VALİ
Şuhut benim
için ilklerin yaşandığı yer oldu. İlçede çok az yabancılardan olduğumdan
gittiğim hemen her yerde tanınıyordum. Genç ve bekardım. Yeni memur olmuştum.
Şuhut memurlukta ilk görev yerimdi. Yanıma kardeşim Abdullah’ı da almıştım. O
da okulda okuduğu için beraber kalıyorduk. Kardeşim nereye gitse hemen
tanınıyordu. Küçük olan İlçe’ de çoğu çift görevlisi olan 17 cami bulunuyordu.
Görevliler kardeşimin nerede olduğunu bana söylüyorlardı. Akşam da evde ben
kardeşime:
-Bu gün şuraya
gitmişsin.. dediğim zaman,
-Abi senin
casusunmu var? Ben mi takip ediyorlar? Diye sorardı. Halbuki küçük yede yabancı
olduğundan nereye gitse hemen tanındığının farkında değildi.
Hükümet
Konağı’nın son katında bulunuyorduk. Bizim olduğumuz katta Ziraat Müdürlüğü
(daha sonra İlçe Tarım Müdürlüğü oldu) ve Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü vardı.
Ziraat Müdürlüğü Ev Ekonomistinin odası ile benim odam karşı karşıya idi. Ev
Ekonomisti Mersin’li genç bir kızdı. Biraz ahlaksız olan memure uygun olmayan
kıyafetlerle iş yerine gelir, yanına toplanan kendisi gibi ahlaksız kişilerle
uygunsuz ve kahkahalı konuşmalar yapılır, yapılan konuşmaların çoğu benim
odamda rahatlıkla duyurulurdu. Bu konuşmaların konusu da bazan ben olurdum.
Onun yanında ahlaksız memureler konuşurken ahlıksız erkek memurlarda benim
yanıma gelir, onu bana bitirmek için ne gerekiyorsa yaparlar, beni kızdırmaya
çalışırlarsa da başaramazlardı. Bana geldiklerine ben soğuk kanlılıkla:
-Düğür gidin,
bana isteyin! Derdim.
Tabi kimse
cesaret edemezdi. O da kendisine gelenleri benim yanıma gitmelerini ister,
fakat bayan memureler benim ciddiyetten taviz vermediğimi bildikleri için asla
bana bir şey söyleyemezler, onun yanında konuştuklarıyla kalırlardı. O da benim
oturduğum mahallede oturuyordu ve kız kardeşiyle birlikte kalıyordu. Eve de iki
yol vardı. O hangisinde giderse ben diğerinde giderdim. Kendisini Afyon
Valisinin koruyup kolladığı söyleniyordu. Onun için ona kimse karışamıyor,
keyfine göre haraket ediyordu. Ziraat Teknisyenlerinden iyi niyetli olan Ziya
ve Abdullah Beyler benim hakkımda konuşanları bana bildiriyorlar ve dikkatli
olmamı istiyorlardı. Onların benden ziyade bir din adamını tuzağa düşürüp alay
konusu yapma niyetleri vardı. Memure ahlaksız olduğu için onun açısında bir
sorun yoktu. Hakkımda konuşulanların çoğunu bizzat duyduğum için ben de
ciddiyetimden taviz vermiyordum. Kimse de beni kızdıramıyordu. Ben daha önceki
okul tecrübelerimden çok iyi biliyordum ki, kızmam birçoklarının eğlencesi
olmamdan başka bir şeye yaramayacaktı.
Bir defasında
bir memur yanıma gelmiş, bana Maliyede çalışan bir memureyi münasip görmüştü.
İlle bana onu isteyeceklerini söylüyordu. Ben de masamda kalktım. Adamın koluna
girerek:
-Hadi beraber
gidelim, onu bana iste! Diyerek beraber yürüdüm. Bir alt katın merdivenlerinin
başına geldiğimizde diğer memurlar da toplanmış bize cesaret vermeye
çalışıyorlar, bizle eğlenmek istiyorlardı. Millete temaşaa lazımdı.
Merdivenleri inmeye başlayınca memur arkadaş çekinmeye başladı. Ben hiç
bozuntuya vermeden ve kolunu da bırakmadan Maliye katına kadar indik. Bana
bitireceği memurenin odasına yönelince iyice çekinmeye başladı. Ben de
memurenin odasının önüne kadar kendisini bırakmadım ve ciddiyetimden de taviz
vermedim. Tam odanın önüne gelince
kolunu bıraktım. Bana onu isteyecek olan memur hemen kaçmaya başladı.
Bizi takip eden diğer memurlarda ona gülmeye. Benimle alay etmek isterken
kendisi alay konusu olmuştu.
Bu olaydan
sonra artık beni kızdıramayacaklarını anladıklarından aynısını Ev Ekonomisti
için isteyemiyorlar, bir dakılıp geçiyorlardı. Odalarımız da karşı karşıya ve
kapılarımızda daima açık olduğundan benim odada konuşulanları o duyuyor, onun
odasında konuşulanlarıda ben duyuyordum.
Hükümet Konağına taşındığımızdan birkaç ay
sonra Afyon Valisi Hükümet Konağına teftişe geldi. Hükümet Konağını geziyor,
dairelere bakıyordu. Çalışanlarla da sohbet ediyordu. Sıra bizim daireye geldi.
Müftü Bey Kur’an Kursu’nda okuyanlara ders verdiği ve Valinin gelişinde haberi
olmadığı için dairede yoktu. Kendimi memur olarak tanıtmama rağmen Vali Bey:
-Sen
Müftümüsün? Diye sordu. Ben de:
-Hayır,
Memurum deyince bana:
-Şöyle bir
arkanı dön bakalım? Dedi. Ben de döndüm. Bana:
-Niye traş
olmuyorsun? Git traş ol! Dedi ve çekti gitti.
Vali Bey böyle
konuşurken hemen arkasında duran Kaymakam Bey yere bakıyordu.
Valinin
söylediklerini herkes duyduğu için memurların kılık-kıyafet ve traş durumları
yeniden gözden geçirilmeye başlandı. O zaman öğrendim ki Hükümet Konağı’nda
traşı ve kılık kıyafeti benden düzgün hiçbir memur yoktu. Üzerimde Bolu’da
Kurstayken İstanbul’a gezmeye gitttiğim zaman İstanbul’da aldığım güzel bir
takım elbise vardı. Ben traş olalı da üç gün olmuştu. Valinin Din Adamları’na
açık düşmanlığı olduğu için beni küçük düşürmeye çalışmış, benden başkasının da
traşıyla ilgilenmemişti.
Vali bey
Hükümet Konağını teftişini bitirip Afyona hareket edince makamına dönen
Kaymakam Bey beni odasına çağırttı. Odasına girdiğim zaman bana öfkeli olduğu
belliydi. Beni görünce hemen:
-Ne zaman traş
oldun? Diye sordu. Ben de:
-Üç gün oldu
efendim. Diye cevap verince:
-Git güzelce
traş ol! Diye kızdı. Ben çıkmak için döndüğümde:
-Müftü Bey
yanıma gelsin! Diye seslendi. Ben kapıda çıkarken de kendi kendine:
-Senin gibi
Valinin... diye konuşuyordu.
Daireye gelip
Müftü Halil İbrahim Bey’i yanına gönderdim. Kaymakan Müftü Bey’e “Memuruna
kızdım. Ona söyle gidip kafasını kazıtmasın. Valinin yanındayken bakmamıştım.
Traşında herhangi bir sorun yok.” Demiş. Müftü de bana;
-Boşver
Valiyi.. Traş falan olmana da lüzum yok. Dedi. Bizde böylece Valinin denetiminde
geçmiş olduk. Öğrendiğimiz se adamım Din Düşmanlığı oldu. O Kaymakam da bu
yazıyı yazdığım zaman büyük bir ilimizin Valisi olmuştu.
Şuhut'ta Ankara'ya gidip tayinimi naklen Adana-Düziçi'ne çıkartınca Şuhut yerine köye geldim. Geldim ki evde düğün hazırlıkları var. Bayrak dikilmiş, kardeşim Hasan bekleniyormuş ben gelmişim. Babam:
-Biz Hasan'ı bekliyorduk! sen geldin! dedi.
Ziya Ağabeyim olayı kısaca anlattı. Kardeşim Hasan Malatya'da İmamdı, bizim köyde de nişanlı idi. Bende nişanlıydım. Görev yaptığı köyde kızlar kendisine mektup yazıyormuş, o mektuplardan birisini de babasına yollamış ve kendisine düğün kurdurmuş. benden küçük olduğu için de bana haber vermek istememişler, ben tesadüfen gelmişim. Benim düğünde iki ay içinde yapılacakmış vs. bir sürü tutulmayan boş vaatler.. Ağabeyim Hasan'ın göndermiş olduğu mektubu bana verdi. Mektubu okudum. Hem ifade olarak, hem de yazı olarak bir ilkokul mezununun yazısına ve ifadesine benzemiyordu. A harfi üç yerde matbaa a'sı olarak yazılmıştı. Ziya Abime gösterdim ve sordum:
-Sen yılların İlkokul Öğretmenisin, senin böyle yazı yazan taleben var mı?
-Yok! dedi ve ekledi:
-Ben buna hiç dikkat etmemiştim.
Kardeşim Hasan geldiğinde kendisine çaktırmadan olayı birkaç defa anlattırdım. Anlatırken de kendisine çaktırmadan müdahale ederek mektubun geliş şekillerini her defasında farklı söylettim. Mektup kah pencereden, kah kapıdan veya çocuklar eliyle gelmişti. Adam açıkça yalan söylüyordu.
Ben Hükümet Konağında çalışıyordum. Yüzlerce çalışan olduğundan bu konuda beni asla kandıramıyorlardı. Kendimle de dalga geçirmediğim gibi bunları çıkar malzemesi de yapmamıştım. Kendi babasını ve kardeşlerini kandırdığını zanneden kardeşim sadece kendisini kandırmış ve ahlaksızlığını ortaya koymuştu. Bir süre sonra da gerçek ortaya çıkmıştı: Babasını ve Ağabeylerini inandırmak için eşiyle anlaşmış ve o mektubu da köyünün dikiş nakış hocasına kendisi yazdırmış, onu da babasını ve bizleri kandırmak için kullanmıştı.
Ben kendi kardeşim bu kadar ahlaksız olduktan sonra, Hükümet Konağında bana tuzak kurmaya çalışan ahlaksızlara gerçekten söylenecek bir söz bulamıyorum. Kardeşimin yalanına inan Ağabeylerimin aptallıklarına da söyleyecek bir söz bulamıyorum. Zira ağabeylerimin girişimi olmasa Babamın hiçbir şey yapmayacağını çok iyi biliyorum. Ben de en büyük aptalım ki kardeşim Hasan'ın düğün masraflarını da ben ödedim. Ben evlendiğim zaman da verilen sözlerin hiç birisi tutulmadığı gibi hiç birisi de bana yardım etmedi. Eden de karşılığını almasına rağmen it gibi ürümesine devam etti.
Şuhut'ta Ankara'ya gidip tayinimi naklen Adana-Düziçi'ne çıkartınca Şuhut yerine köye geldim. Geldim ki evde düğün hazırlıkları var. Bayrak dikilmiş, kardeşim Hasan bekleniyormuş ben gelmişim. Babam:
-Biz Hasan'ı bekliyorduk! sen geldin! dedi.
Ziya Ağabeyim olayı kısaca anlattı. Kardeşim Hasan Malatya'da İmamdı, bizim köyde de nişanlı idi. Bende nişanlıydım. Görev yaptığı köyde kızlar kendisine mektup yazıyormuş, o mektuplardan birisini de babasına yollamış ve kendisine düğün kurdurmuş. benden küçük olduğu için de bana haber vermek istememişler, ben tesadüfen gelmişim. Benim düğünde iki ay içinde yapılacakmış vs. bir sürü tutulmayan boş vaatler.. Ağabeyim Hasan'ın göndermiş olduğu mektubu bana verdi. Mektubu okudum. Hem ifade olarak, hem de yazı olarak bir ilkokul mezununun yazısına ve ifadesine benzemiyordu. A harfi üç yerde matbaa a'sı olarak yazılmıştı. Ziya Abime gösterdim ve sordum:
-Sen yılların İlkokul Öğretmenisin, senin böyle yazı yazan taleben var mı?
-Yok! dedi ve ekledi:
-Ben buna hiç dikkat etmemiştim.
Kardeşim Hasan geldiğinde kendisine çaktırmadan olayı birkaç defa anlattırdım. Anlatırken de kendisine çaktırmadan müdahale ederek mektubun geliş şekillerini her defasında farklı söylettim. Mektup kah pencereden, kah kapıdan veya çocuklar eliyle gelmişti. Adam açıkça yalan söylüyordu.
Ben Hükümet Konağında çalışıyordum. Yüzlerce çalışan olduğundan bu konuda beni asla kandıramıyorlardı. Kendimle de dalga geçirmediğim gibi bunları çıkar malzemesi de yapmamıştım. Kendi babasını ve kardeşlerini kandırdığını zanneden kardeşim sadece kendisini kandırmış ve ahlaksızlığını ortaya koymuştu. Bir süre sonra da gerçek ortaya çıkmıştı: Babasını ve Ağabeylerini inandırmak için eşiyle anlaşmış ve o mektubu da köyünün dikiş nakış hocasına kendisi yazdırmış, onu da babasını ve bizleri kandırmak için kullanmıştı.
Ben kendi kardeşim bu kadar ahlaksız olduktan sonra, Hükümet Konağında bana tuzak kurmaya çalışan ahlaksızlara gerçekten söylenecek bir söz bulamıyorum. Kardeşimin yalanına inan Ağabeylerimin aptallıklarına da söyleyecek bir söz bulamıyorum. Zira ağabeylerimin girişimi olmasa Babamın hiçbir şey yapmayacağını çok iyi biliyorum. Ben de en büyük aptalım ki kardeşim Hasan'ın düğün masraflarını da ben ödedim. Ben evlendiğim zaman da verilen sözlerin hiç birisi tutulmadığı gibi hiç birisi de bana yardım etmedi. Eden de karşılığını almasına rağmen it gibi ürümesine devam etti.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder