24 Nisan 2014 Perşembe

BAŞBAKANA MEKTUP


 SAYIN  BAŞBAKAN’A AÇIK MEKTUPTUR.

 

Sayın Başbakanım.

 

Diyanetten emekli bir memurum. Oğlum 06.08.2004 yılında geçirdiği trafik kazasında %75 sakat kaldı ve şu an başkasının bakımına muhtaç, sağ tarafı felçli, yürüyemiyor  ve akli dengesi yok. Şu an 24 yaşında ve 1,90 boyunda. Size kazayı ve kazadan sonra yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.

Sayın Başbakanım.

Kaza  Ankara İli Bala İlçesi Bala Lisesi önünde kaldırımda 15 yaşında bir çocuğun arkadan çarpmasıyla meydana gelmiştir. İlk anda suçu çarpanın babası üstlenmiş, gözaltına alınmış ve hakkında rapor tutulup işlem yapılmıştır. Kazadan bir gün sonra Emniyet Amirliğine Vekalet eden Başkomser bizzat evime gelip benim ve oğlumun kimliklerini istemiş, alamayınca eşimin kimlik bilgilerini almıştır. Gerçek rapor o gün kendisine verildiğinden karşı tarafın 8/8 suçlu olduğunu söyleyip gitmiştir. Biz de Emniyete güvendiğimizden ve oğlumun durumunun çok ağır olması nedeniyle resmi işlemlerle ilgilenmedik. 50 gün Özel Ankara Güven Hastanesi Yoğun Bakım Servisinde yattıktan sonra durumu nedeniyle “koopere kurulamadığı gerekçesiyle” hiçbir resmi Fizik Rehabilitasyon Hastanesi hastayı kabul etmediğinden Özel İncek Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine kaldırıldı ve burada 7 ay sonra komada çıkarak  konuşmaya başladı ve bugünkü durumu ile 01.03.2006 tarihinde taburcu edildi. Sara ve ağır Nörolojik ilaçlar kullanıyor. Zaman zaman Ambulansla hastaneye kaldırmak zorunda kalıyoruz. Tedavi ve bakımına evden devam ediliyor. Mahkeme kararı ile Velayetini üzerime aldım.

Sayın Başbakanım.

Bala’ya dönerek resmi evrakları aldığımda da şok oldum. Resmi evraklarda oğlum kaldırımda değil, yol ortasında gösteriliyor ve oğlum 6/8 suçlu gözüküyordu. Resmi işlemleri başlattım. Başkomiser hemen emekli olu kaçtı ve bir türlü mahkemeye çıkartılamadı. Savcı bey  bir uzman Çavuşu “Bilirkişi” olarak  atadı ve değiştirilmesine göz yumduğu raporu onaylatarak resmileştirdi. Ama daha sonra keşfe katılan bir uzman benim ailemin kim olduğunu öğrenince hemen raporu düzenleyenle birlikte kendilerine rüşvet veren Kuyumcu’nun dükkanına geldiler ve daha sonra konuşarak tüm rezaleti ortaya çıkardı. Mahkememiz Ankara Çocuk Mahkemesinde başladığında ilk mahkememiz öğle tatilinde görüldü. Polisler hakkındaki soruşturmamızda kapatıldı. İkinci mahkememizde ancak taraf olabildim. İkinci Mahkemenin akabinde istenen kati rapor üzerine Ankara Adliyesi Adli Tıp Kurumuna gittim ve doktorun taraflı tutumu nedeniyle bizim hukuk mücadelemiz başladı. Bu sırada Ankara Çocuk Mahkemesinde davamız Bala Asliye Ceza Mahkemesine döndü.  Bala’yada yeni bir Savcı gelerek bizimle hasım olan Kuyumcuya kiracı oldu.  Mahkememiz başladığında da görevli Savcı olarak mahkememizi tam bir maskaralığa dönüştürdü. 04.03.2007 tarihli duruşmamızda bizzat Hakim Beyle tartıştıktan sonra 07.03.2007 tarihinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığına birer dilekçe yazarak şikayette bulundum. Başbakanlık  on beş gün sonra “Adaletin bağımsızlığını” gerekçe göstererek dilekçemi iade etti. Adalet Bakanlığına başvurmam gerektiği belirtiliyordu. Bende gelen dilekçemin başlığını Adalet Bakanlığı olarak düzeltip Adalet Bakanlığına gönderdim.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dilekçemi işleme koydu ve soruşturma başlattı. Bende şikayeti bahane ederek tayinimi Ankara Bala’dan Osmaniye Kadirli’ye aldırarak Ankara’dan ayrıldım. Ben ayrıldıktan sonra Bala’daki kaza mahkememiz oğlumun 6/8 suçlu bulunması ile sonuçlandı.

Sayın Başbakanım.

Osmaniye-Kadirli’ye geldikten sonra Savcı Beyin soruşturmasının neticesini aldım. Hiçbir suç unsuru bulamıyor ve raporunu “Oğlunun durumunu kabullenemiyor” diye verdiğini öğrendim. Bilgi edinme kanunu gereğince Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma dosyasını aldım. Dosyada bazı evrakların kaybedildiğini veya gizlendiğini, bazı sahte evrakların olduğunu gördüm. Yasal hakkımı kullanarak Adalet Bakanlığına dava açtım. Dava Kabul edilmesine rağmen Bakanlığınızca “Soruşturma İzni” verilmediği için aleyhime sonuçlamdı. Polisler hakkında da şikayet dilekçesi verdim. Şikayet dilekçeme işlem yapılmadığından Emniyet Genel Müdürlüğü adına da dava açtım. Mahkeme Emniyeti hasımlıktan çıkararak yerine Ankara Valiliği’ni hasım kabul ederek davayı da kabul etti. Bu dava şu anda devam ediyor.

              Sayın Başbakanım.

Davalar tam bir komediye dönüştü ve yedi yıldır bitmiyor. Dosyalarda sahte evraklar, kaybolan raporlar ve tanık ifadeleri, tüm ısrarlarımıza rağmen çağrılmayan bilirkişi ve tanıklar ne ararsanız mevcut. Öyleki kaza yapan taraf rüşvet verdiğini inkar edemiyor, karşımızda çekildi. Polisler bir türlü mahkemeye çıkartılamıyor.Trafik Polisi Rüşveti inkar etmeyip kendisine birşy olmayacağını iddia ediyor. Ona göre Savcı ve Mahkeme kendisini korurmuş.Karakol Pazar günü yazı yazıyor ve Savcıya imza ile teslim ediyor, ifadelerinde ise Pazar günü Savcının gelmediğini idda ediyorlar. Ne hikmetse her iki evrakta mahkemelerde doğru kabul ediliyor. Mahkemede yalan söylediği ispat edilen tanık’ın yalan ifadesine göre karar veriliyor.

Sayın Başbakanım.

Kazanın bir de maddi boyutu vardır. İki yıla yakın özel hastanelerde kaldım ve yasal olarak tedavi masraflarının yarısı tarafımdan ödendi. Buda yüklu bir masraf demektir. Bu masrafı karşılayabilmekte zorlandım ve bende çalıştığım yer Diyanet Vakfı Şubesine yardım için başvurdum.(Bende Muhasip Uye idim.) Dilekçem Diyanet Vakfı Genel Merkezine gönderildi. Önce yardım etmek istemediler. Vakıflar Genel Müdürlüğünün yazısı var dediler. Ama bir daire başkanının kızı için yüklü bir mitar yardım yapıldığının, bu kişinin masrafı Diyanet Vakfına ödetip daha sonra masraflarını devletten aldığının ortaya çıkması üzerine yapılan şikayette kendisine dava açılmasını sebep gösterdiler. Ama bu kişiye yardım kampanyası başlatıp dava konusu parayıda yardımla ödemeleri üzerine bana da yardım sözü vermek zorunda kaldılar. Ama yardımı son anda “Emsal teşkil eder” gerekçesiyle reddettiler. Bende o zamanki Başkan’a bizzat mektup yazarak “Hastamı ziyaret etmiyorsunuz bari yardımı yapın. Emsal teşkil etsin, personelinize yardım sizin görevinizdir” mahiyetinde bir mektup yazdım ama cevap alamadım. Daha sonra Diyanet Vakfı Genel Merkezinde Şubece yardım yapılmasına dair bir yazı aldım. Ve 2006 yılı Ekim ayında cüzi bir yardım aldım. 2007 yılı Mayıs ayında İlçeden naklen ayrılırken Haziran 2007 ayı ayında mahkemememiz biteceği için benden yardım olarak hazırladığı yardım senetlerini imzalamamı istedi. Ben İlçe merkez Camiini yardım senetleri ile yaptığımdan yardım kanunlarını çok iyi bildiğim için imzaladım. Çünkü: Borçlar Kanunu’na göre herhangir şeyin karşılığı olmayan senetlerin hükmü yoktur. Yardımlar da karşılıksızdır. Vakıflar Kanununa göre de; Vakıflar ve Şubeleri “BORÇ” veremezler ve alamazlar. Ancak yardım verirler ve alırlar. Yardımlarda zorla tahsil edilemezler. Mahkeme bitmezse ödemeyeceğimide açıkça da söyledim. Senetlerini imzaladığım İlçe Müftüsü de bunu inkar etmiyor.

Sayın Başbakanım.

Haziran ayında Mahkememiz reddedildi. Bende ödemeyi durdurdum. Yargıtay da bu ret kararını bozdu.  Mahkememiz de uzadı, bu gün bile bitmiş değil. Bala’dan ayrıldıktan ve Mahkememiz reddedildikten sonra çok zor duruma düştüm. Diyanet Yöneticileri sözlerini tutmayarak teminat yazısı almalarına rağmen söz verdikleri 20.000.- TL (2004 yılında bu günkü parayla YİRMİBİN TL)  yardımı yapmamaları nedeniyle temerrüte düştüm ve evimi satmama rağmen borçlarımı ödeyemedim. Aldığım Krediler ve Kredi kartlarım  icralık oldu. Bu sıkındı içinde Mahkeme dosyasını aldığımda tam bir rezaletle karşılaştım ve yukarıda belirttiğim davaları bu sıkıntılar içerisinde açtım. Diyanet’te yasal yetkisi olmadığı halde bana soruşturma açtı. Vakıf Şubesinin yaptığı yardımı  keyfi ve ahlaksızca “BORÇ” addedip enzor zamanımda geri istedi ve beni icraya verdi. Bende karşı dava açmama rağmen yardım yazısı Mahkemece istenmeyerek isteğimi reddetti. Bankalar bile onca alacaklarına rağmen emekli ikramiyeme dokunmazken Diyenet Emekli ikramiyeme el koydurdu. Mahkeme kararını usulen temyiz edip ısrarla yardım yazısını isteyince hastanede yattığım sırada icranın dondurulduğu mesajını aldım ama daha sonra dondurulma kararına uyulmayarak bu paranın ödendiğini öğrendim. Başbakanlık BİMER’e e-mail gönderdim ve artık bu konunun kaza davası ile birlikte İnsan Hakları Mahkemesi’ne iletileceğini belirttim. Oğlumun Diş alacağı da Mahkemeye intikal etti ve rezaletle sonuçlandı. Şu an dosya nerede bilemiyorum.

Sayın Başbanaknım.

Memuriyet hayatımda çeşitli olaylarla karşılaştım. Bunları Diyanet Teşkilatındaki keyfilik, ahlaksızlık ve Medeni kanunların arkasına saklanmak olarak izah edebilirim. 1991 yılında yalan söyleyen ilçe müftüsüne sadece “Yalan Söylüyorsun” dediğim için Çelik Kasada bulunan  6 kişinin maaşını yemekle suçlandım ve açığa alındım. Ailemin kasadaki parayı ödemesi üzerine görevime döndüm ve sürgün edildim. 2000 yılında Mekke de Hac görevinde karşılaştığımda ise Hacıların Kurban parasını yiyen bir “Din Adamı?” olarak karşıma çıktı. Bu olayda orgize olduklarını biliyorum ve şu anki Başkan’ında bundan habersiz olduğuna inanmıyorum.

O zaman sürgün edildiğim Çatalzeytin’de Bala ya döndüm ve uzun zaman Bala’da kaldım. Bala merkez Camiinin yapılmasında Musasip olarak görev yaptım. Cami büyük oranda senetlerle yapıldığı halde böyle bir rezalet yaşanmadı. 2000 yılında atanan Müftü her türlü ahlaksız duruma imza attı. Karşı çıkınca bana “Sen yetkili değilsin” diyordu. Öyleki  Çelik kasadaki bana ait makbuz koçanını bana muhalif olan Belediye Başkanına verecek kadar alçakça davrandı. Bende öğrenince dayanamadım ve kendisine “Belediye Başkanı benim amirim değil, git tayinimi çıkart” demek zorunda kaldım. Susup ahlaksızca sicilimle oynadı. Belediye Başkanına verdiği makbuzların aslını yerine koyup işime devam ettim. Kendiside kendine yalakalık yapan memuru torpille Şef yapıp Diyanete Din İşleri Yüksek Kuruluna gitti. Diyanet adına fetva vermekle meşgul. Kaza zamanında Savcının ve polislerin rüşvet yemesinde bu Müftü ve torpilli Şef’inin etkisinin büyük olduğunu inkar edemem. Kendisi Vakıf Şubesini Belediye Başkanına peşkeş çekerken  karşı çıktığım için beni suçlaması en hafif tabirle Ahlaksızlıktır. Kendisinden önce herşey bir düzen içerininde Makbuzsuz ve kayıtsız hiçbir şey yapılmazken kendisi zamanında “iş başkasına fatura başkasında” şeklinde yapılmıştır. Buna en iyi örnek te benim M2 si 800.-Tl ye KDV dahil verdiğim Cami iç sıvası anlaşması iptal edilerek Belediye Başkanının adamna M2 si 2500 TL +KDV şeklinde  verilmiş, adam da birasını içerek Camiyi sıvamış ve bira şişelerini Cami’de temizlemek halen görevli olan cami İmami’na düşmüştü.

