ANKARA CUMHURİYET
BAŞSAVCILIĞINA
ANKARA
Kadirli İlçe
Müftülüğü Veri Hazırlama ve Kontrol işletmeni iken 15.02.2010 tarihi itibari
ile emekiye ayrılmış emekli bir memurum. Memuriyet hayatıma 1981 yılında Bolu
Eğitim Merkezinde Aday İmam-Hatip olarak başladım. 1982 yılında Memurluğa
geçtim ve Afyon Şuhut’a atandım. Oradan 1984 Yılında Adana Düziçi’ne 1986
yılında da Gaziantep İslahiye’ye 1991 yılında da Gaziantep Nurdağı’na atandım.
Nurdağı’nda daha göreve başlamadan Nurdağı’na atanan Müftü Ramazan Tekin’in (Şu
anda Trabzon Akçaabat Müftüsü) Maaşını yapmak için geldiğimde Cuma namazından
sonra İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı’da (Şu an Kayseri Merkez Vaizi) Nurdağı
Müftülüğüne gelerek Müftü Ramazan Tekin’e benimle ilgili bazı yalanlar
anlatmış. Ramazan Tekin beni çağırıp ta anlattıklarını yanında bana söyleyince
Müftü Ali Yazıcı’nın yalan söylediğini söyleyerek doğrusunu söyledim ve Ali
Yazıcı ile aramızda “Yalan söylüyorsun” tartışması yaşandı. Ben tekrar işimi
yapmak üzere memur odasına geçince Ramazan tekin Arkamdan gelerek Ali
Yazıcı’dan özür dilememi istedi. Bende dilemedim.
Pazartesi günü
İslahiye’deki görevimden ayrılmak için işlemlerimi yaparken Adana-Bahçe Kızlaç
Köyü’nde K.Kursu Öğreticisi Mehmet Demir (Şu an Emekli ve Osmaniye’de
oturuyor)Ağabeyim yanıma geldi. Müftü Ali Yazıcı ile bir süre konuştular. Müftü
Kendisini Kaymakam M.Ali Ulutaş’a yönlendirmiş ve Kaymakamlığa gitmiş. Kaymakam
M.Ali Ulutaş, Ali Yazıcı’nın yalanları ile Ağabeyim Mehmet Demir’e hakaret
ederek makamından kovmuş. İlçe Müftülüğü’ne telefon ederek beni de açığa bizzat
Kaymakam aldı. Suç olarak ta Mutemet olduğumdan ve hala maaşını alamayan
personel bulunduğundan Maaş bordrosunda imzası olmayan personelin maaşını
zimmete geçirmekle suçlandım. Halbuki ben Cuma günü Nurdağı Müftülüğü’ne
gitmeden önce Maaş ve Mutemetlik hesabını diğer Memur Ahmet ÇİN’e Müftü Ali
Yazıcı’nın bilgisi dahilinde teslim etmiştim. Ödenmemiş tüm paralar kasadaydı.
Kasa anahtarı da diğer Memur Ahmet Çin’deydi. O da o gün kasa anahtarıyla
birlikte Müftü Ali Yazıcı’nın bilgisi dahilinde Antakya’da izindeydi. Hakkımda
büyük bir yalan kampanyası başlatıldı. Herkes “Din Adamı” olduğu için Müftü Ali
Yazıcı!nın yalanına inanıyor, benim paranın kasada olduğuna dair sözüme Babam
ve kardeşlerim dahil kimse inanmıyordu. Mehmet Ağabeyim Müftü Ali Yazıcı’nın
yalanı ile yediğim idda edilen Yedi kişinin(resmi evraklarda dört kişi) maaşını
15 gün içerisinde Müftü Ali Yazıcı’ya ödemiş ve karşılığında başta
Motorsikletlerim olmak üzere mallarıma el koymuştu. Hakkımda Müftü Ali
Yazıcı’nın yalanlarına başta Mehmet Ağabeyim inanıyor ve beni dinlemiyordu. Bir
şey söylemek istediğim zamanda ise Babam bile “Müftü ve Kaymakam yalanmı
söylüyor? Onlar yalan söylemez!. Sen Yalan söylüyorsun.” Diye beni
suçluyorlardı. Neredeyse hakkımda söylenen yalanlara ben de inanacaktım.
Hakkımda bir yalan furyası almış yürümüştü.
Soruşturmamızı
Kaymakamlık Memuru Nusrettin Atasever yaptı. Paranın kasada bulunduğunu ve
yenmediğini bildiği için soruşturma sırasında konuyu Savcılığa taşıyacağımı
söyleyince “Sinir Krizi” geçirdi. Soruşturma ertelendi. Kaymakam M. Ali
Ulutaş’ta konunun Savcılığa taşınması halinde Kur’an Kursu Öğreticisi olan ve
Müftü Ali Yazıcı’nın yalanıyla makamında kovduğu Mehmet Ağabeyimi içeri
aldırmak ve bemim ve Ağabeyimin memuriyet hayatını bitirmekle tehdit etti.
Durumu Babam’a ilettim. Babamda Ağabeyimin zarar görmesini istemediği ve bana
bilerek zarar vermediğini ileri sürerek Ağabeyimi korumamı istedi. Soruşturma
Memuru Nusrettin Atasever’de Mehmet Ağabeyimi soruşturmaya dahil etmeyeceğini,
Kaymamakla uğraşmamamı, hakkımda bir sürü yalancı şahit bulabileceklerini, en
iyisinin tayinimin başka bir yere yapılmasının uygun olacağını, bir süre sonra
da bu yaşananların unutulacağını söyledi. Bende razı oldum. Olayı Savcılığa
taşımadım. Nitekim Maaş yediğim konusunda İmam-Hatip Bekir Şen’e (şu an
Osmaniye Sumbas İlçesi’nde İmam-Hatip) yalan söyletileceğini öğrendim ve onun
yalan söylemesini deşifre ederek engelledim. Fakat benim yakın akrabam olan ve
maaşını aldığı halde imzası bulunmayan İmam-Hatip Şaban Karagöz’ün yalan
söyleyebileceğini tahmin etmediğimden engelleyemedim. Maaşını aldığı halde
“Almadım” diye yalan ifade vererek beni suçladıysa da tek suçlayıcı olarak
kaldı. Şu anda da kendisine yalan ifade verdiren Müftü Ali Yazıcı tarafından
görevine son verildiğinden artık İmam-Hatip değil. Hac ve Umre işleri yaparak
geçimini sağlıyor.
Maaşın kasada
olduğunun ortaya çıkması üzerine Müftü Ali Yazıcı temsilcisi olduğum TÜRKDAV
(Türkiye Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı)’ın parasını yediğimi yaymaya başladı.
Benim TÜRKDAV Temsilciliğini bitirmem ve hesabını kapatmam üzerine de
Ahlaksızca girişimde bulunarak Temsilci Teminat Senedimi TÜRKDAV Başkanı Mevlüt SAYGIN’a icraya verdirdi.
Mevlüt Saygın “Müslüman Olduğunu” ve Teminat Senedinin İcraya verilmeyeceğine
dair Dini üzerine söz vermesine rağmen Ali Yazıcı’nın yalanı ve Ali Yazıcı gibi
“Dini mefaati” olması nedeniyle icraya verdi. Bende param olmasına rağmen
ödemedim ve ödemek isteyen kardeşime de ödetmedim ve İcra işlemini Kastamonu
Çatalzeytin’e sürgün giderken Maaş Nakil İlmuhaberime işlettim. Neticede Mevlüt
Saygın ve Ali Yazıcı’nın Dinini satın almıştım. Benim için icranın hiçbir önemi
yoktu. Mevlüt Saygın; Şu anda TÜRKDAV üyelerini mağdur etmiş ve Bilgisayar
Sitesini kapatmış durumda. Bende dahil üyelerini mağdur etmiş durumdadır.
Soruşturma
neticesinde bana yalan ve iftiralarla Maaş kesim cezası ve Kademe Durdurma cezası verildi. Kasada
duran parayı da aldım. Abim ve Kardeşlerim para isteyince de onlara rest çektim
ve para vermedim.Kastamonu- Çatalzeyin İlçesine sürgün edildim. Sürgün
sırasında Mehmet Ağabeyim’in el koyduğu eşyalar dışında kalanlarıda götürmedim
ve Bahçe’de akrabalarıma dağıttım. Çalatzeytin’de kendime yeni bir hayat
kurmaya çalıştımsa da 1994 krizi nedeniyle aldıklarımı da kaybettim.
Açığa alıdığım
sırada Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin’de babasının o zaman Adana Müftüsü olması
nedeniyle hakkımda Nurdağı Kaymakamı Mustafa Taşkesen imzalı yalan ve asılsız
bir iftira yazısı yazmış.05.09.1991 tarih ve 2 sayılı yazısı ve üst yazıları
ile Nurdağı tayinimi iptal ettirdi. İftirasında Adana- Düziçi’nde de memurken
aynı suçları işlediğimi iddia ediyormuş. Düziçi’nde kendi kendini şikayet edip
benim üstüme atmaya çalışan Müftü Salim Çevik’in foyasını; Daktilo ile iz
bırakmadan yaptığı hayali şikayetin posta zarfını kendi el yazısı ile yazması
ele verdiyse de Kaymakan Erol Akıncı tarafından korunarak hakkında işlem yapan
Polis Memuru Başkomiser Yusuf Yaylı engellendi. Bende dosyamda bulunan bir
dilekçeye istinaden (Şuhut’ta vermiştim) tayinimi Gaziantep İslahiye’ye
Kaydırdım. Salim Çevik ve Kaymakam Erol Akıncı öldüğü için yapılacak bişeyde
yoktur. Halbuki Müftü Ali Yazıcı’nın
yalan söylediğini kendisinin huzurunda ispatlamıştım. Yazdığı ve hakkımda
kullandığı iftira yazılarına
ulaşamayacağımı düşünmüş olmalı.
Kastamonu
Çalatzeytin’de bana telefonda “Hayvan” diye hakaret eden Kastamonu İl Müftü
Yardımcısı’nın suratına telefonu kapattıktan ve bir uyarı yazısı aldıktan sonra
Ankara- Bala İlçesine tayin oldum.
Oğlumun 2004
yılında Trafik Kazası geçirmesi üzerine Diyanet İşleri Başkanlığına ve Diyanet
Vakfına yardım talebinde bulunduysam da bana verilen sözler tutulmadı.
Uğraşarak aldığım Vakıf Genel Merkez yazısı ile aldığım küçük bir yardımda,
Vakıf yazısı ve Yardım Dosyası yok edilerek ahlaksızca borç haline getirilerek
2009 yılında icraya verildim. İcra’yı Mahkemeye taşıdımsa da açtığım davayı da
Adil yargılama yapılmadığı için kaybettim. İcra Emekli ikramiyemde kesildi.
Konuyu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınıza taşıdım.2012/21282 Soruşturma No,
2012/14869 Karar Nolu İlk Dilekçem Reddedilince Sincan Ağır Ceza Mahkemesine
taşıdım. Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2012 tarih ve 2012/2585 sayılı
Değişik İş Red Kararı da bana 28.11.2012 tarihinde tebliğ edildi. Bende bu
kararı 18.12.2012/1249 sayı ile Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru olarak
taşıdım. Ağır Ceza Mahkemesi sırasında
sicilimde bazı evrakların olduğu ve eskiden beri para yiyen bir memur olduğum
hatırlatılınca değişen kanunlar gereğince Bilgi Edinme başvurusu ile 05.12.2012
tarihinde Sicilimdeki iftira evraklarını aldım. Aldığım İftira evraklarının bir
suretini Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e, onaylı birer suretini de
Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru evrakı olarak gönderdim. Benim getirdiğim
Vakfın Yazısını ve hazırladığım Yardım Dosyasını sırasıyla önce Kadirli İcra
Mahkemesinden, sonra Diyanet’ten sonra Başbakanlık Bilgi edinme Kurulundan
alamayınca durumu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınıza 15.10.2012 tarihli bir
dilekçe ile bildirdim. Benim getirdiğim yardım yazısını ve yardım dosyasını
istedim. Başsavcılığınız bu dilekçemi de
birleştirilmesini istediğim önceki dilekçem Sincan 2. Ağır Ceza
Mahkemesince karara bağlandığından ayrı bir şikayet dilekçesi olarak kaydetmiş
ve 2013/3937 Soruşturma no, 2013/22628 Karar no ile yeniden Kovuşturmaya yer
Olmadığına karar vererek reddetti. Bende 29.05.2013 tarihinde bu karara itiraz
ederek yeniden dosyanın Sincan Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesini istedim ve
yeniden yargılama yapılmasını istedim. Anayasa Mahkemesindeki ilk kararda
“Zaman bakımından yetkisizlik” kararıyla sonuçlandı. Eğer biz Karar tarihini
esas alıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvursaydık eminim bu defa da
tebliğ tarihi esas alınırdı. Bizde yeniden yargılama sonucunu beklemeye
başladık.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi 17 Eylül 2013 tarihli Uğur Eşim (59601/9) kararıyla
Türkiye’yi mahkum etti. Suçun İşlendiği tarihin değil öğrenildiği tarihin esas
alnıması gerektiğine hükmetti. Bu emsal teşkil eden bir karar olduğundan; Bende hakkımdaki suçlamaları 05.12.2012
tarihinde öğrendim ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e ve Anayasa
Mahkemesi’ne gönderdim.Anayasa Mahkemesi ise ilk kararın 2012 yılının 8. ayında
verildiğini, kendisinin ise 23.09.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini, yürürlüğe
girmeden önce verilen kararı “Zaman bakımından Yetkisizlik” nedeni ile
suçlamaları incelemeden reddettiğini bildirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı
ise 07.07.2013 tarihli müracaatım üzerine bana verdiği 22.07.2013 tarihli
cevabında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınıza yaptığım ve Kovuşturmaya yer
olmadığına karar verildiği öne sürülerek yapılacak herhangi bir işlem
bulunmadığı bildirilmiştir.
Ben; kasada
duran maaşı yediğim iddiasından sonra açığa alınarak ve haksızca sürgün
edilerek, evim dağıtılarak manevi işkenceye tabii tutuldum. Hakkımdaki yalan ve
iftira evrakları çıkan iki Memur affı nedeniyle dosyamdam çıkartılmayarak
mağdur edilmeye devam edildim. Haksızlığa uğrayınca hastalandım ve Biri 1992
yılında Çukurova Balcalı Tıp Fakültesinde ve biri de 1997yılı Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi olmak üzere iki defa Ameliyat
edildim ve neticede Nörojenik Mesane ve Diyabetüs İnsipetüs tanısı ile Bökrek
Hastası oldum ve 2010 yılında Hemadiyaliz Hastası oldum. Oğlumda 2004 yılında
Ankara Bala’da Trafik kazası geçirerek %98 özürlü ve Bakıma muhtaç kaldı. Eğer
İftira ile sürgün edilmesem ben bu hastalıkların hiçbirini yaşamayacak, ben ve
oğlum hasta olmayacaktık. Hazır kururlu düzenim bozulmayacak, evim
dağılmayacaktı. Babam ve kardeşlerim dahil hiçkimse beni Para yemekle
suçlayamacak ve aşağılayamacaktı. Sicilim bozulmayacak ve maaş kesim cezası
almayacaktım.
“Ainesi iştir
kişinin, Lafa bakılmaz”
Bu Nedenle;
Eski
Gaziantep-İslahiye İlçe Müftüsü yeni Kayseri Merkez Vaizi Ali YAZICI, Eski
Gaziantep-Nurdağı İlçe Müftüsü Yeni Trabzon – Akçaabat İlçe Müftüsü Ramazan
TEKİN, Eski Ankara-Bala yeni Ankara Haymana Müftülük Şefi Muharrem KÜÇÜKŞAHİN
ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ hakkında 5237 saylı Türk Ceza
Kanunun İşkence ve Eziyet Suçlarını düzenleyen 94.,95 ve 96., Tehdit ve Şantaj
suçlarını düzenleyen 106. ve 107.; Verileri yok etmeme suçunu düzenleyen 138.;
Resmi belgede sahtecilik suçunu düzenleyen 204. ve onu suçta kullanmayı
düzenleyen ictima 212.; Görevi sırasında Din Hizmetlerini kötüye Kullanma
başlıklı 219.; Kötü Muamele suçunu düzenleyen 232.; İrtikap suçunu düzenleyen
250.; Görevi Kötüye Kullanma başlıklı 257.; İftira başlıklı 267.; Suç uydurma
başlıklı 271. ve Suçluyu kayırma başlıklı 283. maddeleri doğrultusunda ayrı
ayrı ve yaptıklarına uygun olarak Cezai İşlem yapılması hususunda;
Gereğini
arz ederim. 25.09.2013
EK: 18 Sayfa Evrak.
Mustafa DEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder