kazadan sonra yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Kaza Ankara
İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde kaldırımda 15 yaşında bir çocuğun arkadan çarpmasıyla
meydana geliyor. İlk anda suçu çarpanın babası üstleniyor, gözaltına alınıyor
ve hakkında rapor tutulup işlem yapılıyor. Kazadan bir gün sonra Emniyet
Amirliğine Vekalet eden Başkomser bizzat evime gelip benim ve oğlumun
kimliklerini istiyor, ulaşamayınca eşimin kimlik bilgilerini alıyor. Gerçek
rapor o gün kendisine verildiğinden karşı tarafın 8/8 suçlu olduğunu söyleyip
gidiyor. Biz de Emniyete güvendiğimizden ve oğlumun durumunun çok ağır olması
nedeniyle resmi işlemlerle ilgilenmiyoruz. Öyleki; oğlum ilk anda kaldırıldığı
Gazi Ün.Tıp Fakültesi Hastanesinde alınarak kaldırıldığı Ankara Özel Güven
Hastanesinde bile 15 gün sonra Yaşam destek cihazlarının fişinin çekilmesi
gündeme geldi ve bizden karar vermemiz istendi. 15 gündür hiçbir hayat
belirtisi olmayan oğlumun yanına gelen okul sıra arkadaşının sesi üzerine ilk
defa kalp ritmi değişiyor ve ilerleyen zamanda fişinin çekilmesinden vazgeçildi.
50 gün Özel Ankara Güven Hastanesi Yoğun Bakım Servisinde yattıktan sonra
durumu nedeniyle hiçbir resmi Fizik Rehabilitasyon Hastanesi hastayı kabul
etmediğinden Özel İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine kaldırıldı
ve burada 7 ay sonra komada çıkarak
konuşmaya başladı ve bugünkü durumu ile 01.03.2006 tarihinde taburcu edildi.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Kazadan 35 gün sonra Kaza yapan çocuğun dedesinin
hastaneye gelerek: “Niçin Numune hastanesine kaldırmadınız, hastane
masraflarını nasıl ödeyeceksiniz.” Demesi üzerine Ben: “Size güvenerek bu
hastaneye kaldırmadım.” Cevabını vererek yanından ayrıldım. Bir gün sonra
Bala’ya dönerek resmi evrakları aldığımda da şok oldum. Resmi evraklarda oğlum
kaldırımda değil, yol ortasında gösteriliyor ve oğlum 6/8 suçlu gözüküyor.
Resmi işlemleri başlattım. Savcı bey Bilirkişi olarak Trafik Raporunu
düzenleyen polis memurunun yakın arkadaşı Jandarma Uzm. Çavuşu bilirkişi tayin etmiş
ve benim keşfe katılmamamı bizzat istedi. Buna rağmen ben Avukatımı getirerek
keşfe katıldım ama o değiştirilmesini istediği veya göz yumduğu raporu
onaylatarak resmileştirdi. Mahkememiz başladığında ilk mahkememiz öğle
tatilinde görüldü. Polisler hakkındaki soruşturmamızda kapatıldı. İkinci
mahkememizde ancak taraf olabildim. İkinci Mahkemenin akabinde istenen kati
rapor üzerine Ankara Adliyesi Adli Tıp Kurumuna gittim ve bizim hukuk
mücadelemiz başladı. Adli Tıp Kurumunda muayenenin bitimine yakın bir zamanda
kazanın Bala Lisesi önünde olduğunu öğrenen doktor bir süre duraksadı ve “Bala
Lisesi mi?” diye bana sordu. Bende “Bala Lisesi önünde” dedikten sonra oğlumun
sol gözü hizasında bulunan kemik kırığı çöküntüsünü göstererek “Oğlumun yüzünde
kalıcı değişiklik var” deyince doktor boş bulunup: “2/8 le adamın dononu
alırsın” dedi, söylediğimi dikkate almadı ve daha önce bir olarak verdiği
oğlumun kafa kemik kırığını gözümüzün önünde ikiye çıkarttı. Adli Tıp Kurumunda
çıktıktan sonra bu kişiyi kimin ziyaret ettiğini araştırma ihtiyacı duydum ve
eski bir büyük ağanın torunu olmam nedeniyle işin peşine düştüm. Birkaç ay
sonra Bala karakolunda ve savcılığında kazadan sonra yaşananları
öğrenmekte, ilk mahkemeyi öğle
tatilinde gördüren ve bu doktoru ziyaret eden üst düzey Emekli Emniyet
görevlisi isme ulaşmakta zorlanmadım. Bu sırada Ankara Çocuk Mahkemesinde
davamız Bala Asliye Ceza Mahkemesine döndü. Dosya gelmeden Bala Hakimi ile
durumu bizzat görüştüm. Ceza ile ilgilenmediğimi söyledim. Suç oranının
düzeltilmesinin bana yeteceğini kabul ettirdim. Ama dosya Bala’ya gelmeden bu
Hakim Bala’dan ayrıldı. Yerine Sulh Hukuk Mahkemesinde davamıza bakan Hakim
ceza davamıza geldi. Bu arada yeni bir Savcı gelerek bizimle hasım olan
Kuyumcumuza kiracı oldu. Mahkememiz
başladığında da görevli savcı olarak mahkememizi tam bir maskaralığa dönüştürdü.