Sayın Başbakanım.

Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü kendi personelini korumak için elinden geleni yaparkan Diyanet İşleri Başkanlığı yöneticilerinin suç uydurup bana ceza vermeleri nasıl bir insanlıktır. Diyanet’in keyfi borçlanan kişilere bile vermemesi gerektiği cezayı bana vermiş olduğunun benim açımdan hiçbir değeri yoktur. Diyanet İşleri Başkanı herşeyden önce insan olsaydı bana uydurma ceza yerine bir “Geçmiş Olsun” dileğinde bulunması gerekirdi. Hastamı ziyaret etmesi veya ettirmesi gerekirdi. Bu insanlık gereğidir. Benim kaldığım hastahane 200 yataklı olduğu için her kurumdan hasta bulunuyordu. Başta Emniyet, Merkez Bankası ve Botaş hastaları olmak üzere ağır hastası olupta ziyaretine gelmeyen Kurum Yöneticileri olmadı. Hem ziyaretine geldiler, hemde hastanın tüm masraflarını kendi Vakıflarınca ödediler. Benimde Kürsüye çıkıp fetva veren amirlerim ise bırakın yardımı ziyareti, zorlukla alınan cüzi yardımı üç yıl sonra borç ilan edip icra yoluyla geri aldılar.  Bu nedenle rüşvet yiyen Savcı Hakim ve Emniyet mensuplarına söyleyecek bir söz bulamıyorum. Çünkü Diyanet yetkilieri onlardan daha ahlaksız çıktı. Ne Dini ne de Medeni kanuna saygıları var.

Sayın Başbakanım.

Yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığını “ÖZERK” bir Kurum haline getirmeniz en azından onların Medeni Kanunlar arkasına saklanmalarını önleyecektir. Batıda Kiliselerin olduğu gibi  İslam’ında kendi kanunları çerçevesinde görev yapmaları bu Kurumu daha değerli hale getirecektir. Halk nezdinde de saygınlık kazanmaları sağlanacaktır. Çünkü o zaman Diyanet yöneticileri “ATANMA” ile değil liyakatlarına göre “SEÇİMLE” iş başına geleceklerdir.

Kusura bakmayın Başbakanım ama benim bu konuları “İnsan Hakları Mahkemesine” taşımaktan başka çarem yoktur. Kimsenin beni paramla rezil etmeye de hakkı yoktur. Evimi satmama, Emekli İkramiyemi dağıtmama rağmen hala borçtan kurtulabilmiş değilim. Savcı Hakim ve Polisin rüşvet yemesi ve Diyanet Yöneticilerinin ahlaksız oluşu beni sıkıntıya koymuştur. Bu nedenle ben Diyaliz Hastası oldum. Eşim Kalp amliyatı geçirdi. Oğlum mağdur. Üç çocuğümda Üniversite öğrencisi. Buna rağmen Allah’a Şükürler olsun ayaktayız. Ne gerekiyorsa da yapacağız.

Sayın  Başbabakanım.

             Kazadan sonra yaklaşık yedi yıl geçti. Artık oğlumun tedaviyle yürüyebilse de akli dengesinin düzelebileceğine inanmıyorum. Özel Hastanelerde geçen iki yılımın ardından maddi ve manevi olarak tükendim. Şu an emekli devlet memuruyum. Tedavi için evimi sattığımdan Kirada oturuyorum. Kaza zamanı “RÜŞVETLE” oğlumun evraklarını değiştiren ve değiştirilmesine göz yuman kamu görevlileri bu gün daha üst görevdeler. Mahkemelerden de herhangi bir beklentim yok. Dosyaları “İnsan Hakları Mahkemesi”ne taşıyabilmek için ancak “Hukuk Tamamlama” mücadelesi yapıyorum. Bu konuda da bir kitap yazmaya çalışıyorum. Mahkeme bitiminden sonra da yayınlayacağım. Bu açık mektupta kitabımda yer alacaktır. Her şey neticede insan unsuruna dayanmaktadır. İnsanlarımızın düzelmediği, iyilerin kötülere karşı üstün olmadığı sürece de bu durumların devam edeceğine inanıyorum.

Saygılarımla arz ederim.                                    
                                                                                                                24.06.2011

                                                                                                                     Mustafa DEMİR
Not: Bu mektuba Sayın Başbakan tarafından hiçbir cevap verilmemiş, Başbakan adına cevap veren şu anki Adalet Bakanının da cevabı yalan çıkmıştır. Diyanet İşleri Başkanına da "Nitelikli Dolandırıcı" olarak Avrupa İnsan Hakları nezdinde Dava açılmıştır. 24.04.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder