28 Aralık 2013 Cumartesi

NURDAĞI : BABAMIN AVUKATI


NURDAĞI: BABAMIN AVUKATI
 
            Eski adı Kömürler olan Nurdağı, ben Kahramanmaraş’a okula giderken küçük bir köyken Adana’dan doğu illerine giden yol güzergahı üzerinde Nurdağlarını aşınca Adana-Gaziantep ve Hatay-Kahramanmaraş yollarının kesiştiği dörtyol çevresinde kurulmuş ve 1991 yılında İslahiye’den ayrılmış küçük bir İlçe’ydi. İlçe olunca adı Kömürler yerine Gavurdağları’nın yeni adı adı olan Nurdağın’nda almıştı. Benim Köyüm olan Kızlaç Köyü’ne sekiz km. mesafedeydi. Kızlaç Köyü Adana-Gaziantep yol güzergahında olduğu için ulaşım rahattı. Bizim ve köylülerimizin arazileri ve bağları Nurdağı sınırları içerisinde kalmıştı.
Nurdağı yeni İlçe olmuş, Benimde tayinim naklen Nurdağı’na çıkmıştı. Bende İslahiye’de mutemet olduğumdan maaştan sonra Cuma günü bazı işler için Nurdağı’ne gelmiş çalışıyordum. Nurdağı’na o zaman Adana Sabancı Camiini yaptıran Adana Müftüsü olan Süleyman Tekin’in oğlu Ramazan Tekin Müftü olarak atanmıştı.  Bende onun Maaşını yapmak üzere gelmiştim. Müftülükte çalışıyordum. İslahiye Müftüsü de namazdan sonra Nurdağ Müftülüğüne gelmişti. Yanında Emekli İmam Yahya Bayraktar vardı. İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı yeni Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin’e benimle ilgili bu gün bile hatırlamadığım bazı şeyler anlatmış. Nurdağı Müftüsü beni odasına çağırdı ve İslahiye Müftüsünün anlattıklarını aktardı. Aramızda tartışma çıktı.
İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı yalan söylüyordu. Bende kendisine yalan söylediğini ve işin doğrusunu söyledim. Yalanının ortaya konması kendisini rahatsız etmişti. Bana:
-Kardeşlerin bile senden memnun değil! Senin yaptıklarını beğenmiyorlar!.dedi.
Bende yalan söylediği için kızmıştım:
-Kardeşlerimden sana ne! Diyerek çalıştığım odaya geçtim.
Nurdağı Müftüsü Ramazan Tekin yanıma gelerek:
-Müftü’den özür dile!. Dedi. Ben:
-Dilemiyorum!. Yalan söyleyen adamdan niye özür dileyeceğim!. Dedim.             Müftü Ramazan Tekin ısrar etti ama yine özür dilemedim. Ben işimi yapmaya devam ettim.  Bir süre sonra onlar gittiler. Bende mesaim bitince Motorsikletimle köye gittim.
Babama:
-İslahiye Müftüsü birşeyler diyor. Pazartesi gel bakalım ne diyor?. Bir konuşalım dedim. Akşam köyde kaldım. Cumartesi İslahiye’ye döndüm.
Pazartesi günü ben İslahiye’den ayrılma işlemlerimi yaparken babamın yarine köydeki Kur’an Kursu Öğreticisi olan Mehmet Ağabeyim geldi. Beni hiç dinlemedi. Müftü Ali Yazıcı’nın onun arkamdan konuşmaları nedeniyle beni suçlamaya çalıştığını biliyordum. Müftü’yle konuşup Kaymakam’a gitti. Kaymakamlıkta bir telefon geldi. Kaymakam Mehmet Ali Ulutaş Ağabeyimi makamında kovup, telefonla beni açığa aldırmıştı. Bana yüklenecek suç arandı. Mutemet olduğumdan Maaşları ben dağıtıyordum. Cuma günü Nurdağı’na giderken maaşını almayan arkadaşlar olduğundan kalan maaşları sayarak ve tam olarak Müftü Ali Yazıcı’nın bilgisi dahilinde kasanın anahtarıyla diğer memur Ahmet ÇİN’e vermiştim. O da Cuma günü paranın bir kısmını dağıtmış, hafta sonu memleketi Yayladağı’na gitmiş, Pazartesi gününe idari izin almıştı. Kasa anahtarıda kendisinde olduğu için bazı kişilerin Maaşı kasadaydı. Kaymakam beni “Kasadaki Maaşı” yemekle suçladı. Açığa; Kasadaki mevcut parayı yemekle suçlanarak alınmıştım. Daha sonra altı kişinin maaşının kasada olduğunu, sadece bir kişinin maaşnı aldığı halde imzasının olmadığını, toplamda 7 kişinin maaşını yemekle suçlandım.
Açığa alındığım zaman Mehmet Ağabeyim herkesten önce benim para yediğimi, bu nedenle açığa alındığımı herkese anlatmaya başladı. Kimseye kendimi inandıramıyordum. Herkes Mehmet Ağabeyimin yalanına inanıyor, benim “para kasada duruyor” sözüme kimse itibar etmiyordu.
Açığa alındığım için hakkımda soruşturma başlatıldı. Nurdağ Müftüsü Ramazan Tekin hakkımda  yazı yazarak Nurdağı tayinimi durdurdu. Daha sonraları:
-Ben Diyanet’in değirmen taşıyım. Adam öğütürüm! Diyerek Ahlaksız ve Allahsız olduğunu ispat edecekti.
Yıllar sonra yazmış olduğu o iftira yazısı elime geçmekle kalmamış, Savcılığa suç duyurusu ve iftira belgesi olarak gitti. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi emsal bir kararla Türkiye’yi mahkum ederek suçun işlenildiği değil, öğrenildiği tarihin esas alınması gerektiğine karar vermişti. Ben de yasal olarak o iftira yazısını 2012 yılı Aralık ayında aldığımdan gereğinin yapılması için diğer iftira evrakları ile birlikte önce Diyanet’e gönderdim. Diyanet görevini yapmayıp, iftira atan Müftülerini koruma yolunu seçince de Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i de işin içine katarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına Cezai İşlem için suç duyurusunda bulundum. Soruşturma devam etmektedir.
İslahiye’de Memurluğun yanında pazarlama işi de yapan, durumu iyi olan bir memurdum. Düziçi’nde memurken evlenmiş, Babamın vaadini tutmaması üzerine sıkıntılarla borcumu ödemiş ve bir süre ailemden uzak durmuştum. Bu arada pazarlama işi de yaparak biraz para kazanmış arsa alarak ev yapmaya karar vermiştim. O zaman hazır parayla alacağım arsayı Babama göstermiş, rızasını almak istemiştim. Babamın :
-Oğlum. Kardeşini everek ben sana Nurdağı’nda daha iyisini alarım!. Demesi üzerine arsa alımında vazgeçip kardeşimin evlenmesine çalışmıştım.
Kardeşimin düğününden sonra Babam yine vaadini tutmamış, beni sıkıntıya sokmuştu. Hatta o zamanlar köyde Kurs Öğreticiliği yapan ağabeyimin kışkırtmasıyla evime gelip benden hesap sormuştu. Hesap defterini kendisine verince incelemiş, işi bitince :
-Benim paramda yoktu, everecek oğlum da yoktu!. Sen everdin sen öde!!!.
Diyerek evimi terketmişti. Daha sonra yapılan görüşmelerde büyük Ağabeyim ayda Elli lira yardım sözü vermişse de köydeki ağabeyimin tutumu nedeniyle hepsine rest çekip evimdeki Televizyon ve Buzdolabımı satarak kardeşimin borçlarını kapatmıştım. Bir süre kardeşime maaşını vermemek istediysem de diğer kardeşleri yardım etmediğinden yine ben yardım etmiştim. Yine ailemden uzak kalarak bir yıl içerisinde kendimi toplamıştım. Babam yine bana gelerek bu sefer borç istemeye başlamıştı. Bende önceki durumlarımı düşünerek kendisine her ay düzenli olarak “Borç” vermeye başlamıştım. Benden her ay düzenli olarak maaşımın yarısını borç alan Babam gidip diğer oğullarına da “Mustafa borçlu” diye para alıp onları da yiyormuş. Benim adıma babalarına para veren kardeşlerimde başta Mehmet ağabeyim olmak üzere atıp tutuyorlarmış. İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı’nında Nurdağı’nda “Kardeşlerin senden memnun değil” derken kasdettiği buyumuş. Halbuki benim aptal ağabeyim arkamdan İtler gibi üreceğine gelip bana insan gibi söylese hiçbir sorun yaşanmayacaktı. Ben iftiraya uğrayıp sürgün gitmeyecektim.
İslahiye’de pazarlamanın yanında birde “TÜRKDAV” isimli Türkiye Kalkınma ve Dayanışma Vakfı’nın temsilcisi olarak görev yapıyordum. Bana güvenen birçok üyem vardı. Nurdağına tayinim çıktığı zaman Vakfa göndermem gereken parayı bulamıyordum. Mevcut parayı kaybetmiştim. Müftü’de paranın kasada olduğunu bildiği için hakkımda bu konuda konuşmaya bana bu konuda saldırmaya başlamıştı.
Ankara’ya Vakfın Merkezine gittim. Elimdeki Vakfa ait tüm evrakları teslim ettim. Olan borcumuda kapattım. Bu arada aidat makbuzlarından birinin iki yaprağının kopmuş olduğunu farkettik. Onun içinde ikibin Liralık senet istediler. Bende “İcraya verirsiniz” diyerek vermedim. Yapılan görüşmede alacaklı kişiler çıkabileceğni ileri sürerek “Müslüman” olduklarını, hak yiyemeyeceklerini söylediler. Özellikle Vakfın Başkanı olan Avukat Mevlüt Saygın “ben Müslümanım” diye bana teminat üstüne teminat veriyordu. Nihayet Beşyüz Liralık bir senette anlaştık.  Adamın Dini ve Allah’ı para olduğu için on gün geçmeden teminat senetlerimin icra yazısı geldi. Bende ödemedim. Kardeşim ödemek istediyse de onada ödetmedim. Maaşımdan yavaş vayaş kesildi. Sürgün giderkende maaş nakil ilmuhaberime işledim.Meğerse Müftü Ali Yazıcı’nın isteği doğrultuda beni İcraya vermişler. Evi taşımadan ve herşey bittikten sonra da o paraya da ulaştım. Parayı toplayıp üyelerin listesini yaptıktan sonra listenin bir suretine sarmış, diğer listeninde üzerine Kitaplığa koymuşum. Her nasılsa para sarılı halde Kitaplığın arkasına düşmüş ve sıkışmış. Evi taşımadan önce kitaplık boşaltılınca da parayı buldum ama yapacak bir işlemde kalmamıştı. Hesap kapatılmış, teminat senedim icraya verilmişti.
Bu gün itibariyle; TÜRKDAV emekli yapacağını vaad ettiği binlerce kişiyi dolandırmış, sitesini kapatmış, malları hacizli bir vaziyette olduğunu üzülerek öğrendim. Müslümanları “Aptal” yerine koyan “Allah’sızların sonu” diye de düşünmeden edemedim.
Soruşturmada bordroda yedi imzasız kişi, kasada altı kişinin maaşı vardı. O zaman Merkezde olan ve Müftülük Binası altında Kırtasiye dükkanı bulunan, everdiğim kardeşimin hanımının ağabeyi ve köylüm olan, her zaman kendisini desteklediğim Şaban Karagöz’ün maaşını aldığı halde imzası yoktu. Daha doğrusu Maaşını dükkanında ben verdiğim için bordroya imza atmamıştı. Soruşturmada maaşı kasada olan personel benim maaş yediğime inanmadıkları yönünde ifade vermelerine rağmen, maaşını alan Şaban Karagöz Müftü Ali Yazıcı’nın telkiniyle maaşını almadığını, benim maaşını yediğimi iddia etmişti.
Soruşturma başladığı zaman ben Soruşturmamı yapan Kaymakamlık memuru Nusrettin Atasever’e bu konuyu mahkemeye taşıyacağımı söyleyince beraber Kaymakam M.Ali Ulutaş’ın yanına gittik. Nusrettin durumu kaymakam’a anlatınca Kaymakam bir süre düşündükten sonra:
-O aptal senin Ağabeyinmiş. Sana baban bakıyormuş, borcun hiç bitmiyormuş. Sen olayı Mahkemeye taşırsan bende “ağabeyin bana makamımda tehdit ve hakarette bulundu” diye içeri aldırırım. Senin ve onun memurluğunu bitiririm. Şimdi git iyi düşün...
Biz makamdan çıktık. Nusrettin’in odasına geldik. Nusrettin aldığı tüm ifadeleri önüme atıp:
-Şaban’dan başka yalan söyleyen yok. Onun yalanıyla da bir şey olmaz. Sen “memuriyeti bırakırım” diyorsun ama abinde memurmuş. Kaymakam onu içeri aldımı hiçbirşey yapamayız. Sen iyi düşün..
Ben ifadelere bakarken Nusrettin birden titremeye başladı. Adam kitlenmişti sanki. Ben şaşırmıştım. Hemen elimdeki kağıtları bırakıp onun nefes almasına yardım etmeye çalışıyordum. Bir süre sonra titremesi durdu. Başka gelenler olmuştu. Ben dışarı çıktım. Nusrettin’i de hastaneye götürdüler. Oysa ben ifade vermeye gelmiştim. Nusrettin “Sinir Krizi” geçirdiği için ifade veremeden Kaymakamlıktan ayrıldım.
Durumu gelip köyde Babam’a anlattım. Babam: Mehmet Abine zarar verme. O sana yardım etmek için Kaymakama gitti. O senin iyiliğin için gitti. Kaymakam abine zarar vermesin. Diyordu. Babam öyle diyordu ama benim para yediğimi her önüne gelene anlatan da Mehmet Abimdi. Herkes de her nasılsa bana değil ona inanıyordu.
Bir hafta sonra gelip ifademi verdim. Paranın kasada olduğunu, suçlamaları kabul etmediğimi bildirdim. İmam Şaban Karagöz’e de yalan ifadesini okuduğumu asla söylemedim. O ifadesinin bir suretini de alıp kitaplarımdan birinin içine koymuştum. O kitap hala duruyorsa birgün elime geçer, zira kitaplarımın çoğu yok oldu. Aslında bu yalanı Bekir Şen adlı bir İmama söyletmek istemiş, benim öğrenerek engellemem nedeniyle söyletememişti.
Ailemde Müftü Ali Yazıcı’nın Allahsız ve Ahlaksız tutumu nedeniyle, Babam ve kardeşlerim para kasada olduğu halde diğer altı kişinin maaşını ödemişti. Fazladan da Ahmet Adıgüzel adındaki bir İmam arkadaştan aldığım Sekizyüz Mark motorsiklet borcumu ödemiş, mallarıma da el koymuşlardı. Mallarıma el konması çok ağırıma gitmiş, kasadaki parayı alınca da eşime bile söylememiştim.Ahmet Adıgüzel, Müftü Ali Yazıcı’nın baskısıyla aldığı parasını aşağıda tekrar bana vermek istemişse de ben almamıştım.
Nurdağı tayinim durdurulunca İslahiye’de sekiz ay hiçbir iş yapmadan maaş almıştım. Mesane rahatsızlığım yedi sekiz aylık bir tetaviden sonra olumsuz sonuçlanınca da operasyon kararı vermiş, 1992 yılında kapalı bir operasyon geçirerek Akdeniz bölgesinden Karadeniz Bölgesine “Sürgün” edilmiştim. Kastamonu Çatalzeytin’e sürgü edilmiştim. Tayinim çıkınca gittim. İki ay çalıştıktan sonra bir ev kiralayarak gelip çocullarımıda götürmek istedim. Bir ay izin akarak memleketime geldim. Geri dönmeden bir gün önce evin damında beni hesaba çekmek istediler. Babam, Ziya Ağabeyim, Mehmet Ağabeyim ve Ben.
Ben, Mehmet Ağabeyimin gelerek evimdeki Elektronik Eşyalarımı alınca alfallamış, ama sesimi çıkarmamıştım. Düziçi’ne gidip diğer Kardeşlerime bunun ne olduğunu sorunca : Mehmet Ağabeyimin kendilerine geldiğini, benim hesabımı bilmediğimi idda ettiğini, borcumun hiç bitmediğini, bu nedenle babamın benim için sürekli kendilerinden para istediğini ve aldığını söylediler. Durum anlaşılmıştı. Benden geri ödemek için borç alan ama geri asla ödemediği gibi aldığını da bu gün bile inkar eden babam, kardeşlerime benim “Borçlu” olduğumu söyleyip para alıyor, aldığını da yediği için benim haberim olmuyormuş. Benim yüzüme de bir şey söylemedikleri için arkamda köpekler gibi ürüyorlarmış da benim haberim yokmuş. İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı’nın kasdettiği olay da buymuş.
Mehmet Ağabeyimde Babama:
-Mustafa borçlanmış, borcunu ödemeye çalıştıkça daha çok borçlanmış, durum bu hale gelmiş diye anlatıyordu. Babam da ona inanıyordu. Halbuki benim o zaman karşılıksız hiçbir borcum bulunmuyordu. Durumum da gayet iyi idi.
Konuşmaya Mehmet Ağabeyim başladı. Babam ancak bana yardım ediyormuş da, Babamın diğer oğulları varmış da. Bana yaptıkları en hafif tabirle hayvanlıktı.
Bu gün bile babamın malını köküyle yiyen kendisi halbuki. Babamın bağı, tarlası hep kendinin elinde. Sanki babamın başka oğlu yok. Babama bakmak şartıyla babamın evinin yerine kendisi ev yapmıştı... Tepem atmıştı. Mehmet Ağabeyime :
-Sen Babamın Avukatımısın? Diye sordum. Mehmet Ağabeyim:
-Avukatıyım! Diye cevap verdi. Ben:
-Çıkar damganı da göreyim!  O zaman sustu.
 “Rest çektinden” sonra Babama dönüp:
-Ben seni hangi oğluna para diye gönderdim?. Sen bana hangi oğlunda para getirdin? Diye sordum. Babam ancak:
-Benim parak yok.. diyebildi.  Bir daha da konuşmadı. Ben babama dönüp:
-Bırak sana karşılıksız verdiğimi, geri öderim diye aldığının yarısını değil, çeyreğini verseydin ben bu sıkıntıları yaşamazdım. Ben gurbete gidiyorum. Size para vermem. Benim kimseye, hiçbir oğluna borcum yok. Ben seni kimseye para diye göndermedim. Sende bana kimseden para getirmedin. Bu mesele seninle oğulların arasında...
Bu ve buna benzer bir konuşma yaparak, benim kendisine yardımcı olmaya çalıştığımı ama kendilerinin bana sıkıntı olduklarını, ben birlik olmaya çalıştıkça kendilerinin farklı tutumu nedeniyle başaramadığımı, benim  artık aralarında ayrılıp gideceğimi, akılları varsa birlik olmalarını tavsiye ettim.  Ben görev aldıktan sonra benden sonrakilere yardımcı olmaya çalıştığımı, yapabileceğimi yaptığımı, karşılığının bu olmamasını anlatmaya çalıştım.
Benim artık gurbete gideceğimi, benim para yemediğimi ama kasadaki parayı yemekle suçlandığımı, bunu asla unutamayacağımı, yardım ettiğim insanların bırakın bana destek olmayı arkamda olmadık lafları söylediğini, laf duymadık kulağımın dibinin de kalmadığını anlattıktan sonra:
-Tüm bu yaşananlar zamanla unutulur. Geriye yapılan iyilik ve kötülükler kalır. Ben bu kötülüğü hayatım boyunca unutmam. Aklınız varsa birlik olun. Ben aranızdan gidiyorum. Siz birlik olun. Ben çocukluğumdan beri rahatsızım. Gurbet ele çıkıyorum. Neyle karşılaşacağımı Allah bilir!. Ben bir cenaze falan olmazsa dört yıldan önce dönmem. Dedim.
Karşımda hiç sestenmediler. Ziya Ağabeyim hiç konuşmadı. Babamda konuşmadı. Sadece Mehmet Ağabeyin sabahleyin Çatalzeytin’e giderken elimi sıktı:
-Bu kadar sert olma ede! Dedi.
Başka bir şey söylemeden çekti gitti. Babam ve Annem  tarlaya indiler.Bizde arkalarında indik. Annem bana elini verdi, babam elini de vermedi. Ben de çocuklarımı alıp çekip gittim. Yanımda o zaman çocuk olan yeğenim Abdulkadir’den başka kimse de yoktu.
Ben bu ayrılıştan sonra dediğim gibi dört yıl sonra ancak Mustafa Dayımın cenazesinde memlekete geldim. Tayinimde Kastamonu Çatalzeytin’de Ankara Bala’ya çıkmıştı. Aramızdaki soğukluk hiçbir zaman gitmedi. Bir araya gelip konuşsakta  aramızda kardeş muhabbeti eskisi gibi olamadı. 1995 yılında böbrek rahatsızlığım netleşince iki yıl kadar tedavi görüp,  yurt dışında ilaç getirtmek zorunda kalmıştım. Kendi paramla getirttiğim için maddi olarak bitince Ziya Ağabeyime telefon ettim. Durumu anlatıp para istedim.
Ziya Ağabeyim durumu babama bildirmiş. Babam da diğer oğullarını arayarak bu defa benim için oğullarını harakete geçirmiş. İlk etapta üç maaş tutarında bir yardım geldi. Daha sonra diğer akrabalarda yardım gönderdiler. Yurt dışında önce Dörtyüz Alman Mark’ına daha sonra İkiyüz Alman Mark’ına gelen ilaç, havaalanının Emniyet Amiri Ahmet Bey vasıtasıyla reçeteyi Almanya’ya yollayıp Türk Hava Yolları pilot veya hosteslerine aldırınca Altmışyedi Alman Markı’na geldi. İki veya üç defa bu şekilde ilaç getirttikten sonra Ankara İbni Sina Hastanesi Üroloji Profosörü Yusuf Ziya Müftüoğlu tarafından hastaneye yatırılıp mesaneden kapalı ameliyat oldum. Benimle birlikte kızım Ümmühanı’da yatarak tedavi gördü. Ameliyattan sonra Prof. Yusuf Ziya Müftüoğlu bir akşam beni odasına çağırdı. Hayatım boyunca uygulamaya çalıştığım öğütlerde bulundu. Çıkarttığı “Diyabetes İnsipedus” raporunun süresi iki yıl sonra dolunca dödüğümde  kendisi emekli olmuştu. Dediği gibi onüç yıl sonra kalan tek böbreğimde çalışamaz oldu ve “Diyaliz Hastası” oldum.
Allah’ın takdirine bakın ki, o zaman Müftü Ali Yazıcı’nın telkiniyle yalan ifade veren Şaban Karagöz’ün bir süre işleri iyi gittikten sonra ters dönmüş, kendi canını kurtarmak için İmam-Hatiplikten istifa ettirilmişti. Müstavi addedense ne yazıkki kendisine yalan söyleten Müftü Ali Yazıcı olmuştu. Kendisini ben bile kurtaramamıştım. 1999 yılında Amcamın oğlu Mehmet’in (Kaynı olur) ricasıyla tayinini Bala’ya almak istemişsem de müstafi yazısı tayin yazısından önce Diyanet İşleri Başkanlığı’na ulaştığı için benim Müftü Vekili olarak yaptığım teklif iade edilmişti. Bu gün Hac ve Umre Organizasyonu ile uğraşıyor. Diyanetle de rekabet ederek çalışıyor. Yine de babama göre benden iyi Müslüman!.
Ali Yazıci beni görevden attıramayınca “Sen Hayvansın” diye hakarette bulunmuştu. 2000 yılında Mekke’de karşılaştık. Karşıma Gaziantep Kafilesinde Kafile Başkanı olarak çıktı. Ama bir süre sonra yanıma gelen bir  Kurbanlık Koyun satıcısının anlatımıyla hacıların kurban parasının yarısından fazlasını cebine atan, hemde ekip halinde İl Müftüsü ile birlikte hacıların parasına tenezzül eden bir “Hayvan” olduğunu öğrendim.
Oğlumun kazasından sonra tayinimi Osmaniye-Kadirli’ye çıkartmış,  evimi de getirmiştim. Oğlumla Bahçe’de akrabaları gezdikten sonra Mehmet Ağabeyimin evine de geldik. Her nasılsa söz dönüp dolaşıp eski günlere geldi. Mehmet Ağabeyim bana:
-İslahiye’de senin için ben bir altın zarar ettim. Bana bir altın borçlusun! Benim bir altınımı öde!
Ben adamın evine misafir gelmiş, kendisi zarar görmesin diye İslahiye’de yemediğim parayı üstlenmek zorunda kalmış, bununla da kalmayarak tüm eşyalarımı dağıtmış, kurulu evimi yok etmiştim. Kendisi söylediği yalanla benim evimi dağıtmıştı. Ben kendisinden hesap soracakken kendi benden hesap soruyordu. Ben sinirlenmiş bir süre bağırıp çağırdıktan sonra:
-Benim zararımı kim ödeyecek!. Sen bana verdiğin zararı neyinle ödeyeceksin! Diye bağırmaya başladım:
-Senin arkamda konuşmaların yüzünden İslahiye’de sürgün gittim. Diye kızınca:
-Ali Yazıcı benim konuşmalarımı nerden duymuş? Diye konuştu. Ben:
-Sen it gibi üreceksin! Herkes kulağınımı tıkayacak. Sen Konuştuklarının duyulmadığınımı sanıyorsu? Haydi sen bana kaç altın borçluysan öde!
 Ortam bayağı gerilmişti. Abime dönüp:
-Abi sen büyüksün diye sestenmiyorum diye hiçbirşey bilmediğimi mi sanıyorsun. Şerefsizlik etme. Bir daha bu konuyu benim önüme getirme. Sana artık ağır konuşurum...
Sustuk. Bir süre sonra da kardeşim Hasan’ın evine gittik. Artık Aptallığın bu kadarı da fazlaydı. Sen Abin zarar görmesin diye her sıkıntıya katlan. Kendisi seni enayi yerine koysun.
Bu tartışmadan sonra Mehmet abim benim olduğum yerde bu konuyu bir daha konuşmadı. Olmadığım yerde söylediğini de ben duymamazlıktan geldim. Taki, Kadirli Müftüsü Orhan Öncü’nün benim Diyanetle olan İcra davam nedeniyle ağzından bilerek veya bilmeyerek kaçırdığı “sen eskiden de para yemişsin, sicilinde birşeyler var” sözüne kadar.
Bu söz üzerine Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereğince sicilimdeki tüm iftira evraklarını almıştım. Bunun bir suretini derhal Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e göndermiştim. Bir suretini de tamamlanan İcra Mahkemesi sonucunda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru evrakı olarak göndermiştim. Anayasa Mahkemesi İdari soruşturma isteyince de eski İslahiye Müftüsü Ali Yazıcı’nın bulunduğu Dörtyol Kaymakamlığına, eski Nurdağı Müftüsü Ranazan Tekin’in bulunduğu Akçaabat Kaymakamlığına, Ankara İl Müftülüğüne ve Diyanet İşleri Başkanlığına idari soruşturma talebinde bulunmuştum. Ankara İl Müftülüğü ve Akçaabat Kaymakamlığı müracaatıma hiçbir cevap vermemiş, Diyanet İşleri Başkanlığı ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebimi kabul etmediğini gerekçe göstererek Ret etmiş ve bana bir yazı ile bildirmişti. Dörtyol Kaymakamlığı ise Ali Yazıcı’nın dava açılırsa kendilerini savunacaklarını belirten bir cevap vermişti. Benim durumu Hatay Valiliğine bildirmem üzerine Hatay İl Müftülüğünde Ali Yazıcı hakkında bir soruşturma açılmış, kendisi Vaiz olarak Kayseri’ye atanmıştı.
Ziya Abim olanları kabullenemiyor, benim yalan söylediğimi düşünüyordu. Bunu da bana her fırsatta hatırlatıyor, bu soruşturmalarda benim zarar göreceğimi söylüyordu. Bende:
-Olay Yargıda, herşey ortaya çıkacak diyordum. Taki yazın Köyde Mehmet Abimle tartışana kadar. Mehmet Abim Ali Yazıcı hakkında yazdığım yazıları internette okumuş veya kendisine okutmuşlar olmalı ki kendi evinde ikindi namazından sonra konuya girdi:
-Biz internette bir şey okuyoruz. İslahiye de benim yüzümden sürgün gittiğini yazmışsın!. Sen Şaban Hoca’ya da iftira atıyorsun. Sen bunları kafanda uyduruyorsun? Deyince ben:
-Sen kafanda uyduruyorsun!. İslahiye’de senden başka bana para yediğimi iddia eden olmadı. Ali Yazıcı senin aptallığın yüzünden beni sürgün etti. Olay şimdi Mahkemede dedim.
-Kasada para yoktu. Dedi ben:
-Onu Ali Yazıcı söylesin, söyleyebiliyorsa.. Sen görmediğin kasayı ne biliyorsun? Deyince:
-Beni de mahkemeye ver! Diye bağırmaya başladı. Ben:
-Ne diyeceğim Hakime!. Abim Aptal mı diyeceğim? Şabanla ilgili Diyanet’in yazısı da evde duruyor. Gel vereyim. Bakalım kim yalan söylüyor. Kafanda uydurduğun yalanla bana sıkıntı oldun. Allah yıllar sonra bir vesileyle o iftira evraklarını elime verdi. Şimdi Mahkemede....
Ziya Abim aramıza girdi. Tartışmayı kesti. Babam bize bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben kalktım. Bahçeyi dolaştım. Geldim Ziya Abimin balkonuna yattım. Aşağıda benim hakkımda konuşuyorlardı. Benim annemden miras kalan kalp yetmezliği hastalığım nedeniyle iyice şişmiştim. Kalkıp Ziya Abimin yanına geldim:
-Abi, Babamın ilaçlarından kalp ilacı vardı, ondan bana getir. Ben ilacımı almamışım. Dedim. Abimde:
-Git kendin al. Abinle de bir daha tartışma! Dedi
Bende gittim. Babamın kalp ilacından dört tane içtim. Dört tanede cebime koydum her ihtimale karşı. Zira benim ilacım babamın ilacının dört katıydı. Geldim. Ziya Abimin balkonuna tekrar yattım. Bir süre sonra ilacın etkisiyle uyuklamışım.  

Akşam Ziya Abimle yine konuştuk. Abim bir türlü paranın kasada olduğuna inanmak istemiyordu. Bende:
-Mehmet Abim Babama: Mustafa borçlanmış, ödemek istedikçe daha çok borçlanmış, diye benim duyduğum şeklinde anlattı. Babam da ona inanmış deyince abim:
-Bizde öyle biliyorduk dedi.
Bir süre sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye hakkında emsal bir karar vererek suçun işlendiği tarih değil öğrenildiği tarih esas dedi. Benim Dosyamdaki iftira evrakları İcra Dosyasından ayrılarak “Cezai İşlem” yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet başsavcılığına gönderildi. İcra Mahkemesine de Anayasa Mahkemesi “Zaman bakımından yetkisizlik” kararı vererek reddetti. Dosya karar düzeltmeden yeniden Sincan Ağır Ceza mahkemesini dolanıp yüksek tazminatla Anayasa Mahkemesine tekrar gitti. Benim İslahiye dosyam Ankara dosyamla birleşerek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturulmayı bekliyor. 
Bir süre sonra Mehmet Abim babamın benim evimde bulunduğu zaman evime geldiğinde Diyanet’in İslahiye’de maaşını yediğim kişilerin isimleri bulunan resmi yazısını n bir fotokopisini eline verdim. Almak istemediyse de yarın soruşturmada kendisine lazım olacağını söyledim. Zira kendisine iftira attığımı iddia ettiği şaban karagöz’ün ismi o resi yazıda ilk sıradaydı. Yazıyı aldı gitti.
Benim yıllar önce Nurdağı’nda yaptığım tartışma bu gün Diyanet İşleri Başkanının yargılanmasına neden olmuştu. Daha doğrusu yargılanamamasına. Zira; Diyanet İşleri Başkanlığı istisnai memurluklardan olduğundan ve doğrudan Başbakanlık’a bağlı olduğundan incelenmesi,soruşturulmasi, kovuşturulması, yargılanması bizzat Başbakan’ın iznine tabi idi. Yıllardır soruşturma ve kovuşturmalarla uğraşan biri olarak bunu çok iyi biliyordum. Savcılığa müracaat ederek suç duyurusunda bulunuyordum. Savcılık soruşturma ve kovuşturmaya izin alamadığından isteğimi red ediyor, bende itiraz edince dosya Ağır Ceza’ya gidiyordu. Ankara Savcılığına en yakın Ağır Ceza’da Sincan Ağır Ceza olduğundan dosya oraya gidiyor, aynı şekilde Başbakanlıktan izin alınamadığından Ret edilerek geri geliyor. Böylece iç hukuk tamamlanmış oluyordu. Bunları bildiğim için de Avukat tutmaya lüzum hissetmiyordum. Bu usulle de İcra Mahkemesi Anayasa Mahkemesine gitmişti. Oradanda bir sonuç beklemediğimden dosyalarımın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmesinin de önünde bir engel kalmıyordu. İftira evrakları da aynı usullerle Anayasa mahkemesine, akebinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecek. Sonucuna da Diyanet İşleri Başkanı katlansın.

3 yorum:

  1. Bu sağlıklı ve% 100 acil IRUA HASTANE MERKEZİ başvurmalısınız kendi böbreğini satan ciddi kamuoyu Erkek veya Kadın bilgilendirmektir. Biz aşağı yüzünden mali kırmak için para için böbreğini satmak için bir fırsat arıyorlar, böbrek nakli için burada olan hastaların çok şey var ve biz size Böbrek için $ 350,000.00 USD teklif gibi olacaktır. Benim adım i IRUA HASTANESİ MERKEZİ Cerrahi Hastanesi'nde Nöroloji duyuyorum, Doktor Francis Hartley. Bizim hastane Böbrek Cerrahi / nakli ve diğer organ tedavisinde uzmanlaşmış, biz de bir yaşam ve sağlıklı bir donörün ile böbreklerin satın alma ve nakli ile anlaşma. Biz Hindistan'da bulunan, unitedstates, columbia, Bangladeş e.t.c. E-posta: Eğer böbrek satan ilgilenen varsa aracılığıyla bizimle irtibata geçmekten çekinmeyin francishartley619@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. Bu, sağlıklı olan genel kamu Erkek ya da Kadın bilgilendirmek için
    ve% 100 ciddi
    Böbreklerini bağışlarken acilen Dr.
    Johnson, General Hospital'da Nefrolog'um.
    Böbrek nakli için çok fazla hastamız olduğu için
    nedeniyle böbrek para bağışlamak için bir fırsat arıyoruz
    Mali yıkım, Bizim hastanede Böbrek Cerrahisi / nakli uzmanlaşmıştır
    ve diğer organ tedavisi, biz de satın alma ve
    böbrek nakli
    Yaşayan ve sağlıklı bir donör ile. için 800.000 USD
    senin böbreklerin
    böbreğinizi bağışlamakla ilgileniyorsanız, lütfen tereddüt etmeyin
    e-posta yoluyla bize ulaşın; generalhospital121@gmail.com

    YanıtlaSil
  3. Bugün ülkemde nasıl zengin ve meşhur olduğuna dair bir tanıklık veriyorum… Yoksullukla derinden boğuldum ve bana yardım edecek bir bedenim yoktu, aynı zamanda farklı köşelerden yardım aradım ama boşuna biliyorum. Çevremdeki insanların zenginleştiğini görüyorum ama benim için çok utanıyordum, bu yüzden bir adamla çok zengin bir şekilde tanıştım ve o bir doktordu, o yüzden bana bir şey söyledi ve sanırım bugün dışarıda olsa da Ertesi gün baktım ve bana söylediklerini tekrarlamaya devam ediyorum. “Eğer hızlı bir şekilde zengin ve ünlü olmak istiyorsanız” yüreğinizi geçmeniz ve aklınızda olanı yapabilmeniz için, diğer arkadaşımla yapabildiğim her şeyi yapmaya çalıştım. aynı şey sonra arkadaşım benim önerilerimle ilgilendi bu yüzden internete bakmaya karar verdim ve bir e-posta adresi buldum (illuminatiwealthsociety.6@gmail.com) bu yüzden onlarla iletişime geçmeye karar verdik ve ne yazık ki onlar bize Daha sonra bazı şartları ve geri kalanları almamızı istediler… bu yüzden bu inisiyatif bizi bir hafta sonra aldı ve daha sonra büyük kardeşlik üzerine dünyamızda hayatımıza dünya çapında toplam yaşam biçimi değişikliği sağlamak için 200.000 ABD doları verdi. Banka hesabınıza her ay ($ 20,000,00) bir üye üye olarak bir ay boyunca dünyanın en iyi 5 dünya lideri ve dünyanın en iyi 5 ünlüleri ile randevu aldım…. ve şimdi her durumda büyük bir kardeşliğe katılmak istiyorsanız, yapmanız gereken tek şey, onların meşru olmaları ve kendileri için tam olarak ne yapmaları gerektiği konusunda yaptıkları şeyleri yapmaları için kendileriyle iletişim kurmanız gerektiğidir. Bu nedenle, onlara şu anda e-posta gönderin: {illuminatiwealthsociety.6@gmail.com}

    YanıtlaSil