04.03.2007 tarihli duruşmamızda bizzat Hakim Beyle tartıştıktan sonra
07.03.2007 tarihinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ve Başbakanlık Teftiş
Kurulu Başkanlığına birer dilekçe yazarak şikayette bulundum. Başbakanlık on beş gün sonra “Adaletin bağımsızlığını”
gerekçe göstererek dilekçemi iade etti. Adalet Bakanlığına başvurmam gerektiği
belirtiliyordu. Bende gelen dilekçemin başlığını Adalet Bakanlığı olarak
düzeltip Adalet Bakanlığına gönderdim.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dilekçemi işleme koydu
ve soruşturma başlattı. Beni ifadeye çağırdı. İfadeye gittim. Savcı bey
ifade sonrası dosyada bir şeylerin
olduğunu ve benim Adalete güvenmemi istedi. Bende: “Siz güvenir misiniz?” diye
sorumca cevap veremedi ve ilk savcıyı kastederek: “Allah kendi başına da
versin” diyebildi. Bende şikayeti bahane ederek tayinimi Ankara Bala’dan
Osmaniye Kadirli’ye aldırarak Ankara’dan ayrıldım. Ben ayrıldıktan sonra Bala’daki
kaza mahkememiz oğlumun 6/8 suçlu bulunması ile sonuçlandı.
Kadirli’ye geldikten sonra Savcı Beyin soruşturmasının
neticesini aldım. Hiçbir suç unsuru bulamıyor ve raporunu “Oğlunun durumunu
kabullenemiyor” diye verdiğini öğrendim. Gelen yazıda iki ay içinde dava
açabileceğim belirtiliyordu. Bilgi edinme kanunu gereğince Adalet
Bakanlığı’ndan soruşturma dosyasını aldım. Dosyada bazı evrakların
kaybedildiğini veya gizlendiğini, bazı sahte evrakların olduğunu gördüm. Yasal
hakkımı kullanarak Adalet Bakanlığına dava açtım. Polisler hakkında da şikayet
dilekçesi verdim. Şikayet dilekçeme işlem yapılmadığından Emniyet Genel
Müdürlüğü adına da dava açtım. Mahkeme Emniyeti hasımlıktan çıkararak yerine
Ankara Valiliği’ni hasım kabul ederek davayı da kabul etti. Davalarım şu anda
devam ediyor.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Davaları kazanmak için açmadım.
Amacım iç hukuku tüketmek. Çünkü artık ne Türk Emniyetine ne de Türk Adaletine güveniyorum. Adaletin
bağımsız olduğuna da inanmıyorum. Dava açtığım Savcı şu anda size de AKP’den
dava açan Yargıtay Savcısı. Neticede de benim davalarıma son kararı Yargıtay
verecek. Adalet Bakanlığına açığım dava dosyası 14. Ankara İdare mahkemesinde
ve 2007/1921 sayılı dosya. Ankara Valiliğine açtığım dava da Ankara 12 İdare
mahkemesinde ve 2008/276 sayılı dosya. Dava dilekçelerime ilgili dosyada
ulaşılacağı gibi MSN adresimin kullanıcı alanı blog kısmında ulaşılabilir. Bu ülkenin
Cumhurbaşkanı olarak sizin rahatlıkla ulaşabileceğinizi de biliyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Kazadan sonra yaklaşık dört yıl
geçti. Artık oğlumun tedaviyle yürüyebilse de akli dengesinin düzelebileceğine
inanmıyorum. Özel Hastanelerde geçen iki yılımın ardından maddi ve manevi
olarak tükendim. Şu an maaşında 6 icra bulunan devlet memuruyum. Buna rağmen
sizden maddi talepte bulunmuyorum. Kaza zamanı oğlumun evraklarını değiştiren
veya değiştirilmesine göz yuman kamu görevlileri bu gün daha üst görevdeler.
Hastanede bulunduğum süre içerisinde yüzlerce hasta ve hasta sahiplerine
rastladım. Ben köklü bir aileden gelmeme, tedavi için evimi satmama rağmen bu
duruma düşebiliyorsam “Allah kimsesiz vatandaşlara yardım etsin diyorum.” Bu
sistemin yanlış olduğunu açıkça söylüyorum. Bu konuda bir kitap yazmaya
çalışıyorum. Mahkeme bitiminden sonra da yayınlayacağım. Bu açık mektupta
kitabımda yer alacaktır. Her şey neticede insan unsuruna dayanmaktadır.
İnsanlarımızın düzelmediği, iyilerin kötülere karşı üstün olmadığı sürece de bu
durumun düzeleceğine inanmıyorum.
Saygılarımla
arz erdim.
30.04.2008
Mustafa
DEMİR

.jpg)

