22 Nisan 2014 Salı

TÜRK HALKINI İLGİLENDİRMEZ


TÜRK HALKINI İLGİLENDİRMEZ

 

            Bala’da çalıştığım sıralarda yine bir personel hakkında şikayet gelmişti. Önce inanmak istemedimse de görevim gereği araştırmak ve gereğini yapmak zorunluluğum olduğundan konuyu araştırmaya başladım. Şikayet doğruydu, fakat açıklanması Kurum adına sakıncalı olduğundan açıklamamayı daha uygun görmüştüm.

            Personeli uyarmama rağmen ahlaksız tutumunu sürdürmeye devam etmişti. Daha önce de vekaleten görev yaptığı yerden aynı yönden şikayet geldiğinden görevliyi takibe almıştık. Tam bu sıralarda hükumet tarafından zinanın suç olmaktan çıkartıldığı haberi medyaya yansımıştı. Ben bu durumu şikayetçiye anlatınca İmamın geldiği kadının yakınları da imamın evine baskın yapacaklarını, onlarda imamım karısına gideceklerini ifade etmişler, durum daha da kötü bir hal almıştı.

            Benim ısrarım üzerine de şikayetçi, resmi olarak şikayette bulunmamış, imamın geldiği genç dul kadını benim bulunduğum ortamda konuşturmuştu. Kadın ahlaksız bir şekilde İmamdan çocuk sahibi olmak istediğini söylüyordu. Bu benim bizzat kulaklarımla duyduğum cümleydi. Kadın gittikten sonra şikayetçiye: buranın küçük bir ilçe olduğunu, böyle bir şeyin duyulmasının kurum adına çok kötü olacağını söyledim. Bu kişiyi en kısa zamanda bu ilçeden gönderme sözü verdim. O da bu gerçekleşmezse, yani imam burada gitmezse imamın evine baskın yapacaklarını tekrarladı.

            Daireye çıktığımda o imamın bacanağını çağırdım. Kendisini hemen Müftü Bey’in odasına alıp imamı sordum, durumu anlattım. Durumdan haberdardı. Olanlardan o da rahatsızdı. İmama:

            -Bacanağına söyle, kendisine en kısa zamanda ilçe dışında bir yer bulsun! Yoksa hiç tereddüt etmeden hakkında yasal işlem başlatırım. Dedim.

            Dediğim gibi imam en kısa sürede ilçeden ayrıldı. Tayinini yaptırdı, Ankara Merkez’e gitti. Bizde konuyu kapattık.

            Oğlum tarfik kazası geçirdiğinde bu kişi yine arkamda konuşmuş, güya onun duasıyla oğlum kaza geçirmişmiş. Ben bunları duyunca güldüm ve bana söyleyen kişiye de:

            -İtin duası makbul olsaydı gökten kemik yağardı. Dedim.

            Oğlumun kazası nedeniyle büyük sıkıntı yaşamama rağmen yine Allah’ın yardımıyla elimden geleni yapmaya çalıştım. Hastane-İş arasında mekik dokurken bir yandan da Rüşvet nedeniyle rezalete dönüşen oğlumun davasıyla uğraşıyordum.

            Diyanet İşleri Başkanlığı bana yardım sözünü tutmamıştı. Borç isteğimi de “Emsal teşkil eder” gerekçesiyle geri çevirmişti. Diyanet Vakfının Müfettişlerini sıkıştırarak aldığım küçük yardımda ben Bala’dan ayrıldıktan sonra Ahlaksız bir şekilde evraklarla oynanarak borç haline getirilmişti. Borcun mahkemeye taşınması üzerine de bizzat benim getirdiğim yazı ve benim hazırladığım yardım dosyası Diyanet İşleri Başkanlığından gelen iki görevli tarafından alınmıştı. Ben resmen bu yazı ve dosyayı isteyince de böyle bir yazı ve dosyanın olmadığı kaymakam imzalı resmi yazıyla bildirilmişti.

            Mahkeme olumsuz sonuçlanınca konu Anayasa mahkemesine bireysel başburu olarak taşınmış, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince de sicilimdeki iftira evraklarına ulaşılmıştı. Ben neyimişim de haberim yokmuş! İslahiye’de dört kişinin maaşını yemişim. Düziçinde de para yiyen memurmuşum. Ankara da Camide toplanan paraları İmamla kırışıp yarısıyla ev ve arsa almışım. Kurum sanki Diyanet İşleri Başkanlığı değil İftira İşleri Başkanlığıydı.

            Bu konular Mahkemeye taşınmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye hakkındaki bir kararı nedeniyle sicilimdeki iftira evrakları Anayasa Mahkemesindeki dosyasından ayrılarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmişti.

            Ben tam bunlarla uğraşırken benim Bala’da namussuzluğu nedeniyle kovduğum imamın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanına yeni yapılan ve Ahmet Hamdi Akseki adı verilen güzide camiye İmam olarak atandığını öğrendim. Kulaklarıma inanamadım. Gerçi daha önce Diyanet İşleri Başkanı ve yöneticilerini Başbakan’a Ahlaksızlıkları konusunda şikayet etmiş, Başbakandan değil ama o zaman Diyanet İşleri Başkanlığına bakan Bakan’dan yalan da olsa bir cevap alabilmiştim.

            Bunu kabullenmem biraz zordu. Bilgisayar üzerinden Diyanet İşleri Başkanlığına, bu imamın o camiye atanıp atanmadığını öğrenmek için Bilgi Edinme Kanunu Hakkı ile bir mesaj gönderip cevap istedim. Gönderdiğim masaj : Ankara Bala Müftülük VHKİ iken Osmaniye Kadirli'ye atanmış ve orada emekli olmuş bir memurum. Memuriyetimle ilgili hatıratımı kaleme aldığımdan Bala'da birlikte görev yaptığım .... Sicil Numaralı İmam-Hatip .....ın Çankaya Müftülü emrinde iken Başkanlığınız yanına yaptırılan camide görevlendirildiği duyumunu aldım. .....ın Başkanlık Merkez Binası yanında yeni yaptırılan camiye asaleten atandığının veya vekaleten görevlendirilip görevblendirilmediğinin tarafıma resmi olarak bildirilmesini arz ve talep ederim. 09.12.2013

            Verilen cevapsa çok ilginçti:  “Sayın İlgili, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik'in 36. maddesi gereği; e-maliniz işleme konulamamıştır. Bilgilerinizi rica eder, sağlıklı günler dileriz”

            4982 sayılı yasanın ilgili yönetmeliğinin maddesi ise aynen şöyle diyordu: “Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Ancak, söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır.”

            Yani halka Dini anlatmak için kurulan bir kurumun merkezinin yanına yaptığı bir güzide camiye namussuz bir imamın atanması Türk kamuoyunu ilgilendirmeyen bir durumdu.

            Ne diyeyim....Peygamber efendimiz (SAV) bir hadisi şeriflerinde:

            “Kişi sevdiğiyle beraberdir(beraber haşrolunacaktır.) buyurmaktadır.

           

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder