3 Aralık 2013 Salı

DİYANETE DAVA


ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

                                                                                                             ANKARA

 

           

Kadirli İlçe Müftülüğü Veri Hazırlama ve Kontrol işletmeni iken 15.02.2010 tarihi itibari ile emekiye ayrılmış emekli bir memurum. Memuriyet hayatıma 1981 yılında Bolu Eğitim Merkezinde Aday İmam-Hatip olarak başladım. 1982 yılında Memurluğa geçtim ve Afyon Şuhut’a atandım. Oradan 1984 Yılında Adana Düziçi’ne 1986 yılında da Gaziantep İslahiye’ye 1991 yılında da Gaziantep Nurdağı’na atandım. Nurdağı’nda daha göreve başlamadan Nurdağı’na atanan Müftü Ramazan Tekin’in (Şu anda Trabzon Akçaabat Müftüsü) Maaşını yapmak için geldiğimde Cuma namazından sonra İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı’da (Şu an Kayseri Merkez Vaizi) Nurdağı Müftülüğüne gelerek Müftü Ramazan Tekin’e benimle ilgili bazı yalanlar anlatmış. Ramazan Tekin beni çağırıp ta anlattıklarını yanında bana söyleyince Müftü Ali Yazıcı’nın yalan söylediğini söyleyerek doğrusunu söyledim ve Ali Yazıcı ile aramızda “Yalan söylüyorsun” tartışması yaşandı. Ben tekrar işimi yapmak üzere memur odasına geçince Ramazan tekin Arkamdan gelerek Ali Yazıcı’dan özür dilememi istedi. Bende dilemedim.

Pazartesi günü İslahiye’deki görevimden ayrılmak için işlemlerimi yaparken Adana-Bahçe Kızlaç Köyü’nde K.Kursu Öğreticisi Mehmet Demir (Şu an Emekli ve Osmaniye’de oturuyor)Ağabeyim yanıma geldi. Müftü Ali Yazıcı ile bir süre konuştular. Müftü Kendisini Kaymakam M.Ali Ulutaş’a yönlendirmiş ve Kaymakamlığa gitmiş. Kaymakam M.Ali Ulutaş, Ali Yazıcı’nın yalanları ile Ağabeyim Mehmet Demir’e hakaret ederek makamından kovmuş. İlçe Müftülüğü’ne telefon ederek beni de açığa bizzat Kaymakam aldı. Suç olarak ta Mutemet olduğumdan ve hala maaşını alamayan personel bulunduğundan Maaş bordrosunda imzası olmayan personelin maaşını zimmete geçirmekle suçlandım. Halbuki ben Cuma günü Nurdağı Müftülüğü’ne gitmeden önce Maaş ve Mutemetlik hesabını diğer Memur Ahmet ÇİN’e Müftü Ali Yazıcı’nın bilgisi dahilinde teslim etmiştim. Ödenmemiş tüm paralar kasadaydı. Kasa anahtarı da diğer Memur Ahmet Çin’deydi. O da o gün kasa anahtarıyla birlikte Müftü Ali Yazıcı’nın bilgisi dahilinde Antakya’da izindeydi. Hakkımda büyük bir yalan kampanyası başlatıldı. Herkes “Din Adamı” olduğu için Müftü Ali Yazıcı!nın yalanına inanıyor, benim paranın kasada olduğuna dair sözüme Babam ve kardeşlerim dahil kimse inanmıyordu. Mehmet Ağabeyim Müftü Ali Yazıcı’nın yalanı ile yediğim idda edilen Yedi kişinin(resmi evraklarda dört kişi) maaşını 15 gün içerisinde Müftü Ali Yazıcı’ya ödemiş ve karşılığında başta Motorsikletlerim olmak üzere mallarıma el koymuştu. Hakkımda Müftü Ali Yazıcı’nın yalanlarına başta Mehmet Ağabeyim inanıyor ve beni dinlemiyordu. Bir şey söylemek istediğim zamanda ise Babam bile “Müftü ve Kaymakam yalanmı söylüyor? Onlar yalan söylemez!. Sen Yalan söylüyorsun.” Diye beni suçluyorlardı. Neredeyse hakkımda söylenen yalanlara ben de inanacaktım. Hakkımda bir yalan furyası almış yürümüştü.

Soruşturmamızı Kaymakamlık Memuru Nusrettin Atasever yaptı. Paranın kasada bulunduğunu ve yenmediğini bildiği için soruşturma sırasında konuyu Savcılığa taşıyacağımı söyleyince “Sinir Krizi” geçirdi. Soruşturma ertelendi. Kaymakam M. Ali Ulutaş’ta konunun Savcılığa taşınması halinde Kur’an Kursu Öğreticisi olan ve Müftü Ali Yazıcı’nın yalanıyla makamında kovduğu Mehmet Ağabeyimi içeri aldırmak ve bemim ve Ağabeyimin memuriyet hayatını bitirmekle tehdit etti. Durumu Babam’a ilettim. Babamda Ağabeyimin zarar görmesini istemediği ve bana bilerek zarar vermediğini ileri sürerek Ağabeyimi korumamı istedi. Soruşturma Memuru Nusrettin Atasever’de Mehmet Ağabeyimi soruşturmaya dahil etmeyeceğini, Kaymamakla uğraşmamamı, hakkımda bir sürü yalancı şahit bulabileceklerini, en iyisinin tayinimin başka bir yere yapılmasının uygun olacağını, bir süre sonra da bu yaşananların unutulacağını söyledi. Bende razı oldum. Olayı Savcılığa taşımadım. Nitekim Maaş yediğim konusunda İmam-Hatip Bekir Şen’e (şu an Osmaniye Sumbas İlçesi’nde İmam-Hatip) yalan söyletileceğini öğrendim ve onun yalan söylemesini deşifre ederek engelledim. Fakat benim yakın akrabam olan ve maaşını aldığı halde imzası bulunmayan İmam-Hatip Şaban Karagöz’ün yalan söyleyebileceğini tahmin etmediğimden engelleyemedim. Maaşını aldığı halde “Almadım” diye yalan ifade vererek beni suçladıysa da tek suçlayıcı olarak kaldı. Şu anda da kendisine yalan ifade verdiren Müftü Ali Yazıcı tarafından görevine son verildiğinden artık İmam-Hatip değil. Hac ve Umre işleri yaparak geçimini sağlıyor.

Maaşın kasada olduğunun ortaya çıkması üzerine Müftü Ali Yazıcı temsilcisi olduğum TÜRKDAV (Türkiye Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı)’ın parasını yediğimi yaymaya başladı. Benim TÜRKDAV Temsilciliğini bitirmem ve hesabını kapatmam üzerine de Ahlaksızca girişimde bulunarak Temsilci Teminat Senedimi TÜRKDAV  Başkanı Mevlüt SAYGIN’a icraya verdirdi. Mevlüt Saygın “Müslüman Olduğunu” ve Teminat Senedinin İcraya verilmeyeceğine dair Dini üzerine söz vermesine rağmen Ali Yazıcı’nın yalanı ve Ali Yazıcı gibi “Dini mefaati” olması nedeniyle icraya verdi. Bende param olmasına rağmen ödemedim ve ödemek isteyen kardeşime de ödetmedim ve İcra işlemini Kastamonu Çatalzeytin’e sürgün giderken Maaş Nakil İlmuhaberime işlettim. Neticede Mevlüt Saygın ve Ali Yazıcı’nın Dinini satın almıştım. Benim için icranın hiçbir önemi yoktu. Mevlüt Saygın; Şu anda TÜRKDAV üyelerini mağdur etmiş ve Bilgisayar Sitesini kapatmış durumda. Bende dahil üyelerini mağdur etmiş durumdadır.

Soruşturma neticesinde bana yalan ve iftiralarla Maaş kesim cezası  ve Kademe Durdurma cezası verildi. Kasada duran parayı da aldım. Abim ve Kardeşlerim para isteyince de onlara rest çektim ve para vermedim.Kastamonu- Çatalzeyin İlçesine sürgün edildim. Sürgün sırasında Mehmet Ağabeyim’in el koyduğu eşyalar dışında kalanlarıda götürmedim ve Bahçe’de akrabalarıma dağıttım. Çalatzeytin’de kendime yeni bir hayat kurmaya çalıştımsa da 1994 krizi nedeniyle aldıklarımı da kaybettim.

Açığa alıdığım sırada Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin’de babasının o zaman Adana Müftüsü olması nedeniyle hakkımda Nurdağı Kaymakamı Mustafa Taşkesen imzalı yalan ve asılsız bir iftira yazısı yazmış.05.09.1991 tarih ve 2 sayılı yazısı ve üst yazıları ile Nurdağı tayinimi iptal ettirdi. İftirasında Adana- Düziçi’nde de memurken aynı suçları işlediğimi iddia ediyormuş. Düziçi’nde kendi kendini şikayet edip benim üstüme atmaya çalışan Müftü Salim Çevik’in foyasını; Daktilo ile iz bırakmadan yaptığı hayali şikayetin posta zarfını kendi el yazısı ile yazması ele verdiyse de Kaymakan Erol Akıncı tarafından korunarak hakkında işlem yapan Polis Memuru Başkomiser Yusuf Yaylı engellendi. Bende dosyamda bulunan bir dilekçeye istinaden (Şuhut’ta vermiştim) tayinimi Gaziantep İslahiye’ye Kaydırdım. Salim Çevik ve Kaymakam Erol Akıncı öldüğü için yapılacak bişeyde yoktur.  Halbuki Müftü Ali Yazıcı’nın yalan söylediğini kendisinin huzurunda ispatlamıştım. Yazdığı ve hakkımda kullandığı  iftira yazılarına ulaşamayacağımı düşünmüş olmalı.

Kastamonu Çalatzeytin’de bana telefonda “Hayvan” diye hakaret eden Kastamonu İl Müftü Yardımcısı’nın suratına telefonu kapattıktan ve bir uyarı yazısı aldıktan sonra Ankara- Bala İlçesine tayin oldum. 

Bala’da merkez Camiini yıkıp yeniden yapılması sırasında Vakıf Şube Muhasibi ve Müftü Vekili olarak çalıştım ve bin türlü iftira ile karşılaştım. 25.02.2003 tarihli ve 543 sayılı Cami İmam-Hatibi Recep Çavuş ile birlikte Cami paralarını yediğim iddiasıyla Sicil Dosyama konan İftira yazısı da bunun belgesidir. Bu şikayet Müftülük Şefi Muharrem Küçükşahin tarafından isimsiz ve imzasız olarak yapılmıştır. Soruşturma sırasında konuyu soruşturan Murakıba bizzat adını vermem ve konuyu Savcılığa taşırım deyince bana hiçbir bilgi vermeden ahlaksızca Sicil Dosyama koymuşlar. Bunun sicil dosyama konması delil bulunmasa da benim Cami parasını yediğim iddiasına inanıldığı içindir. Bunu Şef Muharrem Küçükşahin’e yaptıran Eski Müftü Ercan ESER’dir (Şu an Bozok Üniversitesi Öğretim Görevlisi). Ercan Eser’in Müftülüğü sırasında Cami işlerini Belediye Başkanı Selahattin Çakır’ın adamlarına peşkeş çekmesi ve Muhasip Üye olarak benim karşı çıkmam ve yine de başarılı olamam üzerine bana atılan iftira belgesidir. Tamamen işlemden kaldırılması yerine sicil dosyama koyduran da o zamanlar Ercan Eser’in kapı komşusu olan Personel Dairesi Başkanı Hasan Demirbağ’dır. Dürüstçe veremedikleri zararı arkamda ahlaksızca ve Münafıkça vermek istemişlerdir. Buna birgün ulaşacağımı asla tahmin etmemişlerdir. Benimle birlikte şikayet edilen Recep Çavuş ise bu Şikayetin Muharrem Küçükşahin tarafından o zaman Bala İmam-Hatip Camii Müezzin Kayyımı olan (Şu an Sinop ilinin bir ilçesinde Müezzin Kayyım) Ali Çetin’in yanında yazdığını Ali Çetin’in kendisine söylediğini söylemektedir. Dilekçede yazılan iftiralar da açıkça bu dilekçenin Şef Muharrem Küçükşahin tarafından veya onun söyledikleri yalanlarla yazıldığını ortaya koymaktadır.

Oğlumun 2004 yılında Trafik Kazası geçirmesi üzerine Diyanet İşleri Başkanlığına ve Diyanet Vakfına yardım talebinde bulunduysam da bana verilen sözler tutulmadı. Uğraşarak aldığım Vakıf Genel Merkez yazısı ile aldığım küçük bir yardımda, Vakıf yazısı ve Yardım Dosyası yok edilerek ahlaksızca borç haline getirilerek 2009 yılında icraya verildim. İcra’yı Mahkemeye taşıdımsa da açtığım davayı da Adil yargılama yapılmadığı için kaybettim. İcra Emekli ikramiyemde kesildi. Konuyu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınıza taşıdım.2012/21282 Soruşturma No, 2012/14869 Karar Nolu İlk Dilekçem Reddedilince Sincan Ağır Ceza Mahkemesine taşıdım. Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin 10/08/2012 tarih ve 2012/2585 sayılı Değişik İş Red Kararı da bana 28.11.2012 tarihinde tebliğ edildi. Bende bu kararı 18.12.2012/1249 sayı ile Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru olarak taşıdım. Ağır Ceza Mahkemesi  sırasında sicilimde bazı evrakların olduğu ve eskiden beri para yiyen bir memur olduğum hatırlatılınca değişen kanunlar gereğince Bilgi Edinme başvurusu ile 05.12.2012 tarihinde Sicilimdeki iftira evraklarını aldım. Aldığım İftira evraklarının bir suretini Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e, onaylı birer suretini de Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru evrakı olarak gönderdim. Benim getirdiğim Vakfın Yazısını ve hazırladığım Yardım Dosyasını sırasıyla önce Kadirli İcra Mahkemesinden, sonra Diyanet’ten sonra Başbakanlık Bilgi edinme Kurulundan alamayınca durumu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınıza 15.10.2012 tarihli bir dilekçe ile bildirdim. Benim getirdiğim yardım yazısını ve yardım dosyasını istedim. Başsavcılığınız bu dilekçemi de  birleştirilmesini istediğim önceki dilekçem Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesince karara bağlandığından ayrı bir şikayet dilekçesi olarak kaydetmiş ve 2013/3937 Soruşturma no, 2013/22628 Karar no ile yeniden Kovuşturmaya yer Olmadığına karar vererek reddetti. Bende 29.05.2013 tarihinde bu karara itiraz ederek yeniden dosyanın Sincan Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesini istedim ve yeniden yargılama yapılmasını istedim. Anayasa Mahkemesindeki ilk kararda “Zaman bakımından yetkisizlik” kararıyla sonuçlandı. Eğer biz Karar tarihini esas alıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvursaydık eminim bu defa da tebliğ tarihi esas alınırdı. Bizde yeniden yargılama sonucunu beklemeye başladık.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 17 Eylül 2013 tarihli Uğur Eşim (59601/9) kararıyla Türkiye’yi mahkum etti. Suçun İşlendiği tarihin değil öğrenildiği tarihin esas alnıması gerektiğine hükmetti. Bu emsal teşkil eden bir karar olduğundan;  Bende hakkımdaki suçlamaları 05.12.2012 tarihinde öğrendim ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e ve Anayasa Mahkemesi’ne gönderdim.Anayasa Mahkemesi ise ilk kararın 2012 yılının 8. ayında verildiğini, kendisinin ise 23.09.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğini, yürürlüğe girmeden önce verilen kararı “Zaman bakımından Yetkisizlik” nedeni ile suçlamaları incelemeden reddettiğini bildirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı ise 07.07.2013 tarihli müracaatım üzerine bana verdiği 22.07.2013 tarihli cevabında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınıza yaptığım ve Kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği öne sürülerek yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı bildirilmiştir.

Ben; kasada duran maaşı yediğim iddiasından sonra açığa alınarak ve haksızca sürgün edilerek, evim dağıtılarak manevi işkenceye tabii tutuldum. Hakkımdaki yalan ve iftira evrakları çıkan iki Memur affı nedeniyle dosyamdam çıkartılmayarak mağdur edilmeye devam edildim. Haksızlığa uğrayınca hastalandım ve Biri 1992 yılında Çukurova Balcalı Tıp Fakültesinde ve biri de 1997yılı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi olmak üzere iki defa Ameliyat edildim ve neticede Nörojenik Mesane ve Diyabetüs İnsipetüs tanısı ile Bökrek Hastası oldum ve 2010 yılında Hemadiyaliz Hastası oldum. Oğlumda 2004 yılında Ankara Bala’da Trafik kazası geçirerek %98 özürlü ve Bakıma muhtaç kaldı. Eğer İftira ile sürgün edilmesem ben bu hastalıkların hiçbirini yaşamayacak, ben ve oğlum hasta olmayacaktık. Hazır kururlu düzenim bozulmayacak, evim dağılmayacaktı. Babam ve kardeşlerim dahil hiçkimse beni Para yemekle suçlayamacak ve aşağılayamacaktı. Sicilim bozulmayacak ve maaş kesim cezası almayacaktım.

Ben; Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Mehmet Görmez ve diğer Diyanet üst düzey Görevlileri  ile aynı Dine ve Allah’a inanmadığımıza inanıyorum. Eğer Aynı Dine ve Allah’a inanıyor olsak ben bu kadar mağdur edilmez, işkence ve eziyete tabi olmazdım. Bana verdikleri yardım sözlerini tutar, beni icralarla mağdur ettirmez, hastamı kendisi ziyeret etmese bile diğer kurumlarda olduğu gibi üst düzey yöneticilerine ziyaret ettirir ve “Geçmiş Olsun” dileklerini iletirdi. Diyanet İşleri Başkanının bunu yapmayı bırakın kendisine açık bir mektup göndermeme rağmen yine cevap vermediği gibi bana iftira atan görevlilerini korumayı tercih etmezdi. Lafta; Diyanet İşleri Başkanı İslam Dini’nin temsilcisidir. Temsil ettiği İslam Dini’nin kitabı olan Kur’anı Kerim, Dine göre hareket etmeyeni Cuma Suresinin 5. ayeti ile güzelce tarif etmektedir. Maun suresi ile de aşağılamaktadır. Daha birçok Ayet ve Hadis te geçenlerden bahsetmiyorum bile. Eski Adana Valisi Ziya Paşa’nın dediği gibi:

“Ainesi iştir kişinin, Lafa bakılmaz”

Bu Nedenle;

Eski Gaziantep-İslahiye İlçe Müftüsü yeni Kayseri Merkez Vaizi Ali YAZICI, Eski Gaziantep-Nurdağı İlçe Müftüsü Yeni Trabzon – Akçaabat İlçe Müftüsü Ramazan TEKİN, Eski Ankara-Bala yeni Ankara Haymana Müftülük Şefi Muharrem KÜÇÜKŞAHİN ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ hakkında 5237 saylı Türk Ceza Kanunun İşkence ve Eziyet Suçlarını düzenleyen 94.,95 ve 96., Tehdit ve Şantaj suçlarını düzenleyen 106. ve 107.; Verileri yok etmeme suçunu düzenleyen 138.; Resmi belgede sahtecilik suçunu düzenleyen 204. ve onu suçta kullanmayı düzenleyen ictima 212.; Görevi sırasında Din Hizmetlerini kötüye Kullanma başlıklı 219.; Kötü Muamele suçunu düzenleyen 232.; İrtikap suçunu düzenleyen 250.; Görevi Kötüye Kullanma başlıklı 257.; İftira başlıklı 267.; Suç uydurma başlıklı 271. ve Suçluyu kayırma başlıklı 283. maddeleri doğrultusunda ayrı ayrı ve yaptıklarına uygun olarak Cezai İşlem yapılması hususunda;

            Gereğini arz ederim. 25.09.2013

 

EK: 18 Sayfa Evrak.

                                                                                                                     Mustafa DEMİR





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder