BURASI ANKARA
Kastamonu
Çatalzeytin’de görevimden ayrıldım. Çatalzeytin’e yeni atanan Müftü’nün evini
getiren kamyona Mersin’e atanan bir öğretmenin evi ile birlikte evimi
yükleyip Ankara-Bala’ya geldim. Nakil
İznimi kullanamadan Müftü beni çağırdı.
-Ankara’da
memurlar toplantısı var. Ona katıl, arkadaşlarınla da tanışmış olursun. Seni
hemen göreve başlıyorum. Dedi.
Bende Bala’da
göreve başlamadan Ankara Altındağ Müftülüğüne bağlı bir Kur’an Kursu’nda
yapılan toplantıya gittim.
Ankara’yı daha
hiç bilmediğimden toplantı yerini biraz geç buldum. Toplandı odasına girip
kendimi “Bala Müftülük Memuru” olarak tanıtınca Ankara Müftülük Şefi:
-Bela geldi..
dedi.
Meğer se;
benden önce memurluk yapan Ahmet Amca emekliye ayrılınca bir süre iş bilen bir
memur atanamayınca Bala başlarına “bela” olmuş. Yaşlı bir vaiz Müftü olarak
atanmış, mührü cebine koyup Ankara İl Müftülüğüne varıyor, memurlara:
-Evladım. Şunu
yazıver! diye işini yaptırıyormuş.
O öldükten sonra atanan müftü de
soruşturmalarla ve şikayetlerle uğraşmaktan Ankara’nın başını bayağı ağrıtmış.
Ben Ankara’dan
dönünce Müftü, soruşturma dosyaları ile birlikte Müftü Vekilliğini bana bırakıp izine
ayrıldı.
Ben bir
taraftan Müftülük işlerini düzene koymaya çalışırken bir taraftan da kendimi
soruşturmaların ortasında buluvermiştim. Müftülük şoförü Yasin, Müftü Halit
Bey’den taraf oluduğundan ve Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesinden de benim okul
arkadaşım olduğundan ve hemen Müftü Vekili olduğumdan bende otomatikman
olaylara taraf olmuştum.
Bala
Müftülüğünde Kaymakamlıktan gelen ve kaymakamlıktan giden den başka dosya
düzenlenmemiş, yazışma kuralları, dosyalama ve arşiv hizmetleri hep ihmal edile
gelinmişti.
Göreve
başladıktan on gün sonra Müftülüğe bir adam geldi. Tanıştık. Emekli İmammış Adı
Halis Hoca’ydı. Oğlu Köyünün imamını şikayet etmiş. İçki içiyor diye. Bir süre
sohbet ettikten sonra bana dönüp:
-Hoca! Burası
Ankara! Biz adamı geldiği gibi geri gönderrik! Ona göre ayağını denk al!
Elimdeki işi
bıraktım. Adama döndüm. Bende Gavurdağlı olduğum için bu tür tehditlere hiç
boyun eğmedim ve eğmezdim. Bir özür dilemediğim için bin türlü iftira ile
sürgün olmuştum. Ama yinede kimseye boyun eğmemiştim. Babama ve kardeşlerime
bile. Adama dönüp sordum:
-Ankara’da kaç
tane siyasi parti var!.
Bu defa Halis
Hoca şaşırmıştı. Duruşum hiç korkmuşa benzemiyordu. Soruyu tekrarladım. Cevap
veremeyince :
-Ben
söyleyeyim. 17 tane Siyasi parti var Ankara’da! Sen birisine gidersin 16’sı
bana kalır. Emekli bir İmammışsın. İmamın içki içtiğini iddia ediyorsunuz.
Senin oğlunda içki içenlerin arasında!. Sen ne biçim İmamsın. Oğlun içki
içiyor. Artık Hoca’ya iftira attığınıza inanıyorum. Çekil şurda..
Halis Hoca
neye uğradığını şaşırmıştı. Çıktı gitti. Hemen Jandarma Alay Komutanını aradım.
İlçe’ye yeni geldiğim ve Müftü Vekili olduğum için tanışmıştık. Hemşerimdi:
-Komutanım,
çayını içmeye geleceğim. Dedim. Müsait olduğunu söyleyince Dairenin arabasıyla
Jandarma Alayına gittim. Şikayet edilen İmamın dosyasını da yanıma aldım.
Komutanla tanışıp sohbet ettim. Biraz memleketten konuştuktan sonra konuyu
olaya getirdim:
-Komutanım
adam gelmiş, bizi Makamımızda tehdit ediyor! Dedim.
Komutan dosyayı
alıp baktı. nöbetçi erini çağırıp köyün bağlı oldüğü karakol komutanını kendisine telefonla
bağlamasını söyledi.Telefon bağlanınca komutana dilekçedeki şikayeçi isimlerini
verdi. Onların akşamdan karakola alınıp, sabah mevcutlu olarak Müftülüğe
getirmelerini emretti.
Sabah tüm
şikayetçiler mevcutlu olarak dört askerin nezaretinde Müftülüğe getirildi.
Hepsi aynı şekilde ifade veriyorlardı. Olaydan ve şikayetten haberleri yoktu.
İmza da kendilerine ait değildi. Şikayeti Halis Hoca’nın Aza olan oğlu
yapmıştı. Hoca’dan iki altın bilezik almış, hoca da altınlarını isteyince:
-Hoca Köyde
düğünde içki içti!
Diye hocayı
şikayet etmişti. Olay iftiradan ibaretti.
Halis Hoca’nın
oğluna sıra geldiğinde hala daha küstah bir davranış içerisindeydi. Kimlik
bilgilerini yazdıktan sonra konuyu Altın Bilezik meselesine getirdim. İnkar
etti.
Daktilodan
hızla kağıdı çekip çıkardım. Kendisine dönerek:
-Senin ifadeni
şimdi almıyorum! Sana iki gün müsaade.. ya Hoca’nın altınlarını verirsin, yada
seni doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına sevk ederim. Sen Devlet Memuruna iftira
atmanın ne demek olduğunu biliyormusun? Bir de Aza olmuşsun! Diye adamı kovdum.
Bir gün sonra
hocanın altınlarını ödemiş. Bende soruşturmayı sümen altı ettim. Çünkü
Altınları alınan imam Vekil olarak çalışıyordu. Vekillerle ilgili bir şikayet
Valiliğe bildirildiğinde Valilik soruşturma yapmadan ve kimin haklı, kimin
haksız olduğuna bakmadan Vekilin işine son veriyordu. Bende Valiliğe
bildirmeden soruşturmayı kapattım. İmamın da yerini geçici olarak değiştirdim.
Bir süre sonra da ataması geldi. Bu olayla da beni az çok tanımış oldular.
Halis Hoca’da
bu olaydan sonra
benimle konuşmadı. Beni gördüğü yerde kaçardı. Aslında okuyuşu çok iyi olan hafızlardandı. Bunu değerlendirememiş, heder olup gitmişti. Hafızlığının kendisi dahil kimseye faydası olmamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder